KERKÜK BİR KÜRT KENTİDİR

kerkuk kurdistan

Kürdistan : Kerkük, Kürdistan’ ın Musul ilinde ve Musul’un 160 kilometre güneydoğusunda, bir sıra tepelerin altında, geniş bir ovanın kenarında ve Edhem ırmağı üzerinde, Şehrezor sancağının merkezinde bir kenttir.
KERKÜK BİR KÜRT KENTİDİR
Kerkük, Kürdistan’ ın Musul ilinde ve Musul’un 160 kilometre güneydoğusunda, bir sıra tepelerin altında, geniş bir ovanın kenarında ve Edhem ırmağı üzerinde, Şehrezor sancağının merkezinde bir kenttir. Halkının dörtte üçü Kürd, geriye kalanları da Türk, ve Arap, Yahudi ve Keldanidir .
Kerkük’te, Kürtler nüfusun çoğunluğunu teşkil etmektedir. Onlar ne Türk ne de Arap’tır. Aryen bir dil konuşmaktadırlar. Eğer yalnızca etnik argüman dikkate alınırsa, o zaman bundan çıkacak zorunlu sonuç bağımsız bir Kürt devletinin kuruluşu olmalıdır, çünkü nüfusun sekizde-beşini Kürtler oluşturmaktadırlar.Kirkuk Kurdistan-iraq
Irak hükümetleri Kerkük bölgesini Araplaştırmak için onlarca yıldır bir etnik temizlik politikası sürdürmüştür. Bu hükümetler Kerkük’teki etnik nüfusu, özellikle de etnik temizlikten önce nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kürtlerin nüfusunu azaltmaya çalışmışlardır.
Musul sorunu, Lozan anlaşmasında çözümsüz olarak kaldı. Kerkük, petrol yatakları bakımından oldukça zengin bir şehirdi. erdogan-kerkuk-tnaUluslar arası kaynaklar, Musul’un nüfusunun sekizde beşinin Kürt olduğunu belirtiyorlar. 1922 ve 1924 yıllarında Irak’ta yapılan nüfus sayımları ise Musul vilayetinde 494007 Kürde karşılık 166941 Arap bulunduğunu göstermektedir.
Lozan Antlaşması´nın Musul´la ilgili maddesinde, Kerkük ve Musul Vilayeti´nin etnik durumunu da ele alan rapor bu konuda şunları yazıyordu: "Musul bölgesi ırki açıdan araştırılacak olursa, komisyonun görüşüne göre bağımsız bir Kürt devletinin kurulması gerekir. Çünkü Kürtler, nüfusun 8´de 5´ini oluşturuyor.
Türkiye, Irak ve İngiltere Musul nüfusunun ulusal ve dinsel bileşimine ilişkin ayrı ayrı istatistikler vermişlerdi. Her biri istatistiklerin bileşim oranını kendi istemleri doğrultusunda şişirmelerine rağmen, her üç devletin verdiği istatistiklerde Kürtlerin nüfusu, diğer milletlerden gözle görülür oranda fazlaydı.
Kürt : 494.007
Arap : 166.941
Türk : 38.652
Yahudi : 61.336
Yezidi : 26.257
Hıristiyan : 13.977
Toplam : 801.170

Musul Vilayeti nüfusunun çoğunu Kürtlerin oluşturduğu gerçeği ortadaydı. Halkın istemi de çoğunlukla ne Irak´a ne de Türkiye´ye bağlanmak yönündeydi. Bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasından yanaydı. Daha 1919 yılından beri Şeyh Mahmud Berzenci´nin önderliğinde İngiliz işgaline karşı defalarca ayaklanmıştı. Hatta Süleymaniye ve Erbil yöreleri Irak Kıralı´nın yaptırdığı seçimleri boykot etmişlerdi.kerkuk musul turkmus
Buna rağmen Komisyon Musul´un geleceğine ilişkin Milletler Cemiyeti Meclisi´ne yaptığı öneride ne etnik özellikleri ne de halkın istemlerini göz önüne aldı. Komisyon´un önerisi şuydu:
"Ekonomik ve coğrafi durumu ile halkın arzuları, Brüksel hattının güneyinde kalan tüm toprakların iki koşulla Irak´a ait olması gerektiğini ortaya koyuyor.
1- Bu toprakların 25 yıl süreyle İngiliz mandası altında kalması
2- İngiltere´nin, Kürtlere iyi davranma, mahkeme ve okullarda yöneticileri Kürtlerden atama ve burada Kürtçe´yi resmi dil olarak kabul etme yönünde garanti vermesi".
Türkiye bu duruma, Meclis´in bağlayıcı karar alma yetkisinin bulunmadığını öne sürerek karşı çıktı. Milletler Cemiyeti Meclisi bunun üzerine Milletlerarası Lahey Adalet Divanı’nın görüşüne başvurdu

MOSUL KURDISTAN IRAQ

Türk tarafının tepkilerine ve Cenevre´deki temsilcilerini geri çekmesine karşın, Milletler Cemiyeti Meclisi 16 Aralık 1925´te İnceleme Komisyonu´nun önerilerini onaylayan bir karar aldı."
Daha önce söz konusu ettiğimiz TBMM gizli oturumlarında, Musul´suz bir barış antlaşmasının yapılmaması için çırpınıp duran, haykıran milletvekillerini bertaraf etmek, ayağa kalkan meclisi yatıştırmak için Ankara hükümeti, Musul´un da Misak-i Milli sınırları içinde olduğunu, söz konusu topraklardan hiç bir zaman vazgeçmeyeceklerini, Milletler Cemiyeti´nde tersi bir karar çıkarsa savaşarak bunun önüne geçileceğini iddia etmişlerdi. Ama özellikle Kürt kökenli milletvekilleri, sarf edilen bu sözlerin sırf meclisi yatıştırmak ve oyalamak olduğunu, Türk hükümetinin aslında Musul´u İngilizlere bırakmaya hazır olduğunu anlamışlardı. Musul´u gözden çıkaran hükümet artık rahatlıkla Kürtlere yönelebilirdi. Birinci TBMM´nde bulunan Kürt milletvekilleri tasfiye edildiler.
Kurulan devletin, Türk devleti olduğu, Türklerden başka hiç kimsenin hak iddia edemeyeceği yönündeki politikalar yürürlüğe kondu. Kürdistan´ın parçalanarak güney topraklarının İngiliz ve Fransız işgalcilerine peşkeş çekilmesi, Kürtlerin devlet kurumlarından tasfiyesi varlıklarının ve haklarının inkar edilmesi, Kürtlerde, Kürt aydınları arasında büyük bir kaygı ve öfkeye yol açtı. Artık Türklerle müşterek hiç bir yanlarının kalmadığı kanaatine varan Kürt aydınları daha aktif bir şekilde Kürt halkını ayaklandırma yönünde çabalara giriştiler. Bu çabaların sonucu 1925 yılındaki (Şeyh Sait Ayaklanması olarak bilinen) Kürt ayaklamasında ifadesini buldu. Türk hükümeti ve ordusu Fransızların da yardımıyla ayaklanmayı şiddetle bastırdı. Oluk gibi kan aktı. Bu olay Kürtlerle Türkler arasındaki ipleri büsbütün kopardı. Aynı tarihlerde Kürtler ile İngiliz işgalcileri arasında da benzeri mücadele, savaş ve kanlı olaylar yaşanıyordu.
Bu nedenle, Türkiye bir Kürt sorunu olan Musul sorunu konusunda İngilizlerle savaşmak yerine, onlarla işbirliği yapmak gibi bir gerçeğe inanmaya başlamışlardı. Her iki taraf da Kürt sorununu kendileri açısından bir baş ağrısı olmaktan çıkarmak için, Kürt topraklarının ayrı devletler arasında bölünmüş olmasının daha doğru olacağına inanmış olarak bu yönde işbirliğine yöneldiler.
Böylece,Türkiye, Kerkük ve Musul´un İngiliz mandası altındaki Irak Arap Krallığı´na bağlamasına savaşla karşılık vermediği gibi, razı olmayı tercih etti.
1926 Antlaşmasına göre Türkiye ile Irak arasında, Türkiye lehine küçük değişiklikler yapılacaktı. Musul üzerindeki haklarından vazgeçen Türkiye´ye 25 yıl süreyle Musul petrollerinden %25 (Bazı kaynaklara göre %10 b.n.) pay verilecekti. Türkiye daha sonra 500.000 İngiliz Sterlini karşılığında bu paydan vazgeçti."
1930 yılında İngilizler ile Irak arasında imzalanan bir anlaşmayla, Britanya’nın Irak üzerindeki manda yönetimi sona eriyor ve Irak’a bağımsızlık tanınıyordu. Bu anlaşmada Kürtlerin haklarını ve çıkarlarını güvence altına alan hiçbir hüküm yoktu. Böylece Kürtler Irak devletinin insafına terk edilmiş oluyorlardı.
Kürtler, bağımsız bir Kürt devletinin kurulma olasılığının artık iyice azaldığını fark etmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altındaki etnik gruplara kendi haklarını güvence altına almalarını salık veren Wilson Doktrini unutulmuştu. Kürtlere bağımsız bir Kürt devleti kurma hakkını tanıyan Sevr Anlaşması geçersiz kalmıştı.
Irak devleti bundan kısa bir süre sonra, Arapları yerleştirerek petrol zengini Kerkük bölgesini Araplaştırmaya başladı. O günden bu yana, Kürtlerin ve diğer etnik grupların Kerkük bölgesinde toprak ya da ev satın alması engellendi. Son on yıl içinde ise, Saddam Hüseyin rejimi, hükümet Kerkük’ün bir Kürt şehri olmadığını rahatça iddia edebilsin diye, Kürtleri zorla Kerkük’ten göçerterek Kürt nüfusunu azalttı. Ne var ki, tarihsel kanıtlar Kerkük’ün neredeyse tümüyle bir Kürt bölgesi olduğunu göstermektedir. Irak hükümetinin Kürtleri Kerkük’ten temizlemeye çalışması olgusu da zaten Kürtlerin çoğunlukta olduğunu göstermektedir. Eğer Kerkük nüfusunun önemli bir kısmını Türkmenler ve Araplar teşkil etseydi, Irak hükümetinin bölgede Kürtlerin sayısını azaltmak için böylesine şiddetli yöntemlere başvurması gerekmeyecekti.


1) Irak Hükümeti, 01.01.2000 ile 09.07.2000 tarihleri arasında, Kerkük ile Xaneqin’den 155 Kürt aileyi, Kürt denetimindeki Erbil ve Süleymaniye vilayetlerine sürmüştür.


2) Irak “Devrim Komuta Konseyi” (DKK) 16.5.2000 tarihinde Kerkük ve Diyala valilerine Kürtlerin el konulan evlerinin ve arazilerinin kimseye verilmemesini bildirmiştir. DKK, söz konusu ev ve arazilerin bölgeye getirilecek Filistin’lilere dağıtılmasına karar verinceye kadar valilerin beklenmesi istenmiştir.


3) 01-20.06.2000 tarihleri arasında Kerkük şehrinin Domez ve Saddam adlı mahallelerine yaklaşık olarak 270 Filistinli aile yerleştirilmiştir.


4) Devlet başkanlığı 11.06.2000 tarihinde bir bildirge yayınlayarak Tuzkurmatoo, Daqooq, Haweeceh ve Xeniqin’de ikamet eden tüm Kürtlerin ve Türkmenlerin Arap uyruğuna geçmelerini emretmiştir. Bunu yapmadıkları taktirde, onların Kürt bölgesi Süleymaniye’ ye sürülecekleri belirtilmiştir.


5) Kerkük Valisi Sabah Nuri Alwan, 13.06.2000 tarihinde Kerkük’teki tüm üst düzey yetkilerle bir toplantı yaptı. Bu toplantıda yetkililerden dikkatli bir çalışmayla Kerkük’teki Kürtleri sürüp onların yerine Filistinlilerin yerleştirilmesini istemiştir.


6) Irak rejimi tapu kadastro idaresindeki tüm güvenilir yetkililerden başlangıçta Araplaştırma kampanyası çerçevesinde Kerkük’e getirilmiş ama daha sonra şehirden ayrılmış olan Arap aileleri tarafından terk edilen tüm evlerin listesini çıkarmasını istedi. Rejimin bunu yapmaktaki amacı bu evleri ve arazileri yeniden Arap ailelere dağıtmaktır.

 
7) Altı büyük Kürt partisi, Kerkük’teki yoğun Araplaştırma kampanyası ile ilgili olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’a bir protesto bildirisi sunmuştur. Söz konusu partiler, Kerkük’ün bir Kürt şehri olduğu ve üstelik çok uzun zaman öncesinden böyle olduğu konusunda çeşitli tarihsel kanıtlar da sunmuşlardır. Kürt partileri tezlerini 1957 yılında yapılan genel nüfus sayımı ile desteklemişlerdir; bu nüfus sayımına göre, Kerkük nüfusunun %48’i Kürt, %28’i Arap ve %21’i de Türkmen’di. Kürt partileri söz konusu bildirinin sonunda, Irak rejiminin şu anda Kerkük’e Filistinlileri yerleştirmeyi planladığını ileri sürmüşlerdir.


8) Kerkük’ten sürülen Kürtler için Birleşmiş Milletler tarafından Süleymaniye bölgesinde kurulan Barda Qaraman kampındaki insanlar sefalet içinde yaşamaktadır. Bu insanlar soğuk kış havasında bile çadırlarda yaşamaktadır. Su ve elektrik şebekesi bulunmamaktadır. Kampta okul ya da hastane yoktur. Birleşmiş Milletler İnsani Yardımlar Müdürü ve Irak’ta petrol-karşılığı-gıda anlaşmasından sorumlu olan Binon Syvan, bu duruma bizzat tanıklık etmiştir. Binon Syvan 9.8.2000 tarihinde kampı ziyaret etmiştir. Kamp sakinleri, Binon Syvan’a Kürt oldukları için kendi kimliliklerinden vazgeçerek Araplaşmayı kabul etmedikleri için evlerinden sürüldüklerini açıklamışlardır. Kamp sakinleri BM yetkilisinden, evlerine geri dönebilmelerine yardım etmesini ve BM 688 sayılı kararına uyması için Irak’a baskı yapmasını istemişlerdir. Binon Syvan, kamp sakinlerine, onların durumunu New York’ta gündeme getireceğine ve onların taleplerini New York’taki yetkililere iletmek için elinden geleni yapacağına söz vermiştir.

 
9) Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın, 1999 yılı Irak insan hakları raporundan: “Irak rejimi uygulamakta olduğu Araplaştırma kampanyası çerçevesinde oldukça sık biçimde sokağa çıkma yasağı ilan etmekte ve Kerkük’ten daha fazla Kürt ile Türkmeni sürme girişimlerinde bulunmaktadır. Irak hükümeti çocukları gözaltına alıp onların ailelerini Kerkük’ten ayrılmaya zorlamaktadır. Hükümet Kerkük ve Musul şehirlerinde Araplaştırma politikasını sürdürmektedir. Iraklı yetkililer Kürtleri evlerinden çıkarıp onların yerine Arapları yerleştirmek için güç kullanmaktadır.”


10) 2000 yılının Nisan ayında, 15,819 aileye mensup yaklaşık olarak 93,871 kişi Kerkük şehrinden çıkarılarak Kerkük’e komşu olan Kürt bölgelerine ve Irak hükümetinin denetimi dışındaki Süleymaniye’ ye sürülmüştür.

İşte bugün işgal edilmesi üzerine çeşitli planlar hazırlanan, manevralar çizilen, şöven propagandalar yapılan Kürt şehirleri Kerkük ve Musul´un Irak Arap egemenliğine terk edilişinin gerçek hikayesi budur. Geçmişte Kürtler bağımsız bir devlet kuramasınlar diye Musul (bugün Irak´ın egemenliği altında bulunan Güney Kürdistan toprakları) 500.000 sterline satıldı, bugün de yine Kürtler bağımsızlıklarına, hatta hiç bir ulusal demokratik haklarına kavuşmasınlar diye işgal edilmek isteniyor. Yoksa Kerkük ve Musul´un Türklüğü ya da Türkiye´nin oradaki tarihsel hakları v.s. tümü Türk kamuoyunun gözünü şovenizmle karartmak ve gözü bağlı ateşe sürmek için uydurulmuş hayal ürünü laflardır.
Kürtlerin bu petrol zengini bölgenin statüsünün tesbiti için 2007 yılında yapmayı düşündüğü referandum nedeniyle paniğe kapılan Türk hükümeti, Kerkük üzerinde çeşitli haklar iddia etmektedir. Ne var ki, Türkiye İngilizler ile imzaladığı ve Kerkük’ün de bir parçası olduğu Musul vilayeti üzerindeki Irak hükümranlığını tanıdığı anlaşma tarafından bağlanmıştır. İşte bu yüzden, Türk hükümeti Kerkük üzerinde denetim kurabilmek için Türkmen kartını kullanmaktadır. Son zamanlarda, Araplar Kerkük’ün kendilerine ait, Türkmenler ise kendilerine ait olduğunu iddia ediyor. Yapılacak referandum’da hiç şüphe yok ki, Kerkük, Kürdistan sınırları içinde yer alacak.
Kürt halkı, Kerkük ’ten vazgeçmeyeceklerini vurguluyorlar ve “Kerkük barışçıl yollarla bizim olmazsa, 100 yıl savaşırız” diyerek kararlılıklarını net biçimde ortaya koyuyorlar.
Bugünse, kalkıp yeni bir harita uydurulmuş gibi bir panik ortamı yaratmak, buradan da Türkiye'nin tehdit edildiği, parçalanmaya çalışıldığı sonucunu çıkartmak devletin ya da açıklamayı yapanların bilemediğimiz başka hesaplara dayandıklarını gösteriyor.
Bu durumda akla şu soru geliyor: Türkiye yönetiminde bulunan birileri niyetlerini açıklamadan, çevre ülkelerde huzur istemiyor mu ? Komşularında ne kadar huzursuzluk ve karmaşa varsa, Türkiye’nin de o denli huzurunun olamayacağı apaçık ortada.
Acaba, Güneydeki Kürtlerinin huzuru, rahatı ve özgürlükleri kurumlaştıkça Türkiye bunun, kendi Kürtleri için de örnek olabileceğini düşünüp engellemeye mi çalışıyorlar?


Kerkük’te yaşayan Türkmenler, Kürtlerle hiçbir sorunları olmadığını ve dostça huzur içinde yaşadıklarını anlatıyorlar. Tek şikayetler, Türkiye’nin provokasyonlar yaparak aralarını bozmaya çalışması. Türkiye’den tek istekleri, kendilerini rahat bırakmaları ve Kürtlerle aralarını bozmaya çalışmamaları. Çünkü, yıllardır barış, huzur ve özgürlüklerini özleyen bu iki halk artık kardeş ve dost olarak yaşama alışmışlar, bundan da vazgeçecek gibi gözükmüyorlar.
Türkmenler ilk kez, Kürdistan’da oluşan özerk yönetim sayesinde haklarına kavuşmuşlar. Bugün Güney’deki Türkmenlerin okulları, televizyonları, siyasi partileri, dernekleri var. İlk kez kimlikleriyle seçimlere katılıyor, yerel meclislerde ve merkezi parlamento da temsil ediliyorlar.
Türkmenler de bunun farkında. Onların çıkarlarıyla Türkiye’nin militarist, ırkçı, yayılmacı, Kürt düşmanı rejiminin çıkarları ve hesapları hiç de çakışmıyor. Türkmenlerin çoğu Kürtlerle dostlar ve onlarla çatışmak için bir neden görmüyorlar.
Öyle gözüküyor ki, bölgede bir "etnik arındırma faciası" yaşanmazsa Kürtler ve Türkmenler bütün bir geleceklerini birlikte paylaşmak durumundalar. Bunlar arasına nifak sokmak, en azından, geleceklerini paylaşan insanların huzurunu bozmaktan ve barışı engellemekten  öte bir anlam taşımayacaktır.
NİL DEMİRKAZIK
ÇOCUK-DER GENEL BAŞKANI

Türkiye terörist ülke mi?

Şengal katliamı unutulmuyor

Türkiye, Irak’ı siyasi krizin eşiğine getirdi

İsyan çağrısından sivil katliama

YNK : Türkmen Cephesi 4 Kürdü öldürdü

IRAK PARLAMENTO BAŞKAN YARDIMCISI TAYFUR: ''TÜRKİYE İÇ İŞLERİMİZE KARŞIYOR''

KÜRDİSTAN BÖLGE BAŞKANLIĞI’NDAN İNTİHAR SALDIRISINA KARŞI SERT KINAMA...

Kandil’den Kerkük mesajı:Sömürgeciler Kürtleri denetim altında bulundurmak için Kerkük’ü enegelliyorlar”

Sağlık Bakanı: Kerkük'te 25 kişi öldü, 180 kişi yaralandı

Şengal Katliamı: 500 ölü, 400 yaralı

Türkiye, Saddam Hüseyin rejimininden sonra Kürtlerin bütün kazanımlarını azaltmak için her yolu deniyor

Kerkük üzerinden nüfuz savaşı

ERGENEKON IRAK FELLUCE’YE NE GÔNDERDI?

Emir Türkiye’den geldi

Kerkük'te İran, Türkiye, Suudia Arabistan'ın anti-Kürt ittifakı ve ITC parmağı

KÜRTLER İN ELİNE TUTUŞTURULMUŞ YENİ TOPİTOP ŞEKERİ YAHUDi DÜŞMANLIĞI

Ankara Kerkük'ten memnun

Dr.MAHMUT OSMAN: ‘’IRAK’TAN KERKÜK’E GÜÇ KAYDIRMAK ARAPLAŞTIRMA ANLAMI TAŞIYOR’’

SKANDAL : El Kirine 4.5 Ay Hapis!

polistutuklama54 İzmir’de kaportacılık yapan İ.K, Newroz döneminde elleri kirli olduğu için gözaltına alındı. 4.5 ay tutuklu kalan İ.K, ‘pardon’ denilerek serbest bırakıldı. Polislerin dövdüğü S.A ise, polisleri darp etmekten tutuklu.

Kaportacı İ.K., Newroz günlerinde işyerinden evine gittiği sırada elleri kirli olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. 4,5 ay tutuklu kalan İ.K.’ye ‘pardon’ denildi. Ancak, S.Y. kıyafetinden dolayı, S.A. ise polisler tarafından dövülürken ‘darp ettiği’ gerekçesiyle halen tutuklu. İzmir’de ilk duruşmaları geçtiğimiz hafta görülmeye başlanan Newroz davalarının iddianameleri hukuk skandalları ile dolu. Polis kamerasıyla polisten dayak yerken çekilen görüntüleri delil olarak kullanılan S.A.’nın kendisini döven polisleri yaraladığının öne sürüldüğü iddianamede, işyerinden evine gittiği sırada elleri kirli olduğu gerekçesiyle gözaltına alınarak 4,5 ay tutuklu kalan kaportacı İ.K.’ya ise ‘pardon’ denildi.
İzmir’de 20-23 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen Newroz kutlamalarına katıldıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan 44 kişinin yargılanmasına devam ediliyor. 23’ü tutuklu olan sanıklara yöneltilen suçlamalar, savcılığın hazırladığı iddianame ve suçlamalara dayanak oluşturan deliller, Türkiye’nin adliye-polis sicilini gözler önüne seriyor. Newroz kutlamaları nedeniyle gözaltına alınarak 4,5 ay tutuklu kaldıktan sonra 11 Ağustos’ta görülen ilk duruşmada serbest bırakılan İ.K.’nın durumu bu örneklerden biri. Cennetçeşme’de Newroz’a katıldığı; elleri kirli olduğu halde polise taş attığı iddia edilerek gözaltına alınan İ.K.’ya ilk duruşmada ‘pardon’ denildi. Kaportacı olarak çalıştığı öğrenilen ve gözaltına alındığı sırada işten eve döndüğü anlaşılan İ.K., 4,5 ay süreyle boşu boşuna Buca Kırıklar F Tipi Cezaevi’nde tutuklu kalmış oldu.
Mahalli kıyafete yorum farkı!
Newroz davalarındaki bir diğer skandal niteliğindeki iddia ise S.Y.’nin giydiği mahalli kıyafetin HPG’lilerin giydiği kıyafete benzetilerek tutuklanması. 4,5 aydır tutuklu bulunan S.Y.’nin giydiği kıyafetin mahalli kıyafet olup olmadığı ise henüz anlaşılamadı. 11 Ağustos’ta ilk kez hakim karşısına çıkan S.Y.’nin tutukluluk halinin devam etmesine karar verildi. S.Y.’nin avukatı Bahattin Özdemir, mahkemede askeri kıyafet giyen bir kişinin fotoğrafının müvekkili olarak gösterildiğini ancak fotoğraftaki kişinin müvekkili S.Y. ile ilgisinin bulunmadığını belirtti.
Dövülen S.A.’ya ‘dövdü’ suçlaması
DİHA’ya ulaşan polis kamerası kayıtlarında, polisler tarafından dövüldüğü tespit edilen S.A. da polise mukavemet, polisi yaralamak gibi suçlamalarla tutuklandı. S.A. polis kamerasındaki kayıtlara rağmen 11 Ağustos’ta görülen ilk duruşmada serbest bırakılmadı. Suçlamalara delil teşkil eden kamera kayıtlarında, S.A.’yı tekme tokat döven polislerin, S.A. hakkında yaptıkları suç duyurusu ve hastaneden aldıkları darp raporu gösterildi. Raporda ise, polislerin birinin ayağına atılan taş sonucu oluşan yara ve iki polisin de parmaklarında oluşan sıyrıklar yer aldı. Avukat Bahattin Özdemir, polislerin parmak eklemlerinde oluşan sıyrıkların kamera kayıtlarında da görüldüğü üzere kendi attıkları yumruklar sonucu oluştuğunun açıkça görülebileceğini söyledi.
‘Komik gerekçelerle tutuklular’
Newroz davalarını değerlendiren Avukat Özdemir, 11 ve 18 Ağustos tarihlerinde görülen 25’i tutuklu 44 sanıklı davalarda, 17 kişinin tutukluluk hallerinin devamına karar verildiğini hatırlatarak, şunları kaydetti: “Newroz olaylarında kameralara yansıyan kadarıyla gördüğümüz üzere polis, Newroz’a katılan kişileri darp etme, dövme gibi özel bir girişim içerisinde. Tutuklu bulunan bu insanların bir çoğu ceza almayacaklar. Çoğu 24 yaşın altında genç insanlar. Suçlu bulunmayacakları bir davada komik gerekçelerle 5 aydır tutuklular ve 2 ay daha tutuklu kalacaklar. Bu tutuklama mantığının hukuki olarak cezalandırmaya dönüşmesinden başka bir şey değildir.”
‘Tutukluluk cezalandırma aracı’
Bu davalarla ilgili olarak hukuki anlamda pek bir şey söylenemeyeceğini de ifade eden Av. Özdemir, “Siyasi davalar niteliğine bürünmüştür. Mahkeme tutukluluk durumunu artık kişiyi cezalandırma aracı olarak kullanıyor. Ancak buna hukuki olarak itiraz ettiğimizde de, yine hukukun dışında gerekçesiz kararlarla itirazlarımız reddediliyor. Bu davalarda da olan budur ne yazık ki. Adaletin, hukuk ölçülerine göre değil, siyasi ilkeler doğrultusunda tesis edilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz” diye konuştu.MUSTAFA AYDIN/ DİHA/İZMİR YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Almanlar da kriminalize ediliyor

Die_Linke_logo Almanya’da Kürt kurum ve aktivistlerine karşı yürütülen kriminalize etme politikası bu kez de Kürt halkının haklarını savunan Almanlara karşı yükseltiliyor.

Sol Parti’ye (Die Linke) karşı kışkırtma kampanyasını başlatan Alman basını, son günlerde ise Sol Parti Meclis İçişleri Politikası Sözcüsü Ulla Jelpke ile Dr. Nick Brauns’u ‘Terör sempatizanları’ olarak lanse ediyor. CSU Milletvekili Karl-Theodor Freiherr zu Guttenberg, geçtiğimiz günlerde Berliner Morgenpost gazetesine verdiği röportaj yoluyla Jelpke ile Brauns’un ‘terör örgütlerini desteklediğini’ söyledi. Son olarak da haftalık Focus dergisinde hafta başında yayımlanan ‘Sol Parti: Dünya çapında teröristlerle flört’ başlıklı haberde Sol Parti milletvekillerinin “Bask Ülkesi, Türkiye, Ortadoğu ve Latin Amerika’daki terörist hareketlerle” yakın ilişki içinde olduğu ifade ediliyor. Haberde Ulla Jelpke ile Nick Brauns’un PKK’ye yakınlığı idda edildi.
Neden saldırıyorlar?
Konuyla ilgili görüştüğümüz tarihçi Dr. Nick Brauns, Jelpke ile kendisinin Kürtlerin özgürlük mücadelesi ile dayanıştıkları ve PKK yasağına karşı çıktıkları için hedef gösterildiklerini belirtti. Der Spiegel, Focus, Die Welt, Berliner Morgenpost ve Junge Freiheit isimli yayın organları tarafından desteklenen bir kışkırtma kampanyasının başlatıldığını anımsatan Brauns, bu kampanyanın CDU/CSU Meclis Grubunu Federal Meclisi’n Dış İşleri Komisyonu’nda temsil eden Guttenberg tarafından ateşlendiğini ifade etti. Bu kampanyanın arkasında değişik nedenler olduğunu söyleyen Brauns, konuyla ilgili şunları belirtti: “Bavyera’da şu an eyalet seçim yarışı var. CSU orada ilk defa mutlak çoğunluğu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya iken, tahminler Sol Parti’nin Bavyera Eyalet Meclisi’ne girebileceğini söylüyor.” Dr. Brauns, Berlin Kürdistan Dayanışma Komitesi hakkında çıkan haberleri ise şu şekilde değerlendirdi: “Polis ve istihbarat, 90’lı yıllardan sonra yeniden Kürt Özgürlük Mücadelesi ile dayanışma grubunun kurulmuş olmasından rahatsız oluyor. Kürtlerin artık tek başına eylem yapmayıp, Alman antifaşistler ve sosyalistler tarafından desteklendiğinden rahatsızlık duyuyorlar. Ve Kürtlerin gittikçe daha fazla Alman solunun aktivitelerine katılmasından da rahatsız oluyorlar.”
Maalesef etkisi oldu
CSU tarafından başlatılan kampanyanın şimdiden bir amacına ulaştığını belirten Brauns, Sol Parti’nin Kürt sorununun barışçıl çözümü için Meclis’e sunmuş olduğu bir önergeyi Alman dağcılar kaçırıldıktan sonra geri çektiğine dikkat çekti. Brauns, Roj TV yasağına ilişkin hazırladığı bir soru önergesinin Sol Parti Meclis Grup Yönetimi tarafından dondurulduğunu belirtti.
CSU’luya tarihi hatırlatma
Dr. Nick Brauns, son olarak ise Guttenberg’e şu tarihi hatırlatmayı yaptı: Guttenberg’in dedesi Karl-Theodor Freiherr von und zu Guttenberg 1938 yılında Nazi ordusunda subayken ‘devlet karşıtı ifadeler’ nedeniyle disiplin cezası aldı. Amcası üzeri Hitler’e karşı oluşturulan direniş grubuna katıldı. Bu direniş grubu 20 Temmuz 1944’te Adolf Hitler’e karşı ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanan bir suikast girişiminde bulundu. Karl-Ludwig Freiherr bu nedenle idam edilirken; Karl-Theodor Freiherr direnişini sürdürdü. CSU Milletvekilinin dedesinin direnişinden gurur duyduğunu tahmin ediyorum. Ancak bir diktatörlüğe karşı gerekirse şiddetli direnişte bulunma hakkı sadece Hitler’e karşı direnişte geçerli değildi. Bu hak günümüzde Türk sömürgecilere karşı Kürt halkı için de geçerlidir.” MERAL ÇİÇEK/HABER MERKEZİ YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

