Hükümet ve Askerin Topyekûn imha Israrı Sürüyor

Kapatma davasıyla birlikte AKP'yi tamamen güdümleyen ordunun yeni komuta kademesi, Erdoğan ve Gül'e izleyecekleri politikalar konusunda doğrultu vermeye devam ediyor
İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanlığı görevine atanırken, yerine Işık Koşaner Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na geldi. Başbuğ ve Koşaner'in açıklamaları askerin şiddette ısrar ettiğini gösteriyor.
Gül, Toptan ve Erdoğan'ın kaçırmadıkları komuta kademesi devir teslim törenlerinde yeni Genelkurmay Başkanı Başbuğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner, izleyecekleri politikaları açıklamaya devam ediyor. Büyükanıt döneminden farklı olmayan politik yaklaşımlar sergilenirken, Başbuğ, Kürt sorununda şiddetin süreceği mesajını verdi.
'Topyekûn mücadele sürecek' diyen Başbuğ'a Koşaner de katıldı. Koşaner, hak ve özgürlükler konusundaki açılımları kabul etmeyeceklerini kaydetti ve Türkiye'de etnik çeşitliliği, farklı kültürleri ve kimlikleri açıktan tehdit ilan etti. 'Irak'ın kuzeyinde tedbir lazım' diyen Koşaner, saldırıların sınırötesinde süreceğini de belirtmiş oldu.

ilker_basbug_isik_kosaner

Törenlerden savaş perspektifi
TSK'de yeni komuta kademesinin devir-teslim törenlerindeki konuşmaları, Türkiye halkının demokratikleşme adına elde ettiği kazanımları 'terörle mücadele' adına hedef haline getirirken, imha ve inkar ağırlıklı kirli savaşta ısrarın da itirafı niteliği taşıdı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nı Işık Koşaner'e devreden yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, artarak sürdürecekleri operasyonların başarısı için topyekûn mücadele çağrısında bulunurken, KK Komutanlığı'nı devralan Işık Koşaner, OHAL uygulamalarını içeren talebini yineledi. Konuşmalarda 'Tompon Bölge' uygulamasında ısrar edileceği vurgulanırken, STK'ler ve etnik zenginlikler düşman ilan edildi, siviller hedef haline getirildi. Törenlere katılan Başbakan Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni komuta kademesinin direktiflerini pür dikkat dinledi.

Askerler mezrayı ateşe verdi


Topyekûn savaş çağrısı Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini Orgeneral Işık Koşaner'e devreden Orgeneral İlker Başbuğ, son iki yıldır söylediklerini tekrarladı ve savaşı derinleştirecek yeni dönem taktik ve planlamalarını sundu. PKK'nin bitirilemeyeceğini, ancak eylemlerini kontrol edilebilir bir noktaya getirmeyi ve umudu kırmayı hedeflediklerini söyleyen Başbuğ, topyekûn mücadele çağrısında bulundu, medyadan otosansür uygulamasını istedi, Bölge halkını işbirlikçiliğe çağırdı. 'Bölge halkının desteğini tamamen kaybeden ve örgüte gerekli katılımları sağlayamayan terör örgütlerinin uzun süre ayakta kalmaları mümkün değildir'' diyen Başbuğ, Türkiye'nin 1984 yılından beri, PKK gerçeği ile yaşadığının görülmesini istedi. Halk ile PKK'yi birbirinden ayıracak politikalar üretmek gerektiğinden bahseden Başbuğ, PKK ile mücadele kapsamında, ekonomi, sosyo-kültürel, psikolojik harekât ve uluslararası alanlarda alınacak tedbirlerle Bölge halkının kazanılması gerektiğini öne sürdü. PKK'yi imha etmek için güvenlik alanı yanında beş alanda da paralel, eşzamanlı ve koordineli olarak hareket edilmesi gerektiğini savunan Başbuğ, 'Bu konu bazıları tarafından kasıtlı olarak çarpıtılmaktadır. Onlar kasıtlı olarak 'Güvenlik alanında mücadele etmeyelim, diğer alanlarda mücadele ederek terörü sonlandırabiliriz' demektedirler. Bu düşünce bölücü terör örgütünün savunduğu yaklaşımın ta kendisidir'' diye konuştu. Başbuğ, 'terörle mücadele'nin, 'devlet tarafından ve topyekûn şekilde esas itibariyle güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel, eğitim ve sağlık dahil psikolojik harekât ve uluslararası alanda birbirleriyle paralel ve koordineli olarak yürütülen faaliyetler'' olduğunu belirtti.
cudiyaniyor2 Savaş psikolojik ağırlıklı Tampon Bölge uygulamasının şart olduğunu yineleyen Başbuğ, sürekli operasyonların icrası yanında, yurtiçinde alan kontrolünün tam olarak sağlanması ve sınırların kontrol seviyesinin artırılmasına çalışılmasının da başarı için şart olduğunu, bu konuda gerekli bütün tedbirlerin alındığını savundu. Örgüte katılımların başarısızlıklarındaki temel etken olduğu iddiasını buradaki konuşmasında da tekrarlayan Başbuğ, katılımların engellenmesi ve kontrol altına alınması için bir dizi tedbirler alınmasını istedi. Kürt sorununda yaşanan savaşın kirli birçok boyutunun yıllardır gizlenmesi ile Türkiye halklarının kandırılmasının devam etmesi gerektiğini öne süren Başbuğ, medyaya otosansür önerdi. PKK'ye karşı yürüttükleri mücadelenin, psikolojik bir mücadele olduğunun altını çizen Orgeneral Başbuğ, PKK'ye karşı silahlı mücadele verdiklerini hatırlatarak yaşadıkları kayıpların 'hassasiyetlere uygun' verilmesini istedi. Şubat 2008'de yapılan Zap harekâtının mimarlarından olan Başbuğ'un, hezimetle sonuçlanan harekât için kullandığı 'Harekat terör örgütleri ile mücadele tarihine emsalsiz bir örnek olarak geçmiştir' sözleri ile de şaşırttı.
jitem_silahiyla Özel harekât profesyonellere emanet TSK bünyesinde yapılanan 'Ergenekon ' örgütlenmesinden yeterli derslerin çıkarılmadığını hatırlatan bir diğer değerlendirme ise, PKK'ye karşı işlevli olacak özel tim elemanları gibi çalışacak 'profesyonel ordu' oluşturma çabası ile ilgili kısımlar oldu. Kara Kuvvetleri'ndeki beş adet Komando Tugayı'nın tamamen profesyonel hale getirilmesi için başlanan çalışmalara devam edildiğini anlatan Başbuğ, önümüzdeki yılbaşında, bu birliklerdeki profesyonel personelin yüzde 70'lere ulaşacağını ve projenin 2010 yılı başında tamamlanacağını duyurdu. Tampon Bölge projesi için önem arzeden sınırda özel ve yeni birlikler konuşlandırmaya başladıklarını da itiraf eden Orgeneral Başbuğ, geçen yıl 2007 yılında Şırnak/Şenoba'da, bu yıl da Hakkari/Çukurca'da birer Taktik Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı'nın teşkil edildiğini, Yüksekova'daki Jandarma Sınır Tugayı'nın da aralarında bulunduğu, yedi adet yeni kurulmuş sınır taburu ile takviye edilmiş olan bu üç tugayın, Türkiye-Irak sınırının güvenliğinden sorumlu olduğunu savundu. Bu hazırlıkları süreklileşmiş bir sınırötesi müdahale koşulları yaratmaya yönelik iken, Başbuğ insansız hava araçlarının 2. ve 3. Ordu Komutanlıkları bölgelerinde yoğun olarak kullanılmasını ise iç harekâtta devrim olarak niteledi.
Etnik farklılık ve STK'ler yeni tehlikeler Konuşmalarında PKK ile savaşabilmek için özgürlükleri tehdit olarak gören ve 'belli bölgelerde' OHAL isteyen yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner, KKK görevini devralırken yaptığı konuşmada, etnik çeşitliliği düşman ilan ederken, demokratikleşmenin göstergeleri olan STK'leri tehlikeli bulduğunu söyledi. Artık küresel tehdit ve risklerin sözkonusu olduğunu savunan Koşaner, 'Güvenlik ihtiyacı ve tehdit neyi gerektiriyorsa tereddütsüz yapılmalıdır'' dedi.linc2
Operasyonların tek bir PKK'li kalmayıncaya kadar süreceğini buyuran Koşaner, 'Teröre karşı mücadelede tarafız ve böyle olmaya devam edeceğiz'' ifadelerini kullandı. Başbuğ gibi 'topyekûn mücadele' isteyen Koşaner, imhayı meşrulaştıran bir dil kullandı. 'Ulus ötesi sosyal ve kültürel hareketler ile etnik çeşitlilik, ulusal birlik ve güvenliği tehdit eder hale gelmiştir' diyen Koşaner, demokrasi ve insan hakları gibi çağdaş değerlerin istismar edildiğini savunarak bu alandaki hak ihlallerinin artacağı mesajını verdi ve 'Ulus devletler adeta demokrasi adına dağılmaya, insan hakları adına da bölünmeye mahkum edilmektedirler'' dedi. Alt kimliklerin önplana çıkarılarak ulus-devlet yapısının dağıtılmaya çalışıldığını savunan Koşaner, 'Ülkemizin yumuşak gücünü oluşturacak sivil kabiliyetler geliştirilemediği gibi aksine dış fonlarla yönlendirilen sivil toplum örgütü veya kuruluşu görünümlü unsurlar, bozucu ve yıkıcı özellikleri ile kendileri güvenlik sorunu olmaktadırlar'' sözleri ile dikkat çekti.asker_ve_polis_kurdistan
DTP ve siviller hedefte 'Silahlı teröristler kadar legal alanda ortaya çıkan silahsız teröristlere ve ayrılıkçılık destekçilerine karşı da tedbirler getirilmesi gerektiğini' savunan Koşaner, DTP ve birçok Kürt kurumu çalışanı ile sivillerin de hedef alanı içerisinde olduğunu ima etti. Koşaner'in sözleri 'potansiyel suçlu' olarak Kürtleri zor günlerin beklediğinin sinyallerini verdi. Özgürlükleri tehlike olarak tanımlamakta ısrarlı konuşmaları ile dikkat çeken Koşaner, 'Terör örgütü mensuplarının ülkeye kolaylıkla giriş çıkışlarını ve pek çok cana mal olan patlayıcı maddelerin ülkeye sokulmasını önlemek amacıyla sınırlarımızda alınan tedbirlere ilaveten kara, deniz ve hava yoluyla ülkemize giriş noktalarında da ilave tedbirler alınmasına ihtiyaç vardır'' sözleri ile seyahat ve ulaşım hakkına da kısıtlamalar getirme niyetini yansıttı. 'Türkiye, bu mücadeleyi Irak'ın kuzeyinde tedbirler alınmasını da sağlayacak girişimlerle kendisi yürütmek ve sonuçlandırmak durumundadır'' sözleri ile Koşaner, Güney Kürdistan'da söz ve inisiyatif sahibi olma niyetlerini hatırlattı. ALTERNATİF

