Güçlükonak’ta 11 Kürt Öldürüldü [15 Ocak 1996]

PKK’nin 15 Aralık 1995 yılında tek taraflı ateşkes ilan etmesinden hemen sonra Şırnak’ın Güçlükonak (Fanak) ilçesine bağlı Gêrê (Çevrimli) ve Yatağan köylerine 12 Ocak 1996 günü baskın yapan askerler, eski korucular Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. PKK’ye yardım ettikleri iddiasıyla gözaltına alınan köylüler, Taşkonak Jandarma Taburu’na götürüldü. 15 Ocak günü ise Koçyurdu köyü korucularından Hamit Yılmaz, Abdulhalim Yılmaz, Mehmet Öner ve Lokman Özdemir , “görev var” denilerek Ramazan Nas’a ait minübüsle aynı Tabur’a götürüldü. Gözaltındaki köylüler ve “görev” için götürülen korucular, Taşkonak Taburu’nda, Nas’a ait 56 AH 320 minibüse bindirilerek yola çıkarıldı. Minübüs Tabur ile Koçyurdu köyü arasında silahlı bir grup tarafından durdurularak kurşun yağmuruna tutuldu ve ardından içindekilerle birlikte yakıldı. Olaydan bir gün sonra Ankara’ya götürülen gazetecilere katliamın PKK tarafından gerçekleştirildiği söylendi. Güçlükonak saldırısından sonra PKK, olayla ilgisinin olmadığını bir kınama mesajıyla açıklamıştı. PKK’nin bu iddiasının Türkiye’de kabul görmediyse de yıllar sonra gerçek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) aynı yönde verdiği karar sonucu ortaya çıkacaktı. PKK, katliamla ilgisi bulunmadığını duyururken, öldürülen köylülerin yakınları da katliamdan devleti sorumlu tuttu. Olay üzerine Şanar Yurdatapan öncülüğünde aydın ve sanatçıların oluşturduğu Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu, 13 Şubat tarihinde katliamı incelemek üzere Güçlükonak’a gitti. Heyet yaptığı incelemelerin ardından katliamın devlet güçlerince gerçekleştiğini duyurdu ve Genelkurmay Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulundu. Katliam kurbanlarının yakınları askeri yetkililerin baskılarına rağmen 12 Temmuz 1996 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Güçlükonak Katliamı davası AİHM’e götürüldü ve burada Türkiye mahkum edildi. Öldürülenlerin yakınlarının açtığı davada, Belkiza Kaya, Meryem Demir, Emine Erbek, Resit Özdemir, Ibrahim Yilmaz, Osman Özdemir, Ramazan Kaya, Osman İlhan ve Selahattin Nas ile Ibrahim Kaya’ya 15′er bin euro manevi tazminat verilmesi kararlaştırdı. Bununla birlikte Türkiye İbrahim Kaya’ya 5 bin 160 euro maddi tazminat ödenmeye mahkum edilirken, diğer sekiz kişiye de 3′er bin euro ödenmesine karar verdi. Katliamın kontrgerilla tarafından yapıldığını iddia edenler ise yargılandı. Az sayıdaki cesaretli aydın bunu dile getirdiği gerekçesiyle “Ordunun manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif” iddiasıyla yargılandı. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Şanar Yurdatapan, Petrol-İş Sendikası Eski Genel Başkanı Minür Ceylan ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Eski Başkanı Ercan Kanar 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Beytüşşebap Katliamı: Aileler Katliamcıların isimlerini biliyoruz

Beytüşşebap katliamında yaşamını yitirenlerin yakınlarıyla görüşen eski DEP Milletvekili Selim Sadak, ailelerin olayın faillerini bildiğine dikkat çekti. AİLELER FAİLLERİ BİLİYOR Beytüşşebap katliamıyla ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı. Yaşamını yitiren köylülerin yakınlarını ziyaret eden eski DEP Milletvekili Selim Sadak, köylülerin olayın PKK tarafından yapılmadığını söylediğini aktardı. Ailelerin katliamı yapanların isimlerini bildiklerini, bunların netleşmesi için kamuoyunun harekete geçmesi gerektiğini söyleyen Sadak, köylülerin 'Eğer bu olay iyi araştırılırsa faillerin isimlerine ulaşılabilir' dediğini aktardı. ŞÜPHELİ HELİKOPTER Sadak, olayla ilgili olarak başka önemli bulgulara da rastlandığını belirterek, şu bilgileri aktardı: 'Yaşanan vahşetin ardından olay yerine helikopter geliyor. Yaralı almadan tekrar gidiyor. Bu ciddi bir sorudur. 