Erbil’e konsolosluk akını

Irak Kürdistan bölgesinin başkenti Erbil, birçok devletin giderek daha fazla ilgisine mazhar oluyor. Kentte BM Ofisi, İngiltere, Hollanda, Rusya ve İran Konsoloslukları ile Avusturya, İtalya ve Çek Cumhuriyeti ticari ataşelikleri bulunuyor; Beril Dedeğlu-Star/Irak Kürdistan bölgesinin başkenti Erbil, birçok devletin giderek daha fazla ilgisine mazhar oluyor. Kentte BM Ofisi, İngiltere, Hollanda, Rusya ve İran Konsoloslukları ile Avusturya, İtalya ve Çek Cumhuriyeti ticari ataşelikleri bulunuyor; Yunanistan, Çin, Danimarka, Birleşik Arap Emirlikleri ve Lübnan konsolosluk açmak için sıraya girmiş durumdalar. Son olarak Fransa bu kervana katıldı ve geçen hafta Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner Irak’a gitti. Konsolosluklar, açıldıkları ülkede kendi vatandaşlarının haklarını korur ve hizmetlerini yerine getirirlerken aynı zamanda o ülkenin ekonomik ve siyasal bilgilerini kendi merkezlerine aktarırılar; işleri budur. Bu çerçevede, örneğin Fransa’nın Erbil’deki Fransız vatandaşlarının işlerini görmek için açıldığı düşünülebilir. Yani o kadar çok Fransız vardır ki, hepsinin iş ve işlem görmek için Bağdat’a gitmeleri zor oluyordur, Erbil’de konsolosluk açılır. Aynı durum Çinliler için de geçerli olabilir. Ama burada iş görmeye değecek kadar Fransız bulunmayabilir. O zaman konsoloslukların ikinci işlevinin Erbil’de daha öne çıktığı anlaşılır. Önce ekonomik ve siyasal bağlar kurulur, sonra yatırımlar yapılabilir, dolayısıyla hizmet görmeyi gerektirecek kadar Fransız vatandaşı da bölgeye gelir. Tabii bu arada mesela İngiltere ya da ABD menşeli işletmeler Fransızları da aralarına alırlarsa bunlar olur. Yani zavallı Kouchner’in Irak ziyareti sırasında yer minderlerinde uzun bacaklarını nereye koyacağını bilemeden oturmaya razı olması boşuna değil, yeter ki konsolosluk açılsın. Yetmiş iki milletin bölgeye ‘resmi’ ilgisi gayet tabii petrol, kalkınma, yatırım derdiyle ilgili. Ayrıca bir ülke kısmen bakir bir yere el attıysa, rakibinin onu takip etmemesi de düşünülemez. Bununla birlikte bu resmi ilgiler, bazı siyasal göstergelerin ifadesi olarak da görülebilir. Bir yandan yakın bir gelecekte Erbil’de çok ciddi bir istikrarsızlık ya da çatışma ihtimali olmayacağı düşünülebilir. Bu ne kadar gerçekçi bir çıkarsamadır bilinmez, çünkü bölgenin kendisi hakkında hiçbir istikrarın garantisi bulunmuyor. İkinci olarak, ola ki Kuzey Irak kendisini Irak’tan koparacak bir yola sürüklendi, o zaman da bu konsolosluklar bir tür uluslar arası meşruiyet zemini olur diye akla gelebilir. Bu da belli olmaz, öyle bir kaotik ortam doğar ki, herkes pılısını pırtısını toplayıp kaçabilir. Tüm ihtimallere rağmen son dönem konsolosluk girişimlerinin daha çok Kuzey Irak’ın dünyaya açılma, küresel ekonomik ve siyasal dinamiklere katılma süreci olarak okunması olanaklı. Erbil, nüfus oranları ve idari aidiyet bakımından sorunlu bir kent; farklı etnik ve/veya dinsel kesimlerin uzlaşmaz beklentileri bakımından Kerkük gibi sıkışmış bir şehir. Bu sıkışmışlığın sadece Kuzey Irak değil, bütün Irak için sorun oluşturduğu ortada. Küresel süreçlere dahil olma, dışa daha çok açılma belki bu sıkışmışlıktan kurtulmanın zeminini yaratabilir. Ama öte yandan, bölgenin siyasal ve ekonomik ağırlık dağılımını daha da olumsuz etkileyecek yeni durumlara da yol açabilir. Koşullar ne olursa olsun, birçok devletin tercihi ‘resmi’ olarak bölgede var olmak, Erbil’de görünür hale gelmek. Türkiye’nin ise, Kuzey Irak’ta resmi temsilciliği bulunmuyor, faaliyetler ABD üslerindeki irtibat bürolarından yürütülüyor. Meselelere uzun bir süre sadece ‘Türkmen-Kürt’ nüfus dengesinden, soydaşlık politikalarından ve PKK üzerinden bakmanın epey zaman kaybettirdiği ortada. Kuzey Irak’ta görünür olmak, örtülü var olma yolları tıkandığında araçları yitirmeme anlamına gelebilir. Her gecikenin yerine de başkası yerleşebilir.

Demokrasi Platformundan Kürtlere layık onurlu tavır

Kürtler'den özür dile Baykal Kurdistan-post Bugün Urfa'da bulunan ve bir dizi incelemeler yaptıktan sonra yarın sabah saatlerinde Diyarbakır'a gelip sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelmeyi planlayan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal'a ret cevapları gelmeye başladı. BAYKAL KÜRTLERDEN ÖZÜR DİLESİN Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü Öncü, bu tutumlarının ''Deniz Baykal Kürtlerden özür dilemediği müddetçe'' devam edeceğini söyledi. Deniz Baykal'ın davetini Diyarbakır'da bulunan 40 Sivil Toplum Kuruluşu (STK) temsilcisi protesto edip geri çevirirken konu ile ilgili basın açıklaması yapan Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü Ali Öncü, Diyarbakır'ın yeniden keşfedildiğini belirterek, BAYKAL'A TOPLU PROTESTO "Başbakan'ın ardından, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve şimdi de CHP Lideri Deniz Baykal bölgemize geliyor. Diyarbakır insanlık tarihinden beri var oldu ve yeniden keşfedilmektedir diye değerlendiriyorum. Ama Diyarbakır gerçeklerini hala yaşamaktadır. CHP Lideri Deniz Baykal'ın Diyarbakır'a gelişiyle ilgili bize bağlı 32 sivil toplum kuruluşu ve ayrıca bize bağlı olmayan 8 sendika ile birlikte 40 tane sivil toplum kuruluşu Deniz Baykal ile görüşmeme kararı almıştır. Demokrasi Platformu olarak; Kürt sorununu ekonomik ve bölgesel kalkınma sorunu, terör ve asayiş sorunu şeklinde gördükçe, Kürtlerin kendi hakları ile birlikte var olma haklarını ve var olmalarını red ve inkar ettikçe, parlamentodaki (TBMM) temsilcilerini yok saydıkça, emekten yana olmadıkça, barış ve demokratik çözümü ortaya koymadıkça, barış ve diyalog politikaları yerine çatışma ve gerginlik politikasında ısrar ettiği müddetçe, Deniz Baykal ve diğer partilerin toplantılarına katılım sağlamayacağımızı, protesto edeceğimizi bildiririz" dedi. Diyarbakır Baykal'la görüşmeyecek  

Bin 558 çocuğa Kürtçe soruşturması

Amed’de Jandarma Sorumluluk Bölgesi içinde 2006 ve 2007 yılları arasında toplam bin 558 çocuk hakkında Türk Ceza Kanunu’nun(TCK) 222. maddesini içeren, ‘Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun Koyduğu Yasaklara Muhalefet suçu’ndan soruşturma açıldı. Bu ‘suç’ çocukların siciline işlendi. Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanlığı tarafından yayınlanan, yıllara göre suç istatistiğinde, son iki yılda Jandarma Sorumluluk Bölgesi’ne giren kırsal alanda toplam bin 558 çocuk hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 222. maddesi uyarınca işlem yapıldı. 2006 yılında 812, 2007 yılında da 746 çocuk hakkında, ‘Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun Koyduğu Yasaklara Muhalefet suçu’ndan soruşturma açıldı. Amed’e bağlı 13 ilçe ve 14 beldeyi kapsayan Jandarma Karakolları’na yansıyan bu suç nedeniyle tutuklanan çocuk olmazken; TCK’nin ‘222. Sayılı Kanuna Muhalefet suçu’ çocukların siciline işlendi. 222 madde neyi içeriyor? Türk Ceza Kanunu’nun 222. maddesi şöyle: “25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka Iktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.” TAYLAN ESMER / ANF/AMED

ABD ve AB haksızlık yapıyor

