Ahmet Türk: Çözümü kendi Kürtleriniz ile arayın

ahmet turk DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, Güney Kürdistan ile başlatılacak olan diyalogun 'yeni bir çatışma ve savaş ittifakı' olmamasını dileyerek, 'Bu diyalogu olumlu buluyoruz. Ancak, sorunun çözümü içeridedir, iç dinamiklerdedir' dedi. Türk, hükümetin sorunun çözümünde askere teslim olduğunu belirtirken, CHP'li Lideri Deniz Baykal'ı da milliyetçilik ve şovenizm ile suçladı. Türk başta hükümet ve başbakan olmak üzere cumhurbaşkanı, Meclis başkanı ve siyasi partilere acil olarak Kürt sorununa el atmaları çağrısında bulundu.
Partisinin grup toplantısında konuşan DTP Eşbaşkanı Başkanı Ahmet Türk, siyasal ve ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Türkiye'nin sanal gündemlerle meşgul olmaması gerektiğini belirten Türk, Türkiye'nin temel gündemlerini, öncellikli olarak Kürt sorunu, Avrupa Birliği Projesi, gelir dağılımındaki adaletsizlik olarak sıraladı. Dünyayı saran ekonomik krize dikkat çeken ve bu konuda 'Kriz var, hükümet önlem almıyor' diyen herkesin Başbakan tarafından azarlandığını ifade eden Türk, 'Oysa Türkiye, kriz riski bulunan 28 ülkeden biri. Peki Sayın Başbakan, yarın kriz gelip çattığında, bu krizin üstesinden, halkın alın terinden-emeğinden kısarak, yeni zamlar yaparak, onu daha fazla fakirleştirerek mi geleceksiniz? Türkiye'de en fazla kazananların ekonomik istikrarı için, en yoksul milyonlarca insanımızın cebinde var olanı da mı alacaksınız?' diye konuştu. Hükümetin savaşa 300 milyar dolar harcadığını hatırlatan Türk, bu harcama yapılmadığı taktirde Türkiye'nin krizden daha az etkileneceğini dile getirdi. Türk, 'Savaşın tırmanması ekonomik krizin de derinleşmesi sonucunu beraberinde getirecektir. Bir yandan küresel ekonomik kriz, diğer yandan içeride yürütülen savaş ekonomisi kısa süre sonra Türkiye'yi krizden en çok etkilenen ülkeler arasına sokacaktır. Bu tehlikeden en az zararla kurtulmanın tek yolu savaş ekonomisine son vermektir' diye konuştu.
'Toplum artık savaş istemiyor'
Kürt sorunun çözümsüzlüğünden dolayı yaşanan can kayıplarının kendilerini üzmeye devam ettiğini belirten Türk, şunları kaydetti: 'Bütün kamuoyu ayakta! 'Bu kan artık dursun-çocuklarımız ölmesin' diyor, haykırıyor, yalvarıyor. Aydınlar-yazarlar-sanatçılar 'Artık yeter' diyor, yazıyor-çiziyor-demeç veriyor çözüm önerileri sunuyor. Sivil toplum, barışseverler, vicdanlı siyasetçiler, meslek örgütleri, toplumun bütün kesimleri; biran önce bu sorunun barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesini dile getiriyor. Halk barış istiyor, halk çözüm istiyor, halk huzur istiyor!.' Türkiye halkının artık aldatılmak istenmediğini anımsatan Türk, bu çığlığın duyulması ve gereklerinin yerine getirilmesi isteyerek, bunu yerine getirecek olanın da siyasetçiler olduğunu söyledi.
'Uygar dünyayı örnek alın'
'Emret komutanım, ne gerekiyorsa yapalım' diyen bir zihniyete artık hiç kimsenin tahammülü kalmadı. Bunu söyleyen hükümet, bunu söyleyen başbakan yarın halkın karşısına nasıl çıkacak? Oğlunun-kızının hesabını soran anne-babalara nasıl hesap verecek?' sorularını yönelten Türk, şunları söyledi: 'Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum: Başta Hükümet ve Başbakan olmak üzere, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Siyasi Partiler acil olarak Kürt sorununa el atmalıdır. Tek bir insanımızın bile bundan sonra ölmemesini sağlamak ve akan kanı durdurmak için mümkün olan her yolu denemek zorundadır. Uygar dünya sorunlarını böyle çözüyor, böyle çözdüler. Diyalogla, uzlaşıyla ve siyasetle çözdüler.' Benzer sorunların dünyada diyalogla çözüldüğünü belirten ve bunun için örnekleri dile getiren Türk, İngiltere'nin Kuzey İrlanda sorununu diyalogla çözdüğünü ve İRA'nın böyle silahsızlandığını belirterek, şunları dile getirdi:
'Hükümet, Başbakan bunlardan hiç mi ders çıkarmıyor, bu yöntemlerden hiç mi feyz almıyor? Sormak istiyorum; Sürekli gençlerin öldüğü bir ülkeyi, daha fazla zor-şiddet yöntemlerini geliştirerek mi çağdaş uygarlık seviyesine çıkaracaksın? Başbakan birkaç yıldan beri İspanya Başbakanı Sayın Zapatero ile Medeniyetler İttifakı projesinin eş başkanlığını yürütüyor. Kendisine huzurlarınızda sormak istiyorum, Zapatero'ya bir sorsun: Katalonya'da, Bask'ta, Endülüs'te halkın kendi anadilinde eğitim ve öğrenim görmesi üniter yapınızı zayıflattı mı yoksa daha mı fazla güçlendirdi? Bölgesel meclislerin varlığı ve işlevsel olarak çalışması, İspanya'yı böldü mü yoksa kapsayıcı bir yurttaşlık anlayışı ile ülkenizin birliği ve bütünlüğünü daha da mı güçlendirdi? Fakat, ne yazık ki, bu çözümleri gören ve ülkesine bir an önce barış getirmek için uğraşan bir Başbakan yok karşımızda. Tersine, kendi selameti ve temsil ettiği çevrelerin çıkarlarını korumak için, askeri yöntemlere boyun eğen ve statükoyla uzlaşan bir Hükümet var şu an Türkiye'de.'
'Milliyetçilikte kimse Baykal'ın hızına yetişemez'
CHP Lideri Deniz Baykal'ın her çatışma sonrasında DTP'yi hedef gösterdiğini bununla da kendini başarısızlığını örtmeye çalıştığını belirten Türk, kimsenin milliyetçilik ve şovenizm konusunda, Baykal'a yetişemediğini belirtti. Türk, 'Her seferinde de tutturmuş İspanya'yı, Heri Batasuna'nın kapatılmasını örnek veriyor. Bir an önce DTP'nin kapatılmasını adeta iple çekiyor. Baykal, İspanya'nın İ'sinden bile anlamıyor değerli arkadaşlar. Heri Batasuna, bir bölgenin partisiydi ve ayrılıkçı bir politika yapıyordu. İspanya'dan ayrılıp bağımsız bir Bask Devleti kurmayı, şiddet yollarına başvurarak yapmaya çalışıyordu' diye kaydetti. Türkiye'nin 1982 Anayasası ile Franko dönemi anayasanın aynı olduğunu belirten ve Baykal'ın demokratik bir anayasa talebini bile içine sindiremediğini belirten Türk, 'Bu kadar militarist bu kadar anti-demokratik bir siyasi lider daha düşünemiyorum Türkiye'de. Aklınca, Doğu ve Güneydoğu'da CHP il ve ilçe teşkilatlarına kilit vurulmasının hesabını DTP'den çıkaracak! Sen önce, zihniyetini değiştir, demokrasiyi-insanların hak ve hukukunu öğren, militarizmden-milliyetçilikten vazgeç o zaman gel kozlarını paylaş bizimle!' dedi.
'Bölgede zaten OHAL sürdürülüyor, yeni düzenlemeler bunu meşrulaştıracak'
DTP'nin, halklar arasında barış ve kardeşliğin teminatı ve köprüsü olduğunu ifade eden Türk, bu yıkılmasının vebalinin büyük ve trajik olacağını dile getirdi. Türk, meclisi sorunun çözüm adresi olarak gördüklerini tekrarlayarak, şunları kaydetti: 'Sorunun çözümü, Milli Güvenlik ve Terörle Mücadele Yüksek Kurullarıyla olmaz. 25 yıldan beri bu kurullarda alınan kararlar askeri çözümler ve güvenlik tedbirleri oldu. Şimdi aynı ezber sürdürülmek isteniyor. Birkaç yıl önce yapılan nispi reformlardan geri dönülüyor, zaten fiili olarak devam eden OHAL mantığı, sadece bölgeyi değil bütün Türkiye'yi içine alacak şekilde yasalaştırılmaya çalışılıyor.' Hükümetin yaşananlar karşısında yaşadığı çaresizlikten dolayı askeri otoriteye teslim olduğu eleştirisini yapan Türk, bu konuda hükümetin daha önce yaptığı ve ihlallere neden olan düzenlemelere dikkat çekti. Yapılmak istenen yeni düzenlemelere ilişkin de 'Şu an Bölge'de zaten tam bir OHAL durumu yaşanıyor. İnsanlar 'dur' ihtiyarına uymadı diye öldürülüyor, ardından 'örgüt üyesi' diye kamuoyuna açıklanıyor' sözleri ile değerlendiren Türk, yapılmak istenen düzenleme ile bu yapının meşrulaştırılmak istendiğini söyledi. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından geçen hafta yayınlanan işkence verilerini açıklayan Türk, en son Engin Ceber'in işkence ile öldürüldüğünü belirterek, 'Diyarbakır Cezaevi'nde 1996'da 12 tutuklu aynı yöntemle katledilmemiş miydi? Gazeteci Metin Göktepe gözaltında işkenceyle öldürülmemiş miydi? Şimdiye kadar hangi soruşturmanın sonucunda işkenceciler adalet önünde hesap verdi, yargılandı ve cezalandırıldı?' sorularını yöneltti.
AKP, cumhuriyet döneminin sansür rekorunu elinde tutuyor
Hükümet sözcülerinin tezkere görüşmeleri sırasında kendi iktidarları döneminde sivillerin zarar görmediğini yönündeki açıklamalarını hatırlatan Türk, 8 Mart'ta ve Newroz'da yaşananların bütün dünya tarafından görüldüğünü belirterek, '4 Temmuz'da Hakkâri merkeze bağlı Kavaklı köyünde askerin 'dur' ihtarına uymadıkları gerekçesiyle açılan ateş sonucu yaşamlarını yitiren Mehmet Öztunç ve Tekin Ediş sivil değil miydi?' diye konuştu. Kürt basınına yönelik sansür ve baskı uygulamalarına da değinen Türk, son iki yıl içinde Özgür Gündem geleneğinden gelen 16 gazetenin yayını toplam 38 kez durdurulduğunu ve bunun da ibret verici bir tablo olduğunu belirterek, 'Tarih tekerrür eder sözü gerçekten doğrudur. İttihatçılar, muhalif ne kadar gazete varsa susturmuş, gazetecileri öldürtmüş, matbaaları kapattırmıştı. Bu zihniyetin bugünkü taşıyıcısı ise, AKP iktidarıdır' diye konuştu. AKP'nin cumhuriyet tarihinde gazete kapatma rekorunu elinde bulunduğunu ifade eden ve en son Kürtçe Azadiya Welat gazetesinin kapatıldığını anımsatan Türk, 'Cumhurbaşkanı Sayın Gül'ün Avrupa Birliği gezilerinde 'Bakınız Türkiye'de Kürtçe yasak değil. Günlük gazete bile çıkıyor' dediği Welat gazetesi geçen hafta bir ay süreyle kapatıldı. Gazetenin kapatıldığı gün bir AKP Sözcüsü de Meclis kürsüsünde 'İnsanlarımızın etnik alt kimliklerinin inkâr edilip görmezden gelindiği, ana dillerinin konuşulmasının ve öğrenilmesinin, şarkılarının, türkülerinin söylenmesinin, kendi dilinde TV seyretmesinin, gazete okumasının, çocuğuna özgürce isim koymasının yasaklandığı bir Türkiye'de değiliz artık' diyordu. Bir yandan TRT'den Kürtçe yayın başlayacağını açıklayacaksınız, diğer yandan Kürtlerin kendi anadillerinde yayın yapan bir gazeteyi kapatacaksınız. İşte AK Parti'nin gerçek yüzü budur' ifadelerine yer verdi. Demokratik kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapan Türk, hükümete de 'Kürtlere reva görülen şey birgün gelip sizi de vurur' uyarısında bulundu.
Irak'lı Kürtlerle diyalog yeni bir çatışma ittifakı olmasın
Kürt Federe Bölgesi ile hükümetin başlatacağı diyalog arayışlarını olumlu bulduklarını belirten Türk, 'Umut ediyoruz ki, bu diyalog yeni bir çatışma ve operasyon ittifakı olmasın. Onun yerine, Türkiye demokrasisinin gelişmesi ve farklılıkların bir arada kardeşçe yaşamasının vesilesi olsun. Fakat kendi yurttaşıyla çözüm aramak yerine, Irak Kürtleriyle çözüm arayışına giren bir mantık, elbette ki barış ve demokrasi niyetinde olamaz. Sorun içerdedir, dolayısıyla çözümü de içeridedir. Muhatap da iç dinamiklerdir. Biz Irak Kürtleriyle görüşülmesin demiyoruz, ancak; bu güne kadar DTP ile bir kez dahi görüşmeyen bir zihniyet, Sayın Barzani'yle bin kez dahi görüşse hiçbir sonuç elde edemeyecektir' dedi.
Mitinglere çağrı
Türk son olarak 20 Ekim tarihinde görülecek olan Ergenekon davasına dikkat çekerek, Kürt coğrafyasında işlenen suçların açığa çıkarılmasını istedi. Türkiye'nin geçmişi ile yüzleşmesi için davanın fırsat olabileceğini dile getiren Türk, 19 Ekim günü mağdur ailelerin ve DTP'nin Şırnak, Mersin, Malazgirt ve Ankara, 20 Ekim Pazartesi günü, Erciş, 25 Ekim Cumartesi günü Van, 26 Ekim Pazar günü, Yüksekova, İzmir ve Siirt'te yapılacak olan mitinglere katılım çağrısı yaptı.
Azadiya Welat'a destek
Grup toplantısında Azadiya Welat gazetesinin kapatılması, gazete vekiller tarafından taşınarak, protesto edildi. ANKARA (DİHA)