bombebarana_tirk

Büyükanıt Güney'deki gelişmeleri hedef gösterdi
Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 31 Temmuz 2006'da atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevini, Orgeneral İlker Başbuğ'a devrettiği törende Kürt sorunu odaklı konuştu. Konuşmasında OHAL uygulamaları için düzenleme isteyen Işık Koşaner'in talep ve değerlendirmelerine katıldığını söyleyen Büyükanıt, Güney Kürdistan'ı hedef gösterdi. PKK'nin gelişmesinin nedeni olarak Irak'taki istikrarsızlığı gösteren Büyükanıt Irak'taki istikrarsızlığın nedeni olarak da merkezi Irak yönetiminin Güney Kürdistan'a geçememesini göstererek Bölge'deki federal yapılanmaya dönük rahatsızlığını dile getirdi. 1999'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tutuklanmasının ardından çatışmalarda düşüş olduğunu hatırlatan Büyükanıt, PKK'nin gelişim seyrini 1 ve 2. Körfez savaşı dönemi ile geçen yıl aldıkları sınırötesi operasyon yetkisi olmak üzere üç bölümde ele aldı. Sınırötesine yapılan operasyonlarla PKK için Güney Kürdistan'ın güvenli olmadığını gösterdiklerini savunan Büyükanıt, Koşaner gibi hukuki düzenlemelerin TSK'yi zorladığını iddia etti ve baskıyı artırmayı önerdi. TSK olarak Bölge'de yaşayanları 'potansiyel terörist' olarak görmediklerini savunan Büyükanıt Topyekün savaş istedi. www.kurdtime.blogspot.com

Akp Savaşla ülkeye bir yıl kaybettirdi

İktidardaki birinci yılını orduyla uzlaşıp savaş hükümeti olarak dolduran AKP, izlediği çatışma politikasıyla ülkeye bir yıl kaybettirdi. Şimdi gözler hükümetin ikinci yılına çevrilmiş durumda. Yeni anayasa başta olmak üzere demokratikleşme adımları, Kürt sorunu ve AB hükümetin masasında duran kritik gündem başlıklarını oluşturuyor. Ancak işaretler hükümetin bir yılı daha savaşa harcayacağını gösteriyor.
İktidardaki birinci yılını orduyla uzlaşıp savaş hükümeti olarak dolduran AKP, izlediği çatışma politikasıyla ülkeye bir yıl kaybettirdi. Şimdi gözler hükümetin ikinci yılına çevrilmiş durumda. Yeni anayasa başta olmak üzere demokratikleşme adımları, Kürt sorunu ve AB hükümetin masasında duran kritik gündem başlıklarını oluşturuyor. Eğer hükümet ikinci yılında da aynı savaş politikasını sürdürürse, Türkiye'yi kritik bir yol ayrımıyla karşı karşıya getirecek.

savas_askeri_kamyonlar

Hükümet, bugün iktidardaki ikinci yılına giriyor. 3 Eylül 2007'de Meclis'te okunan 60'ıncı hükümet programında yeni anayasa, işkencenin sona erdirilmesi, siyasi partiler yasasında değişiklik ve AB uyum yasalarının güçlendirilmesi gibi bir dizi hedef yer alıyordu. Programda hükümetin bir başka önemli hedefi ise 'terörle mücadele'ydi. Hükümet programının açıklanmasının ardından hızla anayasa tartışmaları Türkiye'nin gündemine geldi. AKP, Anayasa profesörü Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki bir heyete yeni bir anayasa taslağı hazırlattı, ancak hükümet açıkça bu taslağı sahiplenmedi. AKP'nin anayasa tartışmalarında geldiği nokta sadece başörtüsüne serbestlik getiren bir düzenleme oldu. DTP başta olmak üzere demokratik kamuoyunun 'özgürlükler sadece başörtüsüyle sınırlandırılmasın, bir bütün olarak ele alınsın' çağrılarına rağmen AKP, türbana özgürlükte ısrar etti ve Meclis'ten geçirdi. Daha sonra bu değişiklik Anayasa Mahkemesi'nce reddedildi. Hükümet, programda yer alan siyasi partiler yasasında değişikliği ve AB uyum yasalarını da gündemine almadı. AB'den gelen '301'inci madde eleştirilerine' karşın hükümet, tümden kaldırmak yerine göstermelik bir değişiklik yaparak maddenin özünü ve ruhunu korudu. Hükümetin AB'nin taleplerini karşılamak için attığı tek adım ise, Vakıflar Yasası oldu. 
Kürtlere karşı Ergenekon'a dönüştü
Hükümetin işkenceyi teşvik eden politikası iktidardaki son bir yılında da değişmedi. Newroz ve 1 Mayıs, işkencenin sokağa taşınarak doruğa çıktığı bir dönem oldu. Hükümetin bu işkence sahneleri karşısındaki tutumu ise, polisleri, emniyet müdürleri ve valileri korumak oldu. Hatta Van Emniyet Müdürü 'üstün başarısı'ndan dolayı ödüllendirildi. Böylece hükümet, işkenceyi sona erdirmek yerine işkence uygulamalarının altında imzası bulunan kamu görevlilerini ödüllendirme yoluna gitti. Sakarya'da 29 Nisan'da DTP'nin etkinliğine saldıran ve ikinci Madımak katliamının provasını yapanlar karşısında ergenekoncular1sessiz kalan hükümet, olayda adı geçen emniyet müdür yardımcısıyla ilgili soruşturma bile başlatmadı. Hükümetin bu tutumundan güç alan milliyetçi gruplar, değişik illerde birçok kez Kürtlere karşı linç girişimlerinde bulundu. Hükümetin özel savaş uygulamalarından İmralı Cezaevi de nasibini aldı ve tecrit daha da ağırlaştırıldı. Hükümet, Öcalan'ın barış çağrılarına 'saç kazıtma' provokasyonuyla yanıt vererek, gerilimi tırmandırdı. Ankara'da Ergenekon çetesiyle mücadele ediyor gözüken hükümetin kendisi Kürtlere karşı bizzat Ergenekon'a dönüştü. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre sadece 2008 yılının ilk yarısında çoğunluğu Bölge illerinde olmak üzere 16 bin 719 ihlal tespit edildi. Bin 285 kişi hakkında düşüncelerini ifade ettiği için dava açıldı, 434 kişi işkence ve kötü muamele gördü. Hakkari, Van, Ağrı ve Iğdır'da dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle kolluk güçleri tarafından 32 kişi vurularak öldürüldü, 2 kişi de yaralandı. 22 yayınevinden çıkan 38 yazarın 47 kitabı hakkında soruşturma ve dava açılması, gazete, televizyon ve internet sitelerinin kapatılması, muhalif basın çalışanlarının gözaltına alınması hükümetin son bir yılındaki uygulamaları oldu.
Enerjisini savaşa harcadıgerillaictimapkkhpg
Son bir yılında demokratikleşme adımları atmak yerine özgürlüklerin alanını daraltan uygulamalara giden hükümetin asıl ağırlığını verdiği alan ise 'terörle mücadele' oldu. Deyim yerindeyse hükümet bir yılını PKK'yle savaşa harcadı. Hükümet kurulduğunda PKK ve Öcalan, Kürt sorununun çözümü için 'barış' çağrısında bulunmuştu. Ancak iktidar hesapları nedeniyle orduyla uzlaşma yoluna giden Başbakan Erdoğan'ın bu barış çağrılarına yanıtı 'operasyonlar sürecek' oldu. Ordunun taleplerini bir bir yerine getirmek için hazırda bekleyen hükümet, ilk etapta Genelkurmay Başkanlığı'na operasyonların yoğunlaştığı Siirt, Hakkari ve Şırnak'ta 'Güvenlik Bölgesi' uygulaması başlatması için yetki verdi. Ardından da, 17 Ekim 2007'de sınırötesi operasyon tezkeresi Meclis'ten geçirildi. Bu arada hükümetin, Kürtlere karşı siyasi, ekonomik, sosyal, psikolojik savaşı öngören 'Bölücü Faaliyetlere Yönelik Eylem Planı'nı uygulamaya soktuğu ortaya çıktı. Genelkurmay'ın silahsız 'siyasi kolu' gibi çalışan hükümet, tezkerenin hemen ardından bütün enerjisini sınırötesi operasyon için uluslararası alanın desteğini almaya harcadı. Ekim sonlarında İngiltere'ye giden Başbakan Erdoğan ardından 5 Kasım'da ABD'ye geçerek, verdiği tavizler karşılığında Washington yönetiminden operasyon vizesi aldı. TSK, hükümetin verdiği siyasi direktif doğrultusunda 16 Aralık'ta sınırötesi hava operasyonunu başlattı. Kürt sorununun sivil demokratik çözüm taleplerine karşı kulakları tıkayan hükümet, Genelkurmay'a kara harekatı için direktif verdi ve TSK, 20 Şubat'ta Güney Kürdistan'a girdi. TSK gördüğü direnç karşısında erken çekilmek zorunda kalınca hükümetin PKK'nin tasfiyesi yönündeki beklentisi de boşa çıkmış oldu. Hükümet askeri alanda elde edemediği sonucu siyasi alanda alabilmek için bu kez diplomatik girişimlere ağırlık verdi ve Başbakanlık Dış politika Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu ile Türkiye'nin Irak Özel Temsilcisi Oğuz Çelikkol'u görevlendirerek, Güney Kürdistan yönetimiyle resmi temasları başlattı. Bu süreci Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin Ankara ziyareti izledi. Hükümet, PKK konusunda desteğini alabilmek için Türkiye'nin dış politikasını ABD, İngiltere ve İsrail'in esiri haline getirdi, taviz üstüne taviz verdi.
AKP kapatılmaktan kurtuldu
Dışarıda PKK'yle savaşırken içeride de kadrolaşmaya ve devleti ele geçirme çabalarına hız veren hükümet, 14 Mart'ta hakkında açılan kapatma davasıyla karşılaşarak neye uğradığını şaşırdı. Bu dava anayasa değişikliği ihtiyacını bir kez daha ortaya koymasına karşın hükümet, iktidarını sürdürebilmek için siyasete müdahale eden güç odaklarıyla uzlaşma yoluna gitti. Kapatma davası karşısındaki dirençsizliği eleştiri konusu olan hükümet, ABD onaylı Ergenekon operasyonunu başlattı. Operasyona muvazzaf subaylara dokunulmaması koşuluyla Genelkurmay da destek verdi. Bu uzlaşma sonunda Anayasa Mahkemesi AKP hakkında kapatmama kararı vererek, hükümetin ömrünü uzattı. Bu uzlaşma Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı'na atandığı Yüksek Askeri Şura toplantısında kendisini çok daha belirgin bir biçimde gösterdi ve Ergenekoncu askerlere dokunulmaması karşılığında irticai faaliyetlere karışan subaylar ordudan atılmayarak, TSK'deki gelenek bozuldu.
Kürtlerin payına savaş düştü
erdogan-buyukanit-gul Hükümetin bir yıllık icraatından Kürtlerin payına düşen savaş olunca Kürt sorunu da çözümsüzlüğün esiri oldu. Kürt sorununun çözümsüzlüğünün çatışmalı süreci tırmandıracağı uyarılarına kulaklarını tıkayan hükümet, izlediği yok etme politikasıyla, savaşın metropollerin kapısına dayanmasına yol açtı. DTP'nin Meclis'teki varlığını bir fırsat olarak değerlendirip çözüm için diyalog başlatması çağrıları karşısında hükümet ve Başbakan tam tersine kapıları kapattı ve Kürt milletvekillerini siyasi yönelimlerin hedefi haline getirdi. 12 askerin kaçırıldığı Dağlıca baskınının ardından Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, DTP'li vekillerle görüşerek PKK'nin esirleri bırakması için devreye girmesini istedi. Çiçek, daha sonra askerlerin kurtarılması için Güney'e giden DTP'li üç milletvekilini 'Suçüstü yakalanmışlardır' diyerek, hedef gösterdi. Emekliye ayrılacak Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın 'O partinin adını ağzıma almak dahi istemiyorum' diyerek, silahlı saldırıların hedefi haline getirdiği DTP'yi, Başbakan Erdoğan da 'Terörü kınamıyorlar' sözleriyle Meclis'te siyaseten hedef haline dönüştürdü. Ordunun, hükümetin ve muhalefetin ittifak halinde DTP'ye karşı başlattığı siyasi linç kampanyasının ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı parti hakkında kapatma davası açtı. Kara harekatının bittiği 29 Şubat günü hükümet adına DTP'lilerle görüşen Çiçek, 'Kürtlerin taleplerini' sordu ve hükümetin Kürt sorununa eğileceği mesajını verdi. AKP hakkında kapatma davası açılmasının ardından hükümet, iktidar odaklarıyla uzlaşabilmek için Newroz'da yaşanan kanlı saldırının talimatını verdi.
Yeni değil yama anayasa
Geride bıraktığı bir yılda Türkiye'yi demokrasi ve özgürlükler alanında geriye götüren toplumu darbe tartışmaları ve çetelerle karşı karşıya getiren hükümet, ikinci yılına yine bildik demokratikleşme vaatleriyle giriyor. Verdiği sözlerde ciddi inandırıcılık sorunu bulunan AKP'nin yeni anayasa başta olmak üzere demokratikleşme adımlarına yönelip yönelmeyeceği konusunda toplumda ve kamuoyunda ciddi kaygılar var. Hükümetin bu kaygıları ne derece gidereceğini izleyeceği yol haritası belirleyecek. Yol haritasına şimdilik 3'üncü Uyum Paketi gözüküyor. Gündeme getirilecek düzenlemeler arasında, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran Siyasi Partiler Yasası'nda yapılacak değişikliğin de bulunduğu ileri sürülüyor. Bu arada AKP sözcüleri yeni anayasa projesini yeniden telaffuz etmeye başladı. Ancak bu kez anayasanın tümden değiştirilmesi yerine bazı maddelerinde revizyona gitme düşüncesinin ağır bastığı belirtiliyor. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, bir önceki Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, 131 yasada yapılacak değişikliğin bir kısmının Anayasa'yla alakası olacağını, yeni bir anayasa yapılmayacaksa bile bu düzenlemelerin Avrupa müktesebatına uyum sağlaması için bazı Anayasa maddelerinin değişiminde zaruret olduğunu ifade ederek, yeni bir anayasa hazırlığı içinde olmadıklarının mesajını verdi. Bu durum AKP'nin hükümet programında güncelliğini koruyan yeni anayasa konusundaki sözlerinin bir kez daha havada kalacağına dair kaygıları arttırıyor.
Kürt sorunu masada
kayip_yakinlari_ergenekon İkinci yılına giren hükümetin masasında duran en kritik konu ise, Kürt sorunu. Savaşın giderek kentlere doğru yayılmaya başlaması hükümetin bütün önceliğini çatışmaların durdurulması noktasındaki adımlara vermesini zorunlu hale getiriyor. Eğer çatışmalar önlenemezse savaşın metropollere yayılması kaçınılmaz hale gelecek. Bu noktada kamuoyundaki beklentilerden en önemlisi devletin ve hükümetin Kürt sorunu konusundaki politikasını gözden geçirmesi gerektiği yönünde. Kendisinden önceki hükümetlerin politikasını aynen sürdüren hükümet, GAP Paketi ve TRT'den başlayacak Kürtçe yayın gibi daha çok yerel seçimlere yönelik bir yatırım olarak duran makyaj niteliğindeki düzenlemelerle Kürt sorununu çözmeye! çalışıyor. Kürt sorununu siyasal bir sorun olarak ele almadığı için de hükümetin ekonomik tedbirlerle konuyu ötelemek istemesi çatışmalı süreci beraberinde getiriyor. Bu açıdan hükümetin ikinci yılında izleyeceği politika, kendi ömrünü de belirleyecek. Aslında Ergenekon operasyonu ve ardından Anayasa Mahkemesi'nin AKP hakkında verdiği 'kapatmama kararı' hükümetin önünü açtı. Artık Kürt sorununun çözümü konusunda hükümetin önünde kendisinin dışında başka bir engel bulunmuyor. Eğer bu konuda kamuoyundan ve uluslararası alandan gelen çağrıları dikkate alarak bir yol haritası oluşturursa, DTP'nin Meclis'teki varlığını ve desteğini de alarak, çatışmalı süreci durduracak yeni bir dönem başlatabilir.
İttifak sürüyor
Ancak hükümetin Kürt sorunu konusunda verdiği izlenim pek iç açıcı değil. İktidarını sağlama alabilmek için orduyla uzlaşmayı sürdüreceğine dair güçlü işaretler var. Başbakan Erdoğan, yeni Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'la 24 Haziran'da Başbakanlıkta iki saatlik olağan dışı bir görüşme gerçekleştirmişti. Bu görüşme Ankara kulislerine 'İkinci Dolmabahçe görüşmesi' olarak yansıdı. Erdoğan'ın PKK'nin tasfiyesine yönelik Büyükanıt'la kurduğu ittifakı Başbuğ döneminde sürdüreceği belirtiliyor. Eğer hükümet, Kürt sorununu askeri yöntemlerle bastırma politikasını devam ettirirse, Türkiye'nin içine gireceği çatışmalı dönem AKP'nin de sonunu hazırlayacak. Çatışmalı ortam aynı zamanda hükümetin AB reformlarına yönelme hedefini de sekteye uğratacak. Çünkü çatışmaların sürdüğü bir ortamda oluşacak milliyetçi rüzgar hükümetin hedeflediği demokratikleşme paketlerini boşa çıkartacağı gibi yapılacak düzenlemelerin de 'terörle mücadele'ye göre şekillendirilmesine yol açacak. Jandarma Genel Komutanlığı'ndaki devir teslim sırasında konuşan yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Işık Koşaner'in 'Sanki ülkemizde hiç terör yokmuş gibi düzenlenen yasaların, terörle mücadeleyi zaafa uğrattığı bir gerçektir' şeklindeki sözleri, ordunun demokratikleşme paketleri karşısında önümüzdeki dönem sergileyeceği karşı duruşa işaret ediyor.
Diyarbakır kaderi belirleyecek
Hükümetin ikinci yılında atacağı adımları ve izleyeceği politikaları 2009 Mart'ında900640-Kurdish-New-Year-1  yapılacak yerel seçimler belirleyecek. Hükümetin bu noktadaki en önemli hedefini CHP'li İzmir ve Ankara-Çankaya ile DTP'li Bölge belediyeleri oluşturuyor. AKP, DTP'li Diyarbakır Belediyesi'ni kazanabilmek şimdiden varını yoğunu dökmeye başladı bile. Başbakan'ın ısrarla Diyarbakır'ı hedeflemesinin ardında DTP'yi saf dışı bırakarak Kürt sorununu eritme politikası yatıyor. DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk de yerel seçimleri referandum olarak nitelendirmişti. Bu açıdan özelde Diyarbakır, genelde Bölge'deki yerel seçim sonuçları AKP'nin kaderini belirleyecek bir nitelik taşıyor. Başbakan Erdoğan PKK'nin tasfiyesi için bütün umudunu şubattaki kara harekatına bağlamış ancak, hedeflediği sonucu alamamıştı. Şimdi Erdoğan'ın tek ve son umudunu 'Diyarbakır rüyası' oluşturuyor. Seçmenine güvenen DTP'nin Diyarbakır için herhangi bir kaygı taşımaması ve yerel seçimlerde rahat hareket edecek olması, AKP'deki telaşı daha da arttırıyor. Bu telaşın sonucu olarak AKP Genel Merkezi, partinin Hazro, Lice, Kocaköy, Dicle, Hani ve Eğil teşkilatlarını görevden aldı. Fethullah Gülen cemaati başta olmak üzere tarikatların desteğini de arkasına alan AKP, ekonomik olanaklarını Diyarbakır'ı kazanmak için seferber ediyor. Hükümetin, geçen yıl Diyarbakır'a ayırdığı sosyal yardım fonunu bu yıl iki katına çıkarttığı belirtiliyor. Sınırötesi operasyonlarla yitirdiği itibarı Ergenekon operasyonuyla yeniden kazanmayı hedefleyen AKP, 'Çetelerle mücadele ediyoruz' propagandasına ağırlık verecek. AKP'nin propaganda aracı olarak gördüğü TRT'deki Kürtçe yayının da yerel seçimler öncesi başlayacağı ifade ediliyor. AKP'nin bütün bu çabası ve dağıttığı yardım paketlerinin, izlediği savaş politikasının üstünü örtmeye yetip yetmeyeceğini seçim meydanları gösterecek. İLHAN ERDEM

Nusaybin'de Askerler bir kişiyi silahla katletti

22:55 Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde Beyazsu piknik alanında piknik yaparken askerlerin ateş açması sonucu Nusret Kalkan adlı yurttaş yaşamını yitirdi.

yuksekovaaskerlerpanzer

Beyazsu piknik alanında askerlerin ateş açması sonucu Nusret Kalkan adlı yurttaş yaşamını yitirdi. Kalkan'ın kalbinden aldığı kurşunla yaşamını yitirdiği tespit edildi. İki kardeşinin ise gözaltına alındığı öğrenildi. Diyarbakır Devlet Hastanesi morguna kaldırılan Kalkan'ın cenazesi, yapılacak otopsi işlemlerinin ardından ailesi ve yakınları tarafından alınarak, Mardin'in Savur İlçesi'ne bağlı Yeşilbağ Köyü'ne götürülecek. Kalkan'ın daha önce HPG gerillası bir kardeşinin çatışmada yaşamını yitirdiği, bir kardeşinin de PKK davasından hükümlü olduğu öğrenildi.DİHA www.kurdtime.blogspot.com