  1. Şengal katliamı unutulmuyor
  2. TBMM’de Kürtçe tahammülsüzlüğü
  3. Diyarbakır’da muhbirlik eğitimi
  4. Ergenekon dava dosyasındaki ‘MİT raporunda’ Fethullah Gülen’in birçok faaliyeti sıralandı.
  5. Öcalan: Savcı Öz benimle görüşebilir
  6. Hayat ve Roj TV'ye destek
  7. Kürt İşadamlarını Biz Öldürdük
  8. ALMANYA'DAN HEWLER’DE KONSOLOSLUK AÇMA KARARI...
  9. Fransa, İtalya ve Almanya’da Roj TV’ye destek gösterileri
  10. Roj TV'ye büyük destek
  11. Ergenekon yeni saldırı konseptinin parçası
  12. Şarap mezesi olarak Genelkurmay bildirisi
  13. Kürt Meselesine iliskin genis bir makale
  14. ALMANYA, HEWLER’DE BAŞKONSOLOSLUK AÇIYOR
  15. HPG AÇIKLADI… >> Almanları neden bıraktılar?
  16. YORUM - Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
  17. Akdeniz için Birlik ve Kürdistan
  18. DAĞCILARIN SERBEST BIRAKILMASIYLA MERKEL RAHAT NEFES ALDI...
  19. Hayat Televizyonu'nun kapatılmasına tepki yağıyor
  20. Öcalan: Türkiye halkı beni tanısa bu iş biter
  21. Almanya Polisi: Turistler için tüm Türkiye tehlikeli
  22. YORUM - Belçika dağılırken Kürdistan ne olacak?
  23. 19 Ezidi kurumundan Almanya’ya çağrı
  24. Ergenekon Raporu: DIŞ GÜÇLERLE BAĞLANTILI ve İKTİDAR YANLISI MEDYA
  25. 300.000 Kürt vatandaşlık haklarına kavuşmayı bekliyor!
  26. Der Spiegel: PKK Almanya’yı uyarmıştı
  27. AP vekillerinden Roj TV'ye destek
  28. Türk Tümen Komutanı'ndan Gever halkına hakaret!
  29. Kürt önergesi Alman parlamentosunda
  30. Almanya, Kürt televizyonu Roj TV’yi yasakladı.
  31. Terim'in Claudia Roth'u korkutan sözleri
  32. Çarşamba günü biz size korna çalacağız!
  33. Osmanlı'dan AKP'ye... Çözüm Getirmeyen YAKLAŞIMLAR...
  34. Welat için mücadeleye
  35. Kürt kurumları ortak platform oluşturdu
  36. (Kürdistan ve Dünya Kamuoyu İçin, Kürdistan Ulusal Sorunun Çözüm Bildirgesi)
  37. Der Spiegel : Cennet Kürdistan da mıydı?
  38. Recep Tayyip Erdoğan ''Türkiye'de Türkçeden başka dil yoktur, olamaz'' dedi.
  39. Kürdistan ve Kosova İkiyüzlü politikalar, işgalci Türk ordusu
  40. Alman bakan: Türkiye’nin Kürt politikası asimilasyondur
  41. Kürtler Erdoğan’ı Almanya’da protesto edecek
  42. Susan George: ABD için Avrupa'nın önemi kalmadı
  43. Türkiye'nin orantısız askeri güç kullanımından kaçınması, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermesi gerekir
  44. ‘‘Bu hakların kullanılması AB vatandaşları için olduğu kadar, insanlık ailesine ve gelecek kuşaklara karşı olan ödev ve sorumlulukları da içeriyor’’
  45. Böyle katledildi Dersimliler! Kapat ellerini yüzüne ey insanlık!
  46. Lagendijk, kapatma davasının iddianamesinde de yer alan “DTP’nin bölgesel özerklik talebini” ise hata olarak görmediğini ifade etti.
  47. Leopard 2 savaş tankı Türkiye'ye satıldı. Alman silahlanma raporunu sert bir şekilde eleştiren insan hakları örgütleri, Kürtlerin savaşla tehdit...
  48. Aynı olaylarda 110 otel, 27 eczane, 23 okul, 21 fabrika, 73 kilise ve mezarlıkları yakılıp, yıkılır. Türk medyasının provokasyonları bununla bitmiyor
  49. „Saygıdeğer bir barış elçisi olarak her zaman barışsever Kürt halkının yanında olacağınıza inanıyoruz“
  50. Nihayet 25 Şubat 1942 de İstanbul’dan geri Romanya’ya kovulan gemi “faili meçhul” bir biçimde Kara Deniz’de batırıldı. 764 kişiden sadece bir teki sağ

Tacirlere teşhirli savaş

tacirler_kadin_yoz Son yıllarda Kürt illerinde ortaya çıkan kadın tacirleri, uyuşturucu ve hap satıcıları gençleri harekete geçirdi. Devletin tacirlere karşı sessiz kalması üzerine harekete geçen gençler, caydırıcı uygulamalara yöneldiler. Kadın ve uyuşturucu tacirlerini tespit eden gençler, tacirleri ahlaksız ve kirli işleri yapmamaları konusunda uyarıyor. Uyarılara rağmen tacirliğe devam edenler, teşhir edilerek kentten uzaklaştırılıyor.
Son yıllarda Bölge illerinde; İstanbul'dan gönderilen extacy, captagon, amfetamin gibi hap ve sentetik madde satan uyuşturucu tacirleri ile kadın satıcıları sayısında devletin de teşvikiyle büyük artış görülmeye başlandı. Toplumu, gençliği ve kadını yozlaştırmak, anlam ve değerden düşürmek için uygulanan bu politika, artan şikayetlere rağmen devam etti. Konuyla ilgili polis ve jandarmaya yapılan tüm şikayetler ise sonuca ulaştırılmadı. Bunun üzerine harekete geçen mahalleli gençler, sorunu kenti yöntemleriyle çözmek için girişim başlattı. Diyarbakır ve Batman'da kadın satıcıları ve uyuşturucu tacirlerine karşı savaş başlatan gençler, kadın ve uyuşturucu tacirlerini teşhir ederek yaşadıkları kenti terke zorluyorlar. Gençler tarafından tespit edilen satıcılar, kent varoşları, Diyarbakır'da ünlü Hewsel Bahçeleri ile Fis Kaya bölgelerine götürülüyor, burada falakaya yatırılıyor. Uyarılan tacirlerden daha sonra kenti terk etmeleri isteniyor. Dışarıdan Kürt illerine gelerek uyuşturucu ve fuhuş tacirliği yapan kişilere kenti terk etme cezası veriliyor. Oturduğu kentte aynı görevi yapan tacirlere ise önce kirli işi yapmaması için uyarı cezası veriliyor. Uyarıya rağmen kirli görevlerini sürdürmeleri halinde mahalle veya kenti değiştirmesi cezası uygulanıyor. Mustafa Eriş İSTANBUL - ANF

The Daily Telegraph: Savaşın esas nedeni BTC ve Şahdeniz

Rizgarî Online/ İngiliz Daily Telegraph, Rus-Gürcü savaşının asıl nedeninin Rusya’yı devreden çıkaran stratejik enerji hatları olduğunu yazdı. Gazete ‘Rusya hatları kontrol ederse Batı ekonomileri tehlikeye girer’ dedi. Rusya`nın Gürcistan’da bomba yağdırmasının esas nedeninin Güney Osetya’nın bağımsızlığı gerilimi değil, petrol ve doğalgaz taşıyan enerji boru hatları olduğu belirtildi. İngiliz Daily Telegraph gazetesinde Rafael Kandiyoti imzasıyla ‘Gürcistan’daki savaşa boru hattı politikası neden oldu’ başlıklı bir haber yayımlandı. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ile, doğalgaz taşıyan Şahdeniz Projesi, Rusya’ya bağımlılığı azaltarak enerji güzergahını değiştiren projeler olarak biliniyor.

Rekabet var

Gazetede çıkan haberde en başından bu yana petrol ve gaz naklinin bu çatışmanın merkezinde olduğu belirtildi. Makalede, Rus birliklerinin sistematik bir biçimde Gürcistan’daki petrol nakil hatlarını imha ettiklerini vurgulayan Kandiyoti, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra yeni ortaya çıkan devletler ve Ukrayna ve Belarus gibi ülkelerin eski Sovyetler Birliği’nin nakil koridorları ve enerji kaynakları konusunda birbiriyle rekabete girdikleri belirttiği makalesinde, ‘Rusya enerji akışını kontrol ederse, Batı Avrupa ekonomileri üzerinde tehlikeli bir etkisi de olur’ dedi.

Bağımlılık korkusu

Avrupa Birliği’nin Gürcistan’da enerji rotaları ağı geliştirerek Moskova’ya olan enerji bağımlılığından kurtulmaya çalıştığı kaydedilirken, Rusların da ilgisini bu yöne kaydırdıkları belirtildi. Yazıda, ‘Azeri (ve muhtemelen Kazak) petrolünün Gürcistan ve Türkiye yoluyla nakledilmesi Rusların çıkarlarına ters düştü’ denilirken, bu duruma sebep olarak Rusya’nın siyasi bir kontrol gösterememesi ve kardan pay alamaması gösterilirdi. Washington’ın İran’la uzlaşmaya varamamasının bölgeyi alternatif çıkış noktalarından mahkum bıraktığı belirtilirken, Rusya’ya nefeslenmesi için ikinci bir fırsat tanındığı belirtildi. Kandiyoti, Rusya’nın ise bu hakkı petrol ve gaz hatlarının bulunduğu Ortaasya ve Kafkasya’da daha geniş etki ederek kullanacağını belirttiği makalesinde, bu yüzden önümüzdeki günlerde endişelerin artacağı uyarısını yaptı (kaynak:ANKA/Star) RO/Akt:Cemil Süphan

İHD, soykırım suçlusu El Beşir'le ilişkileri protesto etti

iHD__soykirim_suclusu_El_Besir_le_iliskileri_protesto_etti_20080821Soykırım suçlusu devlet töreniyle karşılandı

 

İSTANBUL (21.08.2008)- İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, bugün Taksim Gezi Parkı'nda basın açıklaması yaptı, soykırım suçlusu Sudan Devlet Başkanı El Beşir'le ilişkileri protesto etti, Uluslararası Ceza Mahkemesi Kurucu Anlaşması'nı Türkiye'nin de onaylamasını istedi.

İHD İstanbul Şubesi Başkanı Av. Gülseren Yoleri, “Soykırım suçlusu El Beşir ile kurulan her türlü ilişkiyi protesto ediyoruz” pankartının açıldığı basın açıklamasında, Türkiye ve Afrika ülkeleri arasında gerçekleştirilen zirveden savaşlara, açlığa ve ölüme devam kararı çıktığını belirtti. Yoleri, Darfur'da baskın yağma, öldürme, tecavüz gibi olaylarla karşımıza çıkan soykırım suçunun insanlığa karşı suçlar kapsamında cezalandırılması gerektiğini vurguladı.

İHD İstanbul Şubesi Başkanı Yoleri, halen 108 ülke tarafından kabul edilen Uluslararası Ceza Mahkemesi Kurucu Anlaşması olan Roma statüsünü Türkiye'nin de onaylamasını ve mahkemenin yargı yetkisini kabul etmesini istedi. Yoleri, dünya üzerinde savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara karşı adaletin sağlanması ve cezasızlığın son bulması için oluşturulmuş bulunan UCM'nin karalarının uygulanması gerektiğini ifade etti. atilim.org

 

Soykirim_suclusu_devlet_toreniyle_karsilandi_20080820 Soykırım suçlusu devlet töreniyle karşılandı   

İSTANBUL (20.08.2008)- Darfur'da soykırım suçu işlediği gerekçesiyle 108 ülkeye girişi yasak olan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in, devlet töreniyle karşılanması insan hakları örgütlerinin tepkisiyle karşılandı. El Beşir, katledilenlerin sayı olarak az olduğunu iddia etti!

Darfur'da 300 bin kişiyi katlederek soykırım suçu işlediği gerekçesiyle 108 ülkeye girişi yasak olan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in, Türkiye'de devlet töreniyle karşılanıp el üstünde tutulması, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekerken, El Beşir, katledilen insanların sayı olarak az olduğunu söyledi.

Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi nedeniyle İstanbul'da bulunan Beşir, Swiss Otel'de düzenlediği basın toplantısında, Darfur'da soykırım yapıldığı iddialarını reddetti. Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısının tutuklama talebinin "barış istemeyenleri cesaretlendirdiğini" söyledi. Hakkındaki soykırım ve tecavüz suçlamalarına ilişkin iddiaları yalanlayan El Beşir, Darfur'da 300 bin kişi değil, daha az insan öldürüldüğünü söyledi. Beşir, "Bu kadar kişi öldürüldüyse, toplu mezarlar olması lazımdı. Nerede bu toplu mezarlar? Doğru, insanlar öldürüldü, ama rakamlar daha düşük. Hükümet ile isyancılar arasında bir savaş olduğu gerçek, ama bu bütün dünyada böyle. Sudan'da hükümete karşı ayaklananlar niye mazlum oluyor? Bu bir çifte standart" diye konuştu.

