İnsanlığa ihanet! : Gürcistan’ı söndürüyor Kürdistan’ı Yakıyor!

Gabar ve Cudi'ye yok, Borjomi'ye var!

Faşizmin mühendisi

Doğudan batıya alev alev

Bölge alev alev yanıyor

Top atışlarıyla Zap'da ormanları yakıyorlar!

Asker helikopterlerle Karakoçan'da orman yakıyor

Bagok 5 gündür yanıyor

Dersim de yanıyor

Tunceli ormanları yanıyor, Ovacık duman altında

Dersim'de asker 2 yerde orman yangını çıkardı

CUDİ VE GABAR YANIYOR :'...Ve elimden hiçbirşey gelmiyor'

Bölgedeki orman yangınlarına müdahale etmeyen devlet, Gürcistan'ın Borjomi Milli Parkı'nda önceki gün başlayan orman yangını için, yangın söndürme uçakları gönderdi.

Aylardır bölgede yaşanan orman yangınlarına karşı hiçbir müdahale bulunmayan devlet, Gürcistan'daki orman yangını için, yangın söndürme uçakları gönderdiği bildirildi. Gürcistan Çevre ve Koruma Bakanlığı yetkilileri, Borjomi Milli Parkı'nda önceki gün başlayan yangın için Türkiye'den 2 uçağın sabah saatlerinde yangını söndürme çalışmalarına katıldığını bildirdi.

Gürcistanlı yetkililer, Rusya'yı bölgede yangın çıkartmakla suçlamış, Ancak bu suçlama Rusya Savunma Bakanlığı tarafından ret edilmişti.
DİHA-İSTANBUL

Havan atışları sonucu Zaxo'da orman yangını
17:13
Türk ordusunun Güney Kürdistan'ın Zaxo bölgesine yönelik yaptığı havan saldırısı sonucu çıkan orman yangınları sürüyor.
Alınan bilgilere göre 16 Ağustos günü Zaxo'ya bağlı Haftanin sınır hattında bulunan Keşura alanındaki Zınare Keste ve Keste köylerine yönelik olarak Türk ordusu tarafından yapılan havan bombardımanı sonucunda başlayan orman yangını devam ediyor.
ANF-ZAXO

Düzenin ideolojik propaganda aygıtı: Medya

Medyagazete_medya_basin işi gereği, halka en doğru, en gerçekçi haberi vermekle yükümlüdür. Haber kaynağını ve doğruluğunu sorgulamak, haberi halka yansıtmak için titiz çalışmak zorundadır. Peki Türkiye'de basın böyle mi yapmaktadır? Yazının gelişimi içerisinde bu soruya cevap bulacağınızı düşünüyorum.
Ergenekon çeteleşmesinin ortaya çıkışından sonra, çetelerin Türk medyasına yansıması farklı oldu. Kimi, medyanın çetelerle olan ilişkisine atıfta bulunmaya çalıştı, kimi kendi çalışanlarının 'komplo'ya uğradığını belirterek aklamaya, kimi de korkuya kapılarak çeteleri es geçmeye çalıştı. Medya, sorunu devlet içerisindeki çetelerin tasfiyesine bağladı ve halen bu çetelerin devletten bağımsız olduğunu iddia ediyorlar. Devlete zarar verilmemesi, devletin 'dış güçler' karşısında zor duruma düşürülmemesi konusunda uzlaşmış bulunmaktadırlar. Böylelikle medyanın asli görevi olan halka bilgi verme olgusu es geçilmiştir. Fakat Türkiye'de Ergenekon çetesini basitleştiren, sanki devletin çeteleşmesi yok gibi olağan karşılayan, sorunu devletin çeteleşen gücünü tasfiye etme anlayışı şeklinde lanse eden bir basın var karşımızda. Tasfiye etmeden kasıt, 80'li yılların sonunda Türkiye ve Kürt coğrafyasında ortaya çıkan bizzat devlet odaklı güçlerin yapılanmasıyla örgütleşen, fakat işlevini kaybederek durağanlaşan 'devlet için, devlete karşı' anlayışını hakim kılan güçlerin geri plana itilmesidir. Amaç ülkemizdeki çetelerin tamamiyle ortadan kaldırılması değildir. Amaç yeni, daha güçlü çetelerin ortaya çıkarılmasıdır. Yoksa ahım şahım bir operasyon değildir. AKP'nin Ergenekon çeteleşmesindeki konumu her zamanki gibi tutarsızdır. Şemdinli olaylarında 'ucu nereye kadar varırsa varsın' diyen Erdoğan, 'ipin ucunu' bırakmıştır. Çeteleşmeye karşı olduğunu lanse eden Erdoğan ve medya, Şemdinli de ortaya çıkan -ki bunu halk sağladı- çetenin üzerine gidememiş, 'birilerinin' yönlendirmesiyle üzerini kapatmıştır.
İktidarın devamı ve selameti için basın ahlakı hiçe sayılarak saldırganca ve fütursuzca devrimcilere ve muhalif hareketlere saldıran burjuva basını, Ergenekon olayından sonra bir anda 'koruyucusu' oldu. Burjuva basını için sorun halkların yaşadığı trajediyi ortaya çıkarmak, çeteleri teşhir etmek, Ergenekon ve benzeri katliamcı örgütleri aydınlatmak değildir. Sorun bu çetelerin miadını doldurmasıdır. İşlevini yitirdiğini düşündükleri bu çetenin tasfiye edilmesi konusunda uzlaşmaktadırlar. Ergenekon dosyasında adı geçen birçok 'ünlü' gazeteci ne yapacaklarını şaşırmış halde birbirlerini suçlamakta, kendilerini bu kirli çeteden nasıl kurtaracaklarının arayışına girmişlerdir. Ama beceremediler, beceremeyecekler. Çünkü yıllarca kirli savaştan beslenen Türk medyası, ele geçirilen dosyalarla teşhir olmuş, korkuyla karışık kendileriyle ilgili çıkan haberleri es geçmektedirler. Basın bu yüzden egemenleri savunmak, yeri geldiğinde de çeteleri tasfiye eden iktidara destek vermek zorundadır. Zorundadır çünkü, 'ipin ucu' onlara kadar gelmektedir. Türkiye'de basın, egemen güçlerin militarist politikalarına hizmet etmekte, politik duruşu ne olursa olsun devletin gücünü korumak için her türlü asparagas, yalan haber, olanı biteni bilinçli bir şekilde çarpıtmayı kendine görev bilmektedir. Türk basın tarihinin kirli ilişkiler açısından duruşu her zaman böyledir. Kürt coğrafyasında yaşanan kirli savaşı meşrulaştırarak, Özel Harp Dairesi'nin onlara verdikleri haberleri nasıl kullanıp, bu haberleri yayınladıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Türkiye'deki muhalif hareketleri nasıl hedef göstererek tehlikeli rol oynadıklarını da biliyoruz. Bu tutum basının tarihsel sürecinin bir parçasıdır. Osmanlı'dan günümüze basın, iktidarın ideolojik savunma mekanizmasıdır. Kemalizmin Türkiye'deki otoriter ruhunu koruyan, onu temsil eden medyadır. Medya bir bakıma, insan ruhunu tahakküm altına alarak, bireye soru sorma, düşünme yetisini kaybettirmektedir. Söylenen devlete ve iktidara biat edindir. 'İktidarın söyledikleri ve yaptıkları halk içindir' yalanını hakim kılmaktır. Fakat medya, iktidar kendi kuyruğuna bastığı zaman aslan kesilmekte, bugüne kadar kirli ilişkiler içerisinde olduğu iktidarı 'teşhir' etmeye çalışmaktadır. Devletin otoriter baskısını hisseden medya patronları, yeri geldiğinde de en uzlaşmacı, en 'özgürlükçü' kişiyi de oynamaktadır. Türkiye'de tekelleşen Doğan Medya Grubu, yeri geldiğinde faşist, yeri geldiğinde en 'özgürlükçü' kesimi temsil etmektedir. İktidarı ayakta tutan budur, çift taraflı oynamak...
Türkiye'de basın, aslında militarizmi iş edinmiş, militarizmin kurumsallaşmasını sağlayan yegane güçtür. Militarist görüşleri halka doğal haliyle veren medya, gerçek yüzünü en çok çatışma dönemlerinde ortaya çıkartır. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Ragıp Duran, basının savaş dönemindeki yayın çizgisinin şu şekilde olması gerektiğini belirtir: 'Bu tür sınırötesi operasyonlar, kriz, savaş ve çatışma dönemleri, medya organlarının gerçek kimliğini berrak bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu dönemlerde gazeteciler, köşe yazarları, editörler ve muhabirler hassas ve özenli davranmak zorundalar. Ortam zaten gergin. Radyoda, televizyonda, bütün kitle iletişim araçlarında ağzımızdan çıkan sözcüklere bile dikkat etmek zorundayız. Her sözcük binlerce, on binlerce, bazen milyonlarca kişiye ulaşıyor. Dolayısıyla mevcut gerginliği iyice artırmak ya da o gerginliğin derin anlamlarını incelemek arasında bir karar vermek gerekiyor.' Yani medyanın, bugüne kadar ilke olarak ortaya koyduğu basın ahlakını hayata geçirmek zorunda olduğunu belirtir. Medyanın görevi halkı kışkırtmak değil, gergin olan havaya tuz biber katmak hiç değil. Haberciliğin ilkesel olması gerektiğini düşünür. Fakat Duran devam eder: 'Ne yazık ki Türk egemen medyasının, Türkiye toplumunun dört büyük tabusundan biri olan Kürt sorununda, sınırötesi operasyonların izlenmesinde ve aktarılmasında geçmişle kıyaslandığında olumlu bir tutum aldığını göremiyorum. Hatta giderek milliyetçi, militarist söylem daha da egemen hale geliyor özellikle yazılı basında.' Yani işin özü Türk basını militarizmin ve faşizmin yükselmesine çanak tutmakta, teşvik etmektedir.
Üniversite yaşamında medya ilkelerini öğrenmeye çalışan öğrenciler, mezun oldukları zaman, üniversitede öğretilen bilgilerle gerçek hayatta yaşadıkları 'basın' çalışmalarının arasında dağlar kadar fark olduğunu görür. Gazetecilik ilkeleri, mezun olan genç gazeteciler için artık 'patron gazeteciliğine' biat şeklinde gelişmektedir. Araştırılan haberler, kaynaklar, bilgiler patronun 'süzgecinden' geçer. Sadece medya patronunun değil, kendisi de otokontrol mekanizmasını çalıştırmak zorundadır. Genç gazeteci, yayına yollayacağı haberin 'gazetesine', 'televizyonuna' zarar vermemesine özen göstermektedir. Aksi halde başına bela alacağını bilir. İşte burada basın ilkesi, 'medya patronunun' ilkelerine dönüşmektedir. Tekelci medyanın işlevi görülmektedir. Diğer bir husus da mezun olan genç gazeteci hakkını savunamaz duruma getirilmektedir. Sendikal mücadeleye katılmasını engelleyen medya patronları, sendika hareketlerinin kendisine zarar verdiğini bilir. İşte gazeteci bu noktadan sonra artık 'gazetenin çalışanı' değil 'patronun kölesi' olmaktadır.
Medyanın dinazorları da vardır. Her şeyi bilen, her şey üzerine yorum yapan, yazılarıyla halkı 'aydınlatan' köşe yazarlarımız vardır. Yeri geldiğinde halkı aşağılayan, yeri geldiği zaman halk dalkavukluğu yapan. Bu tip gazeteciler tecrübenin getirdiği birikimle çok kurnaz davranırlar. Sorun onlar için halkın haber alma özgürlüğü, basın ahlakı değildir. Sorun medyanın gücünü kendilerinde temsil bulduğunu iddia etmeleridir. Burjuva basının güçlü olana biat etme gibi bir geleneği vardır... Güçlü olan emreder, basın uygular... Nazım Hikmet'in 1930'lu yıllarda başlattığı ve büyük yankı uyandırdığı 'Putları Yıkıyoruz' yazısı, çok ses getirmiştir. Dönemin ünlü şairlerine, yazarlarına karşı yazdığı bu yazılar gerçek anlamda edebiyat dünyasında bir 'sivil itaatsizlik' eylemidir. Edebiyatın dinazorlarına karşı bir isyandır. Artık eskinin yazarlarının bertaraf edilmesi gerektiğini savunur Hikmet. İşte medyayı özgürleştirecek, ayakta tutacak olan yeni nesil gazeteciler de burjuva medyasının ideologlarına karşı 'Medyada Putları Yıkıyoruz' demelidir. Ergenekon sürecinde yaşanan kirli ilişkilerin açığa çıkmasıyla medyamızın en 'saygın' köşe yazarlarını, gazetecilerini teşhir etmemiz gerekmektedir. Bunu yapacak olan da gazeteciliği meslek olarak seçmiş gençler ve medyanın temiz kalmasını savunan okur olmalıdır.
SERKAN AKTAŞ

