Federe Kürdistan’ı İşgale Kalkışan Türk Devleti İnsanlığa Hesap Vermekten Kurtulamayacaktır!

PRK-rizgarî /...Avrupa’da, 2 milyon nüfuslu Kosova’nın bağımsızlığını elde etmesinin gündemde olduğu bu günlerde Kürd halkının yüz yıla varan özgürlük ve bağımsızlık talebine hala gözlerin kapatılması, Kürdistan’ın kendi işgali altındaki kısımında Kürd halkının en temel ulusal demokratik haklarını bile tanımayıp, baskı ve devlet terörüyle ezmeye çalışan Türk devletinin Kürdistan’ın güneyinde elde edilen bir parça özgürlüğe bile tahammül edemeyişine uluslararası toplumun sessiz kalması, adalet duygusunu zedeleyen acı bir durumdur... * * * Bir kaç aydan bu yana Kürdistan’ın güney kırsalını havadan ve karadan bombalayıp askeri yığınaklar yapan Türk devleti, 21 Şubat akşamından itibaren binlerce askerle alana girdi. Boyutları henüz tam olarak açıklık kazanmamış olsa da, resmi açıklamalarda “sadece PKK ile sınırlı” olduğu ileri sürülen bu harekat, gerçekte bir işgal girişimidir; on yıllardır Kürd halkına karşı yürütülen sömürgeci zorbalığın yeni bir halkasıdır; Kürd halkının hak ve özgürlük taleplerinin zorla bastırılması siyasetinin uzantısıdır. Çeşitli vesilelerle daha önce de belirttiğimiz üzere “PKK” bahanesi, bu işgal senaryolarını “meşru” gösterme çabasının kılıfıdır. Asker sivil Türk devlet yetkililerinin Federe Kürdistan’ın siyasal bir statüye kavuşmasından, Kürd halkının daha geniş özgürlükler elde etmelerinden duydukları endişeyi saklamadıkları, bunu engellemek, yıkmak için fırsat kolladıkları zaten bilinen bir gerçektir. Türk devletinin Federe Kürdistan’ı işgal harekatına ABD’nin bilgisi ve onayı olmadan girişmesi zayıf bir ihtimaldir. Nitekim, geçen Kasım ayında ABD ve Türk devlet yetkililerinin yaptıkları ve içeriği hala kamuoyu açıklanmayan görüşmelerde belirli mutabakatlara varıldığı ve ardından Türk devletinin askeri harekatlara başladığı bilinmektedir. Dünyanın değişik “kriz” bölgeleriyle birlikte Ortadoğu ve “Irak”ın geleceği bağlamında da uluslararası ve bölgesel rekabet ve pazarlıkların sürdüğü bir dönemde yapılan bu görüşmelerdeki temel pazarlık konularından birinin Kürdistan olduğu aşikardır. Öteden beri uluslararası güçlerle pazarlıklarında bölgesel konumunu ve olanaklarını birer şantaj unsuru olarak kullanan Türk devletinin bu pazarlıklarda, Federe Kürdistan’daki devletleşme sürecini yıkamasa bile, en azından alanını daraltmak, topraklarından ve zenginliklerinden pay kapmaya çalışmak, siyasi ve ekonomik olarak daha fazla gelişmesini, Kuzey bölgesi ile kan bağının güçlenmesini önlemek gibi, kendince daha rasyonel hedefler belirlemiş olması mümkündür. Bu bağlamda işgal hareketi ile, Federe Kürdistan’ın bir kısmını “tampon bölge” ya da “sınır değişikliği” adı altında ele geçirme isteğini de yeniden pazarlık konusu yapması muhtemeldir. Avrupa’da, 2 Milyon nüfuslu Kosova’nın bağımsızlığını elde etmesinin gündemde olduğu bu günlerde Kürd halkının yüz yıla varan özgürlük ve bağımsızlık talebine hala gözlerin kapatılması, Kürdistan’ın kendi işgali altındaki kısımında Kürd halkının en temel ulusal demokratik haklarını bile tanımayıp, baskı ve devlet terörüyle ezmeye çalışan Türk devletinin Kürdistan’ın güneyinde elde edilen bir parça özgürlüğe bile tahammül edemeyişine uluslararası toplumun sessiz kalması, adalet duygusunu zedeleyen acı bir durumdur. Kürd halkı, maruz kaldığı tüm adaletsizliklere ve zorbalıklara rağmen, hak ve özgürlüklerini elde etmek için ağır bedellerle sürdürdüğü direniş ve mücadeleyi bırakmayacak, kazanımlarının ortadan kaldırılmasına, yağmalanmasına sessiz kalmayacaktır. Kürd halkı, kararlı duruşuyla ulusal demokratik taleplerini tasfiye etmeye, zorluklarla elde ettiği mevzilerden geriletmeye yönelik plan ve pazarlıkları boşa çıkartacaktır. Önceki açıklamamızda da belirttiğimiz üzere, ülkemizin her bir parçasının kaderinin birbirine bağlı olduğu bir süreçte Kürd halkı, bulunduğu her yerde sömürgeci işgal güçlerine karşı koyacak, umutlarının söndürülmesine izin vermeyecektir. Türk devletinin askeri gücü ve olanakları özgür Kürdistan’ı ele geçirmeye, yönetebilmeye, Kürd halkını ve onun haklı özgürlük mücadelesini bitirmeye yetmeyecektir. Türk devleti tüm siyasi ve askeri sorumluları ile birlikte eninde sonunda tarih önünde insanlığa hesap vermekten kurtulamayacaktır. Partîya Rizgarîya Kurdistanê PRK-rizgarî 22.02.2008

HPG Komutanı Bahoz Erdal: Operasyon uzun süreli

ANF-BEHDİNAN (24.02.2008)- Halk Savunma Güçleri (HPG) Anakarargah Komutanı Dr. Bahoz Erdal, Türk ordusunun Güney Kürdistan’a yönelik başlattığı operasyona karşı gerillanın büyük bir direniş sergilediğini söyledi. Türk ordusunun son üç günde yaşanan şiddetli çatışmalarda ağır kayıplar verdiğini belirten Erdal, operasyonun uzun süre devam edebileceğini kaydetti. YNK lideri Celal Talabani’nin Türk ordusunu Kandil’e davet ettiğini söyleyen HPG komutan Erdal ‘’Askeri açıdan önümüzdeki hafta, aylar hatta yıl boyunca asıl savaş Güney Kürdistan’da yürütelecektir. Kuzeyin kaderi Güney’de belli olacaktır’’ dedi. - Türk ordusunun başlattığı operasyonda şu an son durum nedir? - Operasyon 20 şubat’ta başladı ve şu anda üçüncü gününü tamamladı. Çok sayıda askerin katıldığı geniş çaplı bir operasyon düzenleniyor. Ağır savaş silahları yoğun olarak kullanılmakta. Öyle görünüyor ki, operasyonun ilk hedefi Zap bölgesidir. Üç gündür burada sert çatışmalar yaşanıyor. Önce Çukurca’dan harekete geçtiler. Seve ve Ertuş karakollarından olmak üzere birkaç koldan hareket ederek Zap ve Çemço’yu çembere almak istiyorlar. Özellikle çatışmalar burada yoğunlaştı. Kobra ve topçu desteğiyle askerler saldırmak istemektedir. Ancak şimdiye kadar fazla ilerleyemediler. Çiyeya Reşe geçmek istedikleri sırada gerillaların pususuna düştüler. Burada en az 22 asker öldü, 14’ü de yaralandı. Bu saldırıdan sonra askerlerin ilerleyişi durdu. Hala asker cenazeleri yerde duruyor. Diğer cepheden ise Heregol dağından Şikefta Bırindaraya geçmek istiyorlar. Burası stratejik bir tepedir. Burada son iki günde şiddetli çatışmalar yaşandı. Türk ordusu en seçkin güçlerini getirmiş olmasına, hiç durmadan uçak, kobra ve obüsleri çalıştırmasına rağmen Şıkefta Brindara’ya giremediler. Burada gerilla güçlü bir direniş gerçekleştirdi. Ertuş hattında da, Geliye Bercela’dan Hore Köyüne kadar dün sabahtan itibaren çatışmalar yaşandı. Dünkü çatışmalarda en az 15 askeri öldü. En az diyorum, çünkü bazı yerlerdeki çatışmalardan tam olarak bilgi alamadık. Dün sabahtan beri ağır silahlarını kullandıktan sonra askerler yine harekete geçti. Fakat öğleden sonra saldırıları kırıldı. Zaten alanın geneli tank ve top ateşi altındadır. Bu şekilde çatışmalar devam etmektedir. Şimdiye kadar bu çatışmalarda 2 arkadaşımız yaşamını yitirmiştir, bunun dışında kaybımız yoktur. Diğer alanlarda da sınır bölgelerine yoğun bir askeri yığınak var. Bazı yerlerde çatışmalar yaşandı, bazı yerlerde herhangi bir çatışma olmadı. Haftanin, Metina, Zagros ve Xakurk bölgelerinde de her an başlayabilir. Ancak öyle görünüyor ki, Zap ilk hedef olarak görülüyor. Burdaki sonuçlara göre diğer alanlarda harekete geçebilirler. Şu an son durum böyle... AMERİKA AKTİF OLARAK OPERASYONDA - Amerikan uçaklarının operasyon bölgesinde keşif uçuşları yaptığı yönünde bilgiler var, bu ne kadar doğru? - Öncelik bu operasyonda sadece Türk ordusu yoktur. ABD sadece aktif olarak desteklemekle kalmamakta, aynı zamanda operasyonda yer alıyor. Özellikle çatışma yaşanan bölgelerin üzerinde ABD’nin keşif uçakları uçmaktadır. Güçlerimiz hakkındaki son durum anında Türk ordusunu iletilmekte. Zaten Türk savaş uçakları da bu keşiflerin sonuçlarına göre gelip alanı bombalıyor. Yine 23 Şubat günü 7-8 Amerikan ordusuna bağlı araç Balında köprüsünden geçerek Çemçoya gelerek operasyonu yakından takip ettiler. Diğer yandan İsrail, Avrupa Birliği, Irak ve bazı Güney Kürdistan güçleri aktif olarak bu saldırıda yer alıyorlar, destek veriyorlar. - Türk ordusunun 10 km ilerlediği söyleniyor... - Hayır, şimdiye kadar 2 kilometre bile ilerleyememiş durumdadırlar. Tüm ağırlıklarına, binlerce askere ve iki aydır savaş uçaklarının alanı bombalamasına rağmen 2 kilometre dahi ilerleyemediler. OPERASYON UZUN SÜREBİLİR - Türk yetkilileri operasyonun kısa süreceğini söylediler. Siz tahmininiz nedir? Bu kara harekatı kaç gün sürebilir? - Bu operasyon sadece askeri bir operasyon değil, büyük bir oyun. Uluslararası güçlerin öncülüğünde bir komplodur. Başta ABD olmak üzere AB’nin desteğiyle, bölge güçleri ve Irak hükümeti operasyonun arkasındadır. Bu genel saldırının hedefi sadece bize askeri olarak darbe vurmak değildir. Aslında bu operasyonu uzun bir süreye yaymak istiyorlar. Aldığımız bilgilere göre operasyon gelecek kışa kadar sürdürelebilir. Bu normal bir operasyon değil, bir işgal hareketidir. Bu operasyonla bir taraftan Güney Kürdistan’ı kontrol altına almak, diğer taraftan ise halkımızın iradesi olan hareketimizin gücünü kırmak istiyorlar. TALABANİ TÜRK ORDUSUNU KANDİL’E DAVET ETTİ - Kürt yetkililerinin operasyon konusunda tutumlarını nasıl yorumluyorsunuz? - Maalesef bu saldırı ve oyunun içinde Kürt güçleri de bulunmaktadır. Özellikle Celal Talabani’nin bu saldırı ve plandaki tutumu bizce oldukça tehlikelidir. Hatta elimize geçen bilgilere göre, Türk ordusunu Kandil’e gitmesi için davet etmiştir. Önümüzdeki günlerde bu daha da netleşecektir. Zaten amaçlarının da kış aylarına kadar devam edecek bir işgal harekatı geliştirmek olduğu görülüyor. Kürt hükümetinin tutumunun net olması gerekiyor. Güneyi işgal etmek isteyen bu saldırıya karşı tutumunun daha net ve güçlü olması gerekir. Çünkü burada sadece Medya savunma alanlarındaki güçlerimize yönelik bir saldırı sözkonusu değildir. Bu operasyonun siyasi yanları bulunmakta ve tehlikeli bir amaçları olduğu görülüyor. Eğer Güneyli güçler bu oyunun içinde yer almazlarsa bu saldırı amacına ulaşamayacaktır. Bu yüzden biz net bir tutumun gerekli olduğunu söylüyoruz. SADECE PKK’YE DEĞİL TÜM KÜRTLER HEDEFTE - Bölge halkının operasyona karşı ilk gün dikkat çeken bir çıkışı oldu. Bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz? - Güney Kürdistan halkımız bu süreçte çok iyi bir tutum gösterdi. İlk gün Bamerne, Dereluk ve Şeladize’daki üslerinden tanklarını harekete geçirmek istediğinde halk, tankların önüne çıkarak onları durdu. Bu, onurlu bir duruştur. Bu saldırının hedefi PKK değil, tüm Kürt halkıdır. Bu yüzden de Zaxo, Duhok, Hewler ve Süleymaniye’ye kadar halkımızın bu işgale karşı duruş göstermelidir. Çünkü bu saldırılar Güney Kürdistan topraklarında, köylerinin çevresinde yaşanmaktadır. ASKERİ OLARAK TSK BAŞARISIZ - Türk ordusunun bu operasyondan başarılı çıkması mümkün mü? Diğer 24 operasyondan farkı ne? - Biz 25 yıldır zaten biz savaşıyoruz ve Türk ordusunun operasyonları bir sonuca ulaşamadı. Şu anda da gerilla büyük bir direniş gösteriyor ve bu sonuna kadar da sürecektir. 3 aydır uçaklarla alanları vuruyorlar, bir devlet olsa şimdi yıkılmıştı. Irak bile kendini bu kadar ayakta tutamamıştı. Çünkü büyük bir direniş gösteriyoruz. Savaştır, bazı arkadaşlarımız şehit düşebilir, kayıplarımız olabilir ama bu saldırı askeri olarak başarılı olamaz. Türk ordusunun bu son üç günde kayıpları şimdiden artmıştır. Kayıpları çok fazladır. Askeri açıdan sonuç alamayacaklardır, ancak siyasi sonuçları açısından amaçlar farklıdır. Halkımızın da bunu bilmesi gerekir. Bu yeni bir uluslararası komplodur. ABD, bunun yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu söylüyor. AB, Türkiye’yi desteklediğini söylemektedir. Bu nedir? Bu sorumluluklarını ve kararlarını göstermektedir. Halkımızı bir kez daha kendi hesapları ve çıkarları için kurban etmek istemektedirler. Bundan dolayı halkımızın özellikle tepkisini ortaya koyması gerekiyor. Halkımız tutumu ve eylemiyle bunu göstermelidir. ASIL SAVAŞ GÜNEY’DE OLACAK - Bu son üç günde ortaya çıkan durumlara baktığınızda, önümüzdeki günlerde operasyonun seyri hakkında neler söyleyebilirsiniz? - Operasyon bundan sonra da devam edecektir. Çünkü bu operasyon sadece kısa süreli ve bölgesel değildir. Uluslararası düzeyi olan bir operasyondur ve büyük bir hazırlık yapılmıştır. Bu yüzden devam edecek olan operasyona karşı gerillamızın da direnişi de büyüyecektir. HPG, görevi olan halkını savunma rolünü her dönemden daha iyi bir şekilde yerine getirecektir. Bunu savaş sahasında da gösterecektir. Kuzey’de de 24 yıldır her gün operasyon yapıyorlar. Gerilla güçlerimiz, gerilla tarzıyla bu operasyonlara cevap vermektedir. Hem etkisiz kılmakta hem de darbelemektedirler. Güney’de bu temelde Kuzeyleşecektir. Gerilla, Güneyi de Kuzeyleştirerek daha büyük ve daha güçlü bir direnişle düşmana darbe vuracaktır. Askeri açıdan önümüzdeki hafta, aylar hatta yıl boyunca asıl savaş Güney Kürdistan’da yürütelecektir. Kuzeyin kaderi de Güney’de belli olacaktır. Bu operasyonun olası sonucu, Kürt sorununun geneline etkide bulunacaktır. Bunun sonucuna göre pek çok şey yeniden belirlenecektir. Eğer halkımız da bu savaşta rolünü her yönden oynarsa, demokratik ve yurtsever kurumlarımız rolünü oynarsa, güçlü bir cevap verebilirsek bu oyun boşuna çıkartılacak ve her zaman olduğu gibi bu saldırıdan daha güçlü bir çıkış yapılacaktır. Böyle büyük bir savaşta şehitler de olabilir. Şimdiye kadar bu son üç günde iki şehidimiz var. Ama bu şehadetler, tarihi anlama sahip olacaktır. Tüm gerillalarımız da bu bilinç, sorumluluk ve kararlılıkla, güçlü bir iradeyle, yüksek bir maneviyatla savaşmakta, direnmektedir. Gerçekten de bu savaş, büyük ve tarihi bir savaştır. Gerilla, Kürt özgürlük hareketinin tarihine yakışır bir şekilde pratik ve duruşun sahibi olacaktır. Bu üç gündür süren savaş bunun ispatıdır ve bundan sonra da bu devam edecektir.

Kayıp giden zamanın peşinde nafile bir koşturmaca mı?

Hasan Cemal-Milliyet-Yakın tarihin en büyük askeri operasyonu... 1995'in mart ayı sonları. Türk Silahlı Kuvvetleri 35 bin askerle Kuzey Irak'ta... Hedef, bölgeyi PKK'dan temizlemek... Sabah'ta çalışıyorum. Ben de Uğur Şefkat'le birlikte Diyarbakır'dan emektar Reşo'nun taksisine atlayıp ver elini Kuzey Irak. 29 Mart 1995, ılık, güneşli bir bahar günü. Elimizde, harekâttan sorumlu Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı Paşa'nın Silopi'deki karargâhta kendi el yazısıyla yazıp bana verdiği "gerekli kolaylığın gösterilmesi" anlamına gelen bir izin kâğıdı. İstikamet: PKK'nın Kuzey Irak'taki başkenti diye bilinen Darkarajan, Sindi Boğazı... Tanklar, zırhlı kariyerler. Adım başı durduruluyoruz. Kundakçı Paşa'nın kâğıdı her zaman işe yaramıyor. Bir küçük komutan, "Bu Kundakçı Paşa'ysa ben de Mustafa Kemal Paşa'yım" diye atıyor kahkahayı... Dağlara doğru kıvrılıyoruz. Karargâh, Darkarajan'daki bir okulda kurulmuş. Askeri kariyerin içinde 1500 metre yükseklikteki Sindi Boğazı'na tırmanıyoruz. Burası PKK'nın en önemli kamplarından ve Türkiye'ye sızma noktalarından biri. 300 kilometrelik Irak sınırı boyunca İran'a, Kandil Dağları'na kadar uzanan PKK kamplarını sayıyor, anlatıyor komutan. Kuzey Irak'ta ne kadar kalacaklarını soruyorum. Komutanın yanıtı: "Bu siyasi bir soru, cevabı bana ait değil. Kuzey Irak büyük bir alan. Askeri, tespih tanesi gibi yan yana dizmeye kalkışsan da bu alanı kolay kontrol edemezsin. Ancak kritik noktalarını tutman şart, hatta hayati. Cudi'de eylem yapıyor, sonra buraya kaçıveriyor. Buradan kamyonla terörist sevk edebiliyor. Üç dört boğaz var ki, buraları PKK'nın can damarları. Buraları tuttun mu, yine terörist gönderebilir Türkiye'ye. Ama bu sefer katır sırtında ikmal yapar, kamyonla değil. O zaman da dört beş kişiyi ancak iki gün doyurabilir. PKK'nın bu can damarlarını kestik mi, onu içeride boğmak daha kolaylaşır." Soruyorum: "1992 yılı sonbaharında Kuzey Irak'ta yine büyük bir operasyon yapılmıştı. PKK kampları dağıtılmış, Barzani-Talabani işbirliğiyle PKK sızmalarına karşı kalıcı bir düzen getirilmek istenmişti. Ancak bu düzen yürümedi. Sonraki yıllarda PKK yeniden yerleşti buralara. Operasyon bir bakıma boşa gitti. Yine aynı şeyin olmaması için ne yapmak gerekiyor?" Komutan yanıtlıyor: "Şimdi arı kovanına çomak soktuk. Panik içinde dağıldılar. Toparlanmaları zaman alır. Geçen sefer de böyle olmuş, toparlanmaları zaman almıştı. Üç beş ay sonra yine toparlanabilirler. Sonra bomba yağdırsan da olmuyor. Can damarlarını kesmen lazım. İçeride onları boğmak için bundan sonra da buraları, bazı kritik boğaz ve yerleri sıkı tutmakta sonsuz fayda var. Ve zamanından önce de çıkmayalım." Aradan 13 yıl geçmiş. Ordu yine Kuzey Irak'ta... PKK'yı kovalıyor. Kısırdöngü kırılacak mı? Bu soru hâlâ geçerli. Bakın 13 yıl önce, Reşo'nun taksisiyle Kuzey Irak'ta turladıktan sonra Diyarbakır'da zamanın Olağanüstü Hal Valisi Ünal Erkan'la görüşmüş, ertesi günü de 1 Nisan 1995 tarihli yazıma tırnak içinde şu başlığı koymuştum: "Apo'nun tepesindeyken demokrasi paketini de çıkaralım!" Ünal Erkan şöyle demişti: "Apo'nun tepesindeyken, PKK'yı önüne katmış kovalarken, bu psikolojik ortamda ne yapacaksan yapacaksın. Demokrasi paketi mi, demokratikleşme paketi mi, bu havadan istifade neyse çıkaracaksın." Ben de şöyle yazmıştım: "Şiddet ve teröre karşı, PKK'ya karşı haklı mücadele devam ederken, demokratik standartları yükseltecek adımlar, Türkiye'nin elini içeride ve dışarıda güçlendirir. Böylece, buralarda kelle koltukta vatan görevi yapanların çabaları da boşa gitmez. Cizre çarşısının içinde bir evin duvarına kargacık burgacık yazmışlar, "Gözyaşı istemiyoruz!" diye. Kim ister ki? Güzelim bir bahar sabahı insanın aklına şiddet ve nefret değil, ancak barış ve sevgi gelebiliyor." 13 yıl önceki satırlar... Değişen ne var?.. Yoksa, kayıp giden zamanın peşinde nafile bir koşturmaca mı?.. İyi pazarlar!

Arap Birliği: Türk ordusu saldırılarına son vermeli

KUVEYT:Arap Birliği Türk Ordusunun Güney Kürdistan’a yönelik saldırısına son vermesini, Irak’ın egemenliğine saygılı olmasını istedi. Yazılı bir açıklama yapan Arap Birliği Genel Sekreteri Amir Musa, Türk ordusunun Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarına ilişkin endişelerini dile getirerek Türk ordusunun askeri saldırılarına son vermesini istedi. Sorunun diplomasi ve müzakere yoluyla çözüme kavuşturulması gerektiğini söyleyen Musa ‘’Irak ve Türkiye ilişkileri ile ortak çıkarların korunması amacıyla oluşturulan ABD, Irak ve Türkiye arasındaki 3’lü komisyonun çalışması gerektiğini’’ kaydetti. ANF NEWS AGENCY

Tehlikedeyiz

Hejarê Şamil-Tarih: 23 Şubat 2008 Cumartesi 21 Şubat’ta TC’nin Güney Kürdistan topraklarında başlattığı “hava destekli kara operasyonu” TC ve PKK’ye ne kazandırır, ne kaybettirir sorusunu Türk basını iki gündür geçe gündüz tartışıyor. İşgal hareketinin Kürd halkının değerlerine ve varlığına topyekûn bir saldırı niteliği taşıdığını dikkate aldığımızda, genel olarak Kürd basınının işgale karşı tepkisinin çok cılız ve sönük kaldığını teslim etmek gerekir. Kanımca, Kürdlerin operasyonu daha geniş bir çerçevede ele alarak; Kürd halkının kazanımları ve kayıpları neler olabilir kapsamında tartışmaları gerekir. Önce Güney Kürdistan’da başlatılan operasyonun karakteri ve amaçları hakkında birkaç kelime: 1.Halkları yok sayan ve devletlerin çıkarları üzerine kurulu olan dünya düzeni ve bu düzenin başını çeken devletler TC’nin işgalcilik hareketine beklendiği gibi “ılımlı” yaklaşmıştır. Bu yaklaşımın Kürdler açısından önemi büyük olsa da, geçerliliği yoktur. Tam tersine, Kürdler açısından topyekûn ulusal bir seferberlik, infial başlatma gerekçeleri doğmuştur. Bir ırk devletinin işgalci ordusu Kürdistan’ın Güneyine – özgürleşmiş topraklarımıza karşı askeri tecavüzde bulunmuştur. 2. Bu operasyon, büyük ihtimalle, TC tarafından bundan böyle yapılması planlanan kara operasyonları serisinin ilk adımı olarak kısa süreli bir harekât biçiminde planlanmıştır. “Yoklama” ve “alıştırma” niteliği taşımaktadır. Etki ve tepkiler hesaplanarak ileriki aylarda sık-sık Güneye girilip çıkılacak, böylece Özgür Kürdistan topraklarında sınır boyunca tampon bölge oluşturma hedefine ulaşılmaya çalışılacaktır. 3. İşgal hareketinde gösterilen hedef PKK, temel amaç ise Kürd halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak ve varlığını darbelemektir. Operasyonla Kürdistan’ın Kuzeyinde, Güneyinde ve Doğusundaki olası gelişmeler engellenmek istenmektedir. 4. Irak anayasasının 140 maddesi ile hukuksal geçerliliği olan ve dış baskılarla iki kez ertelenen Kerkük referandumunun gündemden çıkarılması, Türk dış siyasetinin öncelikli ve süreklilik arz eden gündemini oluşturmaktadır. TC son işgal hareketi ve bundan sonra da Güney’e yönelik gerçekleştirmeyi planladığı operasyonlar ile Kürdistan yönetimini daha da sıkıştırarak, zorlayarak ve baskı altına alarak referandumdan vazgeçmeyi hedeflemektedir. 5. 2007 sonlarında Kürdistan Federe Devleti hükümeti ABD baskısı ile Güney’de üstlenmiş PKK gerillalarına karşı TC’nin sınırlı hava operasyonu yapmasına “hoşgörülü yaklaşmaya” zorlanmıştır. Bu “zorunlu hoşgörü” Kürdler arasındaki (daha dakik ifadeyle, Kürd siyasal güçleri arasındaki) bütünleşmeye ciddi zararlar vermiştir. Yeni operasyondaki hedeflerden birisi Kürdlerin arasını daha da açmak, aralarındaki soğukluğu derinleştirmektir. Bu kadar kapsamlı hedefleri olan bir işgal hareketine Kürdler açısından bölük-pörçük duruşla karşı durulamayacağı ve bu mücadelede başarılı olunamayacağı açıktır. Bu süreçte Kürdlerin kazanımları ve kayıpları ne olur sorusunun yanıtı da Türklerin ve dünya devletlerinin tutumlarından daha çok, Kürdlerin nasıl bir duruş sergileyeceğine bağlıdır. Kürdler, işgal hareketini TC’nin aleyhine çevirmek şansına fazlasıyla sahiptir. Türk ordu güçlerinin Güney Kürdistan’da olabildiğince darbelenmesi ve işgal gerçeğinin uluslar arası kamuoyuna olduğu gibi çattırılması ile Türklerin bir sonraki operasyonlarının önü alınabilir. Bugün Güneyli ve Kuzeyli güçlerin her zamankinden daha fazla ortak ve koordineli hareket etmesi zorunluluğu doğmuştur. Mevcut iç ve dış koşullar göz önünde bulundurulduğunda bu istem, fantastik bir niyet olarak değerlendirilebilir. Bugünkü koşullar açısından belki de böyledir fakat tarihsel perspektifle yaklaşıldığında en gerçekçi önermenin ve tavrın birlikte direniş (açık veya gizli) olduğu kesindir. Aksi taktirde, hem Özgür Kürdistan hükümetinin, hem de Kuzey Kürdistan özgürlük hareketinin yeni bir dönemsel yenilgiyle yüz yüze kalması kaçınılmaz olacaktır. Yenilgiden kastımız özetle şudur; TC işgalci askerlerinin Özgür Kürdistan’a sürekli operasyonları olduğu sürece, Kerkük referandumunu gerçekleştirmek imkânsız hale gelecektir. Öte yandan Kürdistan hükümetinin ve Bağdat’ta üstlenmiş Kürt siyasetçilerin işgale yetersiz ve muğlâk tepkisi; ABD’yi “Kuzey Irak’ın yönetilmesi ve yönlendirilmesi” sorununu İran’a baskı ve Afganistan’da ortak hareket konusunda kendisiyle işbirliği yapan Türkiye ile paylaşma düşüncesine itebilir. Kuzey Kürdistan özgürlük mücadelesinin ve onun en önde temsilcisi PKK’nin askeri açıdan zayıflatılması, kuşkusuz siyasal ve diplomatik alandaki mücadeleye de ciddi darbeler vurmakta, halk arasında moralsizliğe yol açmaktadır. Kürdistan yönetiminin “PKK sorunu siyasal yollarla çözülmelidir” söylemlerine rağmen, bu hareketin “terörist” olduğunu ima eden yaklaşımları dünya çapında Kuzey Kürdistan özgürlük mücadelesinin terör kapsamında algılanmasına destek sunmaktadır. İtiraf edelim veya etmeyelim; Kerkük referandumunun ertelenmesinden, özellikle geçen yılın sonbaharından bu yana Kürdlerin, özellikle Kürdistan bölge hükümetinin ABD nezdinde “etkinliğinin azaldığı”, “bu güçler arasına soğukluk girdiği” belli-başlı analizciler tarafından tescil edilmiştir. Hükümetimiz, Kuzeyli kardeşlerine karşı yapılan operasyonlara “zorunlu hoşgörüsü” ve “bağımsız Kürdistan hayalini” gerçekleştirmek yönünde gösterdiği çekingenliği ile kendi ayağına balta indirmiştir. Yine itiraf edelim veya etmeyelim; PKK askeri gücü, TC’nin son operasyonları ile kış sürecinde dönemsel bir sıkışma yaşamıştır. Söz konusu dönemsel gerilemeyi telafi etmek için Kürd güçleri açısından Türkiye’nin son işgal hareketi bir şans ve hesaplaşma fırsatı olarak değerlendirilebilir. İşgal orduları fahişe tabiatlıdır; ilk yaptığından zevk aldı mı, ikinci kez ister. Birisi şöyle demişti: “Bir kadına bir erkek bile çoktur, ikici erkek ise ona yetmeyecektir ve üçüncüsünü de isteyecektir…”. Türk işgal ordusu Özgür Kürdistan topraklarından umduğu “başarı” ile geri dönerse, tecavüz operasyonlarının devamını örgütleyecektir mutlaka. Tabiatından dolayı… Kürdler, bu savaşımı kazanmak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. İşgal operasyonunu boşa çıkartmanın çok kolay bir yolu vardır: TC işgalci ordusu ile Kürdistan hükümeti silahlı güçleri arasında kayıplara yol açan bir tek ciddi çatışma bile operasyonun hem askeri, hem de siyasi açıdan yenilgiye uğratılmasına yol açardı… İşgal hareketinin asıl amacının Kürd halkına, onun tüm değerlerine saldırı olduğunun anlatılması için muazzam verimli bir ortam yaranırdı. En önemlisi de, Özgür Kürdistan’a ikinci bir operasyonu gerek siyasi, gerekse diplomatik açıdan önlemek kolaylaşırdı. Çok riskli bir önerme mi oldu? Kuşkusuz, riskleri fazlasıyla vardır; TC, ekonomik ambargo uygulayabilir, örtülü savaş geliştirir, Özgür Kürdistan’da terör eylemleri düzenler vs. Bunun yanında Kürdler arasında fiili birlik gelişir, yıllar boyu gizli yürütülen Türk-Kürd savaşı dünya nezdinde açık bir biçim alır ve Kürd sömürüsü ve yok edilişi üzerine kurulan TC devletinin temeli sarsılır. Elbette, bu bir tercih meselesidir. Ancak tercih yaparken şu iyi bilinmelidir; Türkiye, Kürd düşmanlığı üzerine kurulan kartlaşmış bir ırk devletidir. Bu biçimi ile varlığını sürdürdüğü sürece, Kürd halkının varlığı; her yeni doğan çocuğumuzun kaderi, annelerimizin ve kardeşlerimizin namusu, dağlarımızın ağaçları, bahçelerimizin çiçekleri, tüm maddi ve manevi değerlerimiz, tek kelime ile geçmişimiz ve geleceğimiz tehlikede olacaktır ve Kürdistan’ın Güneyinde bağımsız devlet kurulması hayalden öteye gitmeyecektir. Hejarê Şamil hejare_shamil@hotmail.com

 PNA-Türk ordusunun Kürdistan Bölgesi (FKB)'ne yönelik saldırıları konusunda Kürdistan Bölge Başkanlığı Sözcülüğü’nden açıklama: ‘’Federal Kürdistan Bölge Başkanı sayın Mesut Barzani, 22-23 Şubat’ta Dohuk vilayetini ziyaret etti. Başkan Barzani bu ziyaretinde bölgenin idari, emni ve askeri kurumlarıyla ilgili yetkililerle toplandı. Sınır bölgelerinin durumundan haberdar olunduktan ve Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi topraklarına yönelik saldırılarından sonra meydana gelen yeni gelişmelerin değerlendirilmesinin ardından Kürdistan Bölgesi’nin PKK ve Türkiye arasındaki savaşta taraf olmayacağı te’kidinde bulunuldu. Ancak Kürdistan Bölgesi vatandaşlarına yada yerleşim bölgelerine yönelik her saldırı karşısında genel savunma için gerekli emir verildi ve bunun için bütün hazırlıklar yapıldı. Şimdi Türkiye’nin saldırılarının asıl niyetinden şüphemiz var; saldırıların asıl amacı PKK değil Kürdistan Bölgesidir. Eğer böyle olmazsa vatandaşların istifade ettiği ve bölgenin derinliklerindeki yerleşim yerlerinde bulunan köprülerin yıkılmasının PKK ile ne alakası var?’’ Federal Kürdistan Bölge Başkanlığı Sözcülüğü 23.02.2008

Kürdistan ve Kosova İkiyüzlü politikalar, işgalci Türk ordusu

Ahmet AlimTarih: 23 Şubat 2008 Cumartesi 27 Nisan 2007’de verilen Muhtıra’dan sonra Erdoğan ve Gül Büyükanıt ile anlaşarak AKP’yi iktidara ortak yapmışlardır. Devamında, Gül’ün Çankaya’ya çıkmasına izin verilmiş , TSK’ya ise Tezkere ile Güney Kürdistan’a müdahale olanağı sağlanmış ve Güney Kürdistan’a sistemli Hava operasyonları gerçekleştirilmiştir. Bu koşullar içinde Ordu ile bağlantılı olarak AKP’yi tehdit eden kesimler Ergenekon operasyonu çerçevesinde Ordu’nun onayıyla kısmi anlamda etkisizleştirilmişlerdir. Devamında, Türban konusunda alınan karar köşkte bekletilirken 21 Şubat’ta Güney Kürdistan’a fiili kara operasyonu başlatılmış ve 22 Şubat’ta Türban konusundaki yasa onaylanmıştır. Tam da bu noktada Büyükanıt’ın görev süresinin uzatılmasının gündeme gelmesi tesedüf değildir elbette. Bu gelişmeler Ordu ve AKP arasında yaratılan sıkı işbirliğinin en iyi göstergeleridir. Biraz geçmişe bakılırsa, BOP çerçevesinde Pakistan’da Müşerref darbesini destekleyen, Afganistan ve Irak’a müdahale eden Bush yönetimindeki ABD açıkladığı hedeflerine ulaşamamıştır. Bu arada, ABD’nin en önemli müttefiklerinden olan Türkiye kendi politikalarını ABD’ye empoze etmeyi başarmıştır. Türkiye ABD’ye karşı Türk ırkçı kesimlerini (Veli Küçük ve Kızıl Elma koalisyonu) iktidara ortak etmiştir. Bu kesimin Avrasya eksenli ırkçı politikalarının hedefi olan AKP bunları etkisizleştirmek için ABD’den istediği desteği Ordu ile işbirliği yapması ve diğer Müslüman ülkelere ılımlı İslam rejimi olarak örnek olması koşuluyla elde etmiştir. Neticede ABD seçimini Türkiye lehinde yaparak Güney Kürdistan ve Barzani’yi gözden çıkarmıştır. Zaten, TC’nin akıl hocalarından “Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu” USAK başkanı S. Laçiner operasyonun amaçlarını aşağıdaki gibi açıklamaktadır : “Türkiye'de olağanüstü bir gelişme olmaması halinde olası bir kara operasyonunun terör örgütünü en azından bir süre için dağıtacağını ve eylem gücünü zayıflatacağını belirterek, Bunlar da bana sorarsanız 300-500 teröristi öldürmekten daha önemlidir”... “Yani birincisi, Türkiye'nin (Barzani'yi) Irak içerisinde sıkıştırması lazım. İkincisi de kuzey Irak içinde Barzani'nin Türkiye'ye karşı üslubunu devam ettirerek iktidarını sürdürmesinin olanaksız olduğunu anlatması lazım.” “Burada, Talabani'yi ön plana çıkarmanın mümkün olduğunu ifade eden Laçiner, Türkiye, Talabani kartını 1990'larda olduğu gibi oynayabilir”. Talabani de bunun için gerekli zemini oluşturmaya çalışıyor. Bence Türkiye, Barzani-Talabani ayrışmasının altını çizebilir. Bir tarafa daha yakın davranabilir dedi. Laçiner, Türkiye'nin Türkmenleri güçlendirme politikasını da artık başlatması gerektiğini bildirdi”. Laçiner’in açıklamaları bu operayonun gerçek amacının Güney Kürdistan’da Barzani’nin tasfiye edilmesi olduğunu göstermektedir. Orta-Doğu’da Kürtler aleyhine yapay olarak yaratılan ulus devletlerin yaşatılması için olağanüstü gayret gösteren çevreler, Balkanlar sözkonusu olunca 255 800 KM2 üzerinde 23 milyon nüfuslü Yugoslavya’dan 7 devlet çıkartmışlardır. Yani, Büyük Orta Doğu projesi tekleyen ABD Kosova’nın bağımsızlığına yeşil ışık yakarak de facto olarak bağımsız olan Kosova’ya BM’nin 193’üncü üyesi olmasının yolunu açmıştır. 