İHD yarın Taksim'de eylem yapacak

Bu arada, İnsan Hakları Derneği (İHD), Adalet Bakanlığı'na başvurarak, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir hakkında TCK'nın 13. maddesi uyarınca soruşturma açılmasını istedi . İHD İstanbul Şubesi de yarın saat 13.00'de Taksim Gezi Parkında “Soykırım suçlusu El Beşir'i topraklarımızda istemiyoruz” talepli bir basın açıklaması yapacağını duyurdu.

 

İHD tüm hasta tutsakların serbest bırakılmasını istedi   

ANKARA (20.08.2008)- İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Necmettin Erbakan'ın ev hapsi cezasını affetmesi üzerine yaptığı açıklamada hapishanelerde bulunan tüm hasta tutsakların serbest bırakılmasını istedi.

İHD Genel Merkezi yaptığı yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanı Gül'ün, Necmettin Erbakan'ın kalan hapis cezasını “sürekli hastalık” nedeniyle kaldırdığını hatırlattı. İHD ve TİHV'e gelen başvurulara göre hapishanelerde hasta tutsaklarının sayısının 52 olduğu ancak bu sayının sürekli arttığı belirtilen açıklamada, “Cumhurbaşkanının Erbakan’a gösterdiği duyarlılığın cezaevlerinde bulunan ve ciddi sağlık sorunları olan tüm mahpuslara -hala yaşıyorlarken- göstermesini diliyor ve bekliyoruz” ifadeleri yer aldı.

“Telebimiz reddedilirse, Irak bakanlıklarıyla ilişkilerimizi keseceğiz’’

Young girls heading to the shops in a Kurdish area of Kirkuk

KERKÜK İL MECLİS BAŞKANI YARDIMCISI: ‘’MERKEZİ HÜKÜMET TALEBİMİZİ REDDEDERSE ONLARLA BÜTÜN İLİŞKİLERİMİZİ KESERİZ’’

22-Aug-08 [17:18] PNA-Kerkük İl Meclisi Başkanı Yardımcısı Rebwar Talebani, Kerkük İl Meclisi’nin Kürdistan Bölgesine bağlanması isteği karşısında şuana kadar da ne Kürdistan Bölgesi hükümeti ne de Bağdat hükümetinden bir cevap alamadıklarını bildirdi. Irak’ın Sesi Ajansına konuşan Talebani, Kerkük İl Meclisi’nin Kürdistan Bölgesine bağlanması isteği karşısında şuana kadar da ne Kürdistan Bölgesi hükümeti ne de Bağdat hükümetinden resmi bir cevap alamadıklarını bildirdi. Talebani, ‘’Telebimiz reddedilirse, merkezi hükümetin bütün bakanlıklarıyla resmi ilişkilerimizi keseceğiz’’ dedi. Irak Meclisi, Kerkük ve Kürdistan’dan koparılan diğer yerler için seçim yasasının 24.maddesini kabul etmiş ve bu kabul, Kürdistan Bölgesi tarafından sert bir şekilde reddedilmişti. Irak Meclisi’nin sözkonusu kararından sonra, Kerkük İl Meclisi, 140.maddenin olduğu gibi uygulanmaması durumunda Kürdistan Bölgesine bağlanma kararı almıştı.

OSMAN: ‘TARAFLAR ARASINDAKİ KERKÜK UZLAŞMAZLIĞI SÜRÜYOR’’    

22-Aug-08 [14:40] PNA-Kürdistan İttifak Listesinden federal Irak meclisine üye Dr. Mahmut Osman , Kerkük sorununa ilişkin müzakerelerin sürdüğünü belirterek Kerkük sorununun çözümüne ilişkin hala bütün tarafları razı edebilecek bir uzlaşmaya varılamadığı kaydetti.

Haber ajansı Eswat Irak’ın geçtiği habere  göre , Bağdat’ta siyasi parti ve gruplarla Kerkük meselesine ilişkin  yoğun müzakerelerin yaşandığını  belirten Osman,  ancak tarafların kendi karar ve taleplerinde ısrarlı olması nedeniyle şimdiye kadar herhangi bir uzlaşmaya varılamadığını söyledi.

Osman ayrıca , kendi aralarında uzlaşmaya varılamayan siyasi tarafların BM Irak temsilcisi De Mistura’nın Kerkük ile ilgili sunacağı önerileri beklediğini de sözlerine ekledi.

Geçtiğimiz ay Mahmut Meşhedani başkanlığındaki federal meclis Kürdistan İttifak Listesinin boykutuna rağmen özellikle Kerkük’ün  geleceğine ilişkin önem arz eden yerel seçimler yasa tasarısını  anayasaya aykırı bir şekilde onaylaması ile  ülke  nerdeyse siyasi krizin eşiğine gelmişti.

Devletin Irak Türkmenleri üzerindeki planları ortaya çıktı

Crocker: “Amerika Hiçbir Şekilde Kürtlere Sırtını Dönmeyecek”

İşte Katliamların TSK ibareli 'GİZLİ' Belgesi

RUS KONSOLUS: “BİZ KÜRDİSTAN’A AYRI BİR ÖNEM VERİYORUZ’’

Crocker, “Erbil - Bağdat Sorunları, ‘anahtar Iraklılarda olacak şekilde’ çözülmeli”

Türk Ordusu Misket Bombaları ile Sivil Halka Zarar Veriyor

Şengal Katliamı bir başlangıçtı

Kerkük üzerinden nüfuz savaşı

Şii Lider Sistani: “KERKÜK’ÜN GELECEĞİNİ KERKÜK HALKI BELİRLEYECEK”

Türkiye, Irak’ı siyasi krizin eşiğine getirdi

Dr.MAHMUT OSMAN: ‘’IRAK’TAN KERKÜK’E GÜÇ KAYDIRMAK ARAPLAŞTIRMA ANLAMI TAŞIYOR’’

Kandil’den Kerkük mesajı:Sömürgeciler Kürtleri denetim altında bulundurmak için Kerkük’ü enegelliyorlar”

Türkiye, Saddam Hüseyin rejimininden sonra Kürtlerin bütün kazanımlarını azaltmak için her yolu deniyor

Şengal Katliamı: 500 ölü, 400 yaralı KERKÜK BİR KÜRT KENTİDİR