Barzani: “Elde Edilen Ulusal Kazanımlar ‘Eylül Devrimi’ Sayesinde Olmuştur”

Gönderen: rizgarionline Tarih: 11.09.2007 Saat: 22:15 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, ‘Eylül Devrimi’nin 46. yıl dönümü vesilesiyle bir kutlama mesajı yayınladı. “11 Eylül 1961 tarihinde başlayan ‘Eylül Devrimi, Kürdistan tarihinde yeni bir sayfa açmıştır” diyen Başkan Barzani, bu devrim hareketi sayesinde Kürtlerin bugünkü kazanımları elde ettiğini belirtti.Başkan şöyle devam etti: “Ulusal mücadelenin parolası ‘Irak’a demokrasi, Kürdistan’a özerklikti. Daha o tarihte Kürt liderler Irak’a demokrasi gelmeden hiç bir sorunun çözüme kavuşturulamayacağını anlamıştı. Sadece bu bile Eylül Devrimi’nin Kürtler ve Iraklılar için ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü sadece Kürlerin ulusal hakları gözetilmemiş, Iraklıların da özgür yaşaması gerektiği ortaya koyulmuştur” dedi. Başkan Barzani kutlama mesajında ayrıca bugün elde edilen ulusal kazanımların ‘Eylül Devrimi’ sayesinde olduğunu dile getirdi. Barzani son olarak, Eylül Devrimi’nin 46. yıl dönümü vesilesiyle şehitleri saygıyla andığını söyledi. ‘Eylül Devrimi’, Kürt halkına karşı uygulanan baskı politikalarına son vermek ve Kürtlerin ulusal haklarını elde etmek amacıyla Ölümsüz Mustafa Barzani öncülüğünde başlatıldı. Kısa sürede bölge geneline yayılan ulusal mücadele ateşi dönemin Bağdat yönetimi çaresiz bıraktı. 11 mart 1970 yılında Irak yönetimi ulusal mücadeleye karşı geri adım atarak, Kürtlere özerklik hakkı verilen antlaşmayı imzaladı. Ancak verilen özerlik hakları 1975 yılında uluslararası bir komployla geri alındı. Cezayir’de bir araya gelen ülkeler Kürtlere karşı Irak yöetimini destekleyeceklerini bildirdi. Uluslararası desteği arkasına alan Bağdat yönetimi 11 mart antlaşmasını tanımadığını bildirerek büyük bir askeri operasyon başlattı. Bu saldırı Eylül Devriminin sonu oldu. Ancak bir yıl geçmeden Mayıs Devrim hareketi başladı ve Ulusal Kurtuluş Mücadelesi devam etti.

Katliam dosyası tozlu raflarda

Kontr-gerilla örgütü TİT tarafından Diyarbakır Koşuyolu Parkı'nda geçen yıl düzenlenen ve 2'si bebek, 7'si çocuk toplam 10 kişinin katledildiği bombalı saldırının üzerinden bir yıl geçti. Olay devlet tarafından örtbas edildiği için bir yıldır failler yakalanıp yargı önüne çıkarılmıyor. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'nın yürüttüğü soruşturma da diğer faili meçhul dosyalar gibi tozlu raflara kaldırıldı. Mağdur ailelerin tazminat talebini ise, İçişleri Bakanlığı redetti. Katliamın sorumlularının h‰l‰ bulunmamış olmasına tepki gösteren İHD Genel Başkanı Reyhan Yalçındağ, 'Gerçek failin ortaya çıkmadığı durumda devlet objektif olarak zaten sorumludur' derken, hâlâ yakınlarının yasını tutan acılı aileler ise yaşama tutunmaya çalışıyor.

Diyarbakır'ın kara günü:Koşuyolu Katliamı Türk İntikam Tugayı (TİT) adı verilen ve ordunun özel savaş örgütlemesinin 12 Eylül 2006 tarihinde Diyarbakır Koşuyolu Parkı'nda 2'si bebek, 7'si çocuk toplam 10 kişinin katledilmesine neden olan bombalı saldırısının üzerinden geçen bir yıla rağmen faillerin bulunması için hiçbir çaba sarfedilmezken Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'nın yürüttüğü soruşturma da tozlu raflara kaldırıldı. Mağdur ailelerin tazminat talebi ise İçişleri Bakanlığı tarafından reddedildi. Katliamın sorumlularının h‰l‰ bulunmamış olmasına tepki gösteren İHD Genel Başkanı Reyhan Yalçındağ, 'Gerçek failin ortaya çıkmadığı durumda devlet objektif olarak zaten sorumludur' derken, katliamın acısını üzerlerinden atamayan ve h‰l‰ yakınlarının yasını tutan acılı aileler ise kaybettiklerinin ardından yaşama tutunmaya çalışıyor. Diyarbakır 12 Eylül 2006 akşamı saat 21.15'de büyük bir patlamayla sarsıldı. Termos içerisine yerleştirilmiş bombanın infilak etmesi sonucu kente gelen Abdullah (6 aylık), Nazlıcan (4) ve Nazar Çetinkaya (2) adlı kardeşlerle yine Lice'den gelen Şilan (6 aylık), Zilan (8), Evin (10), Mizgin Demir (12) kardeşler ve anneleri Faide Demir, Hasan Marangoz (14), Rojhilat Aslan (28) öldü. Patlamada 5 yaşındaki Barış Demir, Maide Çetinkaya ve Ali Haydar Kaplan ayağını, Emine Yetişecek ise sol elini kaybetti. Patlamada onlarca kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı. Yalçındağ: Devlet sorumludur Katliamın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen faillere yönelik başlatılan soruşturmada en ufak bir mesafe katedilmezken konuyu değerlendiren İHD Genel Başkanı Av. Reyhan Yalçındağ, 'Türkiye'de yaşam hakkına yönelik ihlallerde adli, bürokrasi ne kadar etkili ne kadar yeterli bir soruşturma yürütüldüğünün tartışılması gereken bir vaka' dedi. Katliamı kuruculuğunu JİTEM'in kurucusu Ahmet Cem Ersever'in oluşturduğu Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) üstlendiğini hatırlatan Yalçındağ, 'İddianın kendisi çok ciddidir araştırmaya muhtaçdır, ama o günden bugüne çok klasik bir yöntem denendi. Birincisi failler yargılanması faillere ulaşım için nasıl bir soruşturma izlendi? Klasik bir soruşturmanın ötesine geçilmedi' dedi. Katliamın bilişim suçları kapsamında da değerlendirilmesi gerektiği belirten Yalçındağ, 'İnternet yoluyla yapılan tehditler saldırılar, bizatihi eylemden sonra üstlenilmesine çok ciddi yaklaşılmıyor. Devletin kendi güvenliği'yle ilgili bir konu olsa çok rahatlıkla bu faillere ulaşırlardı. Hiçbir ciddi soruşturma yapılmadı' diye konuştu. TİT'in tarihinin Ahmet Cem Ersever'e uzandığına dikkat çeken Yalçındağ, 'Ahmet Cem Ersever, itirafçıların verdiği ifadelerde birçok faili meçhul cinayeti örgütlemiş veya adı buna karışmış biridir. Hem TİT'in kurucusu hem de JİTEM'in kurucusudur. Devletin bu iddiaları çürütme, gerçek neyse ortaya çıkarma gibi bir zorunluluğu vardır. Gerçek failin ortaya çıkmadığı durumda devlet objektif durumda zaten sorumludur' dedi. Faillerin bir an önce açığa çıkarılması gerektiğini hatırlatan Yalçındağ, katillerin bulunması için tek bir savcı yerine savcılardan oluşan bir heyetin dosyayı yürütmesi gerektiğini belirtti.  TİT üstlendi, devlet reddetti Patlama ardından barut kokusu ve yüzlerce metre ilerideki binalara kadar sıçrayan kan kokusu bırakırken yüreklerde büyük bir yara açtı. Diyarbakır halkı ayağa kalktı saldırı karşısında. Öfke kenti aştı, Kürt coğrafyasının geneline, hatta ötesine taştı. Olayın üzerinden 24 saat geçmeden TİT imzalı e-mailler haber merkezlerine ulaştığı zaman ise öfke katlanarak daha da büyüdü. TİT adına gönderilen e-maillerde patlamada kullanılan bombanın hazırlanışı ve 'PKK'nın batıda şehit ettiği herbir Türk için Diyarbakır'da 10 Kürdü öldüreceğimize and içeriz' yazılı mesaj gönderildi. Aradan geçen bir yıla rağmen vicdanlardaki yaraya merhem olacak bir adım atılmadı. TİT'in olayı üstlenmesinin ardından 'Hedef saptırılıyor', 'TİT böyle bir eylem yapmaz' diyen devlet yetkililerinin soruşturmayı yürütmekteki isteksizliği pratiklerine de aynen yansıdı. Polis Kolordu'yu değil otellei aradı Koşuyolu Parkı'nda kullanılan bombanın fotoğraflarının yer aldığı 'www.turkintikamtugayi.8m.com' isimli internet sitesi ve haber merkezlerine ulaştırılan e-maille ilgili hiçbir araştırma yapılmadı. Fotoğraflarda yer alan mekanın Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı'na bağlı bir binanın bodrum katı olduğu iddialarına rağmen, polis beton zeminin bulunabileceği otelleri araştırmakla yetindi. Diyarbakır'dan gönderildiği Telekom'un sitesinden dahi tespit edilen e-maille ilgili bir sonuca ulaşılmaması ise katillerin saklandığını açıkça ortaya koydu. Patlamanın ardından Türkiye'nin birçok yerinden TİT'in eylemini destekleyen ve Kürtlere yönelik tehdit mesajlarının yer aldığı mesajlar gönderildi. Devletin tek yaptığıysa bu mesajları gönderenlere ulaşıp ifadelerini almak oldu. Soruşturmayı yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, merkezi İngiltere'de bulunan ve ücretsiz web hizmeti sunan '8m.com' şirketine ulaşarak 'turkintikamtugayi.8m.com' isimli sitenin kimler tarafından kurulduğu yönünde bir araştırmaya dahi girmedi. Failleri ortaya çıkarmakla yükümlü yetkili organlar adeta olayın üstünü ürtmek için tam bir işbirliği içine girdi. Nihayet konuyla ilgili soruşturma Diyarbakır Valiliği, Emniyet Müdürlüğü ve Cumhuriyet Savcılığı arasında kaybolup gitti. Bakanlık tazminat talebinii reddetti Katliamda yaşamını yitiren 10 yurttaşla yaralananlar için İçişleri Bakanlığı aleyhinde 'idarenin sorumluluğu vardır' ilkesi gereğince 350 bin YTL ila 700 bin YTL arasında değişen miktarlarda tazminat başvuruları yapıldı. Ancak İçişleri Bakanlığı tazminat başvurularını reddetti. Ailelerin avukatlığını yürüten İHD'li hukukçular ise bu karara itiraz ederek davayı Bölge İdare Mahkemesi'ne taşıdı. Tazminat talebiyle ilgili dava halen devam ediyor. Binlerce insanın ölümü ve on binlercesinin tutuklanmasıyla günümüze kadar etkisini sürdüren 12 Eylül darbesinin aktörleri vahşet darbesinin 26. yıldönümünde boş durmadılar ve bu kez Koşuyolu Parkı'nda katliam yaptılar  Olayın üzerinden 24 saat geçmeden kendilerine Türk İntikam Tugayı diyen özel savaş güçleri katliamı üstlendi. Ancak bu açıklamaya rağmen, soruşturmayı yürüten yetkililer hedefin saptırıldığını savunarak TİT'i görmezden geldi.  DİYARBAKIR

Şırnak'ta HPG'li diye öldürülen sivil 5 gencin fotoları DİHA'ya ulaştırıldı! KEREM ÇELİK / MEHMET CEVİZCİ ŞIRNAK (DİHA) - Şırnak'ta 19 Ocak 2005 tarihinde 16 yaşında bir kız çocuğunun da aralarında bulunduğu 4'ü kadın 5 kişinin öldürülmesi olayını aydınlatan fotoğraflar ortaya çıktı. Fotoğraflarda HPG'li diye öldürülen gençlerin üzerlerinde özel harekat timleri ve korucuların kullandığı askeri yeleklerin bulunması dikkat çekti. Yerel halkın iş sırasında giydiği mavi-gri yırtık şalvarların üzerlerine boğazlı kazak giymiş olan gençlerin ayaklarındaki beyaz spor ayakkabı ve spor botların yanı sıra, kadınların yarı çıplak fotoları ise sivil olduklarını açıkça belgeliyor. İHD Genel Başkanı Reyhan Yalçındağ, konu hakkında o dönem 3 kişilik bir heyet ile olayı araştırdıklarını, hazırladıkları raporda 'yargısız infaz' olduğu yönünde kanaat getirerek, olayın araştırılması için suç duyurusuna bulunduklarını belirtti. Şırnak'ın Kumçatı (Dêrgule) Beldesi'ne bağlı Toptepe (Milga Şanti) Köyü, Cemili Mezrası (Avika Masiya) kırsalında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından HPG'li denilerek öldürülen 5 gencin silahsız olduğu ortaya çıktı. DİHA'ya ulaştırılan fotoğraflarda Mardin Kızıltepe nüfusuna kayıtlı Zerga Esen, Zuhal Esen, Siirt Eruh nüfusuna kayıtlı Sibel Sartık, Adana Ceyhan nüfusuna kayıtlı Nergis Özer, Diyarbakır Kulp nüfusuna kayıtlı Hamdullah Çınar'ın sivil olduğu bir subay tarafından çekilen fotoğraflarla belgelendi. HPG'lilerin kullandığı 'Mekap' marka ayakkabılar dışında beyaz spor ayakkabılar ve botlu olan gençlerin, boğazlı kazak, gömlek giymiş olmaları ise dikkat çekti. HPG'lilerin giydiği elbiselerin aksine yerel halkın günlük yaşamda ve işte giydiği mavi ve gri şalvarların elbiseler üzerine çekildiği görülen fotoğraflarda, gençlerin elinde görülen tek uzun namlulu silahın ise paslı olması dikkat çekti. Askerler ve korucuların kullandığı geniş beden bir asker palaskasının genç kızın bedenine bağlı bulunduğu görülen fotoğrafta, şarjör kılıflarının ters takılmış olması ve bir bayanın iç çamaşırları dışında çırılçıplak soyulması elbiselerin değiştirildiğine, o dönem yerel halkın ve ailelerin gençlerin infaz edildiğine dair söylemlerini kanıtlar nitelikte. HPG yargısız infazı açıklamıştı 

Öldürülen gençlere ilişkin Kurban Bayramı arifesi olan 19 Ocak'ta Şırnak Valiliği sitesinde PKK/KONGRA-GEL mensubu 4'ü kadın toplam 5 HPG'linin öldürüldüğü yer alırken, o dönem HPG Anakarargah Komutanlığı, öldürülen gençlerin sivil olduğunu açıklamıştı. HPG, Mezopotamya Haber Ajansı'na (MHA) yaptığı açıklamada, "Gerilla olarak yansıtılan 4'ü kadın biri erkek olan bu insanlar, sadece gerilla ile ilişkilenmek ve görüşmek isteyen silahsız, gencecik insanlarımız olmaktadır. Üzerlerinde tek bir çakı bile olmayan bu insanlar sivil oldukları bilindiği halde saldırıya uğramıştır. Kızıltepe'de öldürülen Uğur Kaymaz olayıyla aynı mantığı taşıyan bu olayın yargısız infaz olduğu kesindir" demişti.

