Türkiye, Irak’ı siyasi krizin eşiğine getirdi

teqin iraq010

image OSMAN: ‘’ SİYASİ OYUNLAR OYNANMAKTA KÜRTLER TEDBİRLİ OLMALI’’    

10-Aug-08 [19:45]-PNA-Kürdistan İttifak Listesinden federal Irak meclisine üye Dr. Mahmut Osman , yaklaşık bir yıldır Kürdistan Bölge yönetiminin yetkilerinin azaltılması için çeşitli girişimlerin olduğunu dikkat çekerek federal meclisin çıktığı tatilden sonra da Kürtlerin önüne bir takım engellerin konulacağı uyarısında bulundu.

PNA’ya özel konuşan Osman , geçtiğimiz 22 Temmuzda Bağdat’ta Kürt halkına karşı düzenlenen  girişimde sadece   Kürt kazanımlarının  iç düşmanlarının olmadığını burada özellikle Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin de büyük rol aldığını dikkat çekti.

Osman , Kürtlerin elde ettiği kazanımlarına karşı duran ve Kerkük ile ilgili 24.maddeyi destekleyen bütün kesimlerin birkaç defa Türkiye’yi ziyarette bulunduğunu hatırlattı.

Türkiye’nin  ülkeyi siyasi krizin eşiğine getirdiği  24.maddenin anayasaya aykırı bir şekilde meclisten geçmesinde büyük rol aldığını belirten Osman, Türkiye’nin  bu sorunun ortaya çıkmasında  da çok iyi haberdar  olduğunu söyledi.showthumb

Tatilden sonra Kürtlerin önüne yine bir takım engellerin konulacağı  uyarısında bulunan Osman , Kürtlerin burada bütün olası  gelişmelere hazırlıklı ve çok duyarlı olmaları gerektiğinin altını çizdi.

Kürdistan İttifak Listesinden Federal Irak Parlamentosuna üye olan Dr.Mahmut Osman, Federal Kürdistan Bölge Başkanlığı’nın Kerkük ziyaretinin önemli olduğunu ve büyük bir yankı yarattığını söyledi. Osman, PNA’ya verdiği demeçte, Başkan Barzani’nin Kerkük ziyareti ile ilgili olarak, “Bu ziyaret çok iyi, önemli ve başarılıydı. Ancak ziyaret hazırlığı önceden iyi bir şekilde yapılması daha iyi olurdu” dedi. Osman, ziyaret zeminin daha iyi hazırlanmasının diğer tarafların (Arap ve Türkmenler) geniş bir şekilde hazır olmaları için önemli olduğunu söyledi.

Bahtiyar Mela Ahmetìn Silêmani`den bildirdiğine göre, Osman, Başkan Barzani’nin ziyaretinde kentte var olan eksiklikleri yakından gördüğünü, şuana kadar çözülmeyen tüm eksikleri inceleyeceğinden de emin olduğunu ifade etti.
Başkan Barzani’nin ziyaretinde bahsettiği konuların tümünün anayasa çerçevesinde olduğunu, bu yüzden hiç kimsenin tepkide bulunamayacağını kaydetti.

Başkan Barzani ile Yardımcısı Kosret Resul Ali ve beraberindeki üst düzey bir heyet önceki gün Kerkük’ü ziyaret etmiş ve kentteki bütün oluşumların temsilcileri ve siyasi taraflarla bir araya gelmişti.

Dr.MAHMUT OSMAN: ‘’IRAK’TAN KERKÜK’E GÜÇ KAYDIRMAK ARAPLAŞTIRMA ANLAMI TAŞIYOR’’

Kandil’den Kerkük mesajı:Sömürgeciler Kürtleri denetim altında bulundurmak için Kerkük’ü enegelliyorlar”

Türkiye, Saddam Hüseyin rejimininden sonra Kürtlerin bütün kazanımlarını azaltmak için her yolu deniyor

Dr.MAHMUT OSMAN: ‘’IRAK’TAN KERKÜK’E GÜÇ KAYDIRMAK ARAPLAŞTIRMA ANLAMI TAŞIYOR’’

d.mahmod osman

PNA-Kürdistan İttifakı Listesinden Irak Parlemantosuna üye olan Dr.Mahmut Osman, Irak’ın Güneyi’nden Kerkük’e askeri güç kaydırmanın kendi Araplaştırmak anlamına geleceğini bildirdi.

Dr.Mahmut Osman, önceki gün Kerkük’te düzenlediği basında toplantısında yaptığı konuşmada,  yerel  seçim yasası çerçevesinde Irak’ın Güneyi’nden Kerkük’e asker kaydırmanın  Kerkük’ü araplaştırma anlamına geleceğini söyledi.

Osman, ‘’Biz Kürt tarafı olarak bu şekilde bir kararı kabul etmeyiz’’ dedi. 

Uyuşmazlıklar konusunda  Osman, ‘’ bazı taraflar uyuşmazlıkları giderilmesini istemiyor. Ortaya konan her öneriye karşı çıkıyorlar ve sadece maddenin kalmasını istiyorlar’’ dedi.

24.maddenin Kürd’e karşı bir plan olduğunu söyleyen Osman, ‘’Bu tarz planlar daha önce de bütçe ve petol anlaşmalarında ortaya konmuştu.’’ Dedi.

Kurdistan_Kerkuk_Kirkuk


image www.kurdistan-postANF HALİL ERMİŞ KANDİL / Irak parlamentosunun Kerkük’ün Kürdistan’dan koparılmasını amaçlayan kararı Kürdistan genelinde olduğu gibi kandil’de sert tepki ile karşılandı. Kandil köylüleri tepkilerini yaptıkları kitlesel bir mitingle ortaya koydular. Mitinge bir mesaj gönderen KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan Kerkük’te ‘’geri adım atmamak ve mutlak surette kazanmak için kesin olarak doğru bir ulusal politikaya ihtiyaç vardır’’ dedi.
Irak’ta sorunların çözümünde kilit role sahip yerel seçimler kanunun Tarihsel Kürt kenti Kerkük’ün Kürt kenti olmaktan çıkarılmasını amaçlayan bir şekilde Irak parlamentosu tarafından kabul edilmesine Kürtler büyük tepki gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde güney Kürdistan’ın birçok kentinde kararı protesto için kitlesel gösteriler yapıldı.
KANDİL KÖYLÜLERİ KERKÜK İÇİN YÜRÜDÜKurdishPeople
Güney Kürdistan kentlerinde yapılan protesto mitinglerine kandil köylerinden de destek geldi. Kandilde bulunan Balayan, Balakati, Akuyan, Surede, Maunan, Enze ve çevre köylerden yüzlerce kişi Balayan alanında bir araya gelerek karara sert tepki gösterdi. PÇDK tarafından organize edilen mitinge katılan kalabalık kitle alanda bir süre yürüyüş yaptıktan sonra Balayan köyünde toplandı. Yürüyüş boyunca sık sık “ Kerkük Kürtlerindir Kürtlerin kalacak, Kerkük Kürt halkının kimliğidir, bıji serok Apo’’ sloganları atıldı. Yine mitinge katılanların taşıdığı ‘’Kerkük sorununun çözümü Kürtlerin ulusal birliğinde geçer, bir Kürt kalana kadar Kerkük kürlerin kalacak, Kerkük Kürt şehridir birlikte yaşam kentidir’’ yazılı pankartları dikkat çekti.
KARAYILAN: KERKÜK İÇİN ULUSAL POLİTİKAYA İHTİYAÇ VARDIR
Yüzlerce kişinin katıldığı ve oldukça coşkulu geçen mitinge KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’da yazılı bir mesaj göndererek halkın serhıldanını kutladı. Kürtlerin Güney Kürdistan’da elde ettiği kimi kazanımlar üzerinde tehlikelerin halen devam ettiğini söyleyen Karayılan, Kürt halkının eylemleriyle bu kazanımlara sahip çıkmasının oldukça anlamlı olduğunu belirtti. Karayılan “tüm bölge devletleri ve bu bölge üzerinde hesap yapan önemli aktörlerin hepsi Kerkük üzerinde kıyasıya mücadele yürütmektedirler. Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanmaması için çok farklı plan ve proje geliştirmek kadar, çeşitli oyun, komplo ve provakasyonlar da devreye konulmaktadır.”dedi.
Karayılan, Türk devletinin Kürt özgürlük hareketine karşı özellikle Kandil’e yaptığı saldırıların temelinde Kerkük üzerine yaptığı hesapların yattığına dikkat çekerek şöyle devam etti; “Türk devleti hareketimizi ezme Kerkük’ü Kürdistan’dan koparma, dolayısıyla tüm Kürdistan’ı denetimi altına almayı bir amaç olarak belirlemiştir. Hareketimizi gerileterek Güney Kürdistan’daki kazanımları denetim altına alabileceğini düşünmektedir. Ama Türk devleti bunu hiçbir zaman başaramayacaktır.”
Mitinge katılanların ‘’bıji serok Apo, Kandil’den İmralı’ya bin selam’’ sloganlarıyla sık sık kesilen mesajının devamında Karayılan“Başta Türk devleti olmak üzere sömürgeci devletler Kürt halkını sürekli yoksul bırakmak, kendine muhtaç etmek, denetim altına altında bulundurmak ve iradesizleştirmek için Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanmasını istemiyorlar” dedi. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan mesajının sonunca “ Kerkük sorunu kritik bir aşamaya gelmiştir. Bunun bir yönelimi düşman yönelimi olurken esas nedeni uygulanan yanlış ve eksik politikalardır. Geri adım atmamak ve mutlak surette kazanmak için kesin olarak doğru bir ulusal politikaya ihtiyaç vardır. Biz hareket olarak bunun için her şeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz” dedi.
Mitingde hazır bulunan KCK Yürütme Konseyi üyesi Bıryar Gabar ise birlik olunması durumunda Kürt sorunun demokratik çözümünün her zamankinden daha mümkün olduğunu söyledi.  Kerkük’ün Kürtlerin en tarihi kentlerinden biri olduğunu söyleyen Gabar Kerkük sorununa yaklaşımın özünde Kürtlere yaklaşım olduğuna kaydetti.
Miting ardından yürüyüşe geçen kitle sık sık ‘’Bijı serok Apo, Kandil’den İmralı’ya bin selam’’ sloganlarıyla eylemlerine son verdi.

Türkiye, Saddam Hüseyin rejimininden sonra Kürtlerin bütün kazanımlarını azaltmak için her yolu deniyor

İran dilli bir halk olan Osetinler Kürtlerin ırk kardeşleridir

Kafkaslarda neler oluyor?

image

image Hejarê Şamil-Kurdistan-Post Haber Portalı-ABD, Güney Kafkasya’da patlamaya hazır bir bombanın pimini çekti. ABD’nin onayı, daha doğrusu stratejik hesapları ekseninde Gürcistan’ın kabadayı ve her yönüyle Washington’a bağlı devlet başkanı Mixayîl Saakaşvili, Pêkin Olimpiyatlarının açılış günü (!) Kafkasya’da ilan edilmemiş bir savaş başlattı.

Şuan bir yanda ABD ve Türkiye’nin eğittiği Gürcistan askeri birlikleri, diğer yanda Güney Osetya milislerinin yanı sıra Rusya’nın Kuzey Osetya cumhuriyetinden, Dağıstan’dan ve Rusya’nın çeşitli bölgelerinden akın eden gönüllüler siper almıştır. Kuşkusuz, Gürcistan ordusunun karşısındaki en büyük askeri güç Rusya ordu birlikleridir. Binerce Rus askeri ve yüzlerce askeri araç Güney Osetya’nın Gürcü işgali sonucunda harabeye dönmüş başkenti Sxenvali’de ve çevresinde konumlanmış durumdadır.

Bu yazı kaleme alındığında çatışmalar sürüyordu.

Askeri mevzilenme ve çatışmalar; görünen, insanların yaşamlarına mal olduğu için aslında işin en önemli yönünü oluşturuyor. Karar vericiler ve savaşı yönlendirenler tarafından umursanmayan, es geçilen yan da budur ne yazık ki. Kafkasya’daki son çatışmaların ABD ve Rusya arasında Kafkasya uğruna mücadele savaşımının bir parçasını, ve askeri boyutunu oluşturduğunu bilmek, bu durumda Gürcistan’ın ve Güney Osetya’nın piyon olarak kullanıldığını anlamak; bu işin nereye kadar gideceğini, nasıl seyredeceğini ve ne gibi sonuçlar doğuracağını kestirmemize henüz imkan vermemektedir.image

Sonuçlar hakkında düşünürken, bu savaşı ortaya çıkaran nedenlere göz atmakta fayda vardır:

MAHALLİ, ETNİK NEDENLER

Gürcistan Sovyetler döneminde Rusya’dan sonra en fazla özerk bölgesi olan cumhuriyetti. Gürcistan sınırları içerisinde özerkliğe sahip Abaz, Osetin ve Acarlar, kendisi yedi etnik birimden oluşan ve karma bir halk olan Gürcüleri hazzetmezlerdi. Her üç halk da Gürcüler açısından 2. sınıf vatandaşlar olup, aslı unsurluk şımarıklığı psikolojisi ile küçümsenirlerdi. Sovyetlerin söküşünden sonra, özerk cumhuriyetler, doğal olarak kendi bağımsızlıklarına kavuşma mücadelesi başlattılar. O dönemde Gamsaxurdiya yönetimindeki Gürcistan’ın stratejik hedefi, her üç cumhuriyetin de ortadan kaldırılmasıydı. Gürcüler bunu başaramadılar. Güney Kafkasya’da etkisini sürdürmeye çalışan Rusya, yetersiz de olsa, özerk cumhuriyetlerin özgürlük eylemelerini ve istemlerini desteklerdi.

Uluslar arası antlaşmalar uyarınca Gürcistan’a bağılı sayılsa dahi bağımsızlığını ilan etmiş olan 70 bin nüfusluk Güney Osetyalıların neredeyse yüzde yetmişi gönüllü olarak Rusya vatandaşlığını kabul etti. Bu durumu kendine yediremeyen Gürcüler ve Gürcü devleti, Güney Osetya ve diğer iki özerk cumhuriyete karşı sürekli savaş hali ve hazırlığı içerisinde oldu.

SİYASAL VE JEOPOLİTİK NEDENLER. ULUSLAR ARASI ETKENLER

SSCB’nin çöküşünden sonra ABD, Gürcistan üzerinden Güney Kafkasya’ya demir atma stratejisini güttü. Burada siyasal, sosyal, kültürel ve askeri etkinliğini arttırdı. Gürcistan’ı NATO’ya (kendisine) yakınlaştırdı. Akliselim Eduard Şverdnadze’den sonra şizofrenik özellikleri ve birçok çevrede ipe sapa yatmayan birisi olarak tanımlanan cumhurbaşkanı Saakaşvili’nin iktidara getirilmesi ile ABD, Gürcistan devletini ve siyasetini avucunun içinde aldı. Rusya, eskide Gürcistan sınırları içerisinde bulunan her üç özerk (kendilerine göre bağımsız) cumhuriyetle gümrüklerini kaldırarak, orada yaşayanları vatandaşlığa kabul ederek ve Gürcistan vatandaşlarına vize uygulaması başlatarak önemli hamlelerde bulundu.

Günümüzdeki savaş, bütün bunların akabinde gelişti. Anlaşılan; Kafkaslardaki diplomatik ve siyasi savaşımın düşük temposundan canı sıkılan ABD, çılgın Saakaşvili üzerinden yaptığı askeri hamle ile Rusya’nın nabzını tutmaya çalışacak, Rusların tepkilerine göre bu mücadeleye daha aktif bir boyut getirmeye çalışacaktır.

İki gün önce Gürcistan ordusunun bağımsızlığını ilan etmiş Güney Osetya’ya saldırısı ile başlatılan savaş sonucunda Gürcü ve Osetinler yalnız kayıplarını hesaplama şansına sahip olacaklardır. Kayıplarıyla birlikte kazançları hesaplama onuru ise yalnız ABD ve Rusya’nın payına düşecektir.

Bugün itibarı ile meseleye ABD ve Rusya’nın bulundukları pozisyon açısından baktığımızda, ABD (Gürcistan), Rusya’ya (Güney Osetya’ya) ilan edilmemiş bir askeri savaş başlatmıştır. Saldırı halinde olan ABD’dir. Rusya kendini savunmaya çalışıyor.

Silahlar halen konuşuyor. Mücadelenin askeri safhasında askerlerin nereye kadar gideceği ve nerede duracağı daha sonra etkin biçimde başlayacak siyasi ve diplomatik mücadele gündemin konu başlıklarına gülcü etkide bulunacaktır.

Askeri açıdan 3 varyant / sonuç söz konusu olabilir.image

    Gürcistan ve Güney Osetya askeri güçleri ABD-Rusya arasındaki özünü bilemeyeceğimiz karmaşık düsturlu anlaşmalar sonucunda hızla eski mevzilerine çekilecektir.

    Gürcistan ordusu Güney Osetya’nın belli bir kısmını işgal ederek kontrol altına alacaktır (Gürcülerin Başkent Sxenvali’ni elde tutmaları söz konusu olamaz. Ruslar buna müsaade etmezler).

    Osetinler ve Rus ordu birlikleri Gürcü ordusunu ezerek geri püskürtür ve Gürcistan’la Güney Osetya arasındaki sınırlar Osetin ve Rusya gönüllüleri tarafından daha sıkı ve gülcü koruma altına alınır.

    Bu varyantlar arasında Osetya halkı açısından en zor olanı 2. şıktır. Bu durumda Gürcü ve Osetinler arasında partizan muharebesine kadar varan sürekli ve lokal çatışmalar kaçınılmaz hale gelecektir.

    Silahların bir süreliğine susması, kuşkusuz ABD ve Rusya arasında daha da aktifleşecek siyasal-diplomatik savaşımı köreltmeyecektir.

    Savaştaki ve diplomasi alanındaki savaşımın dozajını amaç ve hedefler belirler. Bu açıdan Kafkasya’da savaş başlatan ABD’nin bölgedeki hedeflerine göz atmakta fayda vardır.

    Bir cümle ile ifadelendirecek olursak, ABD’nin temel hedefi bölgeye iyice yerleşmektir. Bunu yaparken ileri sürdüğü temel argüman; İnsan hakları ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğüdür. Diğer güçlerin de sağlam argümanları vardır. Rusya’nın argümanı; Kendi güney sırırlarının güvenliği, Güney Osetya’daki on binlerce Rusya vatandaşının tehlikesizliğidir. Gürcistan’ın argümanı; Ülkenin toprak bütünlüğü, Anayasal düzenin gerçekleştirilmesidir; Osetinlerin argümanı: Kendi kaderini tayin hakkı, ana yurtta özgürlüktür.

    Gürcü ve Osetinlerin argümanları sabit ve değişmezdir. Çünkü bu argümanlardan kaynaklanan neden ve sonuçlar canlarına mal oluyor.

    ABD ve Rusya’nınkiler ise gelişmelere, anlaşmalara ve konjonktüre göre her zaman sallanabilir, tashihe uğrayabilir.

    Rusya mesela, ABD’den başka bir konuda, hatta dünyanın başka bir bölgesinde alacağı çok önemli bir taviz karşısında Gürcistan’a yaklaşımını değiştirebilir. Yağlı bir tike karşılığında Güney Osetya vatandaşlarının ıstıraplarını göremezden gelebilir. Büyük devlet olmak bunu gerektirir. Kürtler, Mahabad cumhuriyetinin SSCB’nin (Rusya’nın) Avrupa’daki kazanımları karşısında bir gecede “satıldığını” iyi bilmektedir.

    Pragmatik ABD’liler için bir saat içerisinde yeddi renk değiştirmek işten bile değildir. Gürcistan üzerinden Kafkasya’ya yerleşmek temel amacına sahip ABD için Gürcistan’ın toprak bütünlüğü, Anayasası vb. mevzular bahaneden öte bir anlam taşımaz. Çıkarı tersini gerektirirse, bu ülkenin bütünlüğünü de, Anayasasını da… der ve tek bir defa tükürür, geçer. (İnşallah, “stratejik müttefiki Türkiye’ye tüküreceği günü de göreceğiz).

    ABD, İran’a karşı planlamalarında Rusya’nın ufacık olumlu bir jestini alırsa, Gürcistan anayasasına tükürür. Çağdaş dünya düzeninin mantığı bu gerçekte yatmaktadır. (Kosova birilerinin hesabına bağımsızlaştı. Tibet hala inildiyor, Abxazlara bağımsızlık haramdır, Kürdler ise dünyayı çekip çevirenler tarafından halk bile sayılmıyor).

    ABD’nin güncel stratejîk amacı, Büyük Ortadoğu’nun bir parçası olan Kafkaslarda yerleşmektir! Gürcistan’ı Güney Osetya’ya saldırtmakla İran etrafında 2. cepheyi açmayı planlamaktadır.

    Son savaşta ABD’nin “a”dan “z”ye kadarki planları içerisinde en önem verdiği ve Tanrıdan dilediği şudur:image

    Osetya cumhuriyetinin alt yapısına ve halkına, aynı zamanda bölgedeki Rus barış güçlerine aşırı zararlar verdirmek, can kayıplarının fazlalığını sağlamak. Böylece, Rus ordu güçlerini Güney Osetya’nın tümünü askeri denetim altına almaya zorlamak (Bu zor olacak, çünkü Putin, evet Medvedyev değil Putin, Yeltsin gibi içkiye düşkün birisi değil). Bundan sonra Gürcistan hükümetinin yalvarışları ve ricaları sonucunda ve dünya kamuoyunun “vicdani sesini” de dinleyerek İran’ı caydıracak, Ermenistan’ı korkutacak, Azerbaycan’ı Rusya-ABD arasındaki manevralarına son verdirecek nitelikte ve sayıda askeri gücü Tiflis’in ortasına indirmek!

    Kafkasya savaşını başlatırken düşünülen şıklar içerisinde ABD açısından en ideal olanı budur. Tutar mı?

    Bu, Rusya’ya bağlıdır. Bu plan, Rusya tarafından iki yöntemle boşa çıkarılabilir; 1. Rusya iddialarından vazgeçerek Güney Osetya’yı Gürcülere teslim eder. 2. Rusya hızlı askeri hareketlilikle en geç 2 gün içerisinde Gürcü ordularını Osetya’dan temizler, Gürcistan ve Osetya sınırlarını Osetinler ve Osetin üniformalı Rusyalı gönüllülerle güvenceye alır. Bu halde ABD planladığı diğer şıklar üzerinde kafa yormaya devam eder.

