K2: OLDURULMUS 5000 ISGALCIYE KARSILIK 22.000 KUZEY KURDISTANLI SEHIT VAR! BUYRUN OKUYUN!

Kürtler 30 Ağustos’a karşı olsalar Nazım Alpman-İnternet haber Genelkurmay 30 Ağustos kutlamaları için Demokratik Toplum Partisi"ni törenlere davet etmedi. Gerekçeleri var tabii… Deniliyor ki, “DTP"liler, PKK için kötü bir şeyler” söylesinler. Söyleseler acaba yeterli olacak mı? Ayrıca söyletince ne değişecek? Güneydoğu"da 1984"ten itibaren yaşanan fiili bir durum var. En ılıman yaklaşımla dahi şöyle deniliyor: -Düşük yoğunluklu savaş! Kayıplar için toplam bir rakam üzerinde mutabakat sağlanmış durumda: -30 bin evladımız… Bu 30 binin, 22 binini “ölü ele geçirilen” PKK militanları oluşturuyor. Anne-babaları, kardeşleri ağabeylerine akrabaları da eklerseniz hatırı sayılır bir sayıya ulaşırsınız. Kürt oylarıyla yasal zeminde yer bulabilmiş bir siyasi hareket, kendi seçmen kitlesinin içini bir kez daha burkacak cümleleri nasıl söyleyebilir ki? DTP"liler “savaş dursun” diyorlar. Savaşın iki tarafı olduğuna göre, “silahlar bırakılsın” talebinin yarısı da PKK örgütünü kapsıyor. Parlamentoya girebilmiş bir siyasi hareketi seçmen kitlesi karşısında “etkisizleştirmek” acaba kime yarar? Bugüne kadar ABD"ye, AB"ye “PKK destekçisi” sıfatı pek çok kez kullanıldı. Ama gerek ABD gerekse AB PKK konusunda her zaman muhatap alınıyor. Silahlı gruplarla “akrabalık” bağları olan TBMM"ye girmiş siyasi yapı neden dışlanıyor? Doğrudan onlar aracılığı ile diyalog kurmak daha elverişli olmaz mı? Sorunun tarafı olan önderlik kurumlarını yıpratmanın, hiçbir işe yaramadığı Ortadoğu"da gayet açık görülüyor. İsrailli meslektaşlarımız yazıyorlar: -Filistinlilerin önderlerini yıpratmak için her şeyi yaptık. Kendi kitleleri üzerinde hiçbir etkinlikleri kalmadı. Şimdi diyoruz ki: Muhatap bulamıyoruz! Türkiye o kadar şanssız değil. Kürt sorununun çözümü için (bütün engellemelere karşın) parlamentoya girebilmiş silahsız, barışçıl yolu seçmiş bir yapı var. Türkiye Cumhuriyeti"nin kuruluşunda çok önemli bir yere sahip olan 30 Ağustos Zafer Bayramı"nı kutlamak istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti"nin temel değerlerini benimsiyorlar. Bunu da açık olarak söylüyorlar: -30 Ağustos bizim de bayramımızdır! Ülkenin bölünmez bütünlüğü üzerine destan yazanlar ise “hayır” diyorlar: -Siz 30 Ağustos"ta yoksunuz! Şimdi bir an için tersini düşünelim. Genelkurmay 30 Ağustos için DTP"lileri davet etse ve onlar da “biz militer bir bayramı kutlayamayız” deselerdi, ne olurdu? İhanet manşetleri hazırdı: -Alçaklar 30 Ağustos"a da karşılar! İşte görüyorsunuz… Kürtler de 30 Ağustos"u benimsiyorlar. Ama yine yaranamıyorlar!

Aydın Dere Tarih bizden ne istiyor?

Tarih: 31 Ağustos 2007 Cuma Siyaset felsefesi soyut bir uygulama değil, yenilik ve pratiktir. Seksen yılı aşkın T.C. hiçbir yeniliği kabul etmiyor ve Kürt düşmanlığından vazgeçmiyor.

  • Nufus otuz milyona yakın Kürt halkının anadan doğuş hakları dahil tüm değerlerin yasaklanıp yok sayıldığı ülkede kimin cumhurbaşkanı olmasının da hiçbir anlamı yoktur. Bunun adının Gül ya da Sezer olması bir şey değiştirmiyor. Uygulamaları ve yasalarıyla ırkçı rejimin cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün ayrıcalığı salt eşinin türbanlı olması ise bu bir şey değiştirmez. Derin tarihsel sorunları ve kanlı bir savaşın yaşandığı bir ülkenin sorunlarına cesur, gerçekçi ve çözümleyici yaklaşamıyorsa oyalayıcı tavır daha da tehlikelidir. AKP’nin şeflerinden olan Gül, yıllardır bu ülkenin dışişleri bakanıyken nasıldı şimdi nasıl olabilir ki? Kuşkusuz zamanla daha iyi anlaşılacak…koparılan gürültü Kemalizm ile Türk-İslamcı ve rantiyeci cephelerin iktidar paylaşımıdır. AKP devletin olanaklarını ve dinsel verileri kullanarak Kürt illerinde oy alması Ordu’nun yüreğine su serpmiştir.
Elbette AKP Türkiye’nin en temel ve en acil sorunu olan Kürt sorunun çözümünde cesur bir adımlar atsaydı gerçek görülürdü, fakat bundan çok uzak. Hatta Osmanlı oyunlarıyla daha da tehlikeli ve çıkmaza giren Türk sistemine soluk aldırma çabası bilinen bir gerçek. Kürt düşmanlığı salt Türkiye’de değil, İran’da ve Suriye’de de had safhada. Dünyada globalizm, demokrasi, hukuk ve sosyal devletçiliği güç kazanırken Ortadoğu kanlı yüzüyle adeta cahilliye devrini yaşamakta. Bu halktan ne istendiğini anlamak zor. Saldırılar çok yönlü ve çok boyutlu. Dünyada hiçbir halk bu denli saldırılara maruz kalmamıştır. Şengal’de bir kasabayı imha edebilecek vahşi bir saldırı düzenleniyor. Sonuç 500 ölü. Kürde karşı ırkçılık beyinleri ve gözleri karartmış. İran son haftalarda Türk ordusuyla işbirliği içinde Kürdistan’nı bombalıyor. Türkiye savaşta hiçbir kural ve insani hiç bir değer kaygısı taşımadan saldırıyor, gerillalara karşı kimyasal silah kullanıyor ve esir düşen gerillalara karşı vahşet uygulanıyor. Kürtlere karşı saldırılar salt insanlarını katletmekle sınırlı değil. Ormanları yakılıyor, bin yıllık yoksul köyler yerle bir ediliyor. Bununla yetinmeyen AKP bir çok medeniyete beşiklik yapmış, tarihimize ışık tutan Hasankeyf’i sular altında boğmak istiyor. Gül ve Erdoğan bu projeye onay vererek ağır insanlık suçu işliyor “Çağdaş olmayan hiçbir düşünce kazandırmaz” diyen Gül nasıl çağdaş olabilir ve böylesi zihniyete sahip birinin cumhurbaşkanı olması neyi değiştirecek?
  • Yusuf Halaçoğlu’nun ırkçı saçmalıkları bireysel olmayıp Türk sistemine özgüdür, özgü olmasına da AKP bu adamı kurumun başında tutuyorsa görüşlerini onaylıyor demektir. Bu saçmalıklara cevap vermeye bile değmezdi, fakat hem zorla köylerin, kasaba ve kentlerin adlarını Türkçe koyacaksın, soyadı kanunu çıkarıp zorla Türkçe soy isim vereceksin, hatta Kürtçe isimler bile yasaklayacaksın. Sonrada verdiğin Avşar,Türk, Türkmen ve Türkoğlu gibi soy isimlerden hareketle “Bak sen Türksün” diyeceksin. Türkler Grek dilinde güneşin doğuşu anlamına gelen Anatoli’ye 11. yy geldiklerinde bu coğrafya boş muydu? Bu coğrafya kaç medeniyete ev sahipliği yaptı? Kürdistan insansız mıydı? 12 bin yıla dayanan ilk uygarlığın ve ilk dinlerin coğrafyası değil mi? Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar bile Trakya, İstanbul ve Ege boylarında gayrimüslimler çoğunlukta değil miydi. Ya Ermenilere, Keldanilere, Pontuslara ne oldu? Üstüne üstlük bu coğrafyanın uygarlığına bırakalım katkı sunmayı imhayı ve imhayı esas alacaksın, herkes Tüktür diyeceksin.
Bu anlamda Kürtler rantiyeci takımdan medet ummak yerine, karşı tarafa saygı duyurtacak ulusal bilinç ve birliği esas almalıdır. Kürt halkının haklarını yasal güvence altına alan eşit, katılımcı, demokratik bir sistem olmadığı sürece aynı rejimin farklı güçleri bir şey değiştirmediği gibi aksine zaman kaybettiriyor. Kürt halkına, tarihine ve doğasına yönelik Ortadoğu ırkçı gericiliğinin imha konseptine karşı Kürt Ulusal Hareketi ve legal kurumları sahiplenilmeli ve birlik konsepti geliştirilmeli. Kürtlerin ulusal imhaya karşı aralarındaki politik, ideolojik, bölgesel ve mezhepsel çekişmeleri ve kurtuluşa hizmet etmeyen karşıt fikirleri tali plana bırakması gerekiyor. Tarih bizden bunu istemiyor mu?

KÜRT SORUNU Ülkemizin en temel sorunu olan Kürt sorununun, demokrasinin Türkiye'de tüm kurum ve kuralları ile köklü bir şekilde yerleşmesinin önünde engel olduğu, bu sorunun demokratik yollarla çözülmeyişinden ötürü sürdürülmekte olan savaş, ülke kaynaklarını tüketmekte olduğu gibi, ülkenin gelecekteki ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel gelişimini de ipotek altına almaktadır. Kürt sorunu, tarihsel, siyasal ve sosyal boyutları olan, Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyeti'ne devredilen bir sorundur. Tarihten günümüze uzanan dinamik bir süreci ifade eden bu sorunun demokratik çözümü için tarihsel arka planının irdelenmesi gerekmektedir. Kürtler tarihin en eski çağlarından beri ve M.Ö. 2000 yıllarındaki yazılı belgelere geçtiği gibi Yukarı Mezopotamya'nın (Zagros) en eski halklarından biridir. M.Ö. 2000.li yıllara ait ve Sümerler'den kalma bir yazıtta Kürtler'den söz edilmektedir. Van Gölü'nün güneyinde ve "Su" halkıyla komşu olan Karda veya Kardaka ülkesinden söz edilmektedir. Zagros'un en eski halklarından olan "Guti.lerin Kürtlerin ataları olduğu konusunda tarihçiler hemfikirdir. Guti-Hurri-Kassit-Mitanni-Ürartu ve Medler'in bugünkü Kürtlerin ataları olduğuna ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Prof. Egon Von Eickstedt'e göre; Zagros dağlarının orta ve kuzey bölgelerinde Guti yada Ourtie adı verilen bir halk yaşıyordu. Bu halkın ülkesine de GUTİUM adı verilmiştir. Hem yaşadıkları bölge itibariyle hem de akrabalıkları gayet açık görülen GUTİ ve KARDUKLAR bugünkü Kürtler'in merkezi yerleşim bölgeleri üzerinde yaşıyorlardı. Kürtler ard arda ve kesintisiz krallıklar kurmuş, eski Guti- Hurriler'in, Gutiler'in ve Karduklar'ın soyundan gelmektedir. M.Ö. 401 senesinde askerlerle Zagros'a yürüyüp, yenildikten sonra perişan bir halde geri dönmüş olan eski Yunan'ın ünlü yazarlarından Ksenefon on binlerin geri çekilişini anlatırken Kürtlerin ataları olduğu kabul edilen Karduklar'ın saldırısına uğradıklarını anlatır. Doğu bilimcisi Minorsky'nin Kürt tarihçileri ve yazarları tarafından kabul edilen tez Medler'in Kürtler'in ataları olduğu şeklindedir. Kürt dilbilimcisi ve Latin Kürt Alfabesi'nin kurucusu Celalet Ali Bedirxan da Kürtler'in Medler'in soyundan geldiği ve Hint-Avrupa Dil Ailesi'nden olan Kürtçenin Med Dilinin devamı olduğu yolundaki tezi güçlü bulduğunu ifade ediyor. Günümüzde yapılan karşılaştırmalı dil araştırmaları sonucu olarak, Kürtçe'nin Hint-Avrupa Dil Ailesi'ne mensup olduğu bilimsel olarak kabul edilmiştir. Karduklar, memleketlerini kuşatan Ahemenid İmparatorluğu yönetimi altındaki dönemde özerk yapılarını korumuşlardır. Bununla birlikte ücretli olarak katıldıkları Keyhusrev ve Haleflerinin ordularına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bunlar Ahemenid İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra arka arkaya Makedonyalıların, Büyük İskender'in ölümünden sonra Suriye Selösileri'nin, Pastersacidleri'nin M.Q. 556 tarihinde İran'daki Sasaniler'in nüfuzu altına girdiler. Kürtler bir dereceye kadar yerel bir özerkliği koruyarak İran ordusunda ortaklaşa veya ücretli askerlik yapmış ve İran İmparatorluğu'nun yücelmesine ye büyümesine yardım etmişlerdir. Kürtler'in İranlılarla ortak hayatı M.S. 652 yılına yani İran İmparatorluğu'nun yıkılmasına kadar devam etmiştir. Kürtler'in Halife Ömer zamanında Müslümanlaştırma sürecine sokulduğu dönem daha iyi biliniyor. Müslüman Araplar tarafından istilaya uğrayan bölge 7. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar Araplar'ın boyunduruğu altına girdi. Ünlü Osmanlı Yazarı Şemseddin Sami "Kamus-ül Alem" adlı eserinde Abbasi Halifeliği'nin zayıf düşmesiyle Kürt Reislerinden bir çok adamlarda Musul, Diyarbekir ve Cezire yörelerinde birer kale ve memleket ele geçirip, bir çok küçük hükümetler kurmuşlarsa da, tüm bölgeyi yönetim altına alarak cinsiyet (soy, milliyet) esasına dayalı bir hükümet kurmamışlardı. Kürt Hadebani Aşireti'nin bir kolu olan Ravadiler'den Eyüb bin Sadi bin Reva'nın oğlu olan Selahaddin-i Eyyubi Mısır'da devlete nail olup, kendisi ve çocukları Şam, Halep, Hicaz ve Yemen'de hüküm sürdükleri ve evlatlarıyla, akrabalarının yönetimi altında birçok seçkin hükümetler kurulduğunu anlatır. Alparslan'ın Kürt beyleri yardımı ile 1071 Malazgirt zaferi Selçuklular'a Anadolu'nun kapısını açtı. 14. yüzyılda Moğol istilası Küçük Asya'da ve bütün Ortadoğu'da önemli bir soykırım ve yıkımlar yaparken, bu bölgede yaşayan Kürtler, coğrafyanın verdiği avantaj ve tarihsel deneyimleri ile Timurlenk'in ordularına karşı savaşarak kısmen daha az zarar görmüşlerdir. Bu bölgede hiç bir imparatorluğun tam egemenlik sağlayamaması, Kürtler'in bağımsız beylikler halinde yaşamalarını sağlamıştır. 16. yüzyılda Kürt Beylikleri, İranlılarla sürekli savaş halindeydiler. İran Şahı Kürtler'in oturdukları bölgeleri ilhak etmek için sürekli bir çaba içindeydi. 1514 Osmanlı İran Çaldıran Savaşı'ndan sonra Kürtler'in iki imparatorluk arasındaki düşmanlıktan yararlanarak varlıklarını geliştirdikleri görülüyor. Bu durumdan dolayı Kürtler bağımsız bir konuma geldiler. Kürtler'in tarihi ile ilgili ilk eser olan Şerefname, Bitlisli Şeref Han (Bitlis'i) tarafından bu dönemde yazıldı (l 596). Bitlisli Şeref Han'ın yazdığına göre , Kürt bölgesinde bir çok Kürt Beylikleri vardı. Kürt Aşiret Beyleri Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'in yanında yer aldılar ve Sultan Selim'in İran Şahı Şah İsmail karşısındaki zaferine önemli katkıda bulundular. Sünni Kürtler Sünni Osmanlı Padişahı'nı kendilerine yakın sayıyorlardı. Çaldıran Savaşı'ndan sonra Kürt Beyleri'nden İdris-i Bitlisi'nin çabalarıyla Osmanlı merkezi otoritesiyle Kürtler arasında yapılan antlaşma sonucu, Osmanlı Devleti Kürdistan'da 16 özerk Kürt Beyliği'nin varlığını kabul ediyordu. Kürt Beylikleri'nin bu özerk statüsü 19. Yüzyıl'ın ortalarına kadar devam ediyor. Kürt Beyliklerinden güçlü olanları para basıyorlar, Cuma günleri adlarına hutbe okunuyordu. Kürtler'in yaşadığı coğrafya yeraltı ve yerüstü zenginlikleri nedeniyle ilk çağlardan beri çeşitli istila ve ilhaklara uğramıştır. Bu nedenle Kürt halkı talan, yağma, sömürü, sürgün, soykırım ve asimilasyon gibi çeşitli mağduriyetlere maruz bırakılmıştır. Osmanlı ve İran imparatorlukları arasındaki mücadele ve bölge üzerindeki hak iddiaları sonucu 1639 Kasr-ı Şirin antlaşmasına kadar süre gelen savaşlarda Kürt halkı iki imparatorluğun baskısı altında varlığını sürdürmüştür. 1639'dan sonra Kürtler'in yaşadıkları coğrafya iki imparatorluk arasında kesin olarak bölüşülmüştür. Alevi Kürtler'in İranlılar, Sünni Kürtler'in de Osmanlılar tarafından kullanılması mezhep ayrılığı, aşiret yapısı, üretim ilişkileri ve coğrafik yapı Kürtler'in birliğini engellemiştir. Osmanlı imparatorluğu batıda toprak kaybettikçe ve sürekli savaşların finansmanı için asker ve para gereksinimi arttıkça, Kürt bölgelerine daha fazla yüklenmek durumunda kalıyordu.Bu durum vergi ve asker vermek istemeyen Kürt Beylerini yer yer isyanlara yöneltiyordu. Bu isyanlardan belli başlıları 1806'daki Abdurrahman Paşa'nın Süleymaniye Bölgesi'ndeki Baban Ayaklanması, 1833-1836 Mir Muhammed Ayaklanması, 1840 Bedirhan Bey Ayaklanması, 1855 Yezdan Şer Ayaklanması, 1877 Bedirhan Osman Paşa ve Kardeşi Hüseyin Kenan Paşa Ayaklanması, 1880 Şeyh Ubeydullah Ayaklanmasıdır. 20. yüzyılın başlarından itibaren de imparatorluk sınırları içinde çeşitli Kürt faaliyetlerinin başladığı görülüyor. Bunlar; Mikdat Bedirhan Bey'in Kürdistan Gazetesi (1898). Ali Bedirhan Bey, Şerif Paşa ve Şeyh Abdulkadir'in .Teali ve Terakki-i Kürdistan Gazetesi", "Kürt Teali Cemiyeti", "Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti" ve onun İstanbul'da, kurduğu Kürt Okulu (1908), "Hetavve Kurd", "Jin" dergileri ve çeşitli şehirlerde kurulan "Kürt Kulüpleredir. İki imparatorlukla zaman zaman süre gelen anlaşmazlık ve çatışmalara rağmen Kürt Beylikleri ile iki imparatorluk arasında Kürt Beylikleri'ne tanınan kısmi özerklik veya imtiyazlarla bu statü 1. Emperyalist paylaşım savaşının sonuna kadar devam etmiştir. Savaşa katılan Osmanlı İmparatorluğu'nun Müttefikleri ile birlikte kesin yenilgisinden sonra toprakları emperyalist ülkeler tarafından işgal edilir. Mustafa Kemal Anadolu'ya çıkmadan önce emperyalist devletlerin işgalleri ile birlikte Antep, Maraş ve Urfa'da işgal güçlerine karşı çete savaşları ve direniş başlamıştır. Irak Kürdistanı'ndaki Kürtler'in lideri Şeyh Mahmut Berzenci, bağımsızlık amacıyla İngilizlere karşı savaşıyordu. İngilizler tarafından iki kez Hindistan'a sürgün edildi. Mustafa Kemal milli mücadele döneminde Kürt ileri gelenleriyle girdiği dayanışma sonucu olarak Ruslarla ilk anlaşma olan Gümrü Anlaşması imzalanıyor. Amasya Tamiminde, Kürtlerle ilgili protokolün l. maddesinde "Kürtlerin ulusal ve sosyal haklarının takınacağı..." şeklinde bir ifadeye yer veriliyordu. Mustafa Kemal Nutuk'ta şunları söylüyor; Sevr'de: Fırat'ın doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında ve kalan bölge için itilaf devletleri temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir yönetim şekli hazırlayacaktır. Antlaşmanın imzalanmasından l yıl sonra bu bölgenin Kürt halkı, Milletler cemiyeti meclisine başvurarak Kürtler'in çoğunluğunun Türkiye'den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat ederlerse ve Meclis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her türlü haklarından vazgeçecektir. Mart 1921 teklifinde; itilaf Devletleri, şimdiki durumu göz önünde tutarak bu konuda Sevr taslağında değisiklik yapılmasını dikkate alma eğilimindedir. Şu şartla ki, özerk yönetilen bölgelerde Kürt ve Asuri-Keldani çıkarlarının yeterince korunması için tarafınızdan kolaylıklar gösterilsin. Mart 1922 teklifinde; bu durum söz konusu edilmemiştir. Lozan'da; elbette söz konusu ettirilmemiştir. İsmet İnönü ise "Hatıralar" da, Kürtler'in Milli Mücadelede canla başla beraberlik gösterdiklerini ve Lozan görüşmeleri yapılırken de vatansever olarak Türklerle beraber olduklarını anlatır. Daha sonra Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması ile bugünkü Suriye sınırı belirlenirken, Kürtler'in yaşadığı bölgenin bir kısmı Fransızlar'a akabinde Lozan Antlaşmasıyla Kerkük ve Musul gibi petrolce zengin Kürt illeri İngiliz yönetimine geçmiştir. Bu paylaşım neticesinde Kürtler'in özgürlük mücadeleleri Musul Petrolleri karşılığı İngilizler'le birlikte yıllarca süren mücadelelere rağmen kanla bastırılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra giderek Kürtler'in varlığı ret ve inkar edilmeye ve asimilasyon politikası yürütülmeye başlandı. Kürtler yeni bir sürece tabi tutuldu.Kürtler kimi zaman bu politikalara sert tepki gösterdi. Başta verilen sözlerden vazgeçilerek uygulanan bu politikalar karşısında 1925'de Şeyh Sait isyanı başlamıştır. Şeyh Sait isyanın bastırılmasından sonra Takrir-i Sükun Kanunu ve Şark Islahat Planı çıkarılarak yürürlüğe konuyor. Kürt dili yasaklanıyor, Kürtler'in Türk olduğu savı ortaya atılıyor, Kürtler topraklarından zorla çıkartılarak Anadolu.nun değişik yerlerine sürülüyor. Devletin bu politikalar karşısında 1925-1938 yılları arasında başlıcaları Ağrı ve Dersim isyanı olmak üzere 20 civarında isyan yaşandı. 74 yıllık Cumhuriyet Dönemi'nde bölgede ret, inkar, sürgün ve asimilasyon gibi uygulamaları hayata geçirmek için örf-i idare, Umumi Müfettişlik, Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal uygulamaları yürürlüğe konulmuştur. Türkiye'de 1950'lerden 1970'lere kadar Kürt ve Türk aydınlarının Kürt sorununun çözümüne yönelik çabaları çeşitli baskılarla karşılaşmış, on yıllar süren hapis cezaları, siyasi partilerin kapatılması gibi anti-demokratik yöntemlerle bastırılmıştır. Doğu mitingleri ve sonrasında Kürt sorununun çözümüyle ilgili aldığı kararlar sonucu Türkiye İşçi Partisi (TİP) kapatılmıştır. Günümüze kadar da bu politikalar sürdürülmüştür. 12 Eylül rejimi ve politikaları ile toplumsal dinamikler bastırılmış, cezalandırılmış, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün baskı altına alınması süreklilik kazanmıştır. Kürt sorununun çözümünde askeri yöntemlere dayalı, militarist anlayış tümüyle ortama egemen olmuştur. Kürtlerin demokratik talepleri şiddet politikaları ile bastırılmaya çalışılmaktadır. "Genel Kurmay, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı ve Daire Başkanları'nın bir bölümüne verilen brifing'de Türkiye'nin bir iç savaş halinde bulunduğu vurgulanarak "Türkiye tarihten gelen bir doğu sorununa teslim olmuştur. Askeri yapının iç savaş durumuna uygun hale getirilmesi gerekir" denildi. Milliyet 10 Aralık l997. 1920-1940 yılların arasında Takrir-i Sükun, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat Planı ve Tunceli Kanunu çıkarılarak Kürtler batıda çoğunluk oluşturmayacak şekilde iskana tabi tutulmuştur, l940 ile l980 yılları arasında yaşanılan göçlerin geneli ekonomik ve sosyal sebeplere, l980 sonrası göçler ise siyasi ve toplumsal nedenlere dayanmaktadır. Siyasal iktidarlar imzaladığı uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalmadığı gibi, Kürt sorunu konusunda düşüncelerini açıklayanlara cezai yaptırımlar uygulayarak susturmaya çalışmaktadır. Bu baskıcı anlayış sonucu 10 yılı aşkındır süren bu düşük yoğunluklu savaşta 30 bini aşkın insan hayatını kaybetti. İnsanlar evlerinden, yerlerinden edildi, köyler boşaltıldı, yakıldı, ormanlar güvenlik bahanesiyle ateşe verildi, yerleşim yerleri bombalandı. Savaş nedeniyle geniş alanlara döşenen mayınlar, halkın can ve mal güvenliğine zarar vermektedir. 3000'in üzerinde köy boşaltılırken 3 milyondan fazla insan yerlerinden yurtlarından uygulanan baskılar nedeniyle ayrılmak zorunda bırakıldı. Üretimden kopan bu insanlar ekonomik sıkıntılarla baş başa açlık, sefalet içinde, çöplüklerden ekmek toplayacak kadar insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldılar. Bölgede sürdürülen savaş, yüzlerce savaş zengini doğurmuştur. Yatırımların düştüğü işsizliğin arttığı ve ekonomik gelişmenin başlangıcında olan bir ülke için gizlenen ve denetlenemeyen konular dışında yılda 16 milyar dolaba varan askeri harcamalar, ekonomik açıdan tüm toplumun yaşam standardının düşmesine neden olmasının ötesinde, toplumun geleceği üzerinde olumsuz etkileri olan bir sürecin varlığına yol açmıştır. Feodal yapı, işsizlik ve uygulanan baskıcı yöntem koruculuk sistemini geliştirmiş, koruculara ücret ödenerek ekonomik kaynaklar kayba uğratılmış ve Kürtler birbirine düşürülerek Kürdü Kürde kırdırma politikası hayata geçirilmiştir. Bölgede 1996 verilerine göre 62.034 köy korucusu, l4.872 gönüllü köy korucusu görev yapmakta ve bunlara her ay 170 milyar maaş ödenmekte. Günümüzde artan korucuları ve son zamanlarda Karadeniz bölgesindeki uygulamalarda katarsak durumun vehameti ortaya çıkmaktadır. 1985-1996 yılları arasında 23.222 korucu görevden atılmış, 296 korucuya adam öldürmekten dava açılmış, diğer yandan aynı korucuların adam, kadın, kız kaçırma, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karıştıkları belirlenmiştir. Olağanüstü hal uygulanan illerde dört yüz bine yakın güvenlik görevlisi bulunmakta. Bölgede artan belirsizlik ve şiddet beraberinde bu güvenlik birimlerinin bazılarının belirsizlikten yararlanarak ekonomik kazanç sağladıkları son çıkan çete olayları ile tespit edilmiştir. Örneğin; Yüksekova'da uyuşturucu pazarını resmi araç kullanarak sürdüren güvenlik birimleri ortaya çıkarılmıştır. Milli Güvenlik Kurulu'nun 16 Aralık 1996'daki raporuna göre Kürt nüfusunun toplam nüfusa oranı 2010 yılında toplam nüfusun %40'na, 2025'de %50'nin üzerine çıkma eğilimindedir. Kürt nüfusun azaltılması, doğum kontrol yöntemlerinin anlatılması gibi önlemler düşünülmüştür. Bölgedeki imamların %90'ı gardiyanların %80'i öğretmenlerin %43'ünün bölge halkından olduğu söylenerek, bölge halkından personel istihdamının makul seviyelere indirilmesi istenmiştir. Demokratik kuruluşlar, parti ve sendikalar, gazeteler, kültür merkezleri üzerinde baskılar uygulanarak sindirilmeye, sorunun çözümsüzlüğe itilmesine, baskı politikalarıyla süreklilik kazandırılmıştır. Bu süreçler devam ederken yakılan yıkılan yerlerdeki çevre tahribatları tarihi, sosyal, kültürel değerler, gelenek görenekler bir bir yok edilmiştir. Koruculuğu kabul etmeyen köyler yakılmıştır. Geçim kaynakları hayvancılık ve tarım olan insanların geçim kaynakları yok edilmiştir. Türkiye genelinde yaşanılan, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ve gözaltında kayıplar bölgede yoğun olarak yaşanmaktadır. Bölgede yaşanan sorunlara ilişkin düşüncelerini açıklayan başta milletvekilleri olmak üzere gazeteciler, bilim adamları, aydınlar ile binlerce insan yüzlerce yıla varan sürelerle cezaevlerine tıkılmaktadır. Yaşanılan savaş bahane edilerek insanlar siyasal, sosyal ve kültürel haklarından mahrum edilmektedirler. Bölgenin doğal kaynakları yıllardır bölge dışına taşınmaktadır. Bu durumda bu kaynaklardan oluşan katma değerden bölge halkı yararlanamamaktadır. Türkiye'yi de bağlayan uluslararası hukuk ilkelerine anlaşma ve sözleşmelere uygun olarak, eşitlik temelinde çok yönlü politik, yönetsel ve kültürel bir demokratik yapılanma oluşturmak zorunlu hale gelmiştir. Kürt sorunu Türkiye'nin iç sorunu olmaktan çıkmış, bölgesel çatışmalarda gündeme getiren uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Sorun demokrasi de, çok seslilikte, ülke mozaiğini kabullenmede, herkese eşit adil haklar sağlanarak, düşünceyi ifade etme ve örgütlenmenin özgür olduğu ortamda çözülür. Şiddetin temel olduğu, pompalandığı bir kültür televizyon ekranlarından yayınlanarak öldürme ve şiddet empoze edilmeye çalışılıyor. Ancak halkın büyük çoğunluğu savaşa karşı ve barış istiyor. Barışın kendisi temel bir İnsan hakkı olduğu kadar dillendirilebilmesi ve savunulabilmesi için de öteki temel hak ve özgürlükleri gerekli kılmaktadır. Barış ancak demokrasi, özgürlük ve insan haklarının olduğu bir ortamda yaşama geçirilebilir. Kürt sorunu emperyalist ülkelerle ve bölgede anti-demokrat!k devletlerin çıkarları ve kirli emelleri doğrultusunda değil, başta Kürt halkının iradesi olmak üzere bölge halklarının Demokrasi ve Özgürlük taleplerine uygun, demokratik, adil, eşitlik temelinde barışçıl yöntemlerle çözülmelidir. Demokratik Çözüm Önerileri; 1) Türkiye'de tüm toplumu büyük çapta sıkıntılara sokan savaşa son verilmelidir. 2) Kürt kimliği tanınmalı ve anayasal güvence altına alınmalıdır. Kürt dili ve kültürü üzerinde her türlü kısıtlayıcı politikalardan vazgeçilmeli, Kürt dili ve kültürü korunmalı, gelişmesi için olanak tanınmalıdır. Türkler'in ve Kürtlerin birarada kardeşçe ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri demokratik bir düzen zaman kaybedilmeden kurulmalıdır. 3) Zorunlu göç nedeni ile köyünü ve yöresini terk etmek zorunda bırakılan insanların tüm maddi kayıpları tazmin edilmeli ve bunların can ve mal güvenliği sağlanarak özgürce yerlerine geri dönüşleri sağlanmalıdır. 4) Kürt sorunun tartışılmasını engelleyen, düşünceyi ifade etme ve örgütlenme özgürlüğü önünde engel olan tüm yasalar kaldırılmalıdır. 5) Demokrasinin yerleşmesi için Türkiye'nin de taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler iç hukuka yerleştirilmelidir. Başta Anayasa olmak üzere anti- demokratik tüm yasalar gözden geçirilip, demokratik hukuk devleti normlarına uygun hale getirilmelidir. 6) Olağanüstü Hal, Koruculuk Sistemi, İller Yasası ve Merkezi Kriz Yönetmeliği kaldırılmalıdır. 7) Ülkede kalıcı barışın sağlanması için tüm siyasi tutuklulara ayrımsız genel af çıkarılmalıdır. 8) Savaş ortamında gelişen çeteler,ortaya çıkarılmalı faili meçhuller aydınlatılmalı ve tüm failleri yargılanmalıdır.

Kürt yok! Kürt Alevi yok ! Halaçoğlu var!

Halaçoğlu'nun şerrinden hayırlar BASKIN ORAN Şu sıralar herkes TTK Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu'na dümdüz gidiyor. Ben olsam teşekkür ederdim. Çünkü çok önemli gerçekleri hiç farkına varmadan resmî ağızdan açıklayıverdi. Halaçoğlu'nun günahları büyük Aslında, kendisinin sabıkası saymakla bitmeyecek türden. "İsviçre Winterthur Savcılığı bana tutuklama çıkarttı" diye ortalığı birbirine kattı, oysa İsviçre Usul Kanunu gereği bir soruşturma açılmıştı (Radikal, 03.05.05). Hrant'ın cenazesi hakkında şunları söyledi: "Elde kafa biçimindeki pankartlar önceden hazırlanmıştı. Sanki bu ölüm onlar tarafından önceden biliniyormuş gibi tavır takındılar. O kafalar sayesinde katılanlar iki misli göründü... Kimler finansman sağladı?" (Radikal, 26.02.07). O. Pamuk Nobel'i aldığında, 'zamanı gelince çatlayan yumurta' teşbihi yaparak "casustur" dedi (A. Dönmez, Zaman, 13.04.06). Londra'daki Gomidas Enstitüsü Müdürü Ara Sarafyan'a Harput Ermenileri konusunda ortak araştırma sözü verip sonra da "Arşivlerde bu konuda kayıt yok" diye ilan etti (Radikal, 10.03.07). Nusaybin'deki Kuru Köyü'nde ortaya çıkarılan mağara iskeletlerinin incelenmesi için Prof. David Gaunt'la sözleşti, ama adam İsveç'ten kalkıp geldiğinde iskelet kalmamıştı. Bunun üzerine "Mevsim kış. Yağmur yağmış, su ve çamur gelmiş. Zaten bunlar Romalıydı" diye izah etti (TRT-Haber, 24.04.07). Halaçoğlu bu sefer de, Kayseri'nin Tomarza ilçesine bağlı Dadaloğlu beldesinde katıldığı Dadaloğlu Şenlikleri'nde şunları söyledi: "Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak Türkmen asıllı olduğunu, Kürt Alevi olarak bilinen vatandaşların ise Ermeni kökenli olduğunu gördük. Ülkeyi bölmeye çalışan TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alan insanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor". Alevi Kürtler konusunda da şöyle konuştu: "1915'teki tehcir sırasında bazı Ermeniler bazı bölgelere yerleşerek kendilerini Alevi-Kürt olarak göstermeye başladılar. Ermenilikten dönenlerin birçoğu da samimi değil. Kilise kurma çabasında oldukları biliniyor. Mesela, bazı PKK'lılar sünnetsiz çıkıyor... 1936-37'de devlet bu dönmeleri ev ev tespit etmiş" (T. Işık, M. H. Benli, Radikal, 20.08.07). Şimdi, bu sözlerin siyaseten fevkalade 'faul' olduğunu (İzmir'de öyle derler) söylemeye lüzum yok. Çünkü Türkiye Kürtlerini, Alevi-Kürtlerini ve tüm Alevileri aşağılamaya yönelik. Hatta, Ermeni veya Ermeni dönmesi olmayı suç göstererek aklı başında herkesi aptal yerine koyuyor. Tam bir 'nefret söylemi' bu. Katiyen ifade özgürlüğüne girmez ve direkt TCK 216'ya girer. Ama bendeniz sadece bilimsel açıdan bakıyorum ve görüyorum ki daha bile 'faul'. Bu kadar cehalet 1) İnsanları objektif kimlik'le adlandırmak bilim dışı bir ilkellik. Çünkü bu kimlik, bireyi ana rahminden çıkmak gibi gayri iradi bir olayla sınıflandırıyor. Gelişmiş (ve bilimsel) olan kimlik sübjektif kimlik. Çünkü aklı başına gelen kişinin "Ben şuyum" demesine yani iradi bir olaya dayanıyor. Kimi Kürtlerin taa 16. yüzyılda Türkmen kökenden geldikleri değil, kendilerine bugün ne dedikleri önemli. Örneğin Batı Trakya'da Türklerin yanı sıra Pomaklar ve Çingeneler vardır ve kendilerini Türk olarak adlandırırlar. Olay bitmiştir. Yunan devletinin bunu kelimesi kelimesine kabul etmekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktur. Oysa Halaçoğlu, Hülya Avşar'ın annesi Emral Avşar'ın "Bütün Avşar sülalesi Kürt'tür. Hatta Helin de Kürtçe bir isimdir" deyişi karşısında adeta şaka yapar gibi şunu söylüyor: "Zaten, kendisi ne söylüyorsa söylesin, bana ne!" (Bianet, 21.08.07). Kürtlere Türk olduklarını öğretiyor. Var mı bugün başkalarının "Kürt" deyip de ortaya "Hayır efendim, biz Kürt değil Türk'üz!" diye çıkan Kürt aşireti? İster istemez Sakallı Celal'i hatırlıyorsun: "Bu kadar cehalet ancak maarifle mümkündür". 2) Halaçoğlu Türk resmî ideolojisinden bile tam 19 yıl geride: Bu memlekette Genelkurmay Başkanı'nın "Kürt" sözcüğünü açık açık telaffuz ettiği 1988'den bu yana bu ülkede Kürt gerçeği resmen kabul ediliyor. Resmî ideoloji bu saçmalıklardan çoktan vazgeçti. Onun için gazetelere demeç verirken dedim ki: "Halaçoğlu yakında Adem ile Havva'yı, ondan sonra da maymundan insana geçişi temsil eden Lucy'yi Türk ilan edecek". Bu işin şakası ama, ciddisi de var: Objektif kimliği önemsemenin yolu kestirmeden kafatasçılığa gidiyor. Nitekim, 1930'larda bu ülkede Mimar Sinan'ın kabrini açtık, kafatası üzerinde "bilimsel" incelemelerde bulunduk, kendisinin "Alp zümresinin en üstün unsuru olan brakisefallere mensup" olduğunu tespit ettik, mezarı kapattık. (Tabii, M. Sinan'ın bir yeniçeri, yani bir devşirme, yani bir gayrimüslim olduğunu unuttuk). 3) Aynen "Apo Ermeni dölüdür" diyerek hem Ermenilere hem Kürtlere hakaret eden zamanın içişleri bakanı (şimdi, MHP milletvekili) Meral Akşener gibi hakaret yağdırıyor. Üstelik "Elimde din değiştiren Ermenilerin listesi var. Ama bunu hiçbir zaman açıklamayacağım, bu bir tehdit olarak da algılanmasın" (Sabah, 21.08.07) diyerek 1915 Ermenilerinin torunlarını da tehdit ediyor. Ama sevapları da büyük! Günahı çok ama, son olay hepsini unutturdu. Farkında mısınız bilmem; bu sözleriyle, farkında bile olmadan, bilim ve toplum dünyamıza büyük hizmetlerde bulundu: Bir kere, Kürtlerin aslında Türkmen kökenli olduğunu söyleyeceğim derken, Kürtlerin Anadolu'nun doğusunda herkesi doğal asimilasyona uğratacak denli dominant bir kültür gücü olduğunu itiraf etti. Nitekim, "Karakeçili" gibi ismi açıkça Türkmen olan aşiretleri zamanla asimile etmiştir Kürtler. Gayrimüslimleri bile. Rakel Dink kardeşimden bizzat dinledim: Ermeni Varto Aşireti'nin çocuğuyken, bugün devletimiz tarafından gasp edilmiş bulunan Tuzla Ermeni Yetimhanesi'ne getirildiğinde Kürtçe'den başka dil bilmemektedir; orada kendisine Türkçe'yi ve Ermenice'yi Hrant öğretmiştir. İkincisi, "O kadar da çok Ermeni öldürmedik; bazıları hayatta kaldı" demek isterken, Ermeni köylüsünün o korkunç 1915 Katliamında canını kurtarmak için din değiştirmek zorunda bırakıldığını itiraf etti. Üçüncüsü, devletin en önemli resmî kurumlarından birinin başkanı olarak, "Kilise kurma çabasında oldukları biliniyor" diyerek şu anda bu memleketteki din ve ibadet özgürlüğünün durumunu açıkladı. Dördüncüsü, kendisinin ne kadar iyi araştırmacı olduğunu ve ne kadar çok şey bildiğini göstermek isterken, laik Türk devletinin din değiştiren vatandaşlarını "ev ev" tespit ettiğini de açıkladı: "1936-37'de devlet bu dönmeleri ev ev tespit etmiş... Bu da dönmelerin listesi. Mahallesine, köyüne, evine varıncaya kadar isim isim. Eski ismi nedir, yeni ismi nedir? Hangi evde otururlara varıncaya kadar, resmî belgeler" (Zaman, 22.08.07). Kırk yıl uğraşsaydık bu gerçeği bu kadar net öğrenemezdik. Artık buluruz. Bilim dünyamız Prof. Halaçoğlu'na minnettardır. ------------------------------------------- Radikal-28 Ağustos

Asker çekilsin, ancak geride Kürtler korunsun

  Gönderen: rizgarionline Tarih: 30.08.2007 Saat: 11:03 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/ F.Irak'tan Uluslararası güçlerin, asker çekmesine ilişkin tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. ABD’de demokrat eğilimli düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi, F.Irak’taki Amerikan askerlerinin bir yıl içinde çekilmesini, ancak geride Kürtler’i korumak için iki tugay bırakılmasını önerdi. Kuruluşun hazırladığı raporda, yaklaşık 8 bin asker anlamına gelen iki Amerikan tugayının, Federe Kürdistan Bölgesinde konuşlandırılması ve böylece Türkiye ile Kürtler arasında olası bir çatışmanın önüne geçilmesi önerisi yer aldı. F.Irak'tan asker çekme tartışmaları devam ediyor F.Irak'tan Uluslararası güçlerin, asker çekmesine ilişkin tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. İngiltere Başbakanı Gordon Brown, muhalefetteki Liberal Demokrat Parti lideri Menzies Campbell'in İngiliz askerlerinin F.Irak'tan çekilmesi için bir takvim belirlenmesi önerisini reddetti. Brown, "İngiliz askerlerinin Irak'ta çok az şey elde edeceklerini söylemek yanlış olur. Askerler, Irak'lı yetkililerle, onlar kendi güvenlik sorumluluklarını üstlenene kadar çalışmaya devam edecekler" dedi. Genel Kurmay Başkanı Richard Dannatt'ta, Brown'un yorumlarına benzer düşünceler ortaya koyarak, askerlerin F.Irak'ta "belli bir başarı" kazanmak için çalışmaya devam etmeleri gerektiğini söyledi. Liberal Demokrat Parti lideri Menzies Campbell, Brown'un F.Irak konusundaki yaklaşımının, önceki başbakan Tony Blair'den farklı olmadığını söyledi. ABD devlet başkanı George W. Bush'da, dün binlerce gaziye hitaben yaptığı konuşmasında, Amerikalılardan aşırı ve radikal güçlerin ABD'yi Ortadoğu'dan çıkarmasına izin verilmesi durumunda neler olacağını değerlendirmelerini isteyerek, ''Bölge, dramatik bir biçimde, uygar dünyayı tehlikeye atabilecek bir yola dönmüş olacak'' dedi. Bush, ABD'nin, ihtiyacı olduğu sırada Irak'ı terketmeyeceğini söylemişti. Amerikan basınında yer alan bazı haberlerde F.Irak’tan çekilmeyi savunan Demokratlar eleştiriliyor. Amerikada yayımlanan Boston Globe gazetesi, bu konuda Demokrat Partili başkan adaylarının sorumsuz açıklamalar yaptıklarını yazıyor. Gazetede, "Bugün, Demokratlar Irak’ta yenilgi konusunda ısrarcı bir tavır sürdürüyor. Bütün Demokrat Partili adaylar konuya aynı şekilde yaklaşıyor. Irak’tan gelen her iyi haber, onlar için büyük bir sorun oluşturuyor. Bu yaklaşım, seçimi kazanmanın bir yöntemi olabilir mi? Kısa vadede olabilir. Ancak, Amerika, uzun vadeli bir savaşın tam da ortasında ve bu savaşı kaybetmek istemiyor" denildi. ABD’de demokrat eğilimli düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi ise, F.Irak’taki Amerikan askerlerinin bir yıl içinde çekilmesini, ancak geride Kürtler’i korumak için iki tugay bırakılmasını önerdi. Kuruluşun hazırladığı raporda, yaklaşık 8 bin asker anlamına gelen iki Amerikan tugayının, Federe Kürdistan Bölgesinde konuşlandırılması ve böylece Türkiye ile Kürtler arasında olası bir çatışmanın önüne geçilmesi önerisi yer aldı. Raporda, geri kalan ABD birliklerinin emniyet içinde bir yıl içinde F.Irak’tan çekilebileceği savunuldu ve bunun yapılması durumunda Afganistan’daki Amerikan askeri varlığını artırılabileceği kaydedildi. Geçtiğimiz aylarda, Demokrat Parti’nin en iddialı başkan adayı Hillary Clinton da, ''Iraklı Kürtlerin ülkenin kuzeyinde kendi toplumlarını kurmakta olduğu'' nu söyleyerek, F.Irak'ta nispeten az sayıda Amerikan askeri bırakılmasını, işgal anlamına gelmemesi ve iyi tanımlanmış görevleri kapsaması koşuluyla destekleyeceğinin sinyalini vermişti. ajanslar, Derleyen: RO/ S.Welat

"Biz her isteyenin sınır ihlali yapacağı zayıflıkta bir ülke değiliz"

İran, Bağdat yönetiminin uyarılarına rağmen Kuzey Irak'taki operasyonlarını sürdürüyor. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari İran'ın Kuzey Irak'ı dün de bombaladığını söyledi. "Biz her isteyenin sınır ihlali yapacağı zayıflıkta bir ülke değiliz" dedi. CNN TÜRK "28 Ağustos'ta Tahran yönetimini resmen uyardık" diyen Zebari, "Bölgeden gelen bilgilere göre, Erbil çevresinde bombardıman sürüyor" diye konuştu. Operasyonların durdurulması talebini yineleyen Zebari, sorunun diyalogla çözülmesi gerektiğini vurguladı ve "Biz her isteyenin sınır ihlali yapacağı zayıflıkta bir ülke değiliz" dedi. İran bir süredir PKK'nın İran uzantısı olan PJAK'a yönelik Kuzey Irak çevresinde operasyonlar düzenliyor. Bölgedeki Kürt yetkililer, bombardımanlar yüzünden çok sayıda köyün boşaltıldığını, hayvanların öldüğünü ve tarım alanlarının da yandığını belirtiyor.

ABD Kürtleri yüzüstü mü bırakıyor?

HEWLER (30.08.2007)- En geç bu yılın sonuna kadar yapılması öngörülen Kerkük referandumuyla ilgili belirsizler sürerken, ABD’nin referandumun 5 yıl ertelenmesini istediği iddia edildi. Öte yandan hazırlanan yeni haritada Kerkük, Irak’ın bir kenti olarak gösterildi. Kürdistan Sosyalist Demokrat Parti Genel Sekreteri Hemê Hecî Mahmud, Amerika ve İngilizlerin Kerkük referandumunun yapılmasına karşı olduğunu söyledi. ABD ve İngiltere’nin Kürt sorununu Kürtlerin değil, Iraklıların genel bir sorunu olarak gördüğünü kaydeden Hecî Mahmud, ABD’nin Kürt sorununu resmi olarak tanımadığını ifade etti. Kürt basınına açıklamalarda bulunan Hecî Mahmud, ABD ve Birlemiş Milletlerin hazırladığı yeni Irak haritasında da Kürdistan’ı Hewlêr, Duhok ve Süleymaniye ile sınırlandırdığını söyledi. 5 YIL ERTELENSİN ÖNERİSİ ABD’nin yeni haritada Kerkük ve Xaneqin gibi diğer Kürt kentlerini Irak’ın bir parçası olarak gördüğünü vurgulayan Hecî Mahmud, ABD Büyükelçisi Ryan Crocker’ın Kerkük referandumunun zamanında uygulanmayacağını ve bunun için referandumun 5 yıl ertelenmesinin tavsiye ettiğini söyledi. Hecî Mahmud, ‘’ABD büyükelçisi Crocker Kürt önderliğine bundan 1 ay 7 gün önce Kürt önderliğine 140. maddenin tatbik edilmeyeceği yönünde uyardı’’ dedi. Hecî Mahmud, Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanılmasına izin verilmemesinin nedeninin Türkiye ve diğer Arap devletlerinin çıkar ve ağırlıklarının ABD ve İngiltere için daha önemli olmasından kaynaklandığını ifade etti. KÜRT-ABD İTTİFAKI AĞIRLIĞINI KAYBEDİYOR Kürt- ABD ittifakının eski ağırlığını kaybettiğini sözlerine ekleyen Hecî Mahmud, ‘’referandum 5 yıl ertelenmesinin amacının sorunu sürece yayıp unuturmak istiyorlar. Mevcut durumda Kürdistan sınırları 2003 yıl öncesi ile sınırlandırmak hedef olarak görülüyor’’ dedi. ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Crocker iki hafta önce referandumun zamanında yapılamayacağını söylemişti. Crocker 140. maddenin normalleşme, nüfus sayımı ve referandum içeren üç aşama öngördüğünü belirtip "Baştaki takvime bağlı kalmanın pratikte çok zor olacağı fark edildi. Yıl sonunda referandum yapılmasına dair takvim, hazırlıkların belli şekilde ilerlemesini öngörüyordu ama öyle olmadı. Ortada hazırlık yok. 140. maddenin normalleşme ve Arap yerleşimcilere tazminat gibi farklı unsurlarına dair hareketlenme olmadı" iddiasında bulunmuştu. BARZANİ SÖYLEMİŞTİ Nitekim Kürdistan Federe Bölge Başkanı Mesut Barzani de hafta başında Amerika’nın Kerkük referandumunun ertelemesini istediğini söylemişti. Barzani, ‘’ABD bizden Kerkük meselesinin ertelenmesini istedi. ABD’nin asıl amacı böyle bir istek karşısında Kürtlerin tavrının nasıl olacağını öğrenmek’’ demişti. Hafta başında Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Kürdistan Demokrat Partisi de referandumun yapılması için, Washington'a ortak bir heyet gönderme kararı almıştı. Kerkük’ün normalleştirilmesini öngören anayasanın 140. maddesi, 31 Aralık 2007’ye kadar Kerkük ve civarında nüfus sayımı yapılmasını ve kentin statüsüyle ilgili referandum düzenlenmesini öngörüyor.

'Terör koordinatörlüğü'nden Köşk'e

Hurriyet Gazetesinde Soner Yalcin Abdullah Gul'un Siirtli bir Ermeni aileden geldigini "dogruysa sayet" (bu hafta) yazmisti... Abdullah G. simdi TCnin Cumhurbaskani... Ermeni oldugu icin sevinmiyor degilim... Fakat nedense Turkiye de insanlarin zulmun araci olarak bir yere varmalarina anlam veremiyorum... Temennim odur ki bu Ermeni asili politikaci Cerkez Sezer gibi insanini(Cerkesleri) unutmaz... 'Terör koordinatörlüğü'nden Köşk'e basligi altinda kendi fikrimi yazdim affola link Ozgurgundem'in haberine gidiyor...

Polislerin tarafından katledilen Hasan İş anıldı

Batman'ın Beşiri ilçesi kırsalında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) HPG'lilere yönelik başlattığı operasyon kapsamında çıkan çatışmada yaşamını yitiren HPG'lilerin cenazesini almak için Batman kent merkezinde yapılan gösteride polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Hasan İş, vurulduğu yerde anıldı. DTP Batman İl Örgütü'nün düzenlediği anmaya İş'in ailesinin yanı sıra sivil toplum örgüt temsilcilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı. İl binası önünde bir araya gelen kalabalık grup, İş'in vurulduğu yere doğru yürüyüşe geçti. İş'in vurulduğu yerde toplanan kalabalık gruba hitaben konuşma yapan DTP Batman İl Başkanı M. Salih Altun, olayın üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen İş'in katillerinin hala bulunmadığına dikkat çekti. Olayın aydınlatılması için bugüne kadar herhangi bir girişimde bulunulmadığını belirten Altun, 'Aksine Hasan İş'in ailesi ve avukatı hakkında dava açılmıştır. İş'in hayatını kaybetmesi son derece üzücü ve bugüne kadar faillerinin açığa çıkarılmayarak yargılanmaması ise demokratik hukuk devleti açısından kaygı vericidir' dedi. Altun, İş'in ölümüne neden olan sorumluların bir an önce bulunup yargı önüne çıkarılmasını istedi. Açıklamanın ardından 'Şehit namirin' sloganları atan grup, İş'in yaşamını yitirdiği yere kırmızı karanfiller bıraktı. Batman'ın Beşiri İlçesi kırsalında 28 Ağustos 2005'te düzenlenen operasyonda 7 HPG'li yaşamını yitirmişti. Operasyonların sona ermesi için binlerce kişi Batman'dan Beşiri'ye doğru yürüyüşe geçmişti. Cenazelere sahip çıkmak isteyen binlerce kişiye müdahale eden polislerin açtığı ateş sonucu Hasan İş yaşamını yitirmişti. BATMAN

Mesud Barzani’nin rüyası Kürdistan’ın güneyinden daha büyük

Serok Barzani'den Turkiye'ye: AKILLI OL!

GUNEY KURDISTAN 25 MILYAR DOLARLIK YATIRIM YAPACAK

ERBİL - Irak'ın kuzeyinde kendi ordusu, bayrağı ve milli marşıyla özerkliğini perçinleyip son olarak petrole hükmetmek için Bağdat'ı beklemeden özel petrol yasasını çıkaran 'Kürdistan bölgesel yönetimi' her alanda büyük oynuyor. Kürtler en önemli sükseyi Irak işgaline toplam 1200 askerle katılan Güney Kore ile baş döndüren bir yatırım ortaklığına soyunarak yaptı. Kürdistan'da baraj, otoyol ve konutlar yapması için Günel Kore'den 13 şirketli bir konsorsiyumla 25 milyar dolarlık anlaşma için 21-23 Temmuz tarihlerinde mutabakat zaptı imzalandı. Konsorsiyum yetkilisi James Chun, önümüzdeki aylarda imzalanacak iki anlaşma çerçevesinde evler, çok amaçlı beş baraj ve Erbil'i Zaho'ya bağlayacak 182 km'lik yolun yapılacağını söyledi. Konsorsiyumda Hyundai, Sungwon, Posco, Hanshin ve Dongmoon gibi Güney Koreli yapı şirketleri yer alıyor. Kendi uçağını üretecek Kürt yönetimi kendi uçağını üretmeye de soyundu. Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin internet sitesine göre, Erbil'de uçak fabrikası kurması için bir Kürt işadamına ruhsat verildi. 2 bin metrekarelik alanda kurulacak tesiste yılda 24 adet tarım ve seyahat amaçlı uçak üretilecek. İşadamının yakında tesisi kurmak için yurtdışına malzeme toplayacağı belirtildi. 'Hayal kenti' kurulacak Kürtler sınırlarında turizmi geliştirmek için dev inşaat projelerine imza atıyor. Yatırım kurulu bir yılda 3.5 milyar dolarlık projeye onay verdi. Geleceğin projeleri arasında 6 bin dükkânlı bir iş merkezi, 'Hayal Kent', 'İmparatorluk Villaları' ve 'Amerikan Köyü' gibi yerleşimler yer alıyor. Erbil havaalanı yakınında 14 katlı Naz Kenti kulesi Kürtlerin başını döndürüyor. Erbil kalesinin gölgesinde yükselen Niştiman alışveriş merkezi Kürdistan'ı yürüyen merdivenle tanıştırdı. Alman Kempinski gibi otel zincirleri Erbil ve Süleymani'ye halkalar atıyor. Avrupalı yatırımcıların bir ayağı Erbil'de. Avusturya'dan düzenli olarak uçak seferleri düzenleniyor. Dışişleri gibi davranan Kürdistan Dış İlişkiler Dairesi'ne göre, Danimarka, Japonya, Avusturya, İsveç ve Hollanda gidilmesi tehlikeli ülkeler listesinden Kürdistan'ı çıkardı. (Dış Haberler) ------------------------------------------ Radikal-11 Ağustos

TALABANI IRAN SALDIRILARINI DURDURACAK

29 Ağustos 2007 17.20 Bugün akşam saatlerinde Süleymaniye kentine gelen lrak Devlet Başkanı Celal Talabani, İran İslam Cumhuriyeti ordu güçlerinin Kürdistan sınır bölgelerine yönelik 15 Ağustos’ta başlattığı bombardımanı önümüzdeki günlerde durdurulacağını bildirdi. Talabani, Gül’ün Cumhurbaşkanlığına seçilmesini de Türkiye’de demokrasinin zaferi olarak nitelendirdi. PUKmedia-Süleymaniye Bağdat’tan özel bir uçakla saat 16.30’da Uluslararası Süleymaniye Havaalanına iniş yapan Başkan Talabani düzenlediği basın toplantısında, dün 11.Türkiye Cumhurbaşkanlığına seçilen Abdullah Gül’ü bir kez daha kutlarken, Gül’ün Cumhurbaşkanlığına seçilmesini Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli olduğuna dikkat çekti. Talabani, İran’ın Kürdistan bölgesine yönelik devam bombardımanına ilişkin soruları da yanıtladı. lrak Devlet Başkanı Celal Talabani, dün İran’ın Bağdat Büyükelçisi Hasan Kazımi Kumi’yi makamına çağırarak bölgeye yönelik bombardımanların durdurulmasını talep ettiğini belirterek; “İran Büyükelçisi, Kürdistan sınırındaki bombardımanlara en kısa sürede son vereceklerini söylediğini" belirtti.

BAŞKAN BARZANİ YURDA DÖNDÜ

. 28-Aug-07 [12:0] PNA-Irak Siyasi Liderler Zirvesi için yaklaşık iki haftadır Bağdat'ta bulunan Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani ve beraberindeki üstdüzey heyet bu sabah Kürdistan'a döndü. Başkan Barzani ve beraberindeki heyet Bağdat temasları çerçevesinde Iraklı üstdüzey yetkilerle, parti liderleri, uluslararası kurum ve kuruluşların temsilcileriyle çeşitli görüşmeler yaptı. Başkan Barzani'nin Bağdat temasları konusunda bir basın toplantısı yapması bekleniyor.

Kürdistan - BUSH'TAN TALABANİ'YE KUTLAMA...

  28-Aug-07 [12:55] PNA-Irak'ta varılan siyasi uzlaşma münasebetiyle Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ile bir telefon görüşmesi yapan George W.Bush, Talabani'yi ulusal barışın sağlanması yönündeki üstün gayretlerinden dolayı kutladı. George Bush , Talabani'nin görüşmeler boyunca farklı düşünceler arasındaki uzlaşmayı sağlayıcı rolünün önemine değindi. Bush görüşmede, ülkedeki ulusal barışın sağlanması için Talabani'nin çabalarının devam etmesinin istedi. Talabani de, Bush'a ülkede barış ve demokrasinin yerleşmesi için verdiği destekten dolayı teşekkür etti.

Kürt Parlamentosu, Türkiye ve İran'ın Bombardımanını Kınadı

  28 Ağustos 2007 17.40 Kürt Parlamentosu’nun bugünkü olağanüstü toplantısında Türkiye ile İran’ın Kürdistan Bölgesi’ne yönelik bombardımanı şiddetle protesto edildi. Kürt parlamentosu, her iki ülkeye sorunların barışçıl çözümü için diyalog çağrısı yaptı. Türkiye’nin Kürdistan bölgesine yönelik bombardımanlarına dikkat çeken Bölge işlerinden sorumlu bakan Kerim Sıncari, Türk ordusu’nun 1 Ağustos’tan bu yana bölgeye yönelik gerçekleştirdiği bombardımanlarda, yaklaşık 600 top mermisinin sınırdaki köyleri hedef aldığını söyledi ve Türk savaş uçaklarının Kürt sınırını 4 kez ihlal ederek bölgeyi bombaladığını ifade etti. PUKmedia-Hewlér Kürdistan Bölge Parlamentosu, İran ile Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi'ne yönelik devam eden bombardımanları ve her iki ülkenin olası ortak sınır ötesi operasyonunu değerlendirmek üzere bugün olağanüstü toplandı. Adnan Müftü başkanlığındaki Kürt parlamentosu’nun olağanüstü toplantısına, Kürdistan Bölge Hükümeti İçişleri Bakanı Osman Haci Mahmut, Bölge işlerinden sorumlu bakan Kerim Sıncari ve parlamenterler katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Parlamento Başkanı Adnan Müftü, komşu ülkelerin bölgeye yönelik bombardımanları sonucu, yüzlerce ailenin göç etmek zorunda kaldığını, bölgenin güvenlik ve istikrarının bozulduğunu belirterek, yöre halkının büyük maddi zarara uğradığını ifade etti. “Sivilleri, kim nerde olursa olsun bombalaması kabul edilemez” olduğunu söyleyen Müftü, sınır bölgesinde yaşanan sorunun İran ile lrak hükümeti arasında diyalogla çözüme kavuşturulması çağrısında bulundu. Kürdistan Bölge Parlamentosu’nun Kürdistan sınır alanlarına yapılan bombardımaları şiddetle kınadığını ifade eden Adnan Müftü konuşmasını şöyle sürdürdü: “Halkımız ve topraklarımız birkaç ülke üzerinden paylaşılmıştır. Bunu kısa bir dönemde kolaylıkla değiştirmek mümkün değildir. Bunun için diyalogla çözüm yolları bulunması gerekiyor. Çünkü silah, sorunları çözüme kavuşturamaz. Kürdistan bölgesi, bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasında sorumludur. Biz nasıl, bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasında kendimizi sorumlu görüyorsak, lrak Hükümeti de, bizim kadar sorumludur. Ayrıca, İran ve Türkiye’de sınırların güvenliğinden sorumludur.” İran ve Türkiye’nin Kürtlerin zor durumda olduğu günlerde kucak açtıklarını unutmadıklarını vurgulayan Müftü; “Bunun için bu iki ülkeyle çelişkilerimizi diyalogla çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. İran ve Türkiye yapılacak her hangi silahlı bir saldırıdan sorumlu değiliz.” dedi. Daha sonra Kürdistan Bölge Hükümeti İçişleri Bakanı Osman Haci Mahmut yaptığı konuşmada, İran’ın sınır hattındaki bombardımanın yeni olmadığını belirterek; “Bombardıman 14 Ağustos’ta başladı. Bombardımanlar sonucunda yaklaşık 450 aile göç etti, 20 köy de boşaltıldı.” dedi ve İran İslam Cumhuriyeti’nden sorunun diyalogla çözüme kavuşturulmasını istedi. Bölge işlerinden sorumlu bakan Kerim Sıncari ise, Türkiye’nin Kürdistan bölgesine yönelik bombardımanlarına dikkat çekti. Sıncari; “Türkiye, 1 Temmuz'dan bu yana bölgeye yönelik gerçekleştirdiği bombardımanda, yaklaşık 600 top mermisi sınırdaki köyleri hedef almıştır. Türk savaş uçakları, sınırlarımızı 4 kez ihlal ederek bölgeyi bombalamıştır.” diye konuştu.

Mehmet Ali Küçük'ün GUNDEM ANALIZI /Kurdistan-Post

Gündemimiz neresinden baksanız yoğun. Bir yandan Güney’de Kerkük referandumu her yönüyle tüm gündemin ekseni ama diğer yandan; Kuzey’de dağlarda süren yoğun çatışmalar; Güney’de Şengal’de, yüreğimizin orta yerini parçalayan bombalamalar, Doğu’da hem iki gazetecinin acil gündemi hem de gerillaların ölümle /Farslarla dansı... Hepsinin ortasında Kandil dağlarında Kürd’ün onurunu tek başına müdafaa mecburiyetiyle tam bir askeri direniş pozisyonu alan PKK ve gerillaları. Olan biten elbette Kürdistan’la sınırlı değil. Ardı arkasına bastıran ve rastlantıyla açıklanması imkansız uluslararası gelişmeler cereyan ediyor. Amerika’nın Suudilere, Mısırlılara yaptığı oldukça elibol bir askeri yardım sözkonusu. İsrail bu yardımlara hiç ama hiç itiraz etmedi, demek ki İsrail’in bilgisi dahilinde veya belli bir anlaşmayla gerçekleşiyor bu. Israil’in kendisi de Amerika’dan muazzam derecede on yıllık bir (ekstra) askeri yardım alacak. Ajanslar bunu da geçtiler. Amerika, bölgede, İran – Suriye – Türkiye olmayan hangi devlet varsa silahlandırıyor (Lübnan’ı artık devletten saymayınız). Yahudiler, Türklerle işleri bitmiş olmalı ki, Ermeni soykırımı yasa tasarısının Amerikan Kongresi’nden geçmesine yönelik koydukları şerhi kaldırdılar. Türkler, yakın zamanda, Amerikan devleti tarafından da soykırımcı olarak tanınacaklar. Bunun manasını ileriki bir yazıda fırsat gelirse paylaşırız. Yahudilerin Türklere arka çıkmaktan vazgeçtiği bilgisini, Türklerin bölgede Amerikan askeri yardımlarından mahrum bırakıldığı bilgisine ekleyiniz. Eş zamanlıdır. Şengal’de patlayan ve Ezidi inançlı olmalarından başka hedef olmaları için hiçbir sebep olmayan Kürdleri hedef alan bombalar saydığımız bu gelişmelerin orta yerinde duruyor. Kerkük referandumunun hem gerekliliğini hem de aciliyetini hiçbir şey daha iyi anlatamaz. Kürd kolluk güçlerinin buralarda olmayışı bölge halkını sahipsiz ve korumasız bırakmaktadır. Kürd Silahlı Kuvvetleri’nin güvenlik şemsiyesi altında olmayan Kürdler Kürdistan’ın her yanında tehlike altındadır. Şengal, diğer anımsattıklarının yanında bize bunu da anlatır. Türk ordusu uzun zamandır PKK’nin komuta merkezini konuşlandırdığı Kandil Dağları’na aç kurtlar gibi bakıyor. Kuşatıyor, uzaktan taciz atışları yapıyor ama Amerikan vetosunu kıramadığı için saldıramıyordu. 14 – 15 Ağustos tarihleri Türklere Farsların eklemlenmesini getirdi. Kandil artık bir taraftan değil, iki taraftan bombalanıyor. Bombalanan sadece Kandil de değil. PKK gerillalarının (PJAK – HPG) Kuzey’de Türkler tarafından, Doğu’da Farslar tarafından yoğun bir şekilde saldırıya uğradığını PKK kaynaklarından öğreniyoruz. Şengal’in arkasında Suriye ve Türkiye’nin birarada olduğunu Kürd analizcilerden hep beraber okuduk. Kürd’e karşı bir uğursuz ittifaktan bahsedebiliriz. Üçgenin ortasında, savaşan PKK gerillaları. Savaşın adı Kürdistan Savaşı. PKK güçlerimiz yoğun bir saldırı altında ve bu zamanda tüm varını yoğunu Kürdistan için ortaya koymaktalar. Desteklenmeliler. Bu dönemde PKK’ye her türlü desteği vermek gerekir. PKK bugün Kürdistan’dır.

Kürtler Kerkük konusunda geri adım atıyor...

ANF/HEWLER (28.08.2007)- Amerika’nın Mesut Barzani’den Kerkük referandumunun ertelenmesi yönünündeki talebinden sonra Kürdistan Bölge Parlamentosu Başkan Yardımcısı Dr. Kemal Kerküki de referandum ihtiyaç olmadığını söyledi. Kerkük’ün tarihi ve coğrafik esaslara göre bir Kürt kenti olduğunu söylyen Kerküki, “Bunu ispatlamak için Kerkük referandumuna ihtiyaç yoktur. Referandum sadece halkın kendi kaderini belirlemek amacıyla gerçekleşecektir” dedi Kerküki Hewlerde temaslarda bulunan DTP’li Diyarbekir Belediyeler temsilcileri, aydın ve yazarlardan oluşan bir heyetle yaptığı görüşme sırasında bu açıklamayı yaptı. Görüşmede Kemal Kerküki, ulusal halklarını talep eden bir halka ateşle karşılık vermenin zamanın geçtiğini belirtti ve sorunların çözümünün barış ve diyalog yoluyla olması gerektiğini ifade etti. Kerkük referandumu konusunda da açıklamalarda bulunan Kerkük’ün tarihi ve coğrafik esaslara göre bir Kürt kenti olduğunu söyledi. Ancak Kerküki, “Bunu ispatlamak için Kerkük referandumuna ihtiyaç yoktur. Referandum sadece halkın kendi kaderini belirlemek amacıyla gerçekleşecektir” diye konuştu. Dün de Kürdistan Federe Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin Amerika’nın Kürt liderlerden Kerkük referandumunun ertelemesini istediğini söylemişti. Kürt parti temsilcileriyle yaptığı toplantıda Mesut Barzani, ‘’ABD bizden Kerkük meselesinin ertelenmesini istedi. ABD’nin asıl amacı böyle bir istek karşısında Kürtlerin tavrının nasıl olacağını öğrenmek’’ dedi.

İran saldırılarının arkasında ABD var!

Posted on Pazartesi, 27.Ağustos 2007 Topic: Kürdistan İran mı Türkiye'yi tahrik ediyor, Türkiye mi İran'ı? Yoksa her ikisini de ABD mi tahrik ediyor? ABD'nin Kürtlerle İran'ı savaştırmak istediğinden kuşku yok. ABD, Ortadoğu'da sert adımlarla yürürken en fazla Kürt sorununa dayandı.

ABD KONGRESİNDEN BAŞKAN BARZANİ'YE: ''ABD SİZİN GİBİ BİR DOSTA SAHİP OLDUĞU İÇİN BAHTİYARDIR''

PNA-Bağdat'taki temaslarını sürdüren Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani, ABD Kongresinden bir heyeti kabul etti. Heyet adına bir açıklama yapan Kongre Üyesi Elein Taucher, ''Kürdistan halkı sizin gibi bir rehber ve lidere sahip olduğu için bahtiyardır. Aynı zamanda ABD de sizin gibi bir dosta sahip olduğu için bahtiyardır.''dedi. Dün Başkan Barzani'yi ziyaret eden Kongre üyeleri, Irak'taki siyasi gelişmelerden ve siyasi karışıklıklardan bahsederken, ülkedeki terör ve şiddet olayları ayrıca değerlendirildi. Görüşmede, ABD güçlerinin ülkeden erken ve acele çekilmesinin ülkede bırakacağı olumsuz etkilerden bahsedildi. Başkan Barzani,görüşmede, terör ve şiddet olayları karşısında ABD ve Kürdistan'ın ortak tutumunun önemine değindi. Kerkük ve 140.madde meselelerinin de ele alındığı görüşmede Başkan Barzani, 140.maddenin belirlenen zamanda uygulanmasının zaruretine değinerek, 140.maddenin çerçevesine giren bölgelerdeki normalleştirilmenin genel bir istek olduğunu söyledi. Görüşmede aynı zamanda, şuana kadar da çözüme kavuşturulamayan petrol ve gaz yasası ile Ba's rejimi kalıntıları konuları ele alındı ve bu konuda görüş alış verişinde bulunuldu. Görüşmenin bir diğer bölümünde, Kürdistan Bölgesi ile komşu ülkeler arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin sonuçları ele alındı.

KAFA KOL VE VUCUTLARI PARCALANMIS OZGURLUK SAVASCILARI!..

ANF/http://www.kurdistan-post.com/index.php ŞIRNAK (27.08.2007)- Şırnak'ın Uludere İlçesi kırsalında çıkan çatışmada yaşamını yitiren 11 HPG gerillası Uludereliler tarafından kitlesel olarak toprağa verildi. Yaşamını yitiren bazı HPG'lilerin kafalarının olmadığı bazılarının ise kol ve bacaklarının kopuk olduğu öğrenildi. Şırnak'ın Uludere İlçesi kırsalında Türk ordusunun sürdürdüğü operasyon çerçevesinde 24 Ağustos'ta başlayan ve 3 gün boyunca devam eden çatışmada yaşamını yitiren 11 HPG’linin cenazesi ilçe sakinleri tarafından alındı. İlçe merkezinde bir araya gelen ilçe sakinleri Uludere Savcılığı'na giderek cenazeleri almak istedi. Talebi olumlu karşılayan Uludere Savcılığı, askerlere talimat vererek 11 HPG gerillasının ilçe sakinleri tarafından toprağa verileceğini bildirdi. Bunun üzerine aralarında DTP Uludere İlçe Başkanı Abdulkerim Altürk'ün de bulunduğu yaklaşık 200 kişi askerler eşliğinde 3'ü kadın toplam 11 HPG'linin cenazesini aldı. Uzungeçit Beldesi'ne götürülen cenazeler burada bir camide yıkandı. Yıkama sırasında bir kadın HPG'linin kafasının yerinde olmadığı bildirilirken, diğer HPG'lilerin çoğunun da kol ve bacaklarının kopuk olduğu öğrenildi. Cenaze namazının kılınması ardından 11 gerilla toprağa verilmek üzere Uzungeçit Asri Mezarlığı'na götürüldü. İlçe sakinleri HPG'lileri burada sessizce toprağa verdi. Gece geç saatlere kadar süren defin işlemini Uludere Savcılığı ve askerler de izledi. Öte yandan Uludere kırsalındaki operasyonların halen devam ettiği öğrenildi...

COK HOS BIR ULUSLARARASI ILISKILER ANALIZI OKUMANIZ SIDDETLE TAVSIYE EDILIR!

Ortadoğu’da; İran, Suriye ve Türkiye’nin Yeri … Battal Aziz / Irak’ta; kanlı Baas rejiminin düşmesinden bu yana, İran, Suriye ve Türkiye’de iktidar olan güçler, geceleri yatamaz oldular…Bunların uykularını kaçıran sebepleri önce kendileri, sonra da, bu devletler arasında bölünmüş, Kürtler’den daha iyi hiç kimse bilemez. Kürtler bu devletler ve halklarıyla, iç içe yaşadıkları için, bu ülkelerdeki iktidar güçlerinin ve halklarının siyasal reflekslerini yakından bilir…. Günümüzde; İran, Suriye ve Türkiye sınırlarının oluşturduğu üçgen, külhanbey naraları ile sürdürülen, taktik savaşların cereyan ettiği bir sahneye dönüşmüş durumundadır…İran, Suriye ve Türkiye’deki, ırkçı – totaliter rejimler kendilerini olduklarından daha büyük ve güçlü gösterme kompleksiyle, her gün yeni tehditler savuyor. Birisi, ABD yi tehdit ederken, diğeri de, Kerkük üzerinde, homurdanıp duruyor. İran; ABD’i tehdit ediyor ve onları bölgeye geldiklerine, pişman edeceklerini öne sürüyor…Oysa İran, küresel planda aktör bir gücün, desteğini alamadan, ABD ile çatışabilme ve başedebilme gücünde değildir…Teknik ve ekonomik olarak ta, buna muktedir değildir… Son yüzyılın tarihine baktığımızda, İran’ın, iki defa, Rus işgaline uğradığını görürüz…1907 yılında Rus birlikleri, Tahran’a 50 km yakınlaşmış, istediği bütün tavizleri aldıktan sonra geri dönmüştür….1945 yılında İran’ı yeniden işgal eden Ruslar, bu gün bol keseden ABD’ye tehdiler savuran, Ahmedinejad’ın ülkesini bir yumrukta, karpuz misali, üçe bölmüştü…Bu işgalden yararlanan Kürtler ve Azeriler otonom idarelerini ilan etmişlerdi… Askeri, ekonomik ve teknik olarak, ABD’den daha güçsüz olan, Rusya’nın saldırılarına dayanamıyan İran’ın, muhtemel bir ABD saldırısına karşı koyamıyacağı açıktır…İran, bölgedeki bir takım küçük devletlerle kıyaslandığında, nisbi bir üstünlüğe sahiptir, ancak bu üstünlük, küresel planda, stratejik güç konumunda bulunan, Çin, Rusya, ABD, AB gibi güçlerle başedebilme kapasitesinde değildir… İran’a, vurulacak en küçük darbenin, sayıları yedi millyona varan Kürtler’i, yirmi milyonluk Azeriler’i ve İran’ın doğusunda yaşayan, Beluciler’i harekete geçireceğinden hiç kimsenin kuşkusu yoktur…İran’da iktidar olan güçler de, ne kadar kaygan bir zeminde durduklarının farkındadırlar. Bu yüzden, bölgedeki, anti-amerikancı, Rusya, Çin ve Türkiye gibi güçlerle ortak cephe oluşturmaya gayret ediyorlar… Bugüne kadar, Lübnan’dan sağladığı ganimetlerle geçinen Suriye, güçlü bir sanayi ye, zengin yeraltı, yerüstü kaynaklarına sahib olamadığı gibi, tarımda da çok geri bir ülkedir. Suriye’nin kendi kendine yetebilecek ekonomik kapasitesi yoktur.Tarihi boyunca, zengin arap ülkelerine bağımlı olarak yaşamıştır. Son otuz yılını Suudi Arabistan, Libya, Rusya gibi devletlerden yardım alarak ayakta kalmayı başaran Suriye; şimdi İran’a yaslanarak yaşamını idame ettirmeye çalışıyor…Kendisinden büyük olan devletlere tetikçilik yapmak, Suriye Baas Partisinin en önemli meziyetidir…. Türkiye’nin Başbakan’ı ise; çocukluğumda seyrettiğim, ’’Toros Canavarı’’ adlı bir filimde, baş rolü oynayan, aktör Ahmet Tarık Tekçe gibi, nara atarak, kaşlarını çatarak, komşularının ödünü koparabilmek amacıyla göğsünü dövüyor. Aslında Türkiye’nin köklü bir kimlik krizinde olduğu biliniyor…Avrupa ile Arap dünyası arasında, bir o yana, bir bu yana sallanarak, yaşamını idame ettirmeye çalışan Türkiye; son dönemlerde, ABD’nin Asya kıtasında tutmaya çalıştığı köprü başlarından rahatsız olan, Rusya, Çin ve İran’dan oluşan anti-amerkancı ittifaka göz kırpıyor… Türkiye Cumhuriyeti; Osmanlı imparatorluğu örnek alınarak, yapay olarak kurulmuş, bir devlettir…Üniter bir devleti taşıyabilecek homojen bir etnisitisi yoktur…Balkanlar’dan getirilen, Boşnak, Arnavut, Selanik’ten getirilen, Ladino Türkleri , Kafkaslar’dan gelen Çerkez ve Çeçenler, Kırım’dan getirilen, Tatarlar ve Kazan’dan getirileni Karapapak kitleleri, ülkede yaşıyan Laz, Gürcü ve Arap azınlıklar, bir potada yoğrularak, bu kitlelerle birlikte, Kürdistan’da yaşıyan Kürtler’in asimile edilmesi hesaplanmıştır. Ne varki; Kürtler’in asimile edilememesi, Türkiye’de yaşıyan diğer etnik gurupları da tıpkı devletleri (T.C) gibi, kimlik krizine sokmuştur… (Çerkez, Boşnak, Arap ve Gürcüler artık Türk olmadıklarını, Türk olmak istemediklerini, yüksek sesle söylemeye başladılar,) Böylesine çürük bir temele oturan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu siyasetine soyunması boş hayallerden başka bir şey olamaz. Üstelik; Türkiye’nin, tarihi, coğrafyası ve siyaseti, Ortadoğu’da etkin bir güç olmasının önünde engeldir… Tarihi olarak;Türkler en güçlü olduğu dönemlerde,1517-1900 yıllarda bölgeyi işgal etmişti….Osmanlı’nın bölgede yaptığı mezalimler hala unutulmamıştır..Ortadoğu halkları arasında, Türkler’e olan nefret duyguları büyük boyutlardadır. (Arap Dünyasında; Türkler, Mekke’yi bombalayan kavim olarak bilinir.) Türkler, herkesten önce, Ortadoğu denilen ’’olgun elmayı’’ dişlemiş ve elmanın, nekadar ekşi olabileceğini görmüştür… Coğrafi olarak; Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılabileceği direk bir kapısı yoktur…Ortadoğu’ya açılan kapılar, artık milliyetçi duyguları çok güçlü olan Kürtler’in yaşadığı topraklardan geçiyor…Zaten Türkler’in en güçlü oldukları dönemlerde de, Ortadoğu’nun kapısını onlara açan Kürtler’dir. (Yavuz Selim’in İran seferleri ve Kanuni Süleyman’ın Mısır – Ridanye seferleri incelendiğinde, tarih net şekilde gözlemlenebilinir.) Osmanlı İmparatorluğuna severek yardım eden Kürtler’in, bu gün, her türlü milli-demokratik haklarını gasbeden, Kemalist Diktatörlüğe destek vermeleri mümkün değildir… Siyasi olarak; İran ile ilgili belirtiklerim, Türkiye içinde geçerlidir, Türkiye’nin, teknik, ekonomik kapasitesi, bölgede, tek başına siyaset yürütebilmesi için yeterli değildir…Arkasına, küresel aktör sayılan devletlerden birinini almadan yapacağı her girişim, hüsranla sonuçlanır…Türkiye; ABD ve İngiltere’nin icazeti ile giriştiği, Kıbrıs’ın işgalini de yüzüne, gözüne bulaştırmış bir durumdadır…Yutabileceğini sandığı adanın kuzeyi, uzun bir balık kılçığı gibi Türkiye’nin boğazına takılmıştır. Her yutkunduğunda, biçim olarakta, balık kılçığına benziyen Kuzey Kıbrıs; Türkiye’nin gırtlağına takılarak, nefes almasını güçleştiriyor… AB yolunda ilerleyen Türkiye’nin, tıkanmasına sebeb olabiliyor… Ufukta, Türkiye’nin, Ortadoğuda’ki girişim ve siyasetini destekleyecek küresel bir güç görünmüyor…Türkiye; Ortadoğu’da ve özel olarak Güney Kürdistan’da ki işgalci emellerini gerçekleştirebilmek için, Rusya, Çin ve İran üçlüsünden oluşan ittifaka yönelebilir, Bunun karşılığında; Çeçenistan örneğinde olduğu gibi, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi,Türki Cumhuriyetlerini de Ruslar’ın nufuz alanına terketmesi gerekir… Çin Cumhuriyeti de, girişeceği ittifaka karşılık, Türkler’den, Xinjıang bölgesinde milli hakları için direnen, Uygurlar’ın kellesini istiyecektir. İran ise yüzyıllardan beridir sömürge statüsünde tutuğu Azeri halkı üzerindeki hegemonyasını pekiştirecektir…Ayrıca,Türkler’e dost gibi görünen İran’ın, Kerkük’ü, Türkiye’ye bırakmasının düşünmek ise hülyalar aleminde gezinmekten farklı değildir… Aslında;İran, Suriye ve Türkiye tarafından, Ortadoğu Siyaseti olarak adlandırılan politikalar, Güney Kürdistan’da; Kürtler’in kazandıkları hakları ortadan kaldırmak için yapılan Ali Cengiz oyunlarıdır.. İran, Suriye ve Türkiye’de iktidar olan güçlerin, ABD’ye ve Kürtler’e savurdukları tehditler de, karanlıkta yürüyen bir insanın, korkusunu saklayabilmek için çaldığı ıslıklardan başka bir şey değildir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti; her şeye rağmen, Kürtler’i ezmek için, Ortadoğu’da siyaset pazarına çıkma hazırlıkları yapıyorsa, piyasaya süreceği malların listesinde, Xinjıang,Türkmenistan, Kırgızistan’daki türki kavimler ile İran’da yaşayan, 20 millyon Azeri’nin kanları bulunacak mı? diye sormak, bana düşmez … Ne de olsa, arz ve talep listesini, Ladino Türk’ü olan, Genelkurmay Başkanı ile kendisi Gürcü ve hanımı Arap olan, Türk Başbakan’ı, yapacaktır. Ve başlatıldığında, hiç bitmeyecek olan, Türk-Kürt savaşının vebalini de, bunlar taşıyacaktır kuşkusuz… 11Ocak 2007 Battal Aziz

IRAN KURTLERIN BAGIMSIZ OLMA IHTIMALINE CILDIRIYOR!

İran Sınırda Bombalamadığı Kürt Köyü Bırakmadı PUKmedia-Haci Umran Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) militanlarına gönelik sınır ötesi operasyon başlatmak üzere Kürdistan sınır bölgesine on binlerce askeri güç konuşlandıran İran ordusu, bugün öğlen saatlerinde Kandil dağı yamaçlarında bulunan en az 12 yerleşim alanını bombaladı. Bölgedeki Kürt güvenlik yetkilileri, İran ordu güçleri’nin Kandil dağı’ndaki PJAK militanlarına ait noktaları yanı sıra, Kodo, Kelkeş, Kozan, Kanikunaf, Sersur, Vaşanke, Kuce, Berdi Giyan ve Vare Gurg yerleşim alanlarını şiddetli bombaladığını belirtti. İran ordusu’nun Hewlér’in Diyana kasabasına bağlı Bradost bölgesinde bulunan Mergesur ile Mergedukan yerleşim alanlarını da saat 13.00’da bombardıman altına aldığı öğrenildi. İran'ın Bombardımanı Sivilleri Perişan Etti 27 Ağustos 2007 11.19 İran ordusu Kürdistan sınır hattındaki yerleşim alanları ile PJAK militanlarının üslendiği Kandil dağını bombalamaya devam ediyor. İran ordusu'nun bombardımanları sonucu bölgedeki ekili araziler, bağ ve bahçelerin büyük kısmının yandığını belirten Kürt yetkilier, yöre halkının geçim kaynağı olan bu yılki mahsülünü alamadığını söyledi ve İran hükümetinin bu zararları karşılaması ve bölgeye yönelik saldırılarına da son vermesini istiyor.

TÜRK ORDUSU ''NAPALM'' BOMBASI KULLANDI...

Kürdistan - TÜRK ORDUSU ''NAPALM'' BOMBASI KULLANDI... 26-Aug-07 [18:59] PNA-Yaklaşık 7 aydır belli aralıklarla Federal Kürdistan sınır bölgelerini top ateşine tutan Türk Ordusunun , uluslararası hukuk kurallarına aykırı olan ''Napalm'' bombası kullandığı ortaya çıktı.Sınırda mevzilenen onbinlerce Türk askerinin şuana kadar 34 Kürt bölgesini de top ateşine tuttuğu bildirildi. PNA'ya konuşan Zaho'daki Kürdistan Sınır Muhafiz Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Travnişi, Türk Ordusunun, 1 şubat 2007 tarihinden bu yana tank ve savaş uçaklarıyla Zaho ilçesine bağlı yaklaşık 34 sınır bölgesini top ateşine tuttuğunu söyledi. Komutan Hüseyin konuşmasında, Türk ordusunun bu süre içinde Federal Kürdistan Bölge sınırına belli aralıklarla 480 kez top ateşi gerçekleştirdiğini belirtti. Türk ordusunun ağır bombardımanında bir vatandaşın yaralandığını ve bölgede büyük bir maddi hasarın meydana geldiğini belirten Komutan Hüseyin,bölgede gerçekleştirdikleri incelemeler sonucunda Türk Ordusunun bu saldırılarda, kullanımının uluslararası hukuka aykırı olan ''Napalm'' bombası kullandığı ortaya çıktığını söyledi. Öte yandan bölgedeki yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre Türk Ordusunun sınırdaki hareketliliğinin devam ettiği belirtilirken Türkiye'nin , Federal Kürdistan sınırları boyunca onbinlerce asker kaydırdığı ve yüzlerce tank yerleştirmiş bulunmakta olduğu bildirildi. Bu arada İran ordusunun, sınırdaki Kandil ve çevresinde bulunan Kürt yerleşim birimlerine yönelik bombardımanı sürüyor.

Gündem Kerkûk Referandumu, Kürtler Amerika'ya Heyet Gönderiyor

Rizgarî Online/ Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Kürdistan Demokrat partisi politbüroları arasında gerçekleşen toplantılar zinciri devamında, F.Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabanî ve Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzanî başkanlığında 23 Ağustos’ta gerçekleşen toplantıda, Kerkûk meselesi ve 140. maddenin uygulanması konuları ele alınmıştı. Toplantıda, YNK ve PDK arasında ortak oluşturalan komisyonun, F.Irak anayasasındaki 140. maddenin uygulanma aşamalarını takip etmesi için çalışmalarının daha da aktifleştirilmesine, 140. maddenin uygulama mekanizmasının oluşturulması ve varolan sorun ve engellerin ortadan kaldırılması için komisyonun toplantılarını düzenli bir şekilde yapmasına karar verildi. YNK ve PDK politbüroları ortak toplantısının başka bir gündem başlığında, her iki taraf arasında imzalanan stratejik anlaşma doğrultusunda ilişkilerin daha da güçlendirilmesine ilişkin tartışmalar yürütüldü. Stratejik anlaşmanın YNK ve PDK teşkilatları içinde anlaşılması, pratikleştirilmesi ve güçlendirilmesi için bir komisyonun oluşturulmasına karar verildi. Toplantıda ayrıca, Kerkûk referandumunun zamanında uygulanması için Amerika'ya ortak bir heyet gönderme kararı alındı. KYB ile KDP Politbüroları'nın Bağdat'ta sürdürdükleri toplantılarına ilişkin PUKmedia'ya konuşan Kürdistan Yurtseverler Birliği Merkezi Basın Yayın Sorumlusu Azad Cundîyanî, toplantılarda Kerkûk referandumu başta olmak üzere F.Irak ve Kürdistan Bölgesi'ni ilgilendiren bir çok önemli konunun değerlendirildiğini söyledi. Cundîyanî, KYB ile KDP'nin, Amerikan yönetimine Kürt tarafının F.Irak'taki siyasi süreç ile ilgili görüş ve düşüncelerini aktarmak üzere Washington'a ortak bir heyet gönderme kararı aldığını söyledi. Önümüzdeki günlerde Washtinton'a gidecek KYB-KDP heyetinin Amerikalı yetkililere, Kerkûk referandumunun zamanında uygulanması konusundaki Kürt tarafının tavrını da aktaracağını belirten Cundîyanî, bu ziyaretin Kürtler ile Amerikalılar arasında var olan ilişkiler üzerinde önemli etkisi olacağını ifade etti. Cundîyanî devamla şunları söyledi: "Irak'ın içinde bulunduğu böylesi kritik bir süreçte bu ziyaretin gerçekleştirilmesi oldukça önemlidir. Ayrıca söz konusu ziyeret, önümüzdeki ayın ortasında ABD'nin Irak Büyükeliçisi Crocker ile Orgeneral Daved Petraeus'un Irak ile ilgili Kongreye sunacakları rapor açısından da büyük önem arzediyor" İçinde bulunan süreçte iki büyük Kürt Partisi'ne düşen yükümlülüklerin çok hassas ve kader belirleyici olduğunu anlatan Azad Cundîyanî, Amerikan yönetimine her iki örgüt arasında imzalanan stratejik ortaklık işbirliği hakkında da bilgi verileceğini söyledi. Azad Cundîyanî, bir süre önce Kürdistan Yurtseverler Birliği, Kürdistan Demokrat Partisi, Irak İslami Yüksek Konseyi ile Irak Dava Partisi arasındaki dörtlü ittifak ve 140.maddenin uygulanması ile ilgili imzalanan anlaşmalar konusunda KYB ve KDP'nin ortak bir tutum sergilediğinin altını çizdi.

Kürt partileri stratejik ortaklık için toplandı

Posted on Cumartesi, 25.Ağustos 2007 Topic: Kürdistan Kürdistan Demokratik Parti (PDK) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ve Irak Devlet Başkanı Celal Talabani yönetiminde toplandı.

''İran ile Türkiye, Irak Kürdlerinin kendi Kürdlerine saldırmasını istiyor''

  Gönderen: rizgarionline Tarih: 25.08.2007 Saat: 08:27 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/15 Ağustos'tan bu yana Kürd sınır hattına İran ordusunun başlattığı bombardımana ilişkin açıklama yapan Irak Hükümet ortağı'nın Kürdistan İttifakı Bloku üyesi parlamenter Dr.Mahmut Osman, Irak'ta 'Federal bir Kürd Bölgesini' kabullenemeyen İran ile Türkiye'nin koordineli olarak sınıra askeri sevkıyat yaptığını söyledi. PUKmedia-Bağdat kaynaklı habere göre, Kürd politikacı Mahmut Osman, İran'ın, PJAK militanlarının Kürdistan bölgesinde bu ülkeye saldırdığını gerekçe göstererek Kürd köylerini top ateşine tuttuğunu belirterek, bombardımanlarda binlerce vatandaşın yerlerini terk etmek zorunda kaldığını ifade etti. PKK bağlantılı PJAK militanlarının bazı İran askerlerini öldürmesi sonrası bu ülkenin askeri güçlerinin sınır hattında Kürd yerleşim alanlarını bombalamaya başladığını söyleyen Kürd Parlamenter Mahmut Osman, Kürdistan bölge hükümetinin bombardımanları kınadığını ancak İran ile olan iyi ilişkilerinden dolayı Irak hükümetinin sessiz kaldığını kaydetti. İran'da 12 milyondan fazla Kürdün yaşadığını belirten Osman, "Bu ülkede de Kürd sorunu var. Bu sorun askeri yollarla değil diyalog ve görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması gerektiğini" ifade etti. Kürdistan bölge sınırlarında asker bulunduran ve bölgeyi bombalayan İran hükümeti ile Irak arasında koordinasyon olduğunu öne süren Mahmut Osman, Türkiye ile İran'ın Irak Kürdlerinin kendi ülkelerindeki Kürdlere saldırmasını istediklerini ifade etti. Kürd politikacı Mahmut Osman, Türkiye'nin Federal Irak devlet başkanı Celal Talabani ile görüşmeyi de Kürd olduğu için reddettiğini belirtti RO: Zilan Dersim

KÜRDİSTAN HÜKÜMETİ: ‘’ÇOK ULUSLU GÜÇLER IRAN BOMBARDIMANI İÇİN HAREKETE GEÇTİ’’

  PNA-Federal Kürdistan Bölge(FKB) hükümetinin resmi sözcüsü Cemal Abdullah, Kürdistan hükümetinin Tahran temsilcisi aracılığıyla bombardımlanlar konusundaki rahatsızlığını bu ülkeye ilettiğini ve çokuluslu güçlerin bölgede sıkı bir denetim için harekete geçtiğini söyledi. PNA’ya demeç veren Abdullah, Sınırların korunması birinci dereceden Irak hükümetinin görevidir. Bir haftadır devam eden bombardımanaların ardından Irak hükümeti bizimle ilişkiye geçti. Irak hükümeti bombardımanlar konusunda bizim tutumuzu öğrenmek istedi. Bizce bu Irak hükümetinin konu ile ilgisinin az olduğunu gösteriyor’’ dedi. Sözcü Abdullah, ‘’Çokuluslu Güçler Kürdistan Bölgesi tarafından bilgilendirildikten sonra bölgeyi sıkı bir denetime aldı’’ dedi. Abdullah, ‘’İran hükümeti köylerin boşaltılması ile ilgili bildirilerle ilgililerinin olmadığını bildirdi’’ dedi.

Flaş...İran Kandil'de Kaldığı 5 Gün İçinde 60 Kayıp Verdi!

Flaş...İran Kandil'de Kaldığı 5 Gün İçinde 60 Kayıp Verdi! 25 Ağustos 2007 19.19 Kürdistan sınır hattını 15 Ağustos’tan bu yana bombalamaya devam eden İran ordu güçleri, Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) silahlı partizanlarıyla girdiği çatışmada en az 60 kayıp verdiği bildirildi. PUKmedia-Haci Umran İran’nın bombardımanları sonucu sınır yerleşim alanlarını boşaltmaya devam eden yöre halkından edindiğimiz bilgilere göre, yaklaşık bir hafta önce Kürdistan sınırlarını 5 km aşararak Kandil dağına giren İran ordu güçleriyle PJAK silahlı partizanları arasında çıkan çatışmada en az 60 pastarın öldüğü belirtildi. Köylüler, Kandil’de militanlara karşı 60 kayıp veren İran ordusu’nun bölgede daha çok kalması durumunda daha çok kayıp vereceğinden endişenelerek çıkmak zorunda kaldığını iddia etti. Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) militanları, Kürdistan bölgesinin sınırları içinde motosikletle istihbarat bilgiler toplayan İran gizli servisi’nin 3 elemanını yakaladıkları bildirildi. PUKmedia-Soran İran ordu güçlerinin Kürdistan sınır hattındaki yerleşim bölgelerine yönelik devam eden bombardımanları sonucu bölgeyi boşaltmaya devam eden köylülerden edindiğimiz bilgilere göre, Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) militanları, bugün Kürdistan sınırları içinde yer alan Hewlér’ın Soran ilçesi Sidekan nahiyesine bağlı Zeve köyü yakınlarında motoskiletli ve silahlı 3 İran istihbaratçısını yakaladı. İran gizli istihbarat servisi’nin 3 elemanının bugün yerel saatle 16.00 sularında yakalandıklarına tanık olduklarını öne süren köylüler, “bu motoskiletli ve silahlı kişileri dün de bu bölge gördük. Bazı köylülerden, buraları ne zaman boşaltacakları ve militanların nerede üslendikleri gibi sorular sordular” diye konuştu.

Terör olaylarında Türklerin izi

Viktor Volodin*/ "...Yezitlerin dünyada toplam sayısı 300 bin kadar. Türkiye, İran, Suriye ve Ermenistan'da yaşayan Yezidilerin en büyük topluluğu, yaklaşık 170 bin kişi Irak'ta yaşıyor. Acaba neden savaşçıların hedefi Yezidi Kürtler... » Devamı...

İran bombardımana devam ediyor

İran bombardımana devam ediyor Posted on Cumartesi, 25.Ağustos 2007 Topic: Kürdistan ...Yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre dün gece geç saatlerden itibaren İran ordusu Xakurke alanını roket ve topçu ateşine tuttu. İran ordusunun bombardımanı sonucunda Berduraz, Kani Qutaf, Kekleş Heva, Çawe Hewa gibi yerleşim alanlarının bombardımandan etkilendiği bildirildi...

Yeni F.Irak raporu: Kürt liderleri temel konularda taviz vermeye isteksiz

Rapor'da Türkiye'nin F.Irak'taki çıkarlarını korumak için muhtemelen çeşitli önlemler alacağı ve Türk ordusunun, PKK'ye karşı sınır ötesi operasyon düzenlemesi ihtimalinin sürdüğü iddia edildi. Raporun kamuoyuna açıklanan özet bölümünde komşu ülkelere değinilirken, "Türkiye, Irak'ta algıladığı çıkarlarını korumak amacıyla muhtemelen çeşitli önlemlere başvuracak" denildi ve Türkiye'nin PKK silahlı güçlerine karşı sınır ötesi operasyon düzenlemesi "riskinin" devam ettiği kaydedildi. Bu noktada PKK kastedilerek, örgütün bir başka ismi olan "Kürdistan Halk Kongresi" ifadesi kullanıldı. Raporda Kürdistan Bölgesi’ne ilişkin olarak, Kürt liderlerin, bulundukları bölgenin "özerkliğinin korunması üzerinde odaklandığı" ve temel konularda taviz vermeye isteksiz olduğu dile getirildi. Bu konuda raporun kamuya açık bölümünde ayrıntıya girilmezken, Kerkûk sorununun ve petrol meselesinin özellikle kastedildiği belirtiliyor.

Türkiye-İran arasında ittifak var...

Dr.MAHMUT OSMAN: ''KÜRDİSTAN SINIRINA ASKERİ YIĞINAK KONUSUNDA TÜRKİYE İLE İRAN ARASINDA KORDİNASYON VAR'' PNA-Federal Irak parlemantosuna Kürdistan İttifakı Listesi üzerinden üye olan Dr, Mahmut Osman, Iran ile Türkiye hükümetleri arasında sınıra asker yığma konusunda kordinasyon olduğunu ve her iki ülkenin Irak'ta ''Fedeal bir Kürt Bölgesinin'' varalığını kabul etmek istemediklerini söyledi. Osman Iran'ın, PJAK silahlı güçlerinin Kürdistan topraklarından bu ülkeye saldırdığını bahane ederek Kürt köylerini topa tuttuğunu ve binlerce vatandaşın yerlerini terketmek zorunda kaldığını söyledi...

BM'den boşaltılan Kürt köyleri için İran'a uyarı hazırlığı

BM'den boşaltılan Kürt köyleri için İran'a uyarı hazırlığı Gönderen: rizgarionline Tarih: 24.08.2007 Saat: 09:22 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/ Birleşmiş Milletler’nin, İran ordusu tarafından ''Kürdistan köylerinin boşaltılması’’ yönünde havadan dağıttığı mektuplar nedeniyle bu ülkeye uyarıda bulunma hazırlığı içinde olduğu bildiriliyor. İran ise dün, Kürdistan Bölgesi'ndeki Kürt köylerine, ''bölgeye askeri operasyon düzenleneceği ve köylerin boşaltılması gerektiği'' yolunda uyarılar içeren el ilanları atılmasıyla ilgisinin olmadığını açıklamıştı.

İran saldırılarının bilançosu ağır

İran devlet güçleri tarafından bir hafta boyunca Medya Savunma Alanlarına yönelik olarak gerçekleştirilen bombardımanın faturası oldukça ağır. 15 Ağustos’ta başlayıp 23 Ağustos’a kadar süren bombardıman sonucu yaylaya çıkan 2 bin köylü dağlardan inmek zorunda kalırken bölgede yerleşik olan yüzlerce aile de köylerini terk etti.

IRAN GERILLAYI DEGIL SIVILLERI BOMBALIYOR!

  İran işgal kuvvetleri Kürdistan’a girdi, PJAK'ı değil sivilleri bombalıyor Gönderen: rizgarionline Tarih: 23.08.2007 Saat: 16:20 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/Peşmerge Kuvvetleri Genel Komutan Yardımcısı Mustafa Seyid Kadir, sınır bölgelerinde yoğunlaşan bombardımanın durdurulması için Kürdistan Bölge Yönetimi ile Irak Hükümeti'nin İranlı yetkilileriyle sorunun çözümünü görüştüğünü söyledi. Peşmerge komutanı, İran'ın bombaladığı bölgelerin çoğunda PJAK militanlarının olmadığını savundu. İran Ordusu'nun Kürdistan Bölgesi'ne yönelik bombardımanı ve sınır köylerinin boşaltılmasıyla ilgili PUKmedia'ya konuşan Kürdistan Peşmerge Kuvvetleri Genel Komutan Yardımcısı Mustafa Seyid Kadir, bombardımanın durdurulması için Kürd ve Iraklı yetkililerle İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri arasında görüşmelerin devam ettiğini söyledi. "İran, sınır bölgelerindeki Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) militanlarını bahane ederek bölgeyi bombalıyor" diyen Mustafa Seyid Kadir; "Ancak İran'ın bombaladığı bazı bölgelerde hiç bir PJAK militanı yok. Bombalanan yerler sivil yerleşim alanlarıdır" diyerek İran'ın sivil yerleşim alanlarına yönelik bombardımanını kınadı. Peşmerge Komutan yardımcısı Mustafa Seyid Kadir, Bağdat'ta bulunan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Politbüroları'nın bugün toplanarak, " İran ordusu'nun Kürdistan Bölgesi'ne yönelik devam eden bombardımanını değerlendirileceğini" söyledi. Çoman Kaymakamı: İran Ordusu, Kandil'de 5 Gün Kaldı Çoman nahiyesi kaymakamı Abdulvahap Gavani, İran Ordusu’nun 5 gün önce Kürd yönetimi denetimindeki bazı alanları 5 km geçerek Kandil dağı ve çevre alanları bombaladığını bildirdi. İran ordu güçlerinin ihlal ettiği Kürdistan alanlarından bugün çekilerek sınır hattının sıfır noktasında mevzilendiğini söyledi. Hewlér’e bağlı Çoman nahiyesi kaymakamı Abdulvahap Gavani, Kürdistan sınırındaki bir çok yerleşim alanlarını yaklaşık 10 gündür ağır bombardıman altına alan İran Ordusu’nun sınırı Hakure’den Kandile uzan onlarca kilometrelik büyük bir alanı onbinlerce askerle kuşattığını belirtti. PUKmedia’ya konuşan Kürt kaymakam Gavani; “İran ordu güçleri 5 gün önce Kürdistan bölge sınırlarını 5 km geçerek Kandil dağı ve bir çok yerleşim alanı bombaladı. Daha sonra konuşlandıkları eski yerlerine geri döndüler.” dedi ve şu an İran’ın sınır ihlalinin söz konusu olmadığını belirtti. İran’ın yaklaşık 10 gündür devam eden bombardımanları sonucu yöre halkının yaşamını felç ettiğini ifade eden Kaymakam, bombardımanlarda yaklaşık 150 aile büyük maddi zarara uğradığını tespit ettiklerini belirtti ve sınırdaki yerleşim birimlerinin büyük kısmının boşaltıldığını kaydetti. İran Ordusu Sınırı Geçerek Kandil'i Bombaladı Kürdistan sınır yerleşim alanlarını ve PJAK üslerini 15 Ağustos'tan bu yana bombardıman altına alan İran ordu güçlerinin Kürd sınır bölgesini 5 km geçtiği öğrenildi. Sınırı geçerek Kandil dağını bombalayan İran askerlerinin daha sonra konuşlandıkları sınır hattına geri çekildikleri bildirildi. Irak Sınır Savunma Muhafızları ve bölgedeki yetkililer de, İran ordusunun birkaç saat 5 km sınırı geçerek Kandil dağını bombaladığını doğruladı. PUKmedia-Süleymaniye/ Çoman/ Haci Umran

”Kürt-Türk kardeşliğinde” Kürtlerle Türkler eşit midir?

HEM KURDLER HEMDE EZIDILER... TURK ARAP VE FARSLARDANDA COK UZAKTA YASAMIYORLAR USTELIK! 73. YAZIDI KATLIAMINI ONLEMEKTE KURDLER  GERCEKTEN COK MU GEC KALDILAR? ISTE KEREMXAN'IN Kurdistan-Post sitesine gonderdigi anlamli mektup.... Degerli gazeteci Hasan Bildirici ! Aslinda tam bir haftadir size Shengal olaylari ile olarak bir eMail gönderip görüslerinizi yazmanizi rica edecektim. Ama dogrusu birazda Hasan Bildirici capinda yürekli bir gazetecinin bu son yüzyilin en büyük Êzîdî katliamina sessiz kalmayacagi beklentisi icerisinde sözü edilen eMail´i göndermedim. Sayin Bildirici! Tarihin her döneminde azinliklarin kiyimdan gecirildigini ikimizde biliyoruz. Ve kiyimdan gecirilen halk kesimlerinin tarih sahnesinden silinmelerinin zor vakaalar olmadigini yine ikimiz cok iyi biliyoruz. Bunun örnekleri cok. Simdiye kadar Êzîdîlere yapilan katliam sayisin 72 ve son yapilaninda 73 üncü oldugu gerceginden hareket edilirse bu mazlum kesimin ne eziyetler cektigi, hangi cenderelerden gectigi, nasil ihanetlere ugradigi ve özellikle kendilerini kardes olarak lanse edenler tarafindan nasil gammazlandigi büyüklerimiz tarafindan bize sürekli anlatildi. Êzîdî kesim yasadigi bütün ülkelerde hem inanc bazinda, hemde milli menshe bazinda cifte baskiya maruz kaldi. Buna ek olarak da kardes diye tabir edilenlerin hismina ugradi ve o meshur kardeslik fiiliyatta hic yasanmadi. O cografyanin asli ve esas sahipleri olan Êzîdîler hep talan, yikim, jenosid ve sürgünlerle yüzyüze yasadi. Sayin Bildirici! Kürdistandaki inancsal azinliklara reva görülen ve sürekli de kardesler tarafindan uygulanan zulüm cenderesi bugünde Irakta, shengalde gündemdedir. Orada yapilanlarin Araplarin, Farslarin ve Türklerin hanesine yazilmasi sadece günü kurtarmada bir islev görecektir. Ama esasinda sonuc itibariyla olaylarin seyrini engellemeyecek ve müstakbel katliamlarin önüne set cekmeyecektir. Dersimde ve daha baska yerlerde Alevilere yapilanlar, Ermenilere ve Süryanilere tarihte yapilanlar hep Osmanliyahavale edildi ve onlarin isbirlikcilerine dokunulmadi. Onlarin rolü üzerinde durulmadi. Shengalde ayni trajedi yasaniyor ve hesap yine baskalarina cikarilmaya calisiliyor. Sayin Bildirici! Bakiniz son yillarda Güney Kürdistanda Êzîdîlere, shebeklere, Feylî Kürdlerine yapilan zulüm korkunc boyutlar almaya basladi. Hewlerde, Xaneqînde, Süleymaniyede, Diyalada, Shexanda, Duhokda, Zaxoda ve Kürdistanin daha bircok yerlesim biriminde sözü edilen azinliklara yapilanlar siradan, tesadüfi degildir. Lütfen artik bu görülmelidir.Yapilanlar katliam boyutuna vardirilmissa isin ciddiyeti iyi anlasilmalidir. Bu zorbaliklar teshir edilmeli, sorumlulari bulunmali ve cezalandirilmalidir. Azinliklarin, mazlum kesimlerin yasamlari cogunlugun istikbaline cok ucuzca bir sekilde feda ediliyor. Iste bunun önüne gecilmelidir. Son jenosid olayinin belirgin sebeblerinin basinda 140. Madde ile Êzîdîlerin Kürdistan yönetimiyle olan baglantilarina dikkat cekildigi unutulmamalidir. Durum bu iken Kürd yönetiminin Êzîdîleri böyle yalniz ve savunmasiz birakilmasi nasil yorumlanmalidir. Sayin Bildirici! Aydinlar halklarin vicdanidir. Kürd aydinlar, yazarlar, siyasetciler bilcümle cok bilenler takimi sagir sultanlari oynamaktadir. Shengal yasanmamis gibi hareket ediliyor ve bir cümle dahi yazilmadi simdiye kadar. Salih Kevirbirî ve irili ufakli bir iki genel yazi haric surada burada, kücük ve büyük diye tabir edilen hich bir kalem yazma lütfunda bulunmadi. Yani kürd aydinlar ve siyasiler istiflerini bozmamaktadir. Büyük olasilikla büyük ve önemli ilskileri zedelememek icin yazmiyorlardir. Ama cok enteresandir Hz. Muhammedle ilgili karikatür sorunuyla baglantili olarak Diyarbakirda, Batmanda, Agrida, Vanda ve daha bircok kürd ilinde yüzbinlerin katilimiyla protestolarin düzenlendigini unutmadik. Tekbir Allah û Ekber nidalariyla yürüyenler, Allahin bayragini yükseltenlerin yeni Halebce olan Shengal olaylarini protesto etmemeleri ilginctir degilmi? Iste tüm bunlari yazin sayin Bildirici. Ezilenlerin vicdani rahatlasin yazilanizla. Teselli bulsun biraz da olsa yürekleri. Ölen bebekler, parcalanan yaslilar, kadinlar mezarlarinda azicik da olsa rahat uyuyabilsin. Bu yaziyi sansürzüz yayinlamaniz dilegiyle saygilarimi ve sevgilerimi iletiyorum. Bavê Keremxan 21. Agustos 2007 Almanya Not: Size Êzîdîler adina gönderilen ve sahsinizi yaralayan yazi icin bir Êzdî olarak özür diliyorum. bave-keremxan@hotmail.de