Namus ve şeref üzerine yemin

 Hasan Bildirici Tarih: 8 Ağustos 2007 Çarşamba DTP’li Kürt milletvekilleri Türklük yemini ederek işe başladılar. Hazin hallerini görmemek için yemin törenini izlemedim. Tören sırasında içilen ant aşağıdaki gibidir: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” Sanırım andı fazla yorumlamaya gerek yok. Bir insan inanmadığı, olmadığı ve benimsemediği bir ideolojiyi hayata geçireceğine dair namus ve şeref üzerine yemin ederse o kişi ne olur? Yani bu şimdi siyaset mi oluyor? Türkiye’nin liberallerinin bile yemin metininden Türklük ve Atatürk kelimesinin çıkarılması gerektiğini söylediği bir zamanda, bizim onbinlerce evladını kayıp vermiş Kürt halkının oylarını alarak meclise seçilenler faşizmin alkışları eşliğinde Türklük yemini içtiler. Leyla Zana’lar bu yemini baskı altında yaptıklarını söylemişlerdi. Şimdikiler yeminden önce bir açıklamada bulunmadılar. Diyarbakır’a uğramadan meclise girip antlarını içtiler. Namus ve şeref üzerine ant içenlerden beklenen, içtikleri anda uygun davranmaları değil mi? Çünkü ben Kürdistan gerillalarının kamplarında, gerilla adaylarının içtikleri anda da tanık olmuştum. Orada da Kürt halkının özgürlüğü ve şehitlere bağlılık üzerine ant içiliyordu. Kürdün Türkiyeli memurları Türklük yemini, diş ve tırnaklarıyla direnen Kürt çocukları ise Kürtlük yemini içiyor. En acı olanı da, Diyarbakır Zindanındaki PKK kurucu kadrolarının, bu tür ırkçı yemin ve marşları söylememek için hayatlarını feda etmiş olmalarıydı. Nereden nereye! Denecek ki, siyasettir. Siyaset, inanmadığı değerler üzerine namus ve şeref üzerine yemin etmek midir? Binlerce Kürt gencinin Kürt savaşını yürüten Murat Karayılan’ı o kürsüde Atatürk ilke ve İnkılapları doğrultusunda ant içerken düşünün. Galiba Murat Karayılan’a bunu yakıştırmadınız. Demek ki, sadece Türk ırk çıkarları ve Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda bir Kürt olarak namus ve şeref üzerine ant içmenin bir onuru yok. Irkçılık içeren bir andı içmenin o ırk mensupları için bir yüceliği de yok. Eğer Kürt oylarıyla seçilip namus ve şeref üzerine bu ant içilecekse o zaman her sabah milyonlarca Kürt çocuğuna, “Türküm, Doğruyum...” diye ant içirmeye itiraz etmenin bir dürüstlüğü de yok.... Off... Hangi kavrama el atsam koyu bir iki yüzlülük, yalan ve hile... DTP’li milletvekillerine kızamıyorum. Onlara üzülüyorum... Faşizmin alkışları eşliğinde ırkçı bir ant içerek başlanan siyasetin Kürt dünyasına cehennem azabından başka bir şey getiremeyeceğini şimdiden belirtmek istiyorum... Meclis kürsüsünde Türklük yemini içilirken, dağlarda vurulmuş Kürt direniş çocuklarının tanınmaz hale gelmiş cenazeleri abluka altındaki köylere dağıtılıyordu... Bilmiyorum, ben sadece yazıyorum. İlk okuldaki çocuklarımız her sabah Türklük andı içerek okula başlar. Milletvekillerimiz de Atatürk ilke ve inkılaplarıyla... 21. yüzyılda ırkçı bir yemine itiraz etmeye takati kalmamış demokrat ve Kürtçü hallerimize yanarım...