COK HOS BIR ULUSLARARASI ILISKILER ANALIZI OKUMANIZ SIDDETLE TAVSIYE EDILIR!

Ortadoğu’da; İran, Suriye ve Türkiye’nin Yeri … Battal Aziz / Irak’ta; kanlı Baas rejiminin düşmesinden bu yana, İran, Suriye ve Türkiye’de iktidar olan güçler, geceleri yatamaz oldular…Bunların uykularını kaçıran sebepleri önce kendileri, sonra da, bu devletler arasında bölünmüş, Kürtler’den daha iyi hiç kimse bilemez. Kürtler bu devletler ve halklarıyla, iç içe yaşadıkları için, bu ülkelerdeki iktidar güçlerinin ve halklarının siyasal reflekslerini yakından bilir…. Günümüzde; İran, Suriye ve Türkiye sınırlarının oluşturduğu üçgen, külhanbey naraları ile sürdürülen, taktik savaşların cereyan ettiği bir sahneye dönüşmüş durumundadır…İran, Suriye ve Türkiye’deki, ırkçı – totaliter rejimler kendilerini olduklarından daha büyük ve güçlü gösterme kompleksiyle, her gün yeni tehditler savuyor. Birisi, ABD yi tehdit ederken, diğeri de, Kerkük üzerinde, homurdanıp duruyor. İran; ABD’i tehdit ediyor ve onları bölgeye geldiklerine, pişman edeceklerini öne sürüyor…Oysa İran, küresel planda aktör bir gücün, desteğini alamadan, ABD ile çatışabilme ve başedebilme gücünde değildir…Teknik ve ekonomik olarak ta, buna muktedir değildir… Son yüzyılın tarihine baktığımızda, İran’ın, iki defa, Rus işgaline uğradığını görürüz…1907 yılında Rus birlikleri, Tahran’a 50 km yakınlaşmış, istediği bütün tavizleri aldıktan sonra geri dönmüştür….1945 yılında İran’ı yeniden işgal eden Ruslar, bu gün bol keseden ABD’ye tehdiler savuran, Ahmedinejad’ın ülkesini bir yumrukta, karpuz misali, üçe bölmüştü…Bu işgalden yararlanan Kürtler ve Azeriler otonom idarelerini ilan etmişlerdi… Askeri, ekonomik ve teknik olarak, ABD’den daha güçsüz olan, Rusya’nın saldırılarına dayanamıyan İran’ın, muhtemel bir ABD saldırısına karşı koyamıyacağı açıktır…İran, bölgedeki bir takım küçük devletlerle kıyaslandığında, nisbi bir üstünlüğe sahiptir, ancak bu üstünlük, küresel planda, stratejik güç konumunda bulunan, Çin, Rusya, ABD, AB gibi güçlerle başedebilme kapasitesinde değildir… İran’a, vurulacak en küçük darbenin, sayıları yedi millyona varan Kürtler’i, yirmi milyonluk Azeriler’i ve İran’ın doğusunda yaşayan, Beluciler’i harekete geçireceğinden hiç kimsenin kuşkusu yoktur…İran’da iktidar olan güçler de, ne kadar kaygan bir zeminde durduklarının farkındadırlar. Bu yüzden, bölgedeki, anti-amerikancı, Rusya, Çin ve Türkiye gibi güçlerle ortak cephe oluşturmaya gayret ediyorlar… Bugüne kadar, Lübnan’dan sağladığı ganimetlerle geçinen Suriye, güçlü bir sanayi ye, zengin yeraltı, yerüstü kaynaklarına sahib olamadığı gibi, tarımda da çok geri bir ülkedir. Suriye’nin kendi kendine yetebilecek ekonomik kapasitesi yoktur.Tarihi boyunca, zengin arap ülkelerine bağımlı olarak yaşamıştır. Son otuz yılını Suudi Arabistan, Libya, Rusya gibi devletlerden yardım alarak ayakta kalmayı başaran Suriye; şimdi İran’a yaslanarak yaşamını idame ettirmeye çalışıyor…Kendisinden büyük olan devletlere tetikçilik yapmak, Suriye Baas Partisinin en önemli meziyetidir…. Türkiye’nin Başbakan’ı ise; çocukluğumda seyrettiğim, ’’Toros Canavarı’’ adlı bir filimde, baş rolü oynayan, aktör Ahmet Tarık Tekçe gibi, nara atarak, kaşlarını çatarak, komşularının ödünü koparabilmek amacıyla göğsünü dövüyor. Aslında Türkiye’nin köklü bir kimlik krizinde olduğu biliniyor…Avrupa ile Arap dünyası arasında, bir o yana, bir bu yana sallanarak, yaşamını idame ettirmeye çalışan Türkiye; son dönemlerde, ABD’nin Asya kıtasında tutmaya çalıştığı köprü başlarından rahatsız olan, Rusya, Çin ve İran’dan oluşan anti-amerkancı ittifaka göz kırpıyor… Türkiye Cumhuriyeti; Osmanlı imparatorluğu örnek alınarak, yapay olarak kurulmuş, bir devlettir…Üniter bir devleti taşıyabilecek homojen bir etnisitisi yoktur…Balkanlar’dan getirilen, Boşnak, Arnavut, Selanik’ten getirilen, Ladino Türkleri , Kafkaslar’dan gelen Çerkez ve Çeçenler, Kırım’dan getirilen, Tatarlar ve Kazan’dan getirileni Karapapak kitleleri, ülkede yaşıyan Laz, Gürcü ve Arap azınlıklar, bir potada yoğrularak, bu kitlelerle birlikte, Kürdistan’da yaşıyan Kürtler’in asimile edilmesi hesaplanmıştır. Ne varki; Kürtler’in asimile edilememesi, Türkiye’de yaşıyan diğer etnik gurupları da tıpkı devletleri (T.C) gibi, kimlik krizine sokmuştur… (Çerkez, Boşnak, Arap ve Gürcüler artık Türk olmadıklarını, Türk olmak istemediklerini, yüksek sesle söylemeye başladılar,) Böylesine çürük bir temele oturan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu siyasetine soyunması boş hayallerden başka bir şey olamaz. Üstelik; Türkiye’nin, tarihi, coğrafyası ve siyaseti, Ortadoğu’da etkin bir güç olmasının önünde engeldir… Tarihi olarak;Türkler en güçlü olduğu dönemlerde,1517-1900 yıllarda bölgeyi işgal etmişti….Osmanlı’nın bölgede yaptığı mezalimler hala unutulmamıştır..Ortadoğu halkları arasında, Türkler’e olan nefret duyguları büyük boyutlardadır. (Arap Dünyasında; Türkler, Mekke’yi bombalayan kavim olarak bilinir.) Türkler, herkesten önce, Ortadoğu denilen ’’olgun elmayı’’ dişlemiş ve elmanın, nekadar ekşi olabileceğini görmüştür… Coğrafi olarak; Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılabileceği direk bir kapısı yoktur…Ortadoğu’ya açılan kapılar, artık milliyetçi duyguları çok güçlü olan Kürtler’in yaşadığı topraklardan geçiyor…Zaten Türkler’in en güçlü oldukları dönemlerde de, Ortadoğu’nun kapısını onlara açan Kürtler’dir. (Yavuz Selim’in İran seferleri ve Kanuni Süleyman’ın Mısır – Ridanye seferleri incelendiğinde, tarih net şekilde gözlemlenebilinir.) Osmanlı İmparatorluğuna severek yardım eden Kürtler’in, bu gün, her türlü milli-demokratik haklarını gasbeden, Kemalist Diktatörlüğe destek vermeleri mümkün değildir… Siyasi olarak; İran ile ilgili belirtiklerim, Türkiye içinde geçerlidir, Türkiye’nin, teknik, ekonomik kapasitesi, bölgede, tek başına siyaset yürütebilmesi için yeterli değildir…Arkasına, küresel aktör sayılan devletlerden birinini almadan yapacağı her girişim, hüsranla sonuçlanır…Türkiye; ABD ve İngiltere’nin icazeti ile giriştiği, Kıbrıs’ın işgalini de yüzüne, gözüne bulaştırmış bir durumdadır…Yutabileceğini sandığı adanın kuzeyi, uzun bir balık kılçığı gibi Türkiye’nin boğazına takılmıştır. Her yutkunduğunda, biçim olarakta, balık kılçığına benziyen Kuzey Kıbrıs; Türkiye’nin gırtlağına takılarak, nefes almasını güçleştiriyor… AB yolunda ilerleyen Türkiye’nin, tıkanmasına sebeb olabiliyor… Ufukta, Türkiye’nin, Ortadoğuda’ki girişim ve siyasetini destekleyecek küresel bir güç görünmüyor…Türkiye; Ortadoğu’da ve özel olarak Güney Kürdistan’da ki işgalci emellerini gerçekleştirebilmek için, Rusya, Çin ve İran üçlüsünden oluşan ittifaka yönelebilir, Bunun karşılığında; Çeçenistan örneğinde olduğu gibi, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi,Türki Cumhuriyetlerini de Ruslar’ın nufuz alanına terketmesi gerekir… Çin Cumhuriyeti de, girişeceği ittifaka karşılık, Türkler’den, Xinjıang bölgesinde milli hakları için direnen, Uygurlar’ın kellesini istiyecektir. İran ise yüzyıllardan beridir sömürge statüsünde tutuğu Azeri halkı üzerindeki hegemonyasını pekiştirecektir…Ayrıca,Türkler’e dost gibi görünen İran’ın, Kerkük’ü, Türkiye’ye bırakmasının düşünmek ise hülyalar aleminde gezinmekten farklı değildir… Aslında;İran, Suriye ve Türkiye tarafından, Ortadoğu Siyaseti olarak adlandırılan politikalar, Güney Kürdistan’da; Kürtler’in kazandıkları hakları ortadan kaldırmak için yapılan Ali Cengiz oyunlarıdır.. İran, Suriye ve Türkiye’de iktidar olan güçlerin, ABD’ye ve Kürtler’e savurdukları tehditler de, karanlıkta yürüyen bir insanın, korkusunu saklayabilmek için çaldığı ıslıklardan başka bir şey değildir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti; her şeye rağmen, Kürtler’i ezmek için, Ortadoğu’da siyaset pazarına çıkma hazırlıkları yapıyorsa, piyasaya süreceği malların listesinde, Xinjıang,Türkmenistan, Kırgızistan’daki türki kavimler ile İran’da yaşayan, 20 millyon Azeri’nin kanları bulunacak mı? diye sormak, bana düşmez … Ne de olsa, arz ve talep listesini, Ladino Türk’ü olan, Genelkurmay Başkanı ile kendisi Gürcü ve hanımı Arap olan, Türk Başbakan’ı, yapacaktır. Ve başlatıldığında, hiç bitmeyecek olan, Türk-Kürt savaşının vebalini de, bunlar taşıyacaktır kuşkusuz… 11Ocak 2007 Battal Aziz

0 Yorum: