Ahmet Türk: “Kürtlerin demokratik taleplerini görmezden gelen, Kürtlüğünü inkar edenler, nasıl Kürtlerin temsilcisi olarak gönderilir? Alay mı ediyorsunuz bu milletle? Kürtleri küçük düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Kürtler aptal değil.’’ DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, “Ne Anayasa Mahkemesi’nin açtığı dava, ne savcıların ortaya koyduğu dokunulmazlık bizi ilgilendirmiyor; cezaevinde de yatmasını biliriz” dedi. AKP Hükümeti’nin ortaya bir çözüm projesi koymadığını belirten Türk, “Sayın Başbakan bir elinde gül, bir elinde balta... Gülü halka koklatıyor, baltayla halkın iradesiyle seçilmiş olan insanları, siyasetçileri, partiyi yok etmeye çalışıyor” dedi. DTP Grup Başkanı Türk, partisinin grup toplantısında, ‘Kadına Yönelik Şiddete Hayır Günü’nün yıldönümü olduğunu belirterek, ne basında ne de siyasi partilerde bu konuya değinildiğini söyledi. DTP olarak kadının özgürleşmemesi durumunda, o ülkenin, o toplumun özgürleşmeyeceğine inandıklarını ifade eden Türk, Türkiye Meclisi’nde Kadın Hakları Komisyonu oluşturulmasının zorunlu olduğuna inandıklarını söyledi. Amed mitinginin mesajları saklanmaya çalışıldı Amed’de yaptıkları mitinge değinen Türk, ‘’Mitingde verilen mesajlar, adeta saklanmaya çalışıldı. Halkımızın, partimizin verdiği mesajlar adeta görmezden gelindi. Küçük olaylar öne çıkarılarak, halkın sesini kısmaya yönelik siyasi linçle karşı karşıya kaldık. Medya maalesef olayları beklercesine, küçücük bir olayı, mitingin mantığı ve anlayışıyla uygun olmayan bir yaklaşım biçimi sergiledi. Basının bu tavrını kınıyorum’’ diye konuştu. Demokratik özerklik bir çözüm modelidir Kürt sorunuyla ilgili partisinin ve halkın taleplerini yansıtmaya çalıştıklarını belirten Türk, bu tartışmaları yaparken DTP’nin felsefesine, halkın taleplerine uygun Demokratik Özerklik Projesini ortaya koyduklarını bildirdi. Proje üzerinde herkesin farklı tartışma içinde olduğunu belirten Türk, ‘’Tamamen özgürlükçü, demokratik bir Türkiye’nin yaratılması için ortaya koyduğumuz bir projedir’’ dedi. Turgut Özal döneminde Adnan Kahveci’nin ortaya koyduğu bir projede; merkezi yönetimin gücünün yerele dağıtılması, Kürt kimliğinin Kürt kültürünün üzerindeki baskıların kaldırılması, halkın daha fazla yönetime katılmasının sağlanmasının öngörüldüğünü hatırlatan Türk, şunları söyledi: ‘’Demokratik Özerklik Projesinin özü, birlikteliği sağlamaya yönelik, birlikteliği sevgiye dönüştürmeye yönelik bir projedir. Tabii ki fikirlerin, düşüncelerin özgür olması için çaba gösteriyoruz. Federal sistemden de eyalet sisteminden de söz edilmelidir. Bu konuda gerçekten demokratik bir tavrı herkesin sergilemesi gerekiyor. Bin yıldır birlikte yaşamış iki halk, bugün Kürt nüfusunun yarısından fazlasının yurtdışında olduğu toplumsal bir gerçekle karşı karşıyayız. Bunun için çözüm, demokratik özerkliktir. Bize göre çözüm budur. Biz bunu söylüyoruz.’’ Herri Batasuna’dan önce İspanya Anayasası’na bakın Daha önce İspanya Anayasası’na atıfta bulunarak, “Türkiye böyle bir anayasa yapsın, biz siyaseti de bırakırız” diyen Türk, son zamanlarda İspanya modelinin tartışıldığına değinerek, İspanya’da siyasilere ve halka karşı şiddet uygulanmasına rağmen sorunun çözülmediğini söyledi. İspanya’da Herri Batasuna’nın kapatıldığını, DTP’nin de kapatılması gerektiği yönünde görüşler bulunduğunu belirten Türk, ‘’Herri Batasuna kapatıldı ama ayrımcılığı esas alan partiler, bugün düşüncelerini özgürce ifade edebiliyorlar. Türkiye’de birileri Herri Batasuna benzetmesini yaparak, oradaki İspanya Anayasası’nın Bask halkına sağladığı demokratik hakları görmezden geliyor’’ şeklinde konuştu. Meydanlarda ip atanlar ipi Genel Kurul’a getirdi ‘’Dün seçim meydanlarında ortaya ip atanlar, bugün Meclisin Genel Kurulu’na o ipleri atmaya başladılar’’ diyen Türk, adeta yargıya ‘’Gelin Meclis’ten bunları alın, dokunulmazlıklarını kaldırın’’ mesajnın verilmeye başlandığını söyledi. Türk, ‘’Bu hangi demokrasi... Siyasetçinin, yargıçları davet ettiği bir demokrasi, demokrasi olabilir mi? Yargının bağımsızlığından söz edenler, niçin yargının harekete geçmesi için adeta seferberlik ilan ediyor, anlamakta zorluk çekiyoruz’’ diye konuştu. Bir elinde baltayla olmaz Sizin projeniz nedir? Hükümetin Kürt sorunuyla ilgili yaklaşımlarına değinen Türk, şöyle devam etti: ‘’Sayın Başbakan, bir elinde gül, bir elinde balta... Gülü halka koklatıyor, baltayla halkın iradesiyle seçilmiş olan insanları, siyasetçileri, partiyi yok etmeye çalışıyor. Gerçekten anlaşılmaz bir tavırla bu sorunla ilgili değerlendirme yapıyor. Soruyoruz Sayın Başbakan, sizin projeniz nedir? Ortaya bir proje koyun. Geçmişte Adnan Kahveci’nin ortaya koyduğu proje vardı. SHP’nin bile Kürt raporu vardı. Ama Sayın Başbakan bugün ne yapıyor, Amerika’ya ‘Kürt kökenli’ milletvekillerini Kürt halkı adına gönderecek. Kürtlerin demokratik taleplerini görmezlikten gelen, Kürtlüğünü inkar edenler, nasıl Kürtlerin temsilcisi olarak gönderilir? Alay mı ediyorsunuz bu milletle? Kürtleri küçük düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Kürtler aptal değil. Onlar, o hakların dile getirilmesi konusunda tavır koyamaz, söz ve taleplerini ortaya koyamazlar.’’ Sığınacak bir liman sanıldı ama siz ne yaptınız? Seçim döneminde gelişen şoven milliyetçi dalgaya karşı Kürtlere mesaj verildiğini belirten Türk, şunları söyledi: ‘’Kürtler, sizi sığınacak bir liman olarak gördü, bundan dolayı size oy verdi. Halk, MHP’nin CHP’nin şoven milliyetçi tavrına karşı sığınacak bir liman olarak gördüğü için size oy verdi. Ama siz ne yaptınız, bu kadar oy almanıza rağmen Meclis’te DTP’ye yönelik, ‘Sizin o bölgede nasıl oy aldığınızı çok iyi biliyoruz’ dediniz. Sayın Başbakan, DTP’nin aldığı oylar belli. DTP, şehir merkezlerinde yüzde 50’nin üzerinde oy aldı. Yani kimin kime oy verdiği belli olmayan yerlerden aldı. Kırsal kesimlerde, mezra ve köylerde AKP, aldığımız oyun bazı yerlerde 2-3 katını aldı. Şimdi bizim aldığımız oylar belli, mezralardan, köylerden almadık. Mezralarda, köylerde kimin kime oy verdiği belli oldu. O zaman ben de şunu söylerim; Rüşvetlerle, çocuk yardımlarıyla, KÖYDES’le, BELDES’le, devletin imkanlarını kullanarak o insanları satın almaya çalıştınız. Bizim oylarımız tertemiz.’’ Her şeyi göze alırız cezaevinde de yatarız Siyaseti dürüst yaptıklarını vurgulayan Türk, ‘’Halkımız için, yarınlarımız, çocuklarımız ve insanların yarınları için siyaset yapıyoruz. Bizim Meclis’te gözümüz yok. Linç politikası sürdürüldüğü müddetçe biz gerçekten düşüncelerimizi, inançlarımızı ifade edecek zemini bulamazsak, bu zemin yaratılmazsa, bu zemin bize tanınmazsa, insanlarımızın oyuna saygı gösterilmezse, biz burada olmayız. Ne Anayasa Mahkemesi’nin açtığı dava, ne savcıların ortaya koyduğu dokunulmazlık bizi çok fazla ilgilendiriyor; cezaevinde de yatmasını biliriz. Demokrasi için, barış için, inançlarımız için her şeyi göze alırız. Bunun böyle bilinmesini istiyorum’’ diye konuştu. O koklatılan gülün mantığını biliyoruz Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesine yönelik bir politikanın hızla gündeme sokulduğunu ifade eden Türk, konuşmasını şöyle tamamladı: ‘’Bu tasfiye politikası, inancın, düşüncenin tasfiyesidir. Birilerini tasfiye etmek için değil, halkı susturmaya yönelik bir tasfiyedir. Çünkü biz bu mantığı biliyoruz. Geçmişte de bu mantıkla karşı karşıya kaldık. Sayın Başbakan, o gülü koklatsa da onun mantığını çok iyi biliyor, ne yapmak istediğini çok iyi biliyor. Artık bugün gerekirse o mantığı ortaya koymak için her gün halkımızın içinde olacağız. O mantığı hatırlatmaya yönelik sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Tarihin önünde sorumlu olmak istemiyoruz. Eğer bu oynanan oyunları halkımıza doğru bir şekilde götüremezsek, yarınların vebali büyük olur. Biz bu sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Bundan kimsenin endişesi olmasın.’’ ANKARA

Özal'ın projesini bitiren ABD'ydi özgür gündem/Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 5 Kasım ABD ziyareti sonrası PKK'yi silahsızlandırma adı altındaki tasfiye planı gündemde. Erdoğan, planını sessiz yürütmeye çalışıyor. Güney'in tavrında belli değişiklikler göze çarpıyor. Türkiye'de ise çözüm isteyen DTP hedefte. DEP eski Milletvekili Hatip Dicle'yle, çözüm sürecinin başlayıp başlamayacağını, hükümetin gerçekten bir projesinin olup olmadığını ve yakın bir gelecekte yaşanacak muhtemel gelişmeleri değerlendirdik. Süreç konusunda iyimser olan Dicle'ye göre; şu an çözüm öncesi doğum sancısı yaşanıyor ve çatışmayla uzlaşma bir arada ilerliyor. 1993'te Özal daha kapsamlı bir çözüm düşünüyordu. Ama kuşkulu ölümü sonrası Özal'ın projesi de kendisi gibi toprağa gömüldü. Dicle, 1993 döneminde yaşanan gelişmelerin perde arkasına dair çok önemli bilgiler verdi. DTP hakkında kapatma davası açıldı. Sınırötesi operasyon gündemde, tasfiye planı devrede. Türkiye nereye doğru gidiyor? Şimdi artık Kürt sorunu Türkiye'nin iç sorunu olmaktan çıktı. ABD, Fas'tan Afganistan'a kadar olan Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP) yürürlüğe koymuş durumda. Artık Kürt sorununu değerlendirirken, bu bağlamda ele almak gerekiyor. Büyük Kürdistan hedefinden vazgeçen PKK, 1999'da yeni bir strateji belirledi. Kürdistan'ın bütünlüğünü düşünen ama devletleşmeden düşünen, Kürt toplumunun özgür olmasını hedefleyen bir strateji. Aslında PKK 1999'dan sonra kendini tamamen çözüme açtı. Türkiye'de de her ne kadar inkar ve imha politikası özünde değişmiyor görünse de Kürt sorununa yaklaşım açısından belli bir değişim var. Emekli generaller Kürt sorununda hata yaptıklarını söyledi. Devletin de aslında sorunu çözme noktasında bir yerlere geldiği görülüyor. Bugün çözüme daha yakınız. Şimdi bu çözüm süreçleri daima sancılıdır. Doğum yaklaştıkça sancı artar. Şu anda Kürt sorununun çözümü konusunda genelde Ortadoğu'da doğum süreci yaşanıyor. Bu süreç çatışmalı ve uzlaşmalı gidecek. O açıdan tehlikeli bir süreçtir aynı zamanda. Örneğin ABD'liler Vietnamlılarla Paris'te gizli görüşme yürütürken Amerika en fazla bu dönem bombardıman yaptı. Yine 1993'te İsrail ile Filistin Oslo'da görüşürken, İsrail ilk defa kitleye karşı gerçek mermi kullandı. Yani bir yanda çözüm arayışları, diğer yanda da şiddet artabilir. Emekli generaller hata yaptıklarını söyledi. Ama aynı hatalar devam etmiyor mu? Örneğin DTP kapatılmak isteniyor... Türkiye homojen değil. Bir tarafta çözüm isteyenler, diğer tarafta çözüme karşı çıkanlar var. Kürtlerin tek bir avantajı var; o da tek ses olmaları. Şimdi bu tek sesi bölmeye çalışıyorlar. Bu geleneksel politikadır. DTP'ye yönelik baskıların hedefi şudur: DTP'yi grup olarak bölmek, gruptan düşürmek, moralleri bozmak ve talepleri geriye çekmek. Bu çözüm süreçlerinde taraflar birbirlerine karşı güçlerini maksimize ederler. 1993-1994'teki gibi bir süreç de yok, dikkat ederseniz. Yani köy yakma, boşaltma, faili meçhul cinayet gibi. Ama bunun yerine çok daha ince politikalar yürütülüyor. Bazı vekillerin dokunulmazlığı düşürülebilir, bunu beklemek lazım. Yine bir hava operasyonu olabilir. Ama topyekžn bir imha hareketinin olacağını pek sanmıyorum. Bu süreçte halkla bağın iyi korunması ve güçlü tutulması gerekiyor. Saldırıların hedefindeki DTP'nin Demokratik Özerklik Projesi gündemde. Ancak içeriği incelenmeden hemen refleks gösterildi. Bu projenin özünde ne var? 1999'dan sonra bir demokratik cumhuriyet projesi geliştirildi, bir de ortak vatan. Yani açıkça biz, 'Kürtler bölünmek istemiyor, kendi geleceklerini Türk halkıyla birlikte örmek istiyor' dedik. Tabii demokratik cumhuriyetin içini demokratik özerklik projesi ile dolduracağız. Kürdistan'a demokratik özerklik anlamında bir şeyi kastetmiyoruz. Ortak vatan esprisi içinde Türkiye'ye siyasi ve idari bir model öneriyoruz. Ne diyoruz? Türkiye'yi birbirine komşu 3-4 ilden oluşan 20-25 Bölge'ye ayıralım. Halkın özgür oylarıyla seçilen bir bölge meclisi oluşsun. Dışişleri, maliye ve savunma hizmeti merkezde olsun, onun dışındaki hizmetler bölge meclislerinin idaresine devredilsin. Amaç Ankara'nın yükünü hafifletmek. Bu idari bir model. Bu sadece Kürtlere yönelik bir çözüm önerisi de değil. Tam da İspanya demokratik anayasası tartışılırken, yeni demokratik anayasada bunun oluşturulması gerekiyor. Yeni anayasada 'Türkiye ulusu' tanımını getiriyoruz. Diğer yandan 'Türkiyelilik' üst kimliği diyoruz. Bunlar bizi özgürleştirecek şeyler. Anadilde eğitim çok önemli. Kürtçe'yi her türlü yayın ve eğitim konusunda değerlendirmek istiyoruz... Bu proje aynı zamanda Kürtlerin yönünün Ankara'ya, batıya dönük olduğunu göstermiyor mu? Devlet niye ürküyor bundan? Kürtler şu anda diyelim, Hewlêr'le Ankara arasında bir tercih yapacaklar. Biz diyoruz ki, Türkiye Kürtleri olarak, Türkiye'yi madem ki ortak vatan belirlemişiz, 2.5 milyon Kürt İstanbul'da yaşıyor, Mersin'de, İç Anadolu'da, Edirne'de Kürtler var, o halde biz nasıl bir çözüm bulmalıyız? Türkiye sathında bir çözüm bulmalıyız. Muhatabımız Ankara'dır. Diyelim ki Ankara buna yanaşmıyor. O zaman ister istemez cazibe merkezi Güney Kürdistan, Hewlêr olacak. Buna karar