    Durum böyle.

    Bir de meseleye Kürtler açısından bakalım.

    Bahsini ettiğimiz Kafkasya konusunda Kürtlerin düşünceleri farklı olabilir:

    ABD’nin İran’ın zayıflatılması yönündeki tüm politikaları Kürt yurtseverlerini memnun etmektedir. İran sömürüsü altında 20 milyon welatdaşımız yaşıyor! Bu açıdan ABD’nin İran’ın yanı başındaki Gürcistan’da ciddi askeri güç konumlandırması Kürdlerin çıkarınadır.

    Kürdleri baş düşman sayan TC, Gürcistan’la askeri-siyası müttefiktir. Bu açıdan bakılırsa, halkımız Kafkasya’daki ABD-Rusya savaşımında kayıtsız şartız Rusya’nın yanında olmalıdır. Öte yandan, ABD tarafından kapatılmadan kurtarılan TC’nin şimdiki hükümeti bu konuda ABD’yi sonuna kadar desteklemeyi vefa borcu bilecektir. Sürecin tam ABD istemi ekseninde baş göstermesi Kafkaslarda TC’nin konumunu güçlendirebilir. Ne var ki, bunu hiçbir Kürt yurtseveri arzulamaz. Durum karmakarışık. (Yeri değil ama Türklere nasıl Turan’a ulaşılması gerektiğini “öğreten” Kürt baş bilenlerini anımsadım… üzüldüm, yandım… lanetledim…). Bir de şu gerçek var; İran dilli bir halk olan Osetinler Kürtlerin ırk kardeşleridir. (Burada Farslar da ırk kardeşlerimiz değil mi, diye soru soranlar olabilir. Ari (İran) ırkını Arap uydurmalarına satmış Fars, İran yönetimi, Ari (İran) ırkının en büyük düşmanıdır, diye yanıt vereceğiz). Sadece şunu söylemek yeter ki, Kürdistan’da bulunan Alan ve Digor bölgelerinin ismi, Osetinlerin iki en esas aşiretinin de ismidir. Akrabayız. Kürtler manevi açıdan kendilerini özgürlük ve bağımsızlık talep eden Osetinlerin yanında hissetmelidirler.

    Şu durumda son gelişmelere nüfus etme imkanları yok denilecek kadar sınırlı olan Kürtler; ABD’in “a” dan z”ye kadarki planlama şıkları arasında geçekleşebilirliği en zayıf olan İran karşıtlığı temelinde ABD-Rusya yakınlaşması, Osetya’nın bağımsızlığa kavuşması varyantının gerçekleşmesini arzulamalıdırlar.

    Olmaz mı? Arzulamak da mı suçtur?

    Olaylara etki gücün yoksa; doğru olanı, gerekli olanı arzulamanın kendisi bile bir erdemdir.

hejare_shamil@hotmail.com

Gürcü subayların üniformaları bile TSK’dan

KARASIN: GÜNEYE OSETYA’DA 2 BİNDEN FAZLA KİŞİ ÖLDÜ

'NATO, ABD ve Türkiye hazırladı'

KARASIN: GÜNEYE OSETYA’DA 2 BİNDEN FAZLA KİŞİ ÖLDÜ

image PNA-Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Grigoriy Karasin, Gürcistan’ın Güney Osetya’nın başkentine girdiği günden bu yana başlayan saldırılarda 2 binden fazla kişinin öldüğünü bildirdi.

Rus İnterfaks ajansının haberine göre Karasin, "Bu saldırıların sonucu gerçekten çok kötü. İki binden fazla insan hayatını kaybetti. Bunlar da tamamen Osetlerdi. Hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğu Rus vatandaşıydı" dedi.

Gürcü birliklerinin saldırıları sonucu Güney Osetya’nın başkenti Tshinvali ve civar köylerden 30 binden fazla insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığını belirten Karasin, Tshinvali’de "soykırımın çok açık izleri" olduğunu savundu.

Gürcistan’ın Güney Osetya’ya yönelik saldırısının bu çatışmaya barışçıl çözüm bulma çabalarını ortadan kaldırdığını belirten Karasin, "Uluslararası topluluk, Rusya ve tüm ülkeler, durumun normal seyrine nasıl getirileceğini düşünmeli" diye konuştu.

Karasin, "Gürcistan yönetiminin sergilediği bu sorumsuzca davranış yüzünden tüm kredisini tükettiği" görüşünü dile getirdi.

'NATO, ABD ve Türkiye hazırladı'

Sevil Erol yaşamını yitirdi

sevil_erol_cenaze KESK eski Genel Sekreteri Sevil Erol, yakalandığı pankreas kanseri sonucu yaşamını yitirdi. Erol, bugün düzenlenecek törenle memleketi Urfa'nın Siverek ilçesinde toprağa verilecek. 22 Temmuz seçimlerinde 'Bin Umut' Milletvekili Aday Adayı da olan Erol, kanser tedavisi nedeniyle adaylıktan çekilmişti. KESK Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, Sevil Erol'un ölümünü 'En değerlimizi kaybettik' cümleleriyle özetledi.
Sevil Erol'u kaybettik
KESK eski Genel Sekreteri Sevil Erol, yakalandığı pankreas kanseri sonucu yaşamını yitirdi. Erol, bugün düzenlenecek törenle memleketi Urfa'nın Siverek ilçesinde toprağa verilecek.
Geçen yıl pankreas kanseri teşhisi konulan KESK eski Genel Sekreteri Sevil Erol'a hayata veda etti. DTP'nin 22 Temmuz seçimlerinde desteklediği 'Bin Umut' Milletvekili Aday Adayı da olan Erol, kanser tedavisi nedeniyle adaylıktan çekilmişti. Erol'un cenazesi bugün saat 12.00'de Siverek Ulucamii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Siverek Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Cenaze törenine DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, MYK üyeleri, KESK Genel Başkanı Sami Evren, Genel Sekreteri Emirali Şimşek, MYK üyeleri, sendika merkez yöneticilerinin katılması bekleniyor.sevil_erol_yasamini_yitirdi
Dostlarının Sevil Erol'u anlattı
KESK eski Genel Sekreteri Sevil Erol'un yaşamını yitirmesi sendika camiasını yasa boğdu. Sendikacılar ve dostları Erol'un özgürlük ve emek mücadelesi için büyük bir kayıp olduğunu belirtti.
KESK Kadın Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, Sevil Erol'un ölümünden duyduğu üzüntüyü, 'En değerlimiz kaybettik' cümleleriyle özetledi. 'Kamu emekçileri Erol'un yaratımlarını unutmayacak' diyen Morsümbül, 'Erol'un çalışmalarını kadınlar olarak kaldığı yerden devam ettireceğiz ona olan bağlılığımızı ancak bu şekilde gösterebiliriz' dedi. Morsümbül Sevil Erol'un özellikle KESK bünyesinde kadınlara yönelik yaptığı çalışmaları da hatırlatarak, 'Bugün oluşturulan kadın sekreterliği arkadaşımızın önemli çabaları sonucunda oluşturuldu. Sendikal hak arayışında da önemli çalışmalara imza atmıştı. Mücadelesini mücadelemizde yaşatacağız' diye konuştu.
Sevil Erol'un emek hareketi ile özgürlük mücadelesi arasında bağı kurabilen ve emek mücadelesine katkısı olduğunu söyleyen KESK Genel Başkanı Sami Evren, 'Kadınların örgütlenmesinde katkısı olan bir arkadaşımızdı. Saf, temiz, düşündüğünü olduğu gibi söyleyen, mücadeleye inancı olan ve mücadelesi için bedel ödemeye hazırdı. Yönetim kurulu toplantılarımızda etrafına neşe saçan, bütün düşüncelere saygı duyan, uzlaşma kültürünü de iyi kavrayabilen örgütümüzün bel kemiğiydi' dedi.
'Halkların kardeşliğini yaşamda gösterdi'
Bütün KESK camiasına ve Kürtlere başsağlığı dileyen KESK eski Genel Başkanlarından Siyami Erdem de, Sevil Erol için, 'Çok erken bir ölüm oldu. Sevil Erol gerçektende çok değerli bir arkadaşımızdı. İçten, vefalı ve fedakar bir kişiliği vardı. Yaşına göre çok olgun davranıyordu. Onula beraber çalışmaktan büyük bir keyif aldım. Hiçbir zaman birbirimize zorluk çıkarmadan büyük başarılara beraber imza attık. Sevil Erol, halkların kardeşliğini yaşamda ve pratikte gösterebilen birisiydi' diye konuştu.
'Yaşamının büyük bölümünü mücadeleye verdi'
Sevil Erol'un emek ve özgürlük mücadelesine önderlik ettiğini dile getiren KESK eski Genel Sekreteri Hüseyin Ayyıldız ise, 'Yaşamının büyük bir bölümünü mücadeleye vermişti. Çok yönlü bir arkadaşımızdı. Hepimiz için çok büyük bir kayıp oldu' dedi. Ayyıldız ayrıca Sevil Erol'un kimliğiyle ve kültürüyle örnek verilebilecek bir kişiliğe sahip olduğunu belirtti.
Sevil Erol kimdir?
sevil_erol 1968 yılında Urfa'nın Siverek ilçesinde dünyaya geldi. İlköğretimi Siverek'te, Urfa'da ise Sağlık Meslek Lisesi'ni okudu. 1986 yılında hemşire olarak İstanbul'da göreve başladı. 1990 yılından itibaren kamu emekçilerinin ve Kürt emekçilerinin örgütlü mücadelesinde aktif olarak görev aldı. 1993-1996 yılları arasında 3 dönem KESK MYK ve GYK üyeliği görevinde bulundu. 1999 yılında tutuklanarak, 4 ay cezaevinde kaldı. Defalarca gözaltına alınan, çeşitli baskılara ve sürgün uygulamalarına maruz kalan Erol, 3 Kasım 2002 seçimlerinde DEHAP'dan Adana 1. sıra milletvekilli adayı oldu. 22 Temmuz 2008 seçimlerinde de 'Bin Umut' adayıydı. Ancak adaylığı kesinleştiği günlerde pankreas kanserine yakalandığı için adaylıktan kendi isteği ile çekildi. 15 aydır çeşitli hastanelerde kanser tedavisi gören Erol, önceki gece memleketi Siverek'te yaşamını yitirdi.
ANKARA - URFA / DİHA

