ORTADOGU'DA HAVALAR DAHA DA ISINIYOR...

Bölge kızışıyor Mehmet Ali Küçük Tarih: 3 Nisan 2008 Perşembe

Amerikan başkan yardımcısı Dick Cheney’nin bölge ziyareti anlaşılıyor ki ‘boş’ geçmedi. Öncesinde ve sonrasında yeni bir dizaynın, bölge oyuncularına –kendilerini ilgilendirdiği kadarıyla ulaştırıldığını anlıyoruz.

Türkiye’nin bahtına bir iktidar değişikliği düşmüş gibi görünüyor. Süren ‘Ergenekon Operasyonu’ ve ‘AKPnin kapatılması davasını’ bu şekilde okumak gerektiğini düşünüyorum. Bu ikisi konusunda en isabetli yorumu Günay Aslan’dan okuduğumdan kısaca sizlerle paylaşayım. Aslan’ın tespitleri şöyle:

“Soruşturmanın sınırlarının Genelkurmay tarafından çizildiği, onun verdiği izin çercevesinde hareket edildiği de belli oluyor. Orduya asla dokunulmayacağı, soruşturmanın üç-beş zanlıyla sonuçlandırılacağı gözleniyor. Demek istediğim bu soruşturmayla Ergenekon‘un tasfiyesi falan amaçlanmıyor. Hükümetin böyle bir niyeti de bulunmuyor. AKP kendisine karşı darbe hazırlayan generallerin bile üzerine gidemiyor. Geçen yazımda da belirttiğim gibi Ergenekon soruşturmasıyla devlet kendisine bir çeki düzen veriyor. Türkiye bu soruşturmayla karanlık örgütünü reorganize ediyor.”

Aynı görüşleri paylaşıyorum. Bence de Türk Devleti’nde süren hengamenin adı ‘çeki düzen vermedir’. Bunun boyutlarını anlamak için kendi turnusolum Hürriyet yazarı Enis Berberoğlu. Onu Hürriyet’teki yerinde tutan klik şu anda Türk Devleti’nin yönetiminde olan kliktir. O giderse ‘baronların’ yeni uşaklar seçtiklerini, gitmezse sadece kulak çektiklerini anlayacağız. Bunun dışında birkaç ay sonra gerçekleşecek Türk askeri şurası sonuçlarını da izlemek gerekir. Ertuğrul Özkök ise her koşulda gidici gibi geliyor bana. ‘Kurban’ sanırsam o olacak.

En nihayetinde ise bunlar bizi birinci derecede ilgilendirmeyen detaylar. İpler Amerika’nın elinde olmasına, çeki düzeni o vermesine rağmen, Kuzey Kürdleri açısından düşman devlet olduğu yerde olduğu gibi durmakta. Kuzey Kürdleri olarak bir müddet daha kenarda tutulmayı, bir nevi yok sayılmayı görmezden gelip PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılmasıyla yetineceğiz. PKK’nin bundan ne mesaj aldığını da yakında öğreniriz.

Daha önemli gelişme ise İsrail – Suriye arasında cereyan ediyor gibi. Suriye yedeklerini askere çağırıyor, İsrail ‘ülkenin savaşa hazırlıklığını’ test ediyor, halka gaz maskeleri dağıtıyor, vs. Son olarak Ehud Barak’ın gelecek haftaki Almanya ziyaretini iptal ettiği haberleri düştü. Anlayacağınız o taraf epey sıcak.

Kendi teorim bir sonraki ‘Kürdistan – ABD – İsrail’ ortak hedefinin Suriye olduğu yönünde. İran’ın dağıtılmasına giden yolda tek kıymık Suriye kaldı. Afgan bataklığı İran’ın doğu sınırına daha fazla asker yerleştirilmesini mümkün kılarken, Irak’ta iki yeni devlet (Kürd Devleti ve Şii Arap devleti) yeşertilerek İran açısından tehdidin algı ve boyutu değiştiriliyor.

Sinyaller, yakın zamanda Güney Kürdistan’ın da bağımsızlaştırılacağını anlatıyor bize. Kosova’yı tanıyan Türkiye’nin bu bağımsızlığa hiçbir gerekçesi yoktur. Şimdilik cevabını bilmediğimiz, Kürdistan’ın tarihsel, aktüel, sosyal ve ekonomik bir parçası olan Kerkük’ün devletimize hukuken bağlanması işinin ne vakit nasıl bitirileceğidir. Yakın plan resim bu.

Uzak bakışta ise İran’ın bir kuşatmada olduğunu görüyoruz. Bu kuşatmayı yarabilmesinin yegane yolu Suriye’yi Akdeniz’de kışkırtmak. Amerikan liderliğindeki koalisyon açısından bunu engellemenin yolu, İran’a saldırmadan önce Suriye’yi etkisizleştirmek, yani parçalamak olsa gerek.

Bu noktada iki yerel oyuncu da bulunmaktadır: İsrail ve henüz bağımsızlığını ilan etmeyen G. Kürdistan.

Musul diplerine kadar uzanan ve (büyük) Kürdistan’a komşu olan insansız Suriye çöllerine dair İsrail ilgisi, bu bağlamda ele alırsak, sır değil. Oraları ele geçirecek imkanları fazlasıyla var. Üstelik İsrail’in daha fazla düşman kazanmak gibi bir derdi de yok. Kürdistan devletininse daha fazla Kürdistan toprağını özgürleştirmek gibi bir ‘zorunluluğu’ var. Global güçler, Amerikan koalisyonu ise zaten Hizbullah bahanesiyle Lübnan’a yerleşmişlerdi.

Kısacası herkes bir geri sayımda ve Suriye’nin bu kuşatmanın farkında olmaması mümkün değil.

Bu faşist devletin en zayıf halkası, her Kürdistan işgalcisinde olduğu üzere, Kürdler. Dolayısıyla, Arap Suriye devletinin Newroz kutlamaları sırasında, savunmasız Kürd kitlesine durup dururken ateş açmasını Güney Kürdistan Devleti’ne gözdağı olarak okumak gerekir. Öyle olmasaydı, şu tepkiyi okuyor olmazdık:

“PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) başkanlığı, Batı Kürdistan’ın Kamışlo kentinde,20 martta, Newroz kutlamaları münasebetiyle toplanan halka ateş açılması ve üç Kürt vatandaşın hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan saldırıları sert bir şekilde kınadı.

FKB başkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada insan haklarının çiğnenmesi ve ulusal kimlikten dolayı öldürülme karşısında sessiz kalınamayacı vurgulandı.”

Bu ifadeler hem sert hem de nettir. Dolayısıyla devlet başkanlığından gelen bu açıklama politik bir netlik ve sertlik içermektedir. Aynı zamanda ABD’nin de oradaki Kürdlerin kimliklerini sahiplenerek Arap faşisti Suriye devletini kınaması manidardır.

Karşılıklı gardlar alınmış, kılıçlar çekilmiş gibi görünüyor. Bekleyip görelim. Savaş nasıl olsa haftaya çıkmayacak. Hiçbir Kürd’ün boş durmadığını zaten biliyoruz. Zafer bizim olacaktır.

Türkiye ve Suriye bana kimlik vermiyor. Doğduğum topraklarda kimliksiz yaşıyorum

'Kimliksiz' ve 'yurtsuz' kadının dramı Mardin'de süren kan davası nedeniyle 5 yaşında Suriye'ye yerleşen ve daha sonra amcasının oğlu ile evlenerek Türkiye'ye dönen 6 çocuk annesi Fehime Sezer, 26 yıldır tüm girişimlerine rağmen nüfus cüzdanı alamıyor. Sezer, 'Devlet dairelerinde ve hastanelerde beni insan yerine bile koymuyorlar. Türkiye ve Suriye bana kimlik vermiyor. Doğduğum topraklarda kimliksiz yaşıyorum' dedi. Mardin'de süren kan davası nedeniyle Fehime Sezer, 5 yaşında aile fertleriyle birlikte Suriye'ye kaçmak zorunda kaldı. Yıllarca Suriye'de kimliksiz kalan Sezer, amcasının oğlu ile evlenerek Türkiye'ye geri döndü. 6 çocuk annesi Sezer, 47 yaşında olmasına rağmen kimlik sahibi olmaktan yana umudunu kaybetmiş değil. Sezer, 47 yaşında olmasına rağmen kimlik sahibi olmaktan yana umudunu kaybetmiş değil. Çabalarının bir gün olumlu sonuçlanacağını düşünen Sezer'in tek isteği kimlik sahibi olup, insan yerine konulmak. Sezer, 'Kan davasından kaçıp ölmedik ama, kimliksiz, topraksız nasıl yaşadığımızı da anlamadık' dedi. 'Doğduğum topraklarda kimliksiz yaşıyorum' Sezer, 26 yıl önce amcasının oğlu Ferhan Sezer'le evlenerek, Türkiye'ye döndüğünü ve tüm çabalarına rağmen Türkiye'nin de kendisine kimlik vermediğini kaydetti. Kimliksizliğini hiçlik olarak niteleyen Sezer, kronik ağrılar çektiğini söyleyerek, 'Devlet dairelerinde ve hastanelerde beni insan yerine bile koymuyorlar. Doğduğum topraklarda kimliksiz yaşıyorum. Bir an önce kimliğimin çıkmasını istiyorum' diye konuştu. Sezer, kimlik çıkarmak için pasaport veya oturma izni alması gerektiğini belirterek, herhangi bir devletin vatandaşı olmadığı gerekçesiyle bu belgeleri almasının imkansız kılındığını söyledi. Maddi sıkıntılarla birlikte 2 çocuğunun da zihinsel özürlü olduğunu ifade eden Sezer, eğitimsizlik ve yoksulluğun da kendilerini daha çaresiz hale getirdiğini kaydetti. DİHA

Adalet Divanı'nın PKK kararı emsal... Türkiye'nin itiraz hakkı yok

Adalet Divanı'nın PKK kararı emsalAvrupa Adalet Divanı'nın PKK'nin AB tarafından 'terör örgütü' listesine alınmasını reddetmesini değerlendiren Kürt İnsan Hakları Projesi (KHRP) Direktörü Kerim Yıldız, alınan kararın emsal taşıyacak nitelikte olduğunu belirterek 'AB listesinin illegal olduğu tescil oldu' dedi. Avrupa Adalet Divanı PKK'nin AB 'terör örgütleri listesine' alınmasına ilişkin AB Konseyi kararını iptal ederek PKK ve KONGRA-GEL isimlerinin listeden çıkarılmasını istedi. Adalet Divanı'nın kararını ANF'ye değerlendiren KHRP Direktörü Kerim Yıldız, 'Çok önemli bir karar. Bundan sonra emsal niteliği taşıyacak ve o bizim savunduklarımızın doğru olduğunu kanıtladı' dedi. Avrupa Konseyi'nin bundan sonra oluşturacağı yeni listede Adalet Divanı'nın kararını gözönünde bulundurmak zorunda olduğunu ifade eden Kerim Yılmaz, Konseyin bundan sonra hukuk kurallarına uymak zorunda kalacağını anlattı. Kerim Yıldız kararla ilgili şunları söyledi:

  • PKK'nin listeye alınmasıyla ilgili karar çıkartıldığında biz bunun illegal olduğunu AB prensipleri çerçevsinde, adil yargılama ve açıklık ilkeleri ile uyuşmadığını söylemiştik.
  • Biz bu kararın adil olmadığı için itiraz etmiştik. İtirazımızda, self determinasyon prensiplerinden tutun, mevcut uluslararası düzende halklara, uluslara, azınlıklara uygulanması gereken hakları öne sürmüştük.
  • Asıl üzerinde durduğumuz nokta PKK, Kongra-Gel'in ateşkes ilan ettiği ve şiddet ortamının olmadığı dönemde bu listeye alınmasıydı. Ancak Avrupa Konseyi bu durumu gözönüne almayarak bu iki örgütü listeye aldı. İngiltere'de bu karara taraf oldu ve destekledi.
  • Şimdi çıkan karar bizce çok önemli bir karar. Hatta bundan sonra emsal niteliği taşıyacak ve o dönemde bizim savunduklarımızın doğru olduğunu kanıtladı.
  • Adalet Divanı 2004 yılında alınan birinci karara gönderme yaparak şunu dedi: 'Avrupa Konseyi PKK ve Kongra-Gel'e karşı adil davranmadı, hukuku ve açıklık ilkesini uygulamadı'
  • Yanlış anlaşılmasını istemem, ancak bu karak PKK ve Kongra Gel'in listeden çıkarıldığı anlamını taşımıyor, çünkü Avrupa Konseyi kendi prensiplerini değiştirmedi.
  • Mevcut durumda avukatlar ve başvurucular PKK ve Kongra-Gel'e karşı alınan karara dair yani mevcut listeye karşı yeni bir dava açıp açmamak konusunda fikir teatisinde bulunuyorlar. Bu karar geçmis listeye yönelik bir karardır. Eski listedeki kararın illegal olduğunu ortaya koyuyor.
  • Yeni liste için de çok önemli bir emsal oluşturuyor. Avrupa Konseyi bundan sonra liste hazırladığında şunu yapmak zorunda; 1- Hukuk kurallarına uymak zorunda 2- Açıklık politikasına uymak durumunda 3- Kararı alırken çok geniş bir biçimde nedenlerini ortaya koymak zorunda 4- Gerekirse ilgili tarafların görüşlerini almak zorunda Bundan sonra AB'nin yasalarında değişikliğe gidebileceğini ifade eden Kerim Yıldız, Adalet Divanı'nın aldığı son kararla AB'nin oluşturduğu listenin illegal olduğunu tescil ettiğini vurguladı. Türkiye'nin itiraz hakkı yok Öte yandan Avrupa Adalet Divanı'nın PKK kararına Türkiye davanın tarafı olmadığı için hukuki olarak itiraz hakkı bulunmuyor. AB Konseyi'nin Adalet Divanı'na yapacağı itiraz üzerine nihai karar verilecek. İtiraz reddedilirse Birinci Derece Mahkemesi'nin kararı da kesinleşmiş olur. Bu arada Kongre Gel Başkanı Zübeyir Aydar'da Avrupa Birliği'ne tazminat davası açabileceklerini açıkladı.