Tehlikedeyiz

Hejarê Şamil-Tarih: 23 Şubat 2008 Cumartesi 21 Şubat’ta TC’nin Güney Kürdistan topraklarında başlattığı “hava destekli kara operasyonu” TC ve PKK’ye ne kazandırır, ne kaybettirir sorusunu Türk basını iki gündür geçe gündüz tartışıyor. İşgal hareketinin Kürd halkının değerlerine ve varlığına topyekûn bir saldırı niteliği taşıdığını dikkate aldığımızda, genel olarak Kürd basınının işgale karşı tepkisinin çok cılız ve sönük kaldığını teslim etmek gerekir. Kanımca, Kürdlerin operasyonu daha geniş bir çerçevede ele alarak; Kürd halkının kazanımları ve kayıpları neler olabilir kapsamında tartışmaları gerekir. Önce Güney Kürdistan’da başlatılan operasyonun karakteri ve amaçları hakkında birkaç kelime: 1.Halkları yok sayan ve devletlerin çıkarları üzerine kurulu olan dünya düzeni ve bu düzenin başını çeken devletler TC’nin işgalcilik hareketine beklendiği gibi “ılımlı” yaklaşmıştır. Bu yaklaşımın Kürdler açısından önemi büyük olsa da, geçerliliği yoktur. Tam tersine, Kürdler açısından topyekûn ulusal bir seferberlik, infial başlatma gerekçeleri doğmuştur. Bir ırk devletinin işgalci ordusu Kürdistan’ın Güneyine – özgürleşmiş topraklarımıza karşı askeri tecavüzde bulunmuştur. 2. Bu operasyon, büyük ihtimalle, TC tarafından bundan böyle yapılması planlanan kara operasyonları serisinin ilk adımı olarak kısa süreli bir harekât biçiminde planlanmıştır. “Yoklama” ve “alıştırma” niteliği taşımaktadır. Etki ve tepkiler hesaplanarak ileriki aylarda sık-sık Güneye girilip çıkılacak, böylece Özgür Kürdistan topraklarında sınır boyunca tampon bölge oluşturma hedefine ulaşılmaya çalışılacaktır. 3. İşgal hareketinde gösterilen hedef PKK, temel amaç ise Kürd halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak ve varlığını darbelemektir. Operasyonla Kürdistan’ın Kuzeyinde, Güneyinde ve Doğusundaki olası gelişmeler engellenmek istenmektedir. 4. Irak anayasasının 140 maddesi ile hukuksal geçerliliği olan ve dış baskılarla iki kez ertelenen Kerkük referandumunun gündemden çıkarılması, Türk dış siyasetinin öncelikli ve süreklilik arz eden gündemini oluşturmaktadır. TC son işgal hareketi ve bundan sonra da Güney’e yönelik gerçekleştirmeyi planladığı operasyonlar ile Kürdistan yönetimini daha da sıkıştırarak, zorlayarak ve baskı altına alarak referandumdan vazgeçmeyi hedeflemektedir. 5. 2007 sonlarında Kürdistan Federe Devleti hükümeti ABD baskısı ile Güney’de üstlenmiş PKK gerillalarına karşı TC’nin sınırlı hava operasyonu yapmasına “hoşgörülü yaklaşmaya” zorlanmıştır. Bu “zorunlu hoşgörü” Kürdler arasındaki (daha dakik ifadeyle, Kürd siyasal güçleri arasındaki) bütünleşmeye ciddi zararlar vermiştir. Yeni operasyondaki hedeflerden birisi Kürdlerin arasını daha da açmak, aralarındaki soğukluğu derinleştirmektir. Bu kadar kapsamlı hedefleri olan bir işgal hareketine Kürdler açısından bölük-pörçük duruşla karşı durulamayacağı ve bu mücadelede başarılı olunamayacağı açıktır. Bu süreçte Kürdlerin kazanımları ve kayıpları ne olur sorusunun yanıtı da Türklerin ve dünya devletlerinin tutumlarından daha çok, Kürdlerin nasıl bir duruş sergileyeceğine bağlıdır. Kürdler, işgal hareketini TC’nin aleyhine çevirmek şansına fazlasıyla sahiptir. Türk ordu güçlerinin Güney Kürdistan’da olabildiğince darbelenmesi ve işgal gerçeğinin uluslar arası kamuoyuna olduğu gibi çattırılması ile Türklerin bir sonraki operasyonlarının önü alınabilir. Bugün Güneyli ve Kuzeyli güçlerin her zamankinden daha fazla ortak ve koordineli hareket etmesi zorunluluğu doğmuştur. Mevcut iç ve dış koşullar göz önünde bulundurulduğunda bu istem, fantastik bir niyet olarak değerlendirilebilir. Bugünkü koşullar açısından belki de böyledir fakat tarihsel perspektifle yaklaşıldığında en gerçekçi önermenin ve tavrın birlikte direniş (açık veya gizli) olduğu kesindir. Aksi taktirde, hem Özgür Kürdistan hükümetinin, hem de Kuzey Kürdistan özgürlük hareketinin yeni bir dönemsel yenilgiyle yüz yüze kalması kaçınılmaz olacaktır. Yenilgiden kastımız özetle şudur; TC işgalci askerlerinin Özgür Kürdistan’a sürekli operasyonları olduğu sürece, Kerkük referandumunu gerçekleştirmek imkânsız hale gelecektir. Öte yandan Kürdistan hükümetinin ve Bağdat’ta üstlenmiş Kürt siyasetçilerin işgale yetersiz ve muğlâk tepkisi; ABD’yi “Kuzey Irak’ın yönetilmesi ve yönlendirilmesi” sorununu İran’a baskı ve Afganistan’da ortak hareket konusunda kendisiyle işbirliği yapan Türkiye ile paylaşma düşüncesine itebilir. Kuzey Kürdistan özgürlük mücadelesinin ve onun en önde temsilcisi PKK’nin askeri açıdan zayıflatılması, kuşkusuz siyasal ve diplomatik alandaki mücadeleye de ciddi darbeler vurmakta, halk arasında moralsizliğe yol açmaktadır. Kürdistan yönetiminin “PKK sorunu siyasal yollarla çözülmelidir” söylemlerine rağmen, bu hareketin “terörist” olduğunu ima eden yaklaşımları dünya çapında Kuzey Kürdistan özgürlük mücadelesinin terör kapsamında algılanmasına destek sunmaktadır. İtiraf edelim veya etmeyelim; Kerkük referandumunun ertelenmesinden, özellikle geçen yılın sonbaharından bu yana Kürdlerin, özellikle Kürdistan bölge hükümetinin ABD nezdinde “etkinliğinin azaldığı”, “bu güçler arasına soğukluk girdiği” belli-başlı analizciler tarafından tescil edilmiştir. Hükümetimiz, Kuzeyli kardeşlerine karşı yapılan operasyonlara “zorunlu hoşgörüsü” ve “bağımsız Kürdistan hayalini” gerçekleştirmek yönünde gösterdiği çekingenliği ile kendi ayağına balta indirmiştir. Yine itiraf edelim veya etmeyelim; PKK askeri gücü, TC’nin son operasyonları ile kış sürecinde dönemsel bir sıkışma yaşamıştır. Söz konusu dönemsel gerilemeyi telafi etmek için Kürd güçleri açısından Türkiye’nin son işgal hareketi bir şans ve hesaplaşma fırsatı olarak değerlendirilebilir. İşgal orduları fahişe tabiatlıdır; ilk yaptığından zevk aldı mı, ikinci kez ister. Birisi şöyle demişti: “Bir kadına bir erkek bile çoktur, ikici erkek ise ona yetmeyecektir ve üçüncüsünü de isteyecektir…”. Türk işgal ordusu Özgür Kürdistan topraklarından umduğu “başarı” ile geri dönerse, tecavüz operasyonlarının devamını örgütleyecektir mutlaka. Tabiatından dolayı… Kürdler, bu savaşımı kazanmak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. İşgal operasyonunu boşa çıkartmanın çok kolay bir yolu vardır: TC işgalci ordusu ile Kürdistan hükümeti silahlı güçleri arasında kayıplara yol açan bir tek ciddi çatışma bile operasyonun hem askeri, hem de siyasi açıdan yenilgiye uğratılmasına yol açardı… İşgal hareketinin asıl amacının Kürd halkına, onun tüm değerlerine saldırı olduğunun anlatılması için muazzam verimli bir ortam yaranırdı. En önemlisi de, Özgür Kürdistan’a ikinci bir operasyonu gerek siyasi, gerekse diplomatik açıdan önlemek kolaylaşırdı. Çok riskli bir önerme mi oldu? Kuşkusuz, riskleri fazlasıyla vardır; TC, ekonomik ambargo uygulayabilir, örtülü savaş geliştirir, Özgür Kürdistan’da terör eylemleri düzenler vs. Bunun yanında Kürdler arasında fiili birlik gelişir, yıllar boyu gizli yürütülen Türk-Kürd savaşı dünya nezdinde açık bir biçim alır ve Kürd sömürüsü ve yok edilişi üzerine kurulan TC devletinin temeli sarsılır. Elbette, bu bir tercih meselesidir. Ancak tercih yaparken şu iyi bilinmelidir; Türkiye, Kürd düşmanlığı üzerine kurulan kartlaşmış bir ırk devletidir. Bu biçimi ile varlığını sürdürdüğü sürece, Kürd halkının varlığı; her yeni doğan çocuğumuzun kaderi, annelerimizin ve kardeşlerimizin namusu, dağlarımızın ağaçları, bahçelerimizin çiçekleri, tüm maddi ve manevi değerlerimiz, tek kelime ile geçmişimiz ve geleceğimiz tehlikede olacaktır ve Kürdistan’ın Güneyinde bağımsız devlet kurulması hayalden öteye gitmeyecektir. Hejarê Şamil hejare_shamil@hotmail.com

0 Yorum: