Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK), 9 maddeden oluşan 'Ulusal Stratejisi Belgesi'ni açıkladı.

KNK'den Ulusal Strateji Belgesi
 

knk_kurdistan_ulusal_kongresi Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK), 9 maddeden oluşan 'Ulusal Stratejisi Belgesi'ni kamuoyuna açıkladı. 'Ulusal Strateji'nin belirlenmesinde temel unsurun 'demokratik ulusal çıkarlar' olduğuna dikkat çekilen belgede, Kürtler için ulusal birliğin sağlanmasının önemli olduğu belirtildi.
Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Kürtler arası birlik için hazırlanan 'Ulusal Strateji Belgesi'ni kamuoyuna sundu. KNK, 'Ulusal Strateji'nin belirlenmesinde temel ve belirleyici unsurun 'demokratik ulusal çıkarlar' olduğunu vurguladı.


KNK, haftalardır beklenen 'Ulusal Strateji Belgesi'ni açıkladı. 9 Maddenin yer aldığı belgede, Kürtler arası ilişkiler, Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki Kürtlerin pozisyonu ve uluslar arası ilişkilere vurgu yapılıyor.
Bölge'deki savaşın yeni bir evreye girdiğine dikkat çekilen belgede şu ifadeler yer aldı: 'Bu gelişme iç birliği her zamankinden daha fazla ivedi kılıyor. Bugüne kadar ulusal birlik için birçok çalışma yapıldı, adımlar atıldı. Ne var ki, bugüne değin istisnasız tüm ulusal güçleri biraraya getirecek bir platform yaratılamadı. Geçmiş dönem deneyimlerinin ışığında, Kürt halkında ulusal birlik bilinci gelişti ve halk bugün bu görevi politik öncülere yüklüyor. Gelinen aşamada Kürtlerin ulusal birliğe yaşamsal derecede gereksinimi var. Artık ulusal güçler arasında diyalog zemini ve kanallarının oluşturulması bir zorunluluktur. Ulusal güçleri birleştirecek bir zeminin bir an önce kurulması gerekir. Bunun yanısıra, Kürt ulusal güçlerini ulusal çıkarlar temelinde birleştirecek norm ve kuralların da belirlenmesi ve ulusal politik yaşamda egemen kılınmalıdır. Biz KNK olarak, bu 'Ulusal Birlik Strateji Belgesi'ni, ulusal kamuoyunda geniş bir biçimde konuşulması, tartışılması ve Kürt ulusunun yararına bir sonucun elde edilmesi amacıyla öneriyoruz.'
Güney Kürdistan'ın durumuna da dikkat çekilen belgede, 'Irak'ın resmi sınırları içindeki parça yeni bir biçim almıştır: Federal Irak içinde, Federal Kürdistan. Ne var ki, Federal Irak merkezi hükümetinin 'de facto', 'anti Kürdistan' pozisyonu, genel Kürdistan davası ve Kürt ulusal hakları bakımından, kendi içinde potansiyel tehlikeyi barındırıyor. O nedenle, ulusal dikkatin bu alanda yüksek tutulması gerekir' denildi.
Demokratik ulusal çıkarlar
'Ulusal Strateji'nin belirlenmesinde temel ve belirleyici unsurun 'Demokratik ulusal çıkarlar' olduğuna dikkat çekilen belgede, 'Kürt halkı ve diğer azınlıklar adına, tüm ulusal sosyopolitik, sosyokültürel ve sosyoekonomik örgütler, politik şahsiyet ve aydınlardan oluşan, 'büyük ulusal güç', 'ulusal strateji'nin sosyal bileşimini oluşturuyor. Uluslararası güçler de, Kürdistan'a dair politikalarını 'direk' ya da 'indirek' kendi jeostratejik çıkarlarına göre yürütüyorlar. Bu realiteye göre, dünya reelpolitik dengeleri gözönünde bulundurulmalı, ulusal çıkarlara ve ortadoğu barışına katkıda bulunacak 'çok yönlü ittifak'lar hesapanmalıdır' değerlendirilmesinde bulunuldu.
Yelpaze geniş tutuldu
Kürt halkının durumunun da değerlendirildiği belgede şu tespitlere yer verildi: 'Yeni konsepte karşı, normal ve haklı olarak ulusal dinamiklerin ulusal çıkarlar çerçevesinde bir araya gelmeleri ve koordineli olarak hareket etmeleri gerekir. 'Parçacı' karekteristik henüz ortadan kalkmadı, ancak zayıfladı ve işgalci devletler ulusal harekete karşı aralarındaki sınırları aşıyorlar. Kürt ulusal güçleri de, işgalci devletlerin bu yeni politikalarına karşı 'suni sınırlar'a takılmadan birbirleriyle dayanışma içinde olmalı, işgalcilerin ortak cephesine karşı, cephesel bir ortaklıkla karşı savaşım vermelidirler. Ulusal konsepte göre, Kürdistan ulusal demokratik devrim dinamiklerinin yelpazesi geniştir. Tüm sınıf ve ara katmanlar, toplumun diğer grup ve kategorileri ulusal devrim hedefinde müttefiktirler. Hepsini birleştiren amaç; Kürdistan'ın kurtuluşu ve Kürt ulusunun özgürlüğüdür. Bu hedefte Kürdistan'ın Asuri, Ermeni, Yahudi, Arap, Türkmen, Azeri, Türk gibi etnik azınlıklarının da yeri var.' Belge'de 'Kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde Kürt halkının karar verme hakkı vardır. Bu otonomi, federalizm, konfederalizm yönünde olduğu gibi, bağımsızlık yönünde de olabilir. Bu amaçlara varma savaşımında, Kürt halkı her türlü meşru savunma yöntemlerini kullanma hakkına sahiptir' vurgusu da yapıldı.


KNK'nin 9 ulusal birlik kriteri

1. Demokratik Ulusal çıkarlar herşeyin üstünde tutulmalı
2. Ulusal varlık ve değerler korunup sahiplenmeli ve sembollere saygılı olunmalı
3. Işgalci devletlere karşı savaşımda, diğer örgütlerin üzerinden dar ve örgütsel hesaplara girilmemeli
4. Ulusal örgütlerle her ne şekilde olursa olsun diyalog içinde olunmalı
5. Ulusal güçler arasındaki dayanışma en üst düzeyde tutulmalıdır.
6. Kerkük ve tüm Kürdistan sınırları, işgalcilere karşı her ne yöntemle olursa birlikte korunmalı
7. Ulusal güçler arasındaki çatışma (savaş), ulusal suç olarak kabul edilmeli
8. Herhangi bir ulusal güç, bir diğer ulusal güç aleyhinde yanlış bir pratik sergilerse, bu kırmızı bir alarm olarak kabul edilmeli ve bu ulusal yoldan sapmaya karşı, tüm ulusal dinamikler alarm içinde olmalı, ulusal çıkarları koruma amaçlı aktif ve caydırıcı refleks gösterilmeli ve bu şekilde ulusal birliğin içten kırılmasının önüne geçilmeli
9. Demokratik ulusal birliğin kalıcı hale gelebilmesi için meclis, platform, kongre veya başka türden örgütlemeler yaratılmalı.
BRÜKSEL / ANF

İran'da idam mahkumu Kürtlerin sayısı 9'a yükseldi

İran molla rejimi, Doğu Kürdistan'da suçu işlediği sırada 16 yaşında olan bir Kürt gencini idama mahkum etti. İdam mahkumu Kürtlerin sayısı 9'a yükseldi.
Alınan bilgilere göre Emir Marufi isimli 18 yaşındaki genç Mahabad Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 2 yıldır cezaevinde olan Marufi suçu işlediği sırada 16 yaşındaydı. İdam tehdidi altında olan Kürt gencinin şu anda Tebriz cezaevinde tutulduğu öğrenildi.
İran rejimi son aylarda Kürt insan hakları savunucuları ve siyasi şahsiyetlerine karşı tutuklama furyası başlattı. İlk kez geçen yıl bir PJAK gerillası idam edildi. Marufi'nin idam cezası alması ile birlikte bugün İran cezaevlerinde 9 Kürt idam tehdidi altında bulunuyor.
İdam cezası alanların isimleri şöyle:
1. Adnan Hasanpur (gazeteci)
2. Abdulvahid Hiwa Botimar (gazeteci)
3.Ferzad Kemanger (öğretmen)
4.Enwer Huseynpenahi (öğretmen)
5. Ferhad Wekili (öğretmen)
6.Eli Heyderiyan (öğretmen)
7.Erselan Ewliyayi (öğretmen)
8.Hebibulla Letifi (öğrenci)
9. Emir Marufi

Bunlardan Adnan Hasanpur isimli gazeteci 'casusluk' yapmaktan, diğer 7'si PJAK ve PKK davalarında mahkum olurken, Marufi'nin hangi suçtan idam cezası aldığı öğrenilemedi.
Bu Ay 24 Kişi İdam Edildi
İran idam cezalarını uygulamaya da son surat devam ediyor. 21 Ağustos günü ülkenin kuzeydoğusundaki Bocnurd kentinde 25 yaşındaki Ali isimli genç asılarak idam edildi. Sadece bu ayın başından bu yana idam edilenlerin sayısı 24'e yükseldi. Temmuz ayında ise 58 kişi idam edilmişti.
İran'da yılın başından bu yana idam edilenleri sayısı ANF kayıtlarına göre 212'ye ulaştı. Yılın başından beri aylara göre gerçekleşen idamlar şöyle: Ağustos:24, Temmuz: 58, Haziran: 18, Mayıs: 29, Nisan 24, Mart: 4, Şubat: 19, Ocak: 35
İran idam cezasında Çin'den sonra dünya ikincisi. Uluslar arası Af Örgütünün 2007 yılı raporuna göre, 2007 yılında İran'da 317 kişi idam edildi. Çin'de ise en az 470 kişinin idam edildiği kaydedildi.ANF-MAHABAD

İran’da Kadınlar Ölümüne Hak Savunuyorlar 

İran helikopterinden Kürt köylülere ateş açıldı: 2 ölü

İran'da 2 Kürt öğretmene daha idam cezası verildi

İşkencedeki artış endişe verici : 32 kişi polis tarafından öldürüldü

Özgür-Der Özgür-Der'in hazırladığı temmuz ayı hak ihlali raporunda, işkence vakalarındaki artışın endişe verici boyuta ulaştığına dikkat çekilerek, AKP hükümetinin 85 yıllık devlet politikasını istekle uyguladığına dikkat çekildi.
İslam'a yakınlığıyla bilinen Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği'nin (Özgür-Der) temmuz ayı hak ihlali raporunda, AKP iktidarı döneminde yapılan işkence ve kötü muamele bir kez daha gözler önüne serildi. Raporda, işkence vakalarındaki artışın endişe verici boyutlara ulaştığı belirtilerek, bunun nedeni ise devletin işkenceci kamu görevlilerini koruyan tavrı olduğu belirtildi. Cezaevlerinin devlet içindeki özerk diktatörlükler gibi işletildiğine vurgu yapılan raporda, ekstra cezalandırmalar, keyfi uygulamalar, şüpheli ölümler, ölüme sebebiyet verici ihmallerin cezaevlerinin rutin uygulamaları haline geldiği belirtildi.
Raporda, Aydın'ın Didim ilçesinde Necmettin Elveren, Davut Elveren ve Ekrem Öztaş isimli Kürt işçilere yönelik polis saldırısı, Azadiya Welat Gazetesi dağıtımcısı Sefa Görgün'e (18) sokak ortasında polisler tarafından dövülmesi, Hrant Dink olayı ile ilgili olarak 'Kimsenin düşüncelerinden dolayı öldürülmesi doğru değil' diyen 25 yıllık edebiyat öğretmeni Aysel Kılıç'ın Trabzon'a tayin edilmesi, Şırnak'taki Berxbir Festivali'nin askerler tarafından basılması, Haftaya Bakış ve Gelecek gazetelerine verilen cezalar, Hayat TV'nin kapatılması, 14 yaşındaki Şehnaz Tonğun'un tehdit ve şantaj ile ajanlaştırılarak PKK'ye gönderilmesi gibi ihlallere yer verildi.
32 kişi polis tarafından öldürüldü
2008 yılında yaşanan hak ihlallerine de yer verilen raporda, 'Dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle 'güvenlik güçleri' tarafından 2008 yılının ilk altı boyunca 32 kişinin vurularak öldürüldüğü, 2 kişinin ise yaralandığı belirtildi. Mayın ve patlayıcı maddelerden dolayı 6 kişinin öldüğü 6 kişinin de yaralandığının tespit edildiği raporda, 2008 yılının ilk altı ayında 22 yayınevinden çıkan 38 yazarın 47 kitabı hakkında soruşturma ve dava açıldığı ifade edildi. Raporu değerlendiren Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Av. Serdar Bülent Yılmaz, AKP iktidarının bundan önceki iktidarlardan bir farkı olmadığını vurgulayarak, işkencenin şekil, yöntem ve nitelik olarak farklılaşarak sistematik ve istikrarlı bir şekilde varlığını sürdürdüğünü, AKP hükümetinin 85 yıllık devlet politikasını iştahla olmasa bile istekle uyguladığını söyledi. ANKARA - DİHA
Tuğluk Meclis'e işkenceyi sordu
DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, işkence ve hak ihlallerine ilişkin Meclis'e önerge verdi. Son beş yılda hak ihlallerinin arttığını kaydeden Tuğluk, önergenin Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını istedi.
Tuğluk, sunduğu yazılı önergesinde artan hak ihlallerine dikkat çekti. Tuğluk, 'İşkenceye sıfır tolerans vaadi ve iddiasına sahip siyasi iktidarın işkence ve hak ihlallerinin önlenmesi hususunda görev ve sorumluluklarını yerine getiremediği söz konusu hak ihlalleri ve işkence olaylarının rapor, belge ve bilançosu ışığında anlaşılmaktadır' dedi. İşkence ve hak ihlallerine karşı yeterli tedbir alınmadığını söyleyen Tuğluk, “İlgili sivil toplum kuruluşlarının (IHD, mazlum-der, özgür-der vb.) belge, bilgi ve tanıklarıyla raporlaştırdığı işkence ve hak ihlallerinin önlenmesi, sorumlularının cezalandırılması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması konusunda hem bakanlığınızın hem de mensubu olduğunuz hükümetin isteksizliği toplumda korku, kaygı ve umutsuzluğa yol açmaktadır. İnsanları sokak ortasında çocuk çoluk ve kadın demeden darp eden, öldüren zihniyet sorgulanmamış, yaşam hakkını sonlandıranlar başta hükümet ve bakanlığınız son derece kötü bir sınav vermiştir' eleştirisinde bulundu.
Tuğluk önergesinde şunları sordu: 'Kaç işkencenin ve iddiasının üzerine gidip, yargılama süreci başlattınız? Kaç idari soruşturma açıldı? Doktor raporlarına rağmen kaç işkence faili cezalandırıldı? İşkence yasağının kurumsallaştırılması için hangi uygulamaları hayata geçirdiniz? Hak ihlallerinin önlenmesine yönelik bir çalışmanız olmuş mudur? hükümetinizin ya da bakanlığınızın hak ihlallerini ve işkenceyi önlemeye dönük daha hızlı ve caydırıcı tedbirler alacak yeni bir çalışması var mıdır? Hak ihlallerinin ve işkencenin özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerimizde artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu neye bağlıyorsunuz? İşkenceye sıfır tolerans vaadinizi uygulamada nasıl gerçekleştireceğinize dair toplumun kaygı ve korkularını giderecek bir girişiminiz olacak mıdır? Bu konuda özellikle sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmayı düşünüyor musunuz? ANKARA

» SKANDAL : El Kirine 4.5 Ay Hapis!

» Diyarbakır'da polis vahşeti

» Polisler: Her polis için 10 Kürdü öldüreceğiz

» Panzerle öldürmeyi unutturmak istiyorlar

» Dövülen S.A.'ya 'polis dövdü' suçlaması

» 1992 Newroz’unda Devlet Güçlerince Katledilen 54 Kişi Anıldı

» Polis, “Pis Kürtler, Düzeni Bozuyorsunuz. Hepiniz Teröristsiniz”

» Türk Polisi, veresiye meşrubat vermeyen esnafa saldırdı!

» Gözaltındaki DTP İlçe Başkanı hastaneye kaldırıldı

» Facebook’ta polis mesajları

» İşkence : Vicdani retçi Bal'a Askeri Cezaevi'nde linç girişimi

» ‘İsviçre Kürtleri Türk sayıyor’

» Irkçı-milliyetçi saldırgan gruplar, polis eşliğinde,

» Bornova da bir ayda 2. işkence : Mardinli Kürt'tür Vurun ulan vurun!

» Karakolda şahitlere de işkence : 'Siz Kürtler ölmezsiniz, köpeksiniz size bir şey olmaz'

» Polis'ten neştercilere çay ikramı...

» Cizreli çocuklara cezaevinde işkence

» Tutukluya işkence yaptılar

» İşkence yok infaz var!

» Yine Van yine polis!

» İnsaf! Ömür 10 yaşındaydı

» "Eve geldi. Saat beş gibi dışarı çıktı. Yavrumun ne kahvesi vardır, ne içkisi. Kazandığı parayı ay başı bana verirdi."

» 'Önümüzdeki mahkeme gelmeyebilirim, beni işkencede öldürecekler,' sözleri hâlâ kulağımda. Necmettin sonraki mahkemeye gerçekten gelemedi, haklı çıktı.

» ‘Tek oğlumu aldılar benden’

» Penisine ip bağlanarak odanın içinde gezdirilen Aslan'a 'suçunu itiraf etmesi' istendi.

» Newroz kutlamaları sırasında terör estiren Van Emniyet Müdürü'ne Vali takdirname verdi

» TÜRKİYE'DE İŞKENCE GÜNLERİ

Ermeni Soykırımının inkârı ve “insanlık anıtı”

00004312[1] Verein der Völkermordgegner e.V. Frankfurt / Main

Soykirim Karsitlari Dernegi (SKD); Kontakt Adresse: Ali Ertem; Tel.: 069/5970813; E-Mail: skd@gmx.net

İnsanlığa karşı işlenmiş soykırım suçlarının inkârı, sadece o ülkenin inkârcı yönetim erkini insanlıktan uzaklaştırmakla kalmıyor. Sistematik olarak ekilen kin ve nefret tohumları, süreç içerisinde o ülke toplumunu da insani değerlere yabancılaştırıyor. Toplumun etnik ve dinsel dokusunu toplu katliam ve sürgünlerle tahrip eden ırk esasına dayalı egemenlik, meşruiyetini tartışma konusu yapmaktan kurtaramadığı gibi, bazen de sürpriz icraatları ile trajik-komik duruma düşebiliyor. Türkiye Cumhuriyetinin, sürekli iki aşırı uçta (bazen soykırımcı müdahale, tehdit ve şantaj, bazen demagojik barışseverlik ve gösteriş hümanizmi) seyreden suçluluk psikolojisinden kaynaklı bu davranış tarzı, demokratik kamuoyunda hem ciddi kaygılara, hem de şok tesiri yaratan komedyalara neden oluyor. Toplumun tarihi ile yüzleşmesine engel olan yönetim erki, Türkiye Cumhuriyeti kurulalıdan beri varlığını böyle bir sıkıntı içinde sürdürüyor. Bu çelişkili tavrın, sistemin “kutsal” kavramlarına ve güya evrensel saydığı “değerlerine” de aynen yansıdığına şahit oluyoruz.

10 Ağustos 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi sütunlarında şöyle bir haber geçiyor:

“KARS Kalesi’nin simetriğinde bulunan Üçler Mahallesi’ndeki hakim bir tepeye Ermenistan’daki ’Soykırım Anıtı’na karşılık yaptırılan İnsanlık Anıtı’nın çalışmaları aralıksız devam ediyor. Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un 5 kişilik ekiple gerçekleştirmeye çalıştığı 35 metre yüksekliğindeki anıtın bugüne kadar 16 metresi tamamlandı. İnsanlık Anıtı’nın ’Soykırım Anıtı’na karşı yapıldığını belirten Aksoy, "Bu insanlık anıtı, Atatürk’ün ’Yurtta sulh, cihan da sulh’ özdeyişinin anıtı sayılabilir" dedi.“

Pes doğrusu! “İnsanlığımızı” bir türlü anlamak istemeyen komşumuz Ermenistan’a, bir güzel “insanlık” dersi! Üstelik onların deyimi ile Erivan’daki “sözde soykırım” anıtını etkisiz kılmanın 21. yüzyılda keşfedilmiş harika formülü! Bulduk! Nihayet Bulduk! Yalanın, iftiranın, tehdidin ve şantajın etkisiz kılamadığını, rejimin benliğinden fışkıran “insanlık” etkisiz kılacak!

İbreti âlem için kendini kanıtlama sevdasına zıvanadan cıkmış böylesi bir “insanlığı” idrak etmek her babayiğidin karı değildir elbet. Unutmamak gerekir ki, bu takdire şayan “insanlık”, hayali Ermeni mezaliminden bir “Türk soykırımı” yaratacak ve onların “hatırasına” bir de anıt dikecek kadar gözü karadır. Yol göstericisi bozkurt olan bu “insanlığın” “barışçı” niyetini, soykırım kurbanlarına ve boyunduruk altına alınmış halklara dönük 5 “dev kılıç” temsil eder. Kamuoyu daha önce de, çeşitli tarihlerde eşi benzeri Türkiye’den başka bir ülkede görülmeyen böylesi “insani” girişimlere sahne olmuştu. 24 Nisan 1995 tarihinde sahte soykırım anıtının inşasına vesile olan "Tarihi Gerçekler ve Ermeniler" konulu sempozyumun sonuç bildirgesinde söz konusu “iyi niyet”, şu cümlede ifadesini buluyordu:

„Iğdır'da inşa edilecek bu anıt; geçmişteki kötü günleri ve bizleri düşman eden sömürgeci devletleri sürekli aklımızda tutmamızı sağlayacak, geleceğimize dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği temelinde ışık tutacaktır." http://fakulteler.atauni.edu.tr/ermenia/mndty.php?al=2

Eğer ki bir sistem, geçmişine ait soykırım suçlarının üstünü örtmek için katilleri kurban, kurbanları da katil konumuna koymuşsa, yaratmış olduğu hayaleti topluma kabul ettirmek için kendisini, dönüşü olmaz bir biçimde insanlık suçları işlemeye, gerçekleri tahrifata mahkûm etmiş demektir. TC’nin kurulduğu günden beri soykırım suçunu mazur göstermek, ya da inkâr etmek için attığı her yeni adım, sistemin özünde taşıdığı suç potansiyelini katlayarak büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Bu nedenle, ölüler üzerine bina edilmiş sistemin yapısını muhafaza etmek isteyen temsilcileri, “insanlık” dediğinde insanlığa karşı yeni bir suçun hazırlığı; “dostluk” dediğinde, ikiyüzlü fırsatçılığın “dostuna” kuyu kazdığı; “iyi komşuluk” dediğinde, komşu yurduna yeni ilhak planlarının gündemde olduğu anlaşılmak zorundadır. Her türlü demagoji, dezenformasyon, sistemin gerçek yüzünü ve niyetini maskelemeyi amaçlamaktadır.

Güya “geleceğimize dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği temelinde ışık“ tutması için dikilen sahte soykırım anıtını tasvir eden yazıda ise, geleceğimiz için “dostluktan, iyi komşuluk ve işbirliğinden” ne anlaşıldığı, hem tarihe hem de geleceğe nasıl bakıldığı aşağıda aktarılan şu cümlelerde ifadesini bulmaktadır:

„Eski Türk askerlerinin, savaştan önce kendi kılıçlarını rüzgar, yağmur ve yıldırımlar altında keskinleştirme töreni varmış. Ağrı dağı eteklerinde yükseltilen temsili kılıçlar da, böylece güneş, yağmur ve rüzgar altında sertleşecektir. Milli hedefleri "bir gün Ağrı dağı çevresini ele geçirmek" olan Ermeniler, şimdi bu kutsal Türk dağının önünde yükselen Türk kılıçlarını görmektedirler.

İnsan elindeki kılıç korkutucudur. Baş başa çatılmış kılıçlar sağlık, huzur ve barışın timsalidir. Ayrıca ülkenin, milletin savunma gücünü göstermektedir. Kılıçların keskin yerlerinin dışa yönelmesi, dışardan gelecek saldırılara karşı her zaman hazır olma anlamına gelmektedir.

…Her kılıç kabzasında bozkurt, at ve çift başlı kartal kabartma figürleri tekrar edilmektedir.

…Kılıç kabzasında kurtuluş simgesi olan bozkurt rölyefinin olması milli değerlere saygı ve Atatürk ideallerine sadakat göstergesidir.“ http://fakulteler.atauni.edu.tr/ermenia/mndty.php?al=25

Şu ironiye bakınız ki, “Kılıç” bu anlayışa göre “sağlık, huzur ve barışın”ın sembolü olarak takdim edilirken, Süryani-Arami halkının dilinde “Seyfo” yani “Kılıç”, 1915’te maruz kaldığı soykırımı ifade etmek için kullanılmaktadır. Bölge halkları açısından da “Türk kılıcı” zorbalığı, barbarlığı, kan dökücülüğü ifade eder. “Kılıç zoruyla...” deyimi bu despotizmi açıklayan bir deyim olarak sürüp gelmektedir. Evrensel değerler açısından da bir savaş aracını, barış sembolü olarak algılayan bir zihniyetin sefaleti ile karşı karşıyayız.

Dr. Yaşar Kalafat, Kasım 1999’da “ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ“ için hazırladığı yazıda,“geleceğimize dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği temelinde ışık“ tutma iddiasında olan sahte soykırım anıtına temel olan düşüncenin stratejik hedefini, şu cümlelerle özetliyor.

“Böylece Ermeni aldatmacalarına estetik bir cevap verilmiş oluyordu. Anıtın yapıları ile; geçmişte olduğu gibi günümüzde de Azerbaycan’da ve Anadolu’da Türklüğün düşmanının aynı olduğu, Türklüğün menfaati için ortak dayanışmanın şart olduğu gerçeği tekrar açıklanmış olmaktadır.” http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=345

Özünde sistem, Ermeni halkının varlığına tahammül edememektedir. Kendi Türklük tanımına uymayan halkları “iç düşman” kabul etmektedir. İçi boşaltılmış “dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği“ gibi kavramların, ucuz bir demagojiden başka bir anlam ifade etmediğini kendisi teşhir eder konuma düşmüştür. İnsanlık önünde gülünç duruma düşmenin, rezil kepaze olmanın, suçluluk kompleksi altında pişkinlikle sırıtmanın, bundan daha ibret verici bir başka örneğini bulmak her halde biraz zordur.

Temeli yalana iftiraya dayalı her şey yıkılmaya mahkûmdur. Artık yalancının mumu yatsıya kadar da dayanamıyor. Henüz aradan 10 yıl bile geçmeden, tıpkı rejimin “insanlığı” gibi dökülmeye başlayan sahte soykırım anıtı hakkında kamuoyuna yansıyan haberlere de şöyle bir göz atmaya değer doğrusu. Sabrınıza sığınarak birkaç örnek aktarıyoruz:

„Soykırım Anıtında da Malzemeden Çalmışlar

Yıkılma riski olan anıt, 43.50 metrelik boyuyla Türkiye'nin en yüksek anıtı. ÖMER ERBİL
Ermenilerin Doğu Anadolu'da yaptıkları katliamların anısına inşa edilen "Iğdır Soykırım Anıtı ve Müzesi"nin de malzemeden çalındığı için yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu iddia edildi. Anıtın granitleri eksik ve kalitesiz malzeme yüzünden düştü. Altındaki müzenin bir kısmı da ağırlığa dayanamayıp çöktü. MGK gündeminde de yer alan anıtla ilgili olarak hem Mülkiye müfettişleri hem de Kültür Bakanlığı müfettişleri soruşturma başlattı.“ ">"><I>http://www.yapi.com.tr/Haberler/haber_Detay_4264.html</I>

„Ermeniler'in Türkler'e uyguladığı soykırım için dikilen anıt ve müzenin dış kapısı ikinci defa çalındı. … Iğdır Kültür ve Turizm Müdür Vekili Çağlar Yıldırım… „Ama insanların artık inançlara da saygısı kalmadığını görüyoruz. Bu kapı bu yıl ikinci kez yerinden sökülerek çalındı. Bunun maddi bir değeri de yok. Çalanların ne yaptığını çok merak ediyorum" dedi.“ http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/27/gnd108.html

kimi

Bakan, 'gerçek soykırım' anıtının kapısında kanla kutsanıyor...

Bu milletin, uğruna kan dökülmeyince kimseye ve hiçbir şeye bakanım, sevdiğim, vatanım, kadınım, dostum demeye gönlü yok

YILDIRIM TÜRKER

Soykırım Anıtı Müzesi'ni gezerken Ermeni çetecilerinin fotoğraflarını inceledikten sonra sayın bakan, "Ermeniler de pek düşkünmüş fotoğraf çektirmeye" diyesi olmuş. Besbelli laf olsun diye söylenmiş bu sözlerden sonra müze çıkışı karşılaşacağı tablonun insana, "Türkler de pek düşkünmüş kan dökmeye" dedirtebileceğini bilse ne yapardı kim bilir.
Çünkü müze çıkışında kendisini bekleyen bir kurbanlık koyun kasaplar tarafından yere devrilip boğazına çökülmüş bile. Bakan, "Kesmeyin" diye haykırmış. Ama ona kurban kesmeye ant içmiş gözü dönmüşlerin "Azat!" duyacak halleri yok ya, vurmuşlar bıçağı, soykırım müzesinin kaldırımını kan gölüne çevirivermişler. Bakan, öfkeyle oradan uzaklaşmış. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6069

Görüldüğü gibi şimdi sıra “insanlık” anıtında. Bilindiği üzere, bu memlekette sırtını devlet çetelerine dayamış açıkgözlerden geçilmiyor. Her halde bunlardan bazılarının görevi de, köküne kibrit otu atılmış insanlığın ocağına “insanlık” anıtı dikmek oluyor.

Bizce, egemenliğin içine düştüğü çaresizliğin, gün ışığına çıkardığı şu üç önemli sonucun altını çizmek yerinde olur:

1. Soykırımın inkârı, Türkiye Cumhuriyetini yıkıma götürecek en belirleyici etken olma özelliğini korumaya devam etmektedir. Devletin, halklar meselesini çözme yeteneğini dumura uğratan etkendir. Bu nedenle devlet, kendini inkâr ve imha çıkmazının içinde bulmaktadır. İnkar ve imha zihniyetinin geliştirdiği ırkçılık, militarist kaba kuvvetle bir arada tutulmaya çalışılan toplumu fiilen bölmüştür. Artık ne Kürdün, ne Alevinin ne de Anadolu’da yaşayan başka bir halkın, TC’nin ayyuka çıkmış soykırım projesini kabullenmesi mümkün değildir.

2. Sınır tanımayan demagojik tahriklerin amacı, başta Ermeni halkı olmak üzere soykırım mağduru halkları provoke etmektir. Bir başka ifadeyle devlet, 70’li ve 80’li yıllarda olduğu gibi, yeniden kan dökülmesini istemektedir. Topal Osman anıtından sahte soykırım anıtına, Hrant’ın katlinden “insanlık” anıtına uzanan provokasyonlar dizisinin tümü, aynı amacı gütmektedir. Ancak gelinen aşamada bu tür provokasyonların, amacına ulaşma şansı da kalmamıştır. Çünkü dünya kamu oyu Türkiye Cumhuriyeti’nin soykırım sabıkalı olduğuna ikna olmuştur. Dünya siyasi hayatında belirleyici rol oynayan devletlerin hemen hem tamamının Ermeni Soykırımını resmen tanıması da, bunun bir göstergesidir.

Bununla birlikte Türkiye’de, devletin soykırımı inkâra dayalı düşünce tekeli de kırılmıştır. Hrant’ın katli devletin ve emrindeki çetelerin hesabını tersine çevirmiştir. Soykırımın tanınması için sesini yükselten aydınların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bundan sonra toplumun tarihi ile yüzleşme talebi olumlu bir ivme kazanacaktır. Artık sahte soykırım anıtı ve “insanlık anıtı” gibi kaba tahriklerin geri tepmesi kaçınılmazdır.

3. Soykırımın inkarı Türkiye Cumhuriyeti’ni manen yıkmıştır. Görünürde çöken, sahte soykırım anıtı olmakla birlikte, esas çöken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ta kendisidir. Sahte soykırım anıtından arzu ettiği sonucu alamayan devletin, “insanlık” anıtı da, aynı demagojik komedinin tekrarı olacaktır. Çünkü temeli soykırım ve sürgünler üzerinde yükselmesine rağmen, mağdur edilen halklardan özür dilemeyen bir egemenliğin, insanlık adına yapacağı hiç bir şey kalmamıştır. “İnsanlık” adına giriştiği her yeni soykırımcı müdahale ve her yeni provokasyon, insanlığın tahammül sınırlarını biraz daha zorlamaktadır. Artık demokratik kamu vicdanı, böylesi bir Türkiye’yi kaldıramamaktadır. Önümüzdeki yıllarda bazı çıkar çevrelerinin, özelliklede silah tekellerinin TC’ni himayesi iyiden iyiye zorlaşacaktır. Soykırımın inkârında ısrar eden Türkiye’yi, çok ciddi sorunların ve aynı zamanda yaptırımların beklediğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur. Frankfurt, 22.08. 2008

İzin verilirse toplu mezarları gösterebiliriz

24 NİSAN 1915 SOYKIRIMI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

Türkiye'de Soykırım kışkırtıcılığı; Türkler dışındaki etnik yapıların nüfus artışının durdurulması talebi!

AB Raporu: Kürt sorunu çözülsün

Susan George: ABD için Avrupa'nın önemi kalmadı

70 yıllık zifiri karanlığın aydınlatılması, 70 yıldır çiğnenen insanlık onurunun kurtarılması için hatırlatma!

Kürt asıllı Mısırlı yönetmen Ali Bedirhan , Peşmerge filminde oynaması için ünlü aktör Antonio Banderas’ı ikna etmek için yoğun bir çaba başlatmıştı..

Güney Kürdistan’ın bağımsızlık düşlerine ağır silleler indirerek, PKK’yi ve Kuzey Kürtlerini dört bir yana linç ettirerek süreci karşılıyor...

L. Livingston’ın Türklerden 12 milyon dolar alarak, Ermeni soykırımının tanınmasını engellemek amacıyla başarılı kampanya yürüttüğü...

Konya, Yozgat, Kütahya, Burdur, Denizli ve Ankara’daki kamp/İskan yerlerine çok az Kürt ulaşabilmişti. Bulaşıcı hastalıkların toplama kamplarında...

ERMENİ SOYKIRIM TASARISI KOMİTEDE KABUL EDİLDİ.

Herald Tribune: Tarihçilerin tahmini, 1,5 milyon Ermeni’nin Osmanlı Türkleri tarafından öldürüldügü

Türklerin ABD ziyaretindeki kayıp ve kazançları

Yüzyillarca Osmali despotizminin zulmü altinda bir köle gibi yaşadilar.Ata binmeleri,kiliç kuşanmalari bile yasaklanmişti.

Tarihe Kazınmış Belgeler; Kürt Soykırımları

Türk Kültür Bakanlığı Yılmaz Güney'i silmiş

y_guney_renkli[1] Kurdistan-Post - Kültür Bakanlığı’nın arşivi, Yeşilçam’dan günümüze Türk filmleri, hayatın her alanından belgeseller ve Türkiye’de çıkmış tüm müzik kasetleriyle, film ve müzikteki gelişime tanıklık ediyor. Kültür Bakanlığı’nın Ankara AKM binasının altındaki arşivde yaklaşık 6 bin 700 sinema filmi saklanıyor ama aralarında hiç Yılmaz Güney filmi yok.
Eski-yeni tüm Türk filmleriyle bir nevi Türk sinema tarihi sunan arşiv hakkında, Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü Abdurrahman Çelik’in verdiği bilgiye göre, bakanlığın arşivinde, bugüne kadar kayıt-tescil işlemine tutulmuş yaklaşık 6 bin 700 civarında 35 mm sinema filminin yanında, 20 bin civarında CD, 22 bin-25 bin civarında da kaset formatında müzik yapımı bulunuyor.
Arşivin en eski filmi, Memduh Ün’ün 1960 yapımı ‘Kırık Çanaklar’ı. Ayrıca, Metin Erksan’ın 1962’de çektiği ‘Yılanların Öcü’, Halit Refiğ’in 1964 yılında filme aldığı ‘Gurbet Kuşları’, 1966 yapımı ‘Ah Güzel İstanbul’, 1967 yapımı ‘Kızılırmak Karakoyun’, Ayhan Işık’ın oynadığı 1968 yapımı ‘Erikler Çiçek Açtı’ da bozulmadan arşivde duruyor.
Orijinal afişi Milli Kütüphane’de bulunan Atıf Yılmaz’ın ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filmiyle, yine ünlü yönetmenin, Müjde Ar’ın oyunadığı ‘Ah Belinda’ ve ‘Asiye Nasıl Kurtulur’ ile ‘Eğreti Gelin’ filmleri de arşivde.
fft16_mf43490 Arşivdeki filmler, sadece raflarda kalmayıp, dünyayı dolaşıyor, Türk sinemasını 40’ı aşkın ülkeye tanıtıyor. Arşivde, yılda yaklaşık 350 civarında film sirkülasyonu olduğunu belirten Çelik, bu yılın ilk altı ayında da Türk filmlerinin yaklaşık 40 ülkeyi gezdiğini dile getiriyor. Yurt dışına gösterime giden filmlere İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, İspanyolca, Rusça, Japonca ve Arapça alt yazı yazdırılıyor, pozitif kopyaları gönderildiği için orijinalinin kaybolma riski bulunmuyor.
En çok dilde alt yazısı olan film ise Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez imzalı ‘Beynelmilel’... Çeşitli festivallerdeki ödüllerin yanı sıra 14. Altın Koza Film Festivali’nden altı ödülle ayrılan filmin, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Arapça ve İspanyolca olmak üzere altı dilde alt yazılı kopyası var. Ayrıca, Barış Pirhasan’ın ‘Adem’in Trenleri’, Biket İlhan’ın ‘Mavi Gözlü Dev’, Ömer Kızıltan’ın ‘Takva’ ve Derviş Zaim’in ‘Cenneti Beklerken’ adlı filmlerin dört dilde, Abdullah Oğuz imzalı ‘Mutluluk’ ile Memduh Ün’ün çektiği ‘Zıkkımın Kökü’ adlı filmin de üç dilde alt yazısı var.
Arşiv, aynı zamanda ünlü yönetmenlerin, rejisörlük serüveninin sergisi gibi... Türk sinemasının auther’lerinden Ömer Kavur’un, ‘Körebe’, ‘Anayurt Oteli’, ‘Gece Yolculuğu’ ve ‘Akrebin Yolculuğu’, Halit Reliğ’in ‘Teyzem’, ‘Kurtar Beni’, Yavuz Turgul’un ‘Gölge Oyunu’, Şerif Gören’in ‘Derman’, Tunç Başaran’ın ‘Piyano Piyano Bacaksız’, Ferzan Özpetek’in ‘Hamam’ ve ‘Harem Suare’, Ömer Lütfi Akad’ın ‘Vesikalı Yarim’, Derviş Zaim’in ‘Filler ve Çimen’, Zeki Demirkubuz’un ‘Masumiyet’, Çağan Irmak’ın ‘Babam ve Oğlum’ ve Yüksel Aksu’nun ‘Dondurmam Gaymak’ gibi filmleri, arşivin raflarında yönetmenlerinin bibliyografisini sunar gibi sıralanıyor. Ancak, Yılmaz Güney’in filmlerinden hiçbirinin arşivlerde bulunmadığı belirtildi.

1983’ten beri eksiksiz Arşivde 1968-71 öğrenci hareketleri ile Kıbrıs’la ilgili 1963-1974 yıllarına ait görüntülerin yanı sıra, Atatürk görüntüleri de var. Belgeseller arasında, Atatürk dönemindeki Cumhuriyet Bayramı törenleri, milli mücadele yıllarında Atatürk ve silah arkadaşları ile ulu önderin vefatından sonra naaşının Anıtkabir’e getirilişi gibi görüntüler hala korunuyor. Ayrıca, 1920 yapımı ‘Atatürk Filmleri’ ile Abidin Dino’nun 1933 yılında çektiği ‘Türkiye’nin Kalbi Ankara’ belgeselinde, Atatürk’ün unutulmaz görüntüleri, gelecek nesillere de gösterilecek şekilde muhafaza ediliyor.
1983’ten beri kayıt tescil işlemi zorunlu olduğu için arşivde 1983’ten beri çıkan bütün müzik eserleri ve Türk filmlerinin kopyasının eksiksiz olduğunu belirten Abdurrahman Çelik, arşivin teknolojiye uygun olarak dijital ortama aktarılmaya başladığını da sözlerine ekledi. (aa)

Asker çeteyi 10 yıl gizledi : “Yazdık ya, neden ısrar ediyorsunuz”

Genelkurmay, Ergenekon tutuklusu Veli Küçük ve Arif Doğan’ın da aralarında bulunduğu ve sayısız faili meçhul cinayetle suçlanan 17 asker için savcılara “Biz bakıyoruz, siz burnunuzu sokmayın” dedi. Şırnak’ın İdil ilçesinde üç köylünün öldürülmesi ve JİTEM tetikçisi İbrahim Babat’ın Susurluk Raporu’na da giren itirafları üzerine, Albay Arif Doğan’la bazı asker ve itirafçılara dava açıldı. Davanın savcısı ifadelerde adı geçen ve aralarında eski asayiş kolordu komutanları da bulunan 17 subay, astsubay ve er için Jandarma Genel Komutanlığı’na iki kez yazı yazıp haklarında bilgi istedi. İlk yazıya “İnceleme başlattık, gereğini yaparız” cevabı, ikinciye ise “Yazdık ya, neden ısrar ediyorsunuz” uyarısı geldi. Ve Arif Doğan birkaç gün önce tutuklanıncaya kadar, başka ses de çıkmadı

Asker çeteyi 10 yıl gizledi

Ergenekon davası nedeniyle tutuklu olan emekli tuğgeneral Veli Küçük ve emekli Albay Arif Doğan hakkında ilk inceleme talebinin tam on yıl önce DGM savcılığınca yapıldığı, üstelik bu isimlerin yanısıra 15 çeşitli rütbede asker için de aynı talepte bulunulduğu ortaya çıktı.  
Diyarbakır DGM savcılığının Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu ve PKK itirafçısı İbrahim Babat’ın ifadeleri doğrultusunda 1998’de Jandarma Genel Komutanlığı’ndan 17 asker şahıs hakkında iki kez inceleme istedi. Ancak her ikisinde de haklarında inceleme yapılması reddedildi.
Söz konusu 17 kişilik listede adları yer alanlardan halen ikisi Ergenekon soruşturması nedeniyle tutuklanırken, Binbaşı Nurettin Ata ise Ergenekon iddianamesinde “Dilovası” kod adıyla geçen gizli tanığın ifadesinde yer alıyor.
Listedeki isimler arasında yer alanlardan Emekli yarbay Aytekin Özen hakkında Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği’nin (KGBHD) başlattığı sokak gösterileri ile Mersin’de bayrak yakma olayını organize ettiği iddia edildi. Bir diğer isim Sinan Yaşar hakkında da Babat Arif Doğan ile birlikte Bodrum’da bulunan Sun Clup’ten 40 bin dolar haraç aldıkları iddiasında bulunmuştu.
Bölge Jandarma İstihbarat Grup Komutanı emekli albay Abdülkerim Kırca ise başka bir davadan tutuksuz yargılanıyor.
Haklarında inceleme yapılması istenenlerden beş kişi bugün hayatta değil: İsmail Selen, Hulusi Sayını, Ahmet Cem Ersever, İsmet Yediyıldız ve İsmail Öztoprak. Yüzbaşı Öztoprak, Babat’ın ifadesine göre şüpheli bir kazaya kurban gitti.   

TUTANAKLARDAKİ İSİMLER • Şırnak’ın İdil ilçesinde üç köylünün kurşuna dizilmesi  ilgili Savcı İlhan Cihaner tarafından binbaşı Ahmet Cem Ersever, Albay Arif Doğan, Yüzbaşı Sinan Yaşar, Jandarma Kıdemli Başçavuş Şaban Bayram, İbrahim Babat, Faysal Şanlı ile “Açık kimlik ve sayıları tespit edilemeyen itirafçı, korucu ve kamu görevlileri” hakkında, silahlı çete oluşturmaktan dava açıldı. Ancak dosya görevsizlik kararıyla Diyarbakır DGM’ye gönderildi.
Babat’ın itirafları ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu doğrultusunda soruşturma yürüten Diyarbakır DGM Savcılığı, Şırnak davasını diğer davalarla birleştirerek ismi geçen askerler hakkında 13 Nisan 1998 ve 29 Nisan 1998 tarihlerinde birer yazı yazarak Jandarma Genel Komutanlığı’ndan bilgi istedi.

BU İSİMLERİ SORDU • Yazıda, Ahmet Yarbay, İsa Binbaşı, Ahmet Cem Ersever, Hulusi Sayın (Dönemin Asayiş Kolordu Komutanı), Arif Doğan (Albay), İsmail Selen (Korgeneral), Hikmet Köksal (Orgeneral), İsmail Öztoprak, Sinan Yaşar, Şaban Bayram, Erol adlı Tokatlı er, Abdülkerim Kırca, Veli Küçük (Tuğgeneral), İsmet Köksal, Aytekin Özen, İsmet Yediyıldız (Albay) ve Binbaşı Nurettin Ata adlı jandarma görevlilerinin 1984’den bu yana hangi tarihler arasında nerede görevli olduklarının, görevden herhangi bir nedenle ayrılan varsa mevcut adresinin ve kimlik bilgilerinin DGM Başsavcılığı’na gönderilmesi istendi.

İNCELEME YAPIYORUZ • Talep üzerine Jandarma Genel Komutanlığı savcılığa 30 Mayıs 1998 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı tarafından “gerekli incelemenin başlatıldığı ve gereğinin buna göre ifasının uygun olacağı” yanıtını verdi. Bu yanıt üzerine savcılık 15 Haziran 1998 tarihinde bu sefer Ankara DGM Savcılığı’na bir yazı gönderdi. Babat’ın iddialarına atıfta bulunan savcılık, sözkonusu rütbetliler hakkında bilgi alınmasını talep etti. Talep üzerine Ankara DGM Savcısı Dilaver Kahveci tarafından 23 Haziran 1998 ve 14 Eylül 1998 tarihlerinde Jandarma Genel Komutanlığı’na yazı yazılarak, “Ekli yazıda isimleri geçen ve bazılarının rütbeleri belirtilen şahısların” Jandarma Genel Komutanlığı’nda görevli olup olmadıkları hakkında bilgi istedi.

ISRAR KIZDIRDI • Talep üzerine 13 Ekim 1998 tarihinde Genelkurmay Adli Müşavir Hakim Tümgeneral M. Erdal Şenel imzasıyla verilen cevapta “Genelkurmay Başkanlığı’nca gerekli inceleme ve soruşturma tarafımızdan yürütülmüştür. Bu nedenle aynı konuda tekrar talepte bulunulmasının sebebi anlaşılmamıştır. Konunun bu hali ile merciine bildirilmesi uygun olacaktır” dendi.
Yazı üzerine Ankara DGM Savcılığı 21 Ekim 1998’de, 1998-24-25 nolu yazısıyla talimat evraklarını Diyarbakır DGM Savcılığı’na geri gönderdi. taraf

Türk Medyası Bunları Gizliyor : Uyuşturucuda Baron Devlet

necdet_menzir_hayri_kozakcioglu Baron devlet
Eroin ticareti yapan 'iki kamu görevlisi'nin Hayri Kozakçıoğlu ve Necdet Menzir olduğu ortaya çıktı
Tuncay Güney'in 2001 yılında polise verdiği ifade, dönemin OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ve Veli Küçük'ün eroin trafiğini yönlendirdiğini söyledi. Ancak AKP yandaşı medya, Kozakçıoğlu ve Menzir'in ismini vermeden 'iki kamu görevlisi' olarak söz etti. Birçok yargısız infaz ve işkencenin işlendiği dönemde görev yapan Kozakçıoğlu ve Menzir'in Kısmetim-1'deki eroin parasından pay aldıkları belirtildi.
Kısmetim-1 devletin
Türkiye uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı iddiası ile sürekli PKK'yi tartıştırsa da, Ergenekon iddianamesindeki belgeler tersini söylüyor. İddianame ekleri devlet içerisinde görev yapmış ünlü bürokrat ve politikacıların uyuşturu kaçakçılığını yönlendirdiğini söylerken, kimi medya kuruluşları bu kaçakçılıktan rant sağlayan isimleri gizlemeyi tercih ediyor. Ergenekon iddianamesinin kilit ismi Tuncay Güney'in 2001 yılında polise verdiği ifadede, dönemin OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Ulaştırma Bakanı ve İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ve Veli Küçük'ün yanı sıra bazı üst rütbeli askerlerin eroin trafiğini yönlendirdiğini söylediği ortaya çıktı. Eklerdeki bu bilgileri sayfalarına taşıyan AKP yandaşı medyanın ise sözkonusu bürokratların isimlerini gizlemeyi tercih etti.
Ergenekon iddianamesi ekleri devlet içerisindeki kirli uyuşturucu trafiğinin nasıl yönlendirildiğini gün yüzüne çıkartırken, manüplasyon arayışları PKK'nin bu konuda basın aracılığı ile suçlanma biçimini hatırlattı. Ergenekon iddianamesi ile PKK'nin uyuşturucu ticareti yaptığına dair kanıt bulma çabaları bir itirafçının ifadeleri çürütülmüştü. İfadesinde, ifade alan memurların kendisine sık sık PKK'nin eroin ticareti bağlantılarını sormalarına bir anlam veremediğini belirten itirafçı Nuray Aydın, 2004 yılında Zagros alanında bazı boş köylerin tarlalarına örgüte yakın milislerin ektiği Hint kenevirinin, PKK'liler tarafından imha edildiğini ve HPG'nin 3. Konferansında uyuşturucuya karşı tavır belirlediğini kaydetmiş, itirafçının ifadeleri Ergenekon iddianamesi eklerine geçirilmişti.
Kozakçıoğlu ve Menzir var
Ergenekon iddianamesinin eklerinde yer alan belgeler, bazı devlet yetkililerinin uyuşturucu trafiğini nasıl yönlendirdiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Güney ifadesinde, uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş'a ait Kısmetim -1'in resmi kayıtlara geçtiği şekliyle içindeki 3 ton 100 kilo eroinle değil, boşaltıldıktan sonra batırıldığını iddia etti. Güney, aralık 1992'de batan gemideki eroin parasının Daş, Daş'ın yakın olduğu JİTEM mensupları ve sonradan ortak olan dönemin OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu ve dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir arasında paylaşıldığını söyledi. Kozakçıoğlu savaşın oldukça tırmandığı, faili meçhul cinayetlerin yoğunca işlendiği bir dönemde Bölge valiliği yaparken, Mehmet Ağar'dan sonra İstanbul Emniyet Müdürü olan, DYP iktidarı döneminde İçişleri Bakanlığı yapan Necdet Menzir ise 'Polis teröristin peşinden koşmaz' sözleri ile infaz emri vermiş, onun emniyet müdürlüğü döneminde pek çok infaz yaşanmıştı. AKP medyasının Kısmetim-1 ile ilgili eklerdeki bilgileri olduğu gibi vermesine karşılık, Kozakçıoğlu ve Menzir'in adını vermeksizin olayda 'iki bürokrat'ın yer aldığını yazması dikkat çekti.
Küçük nerede uyuşturucu ticareti orada
Güney ifadesinde şunlara yer verdi: 'Kısmetim-1 gemisindeki eroinin sahibi, uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş ve bazı askerlerdi. Bir senaryo hazırlandı. Gemi Akdeniz'in ortasında boş batırılacak, eroin yurtdışına satılacak ve parası bölüşülecekti. O günlerde Daş polisin elindeydi. Kozakçıoğlu ve Menzir gemideki mala ortak olmak istiyordu. Pazarlıklara dahil edildiler. Pazarlığı Ergenekon adına JİTEM'ci yüzbaşı yürütüyordu. Geminin delilleri yok etmek için kaçakçılar tarafından nasıl batırıldığı, İstanbul'dan götürülen gazeteciler tarafından kare kare görüntülendi. Eroinin yerine ulaştırıldığını biliyorum. Küçük, Kozakçıoğlu ve Menzir'in sonradan 'mala' ortak olmasına çok kızmıştı.'
Veli Küçük'ün Karadeniz Jandarma Bölge Komutanı olup Giresun'a taşınmasıyla birlikte Türkiye merkezli uluslararası uyuşturucu trafiğinin Karadeniz'e yöneldiğini söyleyen Güney şu bilgileri verdi: 'Veli Paşa 4 - 5 tane dil bilir, Rusça da bilir. Küçük'ün uyuşturucu işini Fransızların OJD'si de biliyordu. Fransızların Türkiye'deki uyuşturucuyla ilgili raporunda bunlara yer verilmesi birçok şeyi frenledi. OJD daha sonra JİTEM Karadeniz'de uyuşturucu ticareti yapıyor diye belge de yayınladı.'
OJD rapor hazırlayacaktı
Güney, Fransız narkotik birimi OJD'den bir görevlinin de Türkiye'ye gelip kendisiyle JİTEM ve Susurluk Davası hükümlüsü Sami Hoştan'ın uyuşturucu trafiğiyle ilgili görüştüğünü anlattı. Uyuşturucudan pay almak istediği anlaşılan Fransız istihbaratçıya Hoştan'ın telefonunu verdiğini ifade eden Güney şunları anlattı: 'Pera Palas Oteli'nde Fransız istihbaratçıyla görüştüm. JİTEM ve Hoştan'ın uyuşturucu ticareti yaptığını, bunları OJD uyuşturucu raporlarında yayınlayacaklarını, Veli Küçük'ün bunları albaylığından bu yana yaptığını, askeriyede bir grubun bununla beraber olduğunu anlattı. 'Bu konuda biz Sami Hoştan'la görüşmek istiyoruz' dedi. Yani Hoştan'ın üzerinden, bir grup askerin yıllardır uyuşturucu işi yaptığını söylüyordu. Veli Küçük, OJD'nin yaptığı araştırmadan çok rahatsız oldu. Paşa dedi ki Perinçek'e söyle o şeyleri manipüle etsin dedi. Süper NATO, şucu bucular, uyuşturucu ticareti yapıyor haberleri yapılsın, dedi.' İSTANBUL / DİHA FIRAT ÇAĞIN

Katliama imza atan kontra grupların ordu eliyle kurulduğu bir kez daha belgelendi

Bingöl'de 'yıldız'lı katillerjitem_belgeleri_bingol_dersim
Bölge'de birçok cinayete ve katliama imza atan kontra grupların ordu eliyle kurulduğu bir kez daha belgelendi
Ergenekon-devlet ilişkisinin tartışılması yoğunlaşırken, bu tür oluşumların bizzat ordu tarafından kurulduğu kanıtlandı. Ele geçirilen belgede, Bingöl'de Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı çalışan 'Yıldız Takımı' adlı bir kontra grubu, sivil ve HPG'lilerin kıyafetleriyle dolaşarak halk üzerinde korku yaratıyor, tehditlerde bulunuyor, ajanlığı dayatıyor ve 'kelle avcılığı' yapıyor. 'Yıldız Takımı'nın komutanı Mehdi Beyaz'a Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Valilik tarafından ödüller verildiği belgelerde ortaya çıktı.
JİTEM Bingöl'de çok aktif
Ergenekon operasyonuyla devlet eliyle oluşturalan karanlık güçler tartışılmaya devam ederken, bu tür oluşumların bizzat ordu tarafından kurulduğu bir kez daha kanıtlandı. Bölge'de JİTEM ismi altında yıllardır bir çok cinayete, katlima ve kirli işlere imza atan kontra gruplarına bir örnek de Bingöl'de ortaya çıktı. Bingöl ve özellikle Karlıova ilçesi kontraların merkezi durumunda. Ele geçirilen belgelere göre 'Yıldız Takımı' adı altında faaliyet yürüten bu güçlerin ordu bünyesinde nasıl kurulduğu ortaya çıkıyor.
Son aylarda Karlıova başta olmak üzere, Bingöl'de kontra faaliyetler yoğunlaştı. Kırsal alanda ve köylerde bu 'şüpheli varlığa' dikkat çeken köylüler de endişelerini gizlemiyor. Artan karanlık faaliyetler 90'lı yılları aratmıyor. Sivil ve HPG'lilerin kiyafetleriyle dolaşan bu gruplar halk üzerinde korku saldığı gibi, tehditlerde de bulunuyor, ajanlığı geliştirmeye çalışıyor ve 'kelle avcılığı' yapıyor.

jitem_yildiz_timi1_b


Kontra gruplar son olarak Karlıova'ya bağlı Kargapazar Köyü, Bağlısa, Karahamzan (Yorgançayır) ve Çatak köylerinde görüldü. Köylüler şikayette bulunmasına karşı yetkili makamlar sessiz kalmayı tercih etti. Bellgeler 'Yıldızlar Takımı' adı altında oluşturulan grubun Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı çalıştığını gösteriyor. Sivil ve HPG'lilerin kıyafetleriyle dolaşan grup köylerde bilgi topluyor, dağlarda çobanları korkutuyor ve toplumu sindirmeye çalışıyor. Özellikle de Bingöl'ün Genç ilçesine bağlı Yayla Köyü'nün Eskiköy mezrasına baskın düzenleyerek 4 kişiyi katledenlerin de bu grup olduğu kaydediliyor.
Kontralara ordudan taktirname
Belgeler çoğunluğu itirafçılardan oluşan gruba 'Murat' kod adlı 'Mehdi Beyaz'ın öncülük yaptığını gösteriyor. Mehdi Beyaz 26 Haziran 1996'da Varto'daki bir çatışma sırasında teslim olmuştu. Varto'nun Segerli köyü nüfusuna kayıtlı Beyaz bir süre cezaevinde tutuklu kaldı. Ancak ortaya çıkan bilgiler Beyaz ile Şemdin Sakık'ın kardeşi Arif Sakık'ın aynı odada kaldığına ışık tutuyor. Yine ele geçirilen belgelerde Mehdi Beyaz'a Valilikten Hasan Pakir, Bingöl Emniyet Genel Müdürlüğü'nden Yavuz Toker ve Jandarma Genel Komutanlığı'ndan ödüller verildiği görülüyor. Beyaz'ın 1996 yılından bu yana operasyonlara katıldığı ve devlet adına çok sayıda kirli faaliyet yürüttüğü ortaya çıktı. Beyaz'a verilen takdirname belgelerinden birinin altında Dersim Jandarma Komutanlığı'ndan Yavuz Ç.'nin imzası bulunuyor. Bu takdirname 1 şubat 1999'da 6 PKK'linin yaşamını yitirdiği operasyona yaptığı katkılardan dolayı verilmiş. Ayrıca 9 Mart 1999'da Dersim'de 10 HPG'linin yaşamını yitirdiği çatışmadan dolayı da Beyaz'ın ödüllendirildiği görülüyor.
Cezadan kurtardılar
Ayrıca Dersim Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de Beyaz'ın 'samimi' itirafları nedeniyle operasyonlarda verdiği zararlardan dolayı cezalandırılmamasını istediği yine belgeler ortaya koyuyor. Dersim Jandarma Komutanlığı'nın Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderdiği Gizli yazıda şunlar dikkat çekiyor: 'Bize kimlik bilgileri gönderilen Mehdi Beyaz 31 aralık 1997'de operasyonumuza katılmıştır ve ettiği yardımdan dolayı 6 örgüt üyesi öldürülmüştür. Onun için umuyoruz ki bu yardımlarını göz önün de bulundurarak yargılarsınız.'
Bu da emniyetin timi

jitem_yildiz_timi3_b

Ordunun dışında bir de emniyet bünyesinde bir kontra timi oluşturulmuş. Aynı yani 'Yıldız Takımı' olarak adlandırılan grubun başında da yine Mehdi Beyaz'ın bulunması dikkat çekiyor. Emniyetin kontra grubunda yer alanlar ise şunlar: 1- Mehdi Beyaz (Murat), Görevi: Tim Komutanı 2- Mehmet Dörtyama (Dr. Welat), Görevi Tim Komutan Yardımcısı, 3- Serhat Oğuzhan (Ağrılı), Görevi: Tim Komutan Yardımcısı, 4- A. Kerim Dayana, Görevi: Tim elemanı, 5- Zemirhan Öztürk (Azad), Görevi: Biksici, 6- Enver Köstek (Bingöllü), Görevi: Kanasçı.
Ordunun 'Yıldız'ı
Ordu bünyesinde karanlık işleri yürüten 'Yıldızlar Takımı' üyelerine ilişkin bilgiler ise şöyle: Mehdi Beyaz (Tim Komutanı) Kod adı: Murat, Baba adı: Seyfettin, Doğum tarihi: 1976, Doğum yeri: Varto/Seğerli köyü, Örgüte katılım tarihi: 1993, İtirafçılığa başladığı zaman: 20 Haziran 1996. Tim üyesi itirafçılar: 1- Mahir kod adlı Fethi Demir; Ahmet oğlu 1970 Gümüşhane ili Şiran ilçesi Susuz Köyü nüfusuna kayıtlı. 2- İhsan kod adlı Sair Çakabey; Selahattin oğlu 1973 Bingöl merkez, Gökçekanat Köyü nüfusuna kayıtlı, 6 Şubat 96'da İstanbul'da teslim olmuş. 3- Fırat kod adlı Aydın Keskinkılıç; İzzettin oğlu Bingöl Solhan ilçesi Elmasırtı Köyü nüfusuna kayıtlı. 4- Azad kod adlı Zemirhan Öztürk; Cemil oğlu 1977 Muş Malazgirt Hanoğlu Köyü nüfusuna kayıtlı. Şu anda bir kamu kuruluşunda çalışıyor. 14 Nisan 97'de yaralı olarak yakalanmış. 5- Dr. Welat kod adlı Mehmet Dörtyama; Saadettin oğlu Mardin Derik ilçesi 8 Ağustos 97'de İzmir'de teslim olmuş.BİNGÖLjitem_yildiz_timi2_b

Ergenekon iddianamesinde Kürtlere karşı işlenen devlet cinayetleri saklanıyor

kosuyolu_katliami Hakikatleri gizliyorlar, Klasörün ilk 444 sayfası yok!
Ergenekon'da AKP'nin başından beri izlediği politika gereği devlet aklanıyor. Devlet bağlantılı 'şebekeler' tarafından gerçekleştirilen Koşuyolu katliamıyla ilgili belgeler Ergenekon iddianamesinin eklerinde gizlendi
444 sayfanın sırrı
Ergenekon iddianamesinin ekleri arasında yer alan ancak avukatlara dağıtılan kısımlar içerisinden çıkartılan 444 sayfalık kısımın Koşuyolu patlamasına ilişkin olduğu tespit edildi. Ek klasörler içerisinde yer alan 243 nolu klasörün 'DİYARBAKIR DOSYASI' adıyla dizine kaydedildiği ancak bu klasörün Diyarbakır Koşuyolu patlamasına ilişkin ilk 444 sayfasının çıkarıldığı ortaya çıktı.
Ucu kimlere dokunuyor
Bu durum, akla Susurluk'ta 'devlet sırrı' denilerek açıklanmayan, sonradan devletin Kürtlere karşı işlediği suç fiillerini kapsadığı anlaşılan belgeleri getirdi. Gizleme olayı, devletin Bölge'de yaşanan cinayet ve katliamlarla yüzleşme niyetinin olmadığının göstergesi olarak yorumlanırken, aynı zamanda olayla ilgili bağlantısı bulunan ancak hâlâ görevlerinin başında olan birilerinin korunduğu belirtiliyor.
243 no'lu klasör neyi gizliyor?
Ergenekon iddianamesi yaşanan kirli olaylarda devleti aklama amacı ile kimi gerçekleri sümen altı ediyor. Bu çabanın en açık kanıtı olarak eklerin iddianamedeki kimi iddiaları yalanlaması yer alırken, kimi belgelerin eklerden çıkarıldığı öğrenildi. Bu kapsamda devletin örgütlediği suç şebekeleri tarafından işlenen koşuyolu patlamasının iddianame ile gizlenmeye çalışıldığı anlaşıldı. Ergenekon davası ile ilgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın gönderdiği ve Koşuyolu'nda meydana gelen patlamayla ilgili 444 sayfalık bölümü dizinde yer almasına rağmen ekler arasında yer almadı. Gerçekleri sümen altı eden bu durum dava ile Bölge'de yaşanan olaylara ilişkin bir yüzleşme niyeti olunmadığını gösterdiği gibi halen görevli olan birilerinin korunduğu kaygısınıda doğurdu. JİTEM'in Bölge'de estirdiği terör ve işlediği cinayetlere ilişkin elde yeterince veri olmasına rağmen, yargılanma konusu haline getirilmemiş olması bu konuda iddianamenin baştan itibaren belli bir misyonla hazırlandığının göstergesi. Öte yandan Koşuyolu patlamasına ilişkin bölümlerin klasörden çıkarılmış olması akla Susurluk iddianamesinde 'devlet sırrı' denilerek açıklanmayan, sonradan devletin Kürtlere karşı işlediği suç fiillerini kapsadığı anlaşılan belgelerini getirdi.
Klasörün ilk 444 sayfası yok
Ergenekon iddianamesinin belge ve verilerini oluşturan 442 klasörlük ekleri arasında yer alan ancak avukatlara dağıtılan kısımlar içerisinden çıkartılan 444 sayfalık kısımın Koşuyolu patlamasına ilişkin olduğu anlaşıldı. Ek klasörleri içerisinde yer alan 243 nolu klasörün 'DİYARBAKIR DOSYASI' adıyla dizine kaydedildiği ancak bu klasörün Koşuyolu patlamasına ilişkin ilk 444 sayfasının çıkarıldığı öğrenildi. 537 sayfadan oluştuğu belirtilen klasörün içeriği dizinde şu şekilde yer aldı:
'1. 1-220. Sayfalar arasında, Diyarbakır da Gerçekleşen Patlamaya ilişkin Soruşturma evrakları, savcılık yazışmaları, otopsi raporları, ihbar tutanakları, Emniyet ile yapılan yazışmalar, operasyon tutanakları ve buna ilişkin tomar halinde yazışma evrakları,
2. 221-444 Sayfalar arasında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş olduğu 2006/1458 soruşturma sayılı evrak fotokopileri ve buna ilişkin üst yazısı,
3. 445-488. Sayfalara arasında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2007/9145 Soruşturma 2007/8457 esas ve 2007/906 nolu İddianame örneği ve buna ilişkin evrakları,
4. 489-537. Sayfalar arasında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı arasında yapılan yazışma müzekkereleri, soruşturma kapsamında çıkarılan yakalama emirleri, Diyarbakır mahkemelerince Çıkarılan Değişik iş kararları, Şüpheli Beyan tutanakları, Emniyet ve Jandarma tarafından tutulan tutanaklar ve buna ilişkin tomar halinde yazışma evrakları'
Bir şeyler saklanıyor
Ancak klasörde sadece Vatansever Kuvvetler Güç Birliği (VKGB) yöneticileri ile ilgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianame yer aldı. MIT'e ait, Genelkurmay Başkanlığı'na ait binlerce 'Gizli', 'Çok Gizli' ibareli belgelerin dolaştığı dosyada Koşuyolu patlaması ile ilgili olarak hiçbir evrak yer almadı. Savcılığın ekleri neden vermediği merak edilirken, TİT'in üstlendiği patlamaya ilişkin bir şeylerin gizlendiği yorumları ypılıyor.
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu parkında termos içine yerleştirilen bir bomba 12 Eylül 2006 tarihinde patlatılmıştı. Patlamada çoğu çocuk 11 kişi yaşamını yitirmiş, Türk İntikam Tugayı (TIT) 'www.turkintikamtugayi.8m.com' adlı adreste saldırının Siirt'in Eruh ilçesinde yaşamını yitiren Er Ali Balıkçı anısına düzenlendiğini duyurmuştu. Açıklamada cep telefonlu bomba düzeneğinin fotoğrafları yer alırken, 'En iyi Kürt ölü Kürttür' sloganının devamında batıda ölen her Türk için 10 Kürdün öldürüleceği ifade edilmişti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2 yıldır sürdürülen soruşturma da ise herhangi bir sonuç elde edilememiş, dosya tozlu raflara kaldırılmıştı. DİYARBAKIR / ANF

Irak ordusu KDP ve YNK bürolarını bastı!

iraqiarmy-23-8qaratapa Irak ordusuna bağlı güçlerin Diyala'daki Kürt bölgesi olan Kara Tepe'de YNK, KDP ve Komünist Parti binalarını basarak, parti bayraklarını indirdiği bildirildi.

Baskına ilişkin YNK Basın Bürosu PUKmedia'ya bilgi veren YNK'nin Karatepe Komite Sorumlusu Xelife Xelil, 'Bu sabah saat 10.00'da Mukaddem Abdulrahman komutasındaki Irak ordu güçleri, kurumların hükümete ait olduğu gerekçesiyle Karatepe'deki YNK komite binasına izin almadan girerek bina üzerindeki yeşil bayrak ve YNK bayrağını indirdi, yerine Irak bayrağı dikti' dedi.

Xelil, 'Uzun tartışmalardan sonra YNK bayrağını onlardan geri aldık. Kürdistan bayrağı da yerinde kaldı, dokunmadılar' diye konuştu. Irak güçlerinin YNK binasının yanı sıra KDP ve Komünist Parti'nin de Karatepe'deki binalarına baskın düzenleyerek bayraklarını indirdiklerini söyleyen Xelil, 'Pazartesi gününe kadar binaları boşaltmamız için zaman verildi. Biz de kendi polütbürolarımızı bu konuda bilgilendirdik, cevap bekliyoruz' şeklinde konuştu.

Bu gelişme Irak hükümetinin Kürt peşmerglerden Diyala'dan çekilmelerini istediği bir dönemde yaşandı. Merkezi hükümet Irak ordusunun artık kendine yetecek güçte olduğunu ileri sürerek Diyala'daki Kürt bölgeleri olan Kara Tepe, Saadiye ve Celewla'de bulunan peşmergerin geri çekilmesini istiyor. Kürt yetkililerin de bu kararı kabul etmişti.

Bu gelişmelerin yaşandığı bir sırada 19 Ağustos günü Irak askeri birlikler Karatepe-Cebare bölgesini kontrol altına almıştı. Askeri birliklerin Germiyan polis güçlerinin yakınında olduğu belirtilmişti.

Diyala'nın kuzeyinde bulunan Kara Tepe, Saadiye ve Celewla'da 2 yıldan beridir 4 bin kişilik bir peşmerge tugayı bulunuyor. Süleymaniye ile sınır olan bu bölgelerde çoğunlukta Şii Kürtler yaşıyor. Federal Kürdistan Bölgesi bu bölgelerin Kürtlere ait olduğu ve Kürdistan'a bağlanmasını istiyor. ANF-SÜLEYMANİYE

“Telebimiz reddedilirse, Irak bakanlıklarıyla ilişkilerimizi keseceğiz’’

Devletin Irak Türkmenleri üzerindeki planları ortaya çıktı

Crocker: “Amerika Hiçbir Şekilde Kürtlere Sırtını Dönmeyecek”

İşte Katliamların TSK ibareli 'GİZLİ' Belgesi

RUS KONSOLUS: “BİZ KÜRDİSTAN’A AYRI BİR ÖNEM VERİYORUZ’’

Crocker, “Erbil - Bağdat Sorunları, ‘anahtar Iraklılarda olacak şekilde’ çözülmeli”

Türk Ordusu Misket Bombaları ile Sivil Halka Zarar Veriyor

Şengal Katliamı bir başlangıçtı

Kerkük üzerinden nüfuz savaşı

Şii Lider Sistani: “KERKÜK’ÜN GELECEĞİNİ KERKÜK HALKI BELİRLEYECEK”

Türkiye, Irak’ı siyasi krizin eşiğine getirdi

Dr.MAHMUT OSMAN: ‘’IRAK’TAN KERKÜK’E GÜÇ KAYDIRMAK ARAPLAŞTIRMA ANLAMI TAŞIYOR’’

Kandil’den Kerkük mesajı:Sömürgeciler Kürtleri denetim altında bulundurmak için Kerkük’ü enegelliyorlar”

Türkiye, Saddam Hüseyin rejimininden sonra Kürtlerin bütün kazanımlarını azaltmak için her yolu deniyor

Şengal Katliamı: 500 ölü, 400 yaralı KERKÜK BİR KÜRT KENTİDİR