Türk: Fırat'ın doğusundaki Ergenekon'u temizleyin

AHMET TURK DTP

ANF-ANKARA- DTP Genel Başkan Adayı Ahmet Türk, kongrede yaptığı konuşmada Firat'ın doğusundaki Ergenekon'un da temizlenmesi gerektiğini belirti. "Buradan şunu büyük bir kararlılıkla ifade etmek istiyorum" diyen Türk, "Bugün partimizi kapatabilirsiniz. Hatta bizleri tutuklayıp cezaevine de atabilirsiniz. Ama şu bir gerçektir ki, Kürtleri asla ve asla susturamazsınız" diye belirtti.
DTP'nin sorunları demokratik yöntemlerle çözmeyi esas aldığını belirtti. Türk, Kürtlerin taleplerini dile getirerek, adım atılması halinde silahların susması için üzerlerine düşen görevi yapmaya hazır olduklarını dile getirdi. Ergenekon operasyonunu da değerlendiren Türk, operasyonu önemsediklerini, ancak Fırat'ın doğusunda yaşananlarla hesaplaşılması gerektiğini söyledi.
DTP 2. Olağan Kongresi'nde konuşan DTP Genel Başkan Adayı Ahmet Türk, kendilerine yönelik büyük umutların olduğu bir dönemde kongre yaptıklarını dile getirdi. DTP kuruluş aşamasında yürütülen Demokratik Toplum Hareketi (DTH) çalışmalarına değinen Türk, Türkiye için toplumsal barış ve demokrasi seçeneği üzerine, değişik kesimlerin ve halkın önerileri doğrultusunda DTP'yi kurduklarını vurguladı. DTH çalışmalarında aktif yer alan DEP eski Milletvekili Orhan Doğan'ı anan Türk, "Belki de hiçbirimiz, Orhan kadar bu yeni partileşmenin heyecanını ve coşkusunu taşımıyorduk" dedi. Geçtiğimiz ay trafik kazasında hayatını kaybeden Cihan Deniz ve Hüsnü Ablay'ı da anan Türk, Deniz ve Ablay'ın mücadele azimlerinin kendilerine büyük sorumluluk yüklediğini söyledi. DTP'nin sistemin dayatığı siyaset anlayışına alternatif bir hareket olarak doğduğunu, DTP'nin statüko sınırlarını zorlayan, siyaset alanını genişleten bir hareket olduğunu belirten Türk, DTP ile örgütlenmesini tabana dayandıran eşitlikçi ve özgürlükçü bir temelde, katılımcı demokrasiyi esas alan bir partileşme ile Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdiklerini söyledi. DTP'de kadınların ataerkil sisteme karşı özgürce örgütlenmesi için özerk bir model gerçekleştirdiklerini dile getiren Türk, "Bugün, Özgür Kadın Meclislerimiz ataerkil sisteme karşı çok büyük bir mücadele yürütmektedir" diye konuştu.

DTP vekiller


ÖZGÜRLÜKÇÜ SİYASET
Türk, gençlerin de DTP açısından önemine değinerek, DTP gençliğinin partinin diğer organları ile eşgüdüm içinde çalıştığını dile getirdi. DTP'nin sorunları demokratik siyaset yoluyla çözmeyi esas aldığını ve bir ilke olarak benimsediğini belirten Türk, "Çünkü DTP'de demokrasi yalnızca bir yöntem değildir. Özgürlükçü siyaset felsefemizin dayandığı en temel direktir" dedi. Türk, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin demokratikleşme sorunlarını çözmek istediklerini bu amaçla büyük bir misyon ve rol üstlendiklerini dile getirdi. Kongre'de özeleştiri veren Türk, bu kadar büyük sorumluluğa karşın ciddi eksikliklerinin olduğunu belirterek, "Bu anlamda rolümüzü tam anlamıyla oynayabildiğimizi söyleyemeyiz. Bu halkımıza bir özeleştirimizdir. Başlangıçta hedeflenen genişleme projesini yeterince hayata geçiremedik. Demokratik siyaset mekanizmalarımızı tam olarak oluşturamadık. Karar süreçlerimize, örgütlenme modelimizde öngördüğümüz gibi tam anlamıyla demokratik bir nitelik kazandıramadık ve halkımızın tam katılımını sağlayamadık" diye kaydetti.
Bütün eksiklik ve engellemelere rağmen, 22 Temmuz seçimlerinde Meclis'te grup kurmayı başardıklarını belirten Türk, "Meclis'e girmemiz DEP'in kapatılıp milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak cezaevine atıldığı 1994'ten bu yana 13-14 yıllık süreç içerisinde Kürtlerin temsil edilmediği parlamento açısından da önemli bir dönüm noktası olmuştur" dedi. Sadece Kürtlerin değil bütün toplumsal kesimlerin Meclis'te temsilcisi olmaya çalıştıklarını bildiren Türk, rotalarının toplum adına 'demokratik muhalefet' olduğunu söyledi. Meclis'e girdikleri ilk andan sonra başlatılan 'gerginlik-gerilim' senaryolarının tarafı olmadıklarını belirten Türk, DTP'nin Meclis'te olmasını 'tarihi fırsat' olduğunu ve bunun değerlendirilmesini isteyerek, Meclis'in gücünü ve meşruiyetini artırmak ve Kürt sorunun çözümü amacıyla yeni bir anayasa yapılması gerektiğini söyledi. Hükümet programının değerlendirilmesinde "Türkiye'nin bütünlüğünü tartışmaya açmadan, birlik, beraberlik ve özgürlüğü esas alan bir anlayışla çözüm arıyoruz" görüşünü dile getirdiklerini belirten Türk, "DTP, Türkiye'de yeni bir sayfanın açılması, barış ve uzlaşının sağlanması için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırlanırken, Kürt coğrafyasında yaşanan çatışmaların tırmanmasıyla birlikte siyasetin, medyanın, bazı devlet kurumlarının, yargının ve sokağın hedefi haline getirildi" dedi.
DTP'lilere yönelik bu dönem içinde yürütülen saldırı kampanyalarını hatırlatan Türk, Meclis'te de, muhalefet ve iktidarın kendilerine karşı blok oluşturduğunu söyledi. Türk saldırılar karşısında sağduyu ile hareket ettiklerini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"DTP'ye karşı oluşturulan psikolojik ortamla sınır ötesi operasyonun zemini yaratıldı ve böylesi bir atmosferde tezkere Meclis'e geldi. AK Parti'nin, CHP ve MHP'nin desteğiyle Meclis'ten geçirdiği sınır ötesi operasyon tezkeresine karşı çıkan tek grup biz olduk. Savaşa, çatışmalara ve operasyonlara karşı direnmemiz bizi, statüko için hedef haline getirdi ve partimiz hakkında kapatma davası açıldı. Hemen ardından Eş Genel Başkanımız Sayın Nurettin Demirtaş tutuklanarak, partimize dönük yürütülen linç kampanyası en üst boyuta taşındı."

dtp-kongresi-2


KÜRTLERİ SUSTURAMAZSINIZ
"Buradan şunu büyük bir kararlılıkla ifade etmek istiyorum. Bugün partimizi kapatabilirsiniz. Hatta bizleri tutuklayıp cezaevine de atabilirsiniz. Ama şu bir gerçektir ki, Kürtleri asla ve asla susturamazsınız" diyen Türk, şimdiye kadar ki, baskılara rağmen Kürtlerin susmadığını belirtti. Türk, "1994'te Kürt milletvekillerini yaka paça Meclis'ten attınız, DEP'i kapattınız. Partinin birçok yönetici ve üyesi katledildi, parti binaları bombalandı. Peki, Kürtleri susturabildiniz mi? Kürtlerin siyasal, kültürel, kimlik ve onurlu bir gelecek talebini bastırıp yok edebildiniz mi?" dedi.
Yaşananlardan ders çıkarılmasını isteyen Türk, "Siz Kürtlere siyaset kanallarını kapatırsanız, halkımız kendi alternatif siyaset kanallarını yaratacaktır. Kürtler onuru ve özgür geleceği için şimdiye kadar her türlü bedeli ödemiştir, bundan sonra da ödemeye hazırdır. Çünkü halkımız onurunu yaşamından daha önemli görmektedir" dedi. Türk, partilerin kapatılması yerine "Kürtlerle diyalog kurun" çağrısında bulunarak, "DTP'ye kapattığınız diyalog kapılarını açın. Silahı bir hak arama aracı olmaktan çıkartalım, demokratik ve barışçıl bir siyaset alanı yaratalım. Bu her şeyden önce Türkiye'yi büyütecektir, Türkiye'nin önünü açacaktır" diye konuştu.
Devletin cumhuriyet tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya olduğunu, siyasette çatışma, toplumda kırılma, Meclis'te irade zayıflığı yaşandığını belirten Türk, AKP ve DTP'ye açılan kapatma davalarını "yargının siyasete müdahale etmesi" olarak değerlendirdi. Türk, "DTP ve AK Parti'nin oy oranları dikkate alındığında Meclis'te temsil imkânı bulan seçmen iradesinin yarısından fazlası yok edilmeye çalışılıyor" dedi. Yargının siyasallaştığı ve bağımsızlığını yitirdiği eleştirilerini yapan Türk, bir süredir tartışılan darbe girişimi, çeteler ve hukuk dışı örgütlenmeleri yaşanan siyasi krizin sonucu olarak değerlendirdi. Krizin nedenlerinin iyi tespit edilmesini isteyen Türk, "Kriz Türkiye'nin yapısal sorunlarından kaynaklanmaktadır. Ret ve inkâr üzerine kurulu 85 yıllık cumhuriyet sistemi daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük talebinde bulunan toplumsal dalga karşısında zorlanmakta ve giderek tıkanmaktadır. Tıkandığı noktada ise çatışma ve kriz üretmektedir" diye kaydetti.
ARTIK YETER!
1921 Anayasası'na dikkat çeken ve bu anayasa ile kültürlere özerklik tanındığını belirten Türk, bu dönemde 'Türk Ulusu' yerine 'Türkiye Ulusu' kavramının kullanıldığını belirterek, şunları söyledi: "Ancak, 1924 Anayasası ile cumhuriyetin kuruluş felsefesi terk edilerek, tekçi, inkârcı, asimilasyoncu bir dönem başladı. Bu dayatmacı, otoriter sistem, darbelerle ve büyük insan hakları ihlalleriyle bugüne kadar gelebildi. Fakat bu saatten sonra böyle devam edemez. Halkımız 'artık yeter!' diyor."
Yeni bir anayasa talebine dikkat çeken ve buna karşı yaşanan direnci işaret eden Türk, ulusalcı ve statükocu kesimin demokrasiyi topluma fazla gördüğünü ve "Bizim verdiğimizle yetineceksiniz" dediğini aktardı. Türk, söz konusu güçlerin siyaseti devletin çıkarlarına hapsettiğini, siyasi partileri devlet partisi haline getirmek istediğini, buna karşı direnenleri ise kapatmayla, tutuklamayla, siyaset yasağıyla susturmaya, etkisiz hale getirmeye çalıştığını söyledi. Devleti elinde bulunduran elit kesimlerin AKP'nin devleti ve iktidarı ele geçirme girişimine karşı da savaş açtığını belirten Türk, "Buradaki kavga resmi ideolojiye karşı verilen bir demokrasi ve özgürlük kavgası değil, bir iktidar savaşıdır. Ve bu çatışmanın tarafları olan ne AKP'nin, ne CHP'nin ne de MHP'nin devletin, sistemin demokratikleştirilmesi diye bir sorunu ve hedefi yoktur" değerlendirmesinde bulundu.
AKP'nin özgürlüklere dar baktığını ve sadece kendisine demokrat, kendisine Müslüman olduğunu belirten Türk, demokratikleşmeyi halkın mücadelesinin getireceğini bildirdi.
Ulus devletleri ve tekçiliği değerlendiren ve ulus devlet sistemlerinin aşıldığına işaret eden Türk, buna rağmen Türkiye'de çoğulculuğun reddedilerek, resmi politika düzeyinde 'tek kimlik ve tek kültür'ün dayatıldığını bununda ileri hatırlattı. Kürtlere karşı uygulanan ayrımcı politikalara değinen Türk, "Bu inkarcı politika, meşru temsil haklarından yoksun bırakılan ve dil-kültür-kimlik haklarını kullanamayan Kürtlerin siyasal sisteme başkaldırısına yol açmıştır" diyerek, Türkiye'nin değişmesi gerektiğine vurgu yaptı.
FIRAT'IN DOĞUSUNDAKİ ERGENEKONU TEMİZLEYİN

DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_04


Üstteki 'tekçi sistem' ile alttaki çoğulcu kültürün barışık gitmeyeceğini belirten Türk, "Çoğulculuk yok edilemeyeceğine göre, tekçi sistem değişmek ve dönüşmek zorundadır" dedi. Demokratik Cumhuriyet'e geçişin en önemli aşamalarından birisinin Türkiye'nin hukuk dışı örgütlenmelerden arınması olduğunu dile getiren Türk, Ergenekon operasyonun, Türkiye'nin geçmişi ile yüzleşmesi açısından tarihi bir fırsat olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Anlaşılan o ki, Türkiye çağdaş demokrasilerde olduğu gibi bir şeffaflaşma sürecine girme eğilimindedir. Geç kalınmış bir süreç olsa da umut vericidir. Bu nedenle soruşturmanın derinleştirilmesi demokrasi standartlarımızı yükseltecektir. Bu yolda Kürt coğrafyasında işlenen binlerce faili meçhul cinayetin, yargısız infazın, gözaltında kayıpların, onlarca aydının katledilmesinin soruşturulup, hakikatlerin araştırılması, faillerin açığa çıkartılması bu şeffaflaşma sürecini hızlandıracak ve güçlendirecektir. Fırat'ın batısındaki Ergenekon'u soruştururken, doğusundaki gerçek Ergenekonları açığa çıkarmamak, şeffaflaşma ve hukuk dışı yapılardan arınma sürecini eksik bırakacaktır. Bu nedenle diyoruz ki, İtalya'da örneğini gördüğümüz bir temiz eller operasyonuyla ülkemizi demokrasiyi zehirleyen bu ittihatçı uzantılardan arındırmalıyız."
Çetelerle mücadele etmenin ve geçmişle yüzleşmenin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için de büyük bir fırsat olduğunu dile getiren Türk, Özel birlikleri ve çetelerin tamamen temizlenmesi gerektiğini belirterek, Ergenekon operasyonunu bu yüzden önemsediklerini dile getirdi.
KÜRTLER ÇÖZÜM ADRESİ OLARAK ANKARA'YI GÖRÜYOR
Kürt sorunun barışçıl çözümünün acil olduğunu belirten Türk, sorunun çözümsüzlüğünün Türkiye'nin değişim ve dönüşümünü engellediğini belirterek, çözüm için koşulların her zamankinden daha elverişli olduğunu dile getirdi. Sorunun operasyon ve bastırma ile çözülmeyeceğinin anlaşıldığına işaret eden Türk, "Devlet de ordu da artık bu sorunun askeri yöntem ve politikalarla çözülemeyeceğinin farkındadır. Kürtlerin Türkiye'nin üniter yapısı içerisinde makul bir çözümden yana irade ortaya koymasıdır. Kürtler çözümün adresi olarak Ankara'yı ve çözüm merkezi olarak da parlamentoyu görmektedir" dedi.
Kürtlerin taleplerinin açık olduğunu belirten Türk, talepleri "Birincisi, Kürtler kimliğinin tanınmasını ve bunun anayasal güvenceye kavuşturulmasını istiyor. İkincisi, Kürtler anadillerini kamusal alanda, eğitimde kullanmak istiyor, bunun önünü açacak anayasal, yasal, idari düzenlemeler yapılmasını bekliyor. Üçüncüsü Kürtler yerinden yönetim ve ademi merkeziyetçiliği geliştirecek olan Demokratik Özerklik modelini istiyor" sözleri ile açıkladı. Türk, bu proje ile halkın karar alma süreçlerine dahil olacağını modelin bir sinerji, bütünleşme ve kardeşleşme yaratacağını söyledi. Türk, Kürtlerin yaşadığı onca acıya rağmen yeni bir sayfa açmaya hazır olduğunu belirterek, "Çözümsüzlük, Kürtlerin ortaya koyduğu bu birlikte yaşam iradesi karşısında, devletin ve hükümetin de sivil demokratik açılımlardan yana bir irade ortaya koyamamasından kaynaklanıyor" diye konuştu.

dtp_bayragi2005[1]


