Onlara Bahane Bırakmayın

 Hüseyin İnan/Tarih: 4 Ekim 2007 Perşembe Bölgesel ve uluslar arası güç dengelerini görmezlikten gelerek, “ben istersem olur” mantığı ancak Donkişotluk olur. Kabul etsek de etmesek de, artık Kürt meselesinde ABD’nin “çözüm önerileri” ve dayatmaları dışında bir seçeneği hayata geçirmek pek mümkün görünmüyor. Geçen sene ABD’nin baskısıyla (gerçi PKK’nin lider kadrosu “A. Öcalan istediği için ateşkes ilan ettik” dediler) Oysa o dönemde avukatları Öcalan ile görüştürülmüyordu. Olsun, kim önermiş olursa olsun ilan edilmesi önemliydi. 1 Ekim’deki ateşkes ilanından sonra Amed’de bombalar patladı. Patlamadan sonra PKK yaptığı açıklamada “Türk devleti savaşı sürdürmek istiyor” diyerek bombaların adresini gösterdi. Ve tek taraflı ateşkese rağmen bir yıl boyunca şiddetli çatışmalar yaşandı. Birkaç haftadır farklı çevrelerden gelen açıklamalar PKK’nin silahları tamamen bırakması yönünde. ABD diş işlerinden Nicolas Burns, geçtiğimiz günlerde Ankara’yı ziyaret etti. Elindeki dosyalardan birinde isim belirtilmese de PKK için bir genel af da vardı. Irak hükümeti ile Türk hükümeti arasındaki sıcak takip meselesi Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı M. Barzani’nin ve dolayısıyla ABD’nin vetosuna takıldı. ABD Senatosu’na sunulan tasarıda Irak’ın üçe bölünmesi öneriliyordu ve kabul edildi. DTP’liler ve kimi sivil toplum örgütleri PKK’nin silah bırakmasını istiyor. Amed’de “Türkiye’de Kürtler ve Barış” konulu bir toplantı düzenleniyor. En önemlisi de Kürt halkı savaşın bitmesini istiyor. Bütün bu tartışma ve önerilerin en yoğun olduğu günlerde, Şırnak’ta aralarında korucuların da olduğu 12 kişi öldürülüyor. Türk devleti Kürtlere karşı savaşını sürdürmek istiyor. Ve bahanesi de hazır, PKK. En son örnek 3 Ekim günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeki konuşmasından sonra, Avrupalı parlamenterlerin, Gül'e Kürtler ve laiklik konusundaki endişelerini sordukları sırada yaşanıyor. “Sorulardan biri şöyle: “Kürtlerin haklarını alıp alamadığıyla ilgili bize net bir cevap verebilir misiniz?” Gül’lün cevabı: “Türkiye'de her vatandaş eşittir. Daha önce kültürel hakların kullanılmasıyla ilgili sorunlar vardı. Ancak şimdi Kürtçe medya var. Eğitim var. Belki inanamazsınız ama var. Daha önce bunların bir kısmı mümkün değildi ama şimdi mümkün. Ayrıca Türkiye üniter bir devlet biz bunun aksini düşünmüyoruz. Bu yüzden farklılıkları zenginlik olarak görüyoruz ama bütünlüğü tehdit etmesine izin vermeyiz. Terör ülkemizi tehdit ederse tedbirleri almakta geri durmayız” Avrupalı Parlamenterlerin sorularından kurtulmanın en kolay yolu ve Türk tarafı için tılsımlı kelime “terör” Çok zorlandılar mı “PKK terörü” deyip işin içinden çıkıyorlar. Şuna bütün Kürtler olarak nasıl bir cevap verebiliriz? Peki bunlara bu fırsatı ve kolaylığı neden veriyoruz? Cevabı çok basit! Biz Kürtler, liderlerimiz de dahil düşmanlarımızın ayağına, Kürdün beynine sıkarız. Sonra da düşmanın değil de Kürdün ölümüne şaşarız. PKK 1999’da Kürdistan’ın Güneyine çekilince, çevremdeki bir çok kişi ihanet olarak değerlendirmişti bunu. Bende, devletin en azından Kürtleri öldürmek için bahanesi kalmamıştır diyerek savundum. Yine o dönem “Savaşmaya karar verselerdi ben hemen dağa giderim” diyenler ise hâlâ savaş kararını bekliyorlar... işte biz böyleyiz. Şırnak’daki katliamı Türk basını bütün dünyaya şöyle duyurdu: “Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesi Beşağaç köyü bölgesinde köylerine su getirmek amacıyla çalışan ve minibüsle köylerine dönerken, PKK terör örgütü mensupları tarafından pusuya düşürülen 7'si geçici köy korucusu olan 12 kişi öldürüldü” Evet, köylerine su getirmek için, hem de yanlarında korucu olmayanlar da var. Daha önceden de biliyoruz ki, bu tür eylemleri Kürdistan’da kontrgerilla sıkça yapmıştır. Bizzat A. Öcalan’ın kendisi hem İmralıdaki duruşmaları sırasında, hem de farklı dönemlerde bu tür eylemleri, “örgüt içindeki çeteler yaptı” diye defalarca açıklamalarda bulundu. Maalesef, bu tür açıklamalardan sonra, PKK’nin “biz yapmadık demesi”nin inandırıcılığı ister istemez tartışılacaktır. Bu da Kürtlerin değil, Türk devletinin işine yarayacaktır. ETA’da Bask Ülkesi’nin bağımsızlığı için savaşıyor. Bugüne kadar kaç tane Basklı bu örgütün eylemleri sonucu ve ya buna bağlı sebeplerden dolayı öldü dersiniz? Ya Kürdistan’da? Bu arada KCK, bir yıllık ateşkes sürecinin bilançosunu açıkladı: ‘’Bir yıllık süre içerisinde Türk ordusu toplam olarak 478 operasyon düzenlemiş. Yine Türk ordusu ve İran ordusunun ortak operasyon sayısı 5, toplam operasyonların sayısı 483, bu operasyonlarda yaşanan temas sayısı 406, toplam Türk devletinin kayıpları 852, yaralı sayısı 476’dır. Bu operasyonlarda toplam olarak 181 gerilla şehit düşmüştür. Bu operasyonlar sonucunda bilânçoda da görüldüğü gibi yoğun can kayıpları yaşanmıştır. Ateşkese rağmen gerçekleştirilen bu operasyonlarda yaşanan can kayıplarından AKP hükümeti ve Türk ordusu sorumludur.’’ “Savaşı Batıya taşıyacağız” türünden savrulan bütün tehditlere rağmen savaş alana hep Kürdistan oldu. PKK ile korucuların arası doğal olarak iyi değil. Şırnak’da 10 bin tane korucu da öldürseniz bu savaşın akışını değiştirmez. “Bırakın bir birlerini yesinler” diyerek daha çok korucu çıkartırlar karşınıza. Öcalan’ın kendisi de defalarca şunu söyledi: “PKK, Türk devletini askeri olarak yenemez. Türk devleti de Kürtleri öldürerek bitiremez” Nasıl olsa öldürerek bitiremez diye, öldürmesi mi gerekiyor? Örgütün lideri Öcalan, her ne kadar son dönemlerde “Benden pratik liderlik yapmamı beklemeyin. Koşullarım buna uygun değil” dese de. Örgüt, Öcalan’ı pratik önder olarak görmeye devam ediyor. Ya da öyle görünsün istiyor. Yoksa kimse sorumluluk almak istemiyor! Yani, Öcalan’ın “PKK devleti askeri olarak yenemez” lafından sonra neden savaşta ısrar ediliyor? “Biz istemiyoruz devlet istiyor ya da bizi savaşa zorluyor” diyenler çıkacaktır. Öyleyse devletin eline bu fırsatı vermeyin. Nasıl mı? 1999’da olduğu gibi Güney Kürdistan’a geçerek. Hem şimdi Güney o zamana oranla daha da güvenli. Ayrıca yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı da durum 1999’dakinden çok daha farklı ve Kürtlerin lehine. En azından şimdilik. “Kazanamazsak bile Kürt halkını savunmak için buna mecburuz” diyenler de çıkacaktır. Evet siz Kürt halkını savunmak için oradasınız ama, devlet gerilla, yurtsever, korucu v.s. adı altında Kürtleri öldürmeye devam ediyor. Hem içeride hem de dışarıda bahane olarak da sizi gösteriyor. Şu 1999’dan 2004’ün Haziranına kadar, yani Kürt halkını “savunmadığınız” dönemde öldürülen Kürt sayısı, şu son birkaç yıllık “savunma” döneminde öldürülenlerle kıyaslanamayacak düzeyde. Hem arkadaşlarınız öldürülüyor, hem masum Kürt halkı. Çıkarlarına uyuyorsa korucuları da öldürüyorlar. Ama tepkiler için adres sizsiniz. Sizce de bir yerlerde bir yanlışlık yok mu? Savaşın sürmesi pratikte Kürt halkına bir fayda getirmiyor. Aksine daha çok genç evlatlarını kaybediyor. Sokaklar dilenci Kürt çocukları ve yaşlı kadınlarla dolu. Genelevlerde köyü yakılıp, sürgüne yollanan Kürt kadınları çalıştırılıyor. Ekonomik olarak Kürdistan felakete durumda. Kürt halkını, kültürünü ve en önemlisi dilini bugüne kadar yaşatan köyler haritadan silindi. Kalanları yakmak için fırsat bekliyorlar. Yüz binlerce, hatta milyonlarca Kürt ülkesini ter ketti. Bunların geri dönmesi kolay, belki de mümkün olmayacak. Kürt toplumu bir trajediden diğerine sürükleniyor. Köyünde bağında, bahçesinde çalışan Kürt, mevsimlik işçi olarak Türkiye’nin dört bir tarafında rezil, perişan durumda. Bu savaş kirli olmaktan çıktı, amaçsız bir savaş olmaya doğru hızla ilerliyor. Bağımsız Birleşik Kürdistan’dan, Kültürel haklara indirgenen (buna da tamam!) talepler ki, bunların arasında en önemlisi dil olarak gösteriliyor; şu acı gerçeğe bakın ki, korucular köylerinde Kürtçe konuşuyor, örgütün lider kadrosu, sempatizanı, tabanı, basın yayın organlarının tamamına yakını ve legal partisinin dili Türkçe... Korucu köylerinden DTP’ye azımsanmayacak sayıda oy çıkıyor. Kürdistan’ın en büyük Türkçe konuşan şehri, kalesi Amed, gelecek seçimde AKP’nin eline geçecek.! Siz bakmayın O. Baydemir’in gürlemesine, maalesef Diyarbakır da gidici, eğer AKP büyük bir hata yapmazsa. Sonra da “AKP halkı açlıkla terbiye ediyor” demeyin. İyi ki Öcalan bunu söyledi. Artık ilkokul çocuklarına dahi “dersler nasıl gidiyor?” diye sorsanız “AKP halkı açlıkla terbiye ediyor” cevabını alıyorsunuz. DTP’liler aynı cümleyi günde o defa tekrarlıyorlar. Hiç bir şey değilse de, ayıptır. Öcalan’ın söylediklerinin üzerine de iki cümle siz koysanız kıyamet kopmaz ya... Seçimlerde AK Partinin Kürdistan’da DTP’den daha fazla oy almasının en önemli sebebi, aslında Kürt halkının bu tarz bir savunma ve savaş istemediğidir. Oysa Kürt halkı daha zor koşullarda da DTP’nin geldiği geleneğe destek vermiştir. Ama şimdi moda deyimle, AK Partinin dağıttığı “üç beş kilo patates ile Kürt halkını satın aldı” demek, Kürt halkına yapılabilecek en büyük hakarettir. Evet, kimi Kürtleri öldürüp cesetlerini parçalıyor, defin için ailelerine dahi vermiyorlar. Kimilerini de öldürüp sonra da onlara cenaze töreni düzenliyorlar. Bu öldürülenlerin aileleri de büyük ihtimalle, diğer Kürtlere düşman olacaklar. Geçenlerde Ahmet Altan’ın Gazetem Net’te, PKK’nin çıkışını ve 12 Eylül cuntasının Diyarbakır Cezaevi’ndeki zulmünü konu alan bir yazısı vardı. Şöyle diyor Altan: “Kürtlerin geçmişinde Öcalan ve PKK kutsal değerler olarak vardır. Ama soru şudur: Kürtlerin geleceğinde Öcalan ve PKK var mıdır?” Evet. PKK ve Öcalan Kürtlerin geleceğinde de var olmak istiyorsa ki, istiyorlar; o halde Türk devletine bahane bırakmamalılar. Altan kardeşlerin Kürtlere olan yaklaşımı diğerlerinden çok farklı. Aynı yazıda Altan şöyle devam ediyor: “Yollara mayın döşemek, pusu kurmak, gerginlik yaratmak, iktidarını sürdürmek isteyen “derin devlete” yarıyor sadece. PKK, neden ‘derin devletin’ böylesine işine yarayacak bir politika izliyor?” Dedik ya; biz Kürtler, liderlerimiz de dahil, düşmanlarımıza zarar vermemek için ayağına, Kürdün ise beynine sıkarız. Sonra da düşmanın değil de Kürdün ölümüne şaşarız. Yine de şimdiye kadar yaptığımız hatalara yenilerini eklemeyelim, bu bile büyük bir başarı olur, biz Kürtler için. Onlara bahane vermeyelim. Oyunlarını boşa çıkartalım. Ölmek, öldürülmek için değil yaşamak için inat edelim. Koşullar değişti, silahları Kürt halkının geleceği için susturalım. Onların istemediği de bu, öyleyse doğru olan da bu... Hüseyin İnan zengaso@yahoo.de

1 Yorum:

Anonymous said...

hayır, silaların susması kesinlikle doğru değildir!
daha başka şeyler de yazardım ama site yöneticisi eminim siler!

Yaşasın Kürt milleti!