verecek olan Kürtlerden ziyade devlettir. Devletin karar vereceğini söylediniz. Ankara 5 Kasım ziyaretiyle bir şeylerin kararını verdi. Neyin üzerinde anlaşıldı? ABD diyor ki; 'Irak'ı işgal ettikten sonra övüneceğim, biraz da istikrarından pay çıkaracağım yer Güney Kürdistan'dır.' Dolayısıyla Türkiye'nin müdahalesine karşı. Böyle bir hassasiyet varken ABD, PKK gibi 30 yıllık deneyimi olan bir harekete topyekžn bir yönelim içerisine girebilir mi? Şu açıktır ki, PKK stratejik olarak karar verirse bir günde İran'la anlaşır. Ortadoğu'daki bu hassas süreçte PKK'nin çaresiz olmayacağını Amerika da biliyor. Bu nedenle Güney'i istikrarsızlaştıracak bir adımı ABD'nin atacağını sanmıyorum. Ama bunu Kürtler çok rahat olsun diye de söylemiyorum. Yapılacakmış gibi hazırlıklı olmak lazım. Bu konuda Amerika bence Türkiye'ye şunu söylüyor: 'Kürtlerle barış. Çünkü Güney Kürtleri benim müttefikim. Ama senin ülken de bu Kuzey Kürtlerinin sorununu çözmediği için istikrarsız halde. Bu istikrarsızlığı sürdürmen benim de zararıma.' Bu anlamda 5 Kasım görüşmesinde Genelkurmay 2'inci Başkanı'nın da götürüldüğü dikkate alındığında, Türkiye sorunu askeri yöntemle çözemeyeceğine ikna olmuş durumda. Yani ABD'nin ajandasındaki öncelikler arasında PKK yer almıyor... ABD'nin öncelikli hedefi İran'dır. PKK'nin bulunduğu bölge, Kandil, Zagros, dünyanın en hassas coğrafyasıdır. Şimdi şu tartışılıyor Amerika stratejisinde: PKK'yi tasfiye edersek, o dağlar kimlere kalacak? Al El Kaide veya Ensar El İslam yerleşirse ABD'nin Ortadoğu ve Irak'taki durumu ne olur? Şimdi ABD bu ince hesabı yapmak durumunda. İran gibi bir hedef dururken ABD'nin veya Ankara'nın tutup, Türkiye'yi iç savaşa götürme tehlikesi olan bir adımı atacağını sanmıyorum. Eğer bir askeri harek‰t düşünüyorsa bu, Türkiye için felaket olur. Ben devlet yöneticilerinin felakete yol açacak bir adım atacağını sanmıyorum. Erdoğan Bakü dönüşünde silah bırakma çağrısı yaptı. Sonra hükümetin bir projesinin olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Hükümetin projesi var mı? İngiltere'yi küçümsememek gerekiyor. İngiltere ABD'nin beynidir. Ortadoğu'yu en iyi İngiltere biliyor. Kürtleri de çok iyi tanıyor. İngiltere'den bağımsız Ortadoğu'da bir Kürt politikasının oluşacağını düşünmemek gerekir. 1999 sürecini Türkiye iyi değerlendiremedi. Silahlı güçler sınırötesine çekilmişti. Ardından demokratik adımların gelmesi gerekiyordu. Şimdi er geç Türkiye bu yola girecek. Ama bunun güvencesinin oluşması lazım. Ben inanıyorum ki, açık veya kapalı Sayın Öcalan'dan şunu isteyecekler: 'PKK'ye bir çağrı yap çekilsin.' Sayın Öcalan, 'Eğer farklı kültürler anayasada güvence altına alınırsa PKK iki ayda silah bırakır' diyerek bir güvence veriyor. Ama devlet içinde halen bir görüş birliği sağlanamamıştır. Ama bir tartışma da yürütüyor. Bunu hükümet değil, devlet projesi olarak ele almak lazım. Hükümet Sözcüsü, 'Attığımız her adım devlet adımıdır' diyor. Bu AKP'nin projesinin olup olmaması meselesi değil. Planın ne olduğunu bilmiyoruz ancak, nasıl gideceğini biliyoruz. Önce çatışmasızlık ortamı yaratılacak, sonra demokratik adımlar atılacak. Demokratik bir anayasa çıkacak ve ardından da çatışmasızlık ortamının silahsızlandırmayla taçlandırılması gerekecek. Bu tür süreçler daha çok gizli diplomasiyle yürür. Kamuoyu en son duyar. Ama biz şimdi siyasi analizlerle süreci okumaya çalışıyoruz. Örtülü bir diplomasi yürüyor. Son dönemlerde Kürdistan Federe Yönetim Başkanı Mesud Barzani'nin Avrupa'da olduğu söyleniyor. Niçin Avrupa'dadır. Yani dolaylı bir diyalog sürecinin başladığı kanaatindeyim. 5 Kasım sonrası Güney'in PKK'ye karşı tavrında değişiklik gözleniyor. Güney'in tutumunu değiştiren nedir? 5 Kasım planı içerisinde Güney'e de bir rol verildi ve o rolün gereğini yerine getiriyorlar. PKK'yi biraz baskılayabilirler ama askeri bir harek‰ta kalkışacaklarını düşünmüyorum. Çünkü bu Güney'i tümüyle istikrarsız hale getirir. Bunu ne Amerika ister, ne de Güney. Lojistik desteğin kesilmesi vs. mümkün. Ama PKK yıllardır orada. KDP'nin, YNK'nin ciddi anlamda bir lojistik ambargo içine gireceği veya bunu başarabileceği kanaatinde değilim. Güney'in politikasında yüzde yüz bir değişiklik olduğu kanısında değilim. Talabani, 'Türkiye kesin hava operasyonu yapacak' diyor. Biraz da kamuoyuna yöneliktir. Böyle bir harekatın PKK'yi sarsmayacağını onlar da iyi biliyor. PKK'yi dağdan indirme projesini ilk gündeme getiren Özal'dı. Ama Özal'ın ölümüyle projesi de toprağa gömüldü. Bu proje yeniden hayata geçirilebilir mi? Koşullar oluştu mu?  Biz tabii diplomatik içerikli bir yemekte Özal'a çok yakın bir akademisyenle bu konuyu değerlendirirken ben kendisine, 'Bu kuşkulu ölüm olmasaydı belki de biz bu sorunu masada tartışmıyor olacaktık' dedim. Bana, 'Hatip Bey bu konuyu özel olarak görüşelim' dedi. Sonra bir araya geldik ve 'Ben 1993'teki ateşkes sürecinde Özal'a çok yakındım' dedi. Akademisyen sonra şu ilginç bilgiyi aktardı: 'Bir gün Özal'la konuşuyorduk. Özal bana Amerika'dan çok kesin bir mesaj aldığını ve ABD'nin PKK'nin silahsızlandırılmasına karşı olduğunu söyledi.' Bunu o dönem çok iyi okuyamadık. Ben bunu duyduktan sonra süreçle biraz bağ kurmaya başladım. Hatırlarsanız Doğan Güreş alan konseptini uygulamadan önce İngiltere'ye gitti ve uzun süre kaldıktan sonra geri döndü. Güreş'in İngiltere'ye, İngiltere'nin de Amerika'ya yakınlığı, daha sonra imha konseptinin uygulanması, Özal'ın projesine bir anlamda engel olunması, o akademisyenin anlattıklarını teyit eder nitelikte. Bana göre; yani ABD o süreçte karşıydı. Ama bu süreçte değişiklik var. Şimdi Ortadoğu'nun kontrolü ABD'nin elinde. ABD, PJAK'ın silahsızlandırılmasından söz ediyor mu? PKK'nin Türkiye kolu için söyleniyor bu. PJAK dahil PKK'yi bir bütün olarak silahsızlandırmak istediği kanaatinde değilim. Bir pazarlık sürecidir bu. Son dönemde Türkiye'nin Suriye ve İran'la ilişkileri ABD'yi rahatsız ediyor. Türkiye eğer ABD'yle BOP müttefiki olursa pekala PKK'nin de Türkiye'ye karşı savaşı durdurması, en azından silahı bırakması, Kürt sorununun barışçıl çözümüne imkan tanıyabilir. Doğan Güreş'in İngiltere ziyaretinden söz ettiniz. Şimdi de Erdoğan'ın silah bırakma çağrısının ardından Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, İngiltere'ye gitti geldi. Bu kez 1993'ten farklı bir arayış mı var? İngiltere'yi küçümsememek gerekiyor. İngiltere ABD'nin beynidir. Ortadoğu'yu en iyi İngiltere biliyor. Kürtleri de çok iyi tanıyor. İngiltere'den bağımsız Ortadoğu'da bir Kürt politikasının oluşacağını düşünmemek