12 insanın yaşamını yitirdiği olay yerinde niye boş kovanlar yok? Yine olay bölgesinde yerlerde pet şişe ve konserve kutuları görülmüş. Bunları kim kullanıyordu? Bunlar daha sonra neden kaybedildi? Niye gizleniyor bunlar? Bütün bunlar ciddi soru işaretleri oluşturuyor.' ERDOĞAN'DAN SUS PAYI Devlet güçlerince gerçekleştirildiğine dair her geçen yeni bulguların ortaya çıktığı katliamı örtbas etmeye çalışan hükümetin, ailelere gizli ve açıktan nakdi yardımda bulunması dikkat çekti. Başbakan Erdoğan'ın taziye ziyaretine giden bakanlar aracılığıyla kendi cebinden para yardımında bulunduğu öğrenilirken, yardım miktarı gizli tutuldu. Bu arada Şırnak Valiliği'nin de aile başına ayrıca 2 bin YTL para yardımında bulunduğu bildirildi. Şırnak Beytüşşebap'a bağlı Beşağaç (Hemkan) köyünde 12 köylünün devlet güçlerince öldürüldüğüne ilişkin ilginç ayrıntılar ortaya çıkıyor. Yaşamını yitiren köylülerin ailelerini ziyaret eden eski DEP Milletvekili Selim Sadak, ilginç bilgiler aktardı. Sadak, olayın PKK'yle ilgisi olmadığını belirten köylülerin katliamı yapanların isimlerini bildiklerini, bunların netleşmesi için kamuoyunun harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Saddak, olay sonrasında bölgeye bir helikopterin iniş yaptığını ve vurulan köylüleri almadan tekrar bölgeden uzaklaştığını da aktardı. Bu da 'helikopter katliamı yapan JİTEM'cileri bölgeden uzaklaştırdı' yorumlarını beraberinde getirdi. Önceki gün katledilen köylülerin ailelerini ziyaret eden Sadak, yaşanan olayı vahşet ve katliam olarak değerlendirdi. Olayları araştırmak için gittikleri köyde önemli bulgulara rastladıklarını söyleyen Sadak, 'Bu olay beni geçmişe götürdü. 1993 yılında Van'ın Gevaş İlçesi yaylasında benzer bir olay yaşanmıştı. O dönemin valisi bize 'bu olay PKK'nin eylemine benzemiyor' demişti. Güçlükonak gibi örnekler de var önümüzde. Bu tip olayların hangi süreçlere denk geldiğini kimlerin yapabileceği ve neden yapıldığına dair herkesin kafa yorması gerekiyor' dedi. Ziyaret esnasında görüştüğü köylülerin olayın PKK tarafından yapılmadığını söylediğini aktaran Sadak şu çarpıcı iddiaları gündeme getirdi: 'Yaşanan vahşetin ardından birkaç dakika sonra olay yerine helikopter geliyor. Yaralı almadan tekrar gidiyor. Niye olay yerine geldi, ne yaptı? Bu ciddi bir sorudur. 12 insanın yaşamını yitirdiği olayda niye boş kovanlar yok? Olay yerinde pet şişe ve konserve kutuları görülmüş. Bunları kim kullanıyordu? Bunlar daha sonra neden kaybedildi? Niye gizleniyor bunlar? Bunlar ciddi soru işaretleri oluşturuyor.' Resmi heyetlerden ziyade sivil toplum örgütlerinin olayla ilgili detaylı incelemelerde bulunmasını isteyen Sadak, yaşamını yitirenlerin yakınlarının katliamcıların isimlerini bildiklerini, ancak olayın net olarak ortaya çıkması için Türkiye'de yaşayan herkesin sorumluluk göstermesi gerektiğini söyledi. Bu arada katliamda yaralı olarak kurtulan 2 kişinin ifadelerinin Beytüşşebap Cumhuriyet Savcılığı'nca 'hayati tahlikeyi atlatamadıkları' gerekçesiyle alınamadığı ortaya çıktı. Başbakan'dan 'sus payı' HPG'nin 'Beytüşşebap katliamını Türk ordusu ve uzantısı JİTEM yaptı' şeklindeki açıklamasından sonra yetkililer, olayın üstünü kapatmak için para dağıtmaya başladı. Sürekli olarak PKK'yi suçlayan ordu ve hükümet yetkililerinin, köylülerin gerçekleri açıklamasını engellemeye çalıştığı kaydedilirken, öte yandan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın mağdur köylülere para yardımında bulunduğu belirtildi. Erdoğan ve yerel yetkililerin para yardımları, köylülerin konuşmasını engellemeye yönelik verdikleri 'sus payı' olarak değerlendirildi. Erdoğan köylüleri ziyaret eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay aracılığıyla bir zarfın içine koyduğu bir miktar parayı gönderirken, Valilik de köylülere 2'şer bin YTL'lik para verdi. Valiliğin ayrıca köylülere ev ve iş sözü verdiği de kaydedildi. İnsan Hakları Komisyonu bugün Beytüşşebap'ta Beytüşşebap katliamını incelemek üzere Meclis İnsan Hakları Komisyonu, alt bir komisyon oluşturdu. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Prof. Zafer Üskül, Komisyon Başkanvekili MHP Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici, AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir ve DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal'ın yer aldığı komisyonun bugün katliamın gerçekleştiği Beşağaç köyünde incelemelerde bulunması bekleniyor. Bu arada Komisyon Başkanı Üskül, Beytüşşebap'a gitmek için Şırnak Valiliği'nden helikopter istediklerini, Valiliğin ise olumsuz yanıt verdiğini söyledi. Öte yandan İHD, Mazlum Der, Diyarbakır Barosu, KESK yöneticilerinden oluşan insan hakları heyeti de, katliamla ilgili araştırma yapmak için Beytüşşebap'a giderek, incelemelerde bulunacak. Heyet, mağdur, mağdur yakınları, varsa görgü tanıkları ile mülki idare amiri ve Cumhuriyet Savcılığı ile görüşme yapacak. ŞIRNAK / DİHA Nesrin Yazar / Mehmet Cevizci

AB (demokratikleşme) yolu: Kürt sorununa çözüm yolu

Gönderen: rizgarionline Tarih: 05.10.2007 Saat: 09:15 Katkıda Bulundu rizgarionline Cengiz Çandar*/ Hilmi Özkök’ün Türkiye’nin yakın tarihindeki unutulmaz Genelkurmay başkanlarının başında geldiğine kuşku yok. Kendisini “askeri darbe sevdalıları”na beğendiremedi ama tam da bu nedenle, yani TSK’ni siyaset dışında tutmaya gösterdiği özenle, hem başında bulunduğu kurumun saygınlığına katkıda bulundu, hem de ismi çevresinde bir saygınlık halesi oluşturdu. Hilmi Özkök ile yapılan uzun söyleşi,Milliyetgazetesinde sürüyor.Emekli Orgeneral Özkök, o söyleşide,“PKK ve Kürt sorununa nasıl baktığı”na ilişkin, ayrıca, “Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulursa Türkiye bölünür mü, Güneydoğu, Kuzey Irak’taki Kürt devletine meyleder mi?” sorularına cevap olarak şöyle bir çerçeve çiziyor? “1. Türkiye’de bir Kürt gerçeği var. Halkımızın bir bölümü kendini kök tibarıyla Kürt olarak tanımlıyor. Bu bir gerçek. 2. Ayrıca bir Kürtçülük ideolojisi ve/veya siyaseti var. Bu da bir gerçek. 3. Bir de silahlı bir hareket var: PKK. Bu üç ayrı oluşuma ve aralarındaki ilişkiye bakmak lazım.” Hilmi Özkök’ün bu üç unsura, “aynı şey”olarak bakmıyor; “ayrı”görüyor. Ama, bunların arasında bir“ilişki” olduğunun da farkında. Özkök’ün, Türkiye’nin bu en hassas konusuna yaklaşımı ve benimsediği metodoloji doğru. Dolayısıyla, şu değerlendirmesi de doğru: “Şimdi önemli olan şu: Kürt devleti kurma ümidi nasıl kesilir?... Öyle bir durum olur ki, artık bölgedeki Kürt kökenliler, hatta Kuzey Irak’takiler de ‘Ayrı bir Kürt devleti kurmaya gerek yok’ diyebilirler. Düşünün ki, Türkiye AB’ye girmiş, fert başına milli gelir 15 bin doları aşmış. O zaman böyle düşünebilirler...” Yıllardır dilimizde tüy biterek savunduğumuz ve binbir pespaye komploya ve “andıç” gibi “28 Şubat Genelkurmay yapımı” iftiraya hedef olmamıza neden olarak görüşümüz özetle bu; Hilmi Özkök’ün vurguladığı... *** *** *** Haftasonunda konuşmacı olarak katıldığım Diyarbakır’daki “Türkiye’de Kürtler: Barış Süreci İçin Temel Gereksinimler”başlıklı konferansta, 13 yıl önce, ta 1994’te ardarda yazdığım iki yazıdaki görüşümü tekrar ettim ve o görüşlerimin “güncelleştirerek”, bugün için de geçerli olduğunu söyledim. Özetle: “Kürt sorunu, Türkiye’nin en önemli ulusal sorunudur. Kürtler, bölgede çeşitli ülkelerde yaşadığı için, ayrıca bölgesel nitelikte, yani Türkiye sınırlarının ötesine geçen özellikleri bulunan bir sorundur. Ortadoğu bölgesinin dünya politikasında işgal ettiği yer ve önem nedeniyle, uluslararası boyutlar taşıyan bir sorundur. Ortadoğu’da ulus-devlet formatına göre kurulmuş, Arapların –gereğinden de fazla- birçok devleti var. Farslar, İran’ın şahsında bir ulus-devlete sahipler. Keza, Türkler de. Yahudiler ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İsrail ile birlikte bir ulus-devlet sahibi oldular. Bölgenin büyük ve yerleşik ulusal topluluklarından sadece Kürtlerin devleti yok. Bu nedenle, Kürt sorunu ya da bu “sancı”, Kürtler, bir devlete kavuşuncaya ve/veya bölgedeki mevcut devletlerden birini kendi devletleri olarak benimseyerek, “ayrı bir ulus-devlete ihtiyacımız yok; bu devlette kendimizi buluyoruz, bu devlet bizim/bizim de devletimiz” diyebilecekleri noktaya kadar sürecek. Türkiye’nin AB aday üyesi olması, giderek katılım müzakerelerine başlaması, Türkiye’nin Türkiye Kürtlerinin Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi devletleri olarak benimseyeceği dönüşümünü ifade ediyor. Bu durumda, Türkiye Kürtlerinin, bağımsız bir Kürt devleti de kurulsa, Kuzey Irak’a doğru meyletmesi değil, Irak Kürtlerinin AB üyesi, Kürt nüfusunun kimlik haklarına sahip, özgür ve müreffeh bir topluluk olarak yaşadığı Türkiye’ye meyletmesi çok daha güçlü bir ihtimaldir.” Hilmi Özkök ile “esasta” mutabık olduğumuz hususlar bunlar. Konuya böyle yaklaştığınız takdirde, Kuzey Irak’taki “oluşum” u, Türkiye’nin bir “güvenlik tehdidi”olarak da görmezsiniz, göremezsiniz, görmemeniz gerekir. Çünkü, Kuzey Irak’daki “Kürt devletleşme oluşumu”nu öyle görüyorsanız, yani Türkiye için bir “güvenlik tehdidi”olarak algılıyorsanız, Türkiye’nin Kürt vatandaşlarına güvenmiyorsunuz, onları sürekli olarak Türkiye’yi parçalamak ve Kuzey Irak’taki “oluşum”la birleşmek isteyen “beşeri unsur” olarak görüyorsunuz demektir. Aynı zamanda, “özgüven”iniz yok demektir. Zira, AB yolunda dönüşerek ve modernleşerek büyüyen bir Türkiye’nin Kürt vatandaşları, ister istemez, Türkiye’nin nüfuzunu Irak’taki soydaşları üzerinden yayacak ve arttıracaklardır. Yani, tam tersine; Türkiye’nin demokratikleşmesi ve AB rotası, Irak’taki otoriter/totaliter merkezci eğilimler açısından bir “güvenlik tehdidi” oluşturur. *** *** *** Peki, PKK, Türkiye için bir “güvenlik tehdidi” oluşturmuyor mu? PKK, terör silahına başvurmuyor mu? PKK, gerek ABD ve gerekse AB nezdinde bir “terörist örgüt”olarak kayıtlara geçmiş değil mi? Böyle bir“terör örgütü” ne karşı tavır almak ve mesafe koymak gerekmiyor mu? Bunların hepsi doğru ve bunların tümüne verilecek cevap “evet.” Ancak, bu nasıl yapılacak? Bu “evet” ve “evetler”nasıl uygulamaya geçirilecek? Anket yapmıyoruz. Ülkede kanı durdurmaya ve ulusal birliği kurmaya çalışıyorsak, bunu “siyaset yolu”yla yapabiliriz. Sadece vur-kır yetse idi, 1984’te PKK’nın ilk silahlı eylemleri başladığından bu yana geçen 23 yıl içinde bu işi çoktan çözmüş olurduk. Bu iş, ne“Hedef PKK değil Barzani’dir”diye formüle edilen ve MHP’ye egemen, Genelkurmay’ın da benimsediği sezilen “Kuzey Irak’a askeri müdahale”ile çözülür; ne de DTP’yi “PKK’ya terörist de; yoksa seni muhatap almam” söylemiyle baskı altına alan Tayyip Erdoğan yöntemiyle. Hele hele, DEP’e 2004’te yapılanı, 2007’de DTP için tasavvur ederek hiç değil. Niçin mi? Yarına...