Şengal Katliamı bir başlangıçtı

sengal_katliami2_15agustos2007

Şengal Katliamı'nın üzerinden bir yıl geçti. Güney ve Irak hükümeti; fail olarak gösterdikleri 'komşu ülkelere' karşı tutum geliştireceklerine, başta 'komşu ülke' Türkiye'nin dayatmalarına boyun eğdiler. Şengal Katliamı bir başlangıçtı. Bu katliamla birlikte PKK'ye tasfiye, Güneyli güçlere ise teslimiyet dayatıldı. PKK'ye yönelik hava ve karadan sınırötesi saldırılar düzenlendi. Güneyli güçlere ise 'Irak'ın merkezi yönetimini esas almaları, PKK'ye karşı işbirliği, Kerkük'ün Kürt bölgesine bağlanmaması' dayatıldı. PKK'ye yönelik tasfiye dayatması büyük oranda boşa çıkarken, Güneylilerin tavizkar tutumu, kendilerine dayatılan politikaların sonuç almasını sağladı.
Şengal bir başlangıçtı
Geçen yıl 15 Ağustos'ta gerçekleştirilen Şengal Katliamı'nın üzerinden bir yıl geçti. 500'den fazla Êzidî Kürdün yaşamını yitirdiği, yüzlercesinin de yaralandığı katliamla ilgili şimdiye kadar Güney Kürdistan hükümetinin sorumluları açığa çıkaran herhangi bir girişimi sözkonusu olmadı. Güney Kürdistan ve Irak devlet yetkilileri, katliamdan sorumlu tuttukları 'komşu ülkelerin' hangileri olduğunu açıklamazken, bunlara karşı herhangi bir politik tavır da geliştirmedi. Aksine saldırının faili olarak gösterilen 'komşu ülkenin' Türkiye olduğu büyük oranda netleşmesine rağmen, Güney Kürdistan ve Irak devletinin zamanla katliamla dayatılan politikalara boyun eğdiği açığa çıktı. 'Êzidî Kürtlerini göçe zorlamak, Kerkük referandumunun ertelenmesini sağlamak ve Güneyli güçleri PKK'ye karşı tutum almaya zorlamak' amacıyla gerçekleştirilen katliamın büyük oranda sonuç aldığı gözlendi. Buna karşılık, Êzidî Kürtler yaşadıkları trajediyle orta yerde kaldı.
sengal_katliami1_15agustos2007
Türkiye'nin sınırötesi operasyonlar konusundaki tehditlerinin yoğunlaştığı ve normal tarihi Aralık 2007 olan Kerkük referandumunun yapılmaması için baskıların arttığı bir dönemde gerçekleştirilen saldırıdan hem Güney Kürdistan hem de Irak yetkilileri tarafından 'komşu ülkeler' sorumlu tutulmuştu. Güney Kürdistan hükümeti, 'faillerin komşu ülkeler olduğunu' açıklamış, Irak Başbakanı Nuri El Maliki ile Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de 'komşu ülkelerin' çeşitli provokatif girişimlerine dikkat çekmişlerdi. Saldırının ise Musul'da oldukça etkin olan ve kontr-gerilla faaliyetleri yürüten Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan istihbaratları tarafından yapıldığı netleşmişti. İngiliz The Guardian Gazetesi, 18 Temmuz 2007'de 'Irak'ın yedi Sünni direniş örgütünün birleştiğini', bu birleşmenin ise 'Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan tarafından teşvik edildiğini' yazmıştı. Türkiye'nin Musul'da bazı Arap aşiretlerle görüştüğü ve Sünnilerin Kerkük ile Musul başta olmak üzere Güney Kürdistan'daki bazı hedeflere saldırılar yapması yönünde ekonomik ve lojistik destek sözü verdiği de ortaya çıkmıştı. Türk istihbaratınınn özellikle 4 büyük Sünni radikal grup olan Ensar El Suna, Irak İslam Devleti Örgütü, Irak İslam Ordusu ve 1920 Devrimi Tugayı'na 2007'de teknik-lojistik destek verdiği belirlenmişti. Azadiya Welat Gazetesi'nin 28 Nisan 2007'de yazdığına göre, Ensar El Suna adlı örgüt, 500 Êzidî'yi öldürme yemini etmişti. Irak İslam Devleti adlı örgüt ise, 9 Mayıs 2007'de 14 kişinin öldürüldüğü Hewlêr'deki saldırıyla 13 Mayıs 2007'de 45'ten fazla kişinin öldürüldüğü Maxmur'daki saldırıları üstlenmişti. Bu verilerin yanısıra Gündem Gazetesi 8 Ağustos 2007'de Musul'dan devşirilen Türkmen ve Arap gençlerinin Diyarbakır'daki askeri üste kontr-gerilla eğitiminden geçirilip eylem için Kerkük ve Musul'a gönderildiklerini duyurmuştu. Aynı dönemde Güney Kürdistan'da yayınlanan Awêne Gazetesi ise, MİT'in İstanbul'da 44 Irak Türkmen Cephesi (ITC) üyesini eğittikten sonra kontr-gerilla eylemleri için Güney'e gönderdiğini yazmıştı. Bu arada Türkiye'nin Iraklı Sünni gruplara destek verdiğinin en önemli kanıtı ise 13 Aralık 2006'da Türkiye'de yapılan toplantı. İstanbul'daki toplantıya, Irak'taki Sünni direnişinin etkili isimleri olarak görülen, Sünni Ulema Birliği Başkanı Haris el Dari ve Irak Uzlaşı Cephesi Başkanı Adnan Duleymi gibi isimler katılmıştı. Kürtlerin sert tepki gösterdiği toplantı Dışişleri Bakanlığı yetkilileri tarafından savunulmuştu. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, 'Toplantı, Irak'ta ölüm ve şiddeti teşvik ediyor' demişti.

