Demokratik Toplum Partisi (DTP) Grup Başkanı Mardin Milletvekili Ahmet Türk, 60'ıncı hükümetin de, diğerleri gibi Kürt sorununu görmezden geldiğine dikkat çekti. TBMM Genel Kurulu'nun oturumunda söz alan Ahmet Türk, 60 hükümetin programına ilişkin görüşlerini açıkladı. Türk, hükümet programını sivilleşmeden demokratikleşmeye, ekonomiden yargıya kadar baştan sona geri, renksiz ve heyecansız bir program olarak niteledi. Hükümetin Kürt sorunu konusundaki tutumunu da eleştiren Türk, 'Soruna sadece güvenlik penceresinden bakılmış olması partimizin bir grupla Meclis'te temsil ediliyor olmasının da yarattığı fırsatın görmezden gelinmesi büyük bir talihsizliktir' dedi. 'Yaşam koşulları değişmedi' Programda, AB üyelik süreci ile ivme kazanan demokratikleşme yolundaki reformların askıya alındığını ifade eden Türk, Türkiye’nin en temel sorunu olan gelir dağılımında adaletin sağlanması konusunda bir arpa boyu bile yol alınamadığını dile getirerek, “Ekonomik büyüme iddialarına rağmen; vatandaşın yaşam koşullarında hiçbir şey değişmediği gibi; işsizlik ve yoksulluk daha da artmıştır. Dış borç yükü azalmamış, ülke İMF’ye bağımlılıktan kurtarılmamıştır” dedi. 'Geri dönüş görülüyor Yine sivil bir anayasa yapma sözünün tutulmadığını, demokratik hak ve özgürlüklerin sınırının da genişletilmediğini vurgulayan Türk, '60. Hükümet programında ise, AKP'nin 58 ve 59. Hükümet programlarına kıyasla, özellikle demokratikleşme ve sosyal politikalar alanındaki tespit, öngörü ve taahhütlerinden geri dönüş yaptığı görülmektedir' diye konuştu. Oy pusulası eleştirisi 59. hükümet programında Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, ‘Toplumsal ve kültürel çeşitlilikler, demokratik çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde siyasete bir renklilik olarak katılmalıdır” sözünü hatırlatan Türk, Siyasi Partiler Kanunu’nda herhangi bir değişiklik yapmayan AK Parti hükümetinin, hiçbir konuda uzlaşma sağlayamadığı CHP ile uzlaşarak Seçim Kanunu’nda yaptığı değişiklikle DTP’ye karşı oy pusulalarını birleştirdiğine işaret etti. Yerel yönetimler Hükümetin yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılacağını ifade ettiğini de hatırlatan Türk, “ Yerel Yönetim Yasasında herhangi bir iyileşme sağlanmadığı gibi, yeni hükümet programında yerel yönetim reformunun rafa kaldırıldığı görülmektedir. Bütün bunlar göstermektedir ki; AKP hükümeti, 60. hükümet programında iddia ettiği gibi; ülkeyi kalkışa geçirmek yerine; yerinde saydırmaya adaydır” dedi. 'AKP'liler de bile hayal kırıklığı yarattı' Açıklanan hükümet programının AK Parti’ye oy veren seçmenlerde bile hayal kırıklığı yarattığını belirten Türk, “Renksiz, heyecansız iddiasız,Ülkenin temel sorunlarını görmezden gelen bu program ile ülkenin yönetilmesi kabul edilemez” dedi. 'Reformlar askıya alındı' Son iki yıldır demokratikleşme alanındaki reformların askıya alındığına işaret eden Türk, hatta Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişikliler nedeniyle geriye doğru gidildiğinin altını çizdi. 'Sıfır tolerans çelişkisi' Hükümetin sıkça dillendirdiği ‘işkenceye sıfır tolerans’ söylemine de işaret eden Türk, şöyle devam etti: “Bu anlayış bir türlü yaşama geçirilmemiş, 59. hükümet döneminde de işkence olayları, işkence ile ölüm olayları maalesef ki devam etmiştir. Son 4 yıl içerisinde gerçekleşen işkence şikayetleri ile bunlara karşı yürütülen ve sonuçlandırılan soruşturma sayıları incelendiğinde rakamsal oranın yüzde 1 bile olmadığı görülecektir.” 90’lı yıllara oranla işkence vakalarında düşüşlerin yaşandığını ancak kötünün iyisini vatandaşlara kabul ettirmenin 'sıfır toleransla' çelişkili olduğuna dikkat çeken Türk, 'İşkence ile mücadele konusunda daha kararlı ve daha samimi olunmalıdır. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması konusunda Hükümet tarihi sorumluluğunu yerine getirmelidir' dedi. 'İfade özgürlüğünde somut öneri yok' 59. hükümetin düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda son derece başarısız bir pratik sergilediğini ve yeni programda da başta TCK’nin 301. maddesi olmak üzere, TCK’de ve diğer yasalardaki düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen maddelerin değiştirilmesine yönelik somut hiçbir önerinin olmadığına işaret etti. Cezaevleri ve faili meçhuller İnançları gereği başörtüsü takan vatandaşların karşılaştığı insan hakları ihlallerinden, Alevi yurttaşların ya da gayri Müslim yurttaşların inanç özgürlüklerinin nasıl garanti altına alınacağına değinilme gereğinin bile duyulmadığını ifade eden Türk, şöyle konuştu: “F tipi cezaevleri başta olmak üzere cezaevlerinde tecrit ve izolasyon uygulamaları halen devam etmektedir. Cezaevlerinde isyanların yaşanmıyor olması, sorunların bittiği anlamana gelmez. Düşüncelerinden dolayı aydınların, yazarların öldürüldüğü, yargılandığı ve cezalandırıldığı ülkemizde Avrupalılar istedi diye değil, insanlarımız buna fazlasıyla layık olduğu için harekete geçilmesi gerekir.” Türk, “Sivil toplumu güçlendirmek istiyorsak, Meclis çalışmalarına katılıp, rapor sunmalarını sağlamak, en etkin katılımcılık örneğidir” dedi. Yargının bağımsızlığı Bağımsız yargı için bağımsız yargının vazgeçilmez koşulu olan yargıç teminatının ve bağımsızlığının sağlanması gerektiğini vurgulayan Türk, bunun için Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun demokratik bir yapıya kavuşturulması ile yargıç ve savcı alımlarında partizanca tutumlardan vazgeçilmesi gerektiğini kaydetti. Türk, askeri ve sivil bürokrasinin yargıya karşı dokunulmazlıklarının da kaldırılmadan, bağımsız yargının etkili olmasının mümkün olmayacağına dikkat çekti. ‘Rakamlarla oynanmış’ Hükümet programında rakamlarla oynanarak, yanıltıcı bilgiler verildiğini dile getiren Türk, “Bitlis, Hakkari, Artvin, Çankırı, Muş, Van gibi onlarca ilde kişi başına gelirin 300-400 dolar civarında olduğu saklanmaktadır” dedi. Çalışanların durumu Bir ülkede ekonomik durumun iyi olup olmadığının en güzel ölçüsünün sokaklar olduğunu ifade eden Türk, hırsızlık, gasp, kap-kaç olaylarının metropol kentlerde huzur bırakmadığını, çetelerin cirit attığını, çek senet mafyasının kol gezdiği bir ortamda ekonominin iyi olduğunu söylemenin mümkün olmadığını söyleyerek, şöyle konuştu: “İşçi ve memurların çalışma koşullarının ve sendikal haklarının uluslararası standartların çok gerisinde olması, memurlara grev haklarının tanınmaması, üretici gücün belini kırarken sus payları ile idare edilmeye çalışılması ekonomide halkçı politikaların kıyısından bile geçilmediğini göstermektedir. Üretimde eşit pay sahibi olmayı sağlama ve eşitsizlikleri giderme yerine ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikaları ile göz boyamanın devam edeceği görülmektedir.” Hükümete çevre politikalarından dolayı da eleştiren Türk, Türkiye’nin su, hava kalitesinin düştüğünü dile getirerek, Hasankeyf’’in bir proje değişikliği ile tarihi mirasının korunabileceğini söyledi. ‘Özel kırsal kalkınma planı hazırlanmalı’ Doğu ve Güneydoğuda yayla yasağı uygulamasının, hayvancılığın bitme noktasına gelmesine neden olduğunu belirten Türk, “Bu nedenle Hükümet programında, Doğu ve Güneydoğu bölgesi için “özel kırsal kalkınma planı” hazırlanmalı,”bölgesel dengesizlik” bu yönüyle de giderilmelidir” dedi. 'Diyarbakır geriledi Hükümet programında, özgürlük ve adalet sağlanmadan, huzur ve güvenliğin sağlanmaya çalışılacağının anlatılmaya çalışıldığını belirten Türk, sanayi istihdam bakımından İstanbul ve Bursa’nın ardından üçüncü sırada yer alan Diyarbakır’ın, 2000 yılı itibariyle Türkiye’nin 81 ili içerisinde 54. sıraya kadar gerilediğini, bölgelerarası sosyo-ekonomik gelişmişlik farkı açısından Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun, hep son iki sırayı aldığını söyledi. İnsani yaşam endeksinin en temel göstergelerinden olan eğitim, sağlık, istihdam ve yoksulluk göstergelerinin sunduğu rakamların, bölge illerinin Türkiye ortalamasının çok altında olduğunu gösterdiğini belirten Türk, şöyle devam etti: “Anne ve bebek ölüm oranının düşürülmesi konusunda Türkiye’nin batısında önemli ilerlemeler kaydedilirken; Dicle üniversitesinin bu sene yaptığı açıklamaya göre bölgedeki anne ve bebek ölümleri Afrika ülkelerinin düzeyindedir. Kişi başına düşen hekim sayısı, çocukların aşılanma oranları, okur yazarlık oranı, yüksek öğrenime katılma oranı, işsizlik oranı; kısacası tüm insanca yaşam göstergeleri, bölge illerinde batıya nazaran en az birkaç kat daha kötüdür. Hane gelirinde bölgeler arası farklara bakıldığında, en düşük gelir diliminin yüzde 45'ini Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin oluşturduğu görülüyor. Bu nedenle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, sosyal ve ekonomik kalkınma ancak çok kapsamlı bölgesel kalkınma programları ile mümkün olabilir. “ Ancak hükümet programında buna dair hiçbir hedefin belirlenmediğini ifade eden Türk, “Bu demektir ki AKP hükümeti döneminde de bölgeler arası gelişmişlik farkı giderek artacaktır” dedi. Kürt sorunu geri kalmışlık sorunu değildir' ‘Kürt sorunu bir geri kalmışlık sorunudur’ demenin doğru olmadığının altını çizen Türk, programda GAP’tan hiç bahsedilmediğini söyledi. Oysa GAP’ın kuruluş amacı çok kapsamlı olduğunu anımsatan Türk, “Fakat projenin enerji ayağı büyük oranda tamamlanmış olmasına karşın sulama, istihdam, ulaştırma, turizm gibi ayakları savsaklanmıştır” diye konuştu. Cinsiyet eşitliği Cinsiyet eşitliği konusuna da değinen Türk, bu konuda hükümet programında bir tek cümlenin bile yer almamasının düşündürücü olduğunu söyledi. Kadınlara ilişkin politikaların, sadece aile kapsamında ele alındığını, bir tek cümleyle de kadına yönelik şiddetten bahsedildiğini belirten Türk, “Ne yazık ki AKP hükümeti bu görevi yerine getirecek yaklaşım ve programa sahip olmadığını ortaya koymuştur” dedi. Türk, hükümete, “Gelin cinsiyet eşitliği mücadelesinde yol almak için; pozitif ayrımcılık ilkesini uygulayalım ve yüzde 40 kota uygulaması