“Amerika, Kürtlere olan desteğini sürdürecektir” Rizgarî Online/Kürdistan Bölge Başkan Yardımcısı Kosret Resul Ali, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakan Yardımcısı John Negroponte’yi kabul ederek görüştü. Selahattin kentinde gerçekleşen ve Kürdistan Bölge Hükümeti (KRG) Başbakanı Neçirvan Barzani’nin de katıldığı görüşmede Başkan Yardımcısı Ali, Kürdistan ile Amerikan halkları arasındaki dostluğa vurgu yaparak, Kürtlerin Amerikanın en samimi müttefiki olduğunu söyledi. Ali ayrıca “Kürtler Amerika’nın öncülüğünü yaptığı demokrasi cephesinin içinde yer alıyor” dedi. Dışişleri Bakan Yardımcısı John Negroponte ise Ülkesinin Kürtleri desteklemeyi sürdüreceğini iletti. Kürdistan bölgesindeki güven ve huzur ortamına değinen Negroponte, “Bölgeye ziyaretlerde bulunmamızın, Kürt yetkilerle görüşmeler içerisinde olmamızın ve Kürt Yetkililerin görüşle önerilerini dinlememizin nedeni Irak’ta örnek bir bölge olan Kürdistan’daki güven ve huzur ortamının devamı içindir” dedi.KTV

Turklerin Irkci ve Dinci medyasi(Zaman) okurlari bir taraflarina kina yakabilir artik!

Polis kurşunuyla yaralanan Kürd yaşamını yitirdi İzmir'de polisin dur ihtarına uymadığı iddiasıyla açılan ateş sonucu ağır yaralanan Baran Tursun, bu sabaha karşı hayatını kaybetti. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Yoğun Bakım Ünitesi'nde tedavi gören Tursun, bütün müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Tursun'un beyin ölümü gerçekleşmişti. Ensesinden vurulan ve 5 gündür yaşam mücadelesi veren Baran Tursun henüz 20 yaşındaydı. İZMİR-ANF

Financial Times'a konuk olarak okuyuculardan gelen soruları yanıtlayan Clark, Türkiye-Irak ilişkilerini konu alan suallere şu yanıtları verdi: Sizce ABD'nin yeni gelecek başkanının güvenlikle ilgili en önemli tedbiri ne olacak? David R Stevens, South Range, ABD Wesley Clark: Herşey, ABD'nin İran'ı nasıl algıladığına bağlı. Eğer karşı çıkarsa, bu durum yeni birtakım mevzuları da beraberinde getirir. Diğer taraftan eğer İran'ın isteklerini kabul ederse de yine birtakım sorunlar beraberinde gelecektir. Dialog halinde olmak en iyisidir. Belki de İran'ın nükleer hedeflerini tersine döndürmek açısından çok da geç bir zaman değil. Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi PKK isyancılarını bastırmak için hangi önlemleri alması gerekir? Sonuçta Washington'ın peşmergelere ihtiyacı var. ABD'nin bölgedeki baskısını yitirmemesi için nasıl bir öneride bulunması gerekir? Marina Zapf, Berlin Wesley Clark: Kürt Bölgesel Yönetimi'nin PKK'ya karşı etkili bir müdahalede bulunma şansı gerçekten zor. Aralıksız bir şekilde devam eden karşılıklı görüşmeler sonucunda bir uzlaşı sağlanabilir. Bölgesel yönetimin zaten Türk işgali olmadan da halletmesi gereken çok sorunu var. Ortak çıkarlar için ortak bir hareket gerekir. Türkiye'nin ABD'nin yakın dostu olduğunu duyuyoruz. Aynı zamanda NATO'daki yakın partnerimiz. Laik islam demokrasisiyle kültürler arasında bir köprü durumunda. Fakat Irak işgali sırasında Türkiye'ye en çok ihtiyacımızın olduğu dönemde yanımızda yer almadı. ABD Dış İlişkiler Alt Komitesi'nin Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı'nı kabul etmemesi için de türlü baskılar yapan Türkiye'ye olan tutumunu ABD ne zaman değiştirecek? Alan Hairabedian, New York Wesley Clark: Ben Türkiye'nin ABD'nin bugüne kadar gerçekten dostu olduğunu düşünüyorum. Yıllardır süregelen bir dostluk ilişkisine sahibiz. Fakat Türkiye kendi kamuoyunun düşüncesine kilitlenmiş durumda. Aslında ABD, Türkleri Irak işgali sırasında olaya dahil etme konusunda yaptığı baskıda biraz haksızdı. Türkiye'nin Osmanlı'nın devamı olmadığı konusunda diretmeye her şekilde hakkı var. Bugünün Türkiye'si ekonomik programlarıyla ve modernleşme adına attığı kesin adımlarla güçlü bir ülke. ABD'nin de bunun bilincinde davranması gerekir. Türkiye'nin bütün yaratıcı fikir ve faailyetlerinin ardından, operasyon gibi yaratıcı olmayan bir çözüme yönelmesi gerektiği görüşüne katılıyor musunuz? Bir anlamda ABD diplomatlarının yaptığı onca diplomasi hareketinin boşa mı gittiğini düşünüyorsunuz? Nuri Toker Taktiksel olarak Türkiye'nin verdiği gözdağının şu ana kadar işe yaradığını söylemek mümkün. Bir açıdan baktığımızda işin görünmeyen yüzünü çok iyi idrak edemediğimizi düşünüyorum. Çözüm PKK'nın kökünü kazıyarak PKK'ya liderlik edenleri de adalet karşısına çıkarmaktır. Türkiye'nin operasyon gözdağının Türkiye açısından da başka ters etkiler yaratacağını düşünüyorum. ABD neden Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesine karşı çıkıyor? Kendisi de terörle mücadele için Irak'a girmişti. Şu anda Türkiye de aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Ryan Burks, Baltimore, ABD Wesley Clark: ABD, Türkiye'ye engel olmaya çalışıyor çünkü operasyon PKK tarafından oluşturulan sorunun kaynağını yok etmek için doğru bir yol değildir. Doğru olan yol Türk hükümetinin ABD yönetimi ve Bölgesel Kürt Yönetimi ile beraber ortak çalışmasıdır. Irak sorunu ile kıyaslandığında da bu iki sorun arasında çok fark vardır. Saddam sadece birkaç bin kişilik bir gerilla yönetmiyordu. Ben zaten o dönemde de Irak işgaline karşıydım. Saddam'ın ABD için yakın bir tehdit unsuru olduğunu düşünmüyordum. Güç her zaman en son kullanılacak araç olmalıdır. Türkiye sizce petrol yönünden zengin Kerkük bölgesini topraklarına katmak için PKK'yı bir mazeret olarak mı görüyor? Eğer böyle bir saldırı durumu olursa ABD'nin tutumu ne olur? Alex Rehenian Wesley Clark: Türkiye'nin Kerkük'teki petrol kaynaklarıyla ilgili çıkarları hakkında pek fazla bilgi sahibi değilim. Fakat bu durumun son oluşan krizin bir gerekçesi olabileceğini düşünmüyorum. Türkiye yıllardır PKK terörünü alt etmeye çalışan bir ülke. Bundan maddi ve manevi çok zarar gördü. 90'lı yıllarda birçok kez sınır ötesi operasyon da gerçekleştirdi. Amerika da çoğu kez karşı düşüncelerini belirtti. Fakat şu anda durum biraz daha karmaşık. Bence ABD olası bir sınır ötesi operasyonu dahilinde Türkiye'ye diplomatik ve başka biçimlerde tepki gösterecektir. Fakat böyle bir durumun oluşacağına kasım ayının ilk günlerinde gerçekleştirilen görüşmelerin ardından pek şans vermiyorum. Türkiye ve PKK arasındaki bu geçimsizlik sizce Orta Doğu'da yeni bir bölgesel savaşın başlangıcı olabilir mi? Sean Reilly Wesley Clark: Herhangi bir Türk işgalinin, bölgede daha geniş çaplı bir savaşa yol açacağı konusunda şüpheliyim fakat böyle bir durumun oluşması riski arttırır. Türk saldırısı, Kürt milliyetçiliğini kuşkusuz tetikleyecektir ve Irak'taki birlik arayışına gölge düşürecektir. Sonuç olarak bölgedeki anlaşmazlıklar artacaktır fakat bu durum hemen oluşmaz. Eğer Kürtler gelecekte bağımsızlığını ilan etmeye karar verirse, bağımsız bir devlet olabileceğine inanıyor musunuz yoksa Türkler, İranlılar ve Suriyeliler bağımsız olmaya çalışan bu oluşumu yok etmek için el ele verip alt ederler mi? Harivan Jaff, Canada Wesley Clark: Bağımsız ve kendi sınırlarıyla çevrili bir Kürdistan teşebbüsü komşuları tarafından tevazu gösterilecek bir durum olamaz ve böyle bir oluşum gerçekleşemez. Kendi toprakları dahilinde oluşturulabilecek böylesi bir işgale göz yummazlar. Fakat Kürtler için şöyle bir durum söz konusu olabilir. Kendi ekonomik gelişimlerine, kültürel otonomilerine, yerel yönetimlerine ve uluslararası düzeyde tanınırlığa sahip olabilirler. Ama tabi ki bağımsız bir devlet olarak değil. Kürdistan Bölgesel Yönetimi şu anda zaten gerekli otoriteye sahip. PKK sorununu çözme gibi birtakım politik ve ahlaki görevleri de yerine getirirse şüphesiz etkisi daha da artacaktır.

KUZEY KURDISTAN- TURK UCAKLARINDAN SIVIL KURD HALKA GOZDAGI!

Savaş uçakları Yüksekova’da alçak uçuş yaptı Şenol ÇAKIR/YÜKSEKOVA (Hakkari), (DHA)milliyet TÜRK Hava Kuvvetleri'ne ait iki ‘Fantom’, Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde alçak uçuş yaptı. HAKKARİ'nin Yüksekova İlçesi'nde alçak uçuş yaptı. Uçakların, Hakkari’de cumartesi günü yapılacak ‘Savaşa Hayır’ mitingi için bildiri dağıtıldığı saatte uçması dikkat çekti. Hakkari’deki mitinge Yüksekova’dan binlerce kişinin katılması için hazırlık yapıldığı belirtildi. Malatya Eraç'da bulunan 7'nci Ana Jet Üs Komutanlığı'ndan kalkan ve halk arasında 'Fantom' olarak bilinen 2 F-4E Phantom tipi savaş uçağı, Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde bugün saat 14.20’de alçak uçuş yaptı. Malatya'dan keşif amaçlı kalkan ve şehir merkezine büyük bir gürültü ile alçalan savaş uçakları, Yüksekova 21'inci Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı’nın bulunduğu bölgeden tekrar gökyüzüne yükseldi. Üç kez şehir merkezine alçalıp yükselen savaş uçaklarının bu görüntüsü heyecan yarattı. Savaş uçakların, Cumartesi günü Hakkari’de yapılacak olan ‘Savaşa hayır’ mitingine katılım için bildiri dağıtıldığı saatte alçak uçuş yapması dikkat çekti. Hakkari’deki mitinge Yüksekova’dan binlerce kişinin katılması için büyük bir hazırlık yapıldığı belirtildi.

Kürtlerin yüzelli yıldır süren özgürlük kavgası 28.11.2007 Saat: 23:03 Katkıda Bulundu rizgarionline/ Metin Aktaş/ Bütün halklar, uluslar özgürlüğünü kolay elde etmemişlerdir. Özgürlüğünü elde etmiş halkların, ulusların tarihlerini incelediğimizde bunu görürüz. Ama hiçbir halkın özgürlük kavgası Kürt halkının özgürlük kavgası gibi uzun, çetin ve acı olmamıştır. Üç kuşak Kürt insanının hayatı özgürlük mücadelesi uğruna verdiği acılarla, kıyımlarla, sürgünlerle, trajedilerle doludur. Kürtlerin yüz elli yıldır süren özgürlük mücadelesi zaman zaman kesintiye uğrasa, zayıflasa da hala sürüyor. Kürtlerin yaşadığı acıları yeryüzünde çok az halk yaşamıştır. Halkların, ulusların uluslar üstü kurumlarda bütünleştiği, ortak bir yaşam kurma çabası içerisine girdiği dünyamızda hala varlığını ispatlamak için kavga eden talihsiz mazlum halklardan biridir Kürtler. Dersimde efsaneleşmiş bir adam vardır. Kasık. Gerçek ismini bilmiyorum. Kimsede bilmiyor. Kasık’ın kahramanlığını, nişancılığını, cesaretini anlatılmakla bitirmez Kasık’la aynı yıllarda yaşamış insanlar.O insanların gözünde insan üstü bir varlıktır Kasık. Peki gerçek nasıl? Kasık kim? Kasık yirmi ,otuz keçisi olan kendi halinde ufak tefek, cılız, varlığıyla yokluğu bilinmeyen yoksul bir Kürt köylüsüdür. Bir kış gün onların köyünün yakınlarındaki köyde bulunan jandarma karakolundaki askerler gelip Kasık’ın evini basarak sırayla Kasık’ın karısına tecavüz ederler. Askerler evi terk edince kadın kendini asar. Akşam eve döndüğünde yaşananları öğrenen Kasık deliye döner.Tek silahı olan baltasını kaparak o kış gecesi metrelerce kalınlıkta karı yararak karakola ulaşır. Ve baltayla yüzlerce silahlı askerin bulunduğu karakolu basar sekiz asker öldürür ,onlarcasını yaralayarak kaçar. Bu olaydan sonra Kasık efsaneleşir.Devleşir. Binlerce asker Kasık’ın peşine düşer ama onu yakalayamazlar. Askerler Kasık’ı yakalamayacağını anlayınca başına büyük bir ödül korlar. Dersim’deki kelle avcıları ve ispiyoncular Kasık’ın peşine düşer. Bir gün Kasık hastalanır bir köye sığınır. İspiyoncular onu yakalar. Kasık ”Siz beni öldürün askerlere teslim etmeyin!” diye çok yalvarır ispiyonculara. Ama Kasık’ı dinlemezler ispiyoncular. Kasık’ın kellesine konulan ödülü almak için onu bağlayarak götürüp askerlere teslim ederler. Askerler Kasık’ı kurşuna dizerken olaya tanık olan bir insanla konuşmuştum.Adamın anlattığına göre o ufak tefek,sıska insan küçücük bedenine yapılan korkunç,dayanılmaz işkencelere rağmen askerlere boyun eğmemiş ve kurşuna dizilerek can verinceye kadar isyanını ,direncini sürdürmüştü. Bu olayı neden anlattım biliyor musunuz? En çaresiz zavallı bir insanı bile sıkıştırıp yaşama şansı vermezseniz karşılaşacağınız direnç çok güçlü olacaktır. Hiç bir güç ölümle yüzleşmiş canlının direnci kadar güçlü olamaz. Bir kış günü uyandığımda küçük bir kedi yavrusu gördüm kapımda. O kadar küçüktü ki, o kadar zavallıydı ki onu kovamadım. Kıyamadım ona. Biraz süt koydum önüne. Eve girdim. Köpek havlamasıyla kendimi dışarı attığımda gördüklerime inanmadım. Bir avuç içi kadar canı olan yavru kedi tam on tane iri yarı canavar gibi sokak köpekle kavga ediyordu. Kedinin bu direncini gören hiçbir köpek ilk hamleyi yapma cesaretini gösteremiyordu. Ben kişisel olarak sorunların kavgayla, şiddetle çözümüne katılmayan bir insanım. Çünkü şiddetle sağlanan çözüm insanlara ölüm, sürgün acı verir.Bu çözümde yeni sorunların doğmasını yol açar. Bana göre en çözümsüz sorunlar bile karşılıklı hoşgörü ve anlayışla çözülebil inir, en karşıt güçler bile makul bir demokratik ortamında bir arada yaşayabilir. Bu düşüncelere sahip olduğum için yaşamım boyunca gerek toplumsal sorunların gerek bireysel sorunların demokratik barışçıl yöntemlerle çözülmesini savunmuşum. Ama gel görkü hayat hep benim isteklerimin tersini yapmıştır. Çünkü güçlü, egemen olan iktidar sahipleri kendisi gibi olmayan, düşünmeyen insanlara, etnik kimliklere,kültürlere,inançlara asla kendilerini demokratik alanda ifade etme, sorunlarını barışçıl yöntemlerle çözme fırsatını vermemişler onlar hep zorla ölümle yüzleştirerek ıslah etmeye kalkmışlardı. Hal böyle olunca ölümle karşılaşan insanın direnci de korkunç olmuştur. Bırakın son yüz elli yılda yaşanan korkunç olayları,son yirmi yılda yaşananlara baksak bile bunu görürüz. Diyarbekir, Dersim Seğenk zindanlarında en ağır, dayanılmaz işkenceler altında bile insanlar ölümü pahasına onurlarını ve özgürlüğe olan bağlılığını kanıtlayarak iktidar sahiplerini en güçlü oldukları yerde ölerek yendiler. Kürtlerin yüz elli yıldır süren özgürlük ve adalet kavgasında son yirmi, yılda yaşananlar gerçektende çok acı, dramatik. Özgürlüğü, temel insani hakları gasp edilen Kürtlerin direnci çok çetin olmuştur. Ne yazık ki bu alanda yaşanan acılar henüz öykü, roman olarak yazılmadı.Bu konularda yazılan az sayıdaki roman, öyküde ya yasaklandı, ya insanlara ulaşılmaması için yok sayıldı. Üzülerek ifade edeyim ki Kürtlerin kendiside henüz edebiyatın gücünü anlamış değildir. Bu konuları yazan az sayıdaki Kürt kökenli yazar yazdıklarını yayınlama sıkıntısı çekiyor. Kürt kurumlarında yeterli destek göremiyor . Hasan Bildirci’nin Dönüşü Olmayan Yol Romanı’nı okuduğumda son yüz elli yıldır Kürtlerin yaşadıklarını düşündüm. Son yirmi yılda ülkemizde yaşanan ‘düşük yoğunlukta savaş’ın küçük bir kesitini anlatan roman bize iktidar sahipleri tarafında temel insani hakları gasp edilen Kürt halkının gösterdiği inanılmaz direnci anlatır. Biz ister bu mücadele tarzını beğenelim ister beğenmeyelim ama gözlerimizin önünde yaşanan,yaşanmış korkunç bir acı gerçek var. Aynı ülkenin insanları çok zor doğal şartlarda biri birleriyle savaşıyor biri birlerini öldürüyor, ormanlar, köyler yakılıyor, insanlar zorla yaşadıkları topraklardan sürülüyor, işkence görüyor… Roman dağa çıkan Sarya’nın ardında dağa çıkan Sarya’ya aşık Haydar’la Sarya’nın çok zor şartlarda özgürlük için verdikleri mücadeleyi ve bu mücadele içerisinde biri birlerine olan aşklarını, tutkularını,acılarını,sevinçlerini, pişmanlıklarını anlatır. Bir giz olan ,söz edilmesi,anlatılması yasak olan dağdaki gerilla hayatını anlatır roman. Sadece anlatmaz sorgular. Romanın en çarpıcı olan yönlerinden biride bu. Dağa çıkan insanlar kendini sorgular, yaptıkları doğrumu? Bu mücadele yöntemiyle başarıya ulaşmak mümkün mü? Özgürlüğü elde etmenin başka mücadele yöntemleri var mı? Sorular sorular… Size romanda anlatılan kurguyu anlatmayacağım. Çünkü sizden romanı okumanızı istiyorum. Yaşamın küçük bir kesitini güzel bir dille anlatmış yazar. Romanı okuduğunuzda kendinizi romanın içerisinde bulur romanın kahramanlarıyla sevinir, üzülürsünüz. Duygu yüklü bir roman. Yaşamın yasaklanmış bu kesitinde bile asla hiçbir kuralın sevgiyi, aşkı öldüremeyeceğini anlatır yazar. Yazıma son vermeden önce romanın kurgusunda gözüme çarpan bir eksikliği de yazmadan edemeyeceğim. Keşken defterin dile geldiği kısımlar ayrı bölüm halinde yazılsaydı. Romanın birkaç bölümünde gereksiz yere ortaya çıkan defterin anlatımları kurguyu hem bozmuş hem de karışıklığa sebep olmuştur. Romanı bitirdiğimde yasaklandığını duydum üzüldüm. Keşken bu roman yasaklanmasaydı ülkemizde yaşayan bütün etnik kimliklerden, sınıflardan, inançlardan insanların bir öcü olarak görülen dağa çıkmış gencecik insanların ne düşündüklerini, niçin dağa çıktıkların, nasıl yaşadıklarını, nelerle karşılaştıklarını öğrenebilme fırsatları olsaydı. Biz biri birimizi tanımadıkça biri birimizi nasıl anlarız? Sorunlarımıza nasıl çözüm buluruz? İnkar ve imhayla bir yere ulaşılmayacağını öğrenmemiz için daha ne kadar insanımızın ölmesi gerekiyor? Bunca acı yeter. Artık mutluluğu sevinci anlatsın yazarlarımız.

Olli Rehn: Türkiye’de işkence sürüyor BRÜKSEL: Avrupa Birliği Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin özellikle tutuklama öncesinde sürdüğünü söyledi. Avrupa Parlamentosu’nun üyelerinden Vittorio Agnoletto İstanbul Beyoğlu polis karakolunda Nijeryalı Festus Okey’in ölümü ve diğer bazı kişilerin de dövülmeleri iddialarıyla ilgili bir yazılı soru önergesi verdi. Agnoletto AB’nin Türkiye’deki işkence ve kötü muamele olaylarıyla ilgili ne gibi uygulamalarda bulunduğunu sordu. YAKINDAN İZLİYORUZ AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn ise önergeye verdiği cevapta, Komisyon’un İnsan Hakları Derneği tarafından rapor edilen kötü muamele ve işkence olaylarından haberdar olduğunu ve bu vakalarla ilgili polis araştırmalarını ‘çabukluk, tarafsızlık ve bağımsızlık’ koşulları çerçevesinde yakından izlediğini söyledi. Rehn, ‘’Türk hukuki çerçevesi işkence ve kötü muameleye karşı geniş teminatlar içermektedir. Ancak hala vakalar meydana gelmektedir, özellikle de tutuklama başlamadan önce” diyerek, işkence ve kötü muameleyle ilgili gelişmelerin Komisyon tarafından yakından izlendeiğini kaydetti. PROJELER FİNANSE EDİLİYOR Olli Rehn, Türkiye’ye yönelik olarak, AB’nin ve Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupa Girişimi adlı kuruluşun, katılım öncesi yardımlar çerçevesinde finanse ettiği önemli sayıda proje bulunduğunu, bu projelerin işkence ve kötü muameleyi önlemeyi amaçladığını belirtti. Rehn, projelerin adli tıp, işkence mağdurlarının tedavisi ve insan hakları eğitimi alanlarında devam ettiğini de kaydetti. SORU ÖNERGESİ Avrupa Parlamentosu sol grup üyesi Vittorio Agnoletto soru önergesinde, Türk hükümetinin işkence karşıtı politikalarıyla ilgili resmi açıklamalarına karşın Beyoğlu’ndaki polis merkezinde işkence olaylarının Türkiye’deki İnsan Hakları Derneği tarafından rapor edildiğini vurguladı. Rapordaki Nijeryalı Festus Okey’in 20 ağustosta burada öldürüldüğü, Nezir Cirik ve Arif Cirik’in 10 ağustosta dayak yediği, 26 temmuzda gazeteci Öznur Dağ’ın, Sezai Yakar adlı kişi gibi fiziksel şiddete maruz kaldığını soru önergesinde yer veren Agnoletto daha birçok olayın kesin tarih ve isimlerle belirlendiğini kaydetti. Temmuz ayında polisin görev ve yetkilerini belirleyen yasada yapılan, işkence ve kötü muamelenin önlenmesine yönelik değişikliğe değinen, Türkiye’de işkencenin sadece bu olaylardan ibaret olmadığını belirten Vittorio Agnoletto önergesinde, “Komisyon, Türkiye’deki işkenceyle mücadeleyi finanse etmek için hangi özel girişimlerde bulunmakta, hangi programları uygulamaktadır? Komisyon, Türk yetkililere, İstanbul Beyoğlu’ndaki polis merkeziyle ilgili ciddi durumu aktarmakta mıdır? AB-Türkiye katılım müzakereleri çerçevesinde, Komisyon’un Ankara’nın işkenceye karşı yasal reformlar yapmaya başlaması konusunda hangi koşulları bulunmaktadır ve Türk Hükümeti’nin bunlara karşı reaksiyonu ne olmuştur?” soruların yanıtlanmasını istedi. ANF NEWS AGENCY

Cyber Median's Guerillas

Kürt hackerler 27 Kasım’da 60 site hackledi İSTANBUL: Kürt hackerler PKK’nin 29. kuruluş yıldönümü dolayısıyla devlet organlarına, sanatçılara ve çeşitli kurumlara ait 60 siteyi hackledi. Yapılan saldırıları kendilerinde ColdHackers adını veren grup üstlendi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın resimlerinin bırakıldığı sitelerde uyarı yazıları dikkat çekti. Ayrıca ColdHackers için yapılmış bir müzik etiketi de sitelere bırakıldı. 27 Kasım PKK’nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle yapılan sanal saldırıda 60 kadar site hacklendi. Bunlar arasında, devlet organlarına ve sanatçılara ait sitelerin yanı sıra, haber siteleri de bulunuyor. Siteler arasında Atilla Taş, Mustafa Yıldızdoğan gibi sanatçıların siteleri, KKTC haber, Kanal 78 gibi internet haber siteleri ve Suruç Milli Eğitim Bakanlığı gibi devlet organlarının siteleri yer alıyor. Hackelen sitelerden bazıları şöyle: http://www.kktchaber.com/haber (http://ku-zone-h.org/deface_mirror/?id=342), atillatas resmi sitesi (www.atillatas.org/forum), Mustafa Yıldızdoğan Fan Sitesi; http://www.yildizdogan.biz/mydboard, http://suruc.meb.gov.tr/ (http://suruc.meb.gov.tr/duyurular, http://ku-zone-h.org/deface_mirror/?id=329), http://www.kanal78.com/ (http://ku-zone-h.org/deface_mirror/?id=314), http://akademidergi.com/yazar (http://ku-zone-h.org/deface_mirror/?id=343, http://www.zone-h.org/component/option,com_mirrorwrp/Itemid,160/id,6883898/) ANF NEWS AGENCY

CINAYET!

Yüksekova'da bir asker nöbette öldürülmüş halde bulundu HAKKARİ - Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde Fehim Yavaş adlı bir asker nöbet yerinde göğsünden vurulmuş halde ölü bulundu. Alınan bilgilere göre, Yüksekova 21. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı'nda nöbet tutan Komando Er Fehim Yavaş, nöbet yerinde göğsünden silahla vurulmuş halde bulundu. Yüksekova Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Er Yavaş kurtarılamadı. Askerin ölümü üzerine Askeri Savcılıkça soruşturma başlatıldı. ANF NEWS AGENCY

‘’Adapazarı Kürtlere mezar olacak’’

Sakarya’da neler oluyor? SAKARYA - Kürtlere saldırıların en fazla yoğunlaştığı kentlerin başında gelen Adapazarı ve Hendek ilçelerinde gözaltına alınan Kürt öğrenciler linç girişimine maruz kaldı. Bir kişinin molotof kokteyli saldırısı düzenleyeceği ve kentte afiş asılacağı iddiasıyla Sakarya Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne polisler Sakarya Üniversitesi’nde okuyan öğrencilerin evine baskın düzenleyerek 29 kişiyi gözaltına aldı. Öğrencilerin evlerinde yapılan aramada PKK propagandası içeren dokümanların bulunduğu iddia edildi. Öğrencilerden 9'u emniyette sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. 20 öğrenci de Erenler Sağlık Ocağı'nda sağlık kontrolünden geçirildikleri sırada toplanan bir Türk milliyetçisi, öğrencilere saldırdı. Burada PKK ve Kürtler aleyhine slogan atan milliyetçiler ‘’Adapazarı Kürtlere mezar olacak’’ sloganları atması dikkat çekti. LİNÇ TEHDİTLERİ Kürtlerin saldırılara maruz kaldığı Sakarya'nın Akyazı beldesine Diyarbakır'dan çalışmak için gelen fındık işçileri geçtiğimiz aylarda linç girişimine maruz kalmıştı. Başını MHP'lilerin çektiği yaklaşık 1500 kişilik grup, Kürt işçilere saldırmıştı. Olaylarda 4 kişi ağır yaralanmıştı. MHP'liler Kürt işçilere ''sizler PKK'lisiniz'', ''Pis terörist Kürtler'' diyerek Kürtlerin Sakarya ve Akyazı’yı terketmesini istemişti. ANF NEWS AGENCY

Wilson'ın 'Kürt' kahvaltısı iptal ABD'nin Ankara Büyükelçisi Wilson'ın Kürt kökenli vekillerle yaptığı buluşmalar tepki çekince geri adım attı. Büyükelçi, bugünkü randevuyu iptal etti. ABD Ankara büyükelçiliğinden gelen açıklamada bugün Ufuk Uras ve 4 milletvekili ile yapılacak kahvaltılı toplantının iptal edildiği bildirildi. Gerekçe olarak ise ilk kahvaltının tepki alması gösterildi. AK PARTİLİLER İPTAL ETTİ Büyükelçi Wilson'ın davetlileri arasında AK Parti'nin Kürt kökenli milletvekilleri de yer alıyordu. Davette Kürtler ve onların sorunlarının ele alınacağı bildirildi. Davete ilk anda olumlu yanıt veren vekiller daha sonra çeşitli bahaneler göstererek randevularını iptal ettiler. Bunda, Wilson'ın Türkiye'nin içişlerine karıştığı yönündeki tepkiler etkili oldu. Bugünkü yemeğe, Ufuk Uras dışında AKP Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, AKP Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu, AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan ve AKP Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda davet edilmişti. ONLARLA AÇIK DTP İLE GİZLİ Wilson'ın görüşmelerde devre dışı bıraktığı DTP'de ise sert tepkiler var. Sırrı Sakık, ABD yetkilileri ile bir araya geldiği akşam yemeğinde "Neden onlarla açık, bizimle gizli görüşüyorsunuz?" diye sordu. BU TÜRKİYE'YE SAYGISIZLIK DTP Grup Başkanı Ahmet Türk'ün tepkisi ise daha sertti: "Hükümetten ses yok, ABD görüşmeler yapıyor. ABD'nin misyon üstlenerek devreye girmesi Türkiye'ye saygısızlıktır. ABD bunu kimin adına yapıyor?" WİLSON'UN KAHVALTI SOFRASI ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson önceki gün sabah, bazı politikacıları PKK’yla mücadelede neler yapılabileceğini araştırmak üzere Türkiye’ye gelen Kongre üyesi Christopher Shays’ı kahvaltıda buluşturdu. Bu buluşmaya DTP'liler çağrılmadı. Onun yerine DTP'li vekillerle gizli akşam yemekleri organize edildi. internet haber

ABD DIŞİŞLERİ BAKANI YARDIMCISI NEGROPONTE’DEN KÜRDİSTAN’A SÜRPRİZ ZİYARET: ‘’KÜRDİSTAN BÖLGESİ ABD’NİN MÜTTEFİKİDİR’’ PNA-ABD Dışişleri bakanı yardımcısı John Negroponte Kürdistan Bölgesi'ne sürpriz bir ziyarette bulundu. Negroponte ve beraberindeki heyet , Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) Başbakanı Neçirvan Barzani tarafından kabul edildi. Selahaddin kasabasında düzenlenen görüşmede, Kürdistan Bölgesi hükümeti ile ABD arasındaki ilişkiler ve mevcut sorunlar değerlendirildi. Görüşmede konuşan Negroponte, Kürdistan Bölgesini demokratik bir bölge ve ABD’nin müttefiki olarak nitelendirdi. Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Başbakan Barzani, Negroponte’nin ziyaretinin Kürdistan Bölgesi için temsili ve çok önemli olduğunu söyleyerek, ‘’Kürdistan Bölgesi Irak’ın bir parçasıdır. Kürdistan Bölgesi’nin gerek siyasi ve gerekse de başka açılardan şimdi ya da gelecekte bu ülkenin kapısı olması mümkündür.’’ Dedi. Negroponte’de yaptığı açıklamda, petrol yasası, yerel yönetimler ve ulusal uzlaşma gibi genel konularda önemli adımların atıldığını söyledi. Negroponte, ‘’ Bu açıdan yaptığımız araştırmalar ve incelemeler iyi oldu. Genel olarak bütün ayrıntılar değerlendirildi. Bu anlamda da biz iyimseriz. Siyasi ve asayişi konulardaki ilerlemelerde birbirimize yardımcı olmayı arzu ediyorum.’’ Dedi. Negroponte, daha önce de dört defa Kürdistan Bölgesini ziyaret ettiğini söyleyerek, ‘’Kürdistan Bölgesi demokratik bir bölgedir ve Amerika'nın yoldaşıdır. Kürdistan Bölgesine ziyaretim de çok yararlıdır.’’ Dedi. Negroponte’nin Irak’ta üç gün kalması bekleniyor.

MÜZAKERE VAKTİDİR Mehmet Ali Küçük-Kurdistan-Post/Tarih: 29 Kasım 2007 Perşembe/ K. Kürdistan’da bir uluslararası plan devreye girdi. Mimarını bilemesek bile (muhtemelen ABD), yönetmenini biliyoruz bu planın: İngiltere. Daha önce de değindiğimiz üzere, İngiliz Savunma Bakanı’nın G. Kürdistan’ı ziyaretiyle düğmesine basılan bir plandır bu. Planlaması ve diplomasisi tahminen çok öncesinde başlatılan ama uygulaması için G. Kürdistan Yönetimi’nin ikna edilmesi beklenilen bir plan. Demek ki artık G. Kürdistan Yönetimi Kürdler adına masaya oturacak ense kalınlığına kavuşmuştur. Hem PKK’nin pazarlıkta oynadığı ve oynayacağı rol, hem de Güney’deki devletleşme açısından tarihi kazançlardır bunlar. Not edin: tarihin dönüm noktalarından biridir içinden geçtiğimiz dönem ve birlik ruhunu pekiştirebilirsek geleceğin Kürd kongresinin en nemli taşlarını bugün döşeyebiliriz. Uygulanan plana dönersek. David Philips isimli bir Amerikalıya ait olduğundan bahsetmiştik. Genel hatlarıyla olumlu ama Kürd kimliğinin Türk Devleti tarafından anayasal kabulune net ifadelerle değinilmediği için eksik bir plandır. Türk Devleti’nde yeniden bir askeri darbe olmadığı takdirdeyse uygulanacağı kesindir. Türk Ordusu bir askeri darbe yapma cesaretinden yoksun olduğundan; bir askeri darbeyi bir ay dahi taşıyamayacaklarından; Türk Devleti Kürdlerin en azından sosyal ve kültürel haklarıyla ilgili açılımlar yapma zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Yapılacak reformlara akılcı bir şekilde katılabilirsek; PKK isyanının 30. yılında, bu örgütün mücadelesini taçlandırma sayılamayacak olsa bile, kısmi bir kazanç elde etmemiz mümkün olabilecek. Bu bağlamda değinecek olursak, PKK Yönetici kadrolarından Sozdar Avesta’nın kaleminden bizlerle paylaşılan ‘silah bırakma çağrısına dair’ metni hepiniz okumuşsunuzdur. PKK, üzerinde tartışılacak bir planla kendilerine gidilirse bunu müzakere edeceklerini ilan etti. Bunu müzakerelerin başladığı şeklinde mi okumalıyız bilemiyoruz ama durum, bunun böyle olduğunu gösteriyor bize. Böylesi durumlarda, kitle önderlerine düşen eylemlilikleri çoğaltmak ve karşı tarafa ne kadar güçlü olunduğunu göstermektir. Net bir şekilde ifade edecek olursak; Demirtaş’la beraber dinamik bir çehreye bürünen DTP, küçük büyük demeden ve kenar köşede DTP desteğini kesmiş olanları da dahil olmak üzere K. Kürdistan’ın tüm şehirlerinde, biri diğerini takip eden; DTP parlamenterleri ve yönetiminin yek vücut Kürdlerin ve dünyanın karşısına çıkıp taleplerini dillendirdikleri mitingler düzenlemeleri oldukça yerinde olur. Ağırbaşlı eylemlerde net taleplerle; DTP dışındaki Kürdleri de mümkün mertebe katarak böylesi mitingler düzenlenmesimasada diplomasi yürütenlerin elini oldukça güçlendirecektir. Bir not Kürd entellektüellerine: olan biteni takip ederken oyuna getirilmediğimizi görmek gerekmekte. Kabul etsek de etmesek de, PKK’nin gerilediği taleplerde buluşulan bir plan devreye sokulmuştur. Bundan sonrası örgüt olarak PKK’nin kendi geleceğine dair alacağı kararlardır. Kuzey Kürdleri içinse, uzaklara sürülmüş veya eli kolu bağlanmış kendi entellektüelleriyle kucaklaşmaları ve ortak projelerde Kürd kimliğinin perçinlenmesi vaktidir. İhmal edilen din meselesi (hem müslüman Kürdler ve hem de müslüman olmayan Kürdler), Türklerin üstünde çokça uğraştıkları Zaza – Kurmanc ayrımı meselesi; dil meselesi; süren ve şehirlerde mutlaka çözüme kavuşturulması gereken kadının kimliğini sorunu; savaşın fiziksel ve psikolojik travmaları ve elbette fazlası... Ve tüm çözümü Kürdçe geliştirme zorunluluğu. Kürdçeyi nasıl tekrar günlük dil haline getirebileceğimiz üzerine henüz çözüm bulabilmiş değiliz mesela! Bunları halkın kendiliğinden çözmesini beklemiyorsak; 40 yılını devirmiş neredeyse kesintisiz savaşın, dolayısıyla yıkımın; belli bir takım kazançlar ve tavizler dengesi kurularak vadesini kendimizin ayarlayacağı bir barışla kesilmesi mantıklıdır. Hem G. Kürdistan’ın belini doğrultması ve her dört parçadaki gelişmelerin serinkanlı analizi ve biraraya nasıl gelineceği üzerinde kafa yorulması için de gereklidir böyle bir zaman. PKK’nin açıklamasına dönelim. Müzakere teklifi, aslında PKK’nin uzun süredir tekrarlayıp stratejisi haline getirdiği ‘Demokratik Cumhuriyet çözüm planı’ teklifine yapılan karşı teklifi ‘gördüm’ demesidir. Taraflar masaya oturmuşken –normalde- silahlar indirilir. Şimdi önce Türkler fiilen ve net bir şekilde ateşkesecekler, karşılığında PKK ilan edilmiş ateşkesini fiilen devreye sokacak ve bizler de alanları dolduracağız. Saldırmadan; sadece birliğimizi göstermek maksatlı. Bu sefer satılma olmayacak. Bu sefer diz çökertilen Türklerdir. Ağırbaşlı olması gerekenler ise bizleriz; Türklere, kazandıklarını pompalama fırsatını vermeyin. Kendi kazancımızın Türklerin başarı hanesine yazılmasına göz göre göre izin vermeyelim!

DTP’den Nurettin Demirtaş’ın gezisi hakkında açıklama ANF-ANKARA (28.11.2007)- DTP tarafından, Genel Başkan Nurettin Demirtaş’ın gözaltına alınmamak için yurtdışına çıktığı yönündeki haberleri “gerçek dışı ve manipülasyon amaçlı” olarak değerlendirildi. DTP tarafından yapılan yazılı açıklamada, Emine Ayna ile Eşbaşkanlık görevine getirilen Nurettin Demirtaş’ın diplomatik çalışmaları yürütmesinin daha önce kararlaştırıldığı hatırlatılarak, Demirtaş’ın bu çerçevede Avrupa ülkelerinde çeşitli siyasi temaslarda bulunmak ve partinin Demokratik Özerklik projesini anlatmak üzere yurtdışında bulunduğu belirtildi. Demirtaş’ın temaslarını tamamlamasının ardından Türkiye’ye geri döneceği belirtilen açıklamada, “Basında genel başkanımızın gözaltına alınmamak için yurtdışına çıktığı yolundaki haberler gerçek dışıdır. Sayın Demirtaş, 18 Kasım günü yurtdışına çıkmış, gözaltı olayları ise 22 Kasımda sonraki bir tarihte başlamıştır. Bunun yanı sıra bu olayla ilgili ne Genel Başkanımız Sayın Demirtaş’a, ne de avukatlarına herhangi bir bilgi ulaşmamıştır. Dolayısıyla söz konusu davayla bir ilgisi bulunmamaktadır. Sayın Demirtaş’ın ülkeye döndüğünde gözaltına alınıp tutuklanacağı ve bu nedenle yurtdışına kaçtığı yolundaki haberler manüpülasyon amaçlı, gerçek dışı haberlerdir” dedi.

Törende, Başbakan Neçirvan Barzani, Rusya bayrağını kendisi göndere çekti.

RUSYA FEDERASYONUNUN HEVLER KONSOLOSLUĞU RESMEN AÇILDI. 28-Nov-07 [16:40]PNA-Rusya Federasyonunun Hevler konsolosluğu, Federal Kürdistan Bölge (FKB) başbakanı Neçirvan Barzani’nin katıldığı resmi bir törenle açıldı. Törene, FKB Başbakanı Neçirvan Barzani’nin yanısıra Rusya Federasyonun Bağdat büyükelçisi, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin temsilcisi, Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin temsilcisi, Rusya Devlet başkanı Viladimir Putin’in temsilcisi ve PDK ile YNK’nin politbüro üyeleri katıldı. Törende, Başbakan Neçirvan Barzani, Rusya bayrağını kendisi göndere çekti. Açılış töreninde bir konuşma yapan Başbakan Neçirvan Barzani, ölümsüz lider Mustafa Barzani’nin Rusya’daki tarihi mücadelesinden, çalışmalarında ve Kürdistan Bölgesi ile Rusya arasındaki dolu geçen ilişkilerinden bahsetti. Başbakan egitim, kültürel ve toplumsal çalışmaların ilerletilmesinin yanında iki taraf arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gereğine dikkat çekti.

BAŞBAKAN BARZANİ: IRAK HÜKÜMETİ 140. MADDENİN UYGULANMASI İÇİN ACİL ADIM ATMALI’’ 28-Nov-07 [14:3]-PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başbakanı Neçirvan Barzani ile Birleşmiş Milletler (BM)’in Irak’taki yeni Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, BM’nin Hewler Ofisi’nin açılışına katıldı. Başbakan Barzani, ‘’Daimi Irak Anayasasında bulunan ve Kürdistan Bölgesi’nden koparılan bölgelerin kaderi ile ilgili 140.maddenin uygulanmaması konusunda Kürdistan halkının endişelerini BM’nin Irak’taki yeni temsilcisine’’ aktardı. Bugün saat 09:30’da başkent Hewler’de Başbakan Barzani, BM’nin yeni Irak Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, Kürdistan Bölgesi’nin BM’deki temsilcisi Dindar Zebari ve çok sayıda üst düzey hükümet yekilisi BM’nin Hewler Ofisi’nin açılışına katıldı. Burada bir konuşma yapan Başbakan Barzani, ‘’BM’nin Hewler Ofisi’nin açılışında duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Barzani, ‘’Daimi Irak Anayasasında bulunan ve Kürdistan Bölgesi’nden koparılan bölgelerin kaderi ile ilgili 140.maddenin uygulanmaması konusunda Kürdistan halkının endişelerini BM’nin Irak’taki yeni temsilcisine’’ aktardı. 140.maddenin uygulanmamasının Kürdistan halkı tarafından endişeyle karşılandığını söyleyen Başbakan Barzani, ‘’140.maddenin uygulanmamasının koparılan bölgeleri daha da kötü durumu düşeceğini’’ söyledi. Başbakan Barzani, ‘’140.maddenin uygulanması için zamanın gittikçe daraldığını ve artık durulmayacağını, bu yüzden Irak Hükümeti yetkililerinin bu maddenin uygulanması için acil adım atmaları gerektiğini’’ söyledi. Perol anlaşmaları konusuna da değinen Başbakan, ‘’Irak Perol Bakanı’nın konuşmalarına hiç bir önem vermeyeceklerini çünkü yabancı petrol şirketleri ile imzaların atıldığını ve bunun da yasal olduğunu söyledi.

Mahmut Alınak'a 'Kürtçe konuşma' davası 22 Temmuz seçimlerinde Kars Bin Umut Bağımsız Milletvekili Adayı olan Mahmut Alınak'ın Digor'da düzenlenen mitingde yaptığı Kürtçe konuşmayla ilgili yürütülen soruşturma tamamlandı. Digor Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan ve Sulh Ceza Mahkemesi'ne sunulan iddianamede, mitingde Türkçe dışında bir dili kullanan Alınak'ın 'yasaklara aykırı hareket ettiği' belirtilerek, bu nedenle cezalandırılması istendi. KARS - ANF

HAYIRSEVER INGILIZ HIRSIZ MODERN ZAMANIN ROBIN HOOD'U CUNKU PARASINI PKK'YE GONDERIYORMUS... Avusturya İmparatoriçesi Sisi ’ye ait mücehver kaplı bir broşu sergilendiği müzeden çalarak adını suç tarihine yazdıran Kanadalı soyguncu Gerald Blanchard , daha sonra gerçekleştirdikleri banka ve kredi kartı vurgunlarından ele geçirdikleri milyonlarca doların PKK ’ya aktarıldığını itiraf etti. İngiliz The Times ve Daily Telegraph gazetelerinin haberlerine göre, Ocak 2007’de yakalanan ve kasım başında hapse atılan Blanchard ’ın 7 kişilik çetesiyle birlikte gerçekleştirdiği soygunlar İngiltere ’de faaliyet gösteren “The Boss ” (Patron) takma isimli çete reisi tarafında organize edildi. ÇETELERİN PARASI PKK ’YA Bilgisiyar uzmanı Kanadalı soyguncunun binlerce sayfalık ifade ve gizli telefon kayıtlarından elde edilen bilgiler, “The Boss ”un varlığını ortaya koyuyor. Kanada polisine göre “Patron” Avrupa çapında Blanchard ’ın çetesi gibi pek çok çeteyi yönetiyor ve tüm parayı PKK ’ya aktarıyor. Kanada polisine göre, “The Boss ” soygun ve vurgunların zeminini hazırlıyor, Blanchard ’ın liderliğini yaptığı, “Gerald Blanchard Suç Örgütü” eylemleri gerçekleştiriyor ve ele geçirilen paranın büyük bölümü “The Boss ”a, ondan da PKK ’nın Kuzey Irak ’taki kasalarına aktarılıyordu. “Sisi yıldızı” soygunundan beri Kanada polisinin peşinde olduğu Blanchard ve çetesi, Avrupa ‘da yürütülen eşzamanlı operasyonla yakalandı. SAHTE KARTLARLA SOYGUN Yakalandığı zaman bilgisayarında sahte kartlar düzenlemek için kullanılan onbinlerce İngiliz banka müşterilerine ait kredi kartı numaraları ve PIN numaraları da ele geçirildi. Çıkartıldığı mahkemede 16 soygun ve kredi kartı dolandırıcılığından suçlu bulundu ve 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kanada ’da hapis yatan 35 yaşındaki Blanchard soygunlarda kullandıkları tekniklerden ötürü “dâhi çocuk” olarak tanınıyor. İngiliz The Times gazetesine göre, şimdi gözler, bağlantılı olduğu çetelerden gelen paraları PKK ’nın kasasına akıtan The Boss ’un (Patron) bulunması yönünde çağrı yapılan Scotland Yard ’a çevrildi. SCOTLAND YARD BİLİYOR DAILY Telegraph ’a konuşan Kanada hükümetinin avukatı Sheila Leinburd, “İngiliz yetkililer Patron’un kim olduğunu biliyordu ancak Kanada polisine söylemedi. Blanchard ’ın avukatı, müvekkilinin vurgunundan elde edilen paraların, kendi tabiriyle Irak ’taki ‘özgürlük savaşçılarına gittiğini’ söylemişti. Paranın terörizme destek için kullanıldığını biliyorduk” dedi. Büyük vurgunu çarşafla yaptılar KANADA polisinin dâhi soyguncu olarak tanımladığı Gerald Blanchard , Patron’un emriyle geçen yıl 7 adamıyla beraber Mısır ’a gitti. Patron’un verdiği kredi kartı detayları ve şifrelerini kullanarak, İngiltere ’deki on binlerce banka hesabından para hortumladı. Sahte ATM ve kredi kartlarıyla, makinelerden 10 gün boyunca para çeken çete, güvenlik kameralarına yakalanmamak için de kara çarşaf giydi. Blanchard çetesi, milyon dolara yakın parayı “Patron”a teslim etti. Daily Telegraph , bir telefon kaydında, Blanchard ’ın, “Patron bu parayı, Kürt savaşçıları ve muhtemelen başka terörist grupları finanse etmekte kullanmayı düşünüyor” dediğini yazdı. Sisi ’nin yıldızını çalmıştı KANADALI soyguncu Blanchard adını tarihe yazdıran soygununu 1998’de gerçekleştirdi. Blanchard ve çetesi Viyana ’da Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth ’in (Sisi ) öldürülüşünün 100’üncü yıldönümü anma törenlerinde Schonbrunn Kalesi ’nde sergilenen Sisi ’ye ait elmas ve incilerle süslü çok değerli bir broşu çaldı. “İmparatoriçe Sisi ’nin Yıldızı” olarak da bilinen broş alarmlı kutunun içinden ustalıkla çalınıp, yerine kalenin hediyelik eşya satan dükkanından satın alınan sahte versiyonu kondu. Broşun sahte olduğu ancak 1 ay sonra anlaşılabilmişti. Broş, geçen haziran ayında, Blanchard ’ın büyükannesinin Winnipeg ’deki evinin duvarına gizlenmiş olarak bulundu. İNGİLİZ The Times gazetesine göre Kanadalı soyguncu dünyayı dolaşırken 8 sahte kimlik kullandı. Kendisini gizlemek için makyaj yapan, takma bıyık ve sakal takan Blanchard sahte basın kartları düzenleyip ünlü popçu Christina Aguilera ile röportaj yaptı ve hatta Monaco Grand Prix ’ini gazeteci olarak izledi. Kanada hükümetinin avukatı Leinburd, lüks bir yaşam süren Blanchard ’ın çok karizmatik olduğunu belirtirken, “Çetesi de tıpkı Ocean ’s 11 filmindeki gibi soygunlar yapıyordu. Yaptıkları işler o filmdeki gibi deha gerektiriyordu. Ve o ele geçirdikleri paranın terörizmin finansmanında kullanıldığını biliyordu” diye konuştu.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce (AİHM) sonuçlandırılan bazı davalarda suçlu bulundu.

AİHM’DEN TÜRKİYE’YE CEZA... 27-Nov-07 [18:16]PNA-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce (AİHM) sonuçlandırılan bazı davalarda Türkiye'nin insan haklarını ihlal ettiği kararını verdi. AİHM, Yüksel Alp ve Ahmet Dağlı'nın şikayetlerine ilişkin davada oy birliği ile adil yargılama hakkının ihlal edildiği kararına vardı ancak tazminata gerek görmedi. Sonuçlandırılan diğer bir davada AİHM, PKK üyesi oldukları gerekçesiyle göz altına alınan Medine Yakut, Sebiha Zengin ve Hüseyin Utanç'a, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini belirterek toplam 7 bin euro tazminat ödenmesini hükmetti. PKK'ye yardım ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan Mehmet Sıddık Çelepoğlu ile ilgili davada özgürlük ve güvenlik hakkının ihlalinin olduğu kanısına varan AİHM, Türkiye'yi 2 bin 500 euro tazminat ödemeye mahkum etti.

BAŞKAN BARZANİ’DEN KARDİNAL 3. EMANUEL DELLY’E KUTLAMA MESAJI 27-Nov-07 [18:55]PNA-Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani, Kardinal Kurulu üyeliğine kabul edilen 3. Emunel Delly’e bir kutlama mesajı gönderdi. Özel bir ziyaret için yurtdışında bulunan Başkan Barzani mesajında, ''3.Emanuel Delly’i kendisi ve Kürdistan halkı adına kurtladığını'' dile getirdi. Başkan Barzani mesajında, ''Delly’nin görevinde başarılı olması ve sağlıklı olması dileğinde bulunarak bu görevin genelde Irak ve özel de de Kürdistan halkının yanında özel bir yerinin olduğunu'' dile getirdi. Başkan Barzani mesajında, ‘’Bu yeni görevden dolayı özellikle Hristiyan kardeşleri ve Kürdistan Bölgesinde rolü olan herkesi kutladığını dile getirerek Kürdistan Bölgesinde bulunan bütün oluşumlar arasında karşılıklı kabule dayalı hayat anlayışının daha da derinleştirilmesi gereğine'' vurguda bulundu. Başkan Barzani, ''Kudsiyetin barışın ve kardeşliğin sağlanması yönünde başarılı bir şekilde ilerlemesi'' temennisinde bulundu.

Ahmet Türk: Seçim meydanındaki ipi Meclis'e getirdiler ANFANKARA (27.11.2007)- DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, dokunulmazlıkların kaldırılmasını gündeme getiren MHP'ye yüklenerek, "Seçim meydanlarında ortaya ip atanlar bugün Meclis'in genel kuruluna ip atmaya başladılar" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir elinde gül bir elinde balta olduğunu belirten Türk, PKK'ye yönelik tasfiye politikasının amacının halkı susturmaya dönük bir tasfiye olduğuna dikkat çekti. Partisinin haftalık grup toplantısında konuşan DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Diyarbakır'da yapılan 'Onurlu Yaşama Çağrı' mitingine değinen Türk, verilen mesajların saklanmaya çalışıldığına dikkat çekerek, "Halkın verdiği mesaj, partimizin verdiği mesajlar görmezlikten gelindi. Küçük bir olay öne çıkarılarak halkın sesini kısmaya yönelik adeta bir siyasi linçle karşı karşıya kaldık. Oysa miting, halk oylarıyla seçtiği, parlamentoya gönderdiği milletvekillerine, partisine sahip çıkan, demokratik bir duruşu sergiledi." ‘ÖZERKLİK PROJESİ ÖZGÜRLÜKÇÜ PROJEDİR’ Medyanın olayları beklercesine, küçük bir olayı mitingin anlayışı ile uygun olmayan bir yaklaşım biçimini sergilediğine vurgu yapan Türk, "Demokratik tepkileri, eylemleri demokrasinin kaçınılmaz bir grevi, anlayışı olarak göreceksiniz ama demokratik tepkilerin verdiği mesajları da görmezlikten geleceksiziniz. Bu nedenle ben bugün ilk defa yaşamımda basının bu tavrını kınıyorum" dedi. Ortaya koydukları 'Demokratik Özerklik Projesi' üzerinde herkesin farklı bir tartışma içinde olduğuna dikkat çeken Türk, "Oysa demokratik özerklik projesinin çok iyi bilinmesi gerekiyor. Başından beri şunu söyledik. Projemiz, etnisiteye bağlı değildir, eyalet sistemi, federal sistem değil. Tamamen özgürlükçü, demokratik bir Türkiye'nin yaratılması için ortaya koyduğumuz bir projedir" diye konuştu. 14 yıl önce Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde Adnan Kahveci'nin hazırladığı 'Kürt Raporu'na değinen Türk, şunları söyledi: "Orada merkezi yönetimin gücünün yerellere dağıtılması, Kürt kimliği, kültürü üzerindeki baskıların kaldırılması, halkın demokratik bir şekilde yönetime katılması biçiminde bir rapor hazırlamıştır. Demokratik özerklik projesi bu anlayışın geliştirilmiş şeklidir. Özü, birlikteliği sağlamaya, birlikteliği sevgiye dönüştürmeye yönelik bir projedir. Tabi ki fikirlerin, düşüncelerin özgür olmasını istediğimiz bir ortam için çaba gösteriyoruz. Her tür düşüncenin özgür olması gerekir. İnsanlar, partiler fikirlerini düşüncelerini özgürce ortaya koyabilmeli, federasyondan da söz edilebilmeli, eyalet sisteminden de." BATASUNA DTP BENZETMESİ "İspanya'yı görmemiz lazım" diyerek gündemdeki İspanya modeli tartışmalarına değinen Türk, "Yıllarca Franko diktatörlüğünden geçti. O dönemlerde 80-90'larda yaşadığımız süreçler orada da yaşandı. Halkına karşı şiddet kullanıldı. Sadece siyasilere değil, halka karşı da ama sorun çözülmedi. Bugüne kadar sorunların şiddetle çözüleceğini söylemedik, şiddetin ortadan kalkmasını, yaşama hakkına yönelik hiçbir eylemi tasvip etmedik. Ama bugün Türkiye'de birileri Batasuna benzetmesi yaparak, anayasanın sağladığı demokratik hakları görmezden gelerek, 'Herri Batasuna kapatıldı, DTP niye kapatılmıyor' diyor. Bu kabul edilebilecek bir yaklaşım değil" dedi. Dokunulmazlıkları gündeme getiren MHP'ye de yüklenen Türk, seçim meydanlarda ip atanların bugün Meclis Genel Kurulu'nda ip atmaya başladığını söyledi. Türk, Meclis'te dokunulmazlıkların kaldırılması için yaptıkları çalışmalardan sonuç alınmayınca adeta yargıya, "Gelin Meclis'ten bunları alın, dokunulmazlıklarını kaldırın" mesajlarının verilmeye başlandığını dile getirerek, "Bu hangi demokrasi. Siyasetçinin, yargıçları, yargıyı davet ettiği bir demokrasi olabilir mi? Yargının bağımsızlığından söz edenler niçin yargının harekete geçmesi için adeta seferber oluyorlar" dedi. 'BİR ELİNDE GÜL, BİR ELİNDE BALTA’ Hükümete de "Bir elinizde gül, bir elinizde balta var" diyen Türk, şunları kaydetti: "Sayın Başbakan bir elinde gül, diğer elinde balta. Gül'ü halka koklatıyor, baltayla, halkın iradesi ile seçilmiş olan insanları, siyasetçileri, partiyi yok etmeye çalışıyor. Soruyorum Sayın Başbakan nerede projeniz? Ortaya bir proje koy. Kahveci'nin projesi, SHP'nin Kürt raporu vardı. Ama Sayın Başbakan ne yapıyor bugün, Amerika'ya bir heyet gönderiyor. Kürt milletvekillerini gönderecek. Kürt halkı adına gönderecek. Kürt halkı demekten çekinen, Kürtlerin demokratik taleplerini görmezlikten gelen, Kürtlüğünü inkar edenler nasıl Kürtlerin temsilcisi olarak gidebiliyorlar? Kürtler aptal değil." ‘RÜŞVETLE OY ALINDI’ Dün seçim döneminde geliştirilen milliyetçi şoven dalgaya karşı Kürtlerin Başbakan'ı sığınacak bir liman olarak gördüğünü bu nedenle oy verdiğini dile getiren Türk, "Siz ne yaptınız bu kadar oy almanıza rağmen? Sayın Başbakan DTP'nin oyları belli. Rüşvetlerle, çocuk yardımıyla, Köydeş ile devletin imkanlarını kullanarak o insanların oylarını satın almaya çalıştınız. Bizim oylarımız tertemiz" diye konuştu. ‘PKK’NİN TASFİYE PLANI HALKI SUSTURMAYA DÖNÜK’ PKK'ye yönelik tasfiye planına değinen Türk, bu tasfiye politikasının amacının inancın ve düşüncenin tasfiyesi olduğunu söyledi. Birilerini tasfiye için değil halkı susturmaya dönük bir tasfiye olduğuna dikkat çeken Türk, "Çünkü biz bu mantığı biliyoruz, geçmişte de karşı karşıya kaldık. Geçmişte, dokunulmazlıklarımız gündeme geldiğinde komisyon başkanı kürsüye çıkıp şunu söyledi; "Sizin bir tek hakkınız var, hizmet etme ve susma bunun ötesinde hiçbir şeyinizi kabul etmiyoruz". Bugün aslında mantık budur. Oynanan oyunları halkımızın bilmesi gerekiyor" dedi. Halkın bu oyunları görmemesinin vebalinin büyük olacağını ifade eden Türk, "Sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Kimsenin endişesi olmasın" dedi.

Wieland Schneider*/ Kuzey Irak Ordusu Kandil Dağları Çevresinde Bir Çember Oluşturdu. PKK'ya Karşı Askeri Harekat Sınırlı Kalacak. Haval ayağını gazdan çekiyor, çeşitli yöntemler uyguluyor ama nafile. Nissan marka beyaz cip, dağlara giden yolu dolduran deliklerin üzerinden bata çıka gidiyor. "Önümüzdeki bu bölgeye Bnari Kandil diyoruz. Birkaç hafta önce burası PKK savaşçıları ile doluydu." Haval kahverengi tepelerin arasından onların ardındaki dağlara kadar giden ovaya işaret ediyor. Dik tepelerin zirveleri bulutların ardında kayboluyor. Kandil dağları Türk sınırına kadar uzanıyor, tam Türkiyeli Kürd yeraltı örgütü PKK'nin kampları için uygun bir alan. Bir tavuk çiftliğine ait barakalar gördüğümüz son sivil bina. Bundan birkaç yüz metre ötede Irak sınır birliklerinin kampı ile karşılaşıyoruz. Kosina Kampı yüksek duvarları ve nöbetçi kuleleri ile Orta Çağ'dan kalma bir kaleyi andırıyor. Burası Kuzey Irak'taki özerk Kürd bölgesinin son dış karakolu. Bunun ardında PKK'nin bölgesi başlıyor. Ancak Kosina sınır askerlerinin kontrol noktasında (checkpoint) gezimiz sona eriyor. İran'dan Top Mermileri Ellerinde kalaşnikoflarla bekçi kulübesinden çıkıyorlar. "Dur, buradan öteye geçemezsiniz." Askerlerden bazılarının üzerinde Irak sınır birliklerinin açık renkli üniforması, bazılarının üzerinde ise iç güvenlikten sorumlu Kürd birlikleri ASAISH'in yeşil üniforması var. Bir süre tartıştıktan sonra kampın kumandanını çağırıyorlar. Siyah bıyıklı ve dostça bir çehreye sahip biri geliyor ve kendini sınır birliklerinden Yarbay Mohammed olarak tanıtıyor. Yarbay bize pek yardımcı olamayacağını belirtiyor ve gülümsüyor. Ancak bize çay ikram edebileceğini söylüyor. Çay bardağını elinde tutarken, "Kandil'e giden yol kapalı" diyor ve bunun üst düzeyden gelen bir emir olduğunu, başka birşey söyleyemeyeceğini söylüyor. Yalnız kontrol noktasında fotoğraf çekmeye izin var, ama dağları çekmek yasak. Ayrıca kontrol noktasından geçen sivillerin de fotoğrafını çekmememiz gerekiyor. Fatimah bu sivillerden biri. Kontrol noktasının öte yanında, PKK bölgesindeki Kalby köyünde yaşıyor. Fatimah önce pek konuşmak istemiyor gibi görünüyor. ABD'nin Türkiye'ye gizli servis bilgilerini verme vaadinden bu yana, bölgede Batı'dan gelen yabancılara şüpheyle bakılıyor. Ancak 50 yaşındaki kadın bir süre sonra konuşmaya başlıyor. Şu sıralar köylerdeki yaşamın zorlaştığını söyleyen Fatimah, "Bundan iki hafta önce köye top mermileri indi. Sanırım İran'dan atılmışlardı" diyor. Türk sınırı Türk toplarının köylere ulaşamayacağı kadar uzakta, oysa İran sınırı çok yakın. İran birlikleri geçtiğimiz haftalarda PEJAK'ın kamplarının bulunduğunu tahmin ettikleri noktaları ateşe tuttular. PEJAK, PKK'nin bir nevi kardeş örgütü ve İran'daki Kürd bölgelerinde savaşıyor. Onların kampları da Kandil dağlarında. Kalby'deki köylüler çobanlık yapıyor, yani kendilerini besleyecek durumdalar. Ama Fatimah geçtiğimiz günlerde durumun kötüleştiğini anlatıyor. Bunun nedeni: Kürt resmi makamları PKK bölgesine geniş çaplı yiyecek sevkiyatına izin vermiyor. Topyekün Abluka Talimatı Verildi Kürdistan Yurtseverler Birliği KYB üyesi Mohammed Yasta Ali "Her şeyi abluka altına alma talimatı verildi. Bölgeye hiç bir şey girmeyecek, yiyecek olsun, PKK'li olsun, gazeteci olsun" diyor. KYB'nin ana karargahı Kosina Kampından birkaç kilometre ötede. Burası Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin partisi KYB'nin kalesi gibi. Ana karargahın önünde bir grup yaşlı adam bir şeyler tartışıyor. Üstlerinde yıkanmaktan rengi solmuş ceketler var, sırtlarında ise kalaşnikoflar. Cadde beyaz başörtülü küçük kızlarla dolu. Öğle vakti okuldan çıkmış eve gidiyorlar. KYB üyesi, Kandil bölgesini çember içine alma talimatının iki hafta önce verildiğini söylüyor. "Ama köylülerin geçmesine izin veriyoruz. Onların dış dünya ile ilişkilerini kesemeyiz" diyor. PKK bölgesinde nüfusları 500'e varan 50 kadar yerleşim bölgesi var. Bunlar Terörist Değil Kürd bölgesel yönetimi Kandil'i çember içine alarak, Türkiye'yi Kuzey Irak'a askeri harekatta bulunmaktan alıkoymak istiyor. Geniş çaplı bir harekat yapılmasa bile, dağlardaki PKK kamplarına nokta operasyonlarının yapılması olasılığı giderek artıyor. Türk medyasına bakılırsa, harekat kasım içinde gerçekleşecek; özel birliklerin Irak sınırı yakınlarına kaydırıldığı belirtiliyor. Ahmet hiç endişelenmiyor. 45 yaşındaki adam Peşdar'ın batısındaki Betwen bölgesinde küçük bir köyde yaşıyor. Köyün 20 km ötesinde PKK bölgesi başlıyor. Türk ordusu bu yüzden burayı da vurur mu? "Göreceğiz. Buraya kolay kolay asker getiremezler. Askerin sürekli burada tutulması güç olur. Türk sınırı çok uzakta." Peki PKK savaşçıları hakkında ne düşünüyor? "Ben ve burada yaşayan birçok kişi onları terörist olarak görmüyoruz. Türkiye'deki Kürdlerin hakları için savaşıyorlar." Ahmet şimdiye kadar asilere rastlamadığını söylüyor. "Onlar dağlarda. Burası çember içine alınmadan önce de buraya hiç inmezlerdi." PKK'nin Şarkısı Sonra birdenbire muzip muzip gülümsüyor. "PKK savaşçılarını mı görmek istiyorsun? İşte bak oradalar" diyor ve televizyon ekranını gösteriyor. Üniformalı kadınlar ile erkeklerin karda yürüdükleri, müzik enstrümanları çaldıkları ve şarkı söyledikleri görülüyor. PKK'nin gerilla savaşını öven popüler şarkının adı "Ha Gerilla." Bunu gösteren müzik videosu Mezopotamya kanalında gösteriliyor. Ahmed, "Programı yalnız Irak'ta değil her yerde izleyebilirsiniz. Uydu üzerinden Avrupa'dan yayın yapıyor" diyor. * Die Presse/17 Kasım 2007 Hazırlayan: Kaya Vural

AKP KURD MEBUSLARI KURDLERE VE KURDISTANA KARSI KULLANACAK!

BİRİNCİ ELDEN LOBİ Bugün/Başbakan Erdoğan'ın son günlerde hemen her konuşmasında ”Benim 75 Kürt vekilim var. Bölge halkı benimle birlikte” sözlerinin nedeni anlaşıldı. NE DTP NE DE PKK, KURTLERiN GERCEK TEMSiLCiSi AK PARTi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın son günlerde hemen her konuşmasında, "Benim 75 Kürt vekilim var. Bölge halkı benimle birlikte" sözlerini neden gündeme getirdiği ortaya çıktı. "Terörü ortadan kaldırmak, tasfiye etmek için siyasi, askeri, diplomatik bütün araçları belirli bir strateji içerisinde devreye sokuyoruz" diyen Erdoğan, bugüne kadar denenmemiş bir strateji uygulamaya koydu. BİRİNCİ ELDEN LOBİ İlk kez AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında gündeme gelen, Kürt kökenli milletvekillerinden lobi timi kurulmasına ilişkin öneriye AK Parti'nin Kızılcahamam Kampı'nda da yeşil ışık yakıldı. Yeni strateji hemen hayata geçiriliyor. Buna göre, AK Parti içindeki Kürt kökenli milletvekilleri, AB ve ABD başta olmak üzere uluslararası arenada PKK ve DTP'nin tezlerini çürütmek için birinci elden lobi faaliyetinde bulunacak. Kürt kökenli milletvekilleri, 'gönüllülük' esasına göre seçilecek ve dil bilenlere öncelik verilecek. En az üç, en fazla beş kişiden oluşacak heyetlere, önce Dışişleri Bakanlığı bürokratları tarafından özel brifingler verilecek. Lobi faaliyetinde bulunacak milletvekilleri, gittikleri ülkelerde, "PKK terör örgütüdür. Kürtlerin gerçek temsilcisi ne PKK ne de DTP'dir. Gerçek temsilcileri AK Parti'dir. Halk bizi tercih ediyor" şeklinde propaganda yapacak. Lobi faaliyeti için yola çıkacak vekillerin çantasında olacak dosyaların konu başlıkları şöyle olacak: PKK, terör örgütüdür. En büyük zararı Kürt halkına veriyor. Silahlı eylemlerle demokratik çözümün önünde engel oluşturuyor. PKK Kürt kökenlileri 'azınlık' diye tanımlıyor. Biz bunu kendimize hakaret kabul ediyoruz. Bizler Türkiye'nin asli unsurlarıyız. AJİTE EDİYORLAR Kürtlerin siyaset yapmasının önünde hiçbir engel yok. Kürt orijinli birisi rahatlıkla Cumhurbaşkanı olabiliyor. Sadece AK Parti'de 75 tane Kürt kökenli vekil var. Bakan ve parti yöneticileri var. Türkiye'de Kürt milliyetçiliğini savunanlar bile rahatlıkla politika yapabiliyor. AK Parti, bölgeyi kalkındırmak istiyor ama PKK bunu istemiyor. Gelişmeleri ajite ediyor. . Sadece AK Parti döneminde bölgeye 5.5 katrilyon lira yatırım yapıldı. PKK, bu yatırımların yapılmasından rahatsız oluyor. DTP'nin siyasi olarak bölgeyi temsil ettiğine ilişkin safsatalara inanmayın. AK Parti, 22 Temmuz'da Doğu Anadolu'da yüzde 56, Güneydoğu Anadolu'da ise yüzde 51.76 oranında oy aldı. Bağımsız adaylarla ilgili oyların analizine bakıldığında DTP, Doğu Anadolu'da yüzde 17, Güneydoğu Anadolu'da ise yüzde 25 oranında oy almış görünüyor. Bölgenin gerçek temsilcisi AK Parti'dir. BASINA SERT ELESTİRİ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ak Parti 11. İstişare ve Değerlendirme Toplantısının ardından bir kapanış konuşması yaptı. Erdoğan, terörle mücadele konusunda basının yaptığı bazı haberleri eleştirerek " Terörle mücadele gibi hassas meseleler olmak üzere gerek yazılı gerek görsel medyamızda kaynağından doğrultulamamış uydurma ve hayali senaryoların hala haber yapıldığını görüyoruz. Basını ciddiyete ve sorumlu olmaya davet ediyorum" dedi. KİMSEYE PABUÇ BIRAKMAYIZ Konuşmasında muhalefete ve hizipçi siyaset yapanlara da seslenen Erdoğan, "Bu ülkeyi kendi malı zannedenlere asla pabuç bırakmayacağız" dedi. " İç ve dış konjonktürün sıkıntılı olduğu dönemde Ak Parti'nin onurlu duruşunun, demokrasiye sadakati büyük önem arz ediyor.” diyen Başbakan Erdoğan, “Türkiye'yi yönetemeyenler yüzünden vatandaşın vicdanını yaralayan büyük yanlışlar yapılmıştır. Allah'a şükür ki o vesayetçi siyaset de o tefrikacı hizipçi siyaset de tasfiye olmuştur." Aşı olmayana aş vereceklerini bildiren Erdoğan, " Bu milletin en büyük serveti olan gönül bereketinden hep birlikte besleneceğiz, aslolan budur. Nimeti de külfeti de adaletle paylaşmak için çalışacağız. " dedi. Terörle mücadele gibi hassas meseleler konusunda Ak Parti'nin esas amacının oy almak değil, milletin kalbini kazanmak olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, "İnsanlarımızın hassasiyetleriyle oynayarak onların duygularını sömürerek duyarlılıklarını kışkırtarak gelecek tek bir oyu bile istemiyoruz. Sonucunda Türkiye kazanacaksa biz asla kaybetme korkusu taşımayız, bu böyle biline" diye konuştu. Belgin TORAMAN - Düzgün KARADAŞ

Sömürgeci ve emperyalist TC rejimine karşı Kürt birliği Osmanlı İmpartorluğunun yıkıntıları üzerinde sömürgeci bir anlayışla kurulan TC, 84 yıldır asimile edemediği Kürt halkına karşı sürekli olarak terör uygulamıştır. Uniter bir Cumhuriyet olarak kurulan TC devlet olarak şiddeti tekeline alarak halklar üzerinde sistematik baskı ve asimilasyon politikaları sayesinde günümüze kadar gelmiştir. TC, devlet olarak şiddet uygularken, bu şiddete karşı her türden meşru direnişi terör olarak adlandırmış ve elindeki propaganda aletleriyle devlet şiddetine direnen güçleri şaki, eşkiya, bölücü ve terörist gibi tanımlarla izole ederek elimine etmiş ve/veya elimine etmeye çalışmıştır. Baskı ve şiddet politikalarını haklı göstermek isteyen ve uluslararası destek sağlamak isteyen TC, son dönemde terörizmi sözde tırmandırırak bazı avantajlar sağlamıştır. Kürt direnişçilerini terörist gibi lanse ederek sömürgeci, totaliter ve emperyalist politikalarına destek bulmuştur. Sömürgeci politikalarının açık örneklerinden biri 15 kasımda Diyarbakır’da yaşanmış olup TC’nin karakterini gösteren örnek bir olaydır. Bu konu basında aşağıdaki gibi yansıtılmıştır ; Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, törende yaptığı konuşmada, Atatürk’ün 15 Kasım 1937’de Diyarbakır’da halk tarafından büyük coşku ve sevgi gösterileriyle karşılandığını belirterek, “Diyarbakırlılar eşsiz devlet adamını ağırlamaktan büyük onur duymuştur. Her geçen gün Diyarbakır çağdaş uygarlık seviyesini yakalamak için çabalıyor, Atatürk’ün gösterdiği yolda emin adımlarla yürüyor” dedi. Folklor gösterisinin ardından, kortej yürüyüşe geçti. Vali Mutlu, 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğgeneral Ayhan Gümüş, 16. Mekanize Tugay Komutanı Tuğgeneral Birol Erdem’in ardından öğrencilerin yanı sıra askeri bando eşliğinde tören kıtası da yürüdü. İstasyon ve Ekinciler caddelerinden geçerek Anıt Park’a kadar süren yürüyüş sırasında marşlar okuyan askerler “Tek Bayrak, Tek Devlet, Tek Millet, Tek Dil”, “Bayrak İnmez, Vatan Bölünmez”, “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez” ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganları da attılar. Evlerinin balkonlarına çıkan çok sayıda vatandaş, askerleri alkışladı. Türk ordusu, sömürgeleştirilen Kürdistan’ın başkentinde, Kürdistan’ı sömürgeleştiren Mustafa Kemal’in Diyarbakır’a gelişinin 70’inci yılında “Tek Bayrak, Tek Devlet, Tek Millet, Tek Dil”, “Bayrak İnmez, Vatan Bölünmez”, “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez” ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” gibi sloganlarla Kürtleri tehdit ve terörize ederek gösteri düzenlemiştir. Türk ordusu Türkiye’nin Kürt olmayan şehirlerinde Mustafa Kemal’in o şehre gelişinin yıldönümünde benzer gösteriler düzenlememektedir. Velhasılı Türk ordusu Kürdistan’da, sömürgeci tüm güçler gibi, Kürt halkına Kürt bayrağının olmadığını, Kürt devletinin olamıyacağını, Kürt milletinin olmadığını ve Kuzey Kürdistan’da Türk egemenliğinin kalıcı olacağını şiddet ile Kürt halkına göstermek istemiştir. Bu gösteri kendi başına TC’nin sömürgeci yüzünü açıkca gösteren bir örnektir. Böyle gösterinin bu dönemde yapılması, TC’nin Kürdistan’da çok kapsamlı bir programı yürürlüğe sokarak Kürdistan ve Kürtlere karşı savaşı yoğunlaştırdığını da göstermektedir. 2. Körfez savaşında somutlaşmaya başlayan Güney Kürdistan’daki yapıyı nötralize etmeyi hedefleyen TC, öncelikle programını uygulamak için gereken hazılıkları yapmış ve bunları teker teker uygulamıştır. Programının başarıya ulaşması için Kürtlerin birlikte hareket etmelerinin engellenerek, birbirleriyle çarpıştırılması amaçlanmıştır. Bunun için, Kürt direnişinin (sözde terör) Güney Kürdistan’dan kaynaklandığı sistematik olarak işlenerek ABD’nin desteği alınarak Güney Kürdistan üzerinde yoğun bir baskı oluşturulmuştur. Bunun sonucu, ABD’nin Güney Kürdistan politikalarında Türkiye bir faktör olarak katılmıştır. Diğer taraftan, Türkler tarafından büyük bir başarı olarak sunulan « ABD başkanının PKK’yi ortak düşman ilan etmesi » meselesi ise PKK’yi bölgede devletler düzeyinde bir aktör haline getirmiştir. Yani ABD bölge politikalarını Türkiye“ye endeksli olarak belirlerken PKK’yi hesaba katmak durumundadır. Bu durumu Kürtler lehine kullanmak mümkündür ve bunu Kürt politikacılarının tavırları belirleyecektir. Kürdistani siyasi güçler, bu konuda ordusu, partileri, basını ve tüm kurumlarıyla Kürdistan ve Kürt karşıtı sömürgeci ve emperyalist politikalar uygulan TC’nin politikalarını boşa çıkarmanın yollarını bulmalıdırlar.

Polisin müdahalesine gençler molotof kokteyli ve taşlarla karşılık verdi.

Gazi ve Ümraniye’de polisle göstericiler arasında çatışma İSTANBUL - İstanbul'da 'Êdi bes e' kampanyasına destek vermek ve PKK'nin 29. Kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla Gazi Mahallesi ve Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi'nde bir araya gelen gruba polis müdahale etti. İki bölgede de polis ile göstericiler arasındaki çatışma sürüyor. Gazi Mahallesi Heykel Parkı'nda bir araya gelen yaklaşık bin kişi, "Êdi Bes e 27 Kasım'ı Yaratan Rêber Apo'yu Yaşa ve Yaşat" Demokratik Halk İnsiyatifi imzalı pankart açarak, yolları molotof kokteyli ile trafiğe kapattı. Bir süre "Biji PKK", "PKK halktır halk burada" şeklinde slogan atan kitleye çevik kuvvet polisi panzerle müdahale etti. Polisin müdahalesine gençler molotof kokteyli ve taşlarla karşılık verdi. Ara sokaklara dağılan gençlerle polis arasındaki çatışma devam ediyor. Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi'nde ise toplanan 200'ü aşkın genç sloganlarla ana caddeye doğru yürüyüşe geçti. Çevrede yoğun güvenlik önlemi alan polis, ana caddede panzerler ve gaz bombaları ile eyleme müdahale etti. Gençler müdahaleye taşlar ve molotof kokteyli ile karşılık verdi. Çatışma ara sokaklarda devam ediyor.

Denizli'de Kürtçe döviz taşıyan kadınlara saldırı yapıldı Denizli - Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla bugün Denizli'de düzenlenen eylemde Kürtçe dövizler açıp slogan atan genç kadınlara tepki gösteren bazı gençler, "Burası Türkiye" diye bağırdığı öğrenildi. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü'nde, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) ile Demokratik Toplum Partisi'nden kadınlar, ellerinde çoğu Kürtçe yazılı dövizlerle Candoğan Parkı önünde toplandı. Eylemciler, polisin geniş güvenlik önlemleri arasında sloganlar atarak Delikliçınar Meydanı'na kadar yürüdü. Meydanda dövizleri kaldırıp kadına şiddeti protesto eden eylemciler, daha sonra kadına şiddeti anlatan bir tiyatro oyunu sergiledi. Vatandaşların meraklı bakışları arasında eylemlerini sürdüren eylemcileri izleyen bir grup genç, eylemcilere tepki gösterdi. "Siz Türk değil misiniz? Çekin gidin. Türkiye'de yaşıyoruz, burası da Denizli. Hepiniz Türk'sünüz, bu milletin ekmeğini yiyorsunuz" diye bağıran gençleri, polisler meydandan uzaklaştırdı.

Kürd gösterisinin ardından ülkücüler Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği'ni basarak ateşe verdi.

Ülkücüler İstanbul'da Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği'ni ateşe verdi İSTANBUL (DİHA) - İstanbul İkitelli Atatürk Mahallesi'nde 'Êdi bes e' kampanyasına destek vermek ve PKK'nin 29. Kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla yapılan gösterinin ardından ülkücüler Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği'ni basarak ateşe verdi. Küçükçekmece'ye bağlı İkitelli Atatürk Mahallesi'nde saat 16.00'da yaklaşık 500 kişinin katıldığı gösteriye polis gaz bombası ile müdahale etti. Gösteri 2 kişinin gözaltına alınmasıyla sona ererken, eylemin ardından saat 19.20 sıralarında, Atatürk Mahallesi 1. Sokak'ta bulunan Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği 300 kişilik ülkücü bir grup tarafından saldırıya uğradı. Derneğin camlarını indirdikten sonra derneği ateşe veren grup, "Êdi Bes e" eyleminin yapıldığı İkitelli Postanesi'ne doğru yürüyüşe geçti. İkitelli'de polis ablukası devam ediyor.

Diyarbakır'da miting çatışmayla sona erdi 18:20Diyarbakır'da onbinlerin 'Yeter artık' diyerek bir araya geldiği 'Onurlu yaşama çağrı' mitingi sonrası yürüyüşe geçen kitleye polis müdahalede bulundu. Polisin müdahalesi sonrası mahallelere dağılan gruplar, barikatlar kurarak polisle çatıştı. Müdahale sonucunda polislerin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi yaralanırken, yaklaşık 20 kişi de tartaklanarak gözaltına alındı. DTP'nin İstasyon Meydanı'nda düzenlediği ve on binlerce kişinin katıldığı miting sonrası 'Biji serok Apo', 'PKK halktır halk burada', 'PKK'ye uzanan eller kırılsın', 'Kürdistan faşizme mezar olacak', 'Diyarbakır kaledir kale yıkılmaz' sloganları atarak, Ofis Semti'ne doğru yürüyüşe geçen kitleye polis müdahale etti. Panzerler eşliğinde gaz bombaları ve joplarla müdahalede bulunan polise, kitle taşlarla karşılık verdi. Polis ile kitle arasında yaşanan çatışma sonrası dağılan gruplar, özellikle Bağlar Beldesi'nde bulunan mahalelelerde biraraya gelerek barikatlar kurup eylemlerini sürdürdü. Dağılan grup ile polis arasındaki çatışma Sunay ve Hatboyu Caddesi üzerinde sürdü. Burada polisler, bazı kahvehaneleri basarak, gaz bombaları attı. Yine Ofis Yeraltı Çarşısı'na atılan gaz bombaları sonucunda çok sayıda kişi baygınlık geçirdi. 'Çatışmalar saatlerce sürdü' Edi Bese Mitingi fotoğrafları için tıklayın Emek Caddesi'nde bir araya gelen yüzlerce kişi de lastikler yakarak, barikatlar kurdu. Sık sık Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan lehine slogan atan gruba polis burada da müdahale etti. Müdahale sonucunda tekrar polis ile gruplar arasında çatışma yaşandı. Onlarca gaz bombası kullanan polis, grubu dağıtmakta zorlanırken, mahalle sakinlerinin de eyleme destek vermesi polisin işini daha da güçleştirdi. Burada saatlerce süren çatışmaya yüzlerce polis ve panzer takviye edilirken, polisin gruba yönelik çok sert müdahale bulunması dikkat çekti. Yapılan müdahalelere kent semalarında uçan polis helikopterleride barikat kurulan noktalarının kurulduğu yerlerin tespitinde bulundu. Emek Caddesi'nde gruba müdahale eden yüzlerce polisin daha sonra 'Her şey vatan için', 'Ne mutlu T*rk*m diyene' şeklinde slogan atması dikkat çekti. Diyarbakır'da günün bilançosu ağır olurken, aralarında polislerinde bulunduğu çok sayıda kişi yaralandı. Alınan bilgilere göre, şu ana kadar yaklaşık 20 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Çatışmalarda ayrıca çok sayıda göstericinin de yaralandığı beliritiliyor. DİYARBAKIR (DİHA)

HÜRRİYET-Hollywood yapımı sinema filmlerinde , Kuzey Irak Kürtleri de bağımsız bir Kürt devletinin kurulması için propaganda yapacak . Ermeniler ise sözde Ermeni Soykırım iddialarını vurgulayacak. ABD’de yayın yapan internet portalı Turkishny.com’ın haberine göre, Ermeni ve Kürtler’in konuyla ilgili hazırlıklarında son aşamaya gelindi. KÜRTLER HOLLYWOOD FİLMLERİ İÇİN KESENİN AĞZINI AÇTI Kuzey Irak Yönetimi , Hoolywood’da sinema yoluyla başlatacağı tanıtım atağında, Kürtlerin Saddam döneminde başta Halepçe katliamı olmak üzere yaşadığı çeşitli olayları konu ala filmlerle , uluslararası kamuoyunda Kürtlere sempati duyulmasını sağlanacak. Yaklaşık 30 kadar Hollywood yapımcısını şu ana kadar Kuzey Irak’a davet eden Kürt özerk yönetimi , Hollywood filmleri için kesenin ağzını da açmış durumda. Milyonlarca dolarlık bütçelerle yola çıkan yapımcılar, Ömer Şerif, Antonio Banderas başta olmak üzere birçok ünlü sinema yıldızıyla geçtiğimiz aylarda görüşerek, Kürt lider Molla Mustafa Barzani'nin hayatının anlatılan ‘ Peşmerge’ filminin çekimi için kolları sıvamış, Kürt asıllı Mısırlı yönetmen Ali Bedirhan , Peşmerge filminde oynaması için ünlü aktör Antonio Banderas’ı ikna etmek için yoğun bir çaba başlatmıştı. AMAÇ HOLLYWOOD FİLMLERİYLE DÜNYADA KÜRT SEMPATİSİ YARATMAK Bazı Amerikalı yapımcılar, Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin uyguladığı uzun vadeli bir taktikle, dünyada bir Kürt sempatisi yaratma hazırlığında olduğunu belirterek. ‘ Show dünyasını en iyi şekilde kullanarak propaganda yapmak istiyorlar. Kuzey Irak’lı Kürtler bu konuda yoğun bir çaba içerisine girdiler. Kürtlerin çıkarları doğrultusunda Hollywood’u en iyi şekilde kullanacaklar.‘ diye konuştular. ASIL HEDEF BAĞIMSIZ BİR KÜRT DEVLETİ İÇİN KAMUOYU YARATMAK Hollywood’da çekilecek filmlerde, Kürtlerin bir taşla bir kaç kuş vurma hazırlığında olduğunu belirten Amerikalı yapımcılar’ Bu uzun vadeli bir beyin yıkama yöntemidir. Belli stratejiler hedeflenerek düşünülmüştür, Hollywood yapımı bir kaç iyi sinema filminde Kürt propagandası yapılması Türkiye’yi önümüzdeki yıllarda çok zor duruma düşürebilir ‘ şeklinde konuştular. Kuzey Irak yönetiminin aslıda yapmak istediğinin ileride kurulması düşündükleri bağımsız bir devlete uluslararası bir kamuoyu yaratmak olduğunu vurgulayan Hollywood kaynakları Türkiye’nin yıllardır dünyanın en etkili propaganda aracı olan Show Business’i ihmal ettiğini vurgulayarak’ Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler, Alan Parker’ın yönettiği sinema filmi Midnight Ekspres bıraktığı kötü izleri silmek için hala uğraşıyor. Etkili bir sinema filmi en büyük silahtır, Türkiye henüz bir Atatürk projesini bile hayata geçiremedi. Yılların vurdum duymazlığı sürüyor, ancak bu kez bunun bedeli Türkiye için çok ağır olabilir.‘ şeklinde konuştular. HOLLYWOOD FİLMLERİNDE KÜRTLER HEP KAHRAMAN OLARAK GÖSTERİLECECEK Irak gibi kan gölü ve savaşın tüm şiddeti ile sürdüğü bir ülkeye yaklaşık 30 kadar Hollywood yapımcısını getirmenin çok başarılı bir iş olduğunu vurgulayan yapımcılar, ‘ Artık, Hollywood’da Vietnam filmleri gibi bir dizi , Irak filmleride yapılacaktır. Hollywood’da bu filmlerde de Kürtler hep Amerikan askerlerine yardım etmiş acı çekmiş, barışcıl bir bölgenin halkı olarak gösterilecektir, duygu sömürüsü yapılacaktır, Kürtler birer kahraman olarak tanıtılıp, bölgelerinde yarattıkları huzur ve istikrar vurgulanacak, ve filmlerde hep Kürtlerin artık hep bir şeyleri hakettikleri vurgulanacaktır. ‘Peşmerge ‘ filminin çekilmesinin ardından, bir çok Hollywood yapımı film bir biri ardına vizyona girecek. Hollywood yapımı filmlerde, Kuzey Irak’lı kürtlerin Amerikan halkına verdiği destek birer kahramanlık öyküsü haline getirilerek, Amerikan halkının Kürktlere olan sempatisi arttırılacak. Saddam Hüseyin döneminden başlayarak, Halepçe katliamında bölgede yaşayan Kürt halkının çektiği acıların konu edildiği Hollywood filmlerinde de Kürtlerin çektiği acılar ve verdikleri mücadele ile bağımsız bir devleti hak ettikleri vurgulanarak, sinema yoluyla ‘ Bağımsız bir Kürt Devleti ‘ propagandası yapılacak.’ diye konuştular. ERMENİ LOBİSİNDEN HOLYWOOD’A 100 MİLYON DOLAR Ermeni lobisi, sözde Ermeni soykırım iddialarına uluslararası destek sağlmak amacıyla 100 milyon dolar nakit parayı Hollywood yapım şirketlerine aktararak, kendi tezlerinin savundukları bir kaç sinema filminin yapımı için hazırlıklarını tamamlamak üzere, Hollywood’un bulunduğu Kaliforniya’da Ermenilerin yoğun olarak yaşamasının avantajını en iyi şekilde kullanmaya hazırlanan Ermeni Lobisi, Hollywood yapım şirketlerinde çalışan binlerce Ermeni kökenli Amerikalı’nın da desteğiyle, büyük bütçeli ve ünlü aktör ve aktrislerin de yer aldığı sinema filmleriyle sözde Ermeni soykırımı iddialarını daha geniş kitlelere taşımaya çalışıp uluslararası kamuoyunun desteğini almaya çalışacak. Hollywood kaynaklarından elde edilen bilgiye göre, sinema proje kapsamında Hollywood yapımcılarına 100 milyon Dolar nakit bir para aktarılacak. Hollywood kaynakları’ Bu para Hollywood için oldukça büyük bir meblağ, 100 milyon Dolar nakit 250 ? 300 milyon dolarlık bir proje demektir, bu bütçelerle yola çıkan Ermeniler’in birden fazla sinema filmi çekme hazırlığında, yapımcılarda para kazanır, Ermeniler’de en iyi şekilde sözde Ermeni soykırımı propagandası yaparak amaçlarına ulaşırlar . ‘ diye konuştular. MUSA DAĞINDA KIRK GÜN YENİDEN ÇEKİLİYOR Sözde Ermeni soykırımı iddialarını destekleyen en önemli edebi eserlerden biri olarak kabul edilen, 1930’larda yayınlanan , Franz Nobel’in ‘Musa Dağında Kırk Gün‘ adlı romanının , sinemaya yeniden uyarlanması için yapılan hazırlıklar ise artık son aşamasında. Avusturyalı bir Yahudi olan Franz Werfel’in 1929'da Suriye’nin başkenti Şam'a yaptığı bir gezi sırasında, bölgedeki Ermenilerle konuşarak yazmaya başladığı roman. 1933'te Viyana’da yayımlanmıştı. Kitap satış rekorları kırararak 18 ayrı dilde yayımlanmıştı. 1983 High Investments Films tarafından sinemaya uyarlanılan romanın filmi ise tutulmamıştı. Sylvestor Stalonne ile birlikte hareket eden ABD’deki Ermeni lobisi filmi yeniden Holyywood’da daha geniş bir bütçeyle çekmek istemiş, Stallone’da bu filmle ödül alacağını iddia etmişti. Kaynaklar, filmde tutucu bir Hristiyan olarak bilinen oyuncu Mel Gibson ile başrol oynaması için antlaşmanın an meselesi olduğunu belirterek, Mel Gibson’ın Ermenilere duyduğu sempati nedeniyle bu teklife çok sıcak baktığını belirttiler.

'Batmanlıyım' deyince dövülerek gözaltına alındı İstanbul'da sokakta kimliğini isteyip nereli olduğunu soran polislere 'Batmanlıyım' diyen Davut Kaplan adlı genç, polislerin saldırısına uğradığını ileri sürdü. Kaplan, o sırada olay yerinden geçen ağabeyinin polislere tepki göstermesi üzerine onun da gözaltına alındığını belirtti. 3 gündür Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde yatmakta olan Kaplan, gözaltında da darp edildiklerini iddia etti. 21 yaşındaki Davut Kaplan, 22 Kasım Perşembe günü kardeşi Muhammet Ali Kaplan'ın sınav tarihlerine bakmak için Kartal Soğanlı'da bulunan okula gittiğini ve okul girişinde birkaç polisin kimliğini görmek istediğini söyledi. Kardeşinin polislere neden kimlik istediklerini sorunca polislerin kardeşine küfrettiğini belirten Kaplan, aynı polislerin kardeşini takip ettiğini ve yolunu kesip nereli olduğunu sorduklarını söyledi. Kaplan, kardeşinin 'Batmanlıyım' demesi üzerine polislerin kardeşini dövmeye başladığını iddia etti. O sırada oradan geçerken polislerin kardeşini dövdüğünü gördüğünü söyleyen Kaplan, polislere tepki göstererek kardeşini neden dövdüklerini sorduğunu dile getirdi. 'Bir anda hepsi bana saldırdı. Ellerimi kelepçeleyip bana yumruk ve coplarla vurmaya başladılar' diyen Kaplan, kardeşiyle birlikte Yakacık Polis Karakolu'na götürüldüklerini söyledi. 'Karakolda 'darp edilmedik' diye imza attırdılar' Polislerin kendilerini karakolda dövmeye devam ettiklerini belirten Kaplan, muayene için Kartal Yavuz Selim Hastanesi'ne götürüldüklerini söyledi. Kronik şizofren olduğunu ve psikiyatriste sevk edilmek istediğini polislere söylediğini ifade eden Kaplan, ne polislerin ne de kendisini muayene eden doktorun isteğine kulak verdiğini dile getirdi. Muayenenin ardından yine karakola götürüldüklerini kaydeden Kaplan, kendilerine karakolda darp edilmediklerine dair bir kağıt imzalatıldığını iddia etti. Yaşadıklarının ardından kriz geçiren Kaplan, şu an Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi görüyor. 3 gündür hastanede yatan Kaplan, 'Hastaneye gelir gelmez kardeşini ve beni döven polisler hakkında suç duyurusunda bulunmamız için rapor istedik. Ancak vermediler' dedi. Sağ gözü, kulağı ve şakaklarındaki morluklar ile bileklerinde kelepçeden ötürü yaralar bulunan Davut Kaplan, kardeşi Muhammet Ali Kaplan'ın ise boğazının sıkıldığını ve kolunda morluklar bulunduğunu söyledi. CEREN SARAN - İSTANBUL (DİHA)

SERT SOGUGA DAYANAMAYAN ISGALCI ORDU GUCLERI SINIR IHLALI SEVDALARINI BASKA BAHARA ERTELIYOR OLABILIRLER MI?

TÜRK ORDUSU, KÜRDİSTAN BÖLGESİ SINIRINA YAKIN BÖLGELERDE KURDUĞU İKİ ASKERİ MERKEZDE BULUNAN ASKERLERİNİ ÇEKTİ. 25-Nov-07 [10:49]-PNA-Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi sınırına yığdığı askerlerinden oluşturduğu iki askeri merkezin geri çekildiği bildirildi. Türk ordusunun Kürdistan Bölgesi sınırına yakın bölgelede kurduğu iki askeri merkeze yerleştirdiği askerlerini geri çektiği bildirildi. Konuya ilişkin Nawa radyosuna açıklama yapan Batufa sınır muhafaza güçlerinin sorumlusu Eqid Hüseyin igili haberi doğrulayarak, ‘’Türk orudusuna ait iki askeri merkezin Duhok’a bağlı Kupık ve Kımri bölgeleri arasındaki Kürdistan sınırına sadece 500 metre uzaklıkta bulunduğunu bildirdi. Hüseyin, Türk askerlerinin çekilmesinin kış mevsiminin başlamasıyla nedeniyle yapılan rutin bir çekilme olduğunu söyledi.

Kürdistan yetimleri Hasan BildiriciTarih: 24 Kasım 2007 Cumartesi Türk devleti günahkar ve suçlu bir devlettir. Türk devleti suçlarından ve günahlarından kaçamaz. Türk devletinin üstünde hükümranlık sürdürdüğü topraklar şehirleri, köyleri ve katliam mağduru halklarıyla bir uygarlıklar mezarlığıdır. Bilinen acılı hayat hikayelerin çok fazlası toprağın altında saklıdır. Bugün MHP Genel Başkanlığını yapmakta olan Devlet bahçeli dahi Türk devletinin yetimidir. Dedesi devlet tarafından asılmış bir Türk yetimidir Bahçeli... Kürdistan topraklarının altı vıcık vıcıktır. Kandır, irindir, feryattır, süngülenmiş çocuk, uçurumlardan atlamış Kürt kızı, daha acılı olsun diye oğulları babalarından önce asılmışların gözyaşlarıdır. Kürdistan toprakları insan karışımı bir acıdır... Mezar yerleri bilinmeyen Seyit Rıza, Şeyh Sait’tir... Bir soluk sürgün, hasret ve ölümdür. Kürdistan, katillerinden mutlaka hesabı sorulması gereken kanlı bir tarihi dosyadır. Kürdistan, Kürt yetimlerinin alnına düşülmüş namustur, şereftir... Kürt halkı, ataları Türk devleti tarafından öldürülmüş bir yetimler ordusudur. Kürdistan yazıktır, çaresizdir, halkı ölüm ve yoksulluğa mahkum edilmiş bir kimsesizler yurdudur. Konaklarında mezopotamya kültürlerinin en ileri gelenlerini ağırlaşmış Kürt beylerinin çocukları acımasız Türk hoyratlığı altında sokak çocuğudur, tinercidir; ayakkabı boyacısı, mendil satıcısı, cepçidir. Kürdistan yazık bir yurttur, çaresizdir, dili bölünme nedeni, kültürü ayrılıkçılık, renkleri bölücülüktür. Adı yasak edilmiş Kürdistan, okul kapılarında ana dilini dahi konuşamadığı halde iktidar partilerine ve militarist güçlere uşaklık yapan hainlerle doludur. Kürdistan; onuru, şerefi, doğası ve yaşamıyla ayaklar altına alınmış bir yurttur. Kürdistan, ölen anasının adını anmaktan dahi korkan yetim bir çocuktur. PKK, katliam sanığı Türk devletinin yüzyıllık günahlarına bir itirazdır. PKK, Türk devletinin Diyarbakır vahşetinde dölünü almış, faili devlet olan cinayetler karşısında dişlerini kayalara gömmüş, yıkılan köylerin tozu dumanıyla yüzünü yıkamış, dağların dondurucu soğuğunda el ve ayaklarını yakmış, aç karınlarını ağaç kabuklarıyla doyurmuş bir çile hareketidir. Şimdi Türk devleti, kendi vahşetinin sonucu olan PKK’yi yaşamının tam orta yerinde tümüyle boğmayı aklına koymuştur... Kürt halk yaşamı üzerinde Türk ırkının ebedi varlığını ilan etmek Türk devletinin nihai amacıdır. Bir uygarlıklar katili olan devlet, böylece ufak tefek sıyrıklarla Kürt dosyasını ucuza kapatacağını ummaktadır. Fakat Türk devletinin, yüz yıllık tarihin her döneminde yetim bıraktığı Kürdistan çocukları her yerdedir. O çocukların acısından ne Amerika ne Avrupa anlar. O çocukların acısını ne cep dolduran ticari anlaşmalar, ne Türk yönetimi sınıfını rahatlatan reformlar, ne petrol fiyatları, ne üç kağıtçı Kürtlerin makam ve para hırsı dindirir. Bu yetim çocuklar kendi acıları üzerine akbabalar gibi üşüşen karanlık ilişki sahiplerinin ne mal olduklarını ve ne tür karanlık işler çevirdiklerini çok iyi bilirler... Devletin ve işbirlikçi akbabaların şunu çok iyi bilmesi gerekir ki, Kürdistan halkı Türk devletinin yetimidir. Bu yetimler sürüldükleri şehirlerde sokak çocuğudur... Sürgündür, hapistir, dağların kahredici belasına sığınmış gerilladır... Ölümdür, yitik mezardır... Kısacık ömürleri kabusa dönüştürülmüş olanların toplamıdır. Ortadoğu’da Kürt yetimleri için adalet yoksa, kimse için olmayacaktır... Bu bir abartı ve meydan okuma değildir. Kürt yetimleri katliam sanığı devletten yeni katillikler değil Kürt katillerini istemekte ve dünyadan adalet beklemektedir. Bu yoksa çözüm de yoktur. Kürt yetimleri Kürdistan’ı katledenlerin peşini bırakmayacaktır... Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com

Cizre'de kadınlar, devletin ve erkeğin şiddetine 'hayır' dedi 17:33/DTP Cizre İlçesi Örgütü'nde düzenlenen panelde konuşan kadınlar, erkeğin ve devletin şiddetine artık 'yeter' demesini isteyerek, kadınlara birlikte mücadele etme çağrısında bulundu. DTP Kadın Meclisi, '25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü' nedeniyle panel düzenledi. DTP Cizre İlçe Örgütü'nde düzenlenen panele DTP Parti Meclis Üyesi Besime Konca ile Sarya Ölmez sunumda bulundu. Konca, kadın haklarının tarihçesine yaptığı sunumda, kadınların dünyanın her yerinde aynı şekilde sömürüldüğünü belirtti. 'Kadınlar arasında yeterli dayanışma bulunmuyor' Kadınların 5 bin yıllık sömürüye maruz bırakıldığını ifade eden Konca, kadınlar arasında yeterli bir dayanışmanın bulunmadığını belirtti. Avrupa ülkelerinde baskı gören kadınların gidip derdini paylaşacağı bir uzman psikologu bulunduğunu belirten Konca, 'Bizim kadınlarımız ise duyulmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu içe kapanıklık ile çözümsüz kalarak bir nevi intihar yolunu seçiyorlar' dedi. 'Kadın kendisine yönelik yapılan şiddeti gizliyor' Sarya Ölmez ise günümüz kadınlarının erkek egemenlikli zihniyetinden kurtulamadığını ve bunun en büyük örneğinde kendisine yapılan baskı ve zulüm karşısında sessizliğini koruması olduğunu belirtti. Kadının baskı ve zulme karşı 'şikâyete bulunursam ayıp olur' gibisinden erkek egemenliğini kendisinin koruduğunun altını çizen Ölmez, bunun için kadınların eğitime ve kendi aralarında dayanışmaya özen göstermeleri gerektiğini söyledi. 'Erkeğin, devletin zulmüne artık yeter demeliyiz' Panel, yapılan sunumların ardından katılımcıların konuşmalarıyla devam etti. Katılımcılardan Gule Uysal adlı kadın, kadınlara çağrıda bulunarak, 'Kuma üzerine gitmeyin. Çünkü bunu yaparken kadının kendisi kendi cinsine haksızlık yapmış oluyor. Erkeğinde, devletinde, zulmüne artık yeter demeliyiz. Kürt halkına yapılan baskı ve işkenceler çoğaldıkça bu baskı ve şiddet aile yapımızı da etkilemektedir' şeklinde konuştu. 'Kürt erkeği kadın konusunda eğitilmeli' Cizre Mem u Zin Kültür Sanat Merkezi Yöneticisi Fecriye Benek ise kadın dayanışmasının bölgede yetersiz olduğunu ifade etti. Dayak yiyen bir kadının evden çıkmayıp erkeğin yapmış olduğu şiddeti savunurcasına sakladığını belirten Benek, 'Bölgede Kürt erkeğinin de kadın konusunda eğitilmesi gerekiyor. Zaten mevcut olan sistem Kürt halkına elinden geldiği kadar baskı ve işkence yapıyor. Yapılan bu baskı ve işkencenin de doğrudan Kürt ailesi hedef alınıyor' dedi. ŞIRNAK (DİHA)

ABD'nin manevi veya askeri desteği olmadan Irak Kürdistanı kaybedilmiş olacaktır Lionel Beehner*/Zaxo / Bir Amerikalı olarak Türkiye ile Irak Kürdistanı arasında mekik dokumanın hem iyi hem de kötü yönleri var: Bu işin güzel yanı, Müslüman dünyanın en Amerikan yanlısı iki ülkesi arasındaki sınırı geçmeniz ve kötü yanıysa ABD'nin taraflar arasındaki gerginliği gidermek adına yeterli çabada bulunmamış olmasıdır. Eğer savaş çıkarsa Washington böyle eli kolu bağlı oturduğuna pişmanlık duyabilir. Gelin açık olalım: Irak'ın kuzey cephesinde yaşanacak bir çatışma, ABD için felaket olacaktır zira böyle bir çatışma, Irak'ta az da olsa istikrara sahip olan bir bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyebilir. Sınır ötesi gerginlik, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) güçlerinin Irak Kürdistanı'nda bulunmasından ve bölgesel hükümetin bu güçleri ortadan kaldırmaktaki isteksizliğinden kaynaklanıyor. PKK, bağımsızlık için yıllardır mücadele veren Kürd gerillaların uzantısı olan bir örgüt. PKK Türkiye-Irak sınırında konuşlanmış durumda ve bölgedeki Kürdlerin çoğu örgütün şiddete dayalı eylemlerini kınıyor. ABD'nin Tutumu Başkan Bush, iki ABD müttefiki arasında kalmanın sıkıntısını yaşıyor olabilir. Taraflardan birini kızdırmanın endişesiyle de sadece PKK'yi terörist bir örgüt olarak adlandırmayı, Türkiye ile daha fazla istihbarat paylaşımını ve sorunun çözümleneceğini ummayı tercih etti. Burada sıkıntı olan sorunun dışarıdan (Amerika'dan) yardım gelmeksizin çözümlenemeyecek olmasıdır. Kürdistan'ın ABD temsilcisi Qubad Talabani'nin Chicago Tribune'e geçenlerde söylediği gibi: "Bu bir aşk üçgeni." Yine de ABD Başkanı askerlerini ülkenin diğer bölgelerine kaydırmaya isteksiz. Benim sorum şu: Neden olmasın? Kürdistan Irak'ta ABD askerlerinin çiçekler ve çikolatalarla karşılandığı tek bölge. Zaxo kentinde bir Kürd berbere New York'tan geldiğimi söylediğimde beni gerçekten de içtenlikle kucakladı. Dahası, Bağdat'ta işler yoluna girdiğinde Kürdistan'a ABD güçlerinin "yerleştirileceğine" dair söylentiler dolaşıyor. Richard Holbrooke gibi bazı önemli dış politika düşünürlerinin de savunduğu gibi neden daha önce asker gönderilmesin? Hem ABD hem de Peşmerge güçlerinin bölgede olması Türkiye'nin olası işgalini engelleyebilir ve Kürd hükümetine PKK'nin bölgeden çıkarılmasında yardımcı olabilir. Şüphesiz bu tam anlamıyla bir çözüm olmayacaktır, ancak her iki tarafın da isteyeceği bir şey olacak gibi görünmektedir. PKK liderleri de barıştan yana olduklarını ima ettiler. Hatta iyi niyet gösterisi olarak rehin aldıkları sekiz askeri de serbest bıraktılar. Türkler ise, sadece ABD-Türkiye ilişkilerini zora sokmaktan veya Avrupa Birliği'ne katılım şansını zedelemekten değil, PKK'yi yenilgiye uğratamamaktan duyduğu endişe nedeniyle de eline silah almaya pek yanaşmıyor. Kandil dağlarının sarp zirveleri Normandiya kumsallarına kesinlikle benzemiyor. Türkiye'nin PKK asilerini buradan atmaya yönelik daha önceki girişimleri başarısızlığa uğramıştı. Kerkük Meselesi Washington'un isteğinin tersine sınır ötesi gerginliğin kısa süre içerisinde yatışması (özellikle de Kürdlerin "Kudüsümüz" diye adlandırdıkları petrol zengini Kerkük'ün akıbetine ilişkin referandum tarihi yaklaşırken) muhtemel değil. Türkler, Kürdlerin kontrolündeki Kerkük'ün, daha fazla bağımsızlığa yönelik geri dönüşü olmayan bir yola girilmesini alevlendirebileceğinden endişe duyuyor. Kerkük Kürtlerin eline geçerse kuzeyde ABD askerleri barışın korunmasına yardımcı olabilir. ABD askerlerinin Kürdistan'a yönlendirilmesinin karşı argümanı ise onlara her yerde ihtiyaç olduğu yönünde. Bu arada ABD'deki böyle bir göreve karşı siyasi baskıdan söz etmeye gerek yok. Ancak burada konuşlanacak ABD askerleri tam anlamıyla güvende olacak, muharebe görevi üstlenmeyecek. Böylesi bir hareket ayrıca ABD'nin, bağımsız bir ülke önerisinde bulunmaksızın, Kürdistan'daki demokratik başarıları pekiştirmeye yönelik kararlılığı için de bir işaret olacaktır. Ancak Amerika neden Kürdistan için endişelensin ki? Çünkü burada barış olmadan Orta Doğu'da demokrasinin geliştirilmesine yönelik deneyimlerimiz bir hiç olacaktır. Aynı şekilde ABD'nin manevi veya askeri desteği olmadan Irak Kürdistanı kaybedilmiş olacaktır. Bölge daha büyük bir egemenlik düşüncesine düşman ve kendi içlerindeki Kürd azınlığın ayaklanmasından endişe duyan ülkelerle çevrili. Kürdistan Orta Doğu'nun kalbinde demokrasiyi yerleştirmeye yönelik arzuları olan güvenli, modern ve yatırıma açık bir yer. Irak Savaşının öncelikli amacı da bu değil miydi? Eğer öyleyse ABD askerlerini burada tutmaya değer. Türkiye'nin nefesi Kürdlerin ensesinde oldukça, geç kalmaktansa erken olması daha iyidir. USA Today gazetesi 21 Kasım 2007/Hazırlayan: Kaya Vural