sengal_katliami3_15agustos2007

Bütün bu bağlantılar ve belirlemelerin yanısıra Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, 24 Eylül 2007'de, Irak, ABD ve Güney Kürdistan yetkililerini PKK'ye karşı kendilerine yardım etmemekle suçlamıştı. Başbuğ, buna karşılık 'Irak'ta karışıklık çıkararak, maliyetleri artıracak güçte oldukları' tehdidinde bulunmuştu. Başbuğ'un bu açıklaması aynı zamanda Türkiye'nin Şengal Katliamı'ndaki rolünü de ortaya koymuştu.
Bütün bu bağlantılar Şengal Katliamı'nın faillerinin kimler olduğunu net bir şekilde ortaya koyarken, bu belirlemelere rağmen, Güney Kürdistan ve Irak hükümetleri tarafından bugüne kadar herhangi bir açıklayıcı tutum ortaya konulmadı. Bu da Türkiye başta olmak üzere 'komşu ülkelerin' Güney Kürdistan ve Irak'ta dayattıkları politikalar konusunda daha cesur davranmasını ve istediklerini elde etmesini kolaylaştırdı. Nitekim bu tarihten bu yana yaşanan gelişmelere bakıldığında bu daha rahat görülebiliyor.
Erdoğan-Bush mutabakatı
Türkiye, sınırötesi operasyonlar konusundaki baskısını 2007 sonbaharında yoğunlaştırdı. Bu amaçla 18 Ekim 2007'de sınırötesi operasyon tezkeresi çıkarıldı. Diplomasi faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Tayyip Erdoğan 5 Kasım 2007'de ABD Başkanı George W. Bush'la görüştü ve burada yeni bir mutabakat belirlendi. Buna göre, Türkiye 'Irak merkezi yönetimine bağlılığı esas alan' Güney Kürdistan hükümetini tanıyacak, Güney hükümeti de PKK'ye karşı faaliyetlerini yoğunlaştıracak, sınırötesi operasyonlara karşı çıkmayacak. 16 Aralık 2007'den günümüze çok sayıda hava ve 21 Şubat'ta da kara operasyonu düzenlendi. Güney hükümeti ise Türkiye'ye karşı çıkacağına PKK'ye karşı faaliyetlerini sıklaştırdı. 'Irak merkezi yönetimini esas alan' Güney hükümeti ile Türkiye'nin ilişkileri gelişti. Böylece hem sınırötesi saldırılarla hem de Irak merkezi hükümetinin esas alınmasının dayatılmasıyla Güney'in 'egemenlik hakkı' istendiğinde ihlal edilebilecek düzeye çekilmiş ve 'Kürt siyasetinin Irak'ta sınırlandırılması' sağlanmış oldu.
Tartışmalar sonbahara kaldı
Erdoğan-Bush görüşmesinde, Türkiye'nin, Güney'in tanınması karşılığında ileri sürdüğü ve ABD tarafından kabul edildiği ortaya çıkan şartlardan birisi de Kerkük konusudur. 16 Aralık'ta sınırötesi operasyonlara start verilirken, hemen 2 gün sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın Kerkük'te bulunduğu sırada, Kerkük referandumunun Haziran 2008'e ertelendiği duyurulmuştu. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ilk kez 'Kerkük'süz modern bir federasyona razı olduklarını' açıklamıştı. Böylece 'erteleme' kararı ilk adım atılmış olurken, asıl adımın daha sonra Kerkük konusunun Birleşmiş Milletler'e devredilmesiyle atılmış oldu. BM Kerkük'ün Kürt bölgesinin dışında tutulması yönünde bir görüş ortaya koyarken, hazirana ertelenen referandumun ise yapılmamasını istedi. Aynı zamanda Irak parlamentosu, Temmuz 2008'de, referandumun yapılmamasını ve Kürtler, Türkler ve Arapların eşit şekilde yönetimde söz hakkına sahip olacakları bir özerk yönetim modelini esas alan bir yasa çıkardı. Cumhurbaşkanı Talabani, kendisinin de önerisi olan ve Kürtlerin ciddi tepkisini toplayan yasayı veto etmek zorunda kaldı. Kerkük'le ilgili tartışmalar sonbahara kalmış durumda.
Kerkük katliamı
Ancak Kürt yönetiminin Kerkük konusundaki tavizkar ve beceriksiz tutumu büyük oranda 'Kerkük'ün elden çıktığını' gösteriyor. Güney hükümetinin bu politikasına rağmen, Kürtlerin tepkisi yükselince tekrar katliamlar gerçekleştirildi. Kürtlerin 28 Temmuz 2008'de Kerkük'te dayatılan statüye karşı gerçekleştirdiği mitinge yönelik düzenlenen saldırıda 28 kişi yaşamını yitirdi. Böylece Şengal Katliam'ında da dayatıldığı gibi, Kerkük'ün Kürtlere verilmeyeceği, bunun için gerektiğinde katliamların devreye konulacağı bir kez daha görülmüş oldu.
NURİ FIRAT >Kerkük için yeni öneri

Türk Savaş Uçaklarının Kendekolê Katliamı

Şengal katliamı unutulmuyor

Bir Ergenekon cephaneliği daha çıktı

Kerkük üzerinden nüfuz savaşı

'Faili devlet' yargılansın

‘Botlarımızın içi kan doluyordu’

DERSİM KATLİAMI TANIĞINDAN ÇARPICI AÇIKLAMALAR Çiftçi katliamda yaşadıklarını anlattıktan bir hafta sonra, 3 Ocak 2007 tarihinde yaşamını yitirdi

Emir Türkiye’den geldi

Gazi davası yeniden görülsün

Köy yakanlar devrede

Sivas'ta Ölenler, Yaralananlar, Kurtulanlar...

Bu nasıl insanlık?

Diyarbakir'da 2'si bebek, 7'si çocuk toplam 10 kişinin katledildiği bombalı saldırının failleri korunuyor.

Beytüşşebap Katliamı: Aileler Katliamcıların isimlerini biliyoruz

Yer-gök böyle zulüm görmedi

Bir askerden vahşet itirafları

Bu da havan topu parçası

Facebook'da ırkçı örgütlenmeler

Türk Polisi, veresiye meşrubat vermeyen esnafa saldırdı!

KCK, PKK ve KJB'den 15 Ağustos açıklaması

AKP kan emmeyi sürdürüyor

AKP'den işkence ye büyük tolerans

Vahşete karşı bir direniş ruhu: 14 Temmuz 1982

Küllenmeyen yangın: Sivas Katliamı

1925 KÜRDİSTAN HAREKETİNİ ANMA PANELİNE ENGELLEME

Polis, 12 yaşındaki çocuğun yüzüne sıcak su döktü..“Oğluma bunu yapanlar insan olamaz”

BEDIUZZAMAN SAİD’İ KURDÎ: KÜRTLERİN GANDİSİ

CDK, Kürtlere saldırıları Hitler dönemine benzetti

Leopard 2 savaş tankı Türkiye'ye satıldı. Alman silahlanma raporunu sert bir şekilde eleştiren insan hakları örgütleri, Kürtlerin savaşla tehdit...

