Beytüşşebap için Ankara’da düğmeye basıldı

ANF NEWS AGENCY-ENGİN ASLAN /ANKARA (01.10.2007)- Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesi Beşağaç köyü yakınlarında içinde korucuların bulunduğu minibüsün taranması olayı ve hemen ardından PKK’ye yönelik başlatılan psikolojik harekat, bu katliamın tıpkı 1996’daki Güçlükonak vahşetinde olduğu gibi devlet içi karanlık güçlerce gerçekleştirildiğini gösteriyor. Katliam Şemdinli’yle başlayıp tampon bölgeyle sürdürülen konseptin bir parçası. Tampon bölge kapsamına alınan Şırnak’ta gerçekleştirilen sivil katliamı devletin 1993 konseptine yeniden döndüğünü ortaya koyması açısından önem taşıyor. 1996’da da benzer bir katliam yine Şırnak’ta Güçlükonak’ta gerçekleştirilmiş 10 sivil taranarak öldürülmüştü. Katliamı araştıran heyetlerin elde ettiği bulgu faillerin devlet içi karanlık güçler olduğunu ortaya koymuştu. Katliamın en önemli hedefi 1995’te yapılan 24 Aralık genel seçimleri öncesi PKK’nin ilan ettiği ateşkesin boşa çıkartılmasıydı. Beytüşşebap’taki katliam da KKK’nin 1 Ekim 2006’da başlattığı ateşkesin yıl dönümüne denk getirildi. Diyarbakır’da Kürt sorunu konferansı tartışılırken Beytüşşebap’ta düğmeye basıldı.  Olayla ilgili olarak ilk yapılan açıklama aslında devletin suçüstü halini yansıtıyor. Valilik, PKK’nin üzerine yıktığı katliamda bir çocuğun da öldüğünü açıkladı. Ilerleyen saatlerde çocuğun ölmediği duyurularak, durum düzeltilmeye! çalışıldı. Eğer çocuk da ölmüş olsaydı ertesi günü merkez medyada yer alan haberler PKK’nin çocuk vurduğu psikolojik harekatı üzerine kurulacaktı, bu tutmadı. Hatta kimi gazetelerde çocuğun da öldüğü haberi yayınlandı. Hürriyet de dünkü manşetinde olayı çocuk üzerine kurmaya çalıştı. Merkez medyanın tamamı düğmeye basılırcasına aynı psikolojik harekatı başlatarak, olayı ‘PKK sivilleri vurdu´ manşetleriyle duyurdu. Olay tam bir psikolojik harekat. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Ilker Başbuğ, bir değerlendirmesinde ‘PKK psikolojik propagandada devletten daha başarılı´ demişti. Şimdi Beytüşşebap katliamıyla medyaya psikolojik harekat malzemesi resmen servis yapılmış oldu.  Katliamın en önemli boyutunu sınırdaki tampon bölge oluşturuyor. Şemdinli bombalarıyla başlatılan ve bugün tampon bölgeyle devam ettirilen sürece bu kez sivil katliamıyla işlerlik kazandırılmaya çalışılıyor. Konseptin amacı bölgenin insansızlaştırılması, operasyonlara derinlik kazandırılması, Güney’e müdahale için zemin oluşturulması. Şemdinli’nin bir başka versiyonu olan sivil katliamlarına bundan sonra sık sık tanık olacağız. Çünkü Ankara’dan düğmeye basılmış durumda. Güney Kürdistan’a sınırötesi operasyon yapılamayınca ve ‘sıcak takip´ Irak’la yapılan son anlaşmaya eklenemeyince karanlık güçler, bu kez içerde katliamlara başladı. Zaten ne ABD, ne AB ne de iç kamuoyu Bölge’deki operasyonlar ve sivillerin de öldürülmesi olaylarıyla ilgilenmiyor. Yani içerdeki katliamlar bir anlamda meşru görülüyor. Türkiye’ye açıkça ‘Sınırı geçmeyin içerde ne yaparsanız yapın´ deniliyor.  Katliamın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Bölge gezisinden sonra gerçekleştirilmesi daha bir anlam kazanıyor. Gül, gezisi sırasında Bölge’deki askeri güçleri haddinden fazla cesaretlendirerek, ‘Arkanızdayım´ mesajı verdi. Gül’ün gezisi sonrası Bölge’deki bilançonun ağırlaşması verilen bu cesaretin sonucu. Gül’ün ‘terörle mücadele´ konseptinin ‘Halkla ilişkiler´ ayağındaki bu gezisinin hedefi Kürtleri devletin yanına çekme çabasının ilk adımıydı. Bu açıdan Beytüşşebap katliamı da PKK’yle halkın ayrıştırılması politikasının bir parçası olarak duruyor. Özellikle korucuların seçilmiş olması daha bir dikkat çekici. Devlet içi güçler, bir taşla iki kuş vurmayı hesapladı. Korucular son zamanlarda askeri operasyonlara içten içe gönülsüz katılıyordu. Bu katliamla korucular PKK karşısında ayaklandırılmak ve operasyonların en ön safına yerleştirilmek isteniyor.  Katliamın bir başka hedefi ise Güney bağlantılı. Devlet, ‘Bakın PKK Kürtleri de vuruyor´ diyerek Güneyli güçleri örgüte karşı kışkırtmak istiyor. Katliam için Güney’le içli dışlı olan Şırnak’ın özel olarak seçilmesinin bir nedeni de bu. Katliamın ardından dün Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt Güney Kürdistan’daki siyasi sürecin Türkiye açısından en önemli tehdit unsuru olduğunu birkez daha tekrarladı. Geçen hafta da Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Ilker Başbuğ, ‘Irak’taki gidişatı değiştirecek ve maliyeti arttıracak güce sahibiz´ diyerek açıkça tehdit etmişti. Bu açıklamalar ve yaşananlar alt alta eklendiğinde devletin, tıpkı 1993 konseptinde olduğu gibi önümüzdeki dönem her türlü karanlık yöntemi devreye sokacağı anlaşılıyor.

İHD Beytüşşebap'a heyet gönderecek

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ, Şırnak'ın Beytüşşebap İlçesi'nde 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayı araştırmak için bölgeye heyet göndereceklerini açıkladı. İHD Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ, Beytüşşebap'ın Beşağaç Köyü'nde 7'si korucu 12 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan tarama olayını kınadı. Beytüşşebap'taki saldırının kendilerini fazlasıyla kaygılandırdığını ifade eden Yalçındağ, olayla ilgili tüm detayları araştıracaklarını kaydetti. 11 yıl önce Şırnak'ın Güçlükonak İlçesi'nde 11 kişinin öldürülmesi ile Beytüşşebap'taki olayın benzerlik taşıdığına dikkat çeken Yalçındağ, Güçlükonak olayı ile ilgili Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) mahkum edildiğini hatırlattı. Beytüşşebap'ın kısa bir süre önce 'Özel Güvenlik Bölgesi' kapsamına alındığına ve bölgeye giriş çıkışların asker denetim altında olduğuna işaret eden Yalçındağ, 'Askerin denetiminin olduğu bir yerde nasıl bir böyle bir olay yaşanıyor' diye konuştu. Görgü tanıklarının ifadelerinin çok önemli olduğunu belirten Yalçındağ, şöyle devam etti: 'Yarın İçişleri Bakanlığı'ndan yetkililer olay yerine gidecek. Bu önemli. Ancak Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun da gitmesi gerekiyor. Olayın objektif bir şekilde aydınlığa kavuşma için görgü tanıklarının herhangi bir baskıya maruz kalmaması gerekiyor. Kaygılarımız var. Bir heyet göndermeyi düşünüyoruz. Olay aydınlatılıncaya ve failleri açığa çıkarılıp yargılanıncaya kadar peşini bırakmayacağız.' 'Yaşam hakkı ihlal ediliyor' İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ali Akıncı da yazılı açıklama yaparak, Beytüşşebap'taki saldırıyı kınandı. Açıklamada Şırnak, Siirt, ve Hakkari'nin 'Yüksek güvenlili bölge' olduğuna işaret edilerek, bu bölgenin giriş ve çıkışlarının devletin güvenlik kuvvetlerinin kontrolu altında tutulduğu hatırlatıldı. Yetkililerin olayın gerçekleşme biçimi ve diğer detaylar hakkında kamuoyunu yeterince bilgilendirmediğine yer verilen açıklamada, olayda aralarında sivillerin de bulunduğu kişilerin yaşam hakkının ihlal edildiği ifade edildi. DİYARBAKIR (DİHA)

Türk Medyası: PKK'da Amerikan tankı yok!

Tank, top ve Amerikan düşmanlığı  Gönderen: rizgarionline Tarih: 01.10.2007 Saat: 08:39 Katkıda Bulundu rizgarionline Murat Yetkin*/ Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "PKK kamplarında top, tank gibi ABD'ye ait ağır silahlar çıktı" suçlamasına ABD yönetiminin tepkisi, yalanlama açıklamalarıyla sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Başbakan Erdoğan'ın hafta içinde Nev York'ta, düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi'nde yaptığı bu açıklamaya ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tom Casey yanıt vermiş, ellerinde bunu destekleyecek bir bilgi olmadığını söylemişti. Radikal'e bilgi veren Amerikan kaynakları, bu resmi açıklamanın yanı sıra başka çarpıcı bilgiler de verdi.  Buna göre, daha önce Türkiye'nin PKK'nın elinde ABD menşeli silahlar bulunduğu haberleri üzerine Amerikan yönetimi içinde başlatılan soruşturmanın parçası olarak 27 Eylül Perşembe günü, yani Başbakan'ın bu açıklamayı yaptığı gün ABD'den gelen üst düzey iki müfettiş heyeti Ankara'da temas ve incelemelere başladı. ABD Dışişleri ve Savunma bakanlıklarına ait iki müfettiş heyeti, 27 ve 28 Eylül günlerinde Ankara'da Dışişleri, Genelkurmay ve Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri ile toplantılar yaptı. Bu toplantılarda Amerikalı yetkililer, Türkiye'nin elinde, PKK'nın üzerinde, kamplarında ele geçen, ya da elinde olduğu yolunda bilgi bulunan Amerikan envanterindeki silahlara dair bilgi istediler.  Türk makamları, ülke için tehdit kaynağı olan bu duruma ilişkin ellerindeki belgelerle birlikte bilgileri de Amerikalı müfettişlere verdiler.  Radikal'e bilgi veren ve isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynak, "Bunlar arasında PKK'nın elinde Amerikan kökenli tank, top, ağır silah bulunduğu yolunda hiçbir bilgi, iddia, iz dahi yok.  Bu iddialar Genelkurmay'ın, Dışişleri'nin, polisin elinde olsaydı, ortaya çıkarılması için mutlaka paylaşılırdı" diye konuştu.  Başbakan Erdoğan'dan 'tank-top' açıklamasının ABD Dışişleri'nce yalanlanması ardından iddiasında ısrar, ya da (tıpkı hafif silahlar konusunda ısrarlı olunduğu gibi) Türkiye'nin elinde kanıt bulunduğu yolunda açıklama bekleyenler, bu konunun medyada geniş şekilde işlenmiş olduğu' türünden bir yumuşatma demeci duyabildiler ancak.  Erdoğan, dün Ankara'ya dönüşünde de bu konuya değinmedi.  Erdoğan, Nev York'ta, haklı olarak PKK elindeki ABD kökenli silahların Türk haklını çok kızdırdığını söylüyor. Bunu da konuşmasında Türkiye'deki Amerikan aleyhtarlığı bağlamında söylüyor, yani bu haberlerin Türk halkındaki (zaten dünya rekorunu elinde tutan) Amerikan aleyhtarlığını artırdığını ima ediyordu.  Bu tür haberlerin aleyhtar havayı artırdığı da doğru bir saptama. Ama bu noktada olaya bir de medya açısından bakmalı. Aynı gün haber merkezlerine gelen iki haberden birisi, sekiz eski ABD Dışişleri bakanının Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'ye Ermeni soykırımı tasarısını oylatmaması için ortak imzayla mektup yazmış olmasıydı. Bu, Türk ve Amerikalı diplomatların ve Türkiye'ye destek veren (başta Musevi olmak üzere) lobilerin büyük çabasıyla ortaya çıkan önemli bir gelişmeydi. Bu haber deyim yerindeyse kaynadı gitti. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın PKK elinde tank, top dahil ABD menşeli silahlar bulunduğuna dair açıklaması vardı. Önemli bir açıklamaydı ve dünyadaki her haber merkezi için bu açıklama, diğerine göre daha çok haber değeri taşırdı.  Eğer gerçekten PKK (bir gerilla hareketi için intihar sayılabilecek şekilde) tank kullanıyorsa (çünkü 1- Açık hedef olurlar, 2- Tanka bakmak, saklamak, ikmal etmek Kalaşnikof, ya da el bombası taşımak gibi değildir) ve bunlar ABD kökenliyse, bu büyük bir rezalettir.  Türkiye'nin Başbakanı'nın bunu dile getirmesi, elinde bu yönde kanıtlar olduğunu akla getirir.  Erdoğan'ın bu kanıtları açıklaması, hem Türkiye'nin güvenliği, hem ABD ile ilişkilerinin gerçek boyutunda algılanması, hem de kendi itibarı açısından önem taşıyacaktır. Çünkü neticede Erdoğan ekim sonundaki (muhtemelen 24-25) Londra seyahati dönüşünde, muhtemelen kasım başında bir kez daha Waşington'a, bu kez Başkan George Bush ile görüşmeye gidecek. Bush bu konuyu açarsa, Erdoğan'ın 'Medyada görmüştüm' dışında söyleyecek sözü olmalı. Kanıt varsa da Bush'un bunu nasıl izah edebileceği sorulmalı.  Aksi takdirde, Erdoğan'ın yeniden seçilmesinden çok memnun olduğunu açıklayan ve onu ABD'nin dostu olarak tanımlayan ABD yönetiminin zihninde, Türkiye'de hükümetin Amerikan aleyhtarlığını gidermek için pek de bir şey yapmadığı, hatta körüklediği yolunda soru işaretleri başlayacak gibi görünüyor. Muhalefet, muhalefetliğini yapacaktır. Hükümetin muhalefetle bu konularda rekabete girdiği bir ortamda, ne etnik milliyetçiliğin yükselişinden, ne bu yükselişin getirdiği iç ve dış sorunlardan şikâyete en azından hükümetin hakkı olmaz.  *Radikal gazetesi/1 Ekim 2007

