Kurdistan Haberleri-12 (20 Haber)

Stockholm'de Türkiye'nin Özgür Kurdistanı işgaline karşı protesto mitingi Rizgarî Online/ Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesine yönelik olası 'sınırötesi' operasyonlara karşı Stockholm'de Kürtler ve İsveçliler bir miting düzenledi . 2 binden fazla Kürt ve İsvecli Türkiye’nin Kürdistan bölgesine yönelik olası sınırötesi operasyonu protesto etti. İsveç Kürd Dernekleri Federasyonu(FKKS), HEVKARÎ ve İsveç Kürd İnsiyatifi'nin düzenlediği mitingde, FKKS Başkanı Şermin Bozarslan ve bazı İsveç Partilerinin temsilcileri birer konuşma yaparak, Türkiye'nin Federal Kürdistan Bölgesine yönelik olası 'sınırötesi' operasyonlara karşı çıktılar. Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesine yönelik olası 'sınırötesi' operasyonlara karşı Stockholm'de Kürtler ve İsveçliler bir miting düzenledi . 2 binden fazla Kürt ve İsvecli Türkiye’nin Kürdistan bölgesine yönelik olası sınırötesi operasyonu protesto etti. İsveç Kürd Dernekleri Federasyonu(FKKS), HEVKARÎ ve İsveç Kürd İnsiyatifi'nin düzenlediği mitingde, FKKS Başkanı Şermin Bozarslan ve bazı İsveç Partilerinin temsilcileri birer konuşma yaparak, Türkiye'nin Federal Kürdistan Bölgesine yönelik olası 'sınırötesi' operasyonlara karşı çıktılar. Konuşmacılar Ankara'nın Kürdlerin seslerine kulak vermesini isteyerek, Türkiye'nin işgal girişimine karşı dünyanın neresinde olursa olsun her Kürdün karşı çıkacağını, Türkiye'nin kendi siyasi sınırları içindeki Kürdlerin özgürlük taleplerinden korktuğunu, bu nedenle özgür Kürdistana saldırı hazırlığı yaptığına vurgu yaptılar.

Kürdistan bayraklarının taşındığı kalabalık mitingde, İsveç’teki çeşitli sivil toplum örgütleri temsilcileri de destek verdi. Miting müzik gösterisi ile olaysız, sona erdi. Rizgarî Online/ StockholmFotolar: Taner Bayrak
'Kürdistan'ın işgaline izin vermeyiz' Bütün Kürtlere savaş ilan eden Türkiye'nin Güney Kürdistan'a yönelik işgal hazırlıklarına sert bir tepki de Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi'nden (PÇDK) geldi. PÇDK Genel Başkanı Faik Gulpi, 'Kürdistan'ın işgal edilmesine asla izin vermeyeceğiz' dedi. PÇDK, Güney Kürdistan'ın Kerkük ve Süleymaniye kentlerinde konferanslar düzenledi. PÇDK Genel Başkanı Faik Gulpi, PÇDK'nin Süleymaniye yöneticileri ve yaklaşık 150 delegenin katıldığı konferans, PÇDK'nin binasında gerçekleştirildi. Katılanların çoğunluğunun kadınlardan oluştuğu konferans, saygı duruşuyla başladı. Konferansın açılış konuşmasını yapan PÇDK Genel Başkanı Gulpi, Kürtlerin Ortadoğu'daki durumuna değinerek, Kürt halkının tehdit ve saldırılara karşı birlik içerisinde olması gerektiğini söyledi. Türkiye'nin Güney Kürdistan'a yönelik bir sınırötesi operasyonuna değinen Gulpi, 'Türkiye, Kürdistan'ı işgal etmek istiyor. Buna asla izin vermeyeceğiz' diye konuştu. Konferansta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit uygulamaları da kınandı. PÇDK'nin Kerkük İl Örgütü de bir konferans düzenledi. Öcalan'a yönelik tecrit uygulamalarının kınandığı konferansta, Öcalan'ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmesinin engellenmesi protesto edildi. SÜLEYMANİYE - DİHA