gerekir. Bu anlamda aslında anlaşmalar İngiltere'yle yapılıyor. Projenin esas sahibi İngiltere'dir. Londra'nın Türkiye'ye desteğini sadece Kıbrıs ve AB ekseninde görmemek lazım. İşin içerisinde Kürt sorunu da önemli bir yer tutuyor. Ayrıca İngiltere'nin IRA deneyimi var. Bu sorunu kendi içinde çözen bir devlet. Şu anda bütün diplomasi İngiltere'yle yürütülüyor. İspanya Anayasası Türkiye'de de tartışılmaya başlandı. İspanya Türkiye açısından bir model olabilir mi? ETA ve PKK birbirinden farklı. ETA bağımsızlığı savunuyor. PKK ise Türkiye içinde çözüm arıyor. Türkiye ve İspanya'nın koşulları farklı. Peki benzer yan yok mu? Bizim demokratik özerklik projemiz İspanya'nın 1978 Anayasası'na benzer nitelikler taşıyor ama aynısı değil. Türkiye'de de demokratik anayasa tartışması var. O nedenle Türkiye'ye diyoruz ki, genel demokratikleşme içerisinde gelin Kürt sorununu da çözelim. Türkiye'ye özgü bir proje oluşsun. Türkiye kendi modelini yaratsın. Çözüm yaklaşımı Irak'taki gibi olamaz. Bizim programımızın çok akıllıca olduğunu devlet de görecektir. Bu dönemde hükümet-ordu ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek? Hükümetle ordu Kürt sorununda belli çözümler noktasında anlaştı. Ama nasıl? Çözüm taleplerini geriletmeyi ve siyasi iradeyi kırmayı hedefleyen bir hamle bu. 'Anadilde eğitim olmaz' diyorlar, şartları bize dayatıyorlar. Bu konuda anlaşamıyoruz. Demokratik özerkliği belki daha geriletmeye çalışacaklar. Bu anlamda bir anlaşma var aralarında. AB son dönemde Kürt sorunu gündeminden uzaklaştırmış gibi görünüyor. En azından çözüm için Ankara'yı eskisi kadar zorlamıyorlar. AB'nin tutumunu nasıl okumak gerekir? Ortadoğu'da Kürt sorunu konusunda AB, ABD'yi takip ediyor. Kürt sorununun çözümü konusunda AB, Amerika'yla hareket etmek durumunda. Ama özel olarak Almanya'nın tavrı katıdır. Neden? PJAK'ın İran'la savaşı bunda etkili. Bu gün İran'ın ticaretinin yüzde 60'ı Almanya'yla. Almanya PJAK'ın İran'la savaşından son derece rahatsız. Yani PKK bir anlamda Almanya'nın çıkarlarıyla da oynuyor. Olayı bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Bir taraftan çözüm, diğer taraftan da çözümsüzlük tartışmalarının yoğunlaştığı bu dönemde Kürtler ne yapacak? Aslında Kürtler çözüme hazır. Hazır olmayan ve hazırlanmaya çalışan devlettir. Kamuoyunu hazırlamaya çalışıyorlar ve bunu yaparken zorlanıyorlar. Çünkü bu kamuoyunu kendileri yarattı. Başbuğ, 'Karar alıcıları rahat bırakın' diyor. Bu önemli. Eninde sonunda çözüme yönelecekler. Kürtler de çözüme yardımcı olacak, kolaylaştırıcı adımlar atacak. ENGİN ASLAN

WILLIAM COHEN: ‘’KÜRDİSTAN BÖLGESİ’NE ASKERİ HAREKAT HATA OLUR’’ 3-Dec-07 [12:28]PNA-ABD’nin eski Savunma Bakanı William Cohen, ‘’PKK konusunda Türkiye’yi anladığını’’ söleyerek,‘’Sınırötesi operasyon konusunda Türkiye’nin itidalli davranması gerektiğini, Federal Kürdistan Bölgesi (FKB)’ne yönelik askeri bir harekatın hata olacağını’’ söyledi. Cohen, Irak’taki gelişmeleri VOA’ya değerlendirdi: VOA: Irak savaşında gelinen nokta ne? Bush yönetimi savaşı durdurmak ve kayıpları azaltmak için ne yapmalı? COHEN: Irak’ta kayıplar azalıyor. Ancak Irak’taki silah, cephane ve patlayıcı miktarı çok fazla ve bunlar hergün can kaybına yolaçıyor. Son zamanlarda Sünni direnişçilerin, Amerika’nın değil, el-Kaide’nin kendileri için gerçek tehdit olduğunu görerek, Amerika’yla işbirliğine girdiğini görüyoruz. Şiddetin çok yoğun olduğu bazı bölgelerdeki saldırılarda bir azalma var ve bu iyi bir gelişme. Ancak önemli olan, bunu devam ettirebilecek miyiz? Zamanla Irak’taki askerlerimizi çekebilecek miyiz? Iraklılar istikrarı koruyup ekonomik ve etnik entegrasyonu gerçekleştirebilecek mi? Biz Irak’tan ayrılmadan mümkün olduğu kadar istikrar sağlamak istiyoruz. VOA: Amerikan Kongresi'nde Irak bölünmeli diyenler var. Bu konuda plan önerileri var. Sizin görüşleriniz neler? COHEN: Bence bu konuda kararı Irak halkının vermesi gerekir. Bizim yapabileceğimiz, buna karar verirlerse yumuşak bir geçiş yapmalarına yardımcı olmaktır. Iraklılara federal bir sistemin onlar için daha iyi olacağını, petrol gelirlerinin adil olarak paylaşılmasını sağlayacak bir mekanizmanın şart olduğunu anlatmamız gerekir. Petrol açısından zengin olan kuzey (FKB) ve güneyin gelirin tamamını alması yerine bütün ülkenin, petrol gelirini paylaşması gerektiği bütün Iraklılar tarafından kabul edilmeli. Bu olmazsa şiddet devam eder ve istikrarsızlık yıllarca sürer. VOA: Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesi (FKB)’ne operasyon yapması konusunda ne düşünüyorsunuz? Böyle bir durum Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verir mi? COHEN: ‘’Bence bir sınırötesi operasyon hata olur. Türkiye’nin FKB’ye girmesi iyi olmaz. Ama Türkiye sabırsızlanmakta haklı. PKK’yi durdurmak için yeterince çaba gösterilmedi. Türk hükümeti, Amerika’nın, “PKK’yi kınıyoruz, PKK bir terörist örgüttür” açıklamalarını sabırla uzun süredir dinliyor. Doğrusu Irak hükümeti de sınırı geçerek Türkiye’de şiddet eylemleri yapanları durdurmak için yeterince gayret göstermedi. Bugün Türkiye FKB’ye girmeye hazır. Ben, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’ne girmekten kaçınmasını ve PKK’nin peşine düşme konusunda Amerika’yla işbirliği yapacağını umuyorum’’

IRAK PARLAMENTOSU, FKB HÜKÜMETİNİN PETROL ANLAŞMALARINI GÖRÜŞÜYOR. 3-Dec-07 [12:1]/PNA-Irak Parlamentosu Federal Kürdistan Bölgesi (FKB)’nin yabancı petrol şirketleriyle imzaladığı anlaşmaları tartışmak üzere Irak Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani’ye çağrıda bulundu. Şehristani, ‘’Kürdistan Bölgesi Hükümetinin petrol üretimi için yabancı petrol şirketleri ile imzaladığı anlaşmaların geçersiz olduğunu’’ ileri sürmüştü. Kürdistan İttifakı Listesi Üyesi Dr. Sadi Berzenci, PNA’ya verdiği demeçte, ‘’Irak Parlamentosunun bugün toplanacağını’’ söyleyerek, ‘’Toplantıda Irak Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani’nin de hazır bulunacağını’’ söyledi. Berzenci, ‘’Biz bu konu üzerinde anayasaya göre tartışmak için kendimizi hazırladık. Parlamentodaki diğer parti ve grupların Şehristani’yi desteklemesine rağmen görüşmelerin Kürdistan Bölgesi’nin çıkarları doğrultusunda son bulunacağından eminiz. Çünkü Irak Daimi Anayasasının 110, 111, 112, 115 ve 122. maddelerinde bölgelerin 112. maddeye göre petrol gelirlerini bölgeler arasında harcaması şartıyla petrol üretmeye haklarının olduğu geçiyor’’dedi. Berzenci, ‘’Kürdistan Tabii Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami yurt dışında olduğu için toplanıya katılmayacak’’ dedi.