Sevil Erol son yolculuğuna uğurlandı
Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) kurucu üyesi ve eski Genel Sekreteri Sevil Erol, urfa'nın Siverek İlçesi'nde toprağa verildi.Erol'un cenaze törenine DTP Eşbaşkanı Emine Ayna ve KESK Genel Başkanı Sami Evren'in yanı sıra binlerce kişi katıldı.
Yakalandığı pankreas kanserinden dolayı yaşamını yitiren KESK kurucu üyesi ve eski Genel Sekreteri Sevil Erol için memleketi urfa'nın Siverek İlçesi'nde cenaze töreni düzenlendi. Cenaze törenine DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, KESK Genel Başkanı Sami Evren, KESK Ankara, Diyarbakır, Urfa, İstanbul ve Malatya Şubeler Platformu, Yenişehir, Bağlar, Kayapınar, Ceylanpınar, Viranşehir ve Suruç belediye başkanları, İHD ve DTP Diyarbakır il yöneticileri, DTP urfa ve ilçe yöneticileri, Urfa Kültür Sanat Merkezi, DTP MYK ve PM üyeleri ile Demokratik Özgür Kadın Hareketi ( DÖKH) Meclisi üyelerinin de aralarında bulunduğu binlerce kişi katıldı. Sevil Erol'un yeşil, sarı, kırmızı renklerle bezenen tabutu Siverek Sulu Camii'ne getirildi. Camide dini vecibeleri yerine getirilen Erol'un cenazesi öğlen saatlerinde kılınan namazın ardından Siverek Asri Mezarlığı'na binlerce kişinin katıldığı yürüyüş ile götürüldü. Cenazenin taşındığı aracın önünde Erol'un büyük posteri kadınlar tarafından taşındı. Yürüyüş sırasında sık sık 'Biji Serok Apo', 'Jin jiyan azadi', 'Öcalan'ın yoldaşı ölümsüzdür', 'PKK halktır halk burada', 'Sayın Öcalan', 'Gençlik Apo'nun fedaisidir' sloganları atıldı. Yürüyüşte Demokratik Konfederalizm bayrakları ile 'PKK'nin 15 Ağustos atılımını selamlıyoruz' yazılı dev bir pankart açılması da dikkat çekti. Erol'un tabutu mezarlık girişinde DTP'li milletvekilleri, belediye başkanları ve kadınlar tarafından omuzlarda taşındı.
'Sendikal, Kürt özgürlük ve cins mücadelesi verdi'
Cenaze defin işlemlerinin ardından DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Erol'un mezarı başında bir konuşma yaptı. Erol'un Kürt özgürlük mücadelesi, sendikal mücadele ve cins mücadelesi verdiğini belirten Ayna, 'Bu yoldaşımızı bugün toprağa vermenin acısını ve üzüntüsünü yaşıyoruz. Erol'un mücadelesinin sonucunda bugün Siverek'te binlerce insanın katıldığı onurlu ve görkemli cenazesi mücadelemize ışık tutacaktır' dedi.
KESK Başkanı Evren: Militan bir kişiliğe sahipti
KESK Genel Başkanı Sami Evren ise Erol'un sendikal mücadelede militan bir kişiliğe sahip olduğunu belirterek, 'Kürt özgürlük mücadelesinde de direnişçi bir yönü vardı. Erol, bugün yine bir beyaz güvercin olarak Siverek'e uçtu. Sendikal mücadelede ve Kürt özgürlük hareketi için verdiği emek bugün halkın ona sahiplenmesi ile ortaya çıkmıştır' diye konuştu. DÖKH Merkez yöneticisi Zeynep Kaşan da şunları söyledi: 'Sevil arkadaşımız uzun yıllardır sendikal mücadele içerisinde özgür kadın ideolojisini yaymak için mücadele eden bir yoldaşımızdı. Sevil yoldaşımız ölmedi ve ölmeyecek. Bizde ant olsun ki onu verdiği mücadelemizde yaşatacağız.'
Yapılan konuşmalar sırasında duygulu anlar yaşandığı gözlendi. Çeşitli illerden onlarca kurum adına Sulu Camii'ne çelenkler gönderildi. Dış illerden cenaze töreni için Siverek'e gelen araçların plakasının trafik polisleri tarafından kayıt altına alınması da dikkat çekti.
Erol'un taziyesi için Siverek Yılmaz Güney Parkı'nda düzenlemeler yapılırken park işletmecisinin belediye tarafından işyerinin elinden alınması ile tehdit edildiği belirtildi. Bunun üzerine Erol'un taziyesinin Siverek Belediyesi 1 No'lu Taziye Evi'nde açılacağı öğrenildi.
URFA (DİHA)

Hakikat ve adalet için

image

Binlerce faili meçhul, binlerce kayıp... Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, Koşuyolu katliamları... Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Musa Anter, Hüseyin Deniz, Hrant Dink gibi onlarca aydın-gazetecinin katledilmesi... Ve daha birçok şey... Devlet arşivlerini açmalı, mağdurlar Ergenekon davasına müdahil olmalı
Davaya müdahil olacağız
Yıllardır geleneğini sürdürdüğümüz Özgür Ülke'nin bombalanması ve başta Musa Anter olmak üzere onlarca Kürt gazetecinin katledilemesi nedeniyle Ergenekon davasına müdahil olmak için girişimlerde bulunacağız.
Herkese çağrımız var
Böyle bir mücadele için, herkese çağrımız var. Yakınları faili meçhul cinayete kurban gidenler ve kaybettirilenler, canı yananlar, yerinden yurdundan edilenler, demokrasi ve insan hakları mücadelesi verenler...
Türkiye'de kirli bir geçmiş var. Bu kirli geçmişte, binlerce insan katledildi, binlercesi yerinden yurdundan sürüldü, binlercesi kaybedildi vs. Çorum, Maraş, Bahçelievler, Sivas, Gazi katliamları yaşandı. Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Musa Anter, Hüseyin Deniz, Cengiz Altun, Hrant Dink gibi onlarca aydın, gazeteci katledildi. Susurluk ve Şemdinli gibi olaylar meydana geldi ve kısmen de olsa gerçekler ortaya çıktı.
Belirttiklerimiz elbette özetin özeti. Ergenekon iddianamesinde yıllarca gizlenen belgeler, sırlar ortaya çıkıyor. Bazı belgeler, Savcılığın iddianemeyi aceleye getirmesiyle yanlışlıkla iddianamede yer aldığı anlaşılıyor, ama yer alması önemli. Her ne kadar, asıl kirli geçmişi gözler önüne seren, Ergenekon denilen şeyin bizzat devlet oluşumu olduğunu ortaya koyan ve bunun üzerinden hesaplaşmanın gerçekleştirilmesini gerektiren belgeler, Ergenekon iddianamesinde sadece ayrıntı olarak yer alsa da yine de önemli. Çünkü Savcılık, söz konusu belgeler üzerinden Ergenekoncuların yargılanmasını istemiyor, sadece 1999'dan sonraki bazı belgelere dayandırılan bir yargılama talepi var. Hal böyle olunca yıllarca 'devlet sırrı' olarak gizlenen birçok gerçeğin, her ne kadar iddianamede yer alsa da, yargılama ve kirli geçmişle hesaplaşma açısından bir önemi bulunmuyor.
Dönemin başbakanı tarafından Kutlu Savaş'a hazırlatılan Susurluk Raporu'nun 'devlet sırrı' olarak açıklanmayan bölümleri de iddianamenin eklerinde yer aldı. Burada bizzat devlet eliyle gerçekleştirilen birçok gerçek ifşa oluyor. Yetkililerin yıllarca varlığını kabul etmediği, ancak halkın yaşadıklarından hareketle varlığını çok iyi bildiği JİTEM'in devlet tarafından nasıl örgütlendirildiği; MİT, Emniyet ve Jandarma'nın yıllarca kontr-gerilla örgütlenmesinin oluşturulmasında nasıl rol aldığı, birçok eylemi nasıl yaptığı, birçok cinayeti nasıl işlediği Susurluk Raporu'nda 'devlet sırrı' olarak gizleniyor. Faili meçhul cinayetlerin, Kürt gazete ve dergilerin bombalanmasının, Kürt gazetecilerin katledilmesinin bizzat devlet eliyle gerçekleştirildiğinin yıllarca gizlendiği ortaya çıktı. Üstelik bütün bu konularla ilgili bilgilerin devlet arşivinde olduğu da belirtiliyor.
Bütün bunlar Ergenekon davasında yargılama gerekçesi sayılmıyor, iddianamede de ek olarak sunuluyor, yani Ergenekoncuların yargılanmasına delil kabul edilmiyor. Ancak asıl fiiller ve uygulamalar bunlar, asıl soruşturulması ve açığa çıkarılması gereken gerçekler bunlar. Bu açıdan iddianamede yer alması önem taşıyor. En azından yargılama sürecinde tarafların davaya müdahil olması açısından önemli.
Buradan duyurmak istiyorum, yıllarca geleneğini sürdürdüğümüz Özgür Ülke'nin bombalanması ve başta Musa Anter olmak üzere onlarca Kürt gazetecinin katledilemesi nedeniyle bu davaya müdahil olmak için girişimlerde bulunacağız.
Biz öteden beri bu olayların bizzat devlet eliyle yapıldığını söylüyorduk. Özgür Ülke'nin bombalanması olayıyla ilgili olarak dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in ve dönemin İçişleri Bakanı Necdet Menzir'in açıklamalarını birer kanıt olarak kabul etmiştik. Yine Özgür Ülke'nin bombalanmasından sadece 15 gün sonra ortaya çıkardığımız Tansu Çiller imzalı 'Gizli' ibareli belgeyle, saldırı kararının 3 gün önceden Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alındığını kanıtladık. Yine Apê Musa'nın devletin kadrolu cellatları tarafından kaltedildiğini belgeleriyle ortaya koyduk. Ve daha birçok şeyi...
Bütün kanıtlarımızı, belgelerimizi davaya müdahil olmamızla birlikte ortaya koyacağız. Ama müdahil olmamız reddedilirse, bir kez daha Ergenekon davasının 'devleti aklama operasyonu' olduğu ve gerçeklerin 'devlet sırrı' olarak gizlenmeye devam edildiği açığa çıkacaktır. Bu ise, başta AKP hükümeti olmak üzere, bütün devlet organlarını birer suçlu gibi gösterecektir ve meşruiyetine bir kez daha gölge düşürecektir.
Ama kabul edilirse, adaletin yerini bulması, hakikatlerin ortaya çıkması için önemli bir adım atılmış olacaktır. Tabi bu adım, soruşturmanın gerçek anlamda doğru yürütülmesi, devletin bütün arşivlerinin açılması ve gerçeklerin bütün çıplaklığıyla açığa çıkmasıyla tamamlanırsa, o zaman adalet yerini bulmuş olacaktır. Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'da söylediği gibi 'devletin yaptığı hatalar' ortaya çıkacaktır, hem de bütün boyutlarıyla. İşte o zaman hakikatler açığa çıkmıştır diyeceğiz.
Böyle bir mücadele için, herkese çağrımız var. Yakınları faili meçhul cinayete kurban gidenler ve kaybettirilenler, canı yananlar, yerinden yurdundan edilenler, demokrasi ve insan hakları mücadelesi verenler... Herkes müdahil olmalı... Örneğin yakınları faili meçhul cinayete kurban giden ve kaybettirilenler DTP Milletvekili Pervin Buldan'la birlikte davaya müdahil olmak için harekete geçmeli. Unutulmamalı, hakikatlerin açığa çıkması için mücadele gerekir...
Kayıp yakınları müdahil oluyor
Kayıplara Karşı Uluslararası Komite (ICAD), yargısız infazlarla ilgili Ergenekon'da belgelerin ortaya çıkmasıyla harekete geçti. İstanbul Galatasaray Lisesi önünde dün açıklama yapan kayıp yakınları, sık sık 'Gün gelecek devran dönecek katiller halka hesap verecek' sloganını attı. ICAD Türkiye Seksiyonu Maside Ocak, deşifre olan bir örgütün basın ve hükümet tarafından çarpıtılarak, darbe girişimcisi olarak yansıtıldığını belirtti. Ocak, 'Ama Ergenekon JİTEM'den askerlere, sermayedarlardan sivil kuruluşlara uzanan bağlantılarıyla kontr-gerillanın kendisidir' dedi. Tansu Çiller ve Mehmet Ağar dönemindeki gizli operasyonların açıklanması gerektiğine dikkat çeken Oruç, Ergenekon, JİTEM ve kontr-gerillayı deşifre etmek için önce Çiller, Ağar ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın yargılanması gerektiğini söyledi. Kayıp yakını Kenan Bilgin de, TSK üst düzey komutanları tarafından JİTEM ve kontr-gerillanın beslendiğini ifade ederek, komutanların yargılanmasını istedi. 1993'te öldürülen Özgür Gündem Gazetesi Muhabiri Ferhat Tepe'nin annesi Zübeyde Tepe de, Ergenekon'un tanıkları olduğunu vurguladı.

'NATO, ABD ve Türkiye hazırladı'

image Gürcistan'ın Güney Osetya'yı işgal etmesiyle başlayan savaş sürüyor. Rus ve Gürcü birlikler arasındaki çatışmalar devam ederken, binlerce kişi yaşamını yitirdi, onbinlerce kişi de evlerini terk ediyor. Rus ordusu Gürcistan'ın başkenti Tiflis'in yanısıra BTC hattının geçtiği bölgeyi de bombaladı. Rusya Gürcülerin işgal ettiği Güney Osetya'nın başkenti Tshinvali'yi geri aldıklarını açıkladı. Sıcak çatışmalar sürerken, birçok devletten ateşkes çağrısı geldi. Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Şaakaşvili de Rusya'ya acil ateşkes çağrısı yaptı. Öte yandan Rusya Türkiye ve ABD'nin Gürcüleri savaşa hazırladığını, NATO'nun da Güney Osetya'ya saldırması konusunda teşvik ettiğini duyurdu.
Gürcistan'ın 8 Ağustos'ta Güney Osetya'yı işgal etmesiyle başlayan savaş binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olurken, onbinlerce kişi evlerini terkederek Rusya'ya geçti. Rus ordusu Gürcistan'ın başkenti Tiflis'in yanısıra BTC hattının geçtiği bölgeyi de bombaladı. Gürcüleri Türkiye ve ABD'nin savaşa hazırladığı kaydedilirken, Rusya'nın NATO temsilcisi Dimitriy Ragozin, Gürcistan'ı Güney Osetya'ya saldırması konusunda NATO'nun teşvik ettiğini söyledi.
image Gürcistan'dan bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya'nın başkenti Tshinvali'ye girmesinin ardından başlayan Rusya ve Gürcistan'ı ikinci gününü geride bıraktı. Sivil halk trajedi yaşıyor. Gürcistan Parlamentosu 'savaş hali' ilan ederken, BMGK bir karar çıkaramadı. Güney Osetya Lideri Eduard Kokoeti, 'Rusya'dan güvenliğimi sağlamasını talep ediyorum' açıklaması yaparken halk Rusya'ya ve Gürcistan'ın içlerine kaçıyor. Onbinlerce kişi mülteci durumuna düştü. Rusya Başbakan Yardımcısı Sergey Sobyanin, 30 binden fazla insanın Rusya'ya sığınmak üzere Güney Osetya'yı terk ettiğini bildirdi. Rusya'nın Tiflis Büyükelçisi Vyaçeslav Kovalenko, Gürcistan'ın, düzenlediği saldırıda en 2 bin sivilin hayatını kaybettiğini ileri sürdü. Rusya gün boyu Gürcistan'ıın stratejik yerlerini bombaladı. Gürcü mevzilerini bombardımana tutan Rus savaş uçakları, bölgenin sınırındaki Gori kentine de bomba yağdırdı. Rus hava kuvvetleri, Gürcistan'ın Karadeniz'daki önemli limanı Poti'yi, hemen ardından Senaki'deki Gürcü askeri üssünü vurdu. BTC'yi hattına yakın yerler de bombardıman edilerek ABD'ye mesaj verildi. Güney Osetya'daki Rus barış gücü askerlerini takviye etmek amacıyla takviye birlikler de bölgeye gönderildi. Rusya Genelkurmay Başkanı Yardımcısı General Anatoli Nogovitsin, Rusya'nın Su-25 ve TU-22 tipi 2 savaş uçağını kaybettiğini belirtti. Uçakların pilotlarının akıbetinin ise soruşturulduğu kaydedildi. Nagovitsyn, 'Çatışmalarda biz 12 asker kaybettik, 150 kadar yaralımız var' derken Gürcistan Güvenlik Konseyi Başkanı Kakha Lomanya, pilotun ele geçirildiğini açıkladı.
Yıllar önce bağımsızlığını ilan eden Abhazya da, Gürcülerin kontrolündeki Yukarı Kodori bölgesine operasyon düzenlediklerini açıkladı.image
Saakaşvili acil ateşkes istedi
Savaşın ilk günü 'Güney Osetya Bölgesi'nin yüksek kesimdeki Cava kenti dışında tamamen denetim altına aldık' diyen ve kararlı olduklarını söyleyen Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, savaşın ikinci günü 'acil ateşkes' istedi. Saakaşvili, Amerikan halkına seslenerek, 'biz özgürlük ve demokrasiyi seçtik. Onun için cezalandırılıyoruz. ABD bize yardım etmeli' dedi. Ancak Rus Kara Kuvvetleri Komutanı Vladimir Bolderev, Güney Osetya'nın başkenti Tshinvali'den Gürcü askerlerini çıkarttıkları öne sürüldü. Bolderev, 'Taktik birlikler, Tshinvali'yi Gürcü ordusundan tamamen kurtardı ve Gürcü birliklerini barış gücü askerlerinin bulunduğu bölgenin ötesine göndermeye başladı' dedi. Gürcistan televizyonu, Gürcistan'ın kuzeyindeki Gori kentinde düzenlenen bombardımanda birçok sivilin öldüğünü duyurdu. İlerleyen saatlerde Saakaşvivili bir kez daha canlı yayına çıkarak 'Rusya ile savaş halinde olduklarını', Rusya'nın 'Gürcistan topraklarını işgal girişimini uzun süreden beri planladığını' belirti. Saakaşvili 'Sağımızdan vurdular suskun kaldık. Solumuzdan vurdular suskun kaldık. Artık yeter, buna son vermek lazım' ifadesini kullandı. Saakaşvili, içinde bulundukları durum ile ilgili halktan gizleyecek bir şeyleri olmadığını belirterek, Gürcistan'ın kaderinin belirlendiği bir dönemde birlik çağrısında bulundu. AGİT'in dönem başkanı Finlandiya'nın Dışişleri Bakanı Alexander Stubb, Güney Osetya'daki durumla ilgili Aamulehti gazetesine yaptığı açıklamada, 'Daima umut ediyoruz, ancak şu anda bir ateşkes, en azından kısa dönemde çok zayıf ihtimal görünüyor' dedi.
'Gürcüleri Türkiye ve ABD hazırladı'
Bölgede savaş yayılırken İzvestiya Gazetesi, Gürcistan'ın savaşa Türkiye ve ABD tarafından hazırlandığını yazdı. Gürcü subayların önemli bir bölümünün Türk ve ABD ordusu tarafından eğitildiğini, ABD tarafından 8 bine yakın Gürcü askerinin eğitimden geçirildiğini kaydeden gazete, Gürcistan'ın yavaş yavaş savaşa hazırlandığını belirtti.
Gürcistan'ın askeri harcamalarının son 4 yıl içerisinde 30 kat arttığını ve yıllık 1 milyar dolara ulaştığının altını çizen İzvestiya, aralarında Türkiye, ABD, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, İsrail, Bosna Hersek, Sırbistan ve Ukrayna'nın Gürcistan'a karşılıksı askeri yardım yaptığına dikkat çekti. ABD'nin Gürcistan'a karşılıksız olarak 40 milyon dolar Türkiye'nin ise 45 milyon dolar askeri yardım yapacağının belirtildiği haberde ayrıca Türkiye ve diğer ülkeler tarafından Gürcistan'a verilecek askeri teçhizat listesine de yer verildi. Türkiye: 100 askeri araç, 50 adet PZRK mobil füze rampası, Kılıç ve Doğan savaş gemileri, hava saldırısı bildirme cihazı, 80 adet MP5, 3800 adet el bombası, 10 milyon adet mermi, Çek Cumhuriyeti: 10 adet L-159 Alca uçağı, 620 ton askeri malzeme, Bulgaristan: 250 adet anti-tank roketi. Bugüne kadar toplamda NATO ülkeleri tarafından Gürcistan'a 175 tank, 126 zırhlı araç, 67 top, 4 savaş uçağı, 12 helikopter, 8 savaş gemisi verilirken önümüzdeki dönem içerisinde 100 adet zırhlı araç, 20 savaş uçağı (4 adet Miraj 2000), 15 Black Hawk savaş helikopteri ve 10 adet gemi verilmesi öngörülüyor.
NATO teşviki
Rusya'nın NATO temsilcisi Dimitriy Ragozin de, Gürcistan'ı saldırı konusunda NATO'nun teşvik ettiğini kaydetti. 'Russia Today' televizyonunda yayınlanan habere göre Ragozin, 'Rusya NATO üyesi ülkelerin büyükelçileriyle danışmalara başladı. NATO üyesi ülkelerin askeri temsilcileriyle de danışmalar yapılacak. Onları Saakaşvili'ye desteklerini sürdürmemeleri konusunda uyaracağız' dedi. Ragozin, Gürcistan'ınsaldırısını Bükreş'teki NATO zirvesiyle ilişkilendirerek, 'Bu zirvede, Gürcistan'a NATO içinde geleceği olduğunun ip uçları verildi' diye konuştu.
NATO üyeliği için
image Washington'daki muhafazakar düşünce kuruluşlarından Hudson Enstitüsünün Avrasya Politikası Merkezinin direktörü Zeyno Baran, olayların, nisan ayında Bükreş'teki NATO toplantısında Gürcülerin NATO üyeliği yolunun açılmasıyla başladığına işaret etti. Almanya gibi ülkelerin, Güney Osetya ve Abhazya meselesi çözülmeden Gürcistan'ın NATO üyeliği konusunda adım atmada isteksizlik sergilediğini kaydetti. Baran, Abhazya konusunda Washington'ın, Gürcülerin yanında yer aldığını söyledi. Rusya'nın NATO'yu bölmek istediğini ve bu çerçevede yaptıklarıyla 'göz korkutmaya çalıştığını' savunan Baran, bölgeden görüştüğü Azeri ve Türkmenlerin, 'bakalım Rusya mı kazanacak yoksa ABD mi?' dediğini söyledi. Baran, 'Rusya Gürcistan'da kaybetmek istemeyecektir. Zaten o yüzden de Tiflis'i bombalayacak kadar ileri gittiler' dedi. Ancak ABD'nin ne kadar ileri gidebileceğini tahmin etmenin güç olduğunu belirten Baran, 'ben de ABD'nin ne yapabileceğini göremiyorum. Ancak Rusya'ya 'dur' demezse bunun ciddi yankıları olacak. Şimdi BM'de acil toplantılar yapılıyor. NATO'nun ne yapabileceği konuşuluyor' dedi.
Türkiye'den elektrik
Savaştan etkilenecek ülkelerden biri de sınır komşusu Türkiye. Türkiye, BTC, Bakür-Kars-Tiflis tren hattı başta olmak üzere ABD desteğiyle birçok projede Gürcistan ile ortak hareket ediyor. Kürtlerin hak taleplerinin yükselmemesi adına Abhazya, Acarya ve Osetya'nın bağımsızlık taleplerinin askeri zorla bastırılması politikalarına destek veriyor. Rusya ve Ermenistan'a karşı enerji politikasında ABD projelerine uygun olarak Gürcistan ile birlikte çalışıyor. Başbakan Erdoğan Saakaşvili'yi arayarak 'toprak bütünlüğü' isterken, Gürcistan'ın Türkiye'den elektrik talebine, AKP Hükümeti olumlu yanıt verdi. Alınan bilgiye göre, Türkiye Gürcistan'a elektrik vermeye başladı. Gürcistan'la Türkiye arasında hem ekonomik hem askeri ilişkiler gittikçe daha da gelişiyor. Gürcistan'da 100'e yakın Türkiyeli firmanın faaliyet gösterdiği, bu şirketlerinin yatırımlarının toplamının 600 milyon dolar olduğu kaydediliyor. Müteahhitlerin 500 milyon dolarlık iş bağladıkları belirtiliyor. Azerbaycan'a kara taşımacılığının 400 milyon dolarlık kısmı da Gürcistan'dan geçiyor. TAV'ın da ülkede 2 havalimanı yatırımı, Şişecam'ın şişe fabrikası, Nurol İnşaat'ın Batum'da, Üçgen İnşaat'ın da Tiflis'te otel yatırımı var. Turkcell'in de yatırımı var.
ASAM: Büyümez
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin (ASAM) uzmanlarından Hasan Kanbolat, savaşın büyüme olasılığının zayıf olduğu görüşünde. 'Bu savaşın büyüme olasılığı zayıf, çünkü ne ABD ne de AB böyle bir savaşın çıkmasını istemiyordu' diyen Kanbolat, Saakaşvili'nin mart ayında Washington'dan istediği 'savaş için açık desteğe' karşılık bulamadığını, çünkü Batı'nın Gürcistan üzerinden Rusya ile sıcak çatışma ortamına girmek istemediğini kaydetti. Kanbolat, Gürcistan Cumhurbaşkanının halkına, ülkeyi NATO'ya ve AB'ye sokmak, böylece yoksul Gürcistan'ı yeniden refah devleti haline getirmek konusunda bir sözü olduğunu ve bu vaatle iktidara geldiğini bildirdi. Ancak geçen 5 yılda Saakaşvili'nin bunları gerçekleştiremediğini ve bunun halkta hayal kırıklığı yarattığını ifade eden Kanbolat, BTC petrol ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz hatlarında yaşanacak bir sıkıntının Türkiye'ye muhtemel yansımaları konusunda da Türkiye'nin enerji konusunda kaygı duyması için erken olduğunu, savaşın doğrudan bütün Gürcistan'ı kapsayıp, kapsamayacağının belli olmadığını söyledi.
Kim nerde ne dedi?
Bush: Derhal durdurun
ABD, Gürcistan'ın Irak'ta görevli 2 bin askerinin ülkelerine gönderileceğini söyledi. Amerikan ordusunun sözcüsü Yüzbaşı Charles G. Calio, askerlerin Gürcistan'a gönderilmesi için tüm nakliye seçeneklerinin gözden geçirildiğini söyledi. ABD Başkanı George Bush, Rusya'nın Güney Osetya'da çatışma bölgesi dışındaki bölgelere düzenlediği saldırıların, krizin 'tehlikeli bir şekilde tırmanması' olduğunu belirterek, Rusya'dan bombardımanı derhal durdurmasını istedi.
Bush, Olimpiyat Oyunları açılışı için bulunduğu Pekin'de yaptığı açıklamada, 'Bu krizin tehlikeli bir şekilde tırmandığını gösteriyor' dedi. Bush Medvedev ve Saakaşvili ile telefon görüşmesi de yaparak tutumunu bir kez daha taraflara anlattı. Medvedev'in Bush'a, krizin tek çözüm yolunun Gürcistan'ın çatışma bölgesini terk etmesi olduğunu söylediği bildirildi. Medvedev'in görüşmede, Gürcistan'ın güç kullanmayacağına dair bağlayıcılığı olan bir belgeyi imzalamasını da şart koştuğu belirtildi.
Heyetler durdurmaya çalışacak
AB, ABD ve AGİT temsilcilerinin, Gürcistan'ın ateşkes sağlamaya yönelik girişimlerde bulunmak amacıyla bölgeye gideceği açıklandı. AB dönem başkanı Fransa tarafından yapılan açıklamada, 'Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), AB ve ABD temsilcilerinin, ateşkesin sağlanması amacıyla Gürcistan'a gitmeleri kararlaştırıldı' denildi. İngiltere, gelecek ay yapılması öngörülen Gürcistan-İngiltere ortak tatbikatının iptal edilebileceğini bildirdi. İngiltere savunma bakanlığından bir sözcü, 'tatbikatın iptal edilmesi veya edilmemesinin bu duruma bağlı olduğunu' belirtti.
Medvedev: İnsani felaket var
image Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, Güney Osetya'daki durumun 'insani felaket' olduğunu söyledi. Medvedev, 'Bu insani felaketin sorumluları neden oldukları bu durumun sorumluluğunu da taşımak zorunda. Bizim görevimiz bu insani felaketin yol açtığı sonuçları ortadan kaldırmak' dedi. Rus askerlerinin sivilleri korumak için barışı tesis etme operasyonu yürüttüklerini belirten Medvedev, 'Barış gücü askerlerimiz ve takviye birliklerimiz, şu anda Gürcü tarafını barışa razı etme operasyonu yapıyor' diye konuştu. Rus parlamentosunun alt kanadı Duma milletvekili ve Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Sergey Markov da, 'Şaakaşvili'nin stratejisi Rusya ile batı ilişkilerinin bozulmasını kışkırtmak ve bu siyasi kriz sayesinde kendi kişisel iktidarı için batıdan silah, para ve siyasi destek sağlamak' dedi. Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Kafkasya'daki şiddete derhal son verilmesini istedi.
'Sanırım ders vermek istiyorlar'
Rand Corporation adlı düşünce kuruluşunun uzmanı Stephen Larabee ise, olayları Gürcistan'ın başlattığını ve Rusya'nın, Gürcistan'ın eylemini 'misillemesiz bırakmayacağını' söyledi. Larabee, 'sanırım Ruslar, Gürcistan'ın burnunu kanatıp biraz ders vermek istiyor. Ruslar ayrıca bölgede çıkarları olduğunu ve bunları korumaya niyetli olduğunu göstermek istiyor' dedi. Larabee, Rusların yakın zamanda Güney Osetya'dan isteyenlere Rus vatandaşlığı verdiğini hatırlatarak Moskova'nın şimdi müdahalesi için 'vatandaşlarını korumayı' bir gerekçe olarak gösterdiğini kaydetti. Dış İlişkiler Konseyi (CFR) uzmanı Jeffrey Mankoff, batının, başlattığı eylemden sonra Saakaşvili'yi kurtarmak için harekete geçeceğini sanmadığını söyledi. Mankoff, 'batı, Saakaşvili için özellikle Rusya'ya karşı savaşmayacak' dedi.
Brookings Enstitüsü'nün uzmanı Steven Pifer da, Rusya'nın Gürcistan'a müdahalesindeki temel güdünün, ABD'nin Orta Avrupa'ya kurmak istediği füze savunma sisteminden kaynaklanmadığını ve esas sebebin, Gürcistan'ın askeri yöntemlerle istediğini elde edemeyeceğini göstermek olduğunu savundu.TSHİNVALİ / TİFLİS / MOSKOVA

Devlet devleti ısırmaz ki!

image

Bahçelievler'de 23 yaşındaki Cem İnci'yi vuran polis Mustafa Atasoy'un suç dosyası oldukça kabarık çıktı. Aynı mahallede oturan tanıklar, Atasoy'un daha önce de gençleri silahla korkutarak ceplerindeki aldığını anlattı. Atasoy'a hakettiği cezanın verileceğine inanmadığını söyleyen Cem İnci'nin kardeşi ise, 'Devlet devleti ısırmaz, kime şikayet edeceksin?' dedi.

Polisin yetkilerinin arttırılmasıyla birlikte her yıl birkaç kişi polis tarafından vuruluyor. İzmir'de Baran Tursun arabayla seyir halindeyken kafasından vurularak öldürüldü. İstanbul Bahçelievler'de ise Feyzullah Ete arkadaşıyla parkta otururken, polisin kalbine attığı tekmeyle hayatını kaybetti. En son Cem İnci İstanbul Bahçelievler'de bir tartışma sonrası polis tarafından vurularak öldürüldü. Çevik Kuvvet Amirliği'nde 2 yıldır görev yapan İnci'nin katili polis Mustafa image Atasoy'un vakaları ise bununla sınırlı değil. Dosyası oldukça kabarık çıkan Atasoy, polis yasasında yapılan değişiklikle sınırları genişletilen tam bir 'yetkili polismiş.' Bahçelievler'de İnci'yi vurduktan sonra çevredekilerin yardım etmesini de engelleyen Atasoy'un mahalleliye kan kusturduğu da ortaya çıktı. Polis olmadan önce birçok suça karıştığı belirtilen Atasoy'un aynı mahalledeki bir parkta silahını gösterip gençlerden kimlik istediği, ceplerindekileri de zorla aldığı belirtildi. Atasoy'un parkta 'Ben polisim, kalkın ayağa' diyerek terör estirdiğini, parkta oturan gençlerin ceplerinde ne varsa aldığını belirten Cem İnci'nin 16 yaşındaki kardeşi C.İ, 'Devlet devleti ısırmaz, kime şikayet edeceksin?' diyerek hakkında işlem yapılacağına inanmadığını söyledi.

Mahallede oturan başka bir genç ise, polis Atasoy'un apartmanında yaşayan çocukları silahını göstererek korkuttuğunu iddia etti. Olay günü Cem İnci yaralı olarak yerde yatarken ona yardım etmeye çalışan ancak polis Atasoy ve diğer polislerce engellenen Cemal Dağlar da, 'Bırak diye yalvarıyordum ama bırakmadılar' dedi. Yaklaşık 100 metre ileride hastane, karşı sokağında sağlık ocağı bulunduğunu ancak polislerin sağlık ekiplerini de kendilerini de engellediğinin söyleyen Dağlar, 'İnci'nin katili polistir. Polis bile bile öldürdü' diye konuştu.

Cem İnci'yi sokak ortasında vuran ve çevredekilerin yardım etmesini de engelleyen polis Atasoy, adliyede de olayı çarpıttı. Bakırköy Adliyesi'nde yalan beyanlarla dolu bir ifade veren Atasoy, 'Oradan uzaklaşmaya çalıştım ancak izin vermediler. Hatta yanındaki çocuk, diğer arkadaşlarını cep telefonundan arayıp 'Gelin burada dövülecek bir pislik var dedi'' diyerek olayı iyice çarpıttı. İSTANBUL / ANF

12 Yasak Sayfa

image Susurluk Raporu’nun “Devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle gizlenen bölümleri ortaya çıktı. Susurluk raporunun sansürlü 12 sayfalık bölümü Ergenekon iddianamesi eklerinde yer aldı. Raporda Azerbaycan’da darbe hazırlamaktan devletin işlediği cinayetlere kadar pekçok yasadışı eylemde bürokrat, polis, asker, itirafçı ortaklığı belgelendi. Rapordan: “Behcet Cantürk’ü polis öldürdü, pekçok Kürt asıllı kişi infaz edildi, cezalandırılmaları doğruydu. Ama bazı cinayetlerin etkisi yanlış hesaplandı...” “Abdullah Çatlı’yı ASALA’ya karşı Kenan Evren’in izni ile MİT adına Hiram Abas görevlendirdi, dönüşte Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından korundu.” “Veli Küçük’le birlikte JİTEM itirafçıları kullandı, grup komutanı yaptı. Üstten gelen emirle infazlar yapıldı. Bunlar daha sonra şahsi cinayetler işledi”

12 yasak sayfa

Ergenekon iddianamesinin eklerinde bulunan belgeler Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan pek çok karanlık olayın ayrıntılarını gün ışığına çıkarıyor. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın talimatıyla Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu’nun devlet sırrı olduğu gerekçesiyle yayımlanmayan 12 sayfalık bölümü de iddianamede yer alıyor.
Rapor 22 Ocak 1997’de Mesut Yılmaz’a sunulmuş ve Yılmaz’ın da katıldığı bir televizyon programında halka açıklanmıştı. Toplam 124 sayfa olan raporun 68, 69, 70, 71, 75, 77, 78, 79, 80, 99, 103 ve 104’üncü sayfaları “devlet sırrı olduğu nedeniyle açıklanmamıştır” gerekçesiyle sansüre uğramıştı.
Söz konusu sayfalarda Mehmet Ali Yaprak’ın kaçırılması olayı ve Yaprak ve Hidayet aileleri arasındaki uyuşturucu bağlantıları, Azerbaycan’da Haydar Aliyev’e yönelik darbe planları, Behcet Cantürk hakkında istihbari bilgiler, Hiram Abbas tarafından görevlendirilen Abdullah Çatlı önderliğindeki grubun, dönemin cumhurbaşkanlığı bünyesinde yürütülen operasyon dahilinde yurt dışındaki Ermenilere yönelik saldırıları, Şekerbank menşeli bürokratlar hakkında bir şema ve Özel Harp Daire’si üzerine hazırlanmış bir rapor bulunmakta.
Devlet sırrı olduğu gerekçesiyle bugüne değin saklı kalan söz konusu 12 sayfayı okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz.
68-69. SAYFA
YAPRAK BÖYLE KAÇIRILDI • Susurluk raporunun devlet sırrı olduğu gerekçesiyle gizli tutulan 68 ve 69. sayfalarında Mehmet Ali Yaprak’ın kaçırılma olayıyla ilgili önemli bilgiler yer alıyor. Rapora göre Ömer Lütfi Topal ve Gaziantep’te kaçırılan Mehmet Ali Yaprak olayı arasında bağlantı var. M. A. Yaprak’ın çok güçlü bir çete reisi olduğu, seçimlerden evvel Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin’e para verdiği, bunun üzerine Abdullah Çatlı’nın aralarında Ercan ve Ayhan isimli polis memurlarının da bulunduğu bir ekibe Yaprak’ı kaçırttığı ve serbest bırakma karşılığında 10 milyon mark alındığı yazılıyor. Kaçırma olayı ile ilgili soruşturmanın üst düzey bir devlet görevlisi tarafından örtbas edildiğinin de iddia edildiği raporda, Topal ve Yaprak’ın Sedat Bucak’ın kontrolündeki bölgeye kaçırılmasının dikkat çekici olduğu belirtiliyor. Yaprak ve Hidayet ailelerinin yönetim ve faaliyet şemasının da bulunduğu sayfalarda, her iki ailenin uyuşturucu üretim ve dağıtım faaliyetleri, PKK’ya maddi yardım ve yurt dışındaki örgütlerle bağlantılardaki kesişim noktalarına dikkat çekiliyor. 69. sayfada, sistemin MİT ve Emniyet’teki bilgilere rağmen devam ettiği ve Yaprak’ın serbest bırakılması karşılığında Hidayet Turizm’den alınan paranın bir kısmının gizlenmesi nedeniyle İstanbul ve Ankara gruplarının arasının açıldığı şu şekilde anlatılıyor: Sistem; MİT’teki ve Emniyetteki bilgilere rağmen çalışmaya devam etmektedir. Kaçakçıların Devletten güçlü olamayacağı gerçeği karşısında, Devletin elinin kolunun nasıl bağlandığı araştırılmalı, soruşturulmalıdır.  Mehmet Ali YAPRAK olayının Ankara ve İstanbul guruplarının arasının açılmasında bir dönüm noktası olduğu iddiasına yer verilmişti. Bu anlaşmazlık 1996 yılında gurupların birbirinden uzaklaşmasına yol açmış veya yeni gelişmeler gurupların eski kordineli çalışmalarını zaten ortadan kaldırmıştır. Doksan altı yılı ÇATLI’nın üzerindeki koruyucu örtünün incelmeye başladığı, OHAL Bölgesindeki başıboşluğun da kontrole alınmaya çalışıldığı, keza Ömer Lütfü TOPAL’ın tedirginliğinin arttığı bir dönemdir. Mehmet AĞAR’ın Milletvekili seçilmesi, daha aylar öncesinde bu hususun biliniyor olması, ne kadar nüfuz sahibi olursa olsun Vatan-Millet için yapılan işlerin koordinasyonunun zedelenmesine yol açmıştır. Topal’ın öldürüldüğü dönem de işte bu oluşuma rastlamıştır.
70-71. SAYFA
AZERBAYCAN’DA DARBE •
Emniyet Genel Müdürlüğü yurtdışına açılırken, MİT eski elemanı olup,  Türkiye’ye dönen Abdullah ÇATLI’yı ele almış ve dış operasyonlar için istihdam etmiştir...
MİT’in Azerbaycan’daki Darbe Girişimi başlıklı not’u uzun olduğu için Ek: (8) olarak sunulmuştur.
Bu not’un tetkikinden görüleceği üzere ve özetle darbe; “Azerbaycan’ın karışıklığından kaynaklanmış, Ayvaz GOKDEMİR’in zımni desteği sağlanarak, Acar OKAN, Kamil YÜCEOKAL’ın Türkiye’den katkısı ile Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov,  eski Başbakan Suret Hüseyinov ve Omon birlikleri kumandanı Ruşen Cevadov ve   Elçibey’in iştirakiyle yapılacak ihtilâl, Azerbaycan’daki Türk  görevlilerinden MİT Bakü temsilcisi Ertuğrul GÜVEN’in, TİKA görevlisi Ferman DEMİRKOL’un ve Din  Hizmetleri Müşaviri Abdülkadir SEZGİN’in ihmali, kusuru veya tertibi ile oluşmuştur. MİT ise 10 Mart 1995 de gelişmeleri haber almış, Sn. Cumhurbaşkanı vasıtasıyla Haydar ALİYEV’i ikaz etmiştir...”
Ferman Demirkol’un kime bağlı olduğu sualimize cevaben Sn.Müsteşar adı geçenin MİT elemanı olduğunu teyit etmiştir... 
Özel harekât mensuplarının Azerbaycan’ın muhtelif bölgelerinde gruplara eğitim verdiğini... yeni yönetimde görev alacak kişileri tartışıp bir liste oluşturulduğunu, Demirkol’un da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağını, kendilerine göre her şeyi  belirlediklerini fakat darbe tarihi yaklaştığında vaziyetin vehametini fark ettiklerini ve Cumhurbaşkanımızı devreye sokup sözde Aliyev’i ikaz edip işin içinden sıyrılmaya çalıştıklarını, gerçekte ise ALİYEV’in her şeyin farkında olduğunu, CEVADOV’un çok yakındakilerin KGB’nin eski mensupları ve ALİYEV’in adamı olduğu, olayların ALİYEV’in bilgisi ve izni ile kendi lehine olacak şekilde yönlendirilmiş bulunduğunu, MİT ve Türkiye açısından acı bir “komedi” biçiminde cereyan ettiğini açıklamamız üzerine Sn. Sönmez Köksal sadece “komedi” itirazında bulunmuştur.
Açıkça ortaya çıkmıştır ki; Türkiye dost bir ülkede ihtilal yapmaya teşebbüs etmiştir. Bakü’deki politikayı Dışişleri ve Büyükelçi yürütmektedir. MİT’in bu doğrultunun dışına çıktığı bellidir. Başbakanlık Müsteşarı’nın Bakü’ye yollanması olayın siyasi iradenin desteğiyle ve gizlice yürütüldüğünü göstermektedir.
75-77-78. SAYFA
İNFAZIN ADI “GRUP ÇALIŞMASI” •
Kim olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen devlet, Behcet Cantürk’le başedememiştir. Yasal yollar yetmemiş neticede “Özgür Gündem gazetesi plastik patlayıcılarla havava uçurulmuş, Cantürk’ün devlete biat etmesi beklenirken adı geçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir.
Cantürk’ün öldürülmesinin doğruluğu yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışmasına girilmemiştir: Ancak zaruri bazı sualleri sormak gerekir. Sistem nasıl çalışmalı sorumluluk nasıl paylaşılmalıdır? “Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz” itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez.
Hafız Akdemir... Yahya Orhan... Mecit AKGÜN... Burhan KARADENİZ... Halit GÜNGEN... İzzet KESER... Cengiz ALTUN... Çetin ABABAY... Bunların tamamı OHAL Bölgesinde falili meçhul cinayetler sonucu ölmüşlerdir.
İtirafçılardan ve haraç paylaşımındaki silahlı eyleminden mahkum İbrahim BABAT’ın ifadesinin bir bölümü örnek ve ibretle okunmaya değer bir belge olarak yorumsuz aşağıda sunulmaktadır:
“1990 yılında... Asayiş bölge komutanlığına HİKMET KÖKSAL paşa... JİTEM’in başına da Veli KÜÇÜK paşa getirilmişti (o zaman albaydı)...Yakalanıp serbest bırakılan bazı itirafçı asker kimliğiyle JİTEM grup komutanlığına alınmışlardı... JİTEM’de bu itirafçıların sevk ve idareleri için bana görev çağırısı yapıldı, önce kabul etmedim daha sonra Hikmet Köksal Paşa araya girince bazı kaygılarım olmasına rağmen paşaya güvenerek  Diyarbakır’a gittim... Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen-herkesi infaz etme yetkimiz vardı. Bu insanları yakalayıp... faili meçhul bir şekilde öldürmeyi yöntem olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu bu tarzda talimat alıyorduk... eski itirafçılardan Ali OZANSOY, Hüseyin TİLKİ, Abdulkadir AYGAN, Hayrettin TOKA, Recep TİPİZ, Adil TİMURTAŞ ve eski tikkocu Fatih adındaki kişiler vardı. Antalyada örgüt tarafından öldürülen Kuman kod (Salahattin GÖRGÜLÜ) grubumuzun istihbaratçısıydı: Örgütle ilişkilidir tarzında getirdiği kişilerin hepsini infaz ettik. Bismil’de benzinci Talat’ı, Diyarbakır-Bismil yol kavşağında bir vatandaşı, Batman’da iki kişiyi, Hazro’da bir vatandaşı infaz ettik. Bu çalışma 5  ay sürdü. Salahattin GÖRGÜLÜ’nün istihbaratı doğrultusunda bir şahsı Celil kod Aytekin ÖZEL binbaşıyla Abdulkadir AYGAN birlikte infaz ettiler.”
79-80. SAYFA
ÇATLI’YA GÖREV BÖYLE VERİLDİ •
MİT’in ÇATLI hakkındaki bir buçuk sayfalık yazısı aynen takdim edilmektedir: “ASALA’ya yönelik uygulamaya konulan çalışmalar çerçevesinde 22 EKİM 1983 tarihinde Fransa/Paris’te temasa geçilmiştir. Kabul etmesi üzerine göreve  sevk edilmiştir. Ermeni hedeflere yönelik olarak planlanan;

05 (06) ARALIK 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın otosuna ikinci bombanın konulması,

17 MART 1984 - Fransa/Marsilya, Ermeni Gençlik Örgütü binasının bombalanması,

01 MAYIS 1984 - Fransa/Paris, Henri PAPAZYAN’ın otosuna bomba konulması (bomba patlamadı),

04 MAYIS 1984 - Fransa/Alfortville Ermeni Anıtı, Ermeni Anıtı, Ermeni Gençlik Örgütü binası, spor salonu, karakol ile itfaiye aracının bombalanması,  

24 HAZİRAN 1984 - Fransa/Paris, Ermeni Gençlik Yurdu’nun bombalanması, eylemlerini bir ekip olarak çalıştığı şahıslarla beraber gerçekleştirmiştir.

24 EKİM 1984 - tarihinde Fransa/Paris’te uyuşturucu ticareti nedeniyle yakalanarak tutuklanmasından dolayı tarafımızla irtibatı kesilmiştir... Söz konusu eylemler Abdullah ÇATLI ve grubunun yanı sıra bu grupla herhangi bir organik bağı bulunmayan çeşitli gruplarla gerçekleştirilmiştir.
• EYLEM LİSTESİ:
1 •
14  KASIM 1982 - Hollanda/Utrecht, Nubar YALIMYAN’ın öldürülmesi.

2 •
22 MART 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın otosuna bomba konulması (bomba patlamadı).

3 •
03 TEMMUZ 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın babasının emlak dükkanına bomba konulması (bomba patlamadı), Ermeni Kitabevi’nin bombalanması.

4 •
07 TEMMUZ 1983 - Hollanda /Hengelo Suriz, Ermeni Kahvesi’nin taranması. 

5 •
08 TEMMUZ 1983 - Hollanda Enschede, Ermeni Gençlik Örgütü lojmanlarının kundaklanması.

6 •
27 TEMMUZ 1983 - Fransa/Alfortville, Ermeni Kültürevi ve ASALA’nın basın bürosunun bombalanması.

7 •
28 TEMMUZ 1983 - Fransa/Paris, Ermeni Kültürevi, Radyœvi ve basın bürosunun bombalanması.

8 •
06 ARALIK 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın otosuna ikinci bombanın konulması.

9 •
17  MART 1984 - Fransa/Marsilya, Ermeni Gençlik örgütü binasının bombalanması.

10 •
01 MAYIS 1984 - Fransa/Paris, Henry PAPAZYAN’ın otosuna bomba konulması (bomba patlamadı).
98-99. SAYFA
HEPSİ BANKA BANKA GEZDİ •
Şekerbank menşeili bir grup bürokrat 1992 ve sonrasında kamu bankalarında yönetici olarak çalışmışlardır. Bu grup 1992-1996 döneminde bir aile Holdinginde görülebilecek bir şekilde Bankadan bankaya dolaştırılmışlardır.
103-104. SAYFA
JİTEM KATİLLERİ İSTİHDAM ETTİ •
Hulusi Sayın Paşa’nın Kurmaybaşkanlığı döneminde JİTEM geliştirilmiştir. PKK’nın 80’li yıllarda yarattığı silahlı mücadele ortamı Jandarma İstihbaratının kaynağı olmuştur... JİTEM’e alınan itirafçılar ve mahalli unsurlar zaman içinde başıboş ve serbest kalınca, başlı başına bir büyük problemin kaynağını oluşturmuşlardır... İstihbaratta çalışanlar da askeri hiyerarşinin dışında kalmışlardır. Binbaşı Cem ERSEVER, daha yüksek rütbelilerin bulunduğu bir ortamda müstakilen hareket edebilmiştir... Alaattin KANAT bu guruptan tanınmış bir itirafçıdır.  En meşhuru ise zalimliği ve öldürdüğü insan sayısının fazlalığı ile tanınan Mahmut YILDIRIM-YEŞİL’dir. YEŞİL Şafii Kürttür. Bu grup, Alevi Kürtleri en büyük hasım olarak görür ve kabul eder. Bu hava YEŞİL’i Alevi Kürtlere karşı sadece menfaat, haraç vs. kaygılarıyla değil dini motif etkisinde aşırılıklara yöneltmiştir.
Jandarma İstihbaratı’nda çalışan personel, subay ve astsubaylar Güneydoğu’dan dönmelerinden sonra görevlendirildikleri batı bölgelerinde eski elemanlarla guruplaşmak, emekli olduktan sonra da ilişkileri sürdürme alışkanlığı içinde olmuşlardır. (17)
Dikkati çeken husus, Güneydoğu’da savaşan değil özellikle istihbarat yapan unsurların, öğrendiklerini daha sonraki yıllarda ve yaşantılarında kullanıyor olmalarıdır. (18)

17 •
Bodrum Gümbet’te Sun Clup Hotel’in sahibi Ahmet Nedim BAŞMISIRLI ile arkadaşı Vasfı Ahmet KÖSEOĞLU arasındaki ihtilaf, Jandarma Subay ve Astsubayları ile itirafçı ve mafya arasında çözümlenmiş, alınan çekler tahsil edilmiştir. Çıkan ihtilafta itirafçı İbrahim BABAT arkadaşlarını vurmuştur. İbrahim BABAT Başbakanlık Teftiş Kurulu’na başvurmuş ve 7 yıl ile kurtulacağının kendisine garanti edildiğini, ancak 17 yıla mahkum olunca konuşmaya karar verdiğini anlatmıştır.

18 •
Alaattin KANAT Polise verdiği ifadede (26.08.1994) “Geçmiş yaşantımdan tanıdığım ve kendilerinin eroin kaçakçılığı işlerine bulaştıklarını bildiğim Abdülkadir AKBIYIK ve Senar ER isimli Güneydoğu kökenli kişilerden onları korkutarak para sızdırmayı düşündüm. Eroin kaçakçısı olarak tanınan ünlü kişilerden (öldürülen) Behçet CANTÜRK, Savaş BULDAN gibi kişilerin de isimlerini vererek korkutabileceğimi düşünerek teşebbüse geçtim.” “Müştekiye ettiğim telefonlarda başka isim kullanmam ve kendimi kontrgerilla olarak tanıtmam tamamen onları korkutabilmeye matuftur” demiştir.taraf

25 tane Ergenekon daha var

image Ergenekon, mevcut sistemin sınırlarını zorladığı için tasfiye edilmeye çalışılmıştır!

Rizgarî Online/TBMM Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu'nun başkanlığını yapan Ersönmez Yarbay, Türk “derin devlet” yapılanmasına yönelik ciddi bir dokundurmada bulundu… Türk “derin devlet” yapılanması içinde Ergenekon benzeri en az 25 tane gizli örgüt bulunduğunu belirten Ersönmez, Ergenekon`un ise sistemin sınırlarını zorlamaya çalıştığı için tasfiye edilmeye çalışıldığı tespitini yaptı. Zaman gazetesinin haberinde şunlar kaydedildi:”Ersönmez, Ergenokun banzeri Türkiye'deki derin devlet yapılanması içinde Ergenekon'un tek örgüt olmadığını söyledi. Yarbay, Ergenekon'un, mevcut sistemin sınırlarını zorladığı için tasfiye edildiğini ifade ederek, Türkiye'de en az 25 gizli örgüt daha bulunduğunu anlattı. Derin devlet yapılanması içinde sağcının solcuyu, solcunun sağcıyı vurduğunu, ancak iplerin bir merkezin elinde olduğunu vurgulayan Ersönmez Yarbay, Ergenekon'un bu merkezin kontrolündeki örgütlerden sadece biri olduğunu söyledi.

image Ergenekon'un bir bütünün sadece bir parçası olduğunu belirten Yarbay, "Ergenekon'dan daha büyük en azından 25 tane örgüt daha vardır. Onun gibi büyük büyük örgütler var. Ergenekon belki biraz mevcut sistemin kontrol edemeyeceği kadar faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Bu yüzden tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Mevcut sistemin sınırlarını zorlamıştır. Sistemin sınırları içinde kalsaydı, bir problem olmazdı." diye konuştu. Yarbay, demokratik sistemin tesis edilebilmesi için bu tür gizli yapılanmaların mutlaka deşifre edilmesi ve yenilerinin kurulmasına izin verilmemesi gerektiğini ifade etti.

Devlet içindeki yapılanmaların, 1974'te dönemin başbakanı Bülent Ecevit tarafından ilk kez dillendirildiğini anlatan Ersönmez Yarbay, "Bu iddialarla ilgili olarak ilk kez yargılama söz konusu olmuştur. Ergenekon soruşturması bu yönüyle çok önemlidir. Bunu büyük bir aşama olarak görüyorum. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından, Türkiye'nin geleceği açısından Ergenekon iddianamesinin hazırlanması ve bu iddianamenin mahkeme önüne taşınması tarihî bir dönemeç noktasıdır." açıklamasında bulundu.

Uğur Mumcu'yu yandaşları öldürdü

Ersönmez Yarbay, Uğur Mumcu'nun kendi yandaşlarınca öldürüldüğünü ileri sürdü. Komisyonda Mumcu'nun öldürülmesiyle ilgili 26-27 farklı senaryonun tartışıldığını dile getiren Yarbay, bu senaryoların tek tek incelendiğini ama hiçbirini destekleyecek somut delillerin bulunmadığını kaydetti. Yarbay, "Ama benim kanaatim şu. Türkiye'de o dönem laik kesimler, bizzat laik kuruluşlar tarafından hedef alınmış, onların duyarlılıkları, anti-laik kesime karşı mücadelelerinin keskinlikleri artırılmak istenmiştir." dedi. Yarbay, bu cinayeti azmettirenlerin faydasını gördüğünü, 28 Şubat'ın bu girişimlerin bir sonucu olduğunu ifade ederek, "1990'larda başlatılan, Laik kesimi duyarlı hale getirip sokağa dökme projesi, 28 Şubat ile hedefine varmıştır." diye konuştu.

RO/Zilan Dersim