Cesetlerde işkence izi  Askerlerin ateş açması sonucu hayatlarını kaybettikleri belirtilen 5 kişiden 16 yaşındaki Nergiz Özer'in ve Diyarbakır'da toprağa verilen Hamdullah Çınar'ın cenazelerinde söndürülmüş sigara izleri ve çeşitli yerlerinde yanık ve darp izleri çekilen fotoğraflarla o dönem işkence ihtimalini güçlendirmişti. Tüm çabalara rağmen yetkililerden otopsi ve balistik rapor alamayan aileler, olay tarihinde Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı'na ve İHD'ye başvuruda bulundu. Diyarbakır'da toprağa verilen Hamdullah Çınar'ın cenazesini yıkayan Zeki İdin, öldürülen gencin vücudunun göğüs kafesinde sigara söndürüldüğünü ve belirgin yanık izlerinin olduğunu belirtmişti. Çekilen fotoğraflarda sigara söndürüldüğü açıkça görüldüğünü belirten İdin, şu bilgileri vermişti: "Göğüs kısmında belirgin bir şekilde kendisinin tam olarak 11 adet sigara söndürülmüş olduğunu gördüm. Sol bacağı ve avucunun içinde bıçak izleri vardı. Birçok yerinden kurşun yemiş ve kurşunlar diğer tarafından çıkmıştı. Bu da ateş edenlerin yakın menzilli olduğunu gösteriyor. Fotoğraf yaşananları tam olarak anlatıyor." Anne Sartık: Çocuğum infaz edildi  Yaşanan olayı üzerine Kurban Bayramı sabahı İzmir'den kızının teşhisi için Şırnak'a gelen Anne Gülizar Sartık, kızının sivil olduğunu ve işkence gördükten sonra infaz edildiğini açıklayarak, şunları dile getirmişti: "Kızım 15 gündür ortalarda görünmüyordu. Mersin'de bulunan babasının yanına gideceğini söylemişti. Bunun üzerine arama gereksinimi duymadık. Ölümünden 2 gece önce bizim evi kendilerinin asker olduğunu belirten kişiler arayarak, kızımı sordu. Bunun üzerine ben nerede olduğunu bilmediğimi söyledim. Bana 'Şırnak'ta veya Van'da olmasın' diyerek dalga geçtiler. Ertesi gün komşularımız televizyonda kızımın isminin geçtiğini ve öldürüldüğünü söyledi. Ben de teşhis için Şırnak'a geldim. Teşhiste kızımı tanıyamadım. Kızım kilolu biriydi. 15 gün önce gördüğüm kızım ile bana gösterilen kızımın arasında çok büyük fark vardı. Her yeri yara bere içinde ve vücudunda morluklar vardı. Kilolu olan kızımın kemiklerini görebiliyordum. İşkenceden geçtiği kesindir. Otopsi ve balistik raporunu istedik, vermediler. Olayın peşini bırakmayacağız. Savcılığa suç duyurumuzu yaptık, olayı AİHM'e kadar götüreceğiz." Görgü tanıkları: Sivil giyimliydiler!  O dönem DİHA kameralarına konuşan görgü tanıkları, Şırnak'ın Kumçatı Beldesi Toptepe Köyü Cemilli mezrası kırsalında hayatını kaybeden gençlerin cenazelerini taşımak ile sorumlu kılanın köylüler, öldürülen gençlerin tamamen sivil olduklarını dile getirmişti. Araçların olay yerine girememesi üzerine askerlerin, Cemilli mezrasından birkaç eşek alarak sahipleri eşliğinde cenazeyi taşıdığını anlatan köylüler, olay hakkında şunları söylemişti: "Öğle saatlerinde bir grup asker mezraya inerek 3 adet eşek istedi. Biz de eşeklerimiz ile birlikte gittik. 5 gerillanın öldürüldüğünü ve bunların cenazelerini taşıyacağımızı söylediler. Bunun üzerine biz de eşeklerimiz ile birlikte kırsal alana çıktık. Olay yerine gittiğimizde her 5 kişi yerinde idi ama gerilla elbisesi giymemişlerdi. Benim eşeğime yüklenen 2 bayanı inceleyebildim. İkisi de bildiğimiz elbiseleri giymişlerdi. Normal görünüyorlardı, gerillayı anımsatacak hiçbir şey yoktu. Aksine renkliydi elbiseleri. 2 kadını ben, diğer 2 kadını arkadaşım, 1 erkeği de ayrı bir eşeğe bindirerek askeri tabura getirdik. Bu bölgede çatışma olmaz. Bu olaya herkes şahit ama kimse askerin korkusundan anlatamaz." İHD raporu: Olay açık bir infaz  İHD, Şırnak'ın Kumçatı Beldesi Toptepe Köyü kırsalında 19 Ocak günü 4'ü kadın 5 kişinin güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi olayına 25 Ocak 2005 tarihinde yaptıkları araştırma sonucunda hazırladığı raporu İHD Diyarbakır Şubesi'nde 27 Ocak günü açıklamıştı. İHD Genel Başkanı olan Reyhan Yalçındağ, Bölge Temsilcisi Mihdi Perinçek, DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve Şube Yöneticisi Mehmet Bozkurt'tan oluşan heyet, yaptıkları açıklamada şunları belirtmişti: "Raporun tespit kısmına göre olay Toptepe Köyü'ne 2 kilometre uzaklıktaki güney kısmında bir dere yatağında, bölgenin askeri birliklere yakınlığı ve birliklerin sayısal çokluğu nedeniyle korunaklı bir yerde gerçekleşti. Maktuller günlük sivil elbiseliydi. Olay öncesi ve sonrasında köyde ev aramaları yapılmadı. Savcılık olay yerine hiç gitmedi. Savcılık hazırlık soruşturmasında etkin rol oynamadı. Dosyada olay yeri tespit tutanağı, ele geçirilen mühimmatlara ilişkin zaptetme tutanağı, fotoğraflar, kamera kayıtları, olay yeri krokisi yok. Delil toplama işlemi zanlı jandarmalar tarafından yapıldı. Maktullerin evlerden ayrılış tarihleri, yaşları dikkate alındığında iddia edilen silahları kullanma yeteneği kazanmaları hayatın olağan akışına uygun değil." Raporda, aydınlatılması gereken noktalar ise şöyle sıralanmıştı:  * Silahlı örgüte katılmak üzere ayrı ayrı kentlerden hareket ederek bir araya geldikleri düşünülen maktüller, Şırnak il sınırları içinde nerede bir araya geldiler? * Ele geçirildiği iddia edilen uzun namlulu silah görgü tanıklarının iddia ettiği gibi paslı ve kayışsız mı?  * Operasyonda bulunan jandarma görevlilerinin zanlı olma ihtimalleri göz ardı edilerek delil toplama işleminin de onlara yaptırılması ile balistik incelemesi için Adli Tıp Müdürlüğü'ne gönderilmesi gereken silahların Jandarma Kriminal Laboratuarı'na gönderilmesi etkin bir soruşturma yürütülmesini engellemiş midir? * Jandarma görevlilerinin 'Teslim Ol' çağrısında bulunduklarını ispatlayacak emare mevcut mudur?  Olay AİHM'e taşındı  Konu hakkında bilgi veren İHD Genel Başkanı Reyhan Yalçındağ, yaptıkları incelemelerde olayın "yargısız infaz" olduğuna dair önemli bilgilerin toparlandığını, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç duyurusuna takipsizlik kararı verildiğini belirtti. Olayı ailelerin istemi üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) götürdüklerini dile getiren Yalçındağ, konu hakkında elde edilen fotoğrafların olayın aydınlatılması yönünde önemli rol oynayacağını kaydetti

asker ve gardiyanlar bizlere hep, “Allah! Allah!” diye saldırılardı.

12 Eylül, vahşetin dölü-Hasan Bildirici 2004 yılında, yine bir 12 Eylül yıldönümünde aşağıdaki yazıyı yazmışım. 12 Eylül askeri darbesinden hemen sonra, Diyarbakır’ın Bağlar semtinde caddede yürürken alınmıştım. Sayısız asker ve polis üstüme abanmıştı. O sıralar Diyarbakır semt semt toplanıyordu. İnsanlar semt semt gözaltı merkezlerine doğru sürülüyorlardı. Tüm yollar oraya çıkıyordu, tüm sokaklar oraya... Diyarbakır zindanı, 12 Eylül’de, Kürtlüğü bitirmede deney merkeziydi. Ama Kürtlük bitmedi, Diyarbakır vahşetinde sınanarak yeni ufuklara yol açtı. Zindanda görevli asker ve gardiyanlar bizlere hep, “Allah! Allah!” diye saldırılardı. Başka bir ülkenin düşman kuvvetleriyle vuruşur gibiydiler.  Zorunlu din dersleri konuyor, uçaklardan dini içerikli bildiriler atılıyor, İmam Hatip Okulları çoğaltılıyor, Osmanlı saldırganlığını ilke edinmiş Türk-İslam Sentezinin kesin iktidarı hazırlanıyordu Bugün İktidarda olan AKP, bir 12 Eylül üründür. AKP’nin bir çok kadrosu, 12 Eylül’ün Türk-İslam Sentezi okullarında yetiştirilmiştir. Bu nedenle başını faşist Evren’in çektiği beşli çetenin öngördüğü sistem AKP aracılığıyla yürürlüktedir.  12 Eylül hiç bir alanda hesabı sorulmamış bir vurgundur.  2004-12 Eylül Can acıtması, yaşanmış bir kabus ve kan dökümüdür. 12 Eylül benim için 1 Şubat'ta kapatılan hücre kapımın, bir sonraki şubatta açılmasıdır. Kırılmış kaburgalar, "Filistin Askısı", ters asılmış kanlı ayak bilekleri, yaş büyülterek idam etmelerdir. Arkasında elli tür entrikanın olduğu beşli general buyruğudur 12 Eylül. İkiyüzlü basın, utanç verici suskunluk, cılız omuzlara basarak yükselmenin aşağılık adıdır. 12 Eylül aslında bir utançtır. Hesap sormakla yetkili muhaliflerin bir utancıdır.  Darbe yapılmış, halk çocukları tüketilmiş, aşağılık ilişkiler bir süreliğine rayına oturtulmuştur. 12 Eylül, sonuçsuz sol bir propaganda ile kafaları şişirilmiş milyonlarca gencin ve emekçinin en büyük hayal kırıklığıdır. Faşizimle kavganın çocukça ve rastgele yapılmaması gerektiğinin ağır örneğidir. Polis sorgusunu atlatıp, idam ve müebbet hükümlerin komando klasları altında yatıldığı bir cezaevidir. 12 Eylül denince aklıma vücudundaki kurşun yaralarıyla asılan Malatyalı Veysel Günay gelir daha çok. Bir bahar gecesinin baş döndürücü toprak kokusunda kuşatılan koğuşlarımız önünden elleri ve ağzı bağlı bir halde sehpya götürülen Veysel Günay'ın ahıdır. Bir gecede gençliklerimizi yaşlandıran bir acayip gündür 12 Eylül. Hesabının zerresi sorulmamıştır. Darbeci generaller huzur içinde yaşamakta, son yıllarını gül ve çıplak kadın çizerek tamamlamaktadırlar. Ve bizler aldığımız yaralar ve tükenmiş gençliklerimizle, gövdesiden vurulup atılmış her türden fidanın kuruyup savrulmuş yaprakları gibiyiz. Suçları zaman aşımına uğratılmış bir zalim zamandır 12 Eylül. Ablamın hücrelere ulaşan kahır mektubu, komando darbesi, parmaklıkta donmuş çocuk çığlıkları, muhalif abartının hayat karşısındaki çuvallamasıdır. 12 Eylül'ü yaşamış birinin bir daha eski kendisi olması mümkün değildir.