HPG: Dersim'de gerilla kaybımız yok HPG Basın ve İrtibat Merkezi Dersim'de 15 gerillanın yaşamını yitirdiği haberlerini yalanladı. HPG açıklamasında bölgede iki günden bu yana şiddetli çatışmaların yaşandığı ancak şu ana kadar yaşamını yitiren gerillanın olmadığını bildirdi. Dersim'in Pülümür ilçesi kırsalında 2 gündür sürdürülen operasyonda çatışma çıktı. Hava destekli sürdürülen operasyona ilişkin açıklama yapan HPG, çatışmada gerilla kaybı olmadığını bildirdi. Açıklamasında HPG, 'Türk ordusunun Dersim'de başlattığı operasyonda şiddetli çatışmalar yaşanmaktadır. Türk ordusu ve basının verdiği gibi 15 gerillamızın şahadet haberi yalandır. Söz konusu operasyon ve çatışmalar hakkında ayrıntılı bilgi daha sonra kamuoyu ve halkımıza duyurulacaktır'' dedi. 5 asker yaşamını yitirdi Öte yandan alınan bilgilere göre 2 gündür Pülümür'de devam eden operasyon sırasında çıkan çatışmalarda 5 askerin yaşamını yitirdiği öğrenildi. BEHDİNAN / ANF
BAŞKAN BARZANİ: ‘’SALDIRILARA KARŞI KENDİMİZİ SAVUNURUZ; KÜRT DAVASI ÇÖZÜME KAVUŞTURULMADAN BÖLGE İSTİKRAR GÖRMEZ’’
PNA-Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) başkanı Mesut Barzani, ‘’Kürt davasının tek taraflı hale getirilmesi için oturup konuyu beraber müzakere etme çağrısında’’ bulundu. Başkan Barzani, ‘’Ben Türkiye düşmanı değilim ama tehdit dilini kabul etmem’’ dedi. Fransa Haber Ajansı AFP’ye özel mülakat veren Başkan Barzani, PKK meselesinin çözümü konusunda Anakara’ya giden ve yapılan görüşmelerden sonuçsuz dönen Kürt temsilcilerin de içinde bulunduğu heyet konusunda, ‘’Görüşmeleri tıkayan maddelerden biri sınır meselesi idi. Çünkü onlar Peşmergelerin sınırın kontrolünü üstlenmelerini reddettiler.’’ Dedi. Ankara’ya gitmesi kararı verilen Kürt heyeti konusunda Başkan Barzani, ‘’Bir Kürt heyetinin yarın (29.10.2007) Türkiye’ye gitmesi bekleniyordu. Ama Ankara bu ziyareti iptal etti.’’ Dedi. 23 yıldır devam eden Türkiye ile PKK arasındaki sorunun çözümü konusunda Başkan Barzani, ‘’ Şayet barışçıl bir çözüm olursa biz bu sorunun çözümü konusunda taraf olacağız. Ancak, askeri çözüm yolunun araya girmesi durumunda biz çözüm konusunda taraf olmayız.’’ Dedi. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi sınırlarına askeri yığınak yapması konusunda Başkan Barzani, ‘’ Biz sınırlarımızda askeri yığınak yapılmasını kabul etmeyiz. Şayet halkımız ve toprağımıza saldırı olursa biz de kendimizi savunuruz. Kürdistan İşçi Partisine (PKK) ateşkesi uzatması, esir askeleri serbest bırakması, askeri saldırı düzenlememeleri ve de barışçıl çözüm yolu aramaları çağrısında bulunuyoruz.’’ Dedi. Mülakatının sonunda Başkan Barzani, ‘’Kürt davası çözüme kavuşturlmaksızın bölge istikrar görmeyecektir. Biz varız ve bizim yaşama hakkımız var’’dedi.
AVRUPADAKİ KÜRTLER , TÜRKİYE’NİN OPERASYON TEHDİTLERİNE KARŞI AYAKTA
PNA-Çalak Muhammet Rojnamewan/İsveç: Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesine yönelik olası sınırötesi operasyonlara karşı başta Kürdistan’da olmak üzere bütün Kürtler ayakta.Avrupa’daki Kürtler de sokaklara dökülerek halk yürüyüşleri düzenliyor.Bu çerçevede İsveç’te 2 binden fazla Kürt, Türkiye’nin Kürdistan bölgesine yönelik olası sınırötesi operasyonu protesto etti. Kürdistan bayraklarının taşındığı kalabalık Kürt halk yürüyüşünde İsveç’teki çeşitli sivil toplum örgütleri temsilcileri de destek verdi. Türkiye’nin Federal Kürdistan bölgesine yönelik olası sınırötesi operasyon tehditleri süresinceye kadar Avrupadaki Kürtlerin de operasyonlara karşı protesto yürüyüşlerinin devam edeceği bekleniyor.
ZEBARİ: ''TÜRKİYE'NİN OPERASYON TEHDİTLERİ ANKARA'NIN PKK'NİN DIŞINDA BAŞKA PLANLARI OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜRÜYOR''
PNA-Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, ''Türkiye'nin Kürdistan Bölgesine operasyon düzenlemesinin bölgenin istikrarı için felaket sonuçlar yaratacağını'' söyledi. BBC'nin sorularını yanıtlayan Zebari, Türkiye'nin; ''Irak'ın PKK'ye karşı atılacak adımlara ilişkin önerileriyle ilgilenmediğini'' kaydetti. Zebari, ''Türkiye'nin PKK'nin üst düzey yöneticilerinin kendilerine iade edilmesini istediğini, ancak bu talebi yerine getiremeyeceklerini'' söyledi. Irak Dışişleri Bakanı Zebari, ''PKK'liler Bizim kontrolümüzde değiller, dağlarda saklanıyorlar ve silahlılar'' dedi. Sorunun çok ciddi boyutlarda olduğunu kaydeden Zebari, ''Türkiye'nin operasyon tehdidinin, Ankara'nın PKK'yle mücadele dışında başka planları olduğu endişesi yarattığını ve böyle bir adımın her iki ülkeyi ve bölgeyi istikrarsızlaştıracağını'' söyledi.
RUSYA EKONOMİ POLİTİKASI BAŞKANI: ‘’KÜRDİSTAN BÖLGESİ’NE DÜZENLENECEK OPERASYONLAR TÜRKİYE TURİZMİNE BÜYÜK ZARAR VERİR’’
PNA-Rusya Ekonomi Politikası Başkanı Yavgeni Vidrov, ‘’Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi topraklarında askeri operasyon düzenlemesi durumunda bu ülkenin turistik bölgelerinin çok büyük bir zarara uğrayacağını’’ söyledi. Vidrov, ‘’Operasyonlarla Türkiye’nin turizimden aldığı payın azalacağını söyledi. Operasyonların uzun sürmesi durumunda Türkiye’ye giden turist sayısında yüzde 50 azalma olacağını söyleyen Vidrov, ‘’Bunun dışında da Türkiye’nin istikrar yapısının da bozulacağını’’ sözlerine ekledi.
BAŞKAN BARZANİ İNGİLTERE KONSOLUSU CAMP’I KABUL ETTİ: ‘’SORUNLAR ASKERİ YOLLARLA ÇÖZÜME KAVUŞAMAZ’’
PNA-Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) Başkanı Mesut Barzani, İngiltere’nin Hewler genel konsolusu Ellyza Camp ile yaptığı görüşmede ‘’Mevcut sorunların çözümü için askeri yolların çözüm olmadığını bundan dolayı barışçıl çözümün bütün tarafların çıkarına olduğunu’’ söyledi. İki taraf arasında dün Selahaddin kasabasında yapılan görüşmede, son siyasi gelişmeler, Irak ile Türkiye arasında yaşanan gerilim ve gerilimin yatıştırılması için gösterilen çabalardan bahsedildi. Görüşmede, iki tarafın da sorunların çözümü konusunda barış ve diyalog yolunun kullanılması noktasında hemfikir olduğu’’ belirtildi. Başkan Barzani görüşmede, ‘’Kürdistan Bölgesi’nin şiddete karşı olduğunu, sorunların askeri yollarla değil barış yoluyla çözümünün yanında olduğunu’’ vurguladı. İngiltere’nin sorun karşısındaki endişelerini dile getiren Camp da, ‘’Ülkesinin sorunların çözümü konusunda gösterilen çabalara destek olduğunu’’ söyledi.
LIHEB AŞİRETİN’DEN BAŞKAN BARZANİ’YE TAM DESTEK: ‘’AŞİRETİM KÜRDİSTAN BÖLGESİ’Nİ KORUMAK İÇİN EMRİNİZDEDİR’’
PNA-Lıheb Aşireti Şeyhi, Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani’ye gönderdiği bir mektupla, ‘’Olası bir askeri harekata karşı Kürdistan Bölgesini korumak için bütün güçleriyle hazır olduklarını’’ bildirdi. Lıheb Aşireti Şeyhi Şeyh Taha Lıhebi’nin Başkan Barzani’ye gönderdiği mektubun metni: ‘’Tarihe bakıldığında Türkiye’nin Irak’ta gözünün olduğu belli oluyor. Türkiye’nin tehditleri de Kürdistan Bölgesi’nde gözü olduğunun ve bunu uygulamaya geçirmek istediğinin somut bir göstergesidir. Bunun için her açıdan sunduğunuz herşey karşısındaki vefanın karşılığı olarak sizin önünüzde şunu ilan ediyoruz ki ben, kardeşlerim, oğullarım ve aşiretim bütün üyeleri aç gözlü Türkiye’nin askeri harekatına karşı Kürdistan Bölgesi’ni korumak için sizin emrinizdedir’’
FKB BAŞKANI BARZANİ: ‘’ASKERİ ÇÖZÜMDEN VAZGEÇERLERSE İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ’’ PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) başkanı Mesud Barzani, ‘’Türk ordusunun Kürdistan Bölgesi’ne yönelik herhangi bir hareketinin 'savaş ilanı' olacağını’’ belirtti. İngiliz The Times gazetesine mülakat veren Başkan Barzani, "Ankara, PKK ile olan sorununu mazeret göstererek her gün biraz daha refah içinde ve bağımsız olan Iraklı Kürtleri durdurmak istiyor" dedi. Başkan Barzani, "İşgal ya da hücum ederlerse, bu savaş demektir. Bizim halkımıza, çıkarlarımıza ya da topraklarımıza saldırılarlarsa o zaman bunun sınırı olmaz. Çünkü herşey saldırıya uğramış olur" dedi. Türkiye'ye sorunu silahlarla değil diyalogla çözme çağrısında bulunan Başkan Barzani, "Barışçı bir yaklaşım benimserlerse, biz de elimizden gelen yardımı yaparız, Maalesef başka seçeneklere şans tanımıyorlar. Savaşın sorunu çözecek tek araç olduğunda ısrar ediyorlar" şeklinde konuştu. Barzani, "Sadece askeri çözüm aramaktan vazgeçtiği takdirde, Türkiye ile işbirliği yapmaya hazırız" diye konuştu. Başkan Barzani, ‘’Türkiye’de PKK'nın yeni bir sorun olmadığını’’ söyledi.FKB Başkanı Barzani, "Ben PKK'nın sadece bir mazeret olduğuna inanmak üzereyim. Türkiye'nin Kürt bölgesine yönelik sürekli ve doğrudan tehditleri ve bu konuda takındığı tavır bize asıl amacın farklı olduğunu düşündürüyor. Hedef Kürdistan bölgesidir, aksi takdirde biz Türkiye ile PKK arasındaki bir kavgaya neden karışalım ki?" dedi KUTSCHERA: ‘’TÜRKİYE’NİN HEDEFİ KÜRDİSTAN HÜKÜMETİ, PARLAMENTOSU VE KERKÜK
PNA-Türkiye ile PKK arasındaki sorun ve Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’ne askeri operasyon düzenleme tehditleri konusunda VOA Radyosunun Kürtçe bölümüne mülakat veren Fransız gazeteci ve yazar Chris Kutschera sorunun çözümü için en iyi yolun diplomasi ve Türkiye’nin kendi içinde sorunun siyasi olduğu yönelik atacağı ilk adım olduğunu söyledi. Kutschera, sorunun çözümü için Türkiye’nin kendi içindeki sorunu siyasi bir sorun olarak tanıması gerektiğini söyleyerek, ‘’Bu ülkenin öncelikli hedeflerinden birinin Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Bölgesi’nin yeni sistemi olduğunu’’ söyledi. Kutschera, Türkiye’nin askeri bir harekattaki hedefinin Kürdistan Hükümeti, Parlamentosu ve Kerkük referandumu olduğunu’’ kaydetti.
Kürtlerden siyasi tutum belgesi Diyarbakır'da yapılan 'Demokratik Toplum Kongresi'nde Kürtler adına bir 'siyasi tutum belgesi' çıkarılacak. Türkiye'de idari ve siyasi yapısında köklü değişimleri içeren tutum belgesinde, bölgesel meclislerden, 'ulus devlet anlayışı' yerine demokratik özerkliği esas alan bir devlet yapılanmasına kadar bir çok konu yer alacak. Belge aynı zamanda Kürtlerin 'yol haritası' olacak.
Bir milyon Kürd Brüksel'e-M.Ali Küçük
Katillerin Vicdanı Hüseyin İnan
...Kürtler yıllardır hatta yüz yıllardır bir barut fıçısı üzerine oturuyorlar. Ha patladı ha patlayacak diye korkutula korkutula. Kürtler barut fıçısının üzerinde, ateş ise Türk, Arap ve Fars delilerinin elinde. ABD’nin baasçı ve aynı zamanda kemalistlerin amcası Saddam’ı devirmesinden sonra, Arapların elindeki ateş söndü. Esad’ın çelik çomak oynarken birden bire kendisini devlet başkanı koltuğunda bulan oğlunu saymazsak eğer. Onun da hakkından İsrail geliyor. Kafasına bomba yağdırıyor, çöpünü de Türkiye’ye atıyor. Farslıların M. Ahmedinejad diye bir karikatürleri var, onun da başı ABD ile dertte. Öbür taraftan cenneti garantiye almanın derdinde. Şimdilik, Kürtlere arada bir bombalar fırlatsa da, ciddi anlamda uğraşmaya pek mecali yok. O ateşini daha çok ABD’ye saklıyor...
