Şengal Katliamı'nın üzerinden bir yıl geçti. Güney ve Irak hükümeti; fail olarak gösterdikleri 'komşu ülkelere' karşı tutum geliştireceklerine, başta 'komşu ülke' Türkiye'nin dayatmalarına boyun eğdiler. Şengal Katliamı bir başlangıçtı. Bu katliamla birlikte PKK'ye tasfiye, Güneyli güçlere ise teslimiyet dayatıldı. PKK'ye yönelik hava ve karadan sınırötesi saldırılar düzenlendi. Güneyli güçlere ise 'Irak'ın merkezi yönetimini esas almaları, PKK'ye karşı işbirliği, Kerkük'ün Kürt bölgesine bağlanmaması' dayatıldı. PKK'ye yönelik tasfiye dayatması büyük oranda boşa çıkarken, Güneylilerin tavizkar tutumu, kendilerine dayatılan politikaların sonuç almasını sağladı.
Şengal bir başlangıçtı
Geçen yıl 15 Ağustos'ta gerçekleştirilen Şengal Katliamı'nın üzerinden bir yıl geçti. 500'den fazla Êzidî Kürdün yaşamını yitirdiği, yüzlercesinin de yaralandığı katliamla ilgili şimdiye kadar Güney Kürdistan hükümetinin sorumluları açığa çıkaran herhangi bir girişimi sözkonusu olmadı. Güney Kürdistan ve Irak devlet yetkilileri, katliamdan sorumlu tuttukları 'komşu ülkelerin' hangileri olduğunu açıklamazken, bunlara karşı herhangi bir politik tavır da geliştirmedi. Aksine saldırının faili olarak gösterilen 'komşu ülkenin' Türkiye olduğu büyük oranda netleşmesine rağmen, Güney Kürdistan ve Irak devletinin zamanla katliamla dayatılan politikalara boyun eğdiği açığa çıktı. 'Êzidî Kürtlerini göçe zorlamak, Kerkük referandumunun ertelenmesini sağlamak ve Güneyli güçleri PKK'ye karşı tutum almaya zorlamak' amacıyla gerçekleştirilen katliamın büyük oranda sonuç aldığı gözlendi. Buna karşılık, Êzidî Kürtler yaşadıkları trajediyle orta yerde kaldı.
Türkiye'nin sınırötesi operasyonlar konusundaki tehditlerinin yoğunlaştığı ve normal tarihi Aralık 2007 olan Kerkük referandumunun yapılmaması için baskıların arttığı bir dönemde gerçekleştirilen saldırıdan hem Güney Kürdistan hem de Irak yetkilileri tarafından 'komşu ülkeler' sorumlu tutulmuştu. Güney Kürdistan hükümeti, 'faillerin komşu ülkeler olduğunu' açıklamış, Irak Başbakanı Nuri El Maliki ile Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de 'komşu ülkelerin' çeşitli provokatif girişimlerine dikkat çekmişlerdi. Saldırının ise Musul'da oldukça etkin olan ve kontr-gerilla faaliyetleri yürüten Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan istihbaratları tarafından yapıldığı netleşmişti. İngiliz The Guardian Gazetesi, 18 Temmuz 2007'de 'Irak'ın yedi Sünni direniş örgütünün birleştiğini', bu birleşmenin ise 'Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan tarafından teşvik edildiğini' yazmıştı. Türkiye'nin Musul'da bazı Arap aşiretlerle görüştüğü ve Sünnilerin Kerkük ile Musul başta olmak üzere Güney Kürdistan'daki bazı hedeflere saldırılar yapması yönünde ekonomik ve lojistik destek sözü verdiği de ortaya çıkmıştı. Türk istihbaratınınn özellikle 4 büyük Sünni radikal grup olan Ensar El Suna, Irak İslam Devleti Örgütü, Irak İslam Ordusu ve 1920 Devrimi Tugayı'na 2007'de teknik-lojistik destek verdiği belirlenmişti. Azadiya Welat Gazetesi'nin 28 Nisan 2007'de yazdığına göre, Ensar El Suna adlı örgüt, 500 Êzidî'yi öldürme yemini etmişti. Irak İslam Devleti adlı örgüt ise, 9 Mayıs 2007'de 14 kişinin öldürüldüğü Hewlêr'deki saldırıyla 13 Mayıs 2007'de 45'ten fazla kişinin öldürüldüğü Maxmur'daki saldırıları üstlenmişti. Bu verilerin yanısıra Gündem Gazetesi 8 Ağustos 2007'de Musul'dan devşirilen Türkmen ve Arap gençlerinin Diyarbakır'daki askeri üste kontr-gerilla eğitiminden geçirilip eylem için Kerkük ve Musul'a gönderildiklerini duyurmuştu. Aynı dönemde Güney Kürdistan'da yayınlanan Awêne Gazetesi ise, MİT'in İstanbul'da 44 Irak Türkmen Cephesi (ITC) üyesini eğittikten sonra kontr-gerilla eylemleri için Güney'e gönderdiğini yazmıştı. Bu arada Türkiye'nin Iraklı Sünni gruplara destek verdiğinin en önemli kanıtı ise 13 Aralık 2006'da Türkiye'de yapılan toplantı. İstanbul'daki toplantıya, Irak'taki Sünni direnişinin etkili isimleri olarak görülen, Sünni Ulema Birliği Başkanı Haris el Dari ve Irak Uzlaşı Cephesi Başkanı Adnan Duleymi gibi isimler katılmıştı. Kürtlerin sert tepki gösterdiği toplantı Dışişleri Bakanlığı yetkilileri tarafından savunulmuştu. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, 'Toplantı, Irak'ta ölüm ve şiddeti teşvik ediyor' demişti.
Bütün bu bağlantılar ve belirlemelerin yanısıra Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, 24 Eylül 2007'de, Irak, ABD ve Güney Kürdistan yetkililerini PKK'ye karşı kendilerine yardım etmemekle suçlamıştı. Başbuğ, buna karşılık 'Irak'ta karışıklık çıkararak, maliyetleri artıracak güçte oldukları' tehdidinde bulunmuştu. Başbuğ'un bu açıklaması aynı zamanda Türkiye'nin Şengal Katliamı'ndaki rolünü de ortaya koymuştu.
Bütün bu bağlantılar Şengal Katliamı'nın faillerinin kimler olduğunu net bir şekilde ortaya koyarken, bu belirlemelere rağmen, Güney Kürdistan ve Irak hükümetleri tarafından bugüne kadar herhangi bir açıklayıcı tutum ortaya konulmadı. Bu da Türkiye başta olmak üzere 'komşu ülkelerin' Güney Kürdistan ve Irak'ta dayattıkları politikalar konusunda daha cesur davranmasını ve istediklerini elde etmesini kolaylaştırdı. Nitekim bu tarihten bu yana yaşanan gelişmelere bakıldığında bu daha rahat görülebiliyor.
Erdoğan-Bush mutabakatı
Türkiye, sınırötesi operasyonlar konusundaki baskısını 2007 sonbaharında yoğunlaştırdı. Bu amaçla 18 Ekim 2007'de sınırötesi operasyon tezkeresi çıkarıldı. Diplomasi faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Tayyip Erdoğan 5 Kasım 2007'de ABD Başkanı George W. Bush'la görüştü ve burada yeni bir mutabakat belirlendi. Buna göre, Türkiye 'Irak merkezi yönetimine bağlılığı esas alan' Güney Kürdistan hükümetini tanıyacak, Güney hükümeti de PKK'ye karşı faaliyetlerini yoğunlaştıracak, sınırötesi operasyonlara karşı çıkmayacak. 16 Aralık 2007'den günümüze çok sayıda hava ve 21 Şubat'ta da kara operasyonu düzenlendi. Güney hükümeti ise Türkiye'ye karşı çıkacağına PKK'ye karşı faaliyetlerini sıklaştırdı. 'Irak merkezi yönetimini esas alan' Güney hükümeti ile Türkiye'nin ilişkileri gelişti. Böylece hem sınırötesi saldırılarla hem de Irak merkezi hükümetinin esas alınmasının dayatılmasıyla Güney'in 'egemenlik hakkı' istendiğinde ihlal edilebilecek düzeye çekilmiş ve 'Kürt siyasetinin Irak'ta sınırlandırılması' sağlanmış oldu.
Tartışmalar sonbahara kaldı
Erdoğan-Bush görüşmesinde, Türkiye'nin, Güney'in tanınması karşılığında ileri sürdüğü ve ABD tarafından kabul edildiği ortaya çıkan şartlardan birisi de Kerkük konusudur. 16 Aralık'ta sınırötesi operasyonlara start verilirken, hemen 2 gün sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın Kerkük'te bulunduğu sırada, Kerkük referandumunun Haziran 2008'e ertelendiği duyurulmuştu. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ilk kez 'Kerkük'süz modern bir federasyona razı olduklarını' açıklamıştı. Böylece 'erteleme' kararı ilk adım atılmış olurken, asıl adımın daha sonra Kerkük konusunun Birleşmiş Milletler'e devredilmesiyle atılmış oldu. BM Kerkük'ün Kürt bölgesinin dışında tutulması yönünde bir görüş ortaya koyarken, hazirana ertelenen referandumun ise yapılmamasını istedi. Aynı zamanda Irak parlamentosu, Temmuz 2008'de, referandumun yapılmamasını ve Kürtler, Türkler ve Arapların eşit şekilde yönetimde söz hakkına sahip olacakları bir özerk yönetim modelini esas alan bir yasa çıkardı. Cumhurbaşkanı Talabani, kendisinin de önerisi olan ve Kürtlerin ciddi tepkisini toplayan yasayı veto etmek zorunda kaldı. Kerkük'le ilgili tartışmalar sonbahara kalmış durumda.
Kerkük katliamı
Ancak Kürt yönetiminin Kerkük konusundaki tavizkar ve beceriksiz tutumu büyük oranda 'Kerkük'ün elden çıktığını' gösteriyor. Güney hükümetinin bu politikasına rağmen, Kürtlerin tepkisi yükselince tekrar katliamlar gerçekleştirildi. Kürtlerin 28 Temmuz 2008'de Kerkük'te dayatılan statüye karşı gerçekleştirdiği mitinge yönelik düzenlenen saldırıda 28 kişi yaşamını yitirdi. Böylece Şengal Katliam'ında da dayatıldığı gibi, Kerkük'ün Kürtlere verilmeyeceği, bunun için gerektiğinde katliamların devreye konulacağı bir kez daha görülmüş oldu.
NURİ FIRAT >Kerkük için yeni öneri
Türk Savaş Uçaklarının Kendekolê Katliamı
Bir Ergenekon cephaneliği daha çıktı
‘Botlarımızın içi kan doluyordu’
Sivas'ta Ölenler, Yaralananlar, Kurtulanlar...
Beytüşşebap Katliamı: Aileler Katliamcıların isimlerini biliyoruz
Bir askerden vahşet itirafları
Facebook'da ırkçı örgütlenmeler
Türk Polisi, veresiye meşrubat vermeyen esnafa saldırdı!
KCK, PKK ve KJB'den 15 Ağustos açıklaması
AKP'den işkence ye büyük tolerans
Vahşete karşı bir direniş ruhu: 14 Temmuz 1982
Küllenmeyen yangın: Sivas Katliamı
1925 KÜRDİSTAN HAREKETİNİ ANMA PANELİNE ENGELLEME
Polis, 12 yaşındaki çocuğun yüzüne sıcak su döktü..“Oğluma bunu yapanlar insan olamaz”
BEDIUZZAMAN SAİD’İ KURDÎ: KÜRTLERİN GANDİSİ
CDK, Kürtlere saldırıları Hitler dönemine benzetti
Aydın Dere Tarih bizden ne istiyor?
Tarihe Kazınmış Belgeler; Kürt Soykırımları
Kayıp yakınlarını fişlediler : Önce öldür, sonra fişle!
KÜRTLER İN ELİNE TUTUŞTURULMUŞ YENİ TOPİTOP ŞEKERİ YAHUDi DÜŞMANLIĞI
Halepçe, Qamışlo, Beyazıt ve Gazi katliamları protesto edildi
KCK, katliam yıldönümünde Suriye Baas rejimini kınadı
Vahşetin simge kızı 13 yıl sonra konuştu
İşte suç örgütü değil denilen TSK'nin vukuatları
Güçlükonak’ta 11 Kürt Öldürüldü [15 Ocak 1996]
Beytüşşebap Katliamı: Aileler Katliamcıların isimlerini biliyoruz
Beytüşşebap için Ankara’da düğmeye basıldı
'Askerler, hamile kadınların karnını deşiyorlardı'
0 Yorum:
Post a Comment