KÜRT SORUNU ÇÖZÜLÜRSE TÜRKİYE'NİN SAYGINLIĞI ARTAR
Kürt sorunu konusunda devletin karar vermesi gerektiğini anımsatan Türk, Kürtlerin kimlik ve dillerine gösterilecek saygının Türkiye'nin saygınlığını artıracağını belirterek, "Aksi takdirde Kürtleri diliyle, kültürüyle ülkenin bir zenginliği olarak görmeyen Türkiye'nin saygınlığından söz edebilir miyiz?" diye konuştu. Ulusal sorunların ve ülkelerin demokratikleşmesi konusunda dünyada yaşanan örnekleri dile getiren Türk, 1960'larda, Fransa'da Bretonca konuşan bir ilkokul öğrencisinin boynuna kütük asıldığı ancak, daha sonra Fransa'nın bu asimilasyoncu geçmişinden özür dileyip Bretonca'nın gelişmesi ve öğrenilmesi için çok büyük bir çaba ve gayret içerisinde olduğunu belirtti. Türk, "Fransa'daki hangi dönem daha saygındır? Asimilasyoncu dönem mi çoğulcu demokratik dönem mi? Aynı şekilde Güney Afrika'ya baktığımızda, yılların çökmez sanılan ırkçı Apartheid rejiminin daha sonra siyah ve beyazların ortak demokratik yönetimine dönüştüğünü gördük. Mandela ile başlayan dönem mi daha saygın yoksa ırkçı dönem mi?" diye kaydetti.
Obama'nın ABD Başkan adaylığını değerlendiren Türk, geçmişte siyahlara karşı ayrımcılık yapan ABD'nin siyahi bir başkan seçerek, Klu Kluks Klan geçmişinden özür dilmek istediğini söyledi. Türk, "Eğer Türkiye'de Kürt sorununu çözer, demokratik bir ilerleme kaydederse sadece içerde değil uluslararası alanda da saygınlığını artıracaktır. Kürt sorununun çözümü sadece Kürtlere değil, Türkiye'de farklılıkları ve kimlikleri bastırılan bütün topluluklara eşit-özgür vatandaşlık hakkı doğuracaktır. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü, sadece Kürtlerin değil, aynı zamanda Türklerin, Çerkezlerin, Lazların, Alevilerin, Ermenilerin ve diğer tüm toplulukların özgür yurttaşlar olmasının önünü açacaktır" dedi.
Sorunun çözümü için yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu dile getiren Türk, Türkiye'nin yeni bir anayasa ile demokratikleşeceğini söyledi. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) politikalarına da değinen Türk, AB üyeliğini desteklediklerini hatırlatarak, AB'den beklentimiz, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için atılacak adımlar konusunda aktif bir politika izlemesidir" dedi.
AKP İNKAR VE ASİMİLASYONUN TEMSİLCİSİ
AKP'nin Kürt politikasını değerlendiren Türk, AKP'nin iktidarını sağlama alabilmek için Kürt sorununda askeri şiddet politikalarını uyguladığını hatırlatarak, "AKP asimilasyoncu ve inkârcı zihniyetin temsilciliğini yürütüyor. Bu hükümet Kürtlerin, cumhuriyet tarihinden beri reddedilen haklarını görmezden gelerek sorunu içi boş ekonomik paketlerle geçiştirmeye çalışıyor" diyerek, sorunun çözümü için Kültürel, siyasal ve sosyal adımların atılması gerektiğini söyledi. Sorunun çözümü için konulacak sivil bir projeyi desteklemeye hazır olduklarına vurgu yapan Türk, "Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum: Silahların susması için önce siyasal bir irade ortaya konulsun ardından da buna uygun bir proje geliştirilsin. Toplumsal ve siyasal yaşama dönüşün önünü açacak yasal düzenlemeler silahların bırakılması yolunda önemli bir adım olacaktır" dedi.

dtp


TECRİT PROVOKASYONDUR
Türk, "İmralı'dan bu konuda yapılan çağrılar var. Sayın Öcalan, 'Farklı kimlik ve kültürler Anayasal güvence altına alınsın, silahlar bir ayda bırakılır' diyor. Bu son derece önemli ve tarihi bir çağrıdır. Bu çağrıya kimse kulaklarını tıkayamaz. Uzatılan bu barış eline ağırlaştırılan tecrit politikalarıyla ve onur kırıcı uygulamalarla karşılık verilmesi tam bir provokasyondur ve çözümsüzlüğü derinleştirmektedir" diye konuştu. Türk, Öcalan'a karşı gösterilecek tavrın, sorunun çözüm niyeti konusunda ölçü olduğunu hatırlattı.
CHP'de milliyetçi ve otoriter anlayışın kurumsallaştığını ve çeteleri sahiplendiğini işaret eden Türk, "Şimdi, bu ülkeye yeni bir ruh, yeni bir siyasal anlayış gerekiyor. Siyaset alanındaki bu boşluğu Türkiye'nin ezilenleri, emekçileri, farklı kültürlerine bir arada özgürlük talep edenleri buluşturacak bir Çatı Partisi doldurabilir" dedi. DTP'nin de çatı partisinin bileşeni olduğu bu oluşumda sosyal adalet ilkelerini esas alacaklarını kaydeden Türk, "Demokratik bir cumhuriyet için ötekileştirilenler, inkâr edilenler, dışlananlar, emeği sömürülenler olarak büyük bir siyasal güce kavuşmalıyız" çağrısında bulundu.