New York Times: 'PKK'nın Kuzey Irak'ta Dokunulmazlığı Var' PKK sorununun ABD için 'puzzle' oluşturduğu öne sürüldü. New York Times gazetesi, PKK'nın Kuzey Irak'ta 'rahatça' hareket etmeyi sürdürdüğünü belirtirken örgütün 'dokunulmazlığı'nın bulunduğunu vurguladı. New York Times muhabiri Sabrina Tavernise, Kuzey Irak'taki izlenimlerini uzun bir haberde aktardı. PKK'nın bölgede 'rahatça' ve 'Irak yetkililerinin gözlerinin önünde' hareket etmeyi sürdürdüğünü belirten Tavernise, şu yorumu yaptı: 'PKK'nin dokunulmazlığının kökleri, dört yıl önce ABD'nin Irak işgali ile başlayan karmaşık ilişkiler ve ihtiraslar ağında bulunuyor ve krizi çözmek isteyen Türkler, Iraklılar ve Bush Yönetimi'ni hayal kırıklığına uğratıyor.' ABD'nin PKK saldırıları üzerine Kürt liderlerine büyük bir baskı yaptığını belirten NYT, 'Ancak Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'nin bu hafta İstanbul'a planladığı ziyarete rağmen Kürt siyasi liderlerinin harekete geçme aceleleri yok gibi' diye yazdı. -'ABD, İKİ KARILI ADAM GİBİ'- Durumun, yeni bir cepheyi önlemek isteyen ancak güvenilir iki müttefik arasında seçmeye zorlanan ABD için bir 'puzzle' oluşturduğunu öne süren gazete, Süleymaniye'deki Iraklı bir Kürt'ün 'ABD'nin ?iki karılı bir adam gibi. Kavga ediyorlar ancak o hiç birini kaybetmek istemiyor' sözlerini aktardı. NYT, Celal Talabani'nin liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin önde gelen üyelerinden Mala Baktıyar'ın açıklamalarına da yer verdi. -'PKK KONUK GİBİ'- Baktıyar, 'PKK'yı kısıtlamak için Bağdat'tan açık talimat gelmediğini belirterek 'Onlar konuklar ancak kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılıyorlar. Onları desteklemiyoruz' şeklinde konuştu ve 'Onlarla mutabık değiliz. Türkiye ile kavga etmeyi sevmiyoruz' dedi. Kürt liderlerinin, PKK'dan bölgeyi terk etmesini istemediklerini, PKK'yı Sünni Arap aşırı unsurlarına karşı bir koruma olarak gördükleri görüşlerine dikkat çeken gazete, Kürt liderlerinden Neçirvan Mustafa'nın 'Benim için PKK, Taliban'dan iyi' ifadesini de yansıttı. Mustafa, çözümün Türkiye'deki ılımlı unsurlara bağlı olduğunu savunarak bu unsurların PKK'ya 'af' sağlanması için çaba göstermeleri gerektiğini öne sürdü.(ANKA)
...Karasu: Faşistler Kürdistan'a girememeli
Yükselen Türk Faşizmi Ahmet Alim -21 Ekim’de başlatılan kampanyanın bir haftalık bilançosuna bakıldığında, Türkiye’deki faşist rejimin gün ışığına çıktığını görüyoruz. Aşağıda faşizimin bazı karakteristikleri bu faşist rejimin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Devlet içinde ve yanında başka bir devlet olan silahlı gizli servisin merkezi önemi. Kendi taraftarlarının gözetim altında tutulması. Militarizm: Ekonomik hayat da dâhil olmak üzere toplumsal hayatın militarize edilmesi. Militer kitle yürüyüşleri ve büyük gösteriler faşizmin en önemli görünüşleridir. Bilimlerin taraflılık yasasının egemenliği altına alınması. Kitle seferberliği, parti propagandası yoluyla toplumsal alanın ve kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi çabası. Toplumun sürekli kışkırtılması, devrimci ilan edilen konular lehine zorunlu coşkunluk. Eğitim ve öğretim üzerinde etkinlik. Pasifizmin aşağılanması. Politik karşıtın ortadan kaldırılması eğilimi. Karşıt düşmandır. Parti milisleri. Paramiliter çeteler. Erkeklik vurgusu. Bayraklar, yürüyüş kolları ve ritüel kitle gösterilerinde taşınan üniformalar gibi politik sembollerin abartılı kullanımı. Faşist rejimlere has özellikleri bünyesinde barındıran ve bunu başarıyla gizleyen TC rejimi, içinde geçtiğimiz bu süreçte açığa çıkartarak faşist karakterini saklamaktan vazgeçmiştir. Bunları tek tek ele aldığımızda, Türkiye’de derin devletin varlığı genel kabul gören bir olgudur. Asker millet ve her Türk asker doğar söylemleri milatarizmin toplumun tüm hücrelerine nüfüz ettiğini gösteren bir öğedir. Türkiye’de üniversite hocalarının yürüşler düzenleyerek, bu yürüyüşlere cübbeleriyle katılmaları ve ürettikleri resmi ideolojiler bilimsel taraflılığın kanıtıdır. Kitleler Kürtlere karşı Ordu-Sanayi kompleksinin tarafından yönlendirilmekte ve kitle iletişim araçları Ordunun hizmetine koşulmuştur. Topluma sürekli olarak enjekte edilen propagandalar sonucu Kürtler hedef haline getirilmiş, sokakta geçen Kürtler linç ve Kürtlere ait işyerleri, Kristal Gecesinde olduğu gibi, yağma edilmeye başlanmıştır. Eğitim ve öğretim Türk ırkçılığı temelinde düzenlenerek Kürtler, Aleviler vd yok sayılmaktadır. Türkiye’de, Barış talep edenler Kürtçü ilan edilerek izole edilmektedir. 1990’lı yıllardan beri işlenen faali meçhul cinayetler politik karşıtların elimine edilmesinin en açık örnekleridir. Devlet içinde örgütlendirilen çeteler ile MHP ve BBP gençlik örgütlenmeleri Faşist TC rejiminin paramiliter çeteleridir. Türkiye’de erkelik vurgusunu tartışmaya daha gerek yoktur. Gül’ün Cumhurbaşkanlığına ilk defa aday olduğu bahar aylarında denenen bayraklı yürüyüşlerle toplum hazırlanmış ve 21 Ekim’den itibaren bayraklı yürüyüşler isterik bir hal alarak faşist TC rejiminin gerçek yüzünü açığa çıkarmıştır. Yaratılan terör ortamında, sıradan bireylere düşünme ve itiraz etme olanakları verilmeyerek hüsseden ve hisetmeyen herkesi uymaya zorlayan bir ortam yaratılmıştır. Böylece, herkes bayraklı yürüyüşlere katılmaya zorlanmış ve evlerine bayrak asmak zorunda bırakılmışlardır. Bunu yazılı ve görsel basın iyice pompalayarak; ilgili ve ilgisizm bilgili ve bilgisiz sanatçı, futbolcu vb herkesi Kürtlere hedefe alarak faşist dalga iyice yükseltilmiştir. Bu faşist dalga, Türkiye’de devrimci ve demokratların marjinalden de az olduğunu gösteren bir olgudur. Yani, Türk solu ulusal bir sol olup Nasyonal sosyalizmden beslenmektedir. Bu anlamda, Türkiye’de Kürtler yalnızlaştırılma sürecine girmişlerdir ve onlara Türk olmak yada yok edilmek dayatılmaktadır. 20 yüzyılın ilk jenosidini Ermeniler üzerinden gerçekleştiren İttihad ve Terraki’nin devamı olan TC rejimi, 21 yüzyılın ilk açık faşist rejimini hayata geçirmektedir. Ben bu tespitlarden sonra Rahip Niedermeyer’in Nazi Almanyasında yaşadıklarına ilişkin söylediklerini hatırlatma gereği duyuyorum: Hitler iktidara geldi... Önce Yahudileri götürdüler, ben sustum, hepimiz sustuk... Karşı çıkmadık... Sonra komünistleri götürdüler... sustuk karşı çıkmadık... Sosyal demokratları, demokratları götürdüler yine sustum... Hiristiyan demokratları götürdüler yine sustum... Ben din adamıydım, politikayla ilgilenmiyordum, karşı çıkmadım... En sonunda beni götürmek için geldiler... Kimse karşı çıkmadı... Çünkü karşı çıkacak kimse kalmamıştı!... Kürtler propaganda(!) silahına sarılıyor Semih Idiz-Milliyet Irak heyetiyle Ankara'da yapılan görüşmelerin başarısızlığı Kuzey Irak'a dönük bir askeri harekât olasılığını artırmıştır. Şu anda "fren" görevini gören tek şey Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım'da Başkan Bush ile yapacağı görüşmedir. Ancak, bu görüşmenin de sokağın öfkesini dindirme ihtimali sıfıra yakındır. Nitekim, ABD'li yetkililerin de dahil oldukları Irak heyetiyle Ankara'da yapılan müzakereler, Türkiye'nin bu meseleye atfettiği hayati önemin karşı tarafta hâlâ anlaşılmadığını ortaya koydu. Aslında bu başarısız görüşmelere farklı bir açıdan bakmak da mümkün. Uluslararası medyada çıkan "Türkiye-Irak barış görüşmeleri çöktü" haberleri ne demek istediğimizi ortaya koyuyor. Kısacası, konu hızla, "Terör örgütü PKK'ya karşı operasyon" algılamasından, "Irak ile savaş" algılamasına kayıyor. "Ankara'nın ayağına giden Irak heyetinin barışçıl çağrıları Ankara tarafından reddedildi" izlenimi ise Türkiye aleyhinde kullanılmaya çalışılıyor. Dış basında eğilim değişiyorBaşka bir ifadeyle, Irak siyasetini güden iki temel unsurdan biri olan Iraklı Kürtler, Türkiye'nin büyük askeri gücüne karşı propaganda silahına sarılıyorlar. Barzani'nin, "Türkiye'nin derdi PKK değil, Kürtler" şeklindeki demeçleri de zaten bunun bir parçası.Bu arada, PKK'yı "terörist" yerine "gerilla", hatta "direnişçi" olarak görme eğilimi de artıyor. Dış haberler müdürümüz Kadri Gürsel, dünkü yazısında, Batı basını açısından bunun nedenlerini ortaya koydu. Ancak, "Doğu basını"nda da durum pek farklı değil. Buna PJAK ile mücadele eden İran da dahil. Tehran Times'ın konuyla ilgili yazılarında PKK için "terörist" tanımlamasını kullandığını görmedim. El Cezire'nin İngilizce kanalı ise "Kürdistan İşçi Partisi savaşçıları" ifadesini kullanıyor.Hizbullah ve Hamas'ı "terör örgütleri" olarak görmeyen Arap kamuoyunun "terörizm" tanımı da zaten bizimkine pek uymuyor. Gürsel'in ifadesini kullanacak olursak, "gerilla romantizmi"nin Ortadoğu'da çok daha yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Bu arada uluslararası basında Kürtler için, "Zulüm gören, dünyanın tek vatansız milleti" türünden ifadelerin çoğalması dikkat çekiyor. Aynı şekilde, BBC muhabiri Sarah Rainsford gibi bazılarının Kürt asıllı Irak Dışişleri Bakanı Zebari'nin ağzıyla konuşmaları da dikkat çekiyor. 'Dağlıca baskını hâlâ net değil'Örneğin, "Dağlıca baskını konusundaki gerçeklerin hâlâ net olmadığını" savunan Rainsford, 27 Ekim tarihli "From Our Own Correspondent" adlı programda, "Resmi kanallardan alabildiğimiz bilgiler, açtığınızda askeri marşlar çalan Genelkurmay'ın internet sitesindekilerden ibaret" ifadesini kullandı. Rainsford gibilerinin, "PKK'nın Kürtleri ve haklarını savunduğuna" dair görüşlere daha çok yer vermeleri ise meselenin hangi istikamete çekilmeye çalışıldığını gösteriyor.Uzun lafın kısası, savaşlar artık sadece top, tank ve tüfekle yapılmıyor. En güçlü silah bazen medya kanalıyla yapılan propaganda olabiliyor. Askeri stratejler de zaten "propaganda" boyutunun göz ardı edilmesinin sakıncalarını çok iyi biliyorlar. Kuzey Irak'a operasyon konusu tartışılırken bu gerçeğin de hesaba katılmasında yarar var.
Medya İmha Politikaları Uyguluyor Bıanet-"Cizre'de basın silah kadar korkutuyor." Bence medyanın şu andaki 'durumunu ve yarattığı etki daha özlü açıklanamazdı. Evet, medya silah kadar korkutuyor, kaygılandırıyor, öfkelendiriyor. Arkadaşımız Sakine Gezen'in bianet'te yayımladığımız Cizre izlenimlerinin başlığı bu cümle. Cizre'yi çıkartın yerine Şırnak, Diyarbakır, Hakkari koyun, ne değişir? Peki İzmir'de, Samsun'da basın silah kadar korkutuyor diyebilir miyiz? Medya kimini korkutuyor, kimini kışkırtıyor. 'Dahası medyadaki ayırım "doğru", "yanlış" gösteriminden ziyade "vatanseverler" ve "hainler-düşmanlar" tarzında. "Yok etmek", "imha etmek" tarzı yol göstermeler, "dansöz", "hain", "30 cesetle inlerine döndüler" tarzı tanımlamalar, anlatımlar... Tabii ki burada, egemen medyadan ve egemen medyanın esas olarak manşetlerinden, haberlerinden, yayın politikasından söz ediyoruz. Sayıları az da olsa "barış haberciliği" perspektifinden yazan köşe yazarlarını da anmadan geçmeyelim. Bu "çatışmacı" yaklaşımın televizyonda ve internette geldiği nokta insanı daha da dehşete düşürüyor. İnternette, özellikle Hürriyet gazetesinin haberlerin peşinden yayımladığı okur yorumları nefret söyleminin en korkutucu örneklerini sunuyor. İnternet anketleri de hakeza. Yine Hürriyet, "sekiz askerimiz ellerinde, İsrail olsa ne yapardı" diye soruyor. Yanıtlara baktığınızda, yüzde 1,9 diplomasi, yüzde 63,5 kara harekatı yolunu gösteriyor. Hürriyet bunu neden soruyor acaba? Televizyondaki görüntüler ve tartışma programlarının geneldeki tek sesliliği de ülkedeki ortamın gerilmesinin başlıca sorumluları arasında yer alıyor bence. Özetle, medya genel çizgisiyle artık savaşın, çatışmanın sözcülüğünden de ileri giderek kendini general, genelkurmay başkanı, başbakan yerine koydu. Medya "imha politikaları"nı belirleme peşinde. Ölüm, ölüm... daha çok ölüm istiyorlar... 8 Asker şimdi PKK'nin elinde. Hani askerler kutsaldı? Aileleriyle yapılmış kaç röportaj okuduk? Medya etiğinden falan söz edemeyiz, işte "medyanın etiği " bu... Yayın yasağı getirdiler; ne kadar gülünç! Medya sanki neyi nasıl yapacağını bilmiyormuş gibi.. Bu medyanın yasalara ihtiyacı yok, otosansür her şeye yetip artıyor. Biz bianet'te barış haberciliği yapmaya çalışırken, barış haberciliğinin ne olduğu üzerinde yazılar yazıyor, çeviriler yapıyor, yayımlıyoruz... Bir tek Milliyet bizim barış gazeteciliği rehberini yayımladı. Prof. Johan Galtung barış gazeteciliğinin sağlık gazeteciliği gibi olmasını öneriyor. İyi bir sağlık muhabiri hastanın vücudu yiyip bitiren kanserli hücrelerle mücadelesini anlatacaktır. Ama aynı zamanda kanserin nedenlerinin -yaşam tarzı, çevre, genetik yapı gibi- yanı sıra olası çarelerin tamamını ve koruyucu önlemleri de anlatacaktır. Yani spor muhabirliği değil, sağlık muhabirliği. O ne kadar iyi işliyor bizde ayrı konu. Özetle haberlerin, "barış odaklı", "gerçek odaklı", "insan odaklı", "çözüm odaklı" olması gerekiyor; "nefret", "şiddet", "ölüm" odaklı değil. Elbette, bir de dil meselesi var her şeyin üstünde; "militarist", "ayrımcı", "şiddet" ve "nefret" dilinden vazgeçmenin yollarını bulmalıyız. Dil masum bir şey değil, bütünüyle ideolojik ve iktidarı yeniden yeniden kuruyor, "öteki"ni yeniden yeniden yok ediyor. Gazeteci sadece haklardan, barıştan ve yaşamdan yana olabilir. Her "kriz" durumunda "savaş ve medya" soruşturmaları yapıyoruz. Yapmak zorunda kalıyoruz, diyelim. Galiba, örgütlenmenin önemine değinmek zorundayız yine. Gazeteci örgütleri bir özdenetim derdinde değil... Bugün baktım, Basın Konseyi gazetenin birini "ayrımcılıktan" uyarıyor; dert başka; bizim tartıştığımız yerden baksalar uyarılmadık kaç gazete kalırdı acaba? Gazetecilerin öncelikle "ben ne yapıyorum" sorusunu kendilerine sorması gerekiyor, haberlerine sahip çıkmaları gerekiyor, haber yayımlandığında zor tanıdıkları haber için editörlerle tartışmaktan kaçınmamalılar. Okur temsilcilikleri var kimi gazetelerde. Okur/izleyici/seyirci olarak hangi başlık için, hangi içerik için kaç kere bir gazeteyi, televizyonu, radyoyu aradık? Bu soruyu herkesin kendine sorması ve piyasa deyimleriyle söylersek nasıl ki aldığımız bir şey bozuk çıkınca önce şikayet ediyor, sonra geri veriyoruz; medyaya da tüketici olarak eleştiri ve dolayısıyla müdahale hakkımız var. Kullanalım. (NM/TK) * Nadire Mater'in yazısı, 28 Ekim 2007'de, Birgün gazetesinde yayınlandı.