Kurdistan: Pkk meselesi askeri yollarla çözülmez

PNA-Federal Kürdistan Bölge(FKB) hükümetinin resmi sözcüsü Cemal Abdullah, Yasadışı hiçbir slahlı örgütün Kürdistan Bölgesi'nde varlığının olmadığını, PJAK ve PKK'nin de Kürdistan Bölgesi sınırlarının dışında kalan bölgelerde faaliyet gösterdiğini'' söyledi.  Sbey sitesine konuşan sözcü Abdullah, ''PKK ve PJAK'ın ulaşılamayacak kadar zor olan dağlık alanlarda saklandıklarını Kürdistan Bölgesi ile bir igisinin olmadığını, Ankara ve Tahran'ın bunlara ulaşmak için çok çaba sarfettiğini ancak bu örgütlerin kontrolü zor bölgede oldukalarından Ankara ve Tahran'ın her seferinde başarısız olduklarını'' söyledi.  Abdullah, ''PKK ve PJAK'ın saklandığı yerlerin kontrol edilmesinin çok zor olduğunu'' söyledi.  Sözcü Abdullah, ''Türkiye ve İran da bu dağların Kürdistan Bölgesi güçleri tarafından kontrol edilemeyeceğini çok iyi biliyor. İran bile sahip olduğu büyük askeri gücüyle dağlık alanlarda saklanan bu örgütlerle başa çıkmayı zor olarak kabul ediyor. Bu durumda Kürdistan Bölgesi bu bölgeleri nasıl kontrol etsin.'' dedi  Abdullah, ''Kürdistan Bölge hükümeti, bu meselenin askeri yollarla çözülemeyeceğine inanıyor. Söz konusu örgütler de herhangi bir şekilde Kürdistan Bölgesi'nin kurum ve kuruluşlarında siyasi faaliyet yapıyor değiller. Bu örgütlerin hiç birine yasal olmayan yollarla Kürdistan Bölgesinde var olmalarına izin verilmedi. Biz bunların Kürdistan toprakları üzerinden komşu ülkelere saldırmalarına da izin vermeyiz.'' dedi.

PKK koordinatörü Ralston istifa etti

ANF/WASHİNGTON (01.10.2007)- Amerika’nın ‘PKK Özel Koordinatörü’ emekli General Joseph Ralston’ın istifa ettiği ileri sürüldü. İstifayla ABD-Irak-Türkiye arasındaki 'PKK Koordinatörlüğü' de çökmüş oldu. PKK Özel Koordinatörü General Joseph Ralston’un istifa dilekçesini ABD Dışişleri Bakanlığı’na verdiği iddia edildi. İstifa dilekçesinde Joseph Ralston’ın, "Bu iş yürümüyor. Devam etmek istemiyorum" dediği belirtilirken, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın istifayı ‘henüz yürürlüğe koymadığını’ kaydedildi. KOORDİNATÖRLÜK ÇÖKTÜ Ralston’un istifasıyla ABD-Irak-Türkiye arasındaki 'PKK Koordinatörlüğü' mekanizması da resmen çöktü. Türkiye'nin diplomatik başarısızlık hanesine geçen koordinatörlüğün işlevsiz hale gelmesinde Kürt sorununda siyasi çözüm arayışları yerine askeri seçeneklerin önplana çıkartılması temel faktör olarak