Prof. Westrheim, PKK, “terör örgütü listesi”nden çıkarılmadığı müddetçe sorunun çözümü konusunda önemli bir adımın atılamayacağını belirtti. Prof. Kariane Westrheim, ABD’nin haksız yere PKK’yi “Uluslararası Terör Örgütü” listesine dahil etmesinin Türkiye tarafından sonuna kadar kullanıldığını söyledi. Westrheim, “Türkiye bu süreçten sonra Kürtlere karşı yürüttüğü savaşı meşru gördü ve baskılarını “terörizmle mücadele” adı altında yoğunlaştırdı” dedi. Weltsichten editörü Hans Branscheidt ise Kürt sorunu konusunda sınıfta kalan Avrupa’nın, Türkiye’ye Kürtlere karşı savaşta cesaret verdiğini söyledi. Belçika’nın başkenti Brüksel’deki Uluslararası Basın Merkezi’nde dün “Kürtler ve Uluslararası Antlaşmalar” adlı bir basın toplantısı düzenlendi. “Uluslararası Savunma” adlı insan hakları örgütü tarafından düzenlenen toplantıya, Uluslararası Savunma Örgütü Başkanı Widad Akrawi, Prof. Michael Gunter, Editör Hans Branscheidt ve Prof. Kariane Westrheim katıldı. Toplantıda ilk söz alan Uluslararası Savunma Örgütü Başkanı Widad Akrawi, Türkiye’deki Kürtlerin durumuyla ilgili bir konuşma yaptı. 80 yıldır Türk devletinin baskısı altında yaşayan Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının devlet tarafından sürekli ulusal güvenlik konusunda bir tehdit olarak algılandığına dikkat çeken Akrawi, “Kürtler barış konusunda bir çok aktivitelerini geliştirmiş ve kendini meşru anlamda savunmayı öğrenmiştir” dedi. ABD’nin Kürtleri sınıflandırması Akrawi’nin ardından söz alan Prof. Michael Gunter, ABD’nin terörizm tanımlanmasını eleştirerek, “ABD Kürtlerleri ‘iyi ve kötü Kürtler’ olarak sınıflandırmıştır. PKK’yi kötü Kürt olarak değerlendirirken, kendisiyle işbirliğine hazır olan Kürtleri de iyi Kürt olarak görmüştür” dedi. Türkiye’deki ceza kanunlarının aşırı milliyetçi zihniyetine işaret eden Prof. Gunter, yasaların özellikle Kürtlerin bir çok temel haklarını ve değerlerini ceza kapsamında değerlendirdiğine de dikkat çekti. PKK’nin çözüm çabaları Prof. Gunter’in ardından söz alan Prof.Kariane Westrheim, PKK’nin Kürt sorunun barışçıl yollarda çözümü için beş defa ateşkes çağrısında bulunduğunu hatırlattı. Westrheim, PKK’nin tüm iyi niyet ve çözüm çağrılarına rağmen, Türk devletinin bunu görmezden geldiğini belirtti. PKK’nin 11 Eylül’den sonra ABD tarafından “Uluslararası Terör Örgütü” listesine dahil edildiğini anımsatan Westrheim, “Türkiye bu süreçten sonra Kürtlere karşı yürüttüğü savaşı meşru gördü ve baskılarını ‘terörizmle mücadele’ adı altında yoğunlaştırdı” dedi. Avrupa sınıfta kaldı Westrheim’in ardından Dünya Bakışları (Weltsichten) adlı insan hakları dergisinin editörü Hans Branscheidt söz aldı. Branscheidt, Avrupa’nın Kürt sorunu konusunda sınıfta kaldığını belirterek, Avrupa’nın, Türkiye’ye Kürtlere karşı savaşta cesaret verdiğini söyledi. Branscheidt, “Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü için Türkiye’ye daha çok baskı uygulaması gereken Avrupa, bugün baskıcı politikalara bilinçli-biliçsiz şekilde dahil olmuştur” dedi. Konuşmasında, Türkiye’nin askeri harcamalarına da dikkat çeken Branscheidt, “Tüm bu alınan silahlar Kürt halkına karşı savaşı yürütmek için alınmıştır” diye konuştu. ‘Terör listesi’ zarar veriyor Konuşmaların ardından soru-cevap bölümüne geçildi. “PKK’nin terör örgütü listesinde yer almasının Kürt sorununa nasıl bir etki yaratacağı?” sorusu üzerine Profesör Westrheim, PKK, “terör örgütü listesi”nde çıkarılmadığı müddetçe bu sorunun çözümü konusunda önemli bir adımın atılamayacağını belirtti. Editör Branscheidt ise savaşı yürüten taraflar arasında barış ve diyalog sürecinin başlatılması için bir çok ülkede deneyimlerin mevcut olduğunu söyledi. Branscheidt, “Ortadoğu’da barış sürecinin yeniden başlatılması için HAMAS ve Hizbullah gibi örgütlerle görüşmeler yapıldı. Yine Taliban güçlerine dolaylı yollarda çağrılar yapıldı. Sorunun, barışçıl ve demokratik anlamda çözülmesini isteyen PKK ile bu konuda diyaloga girmenin çok zor olmayacağını düşünüyorum” dedi. DEVRİM AKÇADAĞ/ ANF/BRÜKSEL YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

FRANSA DIŞİLERİ BAKANI KOUCHNER:'' GÜÇLÜ BİR KÜRDİSTAN'A İHTİYACIMIZ VAR...''

PNA-Çeşitli temaslarda bulunmak üzere bugün Kürdistan bölgesinin başkenti Hewler'de bulunan Fransa Dışişleri bakanı Bernard Kouchner, ülkesinin Hewler konsolosluğunun açılışında yaptığı konuşmada , ''bizim güçlü bir Kürdistan'a ihtiyacımız var '' mesajını verdi. Bugün Kürdistan Bölge başkenti Hewler'de Fransa ülkesinin konsolosluğu resmi bir törenle açıldı. Konsolosluğun açılışında bir konuşma yapan Fransa dışişleri bakanı Kouchner, Fransız iş adamları ve şirketlerinin Kürdistan bölgesine büyük bir güçle yatırım yapmaları gerektiğinin altını çizdi. Kürdistan Bölgesindeki gelişmelere dikkat çeken Kouchner,Kürt ulusal lideri ölümsüz Mustafa Barzani'nin Kürt Ulusal Özgürlük mücadelesindeki rolüne değinerek Kürdistan Bölgesinde bugün ulaşılan kazanımlara hatırlatmada bulundu. Fransa'nın Irak ve Kürdistan Bölgesinin yeniden yapılandırılması sürecine büyük bir kararlılıkla katılacağını söyleyen dışişleri bakanı Kouchner, federal Irak'ta ulusal uzlaşma ve istikrarın yerleşmesi gerektiğinin altını çizdi. Güçlü bir Kürdistan ve özgür bir Irak'a ihtiyaç duyduklarını belirten Kouchner,Irak'ta yeni işlenilen modern sistemde Kürt rolüne ihtiyaç duyulduğunu söyleyerek bu bağlamda Kürdistan Bölge hükümetinin Irak'a örnek olması gerektiğini söyledi

  • Erdoğan’ın diğer hükümetler gibi GAP’ı seçim propagandasının malzemesi olarak kullandığına vurgu yapan Baydemir, “Üzülerek belirtmek istiyorum ki Sayın Başbakan bölge halkına kabaktan öteye bir şey sunamayacağını, sunmaya niyetinin olmadığını ortaya koydu” dedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Başbakan Recep T. Erdoğan’ın Amed ziyaretinde GAP Eylem Planı’nı açıklarken kendisine yönelttiği eleştirilere yanıt verdi. Kimlik ve kültürel gelişim kadar ekonomik ve sosyal kalkınmaya yönelik yapılacak her türlü çabanın paydaşı olmaya açık olduğunu belirterek sözlerine başlayan Baydemir, ağır sosyo ekonomik sorunlara karşı hükümetten kısa vadeli politik hesaplardan, seçim kaygılarından uzak, uzun vadeli kapsamlı bir bölgesel kalkınma programı beklediklerini söyledi. Baydemir, beklentilerine ilişkin hükümete rapor sunduklarını ve bunu kamuoyu ile paylaştıklarını belirtti.
GAP ile gerçekleşebilecek en iyi senaryo da bölge tarımının bir nebze olsun iyileştirilmesi sağlanabilir. “Üzülerek belirtmek istiyorum ki Sayın Başbakan yapmış olduğu açıklamayla, bölge halkına kabaktan öteye bir şey sunamayacağını, sunmaya niyetinin olmadığını ortaya koydu” dedi. Sorunun ekonomik boyutuna ilişkin 1976 yılından beri hazırlanan GAP’ın ısıtılıp önlerine konulduğuna vurgu yapan Baydemir, “GAP ile gerçekleşebilecek en iyi senaryo da bölge tarımının bir nebze olsun iyileştirilmesi sağlanabilir. Yoksa GAP projesi ile bölgenin kalkınacağını söylemek, sosyo ekonomik veriler açısından bölgenin Türkiye ortalamasını yakalayacağını söylemek, insanlarımızla alay etmek demektir. Akılla, bilimle alay etmek demektir” şeklinde konuştu. 6 yıldır bekliyoruz Fırsatı kaçırdınız’ Baydemir, Erdoğan’a seslenerek şunları kaydetti: “Açıkça söylemek istiyorum Sayın Başbakan. Fırsatı kaçırdınız. Bu halk sizlere güvendi, sorunlarının çözümü için fırsat sundu. Ben de güvendim, belki çözebilirler dedim. 6 yıldır bekliyoruz. Ama ne yazık ki yanıldık. Fırsatı değerlendiremediniz. Şimdi de ucuz seçim hesaplarıyla halkımızı kandıracağınızı sanıyorsunuz. Ama kuşkunuz olmasın ki, bu halk artık kanmayacaktır. AKP’nin ampulü Diyarbakır Surları’na çarpmıştır ve tuzla buz olmuştur.” ‘AKP’nin şefkat elini en iyi oğulları askerde olan, dağda olan analarımız biliyor Erdoğan’ın kendi dönemlerinde devletin şefkat elinin bölge halkına uzandığını söylediğini hatırlatan Baydemir, buna ilişkin AKP Hükümeti döneminde yaşanan ihlallere değinerek şunları belirtti: “Diyarbakır halkı, bölge halkı olarak biz bu şefkat elini çok iyi biliyoruz. Bu şefkat elini en iyi oğulları askerde olan, dağda olan analarımız biliyor. Her gün bu şefkat eliyle gençlerimiz ölüyor, ülkenin dört tarafına cenazeler geliyor. Bu şefkat eliyle çocuk da olsa, kadın da olsa gereğinin yapılması için emir veriliyor. 3 yaşındaki, 5 yaşındaki, 7 yaşındaki, 12 yaşındaki çocuklarımız, 70’lik dedelerimiz öldürülüyor. Devletin şefkat eliyle, demokratik siyasi yöntemlerle taleplerini dile getiren halkımıza karşı, sokak ortasında çocuklarımızın kolları kırılıyor, polis coplarıyla analarımızın kafaları parçalanıyor. Diyarbakır halkı, Van halkı, Hakkari halkı, Batman halkı bu şefkat elini çok iyi biliyor. Bu şefkat elinin açtığı yaraların hala iyileşmediğini Sayın Başbakan’a hatırlatmak istiyoruz. Evet Sayın Başbakan, hiç kuşkunuz olmasın, biz bu şefkat elini çok iyi biliyoruz. 