Cizre'de kadınlar, devletin ve erkeğin şiddetine 'hayır' dedi 17:33/DTP Cizre İlçesi Örgütü'nde düzenlenen panelde konuşan kadınlar, erkeğin ve devletin şiddetine artık 'yeter' demesini isteyerek, kadınlara birlikte mücadele etme çağrısında bulundu. DTP Kadın Meclisi, '25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü' nedeniyle panel düzenledi. DTP Cizre İlçe Örgütü'nde düzenlenen panele DTP Parti Meclis Üyesi Besime Konca ile Sarya Ölmez sunumda bulundu. Konca, kadın haklarının tarihçesine yaptığı sunumda, kadınların dünyanın her yerinde aynı şekilde sömürüldüğünü belirtti. 'Kadınlar arasında yeterli dayanışma bulunmuyor' Kadınların 5 bin yıllık sömürüye maruz bırakıldığını ifade eden Konca, kadınlar arasında yeterli bir dayanışmanın bulunmadığını belirtti. Avrupa ülkelerinde baskı gören kadınların gidip derdini paylaşacağı bir uzman psikologu bulunduğunu belirten Konca, 'Bizim kadınlarımız ise duyulmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu içe kapanıklık ile çözümsüz kalarak bir nevi intihar yolunu seçiyorlar' dedi. 'Kadın kendisine yönelik yapılan şiddeti gizliyor' Sarya Ölmez ise günümüz kadınlarının erkek egemenlikli zihniyetinden kurtulamadığını ve bunun en büyük örneğinde kendisine yapılan baskı ve zulüm karşısında sessizliğini koruması olduğunu belirtti. Kadının baskı ve zulme karşı 'şikâyete bulunursam ayıp olur' gibisinden erkek egemenliğini kendisinin koruduğunun altını çizen Ölmez, bunun için kadınların eğitime ve kendi aralarında dayanışmaya özen göstermeleri gerektiğini söyledi. 'Erkeğin, devletin zulmüne artık yeter demeliyiz' Panel, yapılan sunumların ardından katılımcıların konuşmalarıyla devam etti. Katılımcılardan Gule Uysal adlı kadın, kadınlara çağrıda bulunarak, 'Kuma üzerine gitmeyin. Çünkü bunu yaparken kadının kendisi kendi cinsine haksızlık yapmış oluyor. Erkeğinde, devletinde, zulmüne artık yeter demeliyiz. Kürt halkına yapılan baskı ve işkenceler çoğaldıkça bu baskı ve şiddet aile yapımızı da etkilemektedir' şeklinde konuştu. 'Kürt erkeği kadın konusunda eğitilmeli' Cizre Mem u Zin Kültür Sanat Merkezi Yöneticisi Fecriye Benek ise kadın dayanışmasının bölgede yetersiz olduğunu ifade etti. Dayak yiyen bir kadının evden çıkmayıp erkeğin yapmış olduğu şiddeti savunurcasına sakladığını belirten Benek, 'Bölgede Kürt erkeğinin de kadın konusunda eğitilmesi gerekiyor. Zaten mevcut olan sistem Kürt halkına elinden geldiği kadar baskı ve işkence yapıyor. Yapılan bu baskı ve işkencenin de doğrudan Kürt ailesi hedef alınıyor' dedi. ŞIRNAK (DİHA)

ABD'nin manevi veya askeri desteği olmadan Irak Kürdistanı kaybedilmiş olacaktır Lionel Beehner*/Zaxo / Bir Amerikalı olarak Türkiye ile Irak Kürdistanı arasında mekik dokumanın hem iyi hem de kötü yönleri var: Bu işin güzel yanı, Müslüman dünyanın en Amerikan yanlısı iki ülkesi arasındaki sınırı geçmeniz ve kötü yanıysa ABD'nin taraflar arasındaki gerginliği gidermek adına yeterli çabada bulunmamış olmasıdır. Eğer savaş çıkarsa Washington böyle eli kolu bağlı oturduğuna pişmanlık duyabilir. Gelin açık olalım: Irak'ın kuzey cephesinde yaşanacak bir çatışma, ABD için felaket olacaktır zira böyle bir çatışma, Irak'ta az da olsa istikrara sahip olan bir bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyebilir. Sınır ötesi gerginlik, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) güçlerinin Irak Kürdistanı'nda bulunmasından ve bölgesel hükümetin bu güçleri ortadan kaldırmaktaki isteksizliğinden kaynaklanıyor. PKK, bağımsızlık için yıllardır mücadele veren Kürd gerillaların uzantısı olan bir örgüt. PKK Türkiye-Irak sınırında konuşlanmış durumda ve bölgedeki Kürdlerin çoğu örgütün şiddete dayalı eylemlerini kınıyor. ABD'nin Tutumu Başkan Bush, iki ABD müttefiki arasında kalmanın sıkıntısını yaşıyor olabilir. Taraflardan birini kızdırmanın endişesiyle de sadece PKK'yi terörist bir örgüt olarak adlandırmayı, Türkiye ile daha fazla istihbarat paylaşımını ve sorunun çözümleneceğini ummayı tercih etti. Burada sıkıntı olan sorunun dışarıdan (Amerika'dan) yardım gelmeksizin çözümlenemeyecek olmasıdır. Kürdistan'ın ABD temsilcisi Qubad Talabani'nin Chicago Tribune'e geçenlerde söylediği gibi: "Bu bir aşk üçgeni." Yine de ABD Başkanı askerlerini ülkenin diğer bölgelerine kaydırmaya isteksiz. Benim sorum şu: Neden olmasın? Kürdistan Irak'ta ABD askerlerinin çiçekler ve çikolatalarla karşılandığı tek bölge. Zaxo kentinde bir Kürd berbere New York'tan geldiğimi söylediğimde beni gerçekten de içtenlikle kucakladı. Dahası, Bağdat'ta işler yoluna girdiğinde Kürdistan'a ABD güçlerinin "yerleştirileceğine" dair söylentiler dolaşıyor. Richard Holbrooke gibi bazı önemli dış politika düşünürlerinin de savunduğu gibi neden daha önce asker gönderilmesin? Hem ABD hem de Peşmerge güçlerinin bölgede olması Türkiye'nin olası işgalini engelleyebilir ve Kürd hükümetine PKK'nin bölgeden çıkarılmasında yardımcı olabilir. Şüphesiz bu tam anlamıyla bir çözüm olmayacaktır, ancak her iki tarafın da isteyeceği bir şey olacak gibi görünmektedir. PKK liderleri de barıştan yana olduklarını ima ettiler. Hatta iyi niyet gösterisi olarak rehin aldıkları sekiz askeri de serbest bıraktılar. Türkler ise, sadece ABD-Türkiye ilişkilerini zora sokmaktan veya Avrupa Birliği'ne katılım şansını zedelemekten değil, PKK'yi yenilgiye uğratamamaktan duyduğu endişe nedeniyle de eline silah almaya pek yanaşmıyor. Kandil dağlarının sarp zirveleri Normandiya kumsallarına kesinlikle benzemiyor. Türkiye'nin PKK asilerini buradan atmaya yönelik daha önceki girişimleri başarısızlığa uğramıştı. Kerkük Meselesi Washington'un isteğinin tersine sınır ötesi gerginliğin kısa süre içerisinde yatışması (özellikle de Kürdlerin "Kudüsümüz" diye adlandırdıkları petrol zengini Kerkük'ün akıbetine ilişkin referandum tarihi yaklaşırken) muhtemel değil. Türkler, Kürdlerin kontrolündeki Kerkük'ün, daha fazla bağımsızlığa yönelik geri dönüşü olmayan bir yola girilmesini alevlendirebileceğinden endişe duyuyor. Kerkük Kürtlerin eline geçerse kuzeyde ABD askerleri barışın korunmasına yardımcı olabilir. ABD askerlerinin Kürdistan'a yönlendirilmesinin karşı argümanı ise onlara her yerde ihtiyaç olduğu yönünde. Bu arada ABD'deki böyle bir göreve karşı siyasi baskıdan söz etmeye gerek yok. Ancak burada konuşlanacak ABD askerleri tam anlamıyla güvende olacak, muharebe görevi üstlenmeyecek. Böylesi bir hareket ayrıca ABD'nin, bağımsız bir ülke önerisinde bulunmaksızın, Kürdistan'daki demokratik başarıları pekiştirmeye yönelik kararlılığı için de bir işaret olacaktır. Ancak Amerika neden Kürdistan için endişelensin ki? Çünkü burada barış olmadan Orta Doğu'da demokrasinin geliştirilmesine yönelik deneyimlerimiz bir hiç olacaktır. Aynı şekilde ABD'nin manevi veya askeri desteği olmadan Irak Kürdistanı kaybedilmiş olacaktır. Bölge daha büyük bir egemenlik düşüncesine düşman ve kendi içlerindeki Kürd azınlığın ayaklanmasından endişe duyan ülkelerle çevrili. Kürdistan Orta Doğu'nun kalbinde demokrasiyi yerleştirmeye yönelik arzuları olan güvenli, modern ve yatırıma açık bir yer. Irak Savaşının öncelikli amacı da bu değil miydi? Eğer öyleyse ABD askerlerini burada tutmaya değer. Türkiye'nin nefesi Kürdlerin ensesinde oldukça, geç kalmaktansa erken olması daha iyidir. USA Today gazetesi 21 Kasım 2007/Hazırlayan: Kaya Vural

Kürtler ne istiyor? Devrim Kılıç / 23 Kasım 2007/KURDISTAN-POST-Son günlerin moda sorusu Kürtler ne istiyor oldu. Gerçi Türkiye’de basın bunu “PKK ne istiyor” veya “DTP ne istiyor” diye soruyor ama neyin kastedildiği açık. Bu soruyu soran yazar, politikacı ve strateji uzmanlarına gore Türkiye’de Kürtler’in hakları var ve Kürtler “asli unsur”. Geçtiğimiz yıl Milliyet’te yayınlanan bir kamuoyu araştırmasına gore Türkiye’deki Kürtler’in sayısı 11 ila 13 milyon arasındaydı. Tüm Kürtler adına konuşma hakkım yok ama bir Kürt bireyi olarak isteklerimi söylemek isterim.

  • Kürt olmanın, Kürtçe konuşmanın, Kürtçe müzik dinlemenin ve Kürtçe kitap, gazete okumanın suç olmamasını istiyorum. Resmi kurumlarda başta Kürtçe olmak üzere anadilde tercümanlık servisi olsun istiyorum. Doğduğum Kürt köyünde 5 yaşıma kadar kalmama rağmen öğrenemediğim anadilim Kürtçe’yi özgürce öğrenip kullanabilecek bir ortam istiyorum.
  • Köylerimizin, şehirlerimizin Kürtçe orjinal isimleriyle adlandırılmasını, Anayasa’da Türkiye’de Kürtler dahil çeşitli halkların ve kültürelerin yaşadığının yer almasını talep ediyorum. Kürt şehirlerinde okullarda Kürtçe eğitim verilmesini, belediye hizmetleri başta olmak üzere tüm yerel hizmetlerin Kürtçe de sunulmasını ve bunun önündeki yasal engellerin kaldırılmasını arzuluyorum.
  • Üniversitelerin özgürce bilimsel araştırmalar yapabildiği ve üniversitelerde Kürt Kültürü Araştırma ve Geliştirme kürsülerinin açılmasını istiyorum.
  • İnsanların çocuklarına başta Kürtçe olmak üzere istediği dilde isim verebilmelerini istiyorum.
  • Başta DTP olmak üzere siyasi partilerin Kürtçe siyasi faaliyeti yapabilmesini ve bunun yasal güvenceye alınmasını istiyorum. Türkiye’de Kürtçe yayın yapan ulusal düzeyde radyo ve televizyonlara izin verilmesini, Kürt kültürünün geliştirilmesi için her türlü eğitsel ve sanatsal faaliyetin özgürce yapılabilmesinin sağlanmasını istiyorum.
  • Devletin Kürtler’den son 84 yılda yapılan haksızlıklar, katliamlar ve inkar politikasından dolayı özür dilemesini ve böylece gerçek bir barış ortamına zemin hazırlanmasını istiyorum.
  • Yasal düzenlemeler sağlanarak dağdaki Kürt gençlerinin ailelerine ve ülkelerine dönme şartlarının oluşturulmasını, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, düşüncelerini açıkladığı için hiçbir Kürdün, demokratın, muhalifin veya sosyalistin savcılar tarafından soruştulmamasını istiyorum.
  • Son 23 yılda yaşanan çatışmalardan dolayı köylerini terke zorlanmış, evleri yakılmış milyonlarca kişiye köylerine dönebilmeleri için tazminat verilmesini ve köye dönüşün önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyorum.
  • Köy koruculuğunun derhal kaldırılmasını, Kürt şehirleri ve köyleri arasındaki keyfi asker ve polis kontrollerinin kaldırılarak tam bir seyahat özgürlüğü sağlanmasını istiyorum.
  • Zorunlu askerliğin kaldırılmasını ve ordunun siyaset üzerindeki hakimiyetinin sonlandırılmasını, demokratik bir anayasa hazırlanmasını talep ediyorum.
  • 12 Eylül darbeci genarallerinin ve onlara destek verenlerin yargılanmasını istiyorum.
  • Siyasi düşünce ve faaliyetlerinden dolayı haksız yere hapse atılan, işkencelerden geçirilen, yargısız infazla yaşamları elinden alınan veya Türkiye dışına kaçmak zorunda bırakılan yüzbinlerce insandan özür dilenmesini ve maddi ve manevi tazminat verilmesini talep ediyorum.
  • Kürtler’in ve sisteme muhalife anlayışların yasal alanda demokratik bir anayasa çervevesinde özgürce politika yapabilmesini ve örgütlenmesini istiyorum.
  • Türkiye’de ırkçılığın anayasal bir suç olmasını, farklı kültürleri aşağılayan, dışlayan ve baskı yapan anlayışların cezalandırılmasını istiyorum.
  • Türkiye’de emekçilerin mesleki örgütlenmesi önündeki yasal ve pratik engellerin kaldırılmasını istiyorum.
  • Tüm baskı ve engellemelere karşın 2 milyona yakın bir oyla meclise giren DTP ve bu partinin milletvekillleri üzerindeki baskıların, soruşturmaların sonlandırılmasını istiyorum.
  • Türkiye’de etnik, dini ve kültürel farklılıkları doğal kabul eden, bundan zevk alan ve bunun bir zenginlik olduğunu düşünen demokratik bir devlet ve hükümet olmasını istiyorum.
Daha çok sayılabilir… Peki Türkiye’de ne var. Diyarbakır Sur ilçesi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş belediye hizmetlerini Kürtçe de vermek istediği için görevden alınıyor. Kürtçe isimler yasaklanıyor. Düşüncelerini açıkladı diye Leyla Zana hakkında dava açılıyor. Leyla Zana’nın elinde silah yok ama “eyelet sistemine geçin” dedi diye suçlu oluyor. DTP kapatılmak isteniyor, gazeteciler takip ettikleri gösterilerde atılan yasadışı sloganları veya açılan yasadışı pankartları polise bildirmedi diye suçlu ilan ediliyor. (Bakınız 23 Kasım 2007 tarihli Millyet gazetesi). Yukarda saydığım isteklerin hiçbiri şu anda Türkiye’de yaşam bulmuyor. Bu talepleri karşılayacak bir devlet ve onun hükümeti var mı Türkiye’de? Aslında soruyu “Kürtler ne istiyor” diye sormaktansa “devlet ne veriyor” veya “devlet Kürtler’i ve haklarını kabul ediyor mu” diye sormak lazım. Şu anda AB’ye aday Türkiye’de halkın oyuyla seçilen Kürt parlamenterler meclisten kovulmak isteniyor, DTP yöneticileri tutuklanıyor, belediye başkanları hakkında dava açılıyor, bazen görevden alınıyor, Kürt gazeteleri kapatılıyor, gazeteciler, yazarlar ve politikacılar hakkında dava açılıyor. Avusturalya ve Aborjinler 8 yılı aşkın bir süredir Avusturalya’da yaşıyorum ve bir Kürt olarak Türkiye’nin de en azından Avusturalya kadar demokratik ve farklı kültürlere saygılı olmasını istiyorum. Avusturalya’da her resmi dairede tüm dillerde tercümanlık hizmeti var. Her dilde radyo yayını var ve devlet destekliyor. Toplum televizyonlarında her dilde yayın var. İngilizler Avusturalya’yı isgal ettiğinde yerli halkı katletmişti. Ve şu anda Aborjinler olarak adlandırılan yerli halkın bayrağı her yerde özgürce dalgalanıyor. Televizyonlarda Aborjinlerle ilgili programlara serbestçe veriliyor. Siyasi partiler ve demokratik kuruluşlar federal hükümetin ve devletin Aborjin katliamından dolayı resmi anlamda özür dilemesi için baskı yapıyor. Ülkenin kuzey kesiminde Aborjinler mahkeme kararıyla bazı toprakları geri almış durumda. Üniversitelerde Aborjin kürsüleri bu kültür üzerine özgürce araştırmalar yapıyor. İngilizlerin Aborjin katliamı üzerine binlerce kitap var, onlarca film var. Ve bu kitaplar toplatılmıyor, yazarları “bölücü” diye hapse atılmıyor, soruşturmaya uğramıyor. Herhangi resmi veya gayri resmi açılışta konuşmacılar konuşmalarına “Öncelikle üzerinde yaşadığımız bu toprakların gerçek sahiplerinin yerli halk olduğunu belirtmek istiyorum. Onlara saygılarımı sunuyorum” türünden sözleriyle başlıyorlar. Resmi veya gayri resmi biçok açılış Aborjinlerin sembolik “kabul” törenleriyle yapılıyor ve böylece sözkonusu kuruluşun açılışının yapılması için yerli halktan izin alınmış oluyor. Uluslararası yarışmalarda sporcular birinci geldiklerinde Aborjin bayrağı da açıyorlar ama buna rağmen hapse atılmıyor veya savcılığa çağrılmıyorlar. Türkiye’de 80 yılı aşkın bir süredir Kürtler’in ne istediğini anlamayanlara, anlamak istemeyenlere taleplerimizi nasıl anlatabiliriz ki. Gerçi eskiler “Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az” derler ama Türkiye’de sivrisinek vızlamasından anlayacak demokratik bir devlet yok henüz. Yazıyı Türkiye’deki Kürt düşmanlığının derin köklerini göstermesi açısından YouTube’de videolar arasında dolaşırken şanseseri karşılaştığım ve Yavuz Sultan Selim’e ait olduğu söylenen mısralarla bitirmek istiyorum: Kürde fırsat verme ya Rab Dehre Sultan olmasın Ayağını çarık sıksın Asla iflah olmasın Vur sopayı al haracı Karnı bile doymasın Şol çeşmeden gavur içsin rum icsin Kürde nasip olmasın (Yavuz Sultan Selim)

Fransız örgütlerden ÇÖZÜM ÖNERİLERİ RENNES -Fransız sivil toplum örgütleri “Kürdistan’a Barış” başlığı altında yaptıkları ortak açıklamada Türk devletinin işgal tehditlerini kınayarak, olası bir operasyonun Ortadoğu'da kaosa yol açacağı konusunda uyardı. Örgütler, on yıllardır süren çatışmaya son vermenin tek yolunun Kürtleri tanımak ve BM’nin sivil ve siyasi haklara ilişkin uluslararası anlaşma çerçevesinde Kürtlerin haklarının tanınması olduğunu kaydetti. ‘Savaşa Hayır, Kürdistan’a Barış’ açıklaması, Brotanya Kürt Dostluğu Derneği, Uluslararası Rennes Evi, Irkçılığa Karşı Halkların Dostluğu Hareketi (MRAP), Barış Hareketi, Uluslararası Af Örgütü Rennes Şubesi ve Göçmenlerin tutulduğu merkezlere girme hakkına sahip olan tek kurum Gönüllü Yardımlaşma Hizmetleri’nin (Cimade) imzasını taşıyor. TÜM TÜRKİYE İÇİN FELAKET OLUR Türk Meclisi’nin teskereyi kabul ettiğine dikkat çeken sivil toplum örgütleri, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye’nin sınıra 100 bin asker yığdığı ve sınır bölgelerini bombaladığını hatırlattı. Olası sınırötesi operasyonun tüm Türkiye için felaket olacağını kaydeden örgütler, bu savaşın Irak’ın kaosa sürükleyeceği ve tüm Ortadoğu’yu istikrarsızlaştıracağı uyarısını yaptı. Türkiye ve Avrupa’da artan anti-Kürt baskıya dikkat çeken Fransız örgütler, DTP’li 53 belediye başkanı hakkında açılan dava ve DTP milletvekilleri üzerindeki baskıları anlattı. PKK’nin serbest bıraktığı sekiz askerin tutuklanması ile bu gerilimin tırmandırıldığını belirten örgütler, Türk ordusunun Kürt bölgelerinde oluşturduğu “askeri güvenlik bölgelerine” de dikkat çekti. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Türk ordusunun tehditlerine de işaret eden Fransız sivil toplum örgütleri, “Kürt sorununa askerin bir çözüm yoktur” dedi. Örgütler, müzakerelerin temelinin herkes tarafından, savaşçılar, siyasi partiler, sendikalar, insan hakları dernekleri, hükümetler ve Avrupa ile uluslar arası kurumlar tarafından bilindiğini belirterek sorununun çözümü için şu önerilerde bulundu:

  • Kürt kimliği, dili, kültürel ve siyasi haklarının (Kürtçe dili ile eğitim ve medya, dernek ve Kürt siyasi parti kurma özgürlüğü…) Türk Anayasası’nda kabul edilmesi,
  • Uzun ve acılı savaş ve şiddet sayfalarını tamamen kapatmak için tüm PKK militanları ve siyasi tutuklular ile Kürtlere karşı katliamlara bulaşmış Türk askerleri için genel af çıkarılması,
  • Ordu tarafından yıkılan 4 bine yakın Kürt köyünün yeniden inşasına ve yerlerinden edilen 2 milyonu aşkın Kürdün evlerine geri dönüşüne yardım edilmesi,
  • Fransız örgütler on yıllardır süren çatışmaya son vermenin tek yolunun Kürtleri tanımak ve BM’nin sivil ve siyasi haklara ilişkin uluslar arası anlaşma çerçevesinde Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının tanınması olduğunu kaydetti.
ANF NEWS AGENCY

Asker annesi isyan etti: askere gönderecek oğlum yok Şırnak'ın Namaz Dağı bölgesinde el bombasının patlaması sonucu Piyade Çavuş Mehmet Nuri Bakıcı ile birlikte yaşamını yitiren Mardinli Piyade Er Mehmet Nuri Doğan'ın ailesi, çocuklarının Şırnak'ta askerlik yaptığına dair bilgi sahibi olmadıklarını söyledi. Anne Sabriye Doğan, 'Ben çocuğumun Patnos'ta askerlik yaptığını biliyordum. Çocuğumu öldürmek için mi askere götürdüler? Öldüreceklerse askere götürmesinler gelip kapıda öldürsünler bundan sonra ben başka çocuğumu askere göndermeyeceğim' dedi. Şırnak'taki operasyon kapsamında Namaz Dağı bölgesine götürülen Adana Karaisalı nüfusuna kayıtlı Piyade Çavuş Mehmet Nuri Bakıcı ile Mardin Dargeçit nüfusuna kayıtlı Piyade Er Mehmet Nuri Doğan'ın dün el bombasının patlaması sonucu yaşamını yitirdiği açıklandı. Her iki cenazenin bugün Adana'da toprağa verileceği açıklanırken, Piyade Er Mehmet Nuri Doğan'ın ailesi, ölümden devleti sorumlu tuttu. ARTIK ANALAR AĞLAMASIN Adana'nın Seyhan İlçesi'ne bağlı Yenibey Mahallesi'nde oturan anne Sabriye Doğan, oğlunun asıl görev yerinin Ağrı'nın Patnos İlçesi olduğunu belirterek, 'Oğlumun dağ komandosu olduğunu bile bilmiyordum, çünkü bana Piyade Er dediler. Neden çocuğumun eline bombayı verdiler? Belki bilmiyordu. Onlar sebep oldu çocuğumun ölümüne. Neden operasyona gönderdiler? Bana söylemediler oğlumu operasyon için gönderdiklerini. Ben bilmiyordum. Oğlumun Patnos'ta olduğunu sanıyordum. Oğlum da bana bir şey söylemedi. Söyleseydiler ben gidip getirecek miydim? Çocuğumun ölümünden devlet sorumlu. Yeter artık çocuklarımız öldürülmesin. Artık anneler ağlamasın. Ben bu acıyı sonsuza dek unutamam' diye konuştu. Oğlunun ölümünden devlet yetkililerini sorumlu tutan acılı anne, şöyle devam etti: 'Başbakan Recep Tayip Erdoğan'a ve Deniz Baykal'a söylüyorum; Neden benim oğlum Şırnak'a gönderildi? Madem bu kararı alıyorlar kendi oğullarını göndersinler. Birini öldürdüler ben de diğerlerini göndermeyeceğim askere. Bakanlar göndersin çocuklarını. Çocuklarımızı askere diye götürüyorlar, öldürüyorlar. Amaçları öldürmekse gelsinler kapıda vursunlar. 'Tabutlar içinde gelsin' diyorlar, demek ki çocuklarımızın ölümüne seviniyorlar' dedi. Olayın üstünden 3 gün geçtikten sonra haber aldıklarını belirten Doğan, oğlunun ölümünden şüpheli olduğunu dile getirerek, 'Benim çocuğum bombayla mı öldü yoksa şehit mi oldu? Yoksa onlar mı öldürdü? Ben nereden bileyim? 3 gündür olay olmuş yetkili kimse kapıma gelmedi' diye konuştu. 'HİÇBİR DEVLET YETKİLİSİ GELMEDİ' Devletin Kürtler ve Türkler arasında ayrımcılık yaptığını ifade eden anne Doğan, şöyle devam etti: 'Türklerin çocuklarına ayrı muamele yapıyorlar. Bizim çocuklarımıza ayrı muamele. Türklerin çocukları özel günlerde özel uçaklarla evlerine gönderiyorlar. Ya benim çocuğum? 3 gündür kimse bir haber bile vermedi. Ben bir yıldır oğlumu görmedim. Madem Kürtler bir yana Türkler bir yana diyorlar artık yeter bizi öldürüyorlar bombalıyorlar. Nereye kadar bu savaş artık dursun.' Baba Ahmet Doğan, kendisinin de oğlunun Şırnak'ta askerlik yaptığını ölüm haberini alarak öğrendiğini söyledi. Doğan operasyonların durdurulmasını ve Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesini isteyerek, şunları belirtti: 'Bizim ciğerimiz yandı başkaların ciğeri yanmasın. Bu sorunu barışçıl yollarla çözsünler artık. Ne yapacağımızı şaşırdık. Çocuklarımızı askere göndersek cenazeleri geliyor, göndermesek bizi rahat bırakmıyorlar.' Er Doğan'ın kardeşi Abdulhamit Doğan ise ağabeyinin Şırnak'ta görev yaptığını bildiğini, ancak anne ve babasına söyleyemediğini aktardı. 'Çünkü 24 saat abimden söz ediyordular. Onların tedirgin olmasını istemedim. Zaten 1-2 hafta sonra dönecekti' dedi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın kendilerine başsağlığı mektubu gönderdiğini belirten Doğan, 'Abim öldükten sonra ne olsa boş' diye konuştu. BİR GERİLLA BİR ASKER CENAZESİNE KATILDIM Piyade Er Doğan'ın çocukluk arkadaşı Hüseyin As ise Doğan'ı İstanbul'da kendisinin askere uğurladığını belirterek, 'Mehmet Nuri askere gitmek istemiyordu aslında. Ailesinin baskısı yüzünden gitti. Ben onun öyle öldüğüne inanmıyorum. En son pazar günü konuştum ve bana mutfakta görev yaptığını söyledi. Mutfaktaki birinin bombayla ne işi olabilir' dedi. Yaşanan çatışmalardan en çok Kürtlerin zarar gördüğünü ifade eden As, 'Dün İstanbul'da bir gerilla cenazesindeydim bugün asker cenazesine geldim. Hepsi de Kürt, bizim arkadaşlarımız. Artık yeter kanımızı akıttıkları' diye konuştu.ADANA-ANF