Türkiye'den Kürt uçağına geçiş yok

ALMAN Charter Havayolu şirketi Hamburg International’ın, merkezi Irak’ın kuzeyinde bulunan Zagros Kurd Air adına Erbil’e yapacağı iki sefere Türkiye geçiş izni vermedi. Bu nedenle Zagros Kurd Air’in, Hamburg International uçaklarıyla 2 Ekim’de Frankrfut-Erbil, Münih Erbil ve 3 Ekim’deki Erbil-Frankurt ve Erbil-Münih seferleri iptal edilmek zorunda kaldı. Hamburg International yetkilileri, karşılıklı iki seferin iptal edildiğini doğruladılar, ancak bunun neden kaynaklandığına ilişkin ayrıntılı bilgi vermek istemediklerini söylediler. Alman yetkililer, "sorun" aşıldığı takdirde önümüzdeki hafta Erbil’e uçuşların yapılabileceğini belirttiler. Türk kaynaklar ise Hamburg International’ın daha önce Erbil’e yaptığı seferlerin, Almanya’daki havaalanlarında "Kurdistan Airlines" uçuşu olarak anons edildiği, havaalanındaki tarife panosunda aynı ibarenin yer aldığı ve biletlerin de "Kurdistan Airlines" adı altında kesildiği için uçaklara geçiş izni verilmediğini doğruladılar. Türkiye’nin bu tepkisi üzerine Hamburg International uçuşlarında "Kurdistan Airlines" ibaresini kaldırmıştı. Türk kaynaklar, 2 ve 3 Ekim’deki uçuşlara Türkiye üzerinden geçiş izni verilip verilmediğine ilişkin soruya, "Bu yeni bir bilgi, yeni bir şey değil" karşılığını vermekle yetindiler. Türk ve Alman yetkililer, konuyla ilgili ayrıntılı bilgi vermekten kaçınırlarken, BBC’nin dinleme servisine de Türkiye’nin iki uçuşa geçiş izni vermediği bilgisi geldi.

Katliamın sorumlusu AKP hükümeti

ANF/BEHDİNAN (05.10.2007)-Beytüşşebap katliamının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen gerçeklerin açıklanmadığını belirten KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, bu katliamın sorumlusunun AKP hükümeti ve Kürdistan’da askeri güçleri gezerek her türlü katliam için onları cesaretlendiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduğunu kaydetti. Koma Civaken Kurdistan (KCK) yaptığı açıklamada, Beytüşşebap’ta gerçeklerin ortaya çıkarılmadığına dikkat çekerek, ‘’29 Eylül 2007 tarihinde Beytüşebap’ın Hemka köyünde gerçekleştirilen katliamın üzerinden bir hafta geçmesine ve çeşitli düzeylerde devlet yönetimi tarafından yapılan araştırma-incelemelere rağmen gerçekler açıklanmamış, devlete bağlı güçler tarafından yapılan bu katliamın yine devlet tarafından gizleneceği anlaşılmıştır. Bununla beraber katliamın yapıldığı gün, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan olmak üzere Türk devletinin belli başlı tüm yöneticileri, gerçekleştirilen katliamı hareketimize yükleyerek açıklama yapmış, ardından da basın-yayın araçlarında hareketimize karşı yoğun bir saldırı kampanyası geliştirilmiştir. Gerçek şudur ki, bu katliamdan AKP hükümeti, ordu ve bir süre önce Kürdistan’da askeri güçleri gezerek her türlü katliam için onları cesaretlendiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül sorumludur’’ dedi. DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE KATLİAM Tüm bulgular katliamın Türk devletine bağlı paramiliter güçler tarafından yapıldığını gösterdiğe işaret eden KCK, şunları belirtti: ‘’Bu süre içinde ortaya çıkan tüm bulgular, Katliamın Türk devletine bağlı para-militer güçlerin yaptığını ortaya çıkarmıştır. Bu katliamı gerçekleştiren devlete bağlı güçlerin çok planlı ve belli bir amaca hizmet etmek üzere tertiplendiği anlaşılmaktadır. Birincisi, katliamın Avrupa Konseyinin Türkiye’ye ilişkin bir karar tasarısını görüşmesinin iki gün öncesinde yapılması tesadüfî değildir. Türk devleti Önderliğimize, hareketimize ve halkımıza karşı geliştirdiği saldırıları haklı göstermek ve kendisinin saldırıya maruz kalan bir güç olduğunu göstermek için böylesine vahşi bir biçimde tüm dünyanın gözleri önünde politik amaçlarla bu katliamı düzenlediği açığa çıkmaktadır.’’ KÜRDÜ KÜRDE KIRDIRTMA ‘’İkincisi, sömürgeci Türk devleti tarafından koruculuk geliştirilerek Kürt-Kürde kırdırılmak istenmiştir’’ diyen KCK şöyle devam etti: ‘’Ancak hareketimizin de uyguladığı doğru politikalarla bugün korucu örgütlenmesi bu amaca tam olarak hizmet etmekten çıkmıştır. Türk devleti açısından pasif konumda bulunan korucuları harekete geçirmek ve tekrardan eskisi gibi hizmetinde savaştırmak için bu tür olayları tertipleyerek hareketimize karşı kışkırtmak istemektedir. Çünkü yoksul Kürt köylü kesiminden oluşan korucu olanların çoğunluğu yurtsever bir kökenden gelmekte ve sonuçta onlar da birer Kürt ferdi olarak belirli düzeyde ulusal bilinç edinmiş bulunmaktadırlar. Bu nedenle Türk devleti onları eskisi gibi Operasyonlara çıkaramamaktadır ve dilediği gibi savaştıramamaktadır. Böylece Türk devletinin Kürdü Kürde kırdırma politikası önemli oranda boşa çıkarılma sürecine girmiştir. Bugün hem Güney hem de Kuzey Kürdistan’da Türk devletinin kardeşi kardeşe kırdırma politikasının tıkanması sonucu generallerde ciddi bir panikleme başlamış ve bunun sonucu olarak bu katliama başvurmuşlardır. Dolayısıyla bu katliam tamamen provokatif amaçlarla gerçekleştirilmiş bir katliamdır.’’ BİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK MESAJI VERİLİYOR KCK, Türk devleti bu katliamı JİTEM gibi örgütlenmeler eliyle yaptırıp, hareketlerine yükleyerek, koruculara, “ büyük bir tehlike altındasınız, onun için de daha fazla operasyonlara en önde çıkmalısınız” mesajını verdiğini kaydetti. ‘’Olayın anlaşılması halinde de, hareketimize karşı saldırgan olmayan korucuları cezalandırabileceği mesajını vermektedir’’ ifadelerini kullanan KCK, ‘’Yine Kürt halkına bu katliamla, ‘korucuları bile vuruyorum, size karşı daha rahat katliam yapabilirim’ mesajını vermekte ve halkımızı korkutmak, sindirerek örgütlü mücadeleden kopartmak istemektedir’’ diye belirti. Türk Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın sözlerine dikkat çeken KCK, ‘’Özellikle Yaşar Büyükanıt’ın DTP’yi hedef gösterdikten sonra önce DTP Genel merkezi ardından Adana il binasının silahlı saldırıya uğraması, anayasa tartışmalarında Kürt halk iradesinin hiçbir biçimde tanınmaması yönlü Kara kuvvetler Komutanı İlker Başbuğ‘un açıklamaları, halkımıza ve hareketimize karşı inkar-imha siyasetinden başka hiçbir yaklaşımlarının olmadığı daha net olarak ortaya çıkmaktadır. DTP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak yargılanmalarının sürdürülmesi ise, ‘siz milletvekili de olsanız’ bir şey değişmez diyerek, milletvekilleri şahsında halkımızın iradesi hiçe sayılmakta ve rencide edilmektedir’’ dedi. PKK HİÇ KİMSEYİ SADECE KORUCU OLDUĞU İÇİN HEDEFLEMEDİ KCK, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın zehirlenmesi, Kuzey Kürdistan’da süren yoğun operasyon ve yaşanan can kayıpları ile Beytüşebap katliamı birlikte düşünüldüğünde, halk ve hareket olarak nasıl bir tehlike ile yüzyüze olunduğunun açık olduğunu belirtti. ‘’Yurtsever Beytüşebap halkı hiçbir zaman hareketimiz için bir hedef olamaz’’ diyen KCK açıklamasında devamlar şu ifadeler yer aldı: ‘’Hemka köyü korucuları da zararsız, kendi halinde sade bir Kürt durumunda olup, hiçbir zaman hareketimizin hedefi haline gelmemişlerdir. Bu kesimden bugüne kadar özgürlük mücadelesine herhangi bir zarar da gelmemiştir. Ayrıca hiç kimseyi sadece ve sadece korucu olduğu için hedefleme gibi bir siyaset anlayışımız yoktur. Beytüşebap Yurtsever halkına ve Hemka köylülerine düşmanın kürdü kürde karşı kışkırtma ve kırdırma politikasına gelmemeleri ve bu alçakça katliamı gerçekleştirenleri açığa çıkarmak için yurtsever saflarda birlikte hareket etme çağrısını yapıyoruz.’’ KORUCULAR BU TUZAĞA DÜŞMEMELİ KCK açıklamasında koruculara şu çağrıda bulundu: ‘’Türk devletinin sinsi politikasının bir sonucu olarak Kürdistan’da koruculuğu Kürdü-Kürde kırdırma siyasetini geliştirdiklerini biliyoruz. Bu nedenle de korucuları tekrardan hareketimize karşı kışkırtma ve harekete geçirme oyunlarına hiçbir korucu gelmemelidir. Türk devletinin biz Kürtlere kurmak istediği tuzağa düşmemelidirler. Tüm koruculara da bir kez daha sömürgeci güçlerin ülkemizde geliştirmeye çalıştığı oyunu bozma çağrısı yapıyoruz. Artık her Kürdistanlı ve her Kürt kendi halkı, ülkesi ve özgürlüğü için çalışmalıdır. Kimse düşmanın kirli oyunlarına alet olmamalı, onların elinde Kendi halkının yüreğine saplanan bir ihanet hançeri olmamalıdır.’’ GERÇEKLER AÇIĞA ÇIKARILSIN Bu katliamın AKP hükümetinin Şırnak, Siirt ve Hakkâri’yi neden savaş bölgesi ilan ederek, alanın dış dünyaya kapatılmasını daha çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğunu vurgulayan KCK, ‘’Halkımıza karşı geliştirilen topyekün savaş kapsamında katliamlar sürecinin başlatılmasıdır. Bu nedenle halkımızın, Türkiyeli aydın ve demokratların gerekli tavrı koymaması halinde Türk devletinin saldırılarının ulaşacağı boyutları göstermektedir. Uluslar arası insan hakları kuruluşları da dahil herkes olayın aydınlatılması için üzerine düşen görevleri ertelemeden yerine getirmelidir’’ ifadelerini kullandı. ‘’Bir kez daha bütün uluslar arası çevreleri ve Türkiye’deki ve dünyadaki insan hakları kuruluşlarını olay yerine gelerek gerçeği açığa çıkarmaya’’ davet eden KCK, ‘’bu konuda gerçeklerin açığa çıkması için Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak üzerimize hangi görev düşüyorsa onu yapmaya hazır olduğumuzu belirtiyoruz’’ dedi.

BU NE YAMAN ÇELİŞKİ ANNE!!!

Azad Aydın/İnsan: Gördüğü halde KÖR veya İşittiği halde SAĞIR olduğunu iddia edebilir mi? insan ve hayvan arasındaki tek fark bilinç ve düşüncedir.Bir birey bilince ve rasyonal düşünceye kendiliğinden ulaşamaz.Sarsılmaz bir bilincin ve gerçekçi bir düşüncenin oluşabilmesı için,merak etme,araştırma,öğrenme özverisinde bulunmak zorundadır.Rasyonal düşünemeyen ve bilinçsiz kalmış bireyler toplumda her zaman değişik negatif olaylar ve olgularla karşımıza çıkacaklardır. Promete ateşi insanlara hediye etti.Ama insanlar o ateşte Prometeyi cayir cayir yaktılar.Edison ampülü bulurken,karısı ve toplum tarafından,ailesiyle ilgilenmeyen bir anti-sostal olarak suçlandı.Galileo dünya yuvarlaktır derken,başına onca felaketin,ağır işkencelerin geleceğini,herhalde rüyasında görse iınanmazdı.Ama çok kötü bir şekilde,bağnazca yargılandı-cezalandırıldı. Eminim ki hanginiz,Bill Gates ismini duysa? Aman Allahım bu kapitalist,zengin adam,canı cehenneme dersiniz.Oysa Gates sayesinde İnternetin sınırsız imkanlarından yararlanıyoruz. Hitler Almanları,Stalin işçileri,Saddam Arapları kurtarıyorum diye,milyonlarca insanı felakete,ölüme,yoksulluğa,sefalete,acı çekmeye götürmediler mi? Ve bu Diktatörler rasyonel düşünmedikleri için gerçeklerden kaçtıkları için bilince,bilime,felsefeye,sosyolojiye ters davrandıkları için sonları dramatik olarak noktalanmıştır. Aklını kullanmak,gerçekliği algılamak ve ona göre eylemde bulunmak:Her insanın ahlaki görevi olmalıdır. 27 Nisan E bildirisiyle,defakto bir darbe sürecine giren Türkiyede,Org. Büyükanıt son yaptığı açıklmalarla,adeta bu süreci taçlandırmıştır.Kürt ve Kürdistan yasaklanıp,inkar edilip,bombalanıp,kurşunlanıp adı konmamış bir savaşa mahküm edilmeye devam edilecektir. Sayın Öcalan yaptığı,son avukat görüşmesinde,demokratik-kültürel özerklik tanınırsa,PKK'nin iki ay gibi bir sürede,dağdan inebileceğini belirtmişti. DTP'liler de üniter devletle,Atatürkle,bayrakla,sınırlarla bir problemlerinin olmadığını,belirtmelerine rağmen devletin tutunduğu,bu tavır neyin nesidir? Kürt sorunu,bir ulusun var olma,bilinçlenme,yaşama,siyasalaşma,sosyaleşme sorunudur.Ve asla DTP'li,sayın Sakık'ın belirtiği gibi,bir türkiyelileşme sorunu değildir.Türkiyelileşmek nedir? Kürtlerin Türkiyelileşme ve kardeşleşme gibi bir sorunları yoktur.DTP her fırsatta,bir Türkiye partisi olduğunu söylemektedir.Allah aşkına hangi program ve kitle desteğiyle?DTP'ye kaç türk oy vermiştir?DTP kürt partisi olmalıdır.Ve her anlamda bunun gereklerini yapmalıdır.DTP büyük bedeller ödedi,ödüyor,baskı sindirme,soruşturmalar gibi ahlak-hukuk dışı uygulamalarla karşı karşıyadır. Kürtlerin bu konuda duyarlı olmasıda bir zorunluluktur. Sorunlarımız var ama sorunlarımız,umutsuz ve çözümsüz değildir.Karanlıklara kızıp,küfür edeceğimize,niye bir mum yakmıyoruz? İnsanlar rasyonal varlıklardır.Ama insanların davranışlarını tutumlarını incelediğimizde,garipliklerle karşılaşıyoruz. Örnek: Bir insan,önce para kazanmak için sağlığnı ihmal ediyor.Bir dönem sonra,para kazanıp,sağlığnı kaybediyor.Bu seferde,bütün parasını harcayıp,sağlığına kavuşmak için,seferber oluyor. Rahmetli Ahmed Kaya'nın dediği gibi: BU NE YAMAN ÇELİŞKİ ANNE!!!