görülüyor. Raltson ve Başer Ankara'da birkaç kez bir araya gelerek, PKK konusunda atılacak ortak adımları görüştü. İlk günlerde çok hızlı giden Başer, 'Kısa zamanda öylesine büyük önlemler alacağız ki sizler bile şaşıracaksınız' demişti. ERDOĞAN: İŞE YARAMIYOR Nitekim Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’da 3 Ocak'ta ABD-Irak-Türkiye arasında kurulan PKK'ye karşı koordinasyon kurumunun işe yaramadığını söylemişti. Amerikalılara göre ise Türkiye koordinatörlüğü ciddiye almadığı yönünde zaman zaman rahatsızlıklarını dile getirmişlerdi. RALSTON’DAN ANKARA’YA ELEŞTİRİ Joseph Ralston, 28 Ağustos 2006’dan beri PKK konusunda Amerikan devlet kurumları arasında "eşgüdüm" sağlamaya çaba harcıyordu. Ralston, Türkiye’nin olası bir sınırötesi operasyonuna da "stratejik açıdan zararları olacağı gerekçesiyle" karşı çıkıyordu. Bir süre önce Ralston, Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesinin toplantısında, Türk hükümetinin kültürel ve siyasal hakları tanıma konusunda eleştirmişti. Ralston bu toplantıda, "Kuzey Irak’ın işgal görmek istemiyorum. Bunun sonuçları çok vahim olur ve kontrol edilemez bir hale gelebilir" demişti. Ralston, uzun bir süre Türk muhatabı emekli Orgeneral Edip Başer ile çalışmıştı. Ralston, Başer’in istifasından sonra yerine gelen Büyükelçi Rafet Akgünay ile de sadece bir kez telefon görüşmesi yapmıştı. COHEN GRUP’UN YÖNETİCİLERİNDEN Emekli Orgeneral Joseph Ralston, 1996-2000 yılları arasında Genelkurmay Başkan Yardımcılığı yaptı. Ralston, 2000'li yılların başında Brüksel Mons'ta NATO Avrupa müttefik kuvvetlerinin başkomutanlığı görevini Vesley Clark'tan devraldı. Bosna savaşı döneminde en üst rütbeli komutan olarak görev aldı. Milis Gücü UÇK'ya verdiği destek ve ilişkileriyle gündeme geldi. Temmuz 2002'de NATO'daki görevini Amerikalı General James Jones'a bıraktı. Ralston, emekli edildikten sonra Cohen Grup adlı şirkete girdi. Şirket, ABD'nin eski Savunma Bakanlığı Sekreteri William S. Cohen tarafından yönetiliyor. Ralston ise ikinci başkan konumunda. 28 Ağustos 2006'da PKK Koordinatörü olarak atanan Ralston, Türkiye ile çok önemli ticari ilişkileri olan Lockheed Martin adlı uluslararası şirketin de üst düzey yöneticisi. Türkiye, bu silah şirketinden 2.9 milyar dolara 30 adet F-16 uçağı satın alma kararı almış durumda. Ayrıca, Türkiye 216 adet F-16 savaş uçağının modernizasyonu için şirkete 635 milyon dolar ödeyecek

Büyükanıt: Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır

Harp Akademileri Komutanlığının 2007-2008 Eğitim ve Öğretim Yılı açılış töreninde konuşan Orgeneral Büyükanıt, "Daha önce pek çok defa çeşitli zeminlerde ifade etmiştim. Bugün tekrar etme ihtiyacını duyuyorum. Bilinen bir gerçektir; bir ülkedeki terör örgütünün dışarıdan destek almadıkça varlığını devam ettirmesi olanaksızdır. İlişki içinde bulunduğumuz dost ve müttefik birçok ülkeyi bugüne kadar bu konuda uyardık. Ancak üzüntü ile ifade edeyim. Hiçbir ülkeden destek görmedik. Uyardığımız tüm ülkeler, dolaylı veya dolaysız bir şekilde onlara desteğe devam ettiler. Terörle mücadelede sözler önemli değildir. Eylemler öne çıkar. Ün kazanmış sözümü tekrar edeyim; 'Terörle sözde değil, özde mücadele, hiçbir zaman gerçekleşmedi'. Bunları söylemek zorundayım. Bu sözlerimden alınan ülkeler varsa, bu onların sorunudur."

Türk Silahlı Kuvvetleri üniformasını 53 yıldır büyük bir onurla taşıdığını ve tüm silahlı kuvvetler mensupları gibi al bayrak üzerine el basarak ettiği yeminle bu mesleğe başladığını dile getiren Orgeneral Büyükanıt, "Bu yemine asla ihanet etmedik ve etmeyeceğiz. Bu söz tüm silahlı kuvvetleri için geçerlidir. Ulu önder Atatürk'ün dediği gibi (Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır)" diye konuştu.

Orgeneral Büyükanıt, "Terör örgütüne terörist diyemeyen, terör örgütü mensuplarını 'kardeşlerimiz' diye tanımlayan, Türk Silahlı Kuvvetlerine 'bölücü' diyen bir zihniyetle karşı karşıya bulunmaktayız. Demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti bu sorunu hukuk içinde çözmek zorundadır. Çünkü yine bu kişilerden biri 'Biz PKK'ya terör örgütü diyemeyiz. Terör örgütü dersek biz sizleşiriz' diyor. Biz sizleşiriz... Buna hukuk içerisinde mutlaka çözüm bulunması gerekir. Çünkü on binlerce Mehmetçiğimiz dağlarda terörle mücadele ederken ülkenin başkentinde bu tarz konuşmaların olması çok hazindir ve tedbir alınması gerekir"

KDP: PKK’nin elinde Amerikan tankı yok

ANF/HEWLER (01.10.2007)- Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan'ın PKK'nin elinde Amerikan tanklarının bulunduğu iddiasına Güney Kürdistan hükümetinden cevap geldi.  Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) yöneticilerinden Fazıl Mirani, PKK’nin elinde böyle bir silahın yer almadığını söyledi.  KDP Genel Sekreteri Mirani, Erdoğan’ın "Kuzey Irak'ta PKK kamplarında ağır silahlar var. PKK kamplarında top, tank ve buna benzer Amerika'ya ait maalesef ağır silahlar çıktı. Bunun yanında yakaladığımız PKK terör mensuplarının ellerinde silahlar çıktı" açıklamasının doğru olmadığını söyledi.  Mirani, "Sayın Erdoğan çok zeki bir insan. Meseleleri ve sorunları çok zekice çözmeye çalışan bir insan Erdoğan. Elbette yaptığı çalışmalarda hem Türkiye'nin ulusal güvenliğini korumaya hem Amerika ile ilişkilerini zedelememeye ve hem de komşuları ile ilişkilerini iyi tutmaya çalışıyor. Ancak PKK ile ilgili sarf ettiği son sözleri tasvip etmiyoruz. Çünkü örgütün elinde ABD'ye ait herhangi bir tan ya da top gibi ağır silah yok" dedi.  ‘ANLAŞMANIN GEÇERLİLİĞİ YOK’  Öte yandan PKK konusunda Bağdat ile Ankara arasında varılan anlaşmaya da değinen Mirani, Kürt hükümetinden bir heyetin, Türkiye ile Irak arasında imzalanan anlaşmalarının müzakerelerinde yer alması gerektiğini söyledi.  Mirani, "Biz daha önce de söyledik, şimdi de söylüyoruz; biz PKK'ye yardım etmiyoruz. Bağdat bu müzakereye bizsiz gitmemeliydi. Türkiye ile sınırı olan biziz. Sınırda bir istikrarsızlık ve emniyet sorunu varsa, bu Bağdat yönetiminden önce Kürt yönetimini ilgilendirir. Türkiye ve Bağdat'taki merkezi hükümet en azından Irak içişleri bakanları düzeyindeki bu gelişmede bizim de bir heyetimizi davet etmesi gerekirdi. Bu, uluslararası bir anlaşma da olsa, bizim onayımız olmadan hiçbir geçerliliği yoktur. Parlamento buna izin vermez" şeklinde konuştu.  KDP Genel Sekreteri Fazıl Mirani, Ankara'nın Kürdistan Yönetimi'yle temasa geçmesinin en mantıklı yol olduğunu vurguladı.

HPG: Beytüşşebap katliamını Türk ordusu yaptı

BEHDİNAN (01.10.2007)-HPG Anakarargah Komutanlığı aralarında 7 korucunun bulunduğu 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan Beytüşşebap katliamı ile bir ilgilerinin olmadığını açıkladı. HPG, ‘’Şırnak Beytuşşebap ilçesine bağlı Beşağaç (Hemkan) köyünde de, köylüleri taşıyan bir minibüsün taranması Türk ordusu ve uzantısı olan JİTEM tarafından gerçekleştirilmiştir’’ dedi. HPG Anakarargah Komutanlığı yaptığı açıklamada, 1 Ekim 2006 tarihinde ilan ettikleri tek taraflı ateşkesin üzerinden tam bir yıl geçtiğini ve Türk ordusunun ateşkesin yürürlüğe girdiği günden bu yana operasyonların dozunu artırarak, her türlü kirli ve özel savaş yöntemlerini devreye soktuğunu kaydetti.  BİR YILDA 483 OPERASYON Türk ordusunun bu bir yıllık süreçte 483 operasyon gerçekleştirdiğini kaydeden HPG, ‘’Türk ordusu, gerillalarımızla girdiği çatışmalarda kimyasal silah ve misket bombaları kullanarak, ormanları sistematik olarak yakarak, operasyon ve çatışmalarda sivil araçları kullanarak açık bir şekilde dünyanın gözleri önünde savaş suçu işlemektedir’’ dedi.  ‘’AKP ile Türk ordu yetkililerinin anlaşması sonucu yürütülen bu yeni savaş konsepti, 22 Temmuz seçiminden sonra yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir’’ diyen HPG, daha önce Türk askeri yetkililerinin “Terörü kurutmak istiyorsanız, en önemlisi onlara yardım eden işbirlikçilerine yönelmektir” sözlerini hatırlatarak, ‘’adeta bütün toplum hedef gösterilmiş ve sonraki uygulamalar göstermiştir ki pratiğe de geçirilmiştir’’ ifadesini kullandı.  HPG, Şemdinli olayıyla açığa çıkan devlet-ordu-hükümet kurumlarının kirli ilişkilerinin Kürt halkı tarafından deşifre edildiğini kaydederek şöyle dedi: ‘’Suçüstü yakalanan devlet ve çeteleri, son dönemlerde halkımızı sindirme amaçlı, çete, JİTEM ve ajan ağını yeniden devreye sokarak Kürdistan’da terör estirmektedir. 94 süreçlerinde daha çok Hizbul-kontra güçlerini kullanan devlet, günümüzde daha çok JİTEM, TİT vb. uzantılarını kullanmaktadır.’’  KORUCU POLİTİKASINI CANLANDIRMA AMAÇLI Son ayda Dersim ve Van’da gerçekleştirilen sivil katliamlara Beytüşşebap’ın da eklendiğini ifade eden HPG, 12 kişinin öldürüldüğü saldırının kendileri ile bir ilgisi olmadığını söyledi. HPG olaya ilişkin şu açıklamada bulundu: ‘’Şırnak Beytuşşebap ilçesine bağlı Beşağaç (Hemkan) köyünde de, köylüleri taşıyan bir minibüsün taranması Türk ordusu ve uzantısı olan JİTEM tarafından gerçekleştirilmiştir. Gerillayı yalnızlaştırmaya, halkı sindirmeye yönelik gerçekleştirilen bu cinayetler, PKK’nin üzerine atılarak hem kendilerinin gerçekleştirmiş olduklarını gizlemeye çalışmakta, hem de PKK karalama kampanyalarına tabi tutulmak istenmektedir. Böylece çok aktif bir özel savaş devrede tutulmaktadır. Aynı zamanda katliamın ölçüsüzlüğü bilinçli olarak korucu kesimine kadar uzatılıp, son dönemde pasifleşmesini engelleyemedikleri korucu politikasını canlandırmak ve bu kesimi hareketimiz ile karşı karşıya getirmek istemektedirler.  GERÇEK FAİLLER ORTAYA ÇIKARILSIN  Bu gerçekliklerin bilincinde olan HPG gerillalarımız, son eylemlerinde JİTEM ve uzantılarına yönelime ağırlık vermiştir. Bu olaylarla hiçbir ilgimiz yoktur ve bu saldırıları gerçekleştirenlere karşı halkımızı en aktif şekilde savunmaya devam edeceğimizi belirtiyoruz. Bu nedenle de özellikle Türkiye kamuoyu başta olmak üzere, halkımızı gerçekleri çarpıtan özel savaş propagandalarına kanmamaya ve duyarlı olmaya çağırıyoruz. Siyasal partileri, insan hakları derneklerini ve demokratik sivil toplum örgütlerini bu olayları araştırmaya ve gerçek faillerini açığa çıkarmaya ve hesap sormaya davet ediyoruz.’’  ANF