Kürtlere artık sadece vaad yetmiyor...

/Mehmet Ali Birand-Milliyet Başbakan’ın, hem DTP’nin, hem de AKP’ nin kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu şu süreçte, hiçbir şey olmuyormuş, herşey normalmiş, kontrol elindeymiş izlenimini vermek için gerçekleştirdiği bu gezi, hemen her yönden son derece önemli. Dikkat edecek olursanız, zamanlaması çok ilginç. Bir yandan davalar, ancak öte yandan TSK’nın PKK’ya karşı muazzam baskısını sürdüğü ve Türkiye-Irak sınırını adeta kapattığı, K. Irak’a yönelik harekatlarla bu baskıyı daha da arttırdığı bir dönemde gerçekleşiyor. Aslında doğrusu yapılıyor. Milyarlarca dolarlık bir paket. Ancak, madalyonun bir de öbür yanı var. Bölge halkının karnı, artık vaatlere doymuş durumda. Şimdiye kadar, enaz son 15 yıl içinde açılan paketleri bir düşünün. Gelip geçmiş bütün Başbakanlar, neler neler söylemişlerdi. Mangalda kül bırakmamışlardı. Güneydoğuyu çiçek tarlasına döndüreceklerini söylemişlerdi. Sonra ne oldu ? Her bir paket, heyecanla uygulamaya sokuldu. Kısa bir süre geçtikten sonra, yavaş yavaş erimeye veya anlı şanlı bürokrasimizin tekerine takılmaya başladı ve unutup gitti. Yapılanlar ya yarı kaldı veya bazıları hiç başlanmadan durdu. Bütün bunlara karşılık, PKK için mücadele amacıyla, yani güvenlik gerekçesiyle inanılmaz paralar harcandı. O paranın yarısı, iş yaratan yatırımlara dönüştürülebilmiş olsaydı, bugün karşımızda bambaşka bir Güneydoğu bulurduk. Artık vaatler yetmiyor. Kürt kökenli vatandaşlarımız artık vaatlerle yetinmek niyetinde değiller. Artık uyandılar. Haklarını arıyorlar. Hakları, insan yerine konmak, itilip kakılmamak, dillerine sahip çıkabilmek, kültürlerini kaybetmemek ve Türkiye pastasından paylarını alabilmek. Başbakan’ın bu son paket girişiminin bir tek parıltılı yanı var. O da, Erdoğan’ın söz verdiği taktirde gereğini yaptığı yolundaki genel izlenim. Yani paketi olduğu yerde bırakmamak ve göz boyamamak. Bakalım gerçekten sözünü tutacak mı ? Gerçekten paketin sonu getirilecek mi, yoksa Erdoğan’da diğerleri gibi, döndükten sonra herşeyi unutacak mı ? Bu açılımın gerçek nedenlerinin, bölgeyi kalkındırmak değil, 2009’daki yerel seçimler ve AKP’nin son K.Irak operasyonlarından sonra kaybettiği oyları geri almak olduğu söylenecektir. Mutlaka bu gerekçelerin de, böylesine gösterişli bir paket hazırlanmasında rolü olmuştur. Varsın olsun... Varsın oy için Güneydoğu’ya birşeyler yapılsın. Yeter ki, arkası gelsin. Yeter ki, Kürt kökenli vatandaşlarımızı bir daha aldatmayalım. Ancak, son not olarak şunu da eklemek istiyorum. Sadece ekonomik paketle de bu işi kapatabileceğimizi sanmayalım. İnsanları rahatlatmak iyi ve doğru bir yaklaşımdır, ancak yeterli değil. Zamanında atmadığımız adımların faturaları artık çok büyüdü. Ekonomik pakette, faturanın sadece bir bölümünün ödenmesine yarar, o kadar. İşin bu yanını da unutmayalım.

KÜRDİSTAN İLE ÇİN ARASINDA TİCARİ ANLAŞMA...

PNA-Resmi bir davet üzerine bir süre önce Çin ülkesine ziyarette bulunan Kürdistan Bölge hükümetinden üstdüzey heyet burada Çin ülkesi yetkilileriyle ''ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması'' imzaladı. Kürdistan bölge ticaret bakanı başkanlığındaki üstdüzey heyette çok sayıda Kürt iş adamı da yer alıyor. Anlanşamın içeriğine ilişkin açıklamada bulunan Kürdistan Bölge ticaret bakanlığından bir kaynak,anlaşmada , iki taraf arasında ticaret ve ekonomik işbirliğinin üstdüzeye çıkartılması için Çin ülkesinin Kürdistan bölgesinde konsolusluk açması gerektiğinin altı çizildiğini belirtti. Anlaşmada ayrıca Çin şirketlerinin Kürdistan bölgesine yatırım yapmalarının gerektiğine vurgu yapılırken bu doğrultuda iki taraf arasında ticaret ve ekonomik anlamda kolaylığın sağlanması amacıyla Kürdistan bölgesi ile Çin ülkesi arasında doğrudan uçuşların yapılması öngörülüyor.

Halkların Kardeşliği mi?

Halkların kardeşliği“ni Kürtlere ısrarla önerenler, aynı şeyi Çeçenlere, Filistinlilere, Bosnalılara, Kosovalılara, Montenagrolulara (Dağlık Karabağlılara), Kürdistanlı ve Iraklı Türkmenlere, Kıbrıslı Türklere ve daha bir çoklarına önermiyorlar. Neden acaba ? Halkların kardeşliği“; ne kadar hoş, adilâne, güzel bir söylem ve kavram, değil mi? Karşı çıkabilecek olana aşk olsun. Kardeşliğe karşı çıkana kim inanır, kim sever ki. Kardeşin kardeşle çıkarları uğruna boğaz boğaza girdiği Dünya´mızda, „halkların kardeşliği“nin gerçek hayatta bir karşılığı var mı? „Halkların kardeşliği“nin hukuksal karşılığı nedir? Hangi hukukun kurallarına göre halklar kardeşleşecekler? Dünya´da bir tane yaşayan veya yaşamış, „halkların kardeşliği“ örneği yok. Gerçekleşme olanağı olan var mı? Sahi nedir „halkların kardeşliği“, ne içeriyor Allah aşkına? Yalnızca ezilen ulusun taleplerini ezen ulus karşısında olabilecek en düşük seviyeye indirmeye mi yarıyor bu kavram? Adı, ülkesi, dili, kültürü, tarihi, kısacası varlığı inkar edilen; diğer halklar tarafından her türlü yol ve yöntem denenerek ortadan kaldırılmak istenen Kürtler kiminle ve nasıl kardeşleşecekler? Türkiye Cumhuriyeti´nin kuruluşundan bu yana, Türk halkının desteği ve dayanışması ile her seçim iktidar olan, olmayan; irili ufaklı hangi parti Kürtlerin Türklerden ayrı bir halk olduğunu kabul ediyor ve Kürtler için de Türklerin hakları kadar eşit haklar talep ediyor? Aksine, Türk halkından destek alan bu partiler Kürtlere karşı yürütülen savaşın en önde gelen savunucuları dır. Türk halkının temsilcileri olan bu partilere göre, biz Kürtler şaki, eşkiya, kaçakçı ve ölümü hak etmiş teröristleriz. Türk halkı da zaten farklı düşünmüyor. „Oğlum öldü, vatan sağ olsun. On tane evladım olsa onları da gönderirim, ben de gitmeye hazırım“ demeyen var mı? Hepimiz kardeşiz, tek devlet, tek millet yaşayıp gidiyoruz diyenler ile „halkların kardeşliği“ni dillendirenlerin düşüncelerinden Kürtler için aynı sonuç çıkar. İçlerinde T.C.´nin resmi sınırlarının ne kadar âdil olduğunu tartışan var mı? Ülkemizin bölünmüşlüğü, yüreğimizin tam ortasından dikenli tellerin geçmesi, ülkemizin bir köşesinden diğerine “sınır ötesi Kürt Öldürme Operasyonları” ideologların akıllarına geliyor mu? Çek halkı ile Slovak halkı birbirlerinden ayrıldıklarında tek kişinin burnu bile kanamamıştı. Ancak, onlar bile kardeşleşememişlerdi; ancak iyi birer komşu olabildiler. Hele bizim coğrafyamız da „halkların kardeşliği“ söylemi bir ütopyadır. Onun için onbeş yıl önce „halkların kardeşliği“ni savunan bazı aktörler şimdinin Ergenekoncuları dır. Yalçın Küçük´ün Doğu Perincek´in Kürt ve Kürdistan sorununa çözüm önerileri ne idi? Olsa olsa çok yüksek bir refah düzeyini yakalamış, zenginleşmiş, hiç bir alanda özgürlük sorunu olmayan halklar kardeş olabilirler. O da biz Kürtlerin anladığı anlamda değil, yalnızca ekonomik alanda kardeş(!)leşebilirler. Hiç heveslenmeyin “birayên delal“, hiç kimse bizim gibi daha Dünya´ya kendisini diğer halklarla eşit bir halk gibi, kabul ettirememişlerle kardeş olmaz. Yok öyle avanta. Yüz Milyarlarca sermayesi olanlar, bakkal dükanı açacak kadar parası olmayanlarla ortaklığı aklından bile geçirmezler. Kürtler herşeyden önce, Kürdistan´da, Kürtler ve Kürdistanlı diğer halklarla kardeşleşmeli. Kürtler ve Kürdistanlılar, birleşip özgürleşemedikleri sürece diğer halklarla kardeş olma düşüncesi ham hayaldir. Kardeş olmak istediğiniz halkla eşit değilseniz, „halkların kardeşliği“ kavramıyla yalnızca yeni bir sömürgeci anlayışı dillendirmiş olursunuz. „Halkların kardeşliği“ni Kürtlere ısrarla önerenler, aynı şeyi Çeçenlere, Filistinlilere, Bosnalılara, Kosovalılara, Montenagrolulara (Dağlık Karabağlılara), Kürdistanlı ve Iraklı Türkmenlere, Kıbrıslı Türklere ve daha bir çoklarına önermiyorlar. Neden acaba ? İmam Bektaş evina-min@gmx.net Kurdistan-Post Haber