Diyarbakır 5 Nolu

Aydın Dere Tarih bizden ne istiyor?

Tarihe Kazınmış Belgeler; Kürt Soykırımları

Kayıp yakınlarını fişlediler : Önce öldür, sonra fişle!

Türkiye terörist ülke mi?

KÜRTLER İN ELİNE TUTUŞTURULMUŞ YENİ TOPİTOP ŞEKERİ YAHUDi DÜŞMANLIĞI

Halepçe, Qamışlo, Beyazıt ve Gazi katliamları protesto edildiiran turkey

KCK, katliam yıldönümünde Suriye Baas rejimini kınadı

Vahşetin simge kızı 13 yıl sonra konuştu

İşte suç örgütü değil denilen TSK'nin vukuatları

Güçlükonak’ta 11 Kürt Öldürüldü [15 Ocak 1996]

Beytüşşebap Katliamı: Aileler Katliamcıların isimlerini biliyoruz

Beytüşşebap için Ankara’da düğmeye basıldı

'Askerler, hamile kadınların karnını deşiyorlardı'

Şengal Katliamı: 500 ölü, 400 yaralı

En küçük bir ihbarda, ya Evleri ve mallari gasp edildi yada topluca Daragaçlarina çekildiler.Sürgün edildi "şansli" olanlar

15 Ağustos kutlaması ve Protestolar

‘Her yer Zap her yer serhildan’ sloganıyla eylemler düzenleyen Kürtler, 15 Ağustos’un komutanı Mahsum Korkmaz-Agit’i de selamladı.sirnakcizrecenazeyahyaya5

İlgili Başlıklar

» Dirilişten direnişe coşkulu selamlama

» Diriliş Bayramı coşkuyla karşılandı

» Dirilişe selam saldırılara öfke

» Diriliş coşkusu sürüyor

15 Ağustos Diriliş Bayramı, Kürdistan ve Türkiye’de binlerce kişinin katılımıyla kutlanıyor. 15 Ağustos Diriliş Bayramı kutlamaları Kürdistan ve Türkiye’de binlerce kişinin katılımıyla kutlandı. “Vur gerilla vur Kurdistan’ı kur”, “Dağlarda arama Apocular her yerde” ve “Her yer Zaptır, her yer serhildan” sloganlarının atıldığı kutlamalarda direnişin kesintisiz süreceği mesajı verildi.
AMED
Amed’de bir haftadan beri başlayan 15 Ağustos kutlamaları devam ediyor. Alınan yoğun güvenlik önlemlerine rağmen birçok ilçede ve kent merkezinde meşaleli yürüyüş, havai fişek gösterileri ile halk 15 Ağustos’u kutluyor. Kayapınar’ın Dicle Kent, Gaziler, Peyas ve Kantar mahalleleri, Yenişehir’in Şehitlik ve Seyrantepe mahalleleri, Sur ve Bağlar ilçelerinin birçok mahallesinde ve Çınar İlçesi’nde havai fişek gösterisiyle 15 Ağustos’u kutlandı.
VAN
15 Ağustos başta Hacıbekir ve Yeni Mahalle olmak üzere birçok mahallede biraraya gelen binlerce kişi tarafından kutlandı. Van’ın bütün mahallelerinde havai fişekler atılırken, Hacıbekir Mahallesi’nin Dere Sokağı’nda yapılan kutlamaya polis müdahale etti. Gençlerin taşlarla karşılık vermesi üzerine bir süre çatışma yaşandı.
BATMAN
Batman’da 15 Ağustos Atılımı’nı kutlamak için Petrolkent Mahallesi’nde yüzlerce kişi biraraya geldi. KCK Önderi Abdullah Öcalan’ın “Bê te jiyan nabe”, dev posteri ile HPG’li Ramazan Toptaş’ın (Sarı İbrahim) “Güneşin yoldaşı ölümsüzdür” ve Mahsum Korkmaz’ın (Ağit) “15 Ağustos direnişini selamlıyoruz” posterleri ile Apocu Gençlik adına “15 Ağustos atılım ruhuyla direnişi ve güneşimizi selamlıyoruz” yazılı dev pankart asıldı. Davul zurna eşliğinde halay çeken kitle daha sonra havai fişek gösterisi yaptı. Havai fişek gösterisinin ardından yüzlerce kişi sloganlarla Karşıyaka Köprüsü’ne doğru yürüyüşe geçti. Kitle burada molotofkokteylleri atarak yolu trafiğe kapattı.
URFA
15 Ağustos Atılımı Urfa’nın Halepli Mahallesi’nde davul zurnalı kutlandı. Eylemde, ‘Bijî Serok Apo’, ‘PKK halktır halk burada’, “Vur gerilla vur Kurdistan’ı kur” sloganları atıldı. Eylemde lastik yakan gençler ateş etrafında davul ve zurnayla halay çekerken, ateşle kutlamanın yapıldığı yere ‘Apo’ yazdı. 15 Ağustos Viranşehir’in Hürriyet, Cumhuriyet, Demirel, şarkpınar, Bahçelievler, Atatürk mahallelerinde eşzamanlı yapılan havai fişek gösterisiyle kutlandı.
MARDİN
Mardin’in Nusaybin İlçesin’de yapılan Diriliş Bayramı kutlaması DTP İlçe teşkilatında çoğu kadın olmak üzere yüzlerce kişinin katılımıyla yapıldı. Etkinlikte sık sık “Agit komutan ölümsüzdür”, “Bijî Serok Apo” sloganları atıldı. Kızıltepe’nin Bahçelievler ve Tepebaşı mahallelerinde de bir grup genç tarafından ateşler yakılarak 15 Ağustos karşılandı.
VAN
Van’ın Hacibekir ile Yeni Mahalle’de biraraya gelen gençler, ateş yakarak 15 Ağustos’u kutladı. Hacibekir Mahallesi’nin Sürmeli ile Dere sokaklarında biraraya gelen yüzlerce kişi ateşler yakarak halaylar çekti. Etkinlikler havai fişek ve meşaleli yürüyüşle son buldu. Yüzlerce kişinin toplandığı Yeni Mahalle’de ise Öcalan’ın posterlerini de taşıyan kitle mahalle içinde meşalelerle yürüdü. Daha sonra evlere baskın düzenleyen Van Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekipler Ali ve Mustafa Timur’u gözaltına aldı.
YÜKSEKOVA
Hakkari’nin Yüksekova İlçesi Orman, Yeşildere, Esentepe, Esenyurt, Kışla mahallerinde 15 Ağustos’un 24. yıldönümü nedeniyle havai fişek gösterileri ve yürüyüşüler yapıldı. Bütün mahallerde eşzamanlı havai fişek gösterisi yapılırken, gençler geç saatlere kadar mahalle aralarında yürüyüşler düzenledi.
ŞIRNAK
Şırnak’ın İdil İlçesi Atakent Mahallesi Çağındalar sokakta 33 ACH 83 plakalı özel araç ile Atakent Mahallesi Fatih Sokakta 73 KA 298 Plakalı özel araçlar kimliği belirsiz kişi veya kişilerce kundaklandı. Araçlarda büyük maddi hasar meydana gelirken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
ANTEP
DTP Şahinbey İlçe binasında bir etkinlik düzenlendi. Bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan etkinliğin açılış konuşmasını DTP Antep İl Başkanı Ali Şimşek yaptı.
VARTO
Muş’un Varto İlçesi’nde PKK’nin silahlı eylemlere başladığı gün olan 15 Ağustos nedeniyle, düzenlenen şölende yüzlerce kişi biraraya geldi. Yerel müzik gruplarında katıldığı etkinlik, halayların çekilmesiyle son buldu.
ADANA
Adana’nın birçok Mahallesi’nde yapılan etkinliklerin en kitlesel olanı Barbaros Mahallesi’nde yapıldı. Newroz alanında yapılan kutlamaya iki bini aşkın kişi katıldı. KCK Önderi Abdullah Öcalan ve ARGK askeri Komutanı Mahsum Korkmaz’ın posterlerinin açıldığı kutlamada havai fişek gösterisi yapıldı. Kadın ve gençlerin yoğun olduğu kutlamada kitle sık sık; “Bijî Serok Apo”, “PKK halktır halk burada”, Gençlik Apo’nun fedaisidir” sloganlarını attı.
İSTANBUL15agustosistanbul
15 Ağustos Diriliş Bayramı İstanbul’da da çeşitli etkinliklerle kutlandı. İstanbul’un Okmeydanı, Beyoğlu-Hacıahmet, Tuzla, Gazi Mahallesi, Küçükçekmece-Kanarya-Şahintepesi, Ümraniye-1 Mayıs Mahallesi’nde kutlamalar yapıldı. Okmeydanı Sağlık Ocağı önünden Şark Kahvesi’ne doğru yürüyüşe geçen yaklaşık yüz kişi, Öcalan posterleri ve KONGRA GEL bayrakları taşıdı. “Dağlarda arama Apocular her yerde”, “Her yer Zaptır, her yer serhildan”, “Bijî Serok Apo” sloganları atan eylemcilere polis gaz bombalarıyla müdahale etti. Gençler polise molotofkokteyli, taş ve havai fişeklerle karşılık verdi. Çatışmalar uzun süre devam ederken, havai fişeklerin isabet ettiği bazı polisler çeşitli yerlerinden yaralandı. Olayın ardından 6 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Gazi Mahallesi İsmet Paşa caddesinde biraraya gelen yaklaşık 300 kişi cadde üzerinde yürüyüşe geçti. Yolu molotof kokteyilleri ile trafiğe kapatan gruba DHKP/C’lilerde destek verdi. Türk Telekom’a ait 198 No’lu Yetkili Ödeme Merkezi (Fatura ödeme merkezi) ve otobüs durakları ateşe verildi. Beyoğlu Hacı Ahmet Mahallesi, avai fişeklerle başlayan kutlamalarda biraraya gelen yaklaşık yüz kişi sloganlarla yürüdü. Eyleme katılanların çoğunun kadın olması dikkat çekti. Bu arada Tuzla, Kanarya, Şahintepesi’nde de havai fişeklerle 15 Ağustos kutlamları yapıldı. Mezopotamya Kültür Merkezi(MKM)’nde düzenlendiği etkinlikle 15 Ağustos’u kutladı.
AYDIN
Aydın’ın Ortaklar Beldesi’nde 15 Ağustos nedeniyle bir yürüyüş düzenlendi. Yaklaşık bin kişinin katıldığı yürüyüşte sık sık “Bıjî Serok Apo”, “PKK halktır, halk burada”, “Disa disa serhildan Seroke me Öcalan”, “Vur gerilla vur Kürdistan’ı kur” sloganları atıldı.
KOCAELİ
Kocaeli’deki 15 Ağustos kutlaması DTP Kocaeli İl binasında düzenlendi. Günün önemine ilişkin konuşmalar yapılırken sık sık “Bijî PKK”, “Bê Serok jiyan na be” sloganları atıldı. Etkinlik, Koma Amigra’nın verdiği müzik dinletisi ile sona erdi. HABER MERKEZİ YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Avrupa'da 15 Ağustos

15 Ağustos Atılımı’nın 24. yıldönümü, Kürdistanlıların yaşadığı her yerde çeşitli etkinliklerle kutlanmaya devam ediliyor.edibeseavrupa

Almanya’nın Stuttgart, Saarbrücken, Höchst; Fransa’nın başkenti Paris ve Mulhouse, Marsilya, Nevers kentleri ile Rusya’nın Adigey Özerk Cumhuriyeti’nde önceki gün 15 Ağustos Atılımı’nı kutlama etkinlikleri gerçekleştirildi.
STUTTGART
Kürdistanlı gençler, Mezopotamya Kültür Derneği’nde gerçekleştirilen bir toplantıyla 15 Ağustos Atılımı’nı kutladı. Toplantı, saygı duruşuyla başladı. 15 Ağustos Atılımı’nın anlamı ve Mahsum Korkmaz’ın (Agit) kişiliği üzerine geniş değerlendirmelerde bulunan Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) temsilcisi, 15 Ağustos Atılımı’nın Kürtlerin inkar edilen kimliğinin ve kırılan iradesinin yeniden yaratılması anlamına geldiğini söyledi. 15 Ağustos Atılımı’nın kahramanlığın ve dirilişin sembolü olduğunu belirten temsilci, “Kürt gençliği, 15 Ağustos ruhuyla Önder Apo’ya sahip çıkacak ve özgürlük için sonuna kadar mücadele edecektir” diyerek konuşmasını noktaladı. Temsilci, gençlerin 15 Ağustos Atılımı’na ilişkin sorularını da yanıtladı.
SAARBRÜCKEN
Saarbrücken’de çalışmalarını sürdüren Kandilspor, 15 Ağustos kutlamaları çerçevesinde piknikli bir futbol turnuvası düzenledi. Turnuvaya; Afrika’dan Togo takımı, Tunusluların oluşturduğu FC Tunus, Arapların FC Avdul ve Kürdistan’ın dört parçasından Kürtlerin oluşturduğu Kurde ve Kandil takımı olmak üzere toplam 5 takım katıldı. Maçlar sonucunda FC Tunus, 10 puanla birinci oldu. Coşkulu geçen turnuvanın ardından 15 Ağustos’a ilişkin konuşmalar yapıldı. Konuşmalardan sonra Koma Kevokên Aşiti çocuk grubu, Ozan Mehmet ve Simar tarafından müzik dinletisi sunuldu.
HÖCHST
Kürtler önceki gün Kürt-Alman Dostluk Derneği’nde düzenledikleri bir etkinlikle 15 Ağustos’u kutladı. 15 Ağustos vesilesiyle hazırlanan yemeklerin dağıtılmasının ardınan Hozan Qudbetin sahne alarak katılımcılara coşkulu anlar yaşattı.
PARİS
Fransa’nın başkenti Paris’te yaşayan Kürdistanlılar da 15 Ağustos’u Cergy Ormanları’ndaki piknik alanında biraraya gelerek kutladı. Paris Halk Meclisleri Sözcüsü Ahmet Kaya, 15 Ağustos’u anlatan bir konuşma yaptı. Daha sonra CDK adına bir mesaj okundu. 15 Ağustos’un bir “özgürlük destanı” olduğu belirtilen mesajda, “Topyekün savaş konseptine karşı 15 Ağustos’un kararlı, cesaretli, atılımcı ruhu, şehit Agit yoldaşın direniş ve eylem tarzıyla, Êdî Bes e hamlesi çerçevesinde seferberlik halinde duruş, her zamankinden daha onemli ve kaçınılmazdır” ifadelerine yer verildi. Ardından Ozan Maaruf, Serhat, Sarya, Berivan, Jinen Dengbêj (Gulistan ve Delal), Koma Kelaşin, Grup Han ve Koma Serhildan sahne aldı. Etkinlik, halaylar eşliğinde son buldu.
MULHOUSE
Kürt Kültür Derneği’nde düzenlenen kutlama toplantısında Kürt siyasetçi Cemal Kavak konuştu. Kavak, 15 Ağustos’un tarihsel sürecini anlatarak, birinci ‘Êdî Bes e hamlesi’nin aslında 15 Ağustos 1984’te gerçekleştirilen atılımla başladığını belirtti. Kavak, ‘Êdî Bes e hamlesi’nin ikinci aşamasının da başarılı olması için mücadeleye daha kararlı katılınması gerektiğini vurguladı. Toplantıya, Avrupalı Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) temsilcileri, Alevi Kültür Merkezi üyeleri ve Türkiyeli birçok aydın da katıldı.
MARSİLYA
Gençlik Meclisi adıyla örgütlenen Kürt gençleri 15 Ağustos vesilesiyle meşaleli bir yürüyüş organize etti. Kadın ve çocukların da yoğun ilgi gösterdiği eylem Reformes Canebiere Meydanı’nda başladı. Eylemciler, KCK, PKK, Komalên Ciwan bayrakları ve Öcalan’ın dev posterini taşıdı. Vieux Port’a kadar yürümeye devam eden göstericiler, burada bir miting düzenledi. Mitingte konuşan Kürt siyasetçi Xebat Öcalan, 15 Ağustos ile Kürt halkının kendini ifade etmeye başladığını söyledi. Öcalan’ın konuşmasının ardından havai fişekli gösteri yapıldı. Gençler de yerel grupların seslendirdiği parçalar eşliğinde halaylar çekti. Geç saatlere kadar süren eylem Marsilya sakinlerinin büyük ilgisini çekti.
NEVERS
Kürt Kültür Derneği’ndeki etkinliğe çok sayıda Kürdistanlı katıldı. Etkinlikte yapılan konuşmalarda, 15 Ağustos’un anlam ve önemi değerlendirildi.
RUSYA:
Adigey Özerk Cumhuriyeti’nin Prabejinke kentinde 15 Ağustos açık alanda yapılan bir etkinlik ile kutlandı. Çok sayıda Kürdistanlının katıldığı etkinliğe, KCK temsilcisi, Adigey Halk Meclisi Başkanı Feyzo Hüseyin, YJA temsilcisi Newroz Serhat ve Kültür Merkezi yöneticileri katıldı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Feyzo Hüseyin, 15 Ağustos’un Kürtler için bir milat olduğuna vurgu yaparak, bunun sürgündeki Kürtler için de büyük bir moral ve güven kaynağı olduğunu söyledi. Yapılan konuşmaların ardınan Adigeyli Kürtlerin kendi imkanları ile Prabejinke’de organize ettikleri kutlamalarda yerel sanatçıların yanı sıra Koma Agri ve Koma Amed müzik grupları sahne aldı. HABER MERKEZİ YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

“İran’daki İdamları Durdurun”

İran rejiminin Kürtler üzerinde uyguladığı idam politikası Köln’de protesto edildi. Mala Kurda derneği ile şehirde yaşayan Doğu Kürdistanlılar önceki gün “İran’daki İdamları Durdurun” sloganı altında gösteri yaptı. 

İlgili Başlıklariranprotesto5 

» ‘İdam Cumhuriyeti’ne lanet

» İdamdan önce işkence!

» İdama karşı eylem çağrısı

» İHD: İdam filen uygulanıyor

Dom Kilisesi’nin önünde yapılan eylemde, İran rejimi kınandı. Sembolik bir darağacının kurulduğu meydanda konuşan Mala Kurda Başkanı Mehmet Şah Özer, İran devletinin kuruluşundan bugüne kadar ülkede yaşayan halklara karşı faşizan bir tutum sergilediğini anımsatarak, “Kürtler Ortadoğu’da demokratikleşmenin mayasıdır. Bunu ne İran devleti, ne de başka güçler engelleyebilir. İran rejiminin son dönemlerde Kürt halkına karşı uyguladığı idamlar insanlık dışıdır” dedi. Özer, hiçbir uygulama ve tehdidin Kürt halkının birliğini bozamayacağını ve özgürlük mücadelesini engelleyemeyeceğini kaydetti. ‘Demokrasi nerede?’, ‘İnsan hakları nerede?’ ve ‘İran’daki idamlara hayır’ yazılı dövizlerin yanısıra idam edilen veya idam tehdidi ile karşı karşıya olan Kürtlerin resimleri taşındı.‘Terörist İran’ sloganının atıldığı gösteride, katılımcılar da kısa konuşmalarla İran rejimine olan tepkilerini dile getirdi.
Öte yandan Almanya’nın Essen kentinde de aynı amaçla bir eylem gerçekleştirildi. Alman-Kürt Dayanışma Derneği tarafından önceki gün düzenlenen protesto gösterisinde, “İran’daki idamlara dur” dendi.
ADEM KARAÇOBAN/KÖLN/ Y.Ö.POLİTİKA/ESSEN YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Maketli tecrit protestosu

KCK Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit Almanya’nın Hamburg kentinde “Burası İmralı ben de hücredeyim” şiarıyla düzenlenen bir mitingle protesto edildi.hamburgocalanmiting8

Kehrin en işlek caddesi olarak bilinen Mönckebergstr.’de önceki gün yapılan eylem, Hamburg YJA ve Gençlik Birimi tarafından düzenlendi. Hücre maketli gösteri sırasında yüzlerce bildiri dağıtıldı. CDK temsilcisi yaptığı konuşmada, her koşul altında Öcalan’ı sahipleneceklerini vurguladı. Kürtlerin uluslararası arenada adeta hücreye konulmak istendiğini belirten CDK temsilcisi, hücreleri parçalayacak iradeye sahip olduklarını söyledi. Kürdistanlılar, sık sık Öcalan lehine slogan atarak, eylemlerine son verdi.
M.ZAHİT EKİNCİ/ HAMBURG

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Stratejik ortaklık şart

zubeyir-aydar KONGRA GEL Başkanı Zübeyir Aydar, KDP ve YNK’ye antiKürt cephesine karşı stratejik ortaklık önerdi. Aydar, Kerkük’ün Kürdistan’a dahil edilmesi için zaman kaybedilmemesi gerektiğini söyledi.

KONGRA GEL Başkanı Zübeyir Aydar, Güneyli güçlerin (KDP ve YNK) Kerkük sorununun çözümü konusunda tıkandıklarını söyledi. AntiKürt ittifakının boş durmadığını dile getiren Aydar, Kerkük’te çözüm için YNK ve KPD’ye ‘stratejik ortaklık’ önerdi. Aydar, Fırat Haber Ajansı’nın sorularını cevapladı.
KONGRA GEL’in 6. Genel Kurulu, 21-25 Temmuz tarihleri arasında gerilla alanlarında yapıldı. Bu kongre hangi koşullarda ve nasıl yapıldı?
KONGRA GEL, 6. Genel Kurulu’nu operasyonların çok yoğun olduğu, savaşın zirvede olduğu bir dönemde başarı ile topladı ve gündemdeki konularını görüşerek tamamladı. Olağanüstü bir dönemdi.
Genel Kurul’da “ulusal birlik için çerçeve anlaşması kararı”ndan bahsediliyor. Bunu biraz açabilir misiniz?
KONGRA GEL Genel Kurulu 2004’ten beri sürekli ulusal birlik çağrılarında bulunuyor. Sürekli gündemimizde, bu yıl da gündemdeydi. Mutlaka tüm parçadaki Kürtlerin, dışarıdakilerin bir çatı altında toplanarak ulusal strateji oluşturmaları gerekir. Bu yönlü kararlar var.
Son olarak KNK genel kurulunda bir Ulusal Strateji Belgesi tartışıldı. Bir komisyon çalışmalarını yürütüyor. Herkesin tartışmalara katılması ve öneri sunması için kısa bir süre içinde kamuoyuna sunmaları bekleniyor. KNK’nin ulusal birlik yönünde tüm adımlarını destekliyoruz. Ama ulusal birlik yalnız bir tarafın çabası ile olmuyor. Özellikle Güneyli güçler; KDP ve YNK’ye iş düşüyor. Onların imkanları daha fazla. Ama çaba gösteremiyorlar. Bu yönlü duruşları zayıf. Parçacı, bölgesel bir duruş sergiliyorlar, ulusal bir duruşları yok.
Güney’deki güçlerin mevcut pozisyonları göz önüne alındığında ulusal birlik noktasında bir yakınlaşma bekliyor musunuz?
Bu partiler bir parçanın partileridir, Güney’le sınırlıdırlar. Bir ulusal parti örgütlenmeleri yok. Biz baştan beri tüm parçalarda Kürtleri örgütlemeye çalıştık. İlk defa bir Kürt önderi Başkan Apo bütün Kürtlere hitap etti. İlk defa bir parti her tarafta örgütleniyor. Sıkıntı diğer partilerden geliyor. Her biri parça partiler. Özellikle Güney partilerinin sınırları Güney’le bitiyor. Parçacı ve yerel düşündükleri için sıkıntı buradan geliyor. Şimdi esas sorunlardan biri Kerkük sorunu. Yani Kerkük’le beraber daha önce Saddam’ın denetimi altında olan Kürt bölgelerin sorunu var. Kerkük tek başına Güneyli’lerin çabaları ile kurtarılacak bir yer olmaktan çıkıyor. Bir ulusal sorundur.
Bu konuda bir öneriniz oldu mu? Kerkük politikanız nedir?
Genel Kurul’da Kerkük sorunu da tartışıldı. Karar tasarısı geçti kuruldan. Bizim Kerkük politikamız şudur: Kerkük Kürdistan’da yer alan bir şehirdir. Kürdistan’a dahil edilmesi gerekiyor. Ama orada yaşayan Türkmen, Araplar, Asuriler, tüm ağırlıklar göz önüne alınarak demokratik konfederalizm esprisi ile özerk bir statüye kavuşturulmalı. Kendi içinde kendi kendini yönetsin.
Bu anlamda Kerkük sadece Güney’in sorun değildir. Bütün parçaların sorunu olarak bakıyoruz. Ayrıca Güney’in tek başına çabalarının bu soruna yetmediğini görüyoruz. Güneyli partilerin izlediği politikanın tıkandığı görülüyor. Başarısız bir politika yürüttüler. Gereken önem verilmedi. Bu sorunu, Saddam’ın düştüğü zaman, 2003-2004’te halletmeleri gerekirdi. Ama hep ertelediler. Bu erteleme yanlıştır. Diğer yandan iki parti kendi aralarında Kerkük’te rekabet yaşadılar. İki yönetim, iki asayiş kurdular. Bir genel Kürt iradesi ortaya koymadılar. Yine Kerkük’e dönen insanlar var. Daha önce yerlerinden göçertilmiş insanlar kendi yerlerine dönüyor ama ev yok bark yok. İmkanları olmasına rağmen Kerküklülere yeterli yardım yapılmadı.
‘Zaman aleyhimize işliyor’
Bir de Irak Anayasası çerçevesinde referandum olacaktı, ama bunun öyle kolay olmayacağı belliydi. Türkiye-Suriye-İran antiKürt ittifakı var. Kerkük’teki referandumu geçen yıl Türkiye’nin engellediğini kendileri de ifade ettiler. Bugün Bağdat’taki Şii ve Sünniler de bu ittifaka dahil oldu.
Anayasaya aykırı parlamentoda yasa geçirecek gücü buluyorlar kendilerinde. Şu görülüyor; zaman Kerkük konusunda Kürtlerin lehine değil aleyhine işliyor. Fırsatlar zamanında kullanılmadığı zaman kaçar. Bağdat merkezi yönetimi güçlendikçe Kürtler dıştalanıyor ve kendilerine göre kararlar alıyorlar. Kerkük referandumunun bir yıl daha ertelenmesi önerisi var. Bu erteleme nereye varacak. Gelecek yıl Kürt hükümeti daha mı güçlü olacak, Irak hükümeti daha mı zayıf olacak. Sorunun çok tehlikeli bir boyuta gittiği görülüyor. Irak hükümeti kendisini güçlü hissettikçe ordusunu peşmergelerin bulunduğu alanlara gönderiyor. Buralarda operasyon yapmaları gibi girişimler gelecekte yeni sıkıntıların habercisidir. Güney hükümeti ve partilerinin bu konuda yanlış strateji ve politika izlemesi durumu daha da tehlikeli bir boyuta taşınacaktır.
Biz “ulusal konferans olmazsa bile en azından Kerkük konulu bir konferans yapalım” diyoruz. Bütün Kürt kesimlerinin katıldığı bir özel konferans yapılarak ortak bir strateji belirlenmesini istiyoruz. Bu çağrımızı yapıyoruz.
‘AntiKürt ittifakına karşı ulusal birlik’
AntiKürt ittifakına karşı Kürtlerin de bir araya gelmesi gerekiyor. Yoksa Kürtler için tehlike çanları çalıyor. Herkes Kürtler üzerine pazarlık yapıyor. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Türkiye’ye gitmeden önce dört Kürdü ‘hediye paketi’ olarak Türkiye’ye sunuyor. Biz diyoruz ki; bir araya gelelim, konuşalım, tartışalım.
Artık Kürtler üzerinde pazarlık yapılan, hediye edilen, koz olarak kullanılan bir durumdan çıksın diyoruz. Bunu bütün Kürt partilerinin gündemine getiriyoruz. Halkımıza da çağrıda bulunuyoruz. Herkes ulusal birlik için baskı yapmalı. 1991’de Irak müdahalesinden sonra Güney Kürdistan’da de facto bir durum ortaya çıktı. Kürdistan’ı işgal altında tutan devletler, Türkiye-İran-Suriye, Ankara-Şam toplantıları yaparak nasıl bir önlem alacaklarını tartışıyorlardı. Sonra Amerikan işgali ile birlikte, bu kez daha da genişleterek adına “Irak’a komşu ülkeler toplantısı” dendi. Aslında Kürdistan’a komşu ülkeler toplantısıdır. Kürde karşı önlem alma konferansıdır. Tüm bu girişimlere karşı biz de diyoruz ki önce biz kendi aramızda toplanalım. Ortak bir strateji oluşturalım.
Diğer parçalardakilere göre Güneydekilere bu konuda daha fazla iş düşüyor. Ancak bu propagandanın ötesine geçmeli. Hatta bu konuda zaafiyet gösteriyorlar. Güney’de iki tarafla da ilişkilerimiz var ama istenilen düzeyde değil. İlişkilerin stratejik düzeyde olmasını isterdik. Henüz öyle bir seviyede görünmüyor.
KDP ve YNK’ye stratejik ortaklık mı teklif ediyorsunuz?
Biz bütün Kürtlere bunu öneriyoruz. Biz aynı ülkenin insanlarıyız. Aynı kaderi paylaşıyoruz. Aynı tehditlerle karşılaşıyoruz. Aynı kaderi paylaşan halk olduğumuz için ortak strateji diyoruz.
CELİL DEMİRALP/ ANF/BRÜKSEL YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Kürtlerin Ergenekon'u olur mu?

image M.Salih Erol Tarih: 17 Ağustos 2008 Pazar Kurdistan-Post

Fıkra bu...

Köylünün biri, şehirden cam bardak almış. Satıcı, kırılmasın diye bardakları eski gazete parçalarına sarmış... Fıkra bu ya, bardakların sarılı olduğu gazete de Orhan Gencebay’ın fotoğrafı varmış.. Evin genç kızı, izlediği dizilerden etkilenmiş olsa gerek, Orhan Gencebay’ın fotoğrafını güzelce kesip oturma odasının duvarına asıvermiş... Derken, akşam eve dönen baba, fotoğrafı görünce kızına, kızım kim bu adam, diye sormuş. Kızı; baba, nasıl tanımazsın, Orhan Gencebay, demiş. Önemli bir hata yaptığını sanan adam, kızına soruvermiş; Bizim neyimiz olur ki?

Ve ...

Yaralı bir parmak görünce sidiğini derman sanıp koşuşturan adama benzeyen ve olur olmaz her konuya dalan bizimkiler, Ergenekon’u tartışmaktalar. Üstelik birbirlerini Ergenekonculukla suçlayarak, hem de ne ithamlarla...

Ergenekon kelimesini yeni duymuş ve doğru dürüst telâffuz edemeyen halkımız adına soralım; Ergenekon bizim neyimiz olur ki?

Kürt topraklarında, Ergenekon veya onunla aynı çöplükte yeşermiş, hayat düşmanı, sermayesi “vatan, millet, Sakarya” olan, sıkışmaları durumunda bunu da ucuza satacak kadar ödlek ve vicdanı nasırlı adamların oluşturduğu binlerce cinnet var.

“Baba” kelimesinin hissiyatını bilmeyen, elma armut, der gibi bu kelimeyi öylesine kullanan binlerce Kürt yetimi var...

Kaybettiği sabisinin arkasından ağlaya ağlaya çoğunun göz pınarları kurumuş Kürt kadınının göz yaşları bir yerde toplanabilseydi kocaman bir barajı dolduracak kadar olurdu. Her hali içe dokunan bu kadının ahı var...

Bir çok Kürt aydını, hayatının fidan dönemlerini zulümle şefkatlandırılmış mahpus damlarının izbe köşelerinde, insanlığa dair her şeylerini kaybetmiş mahlukatların işkencelerine teslim ettiler. Her ayrıntısı insanı çılgına çeviren bu aydınların kin tadında hikâyeleri var...

Dememiz o ki...

Kürtlerin birbirini Ergenekonculukla suçlaması dayanılası bir ıstırap değildir. Bir insan, kendinden olan birini ancak ve ancak böyle insafsızca boğazlayabilir. Birileri bunun Kürtlüğe hizmet ettiğini düşünüyorsa bilsin ki bu kendi kalesine gol atmaktan öteye birşey değildir. Kullanılmak sadece birilerinin talimatıyla birşeyler yapmak değildir. Acımasız hayat bezirganlarının ağına gafilce düşmek de kullanılmaktadır.

Etmeyin eylemeyin;

Bülent Arınç’ın deyimiyle, bırakın sistem bağırsaklarını temizlesin.

Bırakın, pusu yüzlü puşt adamların pislikleri mezat gibi pazarlarda üç kuruşa sergilensin.

Bırakın, el alem, rezillikleri arşa çıkmış bu adamların Kürt coğrafyasını nasıl cehenneme çevirdiklerini kendi dillerinden öğrensin.

Tamam...

Farkına varmadan bu insafsız tuzağa düşüp hata yapanlar olmuştur.

Tamam...

Zehirli bir örümcek gibi ağını mazlum Kürt topraklarının her yerine ören cinayet şebekesine farkına varmadan hizmet edenler olmuştur...

Ne yani...

Kara kaderimiz bu diye birbirimizin etini mi yiyelim?

Kürt olup da bir belaya tutulmamış biri var mı ki, Ergenekon belasıyla ilişkilendirilen insanımızı yerin dibine batıralım?

Ben şahsen hiç bir Kürdün Ergenekoncu olduğuna inanmıyorum. İnanmak istemediğimden ya da bunu bir Kürde yakıştırmadığımdan değil, bu tarz örgütlenmelerin organize biçimleri ve mantalitesi buna engel olduğu için bunu söylüyorum. Çünkü, bu örgütlenmeler saf kan ilkesiyle hareket eden beyni bozuk faşist yapılardır. Hem de, ırkçılıklarını ibadet edercesine canlı tutarlar. Ve ancak hasta ruhlu, insanlığından eser kalmamış bir Kürt bu örgütlenmelerin içinde kalabilir. “Kalabilir” demek yerine kullanılır desek daha yeri.

Yeri gelmişken;

Yaşar Kaya’nın, Kürtler Ergenekon işinde taraf olmalıdır, demesini önemsiyorum. Gidip mahkemeye, bu caniler, şu kadar ocağımızı söndürdü, bu kadar çocuğumuzu yetim bıraktı bizim hakkımızı da sorun bu adamlardan, demeli. Kürtler Ergenekon’u tartışacaksa eğer bu yönüyle tartışmalı, vuruşarak değil.

Yani...

Toplumun önündeki aydınlarımızın bu baş belası hadiseyi tartışırken daha dikkatli olmalarını dileriz. Hani cilalı bir laf var ya; Biz tarihi çocuklarımızdan ödünç aldık. Yarın çocuklarımızın yüzünü kızartacak şeyler yapmamalıyız diyorum.

M.Salih Erol
salihmehmet_1@hotmail.com

'O kişi kan akıtıyor'

emine_ayna_mardin_halk Emine Ayna, AKP'nin Kürtleri kandırdığını söyledi ve Erdoğan'ı kastederek, 'İnandığınız kişi kan akıtmaya başladı' dedi
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, AKP'yi sert bir dille eleştirdi. Ayna, 'AKP daha önce gelip halkı çeşitli oyunlarla kandırmıştı. Bizler de onun barışı sağlayacağına, akan kanı durduracağına inanarak oyları vermiştik. Ama bu sefer olmayacak. Çünkü kanı durduracağına inandığımız kişi aslında kan akıtmaya başladı' dedi. Ayna, ayrıca 1 Eylül'de yapılacak mitinglere katılım çağrısı yaptı.
AKP Fethullah Gülen'in koludur
Mardin'in Kızıltepe ilçesinde halkla biraraya gelen DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, onurlu barışı ne AKP, ne CHP, ne de MHP'den isteyeceklerini, kendilerinin sağlayacağını belirterek, 'AKP daha önce gelip halkı çeşitli oyunlarla kandırmıştı. Bizler de onun barışı sağlayacağına, akan kanı durduracağına inanarak oyları vermiştik. Ama bu sefer olmayacak. Çünkü kanı durduracağına inandığımız kişi aslında kan akıtmaya başladı. Kürt kanının akıtıldığı yerde Kürtler buna sebep olan hiç kimseye yemek vermez. Bunu herkes bilsin' dedi. Ergenekon davasının bir kandırmaca olduğunu ancak Ergenekon karşısında bir tek Kürtlerin taraf olduğunu söyleyen Ayna, AKP'nin Gülen cemaatinin bir kolu olduğunu da kaydetti.
'Üç karar aldık' 2.Genel Kongre ile birlikte partilerinin bir netleşme sürecine gittiğini anlatan Ayna, 'Bu süreçte bizler üç karar aldık. Bu kararlardan birincisi operasyonlara karşı nasıl bir hamle gerçekleştirmemiz gerektiğini, bu yönlü eylem ve etkinliklerimizin arttırılması gerektiğini tartıştık. İkincisi çatı tartışması ve diğeri de seçimlerdir' dedi. Ayna, operasyonların durması için herkesin artık daha fazla çalışması gerektiğini kaydederek gerekirse oturma eylemleri, açlık grevleri yapacaklarını ifade etti. Bu kapsam da 1 Eylül Barış Mitinglerine herkesin katılmasını isteyen Ayna, Ergenekon davasına taraf olmadıklarına dair sözleri de sert bir biçimde eleştirdi.
'Ergenekon'un karşısında Kürtler var' Kürtlerin Ergenekon karşısında taraf olduğunu, Ergenekon'un karşısında Kürtlerin olduğunu söyleyen Ayna, 'Ergenekon çetesi varsa Kürt sorununun çözümsüzlüğü için vardır. Kürtleri vurmak üzerinde kurulmuş bir çetedir. Bu yüzden onların dediği anlamda bizim taraf olmamız başkadır. Onların taraf olması başkadır. Aslında onların taraf şekli AKP'nin yanında olmak ama bizler AKP yanlısı değiliz. Bunu herkes anlasın. Ergenekon'a karşı bir tarafız. Çünkü bu bir gerçek ki Ergenekon'un yanında AKP ve CHP var. Ergenekon davası AKP'nin kapatılma davasında tehdit usulü olarak kullanılmış bir hamledir' diye konuştu. Ayna, iddianamede ve tartışmalarda Kürtlerin inkar edildiği ve yok sayıldığı için davaya inanmadıklarını dile getirirken, bu davayla kendilerini halka unutturmaya ve kandırmaya çalıştıklarını söyledi. Ayna, 'Halka çözümsüzlük dayatılıyor. Ama bu halk çözümü Ankara'da arıyor. Çözümü demokratik siyasette istiyor. Ama siz demokrasi yerine ölümü dayatırsanız, bu halkın yolu Kasrik'e döner. Bunu istemiyorsanız çözümü yapmalısınız' dedi. Çatı Partisi çalışmasıyla birlikte demokrasiye inanan, barışı isteyen, Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin verilmesi gerektiğine inanan herkesin Çatı Partisi çalışmasında toplanması gerektiğini söyleyen Ayna, bu çalışmayla birlikte Türkiye'nin daha çok demokratikleşeceğini ifade etti.
'AKP Gülen cemaatinin koludur' AKP'nin yıllardır dinle halkı kandırdığını belirten Ayna, 'AKP aslında yıllardır Amerika projesi olan Fethullah Gülen'in bir koludur' dedi. AKP ve Fethullah Gülen politikasının aynı olduğunu söyleyen Ayna, Gülen'in Said-i Nursi'nin cümlelerini değiştirdiğini, Nursi'nin tüm cümlelerinde geçen 'Kürt' kelimeleri yerine 'vatandaş' kelimelerini kullandığını da hatırlattı. Kürt halkının düşmüş olduğu hataya bir daha düşmeyeceklerini belirten Ayna, 'AKP daha önce gelip halkı çeşitli oyunlarla kandırmıştı. Bizler de onun barışı sağlayacağına, akan kanı durduracağına inanarak oyları vermiştik. Ama bu sefer olmayacak. Çünkü kanı durduracağına inandığımız kişi aslında kan akıtmaya başladı. Kürt kanının akıtıldığı yerde Kürtler buna sebep olan hiç kimseye yemek vermez. Bunu herkes bilsin' diye konuştu. Ayna neden Kürtçe konuşmadığını soranlara ise, 'Mardin'de ne zaman Azadiya Welat'ın tirajı artarsa, ben de o zaman Mardin'de Kürtçe konuşurum' cevabını verdi. MARDİN / DİHA

İlk kurşun tartışılmalı!

'PKK muhatap alınmalı'

AKP 'devlet partisi' yolunda

Ergenekon’a AKP’ye ve darbe’ye hayır!

Emine Ayna: Gözaltıların zamanlaması dikkat çekici

Newroz’a ‘Demokratik Özerk Kürdistan’ damgasını vurdu

Türk: Butto’nun ölümü uluslar arası bir oyun

‘KARALAMA KAMPANYALARI BİZİ ETKİSİZ KILMAK İÇİNDİR’

DTP Eşbaşkanı Emine Ayna ve belediye başkanlarının da bulunduğu çok sayıda kişi gazdan etkilenerek Hakkari Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

Bireyin özgürlüğü Anayasal güvenceye alınsın, Demokratik özerklikle, Demokratik Cumhuriyeti inşa edelim

DTP eski Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk yaptıkları konuşmalarda öz eleştiri vererek, eksiklerinden dolayı Kürt halkından özür dilediler.