1980’de Tito’nun ölmesinden sonra, 1991’de Slovenya’nın bağımsızlığıyla başlayan süreç 17 Şubat 2088’de Kosova’nın bağımsızlığına kadar gelmiştir. Başta ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Türkiye’nin desteğiyle Haşim TACİ, 1997’de kurulan UCK’nın (Kosova Özgürlük Ordusu) eski başkanı – o zamanın teroristi, Kosova’nın (yüzölçümü 10 887 KM2, nüfus 2 milyon) bağımsızlığını ilan etmiştir. Türkiye Kosova’nın bağımsızlığını ilk tanıyan devletlerin başında gelmiştir. Türkiye Kosova’yı tanıdıktan 5 gün sonra Güney Kürdistan’ı destabilize etmek için Güney Kürdistan topraklarına tecavüz etmiştir. Güney Kürdistan’a 2500 KM uzaklıktaki Kosova’nın bağımsızlığını destekleyen Sırbıstan’ı kınayan kesimler Kürdistan sözkonusu olunca sus pus olmuşlardır. Bu iki olay ABD ve AB’nin çifte standart uygulamalarını gösteren örneklerdir. Balkanlarda, federal bir sistem içinde yaşamış olan halklar sorunlu bir süreçten sonra ABD, NATO ve AB’nin desteğiyle 17 yılda 6 devlet yaratılmış ve Yugoslavya 7 devlete bölünmüştür. Günümüzde, Sırpalara karşı NATO ve BM güçleri Kosovalıları korumakta ve Kosova’daki devletin kurumlarının oluşması için her türlü destek sağlanmaktadır. Buna karşın 16 yıldır devlet olmak için gereken bir çok kurumu kurup işleten Güney Kürdistan’a müdahale edilmesine ise seyirci kalınmaktadır. Bu olaylarda Türkiye’nin tavrı iki yüzlü, ırkçı ve sömürgeci politikaların diğer bir örneğidir. Kosova’yı Kıbrıs’ın bağımsızlığına örnek göstermek için tanıyan ve destekleyen Türkiye, hemen arkasında PKK kampları bahanesiyle uluslararası hukuku da ihlal ederek Güney Kürdistan’ı işgale başlamıştır. Türk devletinin ırkçı ve sömürgeci karakteri açıktır, Türkiye’de Kürt olmayanlar dışındaki kesimlerin ezici çoğunluğu devleti desteklemektedir. Cemil BAYIK Kürdistanlılara zafere kadar Serhıldan çağrısı yaparak TC ile bağların koptuğunu ifade etmiştir. TC rejimi ve Ordu Sanayi Kompleksi bu haliyle var oldukça Kürtler ile Türkler arasında zaten öncesinde de ortak yaşam olanağı yoktu.TC’nin bu yapısı ortadayken Kürtler adına siyaset yapan bazı şahısların halen Kürtlerin türklerle ortak yaşama inancı hırsı , azminden, arzusundan bahsetmelerini anlamak güçtür. Bu kesimler, bazı işbirlikçiler dışında, kendilerini yok etmek isteyen güçlerle ortak bir yaşam kurmalarının olanağının kalmadığını görmek zorundadırlar. Bundan dolayı, Kürtler Güney Kürdistan’a yapılan bu operasyona net bir şekilde tavır koyup ulusal birlik ruhuyla karşı çıkarak, ulusal direnişi geliştirmelidir. Ahmet Alim

Peşmergeler, onurunuzu koruyun

Dilber Doski-Türk sürü devletinin Güney Kürdistan topraklarına gireceği sürpriz bir gelişme değildi. Havadan girenin karadan da gireceği belliydi. Bu tür şeylere Kürdler olarak pek şaşırmak normal bir durum değil. Türkler, tarih sahnesine çıkışlarından bugüne değin, doğudan batıya kadar bir çok halkın malına ve canına kasettiler. Bu onların genlerine işlemiş bir şey. Türklerin içinde çok değerli insanlar da var, onlar alınmasın ama burda bazı gerçekleri dile getirmeden edemem. Türkleri Kürdler’den başka hiç kimse iyi tanıyamaz. Ermeniler bir buçuk milyon ölü verdiler ama en azından Türkler’den kurtuldular. Şuan kendilerine ait bir ülkeleri var. Geçmiş acılarını önünde paylaşacak bir anıtları var en azından. Yunanlar, Bulgarlar, Araplar ve bir çok irili ufaklı halk, büyük kayıplar vererek at sütü içmiş, at üstünde yaşamış olan bu sürü devletinden kurtuldular. Türk’ün gasp ettiği topraklar birbir elinden çıktı ve en son kala kala biz kaldık. Biz ki tanrının gazabına mı uğradık bilinmez fakat halen de bu acıları çekmekteyiz. Bu zehirli akrepler etrafımızı kuşatmış. Türk’ün karakterinde barbarlık vardır! Bugün bile bu durum zerre kadar değişmemiştir. Bu bir halkı aşağılama değil, bir gerçeği dile getirmedir. Üstüne alınmak istemeyen Türkler var ise o zaman dürüst bir biçimde ortaya çıkıp kendilerini yönetmekte olan bu sürü devletine karşı aktif bir şeyler yapsınlar. Bu satırlarım için bana kızacak olan Türkler’e söylüyorum, biz asırlardır sizin zehirli hançerlerinize maruz kalıyoruz. Varlığımızı hem fiziki hem de ruhi olarak yoketmek için elinizden gelen herşeyi yaptınız, yapıyorsunuz. Ama ne mutlu ki bize inadına ayakta kaldık. Ne mutlu bize ki en büyük silahımız olan inadımızı size teslim etmedik, etmeyeceğiz! Bu satırlarım için bana kızacak olan kardeşlik hayranı Kürdler’e söylüyorum, Nuri Dersimi’nin çığlıklarını bir kere olsun duyun. Zilan’dan yükselen çocuk seslerine aklınızın ve vijdanlarınızın kapılarını açın. Asırlardır onurumuzu ayakları altında ezen bir devlet ile onurlu bir barışın asla mümkün olmadığını görün. Kürd sorununda en onurlu son kardeşlik değil, komşuluktur! Güneye girdiler. Özgürleşmiş bir parça toprağımız vardı ona da hepimizin gözleri önünde tecavüz ettiler. Kürdçe bir söz vardır, “ é ku pozé wi biçek bişewite careke din basa bratiya Tirka nake”. İşte bu kadar basit ve net! Kürdler’in kendi tarihlerinde yaşadıkları en büyük şok hayalkırıklığı olmuştur her zaman. Dışa bel bağlamışlar, hayalkırıklığı yaşamışlar. İçe bel bağlamışlar, yine hayal kırıklığı yaşamışlar. Bu halk için hareket edenlere şunu söylemek lazım, bu halkı bir gün bitirecekse eğer bu kesinlikle etrafını sarmış olan vahşi kurtlar olmayacaktır. Bu halkı sadece ve sadece tarihten beridir Kürd’ün boynuna lanetli bir kolye gibi dolanmış olan hayalkırıklığının kördüğümü bitirir. En büyük birliktelikler zor günlerde doğar. Bugün Kürd halkı kendi tarihinin en zor günlerini yaşamakta. Sorun sadece vahşi Türk sürülerinin güneye girmeleri sorunu değildir. Orda gerilla var, onurlarıyla direnir, bedenlerini vahşi sürülerine siper eder, bu halkın yüzünü düşman karşısında kara çıkartmazlar. Türk’ün güneye girmesi bizi bitirmez, asıl önemli olan bu işgale karşı birlikte hareket etmektir. Acaba bu zor günler, düşman karşısında Kürd’ün birlikteliğine ebelik yapacak mı? Bu konuda kaygılarımız çok büyük. Kaygılarımız çok büyük çünkü bu halk bir kere daha hayalkırıklığı yaşarsa eğer toparlanması zor olur artık. Toparlanıpta bir gün bağımsızlığını kazansa bile kendi içindeki kardeşlik duygusunu çoktan yitirmiş olacaktır. Her parçanın kendine ayrı devleti olacaktır. Güney Kore ile Kuzey Kore gibi olacaktır. İşte bugün bunun kaderi çizilecek. Bunu ne ABD ne Türkiye, Kürdler’in kendileri çizecek. Bu düğümün bir ucu kuzeyde, diğeri güneydedir. Ya her iki taraf bu uçları çeke çeke kördüğümü daha da kör hale getirecek, ya da Behdinan topraklarında ele ele verip bu düğümü çözmeye başlayacaklardır. Bu halkın kaderine Behdinan’da ya güneş doğacak, ya da ne güney ne de kuzey kalacak! PKK şuan savaş halinde olduğu için fazla eleştirmeyeceğim. İşin gerçeğini sorarsanız yaşadığımız kördüğümün bugüne kadar gelmesinde PKK’nin de payı çok büyük. Yıllardır olmayacak bir duaya amin dedirttiler. Koyun ile kurdun kardeşliğini kurmaya çalıştılar. Kurt hergün sürülerimize daldı, koyunlarımızı teker teker boğazladı ama hep aynı nakaratı tekrarladık. Türkiye ile onurlu bir barış(!). PKK’yi daha bir çok konuda eleştirmek mümkün ama bugün onlara destek olma günü. Hele bu savaş da bitsin o zaman birbirimiz ile hesaplaşırız. Önce düşman ile hesaplaşmak gerekir. Özellikle Kürd aydınlarının bu konuda çok hassas davranması lazım. PKK’nin Güneyi hedef haline getirdiğini düşünen bazı yazar-çizerlerimiz yerinde durmayacaktır. Öfkelerini düşmana yönelteceklerine PKK’ye yönelteceklerdir. Ama şunu unutmasınlar, gün bütün öfkemizi düşmana yöneltme günüdür. Eğer bahsedilecekse namus ve şereften, en büyük namus ve şeref budur. Birileri Zap’ta ve Basya’da göğsünü barbar sürülerine siper etmişken geçmiş defterleri açmak, bu sürülere en büyük destek olacaktır. Geleceğimizin defteri çizilirken, geçmişin defterleri açılmaz! Güneyli Kürdler’in öncü partileri kendi tarihlerinin en büyük onur sınavından geçmektedirler. PKK’ye sempati duyan kesimlere de burdan seslenmek lazım. Bu sınavda onları yerden yere vurmaktansa, esas alınması gereken temel yöntem onlara cesaret vermek olmalı. Bazıları daha şimdiden Barzani’yi ihanetle suçlamaya başladı bile. Bu tarz, ihanet durumu olmasa bile ihaneti doğurur. Eğer bunu isteyenler varsa dillendirmeye devam etsinler. “İhanet olsun da biz de yine acılarla başbaşa kalalım” diyenler varsa devam etsinler. Mesud Barzani bir kaç demecinde, “Kürd’ün Kürd’ü öldürme dönemi kapanmıştır” diyordu. Biz buna inanıyoruz. Bu konuda onun samimiyetine de inanıyoruz, fakat bu yetmiyor. Kürd’ün Kürd’ü öldürmesi salt fiziki bir olay değildir. Birbirine destek vermeme en büyük öldürme eylemidir! Eğer bugün düşman Behdinan kapılarını zorlayıp içeri dalmışsa ve bunun karşısında sessiz kalınıyorsa, en büyük öldürme budur. İlla ki Türklerle birlikte silah kuşanıp gerillanın kanını dökmeye gitmeniz gerekmiyor, onlara karşı sessiz durmanız bile başlı başına öldürmektir. Kardeşleriniz sizin kurtardığınızı sandığınız toprakları kanlarıyla savunurken, ciddi bir kınama açıklaması bile yapmamanız bizi derinden endişelendiriyor. Behdinan tüm Kürdistan coğrafyasının tam ortasında yer alır. Merkezdir. Tarihten bu yana bütün düşmanlar ilk önce orayı ele geçirmek istemişlerdir. PKK boşu boşuna oraya üslenmemiştir. Düşmanlar Kürdistan’ı Lozan’da dörde böldüklerinde Behdinan ile Botan’ı boşuna boşuna birbirinden ayırmamışlardır. Merkezi dağıtmışlardır. Bu yüzden ‘Behdinan Kürd kaderinin ya ölü ya da sağ olarak doğacağı yerdir’ diyorum. Acaba Peşmergeler bunu görüyor mu? Acaba bunu görüp bir an önce harekete geçecekler mi? Bana sorarsanız, içinde bulunduğumuz günler bir çok sürpriz gelişmeye gebedir. Her an herşey olabilir. Kuzey Kürdler’i olarak peşmergelerden beklentimiz çok büyük. Ölün ama onurunuzu Türkler’e çiğnetmeyin. Hewler yerle bir olsa bile, kurduğunuz lüks villalar başınıza yıkılsa bile, Behdinan’ı savunun. Behdinan onur ülkesidir. Sessiz kalarak orayı kendi onurunuza mezar etmeyin! Türklerin asıl amacanın tüm güney Kürdistan olduğunu bilmeyen yok artık. Şunu da unutmayın, Türkler bir yere girerse ya zorla çıkarlar, ya da asla çıkmazlar! Tarih bunun örnekleriyle doludur. Güneyli güçlerin en büyük hatası Saddam’ın düşüşünden sonra bağımsızlık ilan etmemeleri oldu. ABD’ye güvendiler. ABD çıkar tanrısıdır! Kendisi için kurban etmeyeceği hiç kimse yoktur. Siz bunu rahmetli Mele Mustafa Barzani’den bilmeliydiniz. ABD tüm Kürdleri bir gecede çizebilir, aynı gecede de silebilir. O yüzden esas alınması gereken tavır kendi özgücüne dayanmaktı. Türkler bugün rahat rahat güneye giriyorlarsa eğer, bu durum dışa bel bağlama ve kendi özgücüne güvenmemenin bir sonucudur. Korkmayın, sırtınızı kuzeyli kardeşlerinize rahatlıkla dayayabilirsiniz. Bu sırt dağ gibidir, sizi utandırmaz. Haydi diyorum, herkes Behdinan’a kilitlensin! Ya Behdinan, ya ölüm!