Uras'dan aydınlara çağrı: Kürt sorunun çözümü için insiyatif alın 'Hepimiz Kürdüz demeliyiz' Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı ve İstanbul bağımsız Milletvekili Ufuk Uras, son dönemlerde ülkede artan ırkçı saldırılar karşısında yazar ve aydınları görev başına çağırdı. Uras, aydınların insiyatif sahibi olarak Türkiye'nin aydınlık yüzünü temsil eden bir insiyatif almaları gerektiğini söyledi. ÖDP'nin 4. Olağan Kongresi'nde yeniden genel başkan seçilen İstanbul bağımsız Milletvekili Ufuk Uras, Türkiye'yi tektipleştirmek isteyen ırkçı anlayışlar nedeni ile ülkede barışı tesis etmemin mümkün olmadığını belirtti. Ülke genelinde yaşanan gerginlik ve kutuplaşmalardan bazı siyasi partilerin medet umduğunu söyleyen Uras, Kürt sorunun çözümünün sınır ötesinde değil, sınırın içinde olduğunu düşündüklerine dikkat çekti. Uras, 'Yani demokratikleşmeden yana, sosyal politikaları gerçekleştirmekten yana, kalıcı adımlar atmaksızın Kürt sorununun 'tek başına bir asayiş sorunudur' demenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Çünkü Kuzey Irak'a defalarca sınır ötesi operasyon yapılmış, buna karşın bir sonuç alınamamıştır. Emekli generallerde bunu ifade etmişlerdir' dedi. Aydınlara çağrı Emekli generallerin yapmış olduğu açıklamaları geçte olsa olumlu bulduğunu kaydeden Uras, 'Çünkü o sürecin içinden gelenler o sürecin bir çıkmaz yol olduğunu, yani imha ve inkar üzerinden bir sonuç alınamayacağını aslında kanıtlamış oluyorlar' diye konuştu. Son dönemde gelişen milliyetçi saldırılara da dikkat çeken Uras, şunları söyledi: 'Kürt sorununun demokratik ve siyasi çözümünden yana olan kesimlerin, çok kimlikli çok kültürlü Türkiye özlemi çekenlerin bu süreçte yan yana olmaları ve kültürel, siyasal alanlarda ortak işler yapması gerekmektedir. Aydınlarımızın, yazarların ve sanatçılarımızın önümüzdeki süreçte Türkiye'nin aydınlık yüzünü temsil eden bir insiyatif almaları gerektedir. Bunu sayın Yaşar Kemal ile de görüşmüştük. İnanıyorum ki bu yönlü harcayacağımız emek, Türkiye'de var olan bu ırkçı, milliyetçi ve faşist dalgalanmaya ket vurarak, Kürt sorununun siyasi çözümü siyaset alanında özellikle parlamento üzerinde gerçekleşecektir.' 'Hepimiz Kürdüz demeliyiz' Agos gazetesi Genel yayın Yönetmeni Hrant Dink öldürüldüğü zaman 'Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hırant Dink'iz' sloganı atıldığını hatırlatan Uras, 'Bu günde birey sadece Kürt olduğu için saldırıya ve tacize uğruyor. Ahmet Kaya tişörtü giydiği için insanlar tarafından tartaklanıyor, işyerleri tahrip ediliyorsa, bize düşen görev 'Hepimiz Kürdüz, hepimiz DTP'liyiz' demektir' dedi. 'Kürt sorunu konusunda acilen adım atılması gerekiyor' Kürt sorununun çözümü noktasında acilen adım atılması gerektiğine dikkat çeken Uras, atılacak adımları şöyle özetledi: 'Demokratikleşme konusunda somut adımlar atmak gerekiyor. Özellikle bölgedeki savaş mağdurlarının boşaltılan köylülerinin yaralarını sarmak ve sosyal politikaları içeren bir toplum üzerinden tutum almak gerekir. Ama AKP iktidarının yaklaşımlarını görüyoruz. Onlar bu gün Kuzey Irak'a yapacakları müdahale ile ilgileniyorlar. Halbuki bu müdahalenin hiç bir sonuç getirmeyeceğini askeri kesimler ifade ediyor. Kamuoyunun toplumun gazını alabilmek içinde bu tür işlerin anlamlı olmadığını düşünüyorum. Gelin hep birlikte bu ülkenin vatandaşlarının sosyal yaralarını saralım. Demokratikleşme konusunda adımlar atalım ve insanlar kendi kültürünü kendi dilini kendi onurlarını koruyabilsinler. Bu sorun atılacak olan demokratik adamlarla birkaç ay içende çözülebilir aslında yeter ki sürecin insiyatifi Şahin'ler de değil, Güvercin'ler de olsun.' ADANA (DİHA) METİN İNAN

Economist: 'Barzani PKK ile Türkiye arasında sıkıştı' Haftalık siyaset ve ekonomi dergisi Economist, Türkiye'nin sınır ihlali olasılığını değerlendirdiği haberinde Kurdistan'daki Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin Ankara ile PKK arasında sıkıştığını yazıyor: "Bu tür hatalı dış müdahaleler Türkiye'deki gerginliği körüklüyor" "Türkler, Barzani ve Amerikalıların geniş çaplı bir harekatı durdurmak için daha fazla adım atması gerektiğini söylüyorlar. Barzani PKK sorununun barışçıl yollardan çözülmesine yardımcı olabileceğini belirtiyor. Barzani, Türkiye'nin dostu olduğunda ısrar ediyor ancak tehdit ve şantaj altında Ankara'yla işbirliği yapmayacağını vurguluyor. 90'lı yıllarda birkaç kez Peşmergeleri PKK'nın üzerine gönderen Barzani, 1990'larda Kürtler arasındaki iç savaşı akılda tutarak artık Kürdün Kürtle savaştığı günlerin geride kaldığını, PKK'ya karşı uluslararası bir gücün oluşturulması gerektiğini söylüyor. Economist, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Bush'la görüşmesine de sınır ötesi harekât tartışmasının damga vurduğunu belirtiyor: "Bush yönetiminin, Türk ordusunun PKK'ya karşı sınırlı bir operasyon düzenlemesini onayladığı anlaşılıyor. Amerika, Türkiye'nin PKK hedeflerini belirleyebilmesi için askeri istihbarat da sağlayacağını söylüyor. Washington, Türkiye'ye, daha büyük çaplı bir harekâtın, Irak'ın görece huzurlu ve müreffeh bölgesini istikrarsızlaştıracağı mesajını verdi ve Ankara'nın bundan sakınmasını istedi. Şimdiye kadar Erdoğan ve generalleri geri durdular. Ama daha ne kadar böyle kalacaklarını kimse bilmiyor." Economist, Amerika Birleşik Devletleri'yle, Avrupa arasındaki ilişkileri değerlendirdiği başka bir yazıda da Bush-Erdoğan görüşmesine değiniyor: "Türkiye'nin geniş çaplı bir sınır ötesi harekâtını belki de durdurmuş olan Türk-Amerikan zirvesi, iki ülkenin siyasi liderlerinin bu tehlikeli dünyada birbirlerine ihtiyacı olduğunu bildiklerini ortaya koydu. Belki Erdoğan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy kadar derin olmayabilir ya da Almanya Başbakanı Merkel kadar, rahatlatıcı bir tarzı olmayabilir. Erdoğan, Washington'da Ulusal Basın Kulübü'ndeki konuşması sırasında Ermeni katliamı ile ilgili sorular karşısında Ermenilerin insani bir şekilde, ceplerine para konarak göç ettirildiğini söyleyerek iyi bir tablo çizmedi. Ama Erdoğan Bush'la birlikte düzenlediği basın toplantısında, ayrılıkçı Kürtlere göz yumduğu ya da onlara karşı bir şey yapmadığı için ülkesinde Amerika'ya öfke duyanlara mesaj vermek istercesine defalarca 'stratejik ortak' kavramını kullandı. " 'Türkiye, ABD'siz yapamaz' Dergiye göre Erdoğan'ın vermek istediği mesaj şuydu: "Türk-Amerikan ilişkilerinin temelini oluşturan askeri bağların zayıflamasına karşın, Türkiye, stratejik değerini ve Batı yanlısı Müslüman bir ülkenin önemini Paris ve Berlin'den daha fazla takdir eden bir dostsuz yapamaz." Erdoğan'ın Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasını önlemeye yönelik çabalarının sonuç verip vermeyeceğinin belli olmadığını kaydeden Economist dergisi, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığının boyutlarına dikkat çekiyor ve ekliyor: "Şimdiye kadar Türk ordusuyla ilişki kurmaya alışmış Amerikalıların ılımlı İslamcılığın yükselişe geçtiği bir ülkeyle nasıl geçineceği konusunda da belirsizlikler var. Ancak Erdoğan'ın Washington ziyaretinin Beyaz Saray'daki yetkilileri bu hafta her şeyden daha fazla uykusuz bıraktığı bir gerçek. Amerika bazen, sorunsuz, zengin dünyadaki ortaklarıyla, patlama tehlikesi içeren sorunlu bölgelerde ne yapılması gerektiği konusunda farklı düşünüyor. Türkiye'nin doğu sınırları da işte böyle bir yer."

Israilden Türklere:PKK İLE UZLAŞAMAZSINIZ Akan kanın bir türlü durdurulamadığı İsrail `de ve Filistin topraklarında üç kez başbakanlık koltuğunda oturdu. Bazen dışişleri bakanı olarak çetin barış müzakerelerini yürüttü. Bazen de savunma bakanı olarak Filistin gerilla kamplarının bombalanmasına karar verdi. Ve sonunda 84 yaşında, İsrail Cumhurbaşkanlığı `na seçilerek devletin zirvesine tırmandı. Şimon Peres , 65 yıldır Ortadoğu `nun kaderini çizen başrol oyuncularından biri. 1994`de Yaser Arafat `la aylarca gizli pazarlığı yürütüp Filistin devletinin yolunu açan Oslo anlaşmasını yaptığı için ona "Barış güvercini" diyorlar. Anlaşmaya atılan imzalar, İsrail Başbakanı İzak Rabin `e, Dışişleri Bakanı Şimon Peres `e ve Yaser Arafat `a Nobel Barış ödülünü getirdi. Ama, bu tarihi imzanın çok ağır faturası da oldu ve en ağır faturayı, fanatik İsrailli Amir `in kurşunlarına hedef olan Rabin hayatıyla ödedi. Peres de aşırı milliyetçilerin hedefi oldu. O kadar ki, milliyetçiler sokak gösterilerinde, Peres aleyhine sloganlar atıp Arafat `ın başından hiç çıkartmadığı siyah beyaz kefiyeli Şimon Peres posterlerini açtılar. Peres `le görüşmek için Telaviv `e uçtuğum gün, suikastçi Amir `in 12 yıldır yattığı hapishanenin önünde yine gösteri vardı. Peres `in Cumhurbaşkanlığı Sarayı `ndaki mütevazı odasına girdiğim zaman gözüm hemen çalışma masasının arkasındaki duvarı kaplayan camekâna takıldı. "Acaba hangisi Nobel Barış Ödülü ?" diye bakarken, ilk anda dikkatimi çeken camekânın önünde açık duran belge oldu. Peres "Bu Nobel ödül belgesi" dedi. Ardından da camekânın içindeki madalyalar arasında en ortada duran küçük altın madalyayı gösterdi. "İşte bu Nobel Barış madalyası" diye işaret ederken, yüzüne mutluluk yansıdığını fark ettim. "Aşırı milliyetçiler sizden hoşlanmıyorlar. Arafat `ın kefiyesiyle posterlerinizi sokaklarda görmek sizi rahatsız ediyor mu?" diye sordum. Peres "Önemli değil. Hiç rahatsız olmuyorum" derken, yüzünde bu kez acı bir gülümseme belirdi. Söylemese de belli ki rahatsızdı. Peres `le bir saat boyunca süren sohbetten sonra, camekanın arkasındaki madalyalara baktık. Duvar dolusu madalyalar Rusya `nın küçük bir kasabasında başlayıp, kibutzlarda çalışarak ve büyük kavgalarla geçen 84 yıllık hayatını yansıtıyordu. "Sayın Cumhurbaşkanı dolu dolu bir hayat" dedim. Peres gülümsedi: "Hayat hiçbir zaman yeterince dolu değildir." * Türk Parlamentosu `nda konuşacaksınız. Neler hissediyorsunuz? Evet, Abu Mazen `le (Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ) konuşacağız. Bu olağanüstü bir olaydır. Tarihi bir olay yaşayacağız. * Neden? Çünkü şimdiye kadar böyle olay yaşamadık. Türkiye gibi büyük bir ülkenin parlamentosu barış için Filistin ve İsrail Devlet başkanlarını davet etti. Büyük bir saygıyla geliyorum. * Sizce Türkiye , Ortadoğu `da barış için daha önemli bir rol oynayabilir mi? Evet. Türkiye , sadece barışı desteklemiyor, barışı gerçekleştirmek için çalışıyor. Sadece siyasi barışı değil, ekonomik barışı da. Bakın, ekonomi olmadan büyük politikalar uygulayamazsınız. Türkiye de büyük bir değişim yaşadı. Değişim de sadece siyasi olmadı. Daha modern bir orta sınıf doğdu. Sadece, Türkiye `nin imajı değişmedi. Kapsamı değişti. PKK İLE UZLAŞAMAZSINIZ * Türkiye yıllardır PKK terörüyle boğuşuyor. Tecrübenize dayanarak bu tür bir terörle nasıl başa çıkmak lazım? Türkiye `nin benim tavsiyeme ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum. Türkiye `nin de tecrübesi var ama şunu söyleyeyim. Şiddete taviz verilmez. Terörle uzlaşılmaz. PKK siyasi bir hareket değildir. Terörist bir örgüttür. Terörist olan hiçbirhareket de demokratik değildir. Barışa karşıdır. Mücadelenin basit olmadığını biliyoruz. Karşınızda organize bir ordu yok. Kendilerini gizleyebiliyorlar. Ama, Türkiye `nin tepkisi retorik değil siyasi olarak son derece dengeli. Çok cephede savaşıyorsunuz. * Sizce Irak , Türkiye `nin tepkisinin retorik olmadığını anladı mı? Anladı. PKK `yı destekleyemeyeceğini gördü. Kaçırılan askerler serbest bırakıldı. * PKK `ya karşı Kuzey Irak `ta bir askeri harekât sizce sonuç verir mi? Dikkatli konuşacağım, çünkü oradaki durumu bilmiyorum ama tecrübelerimizden tek bir şey söyleyebilirim. Tek bir askeri harekatla PKK `ya son veremezsiniz. Sürekli ve büyük bir sabırla mücadele etmelisiniz. Ama bir yandan da masum insanları vurmamaya dikkat edin . Sonuç olarak, zaten Türkiye Irak `ın parçalanmasını istemiyor. Farklı görüşleri olsa da, size karşı savaşmayanlarla teröristleri ayırmanız gerekiyor. * Peki sizce Amerikalılar neden Kuzey Irak `ta PKK `nın gelişmesine göz yumdu? Bence Amerikalılar Türkiye `nin tutumunu anlamaya çalışıyor. BARZANİ `NİN TUTUMU * Ya Barzani ? Neden Türkiye `ye meydan okuyor? Esas dinamitle oynayan o değil mi? Kürt liderlerle, bir tartışmaya girmek istemem. Ama tecrübemi aktarayım. Arafat `la görüşmeye başladığımız zaman iki yolu da kullanamayacağını anladı. Sonuçta, ya siyasi müzakereler yapacaktı ya da teröre başvurup müzakereleri baltalayacaktı. Bence sonuçta sorumlu pozisyonda olanlar anlayacaktır. * Sizce Barzani , Türkiye `yi Kürt devletini tanımaya mı zorluyor? Bu konuda bir şey söylemek istemiyorum. Ama, Irak `ın parçalanmasını Türkiye istemiyor, Amerika da istemiyor. Hemen herkes de federal ya da konfederal çözümden yana. Zaten bu Iraklılarca kabul edildi. Buna kulak vermek gerekir. * Ama, Irak şimdi bile parçalanmış gibi. Kürtler , Sünniler ve Şiiler , ABD çekilince parçalanma nasıl önlenecek? Irak `ın parçalanması imkânsız. * Neden? Herkes Irak `ın parçalanmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Ayrılamazlar, çünkü Türkler , Kürtler ve İranlıların yeni sınırların çizilmesinde anlaşmaları imkânsız. Hepsi gevşek bir federasyon olsa bile birlikte kalmayı tercih eder. * Yani parçalanmayla pandoranın kutusu açılır diyorsunuz... Evet. Toprağı, serveti parçalayamazsınız. Öyle bir ortamda kimin kimi öldürdüğünü de anlayamazsınız. Bu yüzden çok dikkatli olmak lazım. Ayrılığın getireceği sorunları görüyorum. Bu nedenle en iyi çözümün federal ya da konfederal yapı olduğunu söylüyorum * Bazıları da Amerika `nın en az 60 yıl Irak `ta kalacağını söylüyor? Ne dersiniz? Bakın, tarih kendi içinde şaka gibidir. Vietnam `a, Kore `ye, Afganistan `a bakın. Kimin kazandığını, kimin kaybettiğini bilemezsiniz. Ben Amerika `nın uzun süre kalmak için girdiğini zannetmiyorum . Çok saçma. * Petrol yataklarını kontrol etmek için kalacağını düşünenler çok fazla. Petrolden kurtulmalıyız. * Batı`nın petrole ihtiyacı yok mu? Bence zamanımızın en büyük sorunu petrol. Dünyayı kirletiyor. Demokrasiye darbe indiriyor. 10 yıl önce bir varil petrol 10 dolardı bugün 100 dolar. Petrol kaynaklarına sahip olanlar 10 kat zenginleşti ama demokrasi nerede? Ayrıca, bir imparatorluk kurmayı hayal ediyorlar. İran ortada. Biz petrole karşı bilimi kullanacağız. Elektrikli otomobili yakında çıkarıyoruz. Güneş enerjisi ve suyu kullanacağız. Petrole bağımlılığı mutlaka kıracağız. 2007-11-11 01:50:28 Sabah

'9 gencin üzerine 10 bin kişilik ordu gönderiliyor'

Washington Post: PKK kuşatılıyor Kandil Dağı ’na çıkan Batılı medya kuruluşlarına katılan Washington Post , Kuzey Irak dağlarındaki PKK ’lıların giderek artan bir biçimde kuşatıldığını belirtti. Kuzey ve Batı’da Türk kuvvetlerinin sınırda yığıldığını, doğuda İran ’ın toplarının PKK üslerini bombaladıklarını kaydeden gazete "Ve şimdi ABD ’nin büyük baskısı altındaki Irak hükümeti, gerillaların 30 yılı aşkın bir süredir bildiği tek barınağı yok etmeye başladı" diye yazdı. Washington Post , "Irak -Türkiye sınırında Kürt gerillalarının kararlılığı sürüyor" başlıklı uzun haberinde Kuzey Irak ’ta dağlardaki PKK ’lıların giderek artan bir biçimde kuşatıldığını belirtti. `BUSH PKK ’NIN KÖKLERİNİ KAZIMA SÖZÜNÜ VERDİ` Buna karşın PKK ’lıların davaları için savaşmaya hazır olduklarını söylediklerini belirten gazete, Murat Karayılan ’ın Abdullah Öcalan ’ın bir portresi altında çekilen fotoğrafını da kullandı. Kışın kalın karları yaklaşırken bir "Türk işgali olasılığının azaldığıönı savunan gazete, ABD ’nin PKK sorunu ile uğraşmaya söz verdiğine dikkat çekti. Gazete "Savaşçılar üzerindeki baskı artıyor. Başban Bush , Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ’a, ABD ’nin terör örgütü olarak gördüğünü PKK ’nın köklerini kazıma taahhüdünde bulundu" diye yazdı. `PKK LİDERLERİ AKP ’NİN ARTAN POPULARİTESİNDEN KAYGILI` Türkiye ’de Temmuz ayında yapılan seçimlerin sonuçlarına değinen gazete, AKP ’nin Güneydoğu ’daki performansına ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "PKK liderleri, Türkiye ’nin İslam eğilimi iktidardaki partinin popularitesinden kaygı duyuyor. Temmuz seçimleri, Kürt azınlığından rekor sayda kişiler, Kürtlerin kimliğini ifade etmelerine yönelik kısıtlamalarını hafifleterek, PKK ’ya desteği ve Türkiye ’deki bir Kürt yurdu hayalini erozyona uğratan parti için oy verdi.ö Washington Post , Öcalan ’ın PKK için "hem karahman, hem de guru " olduğunu da yazdı. `PKK ’LILAR IRAKLI KÜRTLERCE YAKALANMAKTAN KORKMUYOR` Geçen hafta Kuzey Irak ’ta PKK ’nın uzantısı Demokratik Çözüm Partisinin bürolarının kapatıldığına işaret eden gazete, buna karşın PKK ’lıların Iraklı Kürtlerce yakalanmak veya öldürülmekten korktuklarını göstermediklerini kaydetti. 2007-11-11 10:48:28 Milliyet

Kürdistan: Şeyh Said'le birlikte Saraykapı Cezaevi'nde kalan 'küçük' isyancı, ilk kez DİHA'da DİYARBAKIR (DİHA) - Elazığ'ın Palu İlçesi'nde 13 Şubat 1925 tarihinde başlayan Şeyh Sait isyanı, kısa sürede Muş ve Diyarbakır'a yayıldı. İsyan Diyarbakır'a ulaştığında henüz 5 yaşında olan Hediye Akyıldırım'ın babası Ali Bey de isyana dahil olmuştu. Ali Bey, Diyarbakır'ın Hani İlçesi'nde 'Eliyê Feti' olarak tanınıyordu. Eşi Sıddıka, kızları Hediye, Saniye, Zehra ve oğlu Mahmut'u geride bırakarak, Şeyh Sait'in saflarında mücadeleye katılmıştı. Diyarbakır'ın Hani İlçesi'nde yaşayan Akyıldırım, şuan 87 yaşında. Dönemin 'minik' tanığı Hediye nine, yıllar sonra sessizliğini bozdu ve 'anlatacaklarım gelecek kuşaklara taşınsın' deyip DİHA'ya konuştu. Babası isyana katıldığında Hani'nin Deregel Mahallesi'nde annesi ve kardeşleri ile yaşayan Hediye Akyıldırım'ın yaşamı, bir gece evlerine müfrezelerin düzenlediği baskınla değişiyor. Bu değişiklik, cezaevinden Kayseri'ye uzanan bir sürgünün öyküsünün de başlangıcı olarak Akyıldırım'ın hafızasına kazınıyor. Akyıldırım'ın anlattığına göre, kardeşleri ve annesi ile derin uykuda olduğu bir kış gecesi yüzlerce müfreze evlerine baskın düzenliyor. Gece çocuklar yalınayak, pijamalı bir şekilde anneleri ile birlikte Hani'de bir askeri birliğe götürülüyor. Açlık, sürgün ve sefaletin kapısı da böylece aralanmış oluyor. 5 yaşında Saraykapısı Cezaevi'nde Bir gün burada tutulduktan sonra Hediye Akyıldırım ile kardeşleri ve annesi ve karakolda tutulan onlarca kişi kamyonlarla Diyarbakır'ın Suriçi Semti'nde bulunan ve şuan müzeye dönüştürülen Saraykapı Cezaevi'ne getiriliyor. Henüz 5 yaşında bir çocuk olan Hediye Akyıldırım'ın cezaevi ile ilk tanışması böyle başlıyor. Akyıldırım tarihi bir belge niteliği taşıyan o günleri şu şekilde anlatıyor: "Saraykapısı Cezaevi'ne götürdüklerinde üzerimizde geceliklerimiz vardı. İçeri girdiğimizde bizi kocaman bir koğuşa aldılar. Koğuşta yüzlerce kişi vardı. Tam hatırlamıyorum 500 kişi bile olabilir. Etraf buz gibiydi. Soğuktan ben ve kardeşlerim titriyorduk. Annem çaresizdi. Üzerimize örtebileceğimiz bir örtü bile yoktu. Bütün kadın ve çocukları bizim olduğumuz koğuşta tutuyorlardı. Aç, susuzduk. Giysilerimizi bile değiştiremiyorduk. Hatta bir damla su bulamıyorduk ki, ellerimizi yıkayalım." Kardeşi açlıktan ve soğuktan öldü Akyıldırım'ın henüz çocuk yaşında tanıştığı cezaevi, onun hayatına sadece açlık, soğuk olarak girmiyor. 4 yaşındaki kardeşi Saniye annesinin kucağında açlıktan ve soğuktan can veriyor. Akyıldırım o anı, "Annem koğuşun duvarına vurdu, askerler geldi. Kardeşimi annemin kucağından alıp götürdüler. Ben çocuk olduğum için onlarla birlikte gittim. Askerler gözlerimin önünde küçük bir çukur açıp kardeşimi içine koydular. Ne yıkadılar ne de kefenlediler" diyerek anlatıyor. Akyıldırım, "Şimdi Diyarbakır'a gitsen kardeşinin mezarının yerini bulabilir misin?" diye sorduğumuzda ise gözyaşlarına boğuluyor ve "Ne mezarı. Mezar yoktu ki. Çukur açıp gömdüler içine" diyerek yanıtlıyor. Şeyh Sait'le ilk tanışma Akyıldırım, resmi görüşe göre, 'dini', Kürt çevrelere göre ise 'Kürt isyanı' olarak nitelenen ve babasının da destek verdiği isyanın liderini yani Şeyh Sait'i de ilk defa Saraykapısı Cezaevi'nde görüyor. Akyıldırım, hafızasında 91 yıl önceki gibi tazeliğini koruyan Şeyh Sait'i şöyle anlatıyor: "Şeyh Sait'i ilk defa, avluda kurulan mahkemede gördüm. Aynı cezaevindeydik. Kardeşim çok ağladığı için ben onu kucağıma alarak annemin yanına götürdüm. O sırada avludaki mahkemeyi de izledim. Tam olarak hatırlamıyorum ama Şeyh Sait'in üzerinde, ceket, şalvar ve sarık vardı. Dimdik duruyordu. O sırada isyana katılanlardan biri de Hani'de kadılık yapan Salih Bey'di. Salih Bey de mahkeme salonundaydı. En öndeydi. Mahkeme Başkanı Şeyh Sait'e "Sao sen misin. Sen misin Türkiye Cumhuriyeti'ne kafa tutan?" diye sordu. Salih Bey, Şeyh Sait'in konuşmasına fırsat vermeden atıldı ve mahkeme başkanına "Dilin dönmüyor mu Sait diyesin. O değil, benim TC'ye kafa tutan. O hiç bir şey yapmadı" dedi. Mahkeme başkanı sustu. Şeyh Sait'i ilk ve son kez orada gördüm. Annemin aktardıklarına göre Şeyh Sait de arkadaşları da mahkemede Türkçe konuşuyorlardı." Öldürülme korkusu… Akyıldırım kardeşini kaybettiği Saraykapısı Cezaevi'nden tam bir yıl sonra yani 6 yaşına geldiğinde çıkabiliyor. Akyıldırım ve aynı koğuşta kalan yüzlerce kişi bir sabah kapılarına dayanan askerler tarafından tekrar kamyonlara bindiriliyor. Bu kez yolculuk Şanlıurfa'nın Birecik İlçesi yakınlarından geçen Fırat Nehri'nin kenarına... Belirsizlikle başlayan yolculuğa Fırat Nehri'nin kıyısında ölüm korkusu ekleniyor. Akyıldırım'ın anlattığına göre, askerler sadece kadın ve çocuklardan oluşan yüzlerce kişiyi Fırat Nehri'ne atması için oradaki görevlilere emir veriyor. Akyıldırım yaşananları şöyle aktarıyor: "Yerde sadece kum vardı. Ne ağaç, ne de bir ot parçası. Bizi orada bırakıp gittiler. Onlarca kadın ve çocuktuk. O zaman askerlerin oradaki görevlilere 'Bunları suya atın' dediklerini öğrendik. 3 gün boyunca bu korkuyla yaşadık. Her an her dakika bizi ne zaman suya atacaklar diye bekliyorduk. Yakınımızda Urfalı ağalar vardı. Sonradan öğrendiğime göre, bu ağalar Ankara'ya telgraf çekip, 'Eğer bu masum insanları nehre atarsanız, bizde Kürdüz. Böyle bir şeyi asla kabul etmeyiz. Hepimiz Şeyh Sait isyanına katılıp silah alırız' demişler. Bunun üzerine Ankara'dan emir geldi ve bizi sallara bindirip suyun karşı tarafına geçirdiler." Ve sürgün başlıyor Akyıldırım'a göre Ankara'dan gelen telgrafla yüzlerce kadın ve çocuk tekrar kamyonlara bindiriliyor ve yine belirsiz bir yolculuk başlıyor. İlk durakları Gaziantep oluyor. Sonra Niğde… Ve Akyıldırım'ın isimlerini hatırlamadığı iller. 6 ay süren yolculuğun son durağı ise Kayseri oluyor. Akyıldırım, annesi ve kardeşleri ile yola çıkan bazı aileler yol üstündeki illere bırakılırken, Akyıldırım ve yakınları da Kayseri'nin Bahçebaşı Mahallesi'ne getiriliyor. Burada eski bir Ermeni evine yerleştirildiklerini anlatan Akyıldırım, "Ben, annem ve kardeşlerim 3 odalı bir eve yerleştirildik. Evin bir odasının her tarafı açıktı. Rüzgar soğuk olduğu gibi içerideydi. Bir de o zaman kıştı. Soğuktan titriyorduk. Komşularımızın hepsi Türktü. Ama hiçbiri bize kötü davranmadı. Bize yiyecek, kap kaçak verdiler. Birkaç ay içerisinde artık bir evimiz, biraz da eşyamız vardı" dedi. Sıddıka hanım ve çocuklarının artık başını sokabilecekleri bir evi vardı. Ama geçimlerini sağlamak için paraya ihtiyaçları vardı. Akyıldırım annesi Sıdıka Hanım'ın geçimlerini sağlamak için geceleri çorap ördüğünü, gündüzleri ise yün eğirdiğini söylüyor. Diğer kardeş ve baba da ölüyor Kayseri'deki derme çatma Ermeni evinde, kardeşleri Zehra, Abdullah ve annesi ile yaşayan Hediye Akyıldırım, diğer kardeşini de kaybediyor. Kardeşinin ölüm nedenini "Doktor çok korkmuş. Korkudan öldü" diye açıklasa da tam olarak bilmiyor. Akyıldırım, "Zehra 12 yaşındaydı. Kurtaramadık. Onu da kaybettik. Annem ve çevredeki komşuların yardımıyla, yıkayıp kefenledik ve defnettik" diyerek anlatıyor. İlerlemiş yaşına rağmen Akyıldırım'ın tek isteği Kayseri'ye gidip kardeşinin mezarını bulabilmek. 6 yıllık sürgün bitiyor Sürgünün acısına eklenen 2. kardeşin ölümünden sonra bu kez Şeyh Sait isyanına katılan Akyıldırım'ın babası Ali Bey yakalanıyor ve kafası kesilerek idam ediliyor. "Babamı hiç görmedim. Tanımıyorum. Çünkü ben doğduğumdan beri mücadelenin içindeydi. Annemin anlattığına göre iyi bir insandı" diyen Akyıldırım, sonrasında yaşananları şöyle anlatıyor: "Annem yıkılmıştı. 6 yıl Kayseri'nin Bahçebaşı Mahallesi'nde kaldıktan sonra Türkçe'yi de öğrenmiştik. Biraz da birikmiş paramız vardı. Annem bir gün bizi alarak Adana'ya getirdi. Adana'da bir hafta kaldık. Bu süre içinde tarla bahçe işlerinde çalıştık. Bir gün ben ve bizim Fatma isimli bir akraba vardı, Adana'da yürürken onun Hani'den tanıdığı bir müfettişle karşılaştık. Biraz konuştuktan sonra müfettiş bize Hani'ye dönmemiz için yardım edebileceğini söyledi ve bizi belediyeye gönderdi. O müfettişin emriyle bize araba verildi ve Hani'ye döndük." Gelecek nesillere aktarılmalı Kayseri'deki 6 yıllık sürgünün ardından 12 yaşında bir gece uykusundan uyandırılarak, koparıldığı topraklarına dönen Akyıldırım, bir süre sonra evleniyor. Şu an 4 çocuk ve sayısını bilmediği kadar torun sahibi olan Akyıldırım, annesinin ölümünden sonra yapayalnız kaldığı kardeşi Abdullah'ı da 6-7 yıl önce kaybetmiş. Türkiye'nin tarihinde önemli bir yere olan isyanın tanığı Akyıldırım'ın isteği, anlattıklarının gelecek nesillere aktarılması. (Fotoğraf: Perihan KAYA)

Türkiye'nin muhtemel bir Kurdistan operasyonunun uluslar arası yasalara aykırı olduğunu belirtti.

Kıbrıs Dışişleri Bakanı Erato Kozakou Markoullis:  "Türkiye'nin Kürdistan'ı işgaline karşıyız" Mısır'da resmi temaslarda bulunan Kıbrıs Dışişleri Bakanı Erato Kozakou Markoullis, "Türkiye'nin Kürdistan'ı işgaline karşıyız" dedi. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ile düzenledikleri ortak basın toplantısında Markoullis, Türkiye'nin muhtemel bir Kuzey Irak operasyonunun uluslar arası yasalara aykırı olduğunu belirtti. Markoullis, Uluslar arası anlaşmalara uymayan ülkenin Kıbrıs değil, Türkiye olduğunu iddia eden Markoullis, "BM şu ana kadar Kıbrıs konusunda 100'den fazla karar aldı. Bu kararların hepsine biz uyduk ama Türkiye uymadı" dedi. Avrupa Birliği ile ilişkilerde sürekli olarak Türkiye'nin bir değişimden geçmesini desteklediklerini de söyleyen Rum Bakan, Ankara'nın şu ana kadar AB'ye karşı verdiği sözleri tutmadığını söyledi. Kıbrıs Kesimi'nin 27 AB ülkesinden biri olduğunu kaydeden Markoullis, Türkiye'nin AB'ye üye olabilmesi için Kıbrıs'la ilgili verdiği sözleri yerine getirmesi gerektiğini vurguladı. Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt ile dün görüşen Rum Bakan, daha sonra da Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ile bir araya geldi. Musa ve Rum Bakan mutabakat zaptı da imzaladı. Musa, Bakan ile bölgesel ve Kıbrısla ilgili sorunları konuştuklarını ifade etti. Markoullis, daha sonra Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ile de bir araya geldi.

PKK`nin İran kolu PJAK`a üye 3 militanın iran sınırındaki çatışmada sehit edildi Iran devlet televizyonunun haberinde sınırı geçen PJAK militanlarının, İran Devrim Muhafızları `yla silahlı çatışmaya girdikleri, çatışmada 3 militanın öldürüldüğü belirtildi. PJAK `a üye militanlarla birlikte gece görüş özelliğine sahip kamera, uydu telefonu ve bazı silahların da ele geçirildiği açıklandı. Irak , son haftalarda İran `ı sınırı geçip Kandil Dağı eteklerindeki PJAK mevzilerini bombalamakla ve civar köylerde yaşayan sivilleri evlerini terk etmek zorunda bırakmakla suçluyordu.

Iran "Irak Kurdistanini" tek tarafli olarak tekrar havadan ve karadan bombalamaya basladi! İran ise Kürd savaşçılara karşı Irak "ın kuzey sınırını yaklaşık bir ay aradan sonra yeniden topçu ateşine tutmaya başladı. Irak Kürdistan Demokrat Partisi "ne bağlı "Kurdistan TV ", sınırda konuşlanan İran topçu birliklerinin , Haci Umran bölgesindeki 6 ayrı noktaya önceki sabah 2 saat süreyle topçu ateşi açtığını bildirdi. Kürd savaşçılarinın İran "daki kolu olan PJAK "a üye teröristleri hedef aldığı öne sürülen ateş sırasında can kaybı olmadığı, bölgedeki köylerde oturanların evlerini terk etmek zorunda kaldığı belirtildi. Ateşle birlikte ormanlık alanlardaki yangına dikkat çekilirken bir savaş uçağının da Irak "ın kuzeyine 25 kilometre kadar girerek alçak uçuş yaptığı bildirildi. İran uçağının bölgedeki PKK kampları ile ilgili keşif yaptığı tahmin ediliyor.

HAK-PAR`dan PKK`ya silah bırakma çağrısı AA-Bucak , partisinin Diyarbakır İl Başkanlığında yaptığı basın açıklamasında, 11 Kasım Pazar günü Diyarbakır `da Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP ) ile "Savaşa ve Irkçılığa Hayır Mitingi" düzenleyeceklerini açıkladı. Kürt sorununun çözümü için PKK `nın koşulsuz olarak silahı bırakması gerektiğini ifade eden Bucak , "PKK şiddet politikasından mutlaka vazgeçmeli, süresiz olarak çatışmaya son verdiğini açıklamalı ve silah bırakmalıdır. Şiddet politikası çıkmaz sokaktır" diye konuştu. PKK’den ‘silah bırakmaya hazırız’ açıklaması PKK , Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü için oluşturularak siyasi bir proje çerçevesinde silahları bırakmaya hazır olduğunu açıkladı. İnternet üzerinden yayın yapan Fırat Haber Ajansı `nda yayınlanan bir haberde, silahların devre dışı kalması için PKK `nin siyasi bir proje oluşturulması gerektiğini kaydettiği ifade edildi. PKK `nin bu çerçevede diyaloga hazır olduğu belirtilen haberde, ortay konulacak bir siyasi proje temelinde, silahların tümden devre dışı bırakılacağı bir sürecin başlayabileceği kaydedildi.

BELGE: KART KURT, TARK TURK DA OLABİLİR

Belge`den paşalara çok cevaplar:İNSANLAR ÖLÜYOR TABİİ BU ARADA! Demokratik Toplum Partisi`nin Meclis`teki rolü, PKK`ya karşı sınırötesi operasyon tartışılırken, gazeteci Fikret Bila`nın emekli komutanlarla Kürt sorunu ve PKK konusunda yaptığı söyleşiler yankı yarattı. Emekli komutanların “Hata yaptık” sözlerini NTVMSNBC’ye değerlendiren Murat Belge , “Buna da şükür. Bir şeyleri değişterecekse, şu yapılsın denirse, ben kendi hesabıma olanları unutmaya hazırım. Bu memleket birbirini hain ilan edenlerle yürümez” dedi. DTP ’nin Meclis ’teki rolü, PKK ’ya karşı sınırötesi operasyon tartışılırken, gazeteci Fikret Bila ’nın emekli komutanlarla Kürt sorunu ve PKK konusunda yaptığı söyleşiler yankı yarattı. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ile Kürtçe ’yi yasaklayan 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren ’in sözleri dikkat çekiciydi. Yalman ’ın “O dönemde sosyal istekleri bile biz ‘yıkıcı faaliyetler’ kapsamında görüyoruz”, Evren ’in ise “Kürtçe ’yi yasakladık, hata yaptık” sözleri dikkat çekiciydi. YALMAN : BİZ ÖYLE EĞİTİLDİK Emekli komutanların neden yıllar sonra fikir değiştirdikleri, yanlış yaptıklarını “pişmanlık” gibi yorumlanacak şekilde ifade ettikleri tartışılırken, Yalman söyleşisinin yayınlanmasının ardından, Türkiye ’nin önde gelen düşünce adamlarından gazeteci ve öğretim üyesi Murat Belge , Radikal gazetesindeki köşesinde “Aytaç Yalman ve Kürt sorunu” başlıklı bir yazı yazdı. “Bu konuşmalardan çıkan ilginç sonuçlar yalnızca Kürt sorunu ve PKK ’yla sınırlı kalmayacak gibi görünüyor” diyen Belge, Yalman ’ın “Bizler o dönemde, ‘Kürt yoktur’ diye eğitilmişiz. Kürtleri , Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor” sözlerine dikkat çekerek şöyle dedi: BELGE: KART KURT, TARK TURK DA OLABİLİR ...Bu ‘kart-kurt’ hikâyesini ben de -kimbilir kaçıncı sefer- daha geçen gün bir kere daha yazmıştım. Dilbilim ve ‘sesbilim’ (fonoloji) açısından baktığınızda, ayakkabıdan çıkan sesin [k], [r], [t] fonemlerine nasıl düştüğünü anlamak mümkün değil -ayrıca, [kurt] diye yazdığımız sesin [turk] diye yazılması da pekâlâ mümkün. Bir ‘dilbilimci ’ye ‘Böyle bir şey mümkün mü?’ diye sormak akıl edilse, daha o zaman sorun çözülebilirdi. Ama tabii, hayır, çözülemezdi. Çünkü o zaman ‘kart-kurt’ teorisi yapanlar da söylediklerinin gerçeklikle ilgisi olmadığını biliyorlardı. ‘Böyle inanılırsa iyi olur’ diye düşündükleri için o teoriyi uydurmuşlardı. İkincisi, soruyu ‘Türk’ dilbilimciye soracak olsaydınız, dilbilimin yanı sıra ‘ulusal çıkar’ konusunda da bir eğitim görmüşse, pekâlâ onaylayabilirdi ‘kart-kurt teorisi’ni. Benzer işler yapan çok ‘Türk bilimci’ görüyoruz. Burada sorun, Kürt ve kart-kurt sorunlarını aşıyor. Ortada bir şeyin doğrusunu bilen ve ilan eden (yani, ‘bizim’ neye inanmamız ‘gerektiğini’ bilen) bir otorite var. Onun dediğine karşı çıkılamıyor. Bu otorite, ‘kart-kurt teorisi’ kadar zırva bir teoriyle ortaya çıktığı zaman bile, kimse buna karşı gelemiyor, ağzını açıp bir şey söyleyemiyor. Niye? Nasıl? Aytaç Yalman ’dan yaptığım alıntının son cümlesinde var cevabı: “O dönemde sosyal istekleri bile biz ‘yıkıcı faaliyet’ kapsamında görüyoruz.” Öyle gören kim? TSK ! Dönem ne? 1980’ler, yani Evren ’in her şeye egemen olup her şeyin açıklamasını yaptığı yıllar. Ama anlaşılıyor ki, bu tespitleri yapan, neyin ‘yıkıcı’ olduğuna karar veren, sonra da o işi yapanların ümüğüne çöken TSK ’nın sonraki bir kuşağının emekli generali, o zaman ‘yıkıcı faaliyet’ten, başı bin bir derde giren birisinin söylemekte olduğu sözü haklı ve doğru buluyor ve ‘maalesef bunun yapılamadığını’ söylüyor… EVREN : KÜRTÇE YASAĞI BİRAZ AĞIR OLDU Belge bu yazısını “Bugün olmakta olanları da hatırda tutarak, ne sonuç çıkarıyorsunuz, bütün bunlardan?” sorusuyla bitiriyordu. Fikret Bila iki gün sonra Kenan Evren ’le konuşmasını yayınladı. 12 Eylül ’de Kürtçe ’yi yasaklayan Evren şöyle diyordu: “12 Eylül ’de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak; okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz, dedik. Neden dedik? Ben devlet başkanıyken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum . Açtım kitabı, oku şunu, dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm; Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş, dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz, dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım.” BELGE: İNSANLAR ÖLÜYOR TABİİ BU ARADA Evren ’in sözlerini de dikkate alarak, Murat Belge ’ye Yalman ’la ilgili yazısını bitirirken sorduğu soruyu sorduk: “Bugün olmakta olanları da hatırda tutarak, ne sonuç çıkarıyorsunuz, bütün bunlardan?” Belge’nin değerlendirmesi şöyle: Bir adam, kafasına bir şey esiyor, karşısına çıkan bir olayla böyle bir karar veriyor. Bu karar 70-80 milyon insanın hayatını değiştiriyor. O zaman bu kararın doğru olup olmadığı tartışması da yapılamıyor. Bu çok doğru da gelmiyor, deme şansınız yok. Çünkü Genelkurmay Başkanı’nın emri, tartışılamıyor. Sonradan bir gün gelip “Hata ettim” diyebiliyor. İnsanlar ölüyor tabii bu arada, sonra da “Bu yanlıştı” diyebiliyor. TOPLULUK HALİNDE NEGATİF İRADE ÇIKIYOR Bu memlekette bir takım işlerin yapılma üslubu var. Bu üslubu yaratanlar da bu kişiler. Kendileri muvazzaf vaziyetteyken “Bunu öyle değil, şöyle yapalım” deme cesaretini gösteremiyorlar. Akıllarından bir şey geçse de susuyorlar. Çünkü alışıldık şekilde yapılmazsa ve sonuç beklediği gibi olmazsa “sorumlu düşerim” anlayışı oluyor. Dolayısıyla bir topluluk halinde bulundular mı bir negatif irade ortaya koyabiliyorlar. “Şu işi eskiden beri böyle yapıyoruz, değiştirelim ” diyor biri ama, buna karşı “değiştirirsen ya bir şey olursa” diyorlar. İşte bu “Ya bir şey olursa” herşeyi değiştiriyor. “Peki eskisi gibi yapalım”a dönülüyor. Emekli olunca da bu durum ortadan kalkıyor. İşte o zaman da “Hata yaptık” filan diyorlar. GÖREVDEKİLER BUNLARDAN ETKİLENEBİLİR Murat Belge ’ye göre, bu açıklamalardan, bugün görevde bulunan askerler bireysel olarak etkilenebilir: Bunlar Kürt meselesiyle herkesten daha fazla uğraşan adamlar. Kendi aralarında “Bu böyle olmaz, başka türlü bir çözüm lazım” diyorlardır. Ama kurum bunu dedirtmiyor. Görüşlerde değişme olabilir mi? Bunları söylenmesi gereken zamandan 25-30 sene sonra söylüyorlar. UCUNDAN TUTARIM, OLANLARI UNUTMAYA HAZIRIM Buna bile şükür demek lazım. Bunlar bir takım şeyleri değişterecekse, ben kendi hesabıma, şu yapılsın denilecekse, benim de tutacağım bir ucunu bırakmışlarsa, ucundan tutarım. O zamana kadar olanları da unutmaya hazırım . Çünkü bir memleket birbirini hain, düşman ilan eden insanlarla yürümez. NTVMSNBC