80 yıldır bu şefkat eliyle yönetiliyoruz.” “TCK 215, 216, 217, 220, 288 ve 314. maddeleri bölgemizde konuşan, yazan, çizen herkesi susturma, sindirme aracı olarak kullanılmaya devam ediyor Erdoğan’ın kendi dönemlerinde demokratikleşme, ifade özgürlüğü, kültürel haklar alanında büyük adımlarının atıldığı, Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY) 8. maddesinin kaldırıldığını ve TRT bünyesinde bölge dilleriyle yayın yapan bir kanaldan söz ettiğini hatırlatan Baydemir, “TCK 215, 216, 217, 220, 288 ve 314. maddeleri bölgemizde konuşan, yazan, çizen herkesi susturma, sindirme aracı olarak kullanılmaya devam ediyor. Kürt meselesi ile ilgili yaptığımız her açıklama, söylediğimiz her söz soruşturma konusu yapılmakta, haklarımızda davalar açılmaktadır” diye konuştu. Erdoğan Kürtçe eğitim talebine tahammül bile edemiyor 4 Ağustos 2006 tarihinden bu yana TMK 7/2’den dolayı 13 gazete hakkında 32 kapatma kararı alındığını, Kürtçe’yi kullandıkları için seçilmiş belediye başkanlarının görevden alındığını, belediye meclisinin feshedildiğini, yazdıkları tebrik kartlarından, Kürtçe broşürlerden dolayı yargılandıklarını hatırlatan Baydemir, “Bu davaların tamamına izin veren hükümetin bir parçası olan İçişleri Bakanlığı’dır. Sayın Başbakan Kürtçe eğitim talebine tahammül bile edemiyor. Bu talebi dile getirdikleri için STK temsilcilerine hakaret ediyor, kendi vekillerini azarlıyor. Sayın Başbakan, 45 dakika yayın hakkıyla, çocuk programlarını engelleyerek, Kürtçe’yi koruyamazsınız. İnsanlık suçu olan asimilasyonun önüne geçemezsiniz” diye kaydetti. ‘Bölge yoksullukta kaçıncı sırada?’ Baydemir, Erdoğan’ın Türkiye’nin dünyanın en büyük 17. Avrupa’nın da 6. büyük ekonomisine sahip olduğu yönündeki sözlerine ilişkin de, “Peki Sayın Başbakan, bölge halkı içinde bulunduğu yoksulluk ve yoksunlukla, BM insani gelişme sıralamasına göre kaçıncı sırada? Bunu niye insanlarımızla paylaşmıyorsunuz?” diye sordu. Baydemir, bölge nüfusunun yarısından fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığına dikkat çekti. “2002-2006 AKP döneminde bölgenin 21 ilinde teşvik görmüş yatırımlar toplam yatırımların yüzde 4,4’ünü bulmakta ve tek başına Bursa’ya verilen teşvikler bu oranın üstünde yer almaktadır. ‘Öteki’ muamelesi görüyoruz’ Erdoğan’ın teşviklerden, Kürt illerine yaptıkları önceliklerden söz ettiğini hatırlatan Baydemir, buna ilişkin de resmi verilerden rakamlar vererek şunları söyledi: “2002-2006 AKP döneminde bölgenin 21 ilinde teşvik görmüş yatırımlar toplam yatırımların yüzde 4,4’ünü bulmakta ve tek başına Bursa’ya verilen teşvikler bu oranın üstünde yer almaktadır. Sayın Başbakan hangi öncelikten bahsetmektedir. Kamu harcamalarından, nüfus başına hep Türkiye ortalamalarının çok altında pay alan bölge, mahalli idare harcamalarında da ‘öteki’ muamelesi görmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri,Marmara Bölgesi’nin yarısı Nüfusun yüzde 16’sını oluşturmasına karşın, bölgenin merkezi bütçeden mahalli idarelere ayırdığı pay yüzde 8,5’te kalmaktadır. Marmara Bölgesi’ne 33,9 milyar YTL kamu yatırımı yapılırken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin tamamına Marmara Bölgesi’nin neredeyse yarısı tutarındadır.” Bu paket kabak tadı veriyor. 30 yıldır ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan bu yemek artık yenmiyor, yemeyeceğiz” Baydemir, 2008 bütçesinde Güneydoğu ile ilgili özel bir ödenek olmamasına rağmen, kamu yatırımları demetinde zaten var olan ve önceden programlanmış GAP yatırımlarının, şimdi yeni yatırım hamlesiymiş gibi takdim edilmeye çalışıldığına dikkat çekti. Baydemir, “Tekrar söylemek istiyorum. Bu paket kabak tadı veriyor. 30 yıldır ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan bu yemek artık yenmiyor, yemeyeceğiz” şeklinde konuştu. GAP bölge için değil, daha çok batıdaki gelişmiş bölgelerin enerji ihtiyaçları için dizayn edildi Baydemir, “GAP sihirli değneği”nin aslında bölge için değil, daha çok batıdaki gelişmiş bölgelerin enerji ihtiyaçları için dizayn edildiğinin yeterince ortaya çıktığına vurgu yaparak, “Bölgenin hidroelektrik ve diğer enerji kaynakları kullanılarak da üretilen Türkiye toplam elektrik enerjisinden 2006’da bölgenin 21 ilinin payı yüzde 6,8 olarak belirlendi. İzmir ilinin tek başına tükettiği oran yüzde 9,5’tir. 2006’da Türkiye ortalaması olarak belirlenen kişi başına 202 kilovat saat elektrik kullanımı, bölgenin 21 ili için ortalama 78 kilovat saattir. Türkiye ortalaması bölge ortalamasının yaklaşık 2,5 katıdır” şeklinde konuştu. Erdoğan bizimle alay ediyor’ “Veriler bu kadar açıkken, Sayın Başbakan bizlere yapacağı barajların bölge ekonomisine katkısından bahsediyor, yurttaşlarımızla alay ediyor” diyen Baydemir, enerji yatırımlarının istihdam yaratıcı özelliğe sahip olmadığını ve bölge halkının refah düzeyine herhangi bir katkı sunmadığını, katkıdan öteye tarihi ve kültürel değerlerini yok ettiğini söyledi.Erdoğan’ın Hasankeyf’in sular altında bırakılmasıyla ilgili olarak ‘suistimal edildiği’ yönündeki sözlerine ilişkin de Baydemir, “Suistimal değil, koruma çabasıdır, karşı çıkmaya davam edeceğiz” dedi. Kalkınma Ajansı’nın kurulması için dört yıldır çaba sarf ediyoruz, Erdoğan kurulamayacağını ilan etti. “Kalkınma Ajansı Diyarbakır’da kurulmuyor” diyerek Erdoğan’ın bölgede üç ilde kalkınma ajansı kurulacağı yönündeki sözlerine gönderme yapan Baydemir, “Biz dört yıldır Kalkınma Ajansı’nın Diyarbakır’da kurulması için çaba sarf ediyoruz. Başbakan Diyarbakır’da Kalkınma Ajansı’nın kurulmayacağını ilan etti. Kalkınma Ajansı olmadan Diyarbakır’ı nasıl cazibe merkezi haline getireceksiniz. Bizimle alay mı ediyorsunuz? Kimseyi bilmiyorum ama artık ben kanmayacağım. Bu proje bir kez daha seçim propagandasına dönüşmüştür” diye konuştu. Neden katılmadı Baydemir, Erdoğan’ın ziyareti kapsamında yaptığı toplantıya katılmaması yönündeki açıklamalarına ilişkin, “Orada olmak isterdim. Tıpkı Ağustos 2005’te olduğu gibi. Ama bir siyasi partinin seçim propaganda çalışmasına başka bir partinin seçilmiş bir siyasetçisi olarak neden katılayım” dedi. HİKMET ERDEN/ DİHA/AMED YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

İRAN YÖNETİMİ, RMMK BAŞKANI KEBUDUND'İ GİZLİCE YARGILADI...

PNA-Kürdistan İnsan Hakları Örgütü (RMMK)nden yapılan açıklamada, başkanları Muhammed Sıdik Kebudund'ın İran İslami İnkilap mahkemesi tarafından gizlice yargılandığı belirtildi. Yargılamanın başkent Tahran'da gerçekleştirildiği belirtilen açıklamada '' yargılamanın gizlice yapıldığından dolayı herhangi detaylı bir bilgiye sahip olmadıkları '' ifadesi yer aldı. Açıklamada ayrıca, İran mahkemesinin yargılama konusuna ilişkin gizliliğin korunması için herhangi bir bilginin şu aşamada basına sızdırılmaması noktasında kesin emir çıkartıldığı da kaydedildi. İRAN’DA BİR KÜRT VATANDAŞ’A İDAM CEZASI… PNA-İran’da Kürt kökenli bir vatandaşın idama mahkum edildiği bildirildi. İran Devlet Ajansı İRNA’nın haberine göre, Yargı Erki Sözcüsü Ali Rıza Cemşidi, Ferzad Kemanger adlı İran vatandaşının, çeşitli suçlardan idama mahkum edildiğini söyledi. Kemanger’in, karıştığı eylemler nedeniyle "rejime karşı savaş açanlardan" sayıldığını ifade eden Cemşidi, Kemanger’in suç ortakları Ali Heyderyan ve Ferhad Vekili’ninse 10’ar yıl hapis cezasına çarptırıldıklarını bildirdi. Haklarındaki kararlara itiraz eden 3 kişinin de temyize başvurduklarını ve dosyaların şu anda İran Yargıtayı’nda incelendiğini ifade eden Cemşidi, mahkumiyet kararının ne zaman verildiğine ilişkin açıklama yapmadı. Batılı insan hakları örgütleri, 33 yaşındaki Ferzad Kemanger’in adil bir biçimde yargılanmadığını ve işkence gördüğünü ifade ederek, idam cezasının kaldırılmasını istediler.

Uluslararası Af Örgütü:"TÜRKİYE'DE ŞİDDET ARTTI"

PNA-Yeni yıllık raporunu yayımlayan Uluslararası Af Örgütü (UAF), Türkiye'de ''Siyasi belirsizliğin ve ordunun müdahalelerinin yoğunlaştığı ortamda, milliyetçi duygular ve şiddetin de artış gösterdiğine'' dikkat çekti.  UAF raporunda, ifade özgürlüğü kısıtlamalarına ve suçların cezasız kalmasına vurgu yapıldı. Örgüt raporunda, Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesinden yargılananlarda artış olduğu belirtildi. Raporda Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak, "Güvenlik güçlerinin sorumluluğu tam olarak araştırılmadı" denildi Malatya'daki Zirve Yayınevi cinayetine yer verilen raporda, "Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK arasındaki çatışmaların artması, insan hakları ihlallerine yol açtı" denildi. Raporda, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımı, Nijeryalı Festus Okey'in gözaltında hayatını kaybetmesi ve 1 Mayıs'ta sadece İstanbul'da 800 kişinin gözaltına alınması konularına değinildi. " Suçların cezasız kalması" başlığı altında da Mardin Kızıltepe'de Ahmet Kaymaz ve oğlu Uğur Kaymaz'ın öldürülmesi davasında yargılanan 4 polisin beraat etmesine ve Şemdinli davasının tahliyeyle sonuçlanmasına da yer verildi.