KERKÜK BİR KÜRT KENTİDİR

kerkuk kurdistan

Kürdistan : Kerkük, Kürdistan’ ın Musul ilinde ve Musul’un 160 kilometre güneydoğusunda, bir sıra tepelerin altında, geniş bir ovanın kenarında ve Edhem ırmağı üzerinde, Şehrezor sancağının merkezinde bir kenttir.
KERKÜK BİR KÜRT KENTİDİR
Kerkük, Kürdistan’ ın Musul ilinde ve Musul’un 160 kilometre güneydoğusunda, bir sıra tepelerin altında, geniş bir ovanın kenarında ve Edhem ırmağı üzerinde, Şehrezor sancağının merkezinde bir kenttir. Halkının dörtte üçü Kürd, geriye kalanları da Türk, ve Arap, Yahudi ve Keldanidir .
Kerkük’te, Kürtler nüfusun çoğunluğunu teşkil etmektedir. Onlar ne Türk ne de Arap’tır. Aryen bir dil konuşmaktadırlar. Eğer yalnızca etnik argüman dikkate alınırsa, o zaman bundan çıkacak zorunlu sonuç bağımsız bir Kürt devletinin kuruluşu olmalıdır, çünkü nüfusun sekizde-beşini Kürtler oluşturmaktadırlar.Kirkuk Kurdistan-iraq
Irak hükümetleri Kerkük bölgesini Araplaştırmak için onlarca yıldır bir etnik temizlik politikası sürdürmüştür. Bu hükümetler Kerkük’teki etnik nüfusu, özellikle de etnik temizlikten önce nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kürtlerin nüfusunu azaltmaya çalışmışlardır.
Musul sorunu, Lozan anlaşmasında çözümsüz olarak kaldı. Kerkük, petrol yatakları bakımından oldukça zengin bir şehirdi. erdogan-kerkuk-tnaUluslar arası kaynaklar, Musul’un nüfusunun sekizde beşinin Kürt olduğunu belirtiyorlar. 1922 ve 1924 yıllarında Irak’ta yapılan nüfus sayımları ise Musul vilayetinde 494007 Kürde karşılık 166941 Arap bulunduğunu göstermektedir.
Lozan Antlaşması´nın Musul´la ilgili maddesinde, Kerkük ve Musul Vilayeti´nin etnik durumunu da ele alan rapor bu konuda şunları yazıyordu: "Musul bölgesi ırki açıdan araştırılacak olursa, komisyonun görüşüne göre bağımsız bir Kürt devletinin kurulması gerekir. Çünkü Kürtler, nüfusun 8´de 5´ini oluşturuyor.
Türkiye, Irak ve İngiltere Musul nüfusunun ulusal ve dinsel bileşimine ilişkin ayrı ayrı istatistikler vermişlerdi. Her biri istatistiklerin bileşim oranını kendi istemleri doğrultusunda şişirmelerine rağmen, her üç devletin verdiği istatistiklerde Kürtlerin nüfusu, diğer milletlerden gözle görülür oranda fazlaydı.
Kürt : 494.007
Arap : 166.941
Türk : 38.652
Yahudi : 61.336
Yezidi : 26.257
Hıristiyan : 13.977
Toplam : 801.170

Musul Vilayeti nüfusunun çoğunu Kürtlerin oluşturduğu gerçeği ortadaydı. Halkın istemi de çoğunlukla ne Irak´a ne de Türkiye´ye bağlanmak yönündeydi. Bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasından yanaydı. Daha 1919 yılından beri Şeyh Mahmud Berzenci´nin önderliğinde İngiliz işgaline karşı defalarca ayaklanmıştı. Hatta Süleymaniye ve Erbil yöreleri Irak Kıralı´nın yaptırdığı seçimleri boykot etmişlerdi.kerkuk musul turkmus
Buna rağmen Komisyon Musul´un geleceğine ilişkin Milletler Cemiyeti Meclisi´ne yaptığı öneride ne etnik özellikleri ne de halkın istemlerini göz önüne aldı. Komisyon´un önerisi şuydu:
"Ekonomik ve coğrafi durumu ile halkın arzuları, Brüksel hattının güneyinde kalan tüm toprakların iki koşulla Irak´a ait olması gerektiğini ortaya koyuyor.
1- Bu toprakların 25 yıl süreyle İngiliz mandası altında kalması
2- İngiltere´nin, Kürtlere iyi davranma, mahkeme ve okullarda yöneticileri Kürtlerden atama ve burada Kürtçe´yi resmi dil olarak kabul etme yönünde garanti vermesi".
Türkiye bu duruma, Meclis´in bağlayıcı karar alma yetkisinin bulunmadığını öne sürerek karşı çıktı. Milletler Cemiyeti Meclisi bunun üzerine Milletlerarası Lahey Adalet Divanı’nın görüşüne başvurdu

MOSUL KURDISTAN IRAQ

Türk tarafının tepkilerine ve Cenevre´deki temsilcilerini geri çekmesine karşın, Milletler Cemiyeti Meclisi 16 Aralık 1925´te İnceleme Komisyonu´nun önerilerini onaylayan bir karar aldı."
Daha önce söz konusu ettiğimiz TBMM gizli oturumlarında, Musul´suz bir barış antlaşmasının yapılmaması için çırpınıp duran, haykıran milletvekillerini bertaraf etmek, ayağa kalkan meclisi yatıştırmak için Ankara hükümeti, Musul´un da Misak-i Milli sınırları içinde olduğunu, söz konusu topraklardan hiç bir zaman vazgeçmeyeceklerini, Milletler Cemiyeti´nde tersi bir karar çıkarsa savaşarak bunun önüne geçileceğini iddia etmişlerdi. Ama özellikle Kürt kökenli milletvekilleri, sarf edilen bu sözlerin sırf meclisi yatıştırmak ve oyalamak olduğunu, Türk hükümetinin aslında Musul´u İngilizlere bırakmaya hazır olduğunu anlamışlardı. Musul´u gözden çıkaran hükümet artık rahatlıkla Kürtlere yönelebilirdi. Birinci TBMM´nde bulunan Kürt milletvekilleri tasfiye edildiler.
Kurulan devletin, Türk devleti olduğu, Türklerden başka hiç kimsenin hak iddia edemeyeceği yönündeki politikalar yürürlüğe kondu. Kürdistan´ın parçalanarak güney topraklarının İngiliz ve Fransız işgalcilerine peşkeş çekilmesi, Kürtlerin devlet kurumlarından tasfiyesi varlıklarının ve haklarının inkar edilmesi, Kürtlerde, Kürt aydınları arasında büyük bir kaygı ve öfkeye yol açtı. Artık Türklerle müşterek hiç bir yanlarının kalmadığı kanaatine varan Kürt aydınları daha aktif bir şekilde Kürt halkını ayaklandırma yönünde çabalara giriştiler. Bu çabaların sonucu 1925 yılındaki (Şeyh Sait Ayaklanması olarak bilinen) Kürt ayaklamasında ifadesini buldu. Türk hükümeti ve ordusu Fransızların da yardımıyla ayaklanmayı şiddetle bastırdı. Oluk gibi kan aktı. Bu olay Kürtlerle Türkler arasındaki ipleri büsbütün kopardı. Aynı tarihlerde Kürtler ile İngiliz işgalcileri arasında da benzeri mücadele, savaş ve kanlı olaylar yaşanıyordu.
Bu nedenle, Türkiye bir Kürt sorunu olan Musul sorunu konusunda İngilizlerle savaşmak yerine, onlarla işbirliği yapmak gibi bir gerçeğe inanmaya başlamışlardı. Her iki taraf da Kürt sorununu kendileri açısından bir baş ağrısı olmaktan çıkarmak için, Kürt topraklarının ayrı devletler arasında bölünmüş olmasının daha doğru olacağına inanmış olarak bu yönde işbirliğine yöneldiler.
Böylece,Türkiye, Kerkük ve Musul´un İngiliz mandası altındaki Irak Arap Krallığı´na bağlamasına savaşla karşılık vermediği gibi, razı olmayı tercih etti.
1926 Antlaşmasına göre Türkiye ile Irak arasında, Türkiye lehine küçük değişiklikler yapılacaktı. Musul üzerindeki haklarından vazgeçen Türkiye´ye 25 yıl süreyle Musul petrollerinden %25 (Bazı kaynaklara göre %10 b.n.) pay verilecekti. Türkiye daha sonra 500.000 İngiliz Sterlini karşılığında bu paydan vazgeçti."
1930 yılında İngilizler ile Irak arasında imzalanan bir anlaşmayla, Britanya’nın Irak üzerindeki manda yönetimi sona eriyor ve Irak’a bağımsızlık tanınıyordu. Bu anlaşmada Kürtlerin haklarını ve çıkarlarını güvence altına alan hiçbir hüküm yoktu. Böylece Kürtler Irak devletinin insafına terk edilmiş oluyorlardı.
Kürtler, bağımsız bir Kürt devletinin kurulma olasılığının artık iyice azaldığını fark etmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altındaki etnik gruplara kendi haklarını güvence altına almalarını salık veren Wilson Doktrini unutulmuştu. Kürtlere bağımsız bir Kürt devleti kurma hakkını tanıyan Sevr Anlaşması geçersiz kalmıştı.
Irak devleti bundan kısa bir süre sonra, Arapları yerleştirerek petrol zengini Kerkük bölgesini Araplaştırmaya başladı. O günden bu yana, Kürtlerin ve diğer etnik grupların Kerkük bölgesinde toprak ya da ev satın alması engellendi. Son on yıl içinde ise, Saddam Hüseyin rejimi, hükümet Kerkük’ün bir Kürt şehri olmadığını rahatça iddia edebilsin diye, Kürtleri zorla Kerkük’ten göçerterek Kürt nüfusunu azalttı. Ne var ki, tarihsel kanıtlar Kerkük’ün neredeyse tümüyle bir Kürt bölgesi olduğunu göstermektedir. Irak hükümetinin Kürtleri Kerkük’ten temizlemeye çalışması olgusu da zaten Kürtlerin çoğunlukta olduğunu göstermektedir. Eğer Kerkük nüfusunun önemli bir kısmını Türkmenler ve Araplar teşkil etseydi, Irak hükümetinin bölgede Kürtlerin sayısını azaltmak için böylesine şiddetli yöntemlere başvurması gerekmeyecekti.


1) Irak Hükümeti, 01.01.2000 ile 09.07.2000 tarihleri arasında, Kerkük ile Xaneqin’den 155 Kürt aileyi, Kürt denetimindeki Erbil ve Süleymaniye vilayetlerine sürmüştür.


2) Irak “Devrim Komuta Konseyi” (DKK) 16.5.2000 tarihinde Kerkük ve Diyala valilerine Kürtlerin el konulan evlerinin ve arazilerinin kimseye verilmemesini bildirmiştir. DKK, söz konusu ev ve arazilerin bölgeye getirilecek Filistin’lilere dağıtılmasına karar verinceye kadar valilerin beklenmesi istenmiştir.


3) 01-20.06.2000 tarihleri arasında Kerkük şehrinin Domez ve Saddam adlı mahallelerine yaklaşık olarak 270 Filistinli aile yerleştirilmiştir.


4) Devlet başkanlığı 11.06.2000 tarihinde bir bildirge yayınlayarak Tuzkurmatoo, Daqooq, Haweeceh ve Xeniqin’de ikamet eden tüm Kürtlerin ve Türkmenlerin Arap uyruğuna geçmelerini emretmiştir. Bunu yapmadıkları taktirde, onların Kürt bölgesi Süleymaniye’ ye sürülecekleri belirtilmiştir.


5) Kerkük Valisi Sabah Nuri Alwan, 13.06.2000 tarihinde Kerkük’teki tüm üst düzey yetkilerle bir toplantı yaptı. Bu toplantıda yetkililerden dikkatli bir çalışmayla Kerkük’teki Kürtleri sürüp onların yerine Filistinlilerin yerleştirilmesini istemiştir.


6) Irak rejimi tapu kadastro idaresindeki tüm güvenilir yetkililerden başlangıçta Araplaştırma kampanyası çerçevesinde Kerkük’e getirilmiş ama daha sonra şehirden ayrılmış olan Arap aileleri tarafından terk edilen tüm evlerin listesini çıkarmasını istedi. Rejimin bunu yapmaktaki amacı bu evleri ve arazileri yeniden Arap ailelere dağıtmaktır.

 
7) Altı büyük Kürt partisi, Kerkük’teki yoğun Araplaştırma kampanyası ile ilgili olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’a bir protesto bildirisi sunmuştur. Söz konusu partiler, Kerkük’ün bir Kürt şehri olduğu ve üstelik çok uzun zaman öncesinden böyle olduğu konusunda çeşitli tarihsel kanıtlar da sunmuşlardır. Kürt partileri tezlerini 1957 yılında yapılan genel nüfus sayımı ile desteklemişlerdir; bu nüfus sayımına göre, Kerkük nüfusunun %48’i Kürt, %28’i Arap ve %21’i de Türkmen’di. Kürt partileri söz konusu bildirinin sonunda, Irak rejiminin şu anda Kerkük’e Filistinlileri yerleştirmeyi planladığını ileri sürmüşlerdir.


8) Kerkük’ten sürülen Kürtler için Birleşmiş Milletler tarafından Süleymaniye bölgesinde kurulan Barda Qaraman kampındaki insanlar sefalet içinde yaşamaktadır. Bu insanlar soğuk kış havasında bile çadırlarda yaşamaktadır. Su ve elektrik şebekesi bulunmamaktadır. Kampta okul ya da hastane yoktur. Birleşmiş Milletler İnsani Yardımlar Müdürü ve Irak’ta petrol-karşılığı-gıda anlaşmasından sorumlu olan Binon Syvan, bu duruma bizzat tanıklık etmiştir. Binon Syvan 9.8.2000 tarihinde kampı ziyaret etmiştir. Kamp sakinleri, Binon Syvan’a Kürt oldukları için kendi kimliliklerinden vazgeçerek Araplaşmayı kabul etmedikleri için evlerinden sürüldüklerini açıklamışlardır. Kamp sakinleri BM yetkilisinden, evlerine geri dönebilmelerine yardım etmesini ve BM 688 sayılı kararına uyması için Irak’a baskı yapmasını istemişlerdir. Binon Syvan, kamp sakinlerine, onların durumunu New York’ta gündeme getireceğine ve onların taleplerini New York’taki yetkililere iletmek için elinden geleni yapacağına söz vermiştir.

 
9) Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın, 1999 yılı Irak insan hakları raporundan: “Irak rejimi uygulamakta olduğu Araplaştırma kampanyası çerçevesinde oldukça sık biçimde sokağa çıkma yasağı ilan etmekte ve Kerkük’ten daha fazla Kürt ile Türkmeni sürme girişimlerinde bulunmaktadır. Irak hükümeti çocukları gözaltına alıp onların ailelerini Kerkük’ten ayrılmaya zorlamaktadır. Hükümet Kerkük ve Musul şehirlerinde Araplaştırma politikasını sürdürmektedir. Iraklı yetkililer Kürtleri evlerinden çıkarıp onların yerine Arapları yerleştirmek için güç kullanmaktadır.”


10) 2000 yılının Nisan ayında, 15,819 aileye mensup yaklaşık olarak 93,871 kişi Kerkük şehrinden çıkarılarak Kerkük’e komşu olan Kürt bölgelerine ve Irak hükümetinin denetimi dışındaki Süleymaniye’ ye sürülmüştür.

İşte bugün işgal edilmesi üzerine çeşitli planlar hazırlanan, manevralar çizilen, şöven propagandalar yapılan Kürt şehirleri Kerkük ve Musul´un Irak Arap egemenliğine terk edilişinin gerçek hikayesi budur. Geçmişte Kürtler bağımsız bir devlet kuramasınlar diye Musul (bugün Irak´ın egemenliği altında bulunan Güney Kürdistan toprakları) 500.000 sterline satıldı, bugün de yine Kürtler bağımsızlıklarına, hatta hiç bir ulusal demokratik haklarına kavuşmasınlar diye işgal edilmek isteniyor. Yoksa Kerkük ve Musul´un Türklüğü ya da Türkiye´nin oradaki tarihsel hakları v.s. tümü Türk kamuoyunun gözünü şovenizmle karartmak ve gözü bağlı ateşe sürmek için uydurulmuş hayal ürünü laflardır.
Kürtlerin bu petrol zengini bölgenin statüsünün tesbiti için 2007 yılında yapmayı düşündüğü referandum nedeniyle paniğe kapılan Türk hükümeti, Kerkük üzerinde çeşitli haklar iddia etmektedir. Ne var ki, Türkiye İngilizler ile imzaladığı ve Kerkük’ün de bir parçası olduğu Musul vilayeti üzerindeki Irak hükümranlığını tanıdığı anlaşma tarafından bağlanmıştır. İşte bu yüzden, Türk hükümeti Kerkük üzerinde denetim kurabilmek için Türkmen kartını kullanmaktadır. Son zamanlarda, Araplar Kerkük’ün kendilerine ait, Türkmenler ise kendilerine ait olduğunu iddia ediyor. Yapılacak referandum’da hiç şüphe yok ki, Kerkük, Kürdistan sınırları içinde yer alacak.
Kürt halkı, Kerkük ’ten vazgeçmeyeceklerini vurguluyorlar ve “Kerkük barışçıl yollarla bizim olmazsa, 100 yıl savaşırız” diyerek kararlılıklarını net biçimde ortaya koyuyorlar.
Bugünse, kalkıp yeni bir harita uydurulmuş gibi bir panik ortamı yaratmak, buradan da Türkiye'nin tehdit edildiği, parçalanmaya çalışıldığı sonucunu çıkartmak devletin ya da açıklamayı yapanların bilemediğimiz başka hesaplara dayandıklarını gösteriyor.
Bu durumda akla şu soru geliyor: Türkiye yönetiminde bulunan birileri niyetlerini açıklamadan, çevre ülkelerde huzur istemiyor mu ? Komşularında ne kadar huzursuzluk ve karmaşa varsa, Türkiye’nin de o denli huzurunun olamayacağı apaçık ortada.
Acaba, Güneydeki Kürtlerinin huzuru, rahatı ve özgürlükleri kurumlaştıkça Türkiye bunun, kendi Kürtleri için de örnek olabileceğini düşünüp engellemeye mi çalışıyorlar?


Kerkük’te yaşayan Türkmenler, Kürtlerle hiçbir sorunları olmadığını ve dostça huzur içinde yaşadıklarını anlatıyorlar. Tek şikayetler, Türkiye’nin provokasyonlar yaparak aralarını bozmaya çalışması. Türkiye’den tek istekleri, kendilerini rahat bırakmaları ve Kürtlerle aralarını bozmaya çalışmamaları. Çünkü, yıllardır barış, huzur ve özgürlüklerini özleyen bu iki halk artık kardeş ve dost olarak yaşama alışmışlar, bundan da vazgeçecek gibi gözükmüyorlar.
Türkmenler ilk kez, Kürdistan’da oluşan özerk yönetim sayesinde haklarına kavuşmuşlar. Bugün Güney’deki Türkmenlerin okulları, televizyonları, siyasi partileri, dernekleri var. İlk kez kimlikleriyle seçimlere katılıyor, yerel meclislerde ve merkezi parlamento da temsil ediliyorlar.
Türkmenler de bunun farkında. Onların çıkarlarıyla Türkiye’nin militarist, ırkçı, yayılmacı, Kürt düşmanı rejiminin çıkarları ve hesapları hiç de çakışmıyor. Türkmenlerin çoğu Kürtlerle dostlar ve onlarla çatışmak için bir neden görmüyorlar.
Öyle gözüküyor ki, bölgede bir "etnik arındırma faciası" yaşanmazsa Kürtler ve Türkmenler bütün bir geleceklerini birlikte paylaşmak durumundalar. Bunlar arasına nifak sokmak, en azından, geleceklerini paylaşan insanların huzurunu bozmaktan ve barışı engellemekten  öte bir anlam taşımayacaktır.
NİL DEMİRKAZIK
ÇOCUK-DER GENEL BAŞKANI

Türkiye terörist ülke mi?

Şengal katliamı unutulmuyor

Türkiye, Irak’ı siyasi krizin eşiğine getirdi

İsyan çağrısından sivil katliama

YNK : Türkmen Cephesi 4 Kürdü öldürdü

IRAK PARLAMENTO BAŞKAN YARDIMCISI TAYFUR: ''TÜRKİYE İÇ İŞLERİMİZE KARŞIYOR''

KÜRDİSTAN BÖLGE BAŞKANLIĞI’NDAN İNTİHAR SALDIRISINA KARŞI SERT KINAMA...

Kandil’den Kerkük mesajı:Sömürgeciler Kürtleri denetim altında bulundurmak için Kerkük’ü enegelliyorlar”

Sağlık Bakanı: Kerkük'te 25 kişi öldü, 180 kişi yaralandı

Şengal Katliamı: 500 ölü, 400 yaralı

Türkiye, Saddam Hüseyin rejimininden sonra Kürtlerin bütün kazanımlarını azaltmak için her yolu deniyor

Kerkük üzerinden nüfuz savaşı

ERGENEKON IRAK FELLUCE’YE NE GÔNDERDI?

Emir Türkiye’den geldi

Kerkük'te İran, Türkiye, Suudia Arabistan'ın anti-Kürt ittifakı ve ITC parmağı

KÜRTLER İN ELİNE TUTUŞTURULMUŞ YENİ TOPİTOP ŞEKERİ YAHUDi DÜŞMANLIĞI

Ankara Kerkük'ten memnun

Dr.MAHMUT OSMAN: ‘’IRAK’TAN KERKÜK’E GÜÇ KAYDIRMAK ARAPLAŞTIRMA ANLAMI TAŞIYOR’’

0 Yorum: