Kürtler ne istiyor? Devrim Kılıç / 23 Kasım 2007/KURDISTAN-POST-Son günlerin moda sorusu Kürtler ne istiyor oldu. Gerçi Türkiye’de basın bunu “PKK ne istiyor” veya “DTP ne istiyor” diye soruyor ama neyin kastedildiği açık. Bu soruyu soran yazar, politikacı ve strateji uzmanlarına gore Türkiye’de Kürtler’in hakları var ve Kürtler “asli unsur”. Geçtiğimiz yıl Milliyet’te yayınlanan bir kamuoyu araştırmasına gore Türkiye’deki Kürtler’in sayısı 11 ila 13 milyon arasındaydı. Tüm Kürtler adına konuşma hakkım yok ama bir Kürt bireyi olarak isteklerimi söylemek isterim.

  • Kürt olmanın, Kürtçe konuşmanın, Kürtçe müzik dinlemenin ve Kürtçe kitap, gazete okumanın suç olmamasını istiyorum. Resmi kurumlarda başta Kürtçe olmak üzere anadilde tercümanlık servisi olsun istiyorum. Doğduğum Kürt köyünde 5 yaşıma kadar kalmama rağmen öğrenemediğim anadilim Kürtçe’yi özgürce öğrenip kullanabilecek bir ortam istiyorum.
  • Köylerimizin, şehirlerimizin Kürtçe orjinal isimleriyle adlandırılmasını, Anayasa’da Türkiye’de Kürtler dahil çeşitli halkların ve kültürelerin yaşadığının yer almasını talep ediyorum. Kürt şehirlerinde okullarda Kürtçe eğitim verilmesini, belediye hizmetleri başta olmak üzere tüm yerel hizmetlerin Kürtçe de sunulmasını ve bunun önündeki yasal engellerin kaldırılmasını arzuluyorum.
  • Üniversitelerin özgürce bilimsel araştırmalar yapabildiği ve üniversitelerde Kürt Kültürü Araştırma ve Geliştirme kürsülerinin açılmasını istiyorum.
  • İnsanların çocuklarına başta Kürtçe olmak üzere istediği dilde isim verebilmelerini istiyorum.
  • Başta DTP olmak üzere siyasi partilerin Kürtçe siyasi faaliyeti yapabilmesini ve bunun yasal güvenceye alınmasını istiyorum. Türkiye’de Kürtçe yayın yapan ulusal düzeyde radyo ve televizyonlara izin verilmesini, Kürt kültürünün geliştirilmesi için her türlü eğitsel ve sanatsal faaliyetin özgürce yapılabilmesinin sağlanmasını istiyorum.
  • Devletin Kürtler’den son 84 yılda yapılan haksızlıklar, katliamlar ve inkar politikasından dolayı özür dilemesini ve böylece gerçek bir barış ortamına zemin hazırlanmasını istiyorum.
  • Yasal düzenlemeler sağlanarak dağdaki Kürt gençlerinin ailelerine ve ülkelerine dönme şartlarının oluşturulmasını, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, düşüncelerini açıkladığı için hiçbir Kürdün, demokratın, muhalifin veya sosyalistin savcılar tarafından soruştulmamasını istiyorum.
  • Son 23 yılda yaşanan çatışmalardan dolayı köylerini terke zorlanmış, evleri yakılmış milyonlarca kişiye köylerine dönebilmeleri için tazminat verilmesini ve köye dönüşün önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyorum.
  • Köy koruculuğunun derhal kaldırılmasını, Kürt şehirleri ve köyleri arasındaki keyfi asker ve polis kontrollerinin kaldırılarak tam bir seyahat özgürlüğü sağlanmasını istiyorum.
  • Zorunlu askerliğin kaldırılmasını ve ordunun siyaset üzerindeki hakimiyetinin sonlandırılmasını, demokratik bir anayasa hazırlanmasını talep ediyorum.
  • 12 Eylül darbeci genarallerinin ve onlara destek verenlerin yargılanmasını istiyorum.
  • Siyasi düşünce ve faaliyetlerinden dolayı haksız yere hapse atılan, işkencelerden geçirilen, yargısız infazla yaşamları elinden alınan veya Türkiye dışına kaçmak zorunda bırakılan yüzbinlerce insandan özür dilenmesini ve maddi ve manevi tazminat verilmesini talep ediyorum.
  • Kürtler’in ve sisteme muhalife anlayışların yasal alanda demokratik bir anayasa çervevesinde özgürce politika yapabilmesini ve örgütlenmesini istiyorum.
  • Türkiye’de ırkçılığın anayasal bir suç olmasını, farklı kültürleri aşağılayan, dışlayan ve baskı yapan anlayışların cezalandırılmasını istiyorum.
  • Türkiye’de emekçilerin mesleki örgütlenmesi önündeki yasal ve pratik engellerin kaldırılmasını istiyorum.
  • Tüm baskı ve engellemelere karşın 2 milyona yakın bir oyla meclise giren DTP ve bu partinin milletvekillleri üzerindeki baskıların, soruşturmaların sonlandırılmasını istiyorum.
  • Türkiye’de etnik, dini ve kültürel farklılıkları doğal kabul eden, bundan zevk alan ve bunun bir zenginlik olduğunu düşünen demokratik bir devlet ve hükümet olmasını istiyorum.
Daha çok sayılabilir… Peki Türkiye’de ne var. Diyarbakır Sur ilçesi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş belediye hizmetlerini Kürtçe de vermek istediği için görevden alınıyor. Kürtçe isimler yasaklanıyor. Düşüncelerini açıkladı diye Leyla Zana hakkında dava açılıyor. Leyla Zana’nın elinde silah yok ama “eyelet sistemine geçin” dedi diye suçlu oluyor. DTP kapatılmak isteniyor, gazeteciler takip ettikleri gösterilerde atılan yasadışı sloganları veya açılan yasadışı pankartları polise bildirmedi diye suçlu ilan ediliyor. (Bakınız 23 Kasım 2007 tarihli Millyet gazetesi). Yukarda saydığım isteklerin hiçbiri şu anda Türkiye’de yaşam bulmuyor. Bu talepleri karşılayacak bir devlet ve onun hükümeti var mı Türkiye’de? Aslında soruyu “Kürtler ne istiyor” diye sormaktansa “devlet ne veriyor” veya “devlet Kürtler’i ve haklarını kabul ediyor mu” diye sormak lazım. Şu anda AB’ye aday Türkiye’de halkın oyuyla seçilen Kürt parlamenterler meclisten kovulmak isteniyor, DTP yöneticileri tutuklanıyor, belediye başkanları hakkında dava açılıyor, bazen görevden alınıyor, Kürt gazeteleri kapatılıyor, gazeteciler, yazarlar ve politikacılar hakkında dava açılıyor. Avusturalya ve Aborjinler 8 yılı aşkın bir süredir Avusturalya’da yaşıyorum ve bir Kürt olarak Türkiye’nin de en azından Avusturalya kadar demokratik ve farklı kültürlere saygılı olmasını istiyorum. Avusturalya’da her resmi dairede tüm dillerde tercümanlık hizmeti var. Her dilde radyo yayını var ve devlet destekliyor. Toplum televizyonlarında her dilde yayın var. İngilizler Avusturalya’yı isgal ettiğinde yerli halkı katletmişti. Ve şu anda Aborjinler olarak adlandırılan yerli halkın bayrağı her yerde özgürce dalgalanıyor. Televizyonlarda Aborjinlerle ilgili programlara serbestçe veriliyor. Siyasi partiler ve demokratik kuruluşlar federal hükümetin ve devletin Aborjin katliamından dolayı resmi anlamda özür dilemesi için baskı yapıyor. Ülkenin kuzey kesiminde Aborjinler mahkeme kararıyla bazı toprakları geri almış durumda. Üniversitelerde Aborjin kürsüleri bu kültür üzerine özgürce araştırmalar yapıyor. İngilizlerin Aborjin katliamı üzerine binlerce kitap var, onlarca film var. Ve bu kitaplar toplatılmıyor, yazarları “bölücü” diye hapse atılmıyor, soruşturmaya uğramıyor. Herhangi resmi veya gayri resmi açılışta konuşmacılar konuşmalarına “Öncelikle üzerinde yaşadığımız bu toprakların gerçek sahiplerinin yerli halk olduğunu belirtmek istiyorum. Onlara saygılarımı sunuyorum” türünden sözleriyle başlıyorlar. Resmi veya gayri resmi biçok açılış Aborjinlerin sembolik “kabul” törenleriyle yapılıyor ve böylece sözkonusu kuruluşun açılışının yapılması için yerli halktan izin alınmış oluyor. Uluslararası yarışmalarda sporcular birinci geldiklerinde Aborjin bayrağı da açıyorlar ama buna rağmen hapse atılmıyor veya savcılığa çağrılmıyorlar. Türkiye’de 80 yılı aşkın bir süredir Kürtler’in ne istediğini anlamayanlara, anlamak istemeyenlere taleplerimizi nasıl anlatabiliriz ki. Gerçi eskiler “Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az” derler ama Türkiye’de sivrisinek vızlamasından anlayacak demokratik bir devlet yok henüz. Yazıyı Türkiye’deki Kürt düşmanlığının derin köklerini göstermesi açısından YouTube’de videolar arasında dolaşırken şanseseri karşılaştığım ve Yavuz Sultan Selim’e ait olduğu söylenen mısralarla bitirmek istiyorum: Kürde fırsat verme ya Rab Dehre Sultan olmasın Ayağını çarık sıksın Asla iflah olmasın Vur sopayı al haracı Karnı bile doymasın Şol çeşmeden gavur içsin rum icsin Kürde nasip olmasın (Yavuz Sultan Selim)

0 Yorum: