Benazir Butto öldürüldü Görgü tanıkları, Butto'nun konuşma yaptığı Rawalpindi'deki alanda meydana gelen şiddetli patlama sonucu yerde yatan 20 kişiyi gördüklerini, Benazir Butto'nun patlamadan önce alandan ayrılmış olduğunu aktardı. Ancak son gelen haberlere göre ağır yaralanan Butto, bilinci kapalı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Saldırganın intihar saldırısını gerçekleştirmeden hemen önce etrafa ateş açtığı, ardından bombayı patlattığı bildirildi. Pakistan eski başbakanlarından Benazir Butto, 8 yıllık sürgün hayatının ardından döndüğü ülkesi Pakistan'da saldırıya uğramıştı. Ülkesindeki daha ilk gününde intihar saldırısıyla öldürülmeye çalışılan Pakistan eski başbakanı Benazir Butto’nun, birkaç dakikalık fark sayesinde hayatta kalmıştı. Saldırıda 139 kişi hayatını kaybetmiş, 200'ün üzerinde kişi da yaralanmıştı.

Ya yeni çare, ya yeni kötülük!

 Uzakdoğu'da, denizlerin ortasında küçük bir ada. Tarih de yorgun düşer mi?.. Güneş bulutların arasından sıyrılıyor, rutubet ve sıcak demek bu. İyice gevşiyorum. Deniz birden turkuazlaşıyor. Kum şimdi daha beyaz. Ağaçların kocaman yaprakları yemyeşil oluyor. Upuzun Hindistan Cevizi ağaçları hafif rüzgarın altında bir o yana, bir bu yana salınıyor, tıpkı Bağdat'ta, Dicle kıyısındaki hurma ağaçları gibi... Ne güzel. Hülyalara dalıyorum. Demiş ki Doris Lessing: "Zaman sendeki yanlışların çoğunu düzeltecek." İyi demiş ama o kadar zamanı kalıyor mu ki insanların?.. Doğa muhteşem, yumuşuyorum. İç dünyamda köşeler hafiften törpülenip düzleşiyor. Bir iyimserlik dalgasının üstünde yükselirken insanlığın aptallıklarını değil, güzelliklerini düşünmeye çalışıyorum. Demiş ki Bacon: "Yeni çareler bulmayanlar, yeni kötülükler beklesin." Amerikalı meslektaşım Aliza Marcus'un yeni çıkan PKK ile ilgili güzel kitabını okurken(*) Bacon'ın bu sözü aklıma takılıyor. Yeni çareler bulamayanlar... Yeni kötülükler beklesin! İki taraf için de geçerli bu. Dağa çıkanlar için de... 'Kürt sorunu'nu yalnızca şiddet ve yoksulluğa indirgeyenler için de... Bunca yıldır bunca kan ve göz yaşına rağmen daha hâlâ eski çözümlerde inat eden, 'silah ve ölüm'den başka birşey bilmeyenler için de geçerli Bacon'ın bu sözü... Bayram tatilinde Marcus'un kitabını okurken, PKK ile bu kadar yıldır savaşan, devletin yaptığı hataların bedelini canıyla, kanıyla ödeyen askeri de düşündüm. Bir komutan bu yakınlarda şöyle demişti: "Dağa çıkışları durduramıyoruz." Kitapta dağa çıkışlar da var. Dağa çıkışların birçok nedeni dağa çıkanların ağzından sergileniyor. Genç insanların neden dağa çıktıklarını tam olarak anlamadan, yalnız anlamakla yetinmeyip hissetmeye de çalışmadan ve tabii silah yerine siyasetin kapılarını açmadan dağa çıkışları engellemek olanaksızdır. Şu da var elbette: PKK'nın, Kandil'le birlikte İmralı'nın da silah ve şiddetten vazgeçip yeni çareler üretmeleri gerekir. Yoksa tarih de yorulur! Yeni çare bulamayanlar, 'yeni kötülükler'e hazır olsun. 1990'lardaki gibi bir kez daha kan boşalması mı istediğimiz, söyler misiniz?.. İhtimal vermek istemiyorum. Düşünmek bile istemiyorum. O zaman iktidarıyla muhalefetiyle, siviliyle askeriyle, Türk'üyle Kürd'üyle bir an önce 'yeni çareler' üzerinde buluşabilmeliyiz. Evet, yoksa tarih yorulabilir! Umberto Eco, dünkü yazımda bahsettiğim yeni kitabında(**) savaşla barış üzerine yazarken bu konuya ilişkin de fikir imalatı yapmış. Tarihin yorulduğu zaman dilimlerinde saatin tersine çevrildiğine ve insanlığın aptallıklara, çirkinliklere daha çok izin verdiğine şöyle bir değinmiş... Son çeyrek yüzyıldır Güneydoğu'da yeterince acı çekilmedi mi? Kafaların artık berraklaşması lazım, bunca kan ve gözyaşına malolan saçmalık ve yanlışlardan sonra. Zamanı tersine akıtmaya çalışmayalım. Aliza Marcus'un kitabında PKK'lı Hüseyin Topgider'in ilginç öyküsü de var. 1970'lerde Öcalan'la birlikte dağa çıkan, 1978'de PKK'yı onunla birlikte kuran, 1999'da İmralı duruşmalarından sonra hayal kırıklığı içinde dağdan inip Almanya'ya yerleşen Topgider... 2005'de, Hamburg'daki bir büyük mağazanın kafeteryasında gazeteciye şöyle diyor: "PKK artık ne istediğini bilmiyor."(S. 299) Geçerli bir tespit. Artık doğru olan silah bırakmak PKK için... Şiddetten vazgeçmek... Ve dağdan inmek... Devlet ve hükümet açısından doğru olan da dağdakilere bu yolları açmak... Unutmayın, ne demiş Bacon: "Yeni çareler bulamayanlar, yeni kötülükler beklesin!" Çok acılar yaşandı. Bu acılar bir de insanların içine işlemeye başlarsa, hiç aklından çıkarma, işler daha da derin çıkmaza saplanabilir. Doris Lessing'in dün bahsettiğim kitabında şöyle bir bölüm var: "Hayat diyordu Kurt, acılı olmak zorunda. Bizi gerçek insanlığa hazırlayan doğum sancılarıdır."(***) Sanmıyorum. Yaşamak için ille de acı çekmek gerekmiyor. Hele bunca acıdan sonra... Artık çözüm zamanı Kürt meselesinde... Yine o küçük maymun. Ya da sempatik şempaze. Küçücük kafası kocaman gözleriyle bana bakıyor, kolları upuzun. Ama otelin uyarısı var, sakın yiyecek bir şeyler vermeyin, şımarır, başa bela olabilir diye... Bir günbatımı daha. Gökyüzü şahane bir pembelikle doluyor, birazdan kızıla boyanacak. Tıpkı Mavi Yolculuk'ta ya da Santorini'deki gibi batıyor güneş, harikulade... Tarih yorulmasın! Zaman, insanoğlunun hatalarının birçoğunu düzeltebilir de, merak etmeyin. * Aliza Marcus, Blood and Blief, the PKK and the Kurdish Fight for Independence; New York University Press, 2007. ** Umberto Eco, Turning Back The Clock, Harvill Secker, 2007. *** Nobel Edebiyat Ödülü'nün bu yılki sahibi, 87 yaşındaki Doris Lessing'in, 'Tenimin Altında' isimli kitabından, s.389. h.cemal@milliyet.com.tr

Adalet, özgürlük ve huzur sadece Türklerin hakkı değil...

Araba yakmak Hasan Bildirici-Tarih: 25 Aralık 2007 Salı Son günlerde İstanbul’da araçlar kundaklanıyor, yakılıyor veya lastikleri bıçaklanıyor. Bu tür olayları Türk inkar sisteminin bir şekilde mağdur hale getirdiği Kürt gençlerinin yapma ihtimali çok yüksek. Şimdiye kadar yakılan araç sayısı 44. Fransa’da, özellikle de Paris’te yakın zamanda ve önceki yıl Arap ve Afrikalı gençler tarafından yakılan araç sayısı binlerin üstündeydi. Ama Fransa’da hiçbir devlet görevlisi bu göçmen çocuklardan birini öldürelim demedi. Binlerce araç... Sokaklar alev alev... Biri sönmeden diğeri yanıyor... Yüzü örtülü gençler o araçtan o araca koşuyor... Fakat kanlar içinde yerde yatan tek siyah çocuk yok... Bir de Türkiye’ye bakın... Türkiye’de 10 yılda 4000 bin köy boşaltıldı. En az 30 bin Kürt öldürüldü. Birkaç milyonu bulan göçertilmiş Kürde yerleşmesi için tek ev gösterilmedi. Tarlasını, bağını, bahçesini, hayvan sürülerini bırakıp gelen Botan köylüleri İstanbul yalnızlıklarında bir zeytin tanesine, bir barakaya, en berbatından bir işe muhtaç halde yaşıyorlar... İstanbul sokakları tinerci, hırsız, cepçi, kimsesiz Kürt çocuklardan geçilmiyor... Renk, dil, kültür, insanca yaşam yasak... Üstelik Kürt toprakları Türk savaş uçakları tarafından gece gündüz vuruluyor. Hayvan sürüleri telef oluyor, evler yıkılıyor, insanlar ölüyor... Bu zulüm altında çıldırmış Kürt gençleri bir araba lastiği şişlediğinde bakın neler oluyor: Türk gazetelerinde araba yakmalarla ilgili bir haber var. Haber şöyle: Başbakan Erdoğan'ın "Benim vatandaşımın yaşama hakkına, huzuruna kastedenlere, kusura bakmayın biz 'güle güle' diyemeyiz, gereken neyse bunu yapmak durumundayız" sözleri üzerine bazı vekillerden "Asalım" sesleri yükseldi. Erdoğan konuşmasında, "Son günlerde yakılan araç sayısı 39'u buldu. Bu araçların sahiplerinin ne günahı var? Bunları yakanları, bir vatandaş olarak bağışlamak hakkımız olabilir mi" diye sordu. Milletvekilleri “asalım” diye bağırdı. Türban mağduriyetiyle iktidara gelmiş Türk-İslam sentezinin milletvekili seçilmiş tosuncuklarının araba lastiği bıçaklayan bir Kürt gencine uygun gördüğü ceza biçimi bu: “Asalım!” Yasaklıyorlar, köy boşaltıyorlar, çıldırtıp dağ ve sokaklara salıyorlar, bombalıyorlar, ele geçirdiklerini öldürüyorlar, bu zülüm kasırgasına araba yakmakla karşılık veren Kürt gencine cezayı peşin kesiyorlar: “Asalım!” Asın! Kürt gençleri, Türk ırk sistemi altında Kürt olarak yaşamanın karşılığının sürekli asılmak, bombalanmak ve bir biçimde öldürülmek olduğunu bilerek yaşayacaklar... Ama Kürt gençlerinin bir şeyi daha iyi bilmesi gerekiyor: Kürt kimlik ve onur sorununun çözümüne bugünden bir katkıda bulunmazlarsa yarın kendi çocukları dağlara çıkacak... Kürt yurdu; Türk, Fars ve Arap ırkçılığının milliyetçi streslerini attığı bir alan olmaktan çıkarılmalı. Kürt hayatı yaşanmaya değmez bir tekrar olarak kalacaksa Kürtler değişik mücadele yollarıyla tepkilerini mutlaka dile getireceklerdir. Adalet, özgürlük ve huzur sadece Türklerin hakkı değil... Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com