getirelim. Mecliste Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kuralım. Bütçe hazırlanırken, cinsiyet eşitliğini gözeten bir bütçe hazırlayalım” çağrısında bulundu. Türkiye’de eğitim ve sağlık hizmetlerinin, tüm yurttaşların eşit düzeyde yararlanması gereken bir hak değil, herkesin parası kadar satın alabildiği bir hizmet durumunda olduğuna işaret eden Türk, “Sağlığın kamusal niteliği ortadan kaldırılmak istenerek, vatandaşlarımızın nitelikli ve ucuz sağlık hizmetlerinden faydalanma imkanına zarar verilmiş ve sağlık hakkı gasp edilmiştir” dedi. Türk, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ise hem sağlık yatırımlarının, hem de sağlık hizmetlerinin son derece yetersizliği nedeniyle sorunun daha da katmerli olarak yaşandığını söyledi ve “Sağlık personelinin Kürtçe konuşamaması durumunda, koruyucu sağlık hizmetleri alanında ve genel olarak, sağlık hizmetlerinin her aşamasında, hastaların sağlık personeli ile iletişim kurması zorlaşmaktadır” dedi. Eğitim konusunda da eleştirilerini dile getiren Türk, şöyle konuştu: “Madem çok önemli uygulamalar yaptınız da neden. Okullaşma oranlarında, OKS ve ÖSS’yi kazanma oranlarında; okul öncesi eğitim oranında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri hala Türkiye ortalamasının çok çok gerisindedir. Madem çok önemli uygulamalar yaptınız da neden; Bölgedeki okullarda hala 80–90 hatta bazı yerlerde 100 kişilik sınıflarda eğitim yapılıyor. Neden hala eğitimde “şartlı nakit yardımı”, sağlıkta ise “yeşil kart” uygulaması bir siyasi istismar konusu yapılıyor.” AK Parti Hükümeti’nin yerel yönetim reformunu yeni programında unuttuğunu söyleyen Türk, “Belli oluyor ki, bu Hükümet önümüzdeki yerel seçimlere, belediyeler üzerinde merkezi idarenin baskısına dayanarak hazırlanmayı umuyor” dedi. Etnisiteye dayalı siyasetin halklar için getirdiği felaketi çok iyi anladıklarını ve gördüklerini belirten Türk, Kafkaslarda ve Ortadoğu’da yaşananlardan ders çıkarılması gerektiğini söyledi. Irak’ta etnik kökeni aynı olan Sunni ve Şii Araplar arasında yüzyıla yayılan kan davasının, bugün Türkler ve Kürtler arasında, etnik milliyetçiliği tahrik ederek, ayrımcılık uygulayarak, provakasyonlar yaratarak, bir çatışmaya dönüştürmek isteyen tehlikeli yaklaşımlar karşısında Meclis’in tek vücut olmasını istedi. Bu nedenle Irak’a yönelik dış politikada barış dilinin geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Türk, “Ötekileştirici, düşmanlaştırıcı, yabancılaştırıcı tüm söylemler terk edilmeli, siyasetin dili şiddete yol açan ayrımcılıktan ve ırka dayalı milliyetçilikten arındırılmalıdır” dedi. DTP’nin rolü TBMM çatısı altında herkesin bir rolünün ve gereğinin olduğuna işaret eden Türk, “Bizim rolümüz ve varlık nedenimiz de Kürt sorununu çözmüş, insan haklarından yana, demokrasisini geliştirmiş, ekonomisi güçlü, bölgede barışın ve özgürlüğün modelini oluşturmuş aydınlık bir Türkiye yaratma hedefine katkı sunmaktır” diye konuştu. Çağdaş dünyada olduğu gibi çok kültürlü ve çok dilli bir toplumu bir arada tutabilecek yegane güvencenin anayasal demokratik vatandaşlık olduğunu vurgulayan Türk, şunları söyledi: 'Egemenliği yeniden üreten alt-üst kimlik yaklaşımlarıyla, etnik, dilsel ve dinsel vurgularla değil, özgür-eşit vatandaşlıkla tarif edilmiş, kurucu ve düzenleyici rolünün ortak etnik kimliğe değil farklılıklara verildiği bir anayasanın oluşturulması önemli bir adım olacaktır. Adını ne koyarsak koyalım, hepimizi ilgilendiren önemli bir sorunumuz var. Sayın Baykal’ın da Sayın Erdoğan’ın da geçmişte adını koydukları Kürt sorunundan söz ediyorum. Genelkurmay aslında askeri olarak yapılacak her şeyin zaten yapıldığını, asıl görevin siyasilerde olduğunu defalarca tekrarladı. Ancak siyaseten gösterilen yetmezlikler ve cesaretten uzak yaklaşımlar nedeniyle maalesef ki bu sorundan kaynaklı acı sonuçlar yüzünden halen yüreklerimiz yanmaya, içimiz acımaya devam ediyor.” Her şeye rağmen bizler umudumuzu korumaya, demokrasi ve kardeşlik adına katkı sunmaya devam edeceğiz” diye kaydetti. ANKARA (DİHA)

Talabani haberindeki manipülasyon

 Hakan Albayrak/Yeni Şafak İnternet haberciliğindeki 'işleyiş' genelde şöyledir: Bilgilenmek veya haberdar olmak için haberin başlığına bakmanın yeterli olduğunu zanneden 'okuyucu', haberin muhtevasıyla alâkaya çay demleten sansasyonel bir başlıkla yanıltılır, kandırılır ve yanlış yönlendirilir. Haber sitelerinin genelde “enformatik cehalet”i büyütmekten başka bir şeye yaramadığını söylersek belki biraz haksızlık etmiş oluruz, ama çok da haksızlık etmiş olmayız! * * * Bir sitede şöyle bir başlık çarptı gözüme: “Talabani, Büyükanıt'a rest çekti” Başka bir site de 'olay'ı “Talabani'den cüretkâr açıklamalar” diye vermiş. 'Olay' ne? Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, “Büyükanıt ayağını denk almazsa Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tepesine bineriz” filan mı dedi? Birbirinden kışkırtıcı başlıklarla sunulan haberi dikkatle okuyalım: “Türkiye'nin aleyhine ortaya attığı garip iddialarla tepki çeken Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a meydan okudu. Talabani, Dokan kasabasında, ABD'nin Irak Büyükelçisi Ryan Crocker, Irak Bölgesel Kürt Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani ve El-Irakiye Bloku Başkanı İyad Allavi'nin katıldığı zirve toplantısı sonrası bir basın toplantısı düzenledi. Kendisine bağlı internet sitesi Pukmedia'nın haberine göre Talabani, bir gazetecinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt'ın, 'Ben Talabani'nin internet sitesini ciddiye alır mıyım? Onlar terörist. Ben bir asker olarak teröristleri muhatap almam' sözlerinin hatırlatılması üzerine, 'Ben böyle bir haber duymadım. Eğer böyle bir şey söylemişse yanıt vereceğim' dedi.” Hepsi bu mu? Hepsi bu! Talabani, 'Ben böyle bir haber duymadım. Eğer öyle bir şey söylemişse yanıt vereceğim' demiş… “Büyükanıt'a rest” ve “cüretkâr açıklamalar” hikayesi bundan ibaret. Müthiş bir manipülasyon örneğiyle karşı karşıyayız. Müthiş bir sorumsuzluk, müthiş bir densizlik… Akıl sağlığını korumak için internet haberciliğinden uzak durduğunu söyleyen aziz dostum Atilla Kutlutaş'a hak vermemek elde mi? * * * Malum medya, adı üstünde, malum. O medyanın internetteki uzantıları da elbette çatışmaları körükleyici bir rol oynayacaklardır. Peki bizimkilere ne oluyor? Talabani ve Barzani ile ilgili haberleri -'uysa da uymasa da' mantığıyla- mutlaka fitneyi, düşmanlığı, kin ve nefreti besleyecek başlılarla sunmayı şiar edinen sorumsuz sansasyon manyaklarının dümen suyunda gitmeyi kendilerine nasıl yakıştırıyorlar? Yukarıdaki haber başlıkları maalesef bizim cenahın sitelerinden... Yapmayın arkadaşlar!

ABD, İran ordusunu büyük hava saldırısıyla 3 günde yok edecek

Gönderen: rizgarionline Tarih: 03.09.2007 Saat: 08:37 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/ Nükleer silah üretmekte ısrar eden ve teknik olarak Atom bombasını yapmaya oldukça yaklaştığı düşünülen İran İslam cumhuriyetine karşı ABD’nin bombardıman planlarına bir yenisi daha eklendi. Washington-Tahran hattında gerginlik tırmanışa geçerken, ABD’li bir ulusal güvenlik uzmanının ajanslara duyurduğuna göre, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), İran ordusunun tüm gücünü yok edecek bir hava saldırısı planı hazırladı. Düşünce kuruluşu Nixon Merkezi’nin terörizm ve ulusal güvenlik birimi başkanı Alexis Debat da, bu planın, İran’ın nükleer tesislerine yönelik nokta atışı şeklinde küçük çaplı saldırılar değil, orduyu yok edecek düzeyde, oldukça büyük hava saldırıları öngördüğünü söyledi. Son planlara göre B2 bombardıman uçaklarıyla Körfeze yığılan 130’dan fazla donanma gemisinden fırlatılacak füzeler 3 gün boyunca İran üzerinde füze yağmuru yaratacak. 1200 hedef 3 gün boyunca yoğun bombardımana tutulacak ve ordu tamamen çökertilecek. ABD Başkanı George Bush geçen hafta yaptığı bir konuşmada, nükleer programlarından derhal vazgeçmesini istediği İran’a karşı söylemlerini daha da sertleştirmiş ve “Tahran, bütün Ortadoğu’yu nükleer bir soykırımın gölgesine sokuyor. ABD ve müttefikleri çok geçmeden İran’a karşı koymalıdır” demişti. İran ise, nükleer programının tamamen sivil amaçlı olduğunu ve nükleer bomba üretmek gibi bir amaçları bulunmadığını iddia etmekte.

Kürdistan halkının yüzde 97'si bağımsızlik istiyor

Kürdistan - REFERANDUM HAREKETİ KONFERANSA HAZIRLANIYOR... 3-Sep-07 [9:50] PNA-Referandum Hareketi Heyeti Üyesi Fettah Zaxoyi, Ekim ayının başında hareketin geleceği konusunda bir konferans düzenleyeceklerini söyledi. PNA'ya konuşan Zaxoyi, referandum hareketinin 17 Temmuz 2003'te kurulduğunu söyleyerek, hareketin bu süre içinde önemli faaliyetlerde bulunduğunu ve faaliyetlerine de devam edeceğini söyledi. Hareketin, Irak genel seçimlerinde yaptığı imza kampanyasında Kürdistan halkının yüzde 97'si bağımsız bir Kürdistan devleti için imza atmıştı.

İran giriyor, Türkiye neden giremiyor?

Cemal Subaşı / Tempo İran'ın, Kuzey Irak'a yönelik harekatına ilişkin haberler, Talabani'ye ve Barzani'ye bağlı Peyamner ile Puk-Media internet siteleri tarafından dünya kamuoyuna duyuruluyor. Bu haberlere göre, İran ordusu, PKK'nın yan kolu PJAK (Partiya Jiyana Azadiya Kürdistan - Kürdistan Özgür Hayat Partisi) nedeniyle sınırdaki Kandil, Hacıümran, Hınere ve Hakurk bölgelerini bombalıyor. PJAK'ın, İran'da 2 bin 500 civarında militanı olduğu ilare sürülüyor. Haberlerin ardından, Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri ve Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, İran'ı kınadı. Liderler ABD ve AB başta olmak üzere, İran'a baskı uygulanmasını istedi. Ancak bu ülkelerden İran'a tepki gelmedi. Kuzey Irak yönetiminin iddialarına göre, bir İran uçağından, sınırdaki bazı köylere bildiriler atıldı. Bildirilerde, "İran, birkaç gün kadar buraları bombalayacak" yazıyordu. Nitekim, Peyamner internet sitesine demeç veren bir peşmerge sözcüsü, stratejik noktalarda bulunan beş köyün boşaltıldığını ve köylülerin göç etmeye başladığını ileri sürdü. 'Türkiye kalıcı olur' korkusu Akıllara takılan soru şu: Türkiye, İran gibi neden Kuzey Irak'taki PKK kamplarını vuramıyor? İran, PJAKkendi toprak bütünlüğüne saldırıda bulunduğu için Kuzey Irak'a giriyor. Ancak, Türkiye'nin olası harekatına, ABD ve AB karşı çıkıyor İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) Dış Politika Programı Direktörü Doç. Dr. Mensur Akgün, gerekçeleri şöyle sıralıyor: " ABD ile İran arasında hemen hiç ilişki yok. İran'da, ABD'nin büyükelçiliği bile bulunmuyor. ABD'nin caydırıcı olabilmesi için tek yol, müdahale etmek. Ancak, PJAK nedeniyle müdahale etmek söz konusu değil." Doç. Dr. Mensur Akgün, ABD'nin Türkiye'yi tehdit etmediğini, telkinde bulunduğunu söylüyor: "Türkiye, karar verir de, kendi ulusal çıkarlarının buna uygun olduğu kararına varırsa, -ki şu ana kadar inanmıyor gibi- ABD bu konuda ikna edilebilir. ABD, Irak'taki varlığının tehlikeye girmemesi ve kaosun daha da artmaması için Türkiye'ye bu telkinde bulunuyor. Ayrıca Türkiye, Kuzey Irak'a girerse, 'kalıcı olur' korkusu var. Bu, İran için geçerli değil. Aksine, Irak bölünürse, topraklarının bir bölümü zaten İran'ın nüfuzu altına girecek. Yani Türkiye gibi bölünme korkusu yok." Sonuçta İran'ın, ABD ile ekonomik ve siyasi ilişkileri olmadığı için Kuzey Irak'a rahatlıkla girip çıkıyor. Türkiye ise, ilişkilerinin zarar görmemesi için ABD'nin, "Kuzey Irak'a girme" uyarısını ciddiye alıyor.

'Barış Mitingi' polis müdahalesi ile sona erdi

'Barış Mitingi'nde polis(!) İSTANBUL (DİHA) - 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle Kadıköy'de düzenlenen miting polisin müdahalesiyle sona erdi. Programın planlandığı gibi sona ermesini beklemeyen polis, miting tertip komitesinden 7 kişinin de aralarında bulunduğu 20'yi aşkın kişiyi gözaltına aldı. Kadıköy'de düzenlenen 'Barış Mitingi' konukların konuşmalarıyla devam etti. Barış Anneleri İnsiyatifi'nden Yıldız Ay yaptığı Kürtçe konuşmada barış ve kardeşliğe vurgu yaparak, tüm annelerin savaşsız bir dünyadan yana olması gerektiğini belirtti. Ay'ın konuşması ardından MKM'li sanatçı Bülent Turan sahne aldı. Program boyunca sık sık Tertip Komitesi'ne uyarıda bulunan emniyet yetkilileri ses düzenini keserek, Turan'ın sahne almasını engelledi ve programın sona ermesi yönünde Tertip Komitesi'ne uyarıda bulundu. Yaşanan gergin tartışmanın ardından kürsüde kitleye seslenen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, polisin Dünya Barış Günü mitingine tahammülsüzlüğünü kınadı. "Bu ülkede barış ve demokrasi herkesin ihtiyacı. Buradaki halkın talepleri dikkate alınmak zorundadır" diyen Tuncel, 1 Eyül Dünya Barış Günü'nde yaşanan çatışmalara ve savaşlara dikkat çekerek "Umarım çatışmalı son 1 Eylül olur" dedi. Tuncel, Türkiye'de 30 yıldır süren Kürt sorununun halen çözülmediğine vurgu yaparak, "Bu sorunu çözmek bizim borcumuzdur"diye konuştu. Tertip Komitesi gözaltına alındı Tuncel'in konuşması ardından miting programını bitirmek zorunda kalan Tertip Komitesi üyeleri Mehmet Şakar, Ersin Sedefoğlu, Güneş Çelik, Haldun Özkan, Veysi Altay ve 78'liler Derneği üyesi bir kişi gözaltına alındı. Polisin yoğun güvenlik önlemi altında alandan ayrılan gençler ise çevik kuvvet polisinin müdahalesiyle karşılaştı. Kadıköy Rıhtım Caddesi boyunca gençleri panzer ve tanklarla takip eden polis 10'u aşkın genci yaka paça gözaltına aldı. Öte yandan miting esnasında Kadıköy Sahili'nde oturan 2 çocuk, DTP bayraklarıyla dolaştıkları gerekçesiyle çevik kuvvet polisi tarafından dövüldüklerini iddia ettiler. Vücudunun çeşitli yerlerinde darp izleri bulunan E.İ. adlı çocuk, gözyaşları içinde polisin kendisini nasıl dövdüğünü basın mensuplarına anlattı.