Mahmut Alınak adaylıktan çekildi

ANKARA - DTP'nin 2'nci Olağan Büyük Kongresi öncesinde Genel Başkanlığa adaylığını koyan Mahmut Alınak, Ahmet Türk lehine adaylıktan çekildi. Yapılacak genel bakanlık seçimine Ahmet Türk tek aday olarak girecek.

DTP kongresinden notlar

DTP_nci_Olagan_Kongresi_2008

Ankara'da yapılan DTP'nin 2. Olağan Büyük Kongresi'nde yapılan konuşmalarda, partinin önümüzdeki dönem izleyeceği tutum üzerinde durulurken, 'güvercin-şahin çatışması'na da cevap verildi.DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_01
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, lehine atılan sloganların damgasını vurduğu kongrede kapatma davasına da tepki gösterildi.
Sabah saatlerinde kongreye gelen ve yorgun düşen partililerin bir kısmı, yeşilliklerde uyumayı tercih ederken, gelenlerin büyük bölümü yorgunluğa rağmen, halay çekerek slogan attı.
Oluşturulan birçok arama noktalarında sabah saatlerinde insanlar didik didik aranırken, sonraki saatlerde aramalar gevşetildi.

DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_05


İlk kez kadın ve gençlik temsilcilerine konuşma hakkı tanındı.
Yöresel kıyafetleri ile kongreye katılan kadınların salonunda renkli görüntüler oluşturdu.
Salonda çok sayıda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın posteri ile Demokratik Konfederalizm bayrakları açıldı. Bir gencin, salona asılan büyük Türk bayrağının yanında Konfederalizm bayrağı tutması farklı bir görüntünün oluşmasına neden oldu.

DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_12


Kongreye Türkiye'nin birçok yerinde 20 binden fazla kişi katıldı. Engellemelerden dolayı başta Hakkâri olmak üzere bazı yerler, öğle saatlerinde kongre salonuna ulaşabildi. Bazılarının ise daha geç saatlerde ulaştığı belirtildi.
Atatürk Kapalı Spor Salonu'nun bulunduğu Ulus'tan Tren Garına kadar geniş bir alanda, kongreye katılanlar renkli görüntüler oluşturdu. Bir yandan ortak yemekler yenirken, diğer taraftan halaylar çekilip slogan atıldı.

DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_10


PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın saçlarının zorla kazıtılmasını protesto etmek amacıyla çok sayıda kişi, saçlarını kazıtarak kongreye katıldı.

dtp_2_nci_olagan_kongresi_1


Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın adının geçtiği konuşmalar en çok alkış alan konuşmalar oldu. DTP'lilerin konuşmaları sık sık Öcalan lehine atılan sloganlar ile kesildi.
Trafik kazasında yaşamlarını yitiren Kürt siyasetçiler Hüsnü Ablay ve Cihan Deniz'in büyük çerçeveli fotoğrafının salona girmesi ayakta alkışlarla 'Şehit namirin' sloganları ile karşılandı.
DTP'liler konuşmalarında, Çatı Partisi'nin gereğine dikkat çekerken, konuklar Çatı Partisi önerisine tam destek verdi. Kongre Çatı Partisi'nin onaylandığı bir kongre oldu.
Kongre'ye çok sayıda ak sakallı yaşlı insanlar katıldı. Ak sakallıların kongredeki yoğunluğu, 'Kürt dindarlar, AKP'den uzaklaşmaya başladı' yorumlarına neden oldu.
Kongreye katılan AB yetkililerinin 'verdiğimiz silahlar Kürtlere karşı kullanılıyor' sözleri özeleştiri olarak nitelendirildi.

DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_20


Kongrede çalışan 'Oremar' şarkısı ile Mahmut Alınak'ın konuşması kongre salonundaki coşkuyu arttırdı

DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_07


Sıcak hava ve iş mevsimi olmasına rağmen, kitlenin kongreye yoğun ilgisi, 'Kürtler Anayasa Mahkemesi'ne sözlü savunma vermeye geldi' yorumlarına neden oldu.
Kongre salonunda, Genelkurmay Başkanı, Erdoğan, Bahçeli ve Baykal'ın isimleri yuhalanırken, kitle 'satılmış basın' diyerek basına tepki gösterdi.
Kongre'de DTP'ye katılan çok sayıda belediye meclis üyesi ve Hakkari Bağımsız Milletvekili Hamit Geylani için katılım töreni düzenlenerek, rozet takıldı.
DİHA


D T P 2. Olağan Kongresi fotoğrafları / Fotoğraf Galerisi
Ayna: Türkiye Cumhuriyeti kimliğini Kürtlere borçlu
Türk: Fırat'ın doğusunda yaşananlarla hesaplaşılması gerekiyor

KERKÜK SEÇİMLERİ İÇİN GÖRÜŞMELER DEVAM EDİYOR…

PNA-Irak Parlemantosu’nun Kerkük’te seçimin nasıl yapılacağını tek taraflı hale getireceği bildirildi. Parlemantodaki siyasi partiler Kerkük’te seçimin nasıl yapılacağı konusunda şuana kadar da görüşmelere devam ediyor.image

Irak Parlemantosu’nun yarın yapılacak toplantıda Kerkük’te seçimin nasıl  yapılacağını tek taraflı hale getireceğini söyledi.

Kürdistan İttifak’I listesi üyesi İsmail Şukri, Kekük’te seçimin nasıl nasıl yapılacağına dair görüşmelerin şuana kadar da devam ettiğini bildirdi. Şukri, Kekük’te seçimin nasıl yapılacağına dair çok sayıda düşüncenin ortaya konulduğunu bildirdi. Şukri, Parlemanto’daki grupların seçimin ertlenemesine koşullu destek verdiğini ve bu koşulllardan birininin İl Meclisinin olduğu gibi kalması olduğunu bildirdi.

image MEŞHEDANİ: “1957 NÜFUS SAYIMI KERKÜK’ÜN GERÇEK KİMLİĞİNİ BELİRLEYECEK”   

PNA-Irak Parlamento Başkanı Mahmud Meşhedani, önümüzdeki günlerde yerel seçimler yasasasının tamamlanacağını, Kerkük’teki seçimlerinin de erteleneceğini söyledi.

Irak’ın Sesi Ajansının haberine göre, Meşhedani dün başkent Bağdat’ta bir basın toplantısında yaptığı açıklamada, önümüzdeki günlerde yerel seçimler yasasasının tamamlanacağını, Kerkük’teki seçimlerinin de erteleneceğini söyledi.

Meşhedani, ulusal uzlaşmanın sağlanabilmesi için tüm siyasi grupların Kerkük seçimlerinin ertelenmesi konusunda razı olduğunu söyledi. Mahmud Meşhedani, bütün siyasi tarafların Kürkük meselesinin 1957 nüfus sayımına göre çözülmesini istediğini kaydetti ve bu çözümün Kerkük’ün gerçek kimliğinin belirleyeceğini söyledi.

Hayat Televizyonu'nun kapatılmasına tepki yağıyor

hayat_tv

Mersin'de biraraya gelen 25 demokratik kitle örgütü, siyasi parti ve sendika, Hayat TV'nin kapatılmasını protesto etti. İHD, DTP, SDP, ESP, EMEP, ÖDP, MKM-DER, GÖÇ-DER, EÖYD, KESK ve DİSK'e bağlı sendikaların da aralarında bulunduğu 25 kurum, Hayat TV'nin kapatılmasına ilişkin İHD Mersin Şube binası önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamayı 25 kurum adına İHD Mersin Şube Başkanı Mirza Mehmet Söylemez okudu. AKP hükümetinin en önemli icraatlarının Türkiye'deki işçi, emekçi ve demokrat kesimin gözü kulağı olan muhalif basını susturmak olduğunu belirten Söylemez, 'İşte Gündem Gazetesi, Azadiya Welat Gazetesi, hükümetin Almanya baskısı sonucu Roj TV'nin yasaklanması ve son olarak da Hayat TV'nin kapatılması muhalif basına tahammülsüzlüğün açıkça dışavurumudur' dedi. Söylemez, 'Biz bu haksız uygulamaları kınıyor ve Hayat TV'nin yayına başlamasını istiyoruz' şeklinde konuştu. Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) Genel Başkanı Kemal Bulut da, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, 'Ülkemizde medya üç aşamalıdır. Bunlardan biri ılımlı İslam, tarikatlar ve yeşil sermaye üzerinden örgütlenen iktidar medyası, ikincisi tekelci sermayenin medyası, üçüncüsü ise ezilenlerin, dışlananların, özgürlük, emek ve demokrasi talep edenlerin sözünü söyleyen halkın medyası şeklinde gruplanmıştır' dedi. Türkiye'de iktidar medyası ve tekelci sermaye medyasının yayını üzerinde herhangi bir kısıtlamanın olmadığını belirten Bulut, ezilenlerin, dışlananların, özgürlük, emek ve demokrasi talep edenlerin ise sansürlendiğini dile getirdi. Hayat TV'nin kapatılmasını kınadıklarını belirten Kutlu, anti demokratik uygulamaların son bulmasını istedi. MERSİN

DTP'de değişim kurultayı

dtpkongresi2006

Birlikte yaşam birlikte çözüm DTP bugün 'Birlikte yaşam, birlikte çözüm' sloganı ile 2. olağan kongresini gerçekleştiriyor. Uzun süreden beri hazırlığı yapılan kongrede, Kürt siyasetinin geleceğine dair önemli kararlar alınacağı kaydediliyor. Emine Ayna ve Ahmet Türk'ün Eşbaşkanlığa getirilmesi beklenen kongreye on binlerce partili katılacak.
Kongrenin ardından gençlik, kadın örgütlenme alanları için seferberlik başlatacak olan DTP yönetiminin, kapatma davasına karşı alternatif örgütlenmeleri gerçekleştirmek, sol partilerle birlikte çatı partisini kurmak, yerel seçimler için hazırlıkları yürütmek gibi birçok önemli konuyu gündemine alacağı belirtiliyor.
DTP'de değişim kurultayı
Kapatma davasının kıskacındaki DTP, bugün 'Birlikte yaşam, birlikte çözüm' sloganı ile 2. olağan kongresini gerçekleştiriyor. Uzunca bir süredir il ve ilçelerde hazırlığı yapılan ve 2. Kasrik yürüyüşü olarak tanımlanan kongrenin DTP için son kongre olup olmayacağı sonbaharda netleşmesi beklenen kapatma davasına bağlı iken, DTP'liler bu kongrede Kürt siyasetinin geleceğine dair oldukça ciddi kararlar almaya hazırlanıyor. DTP'yi şahin-güvercin olarak bölmeye niyetli çevrelerce hedef haline getirilen Ahmet Türk ve Emine Ayna'nın yeniden Eşbaşkanlığa getirilmesi beklenen bugünki kongreye on binlerce partilinin katılması bekleniyor. Bugün yapılacak olan kongrede, kapatılan HADEP'in yöneticisi olduğu için 5 yıldır siyasi yasaklı olan Hakkari Bağımsız Milletvekili Hamit Geylani ve DEHAP eski Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın 'taze kan' olarak DTP yönetimine gireceği kaydediliyor. Kongrenin ardından gençlik, kadın örgütlenme alanları için seferberlik başlatacak olan DTP yönetiminin, kapatma davasına karşı alternatif örgütlenmeleri gerçekleştirme, Türkiye'de barış ve demokrasi için sol partilerle birlikte çatı partisini kurma, önümüzdeki yıl yapılacak olan yerel seçimler için hazırlıklar yürütmek gibi birçok önemli konuyu gündemine alacağı belirtiliyor.
Yeni siyaset anlayışı ile kuruldu DTP, Kürt siyasetinde yaşanan büyük tartışmalara son vermek ve yeni bir siyasi kültür yaratmak amacıyla 10 Kasım 2005 tarihinde Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un Eşbaşkanlığı'nda kuruldu. Eski DEP milletvekillerinin de içerisinde yer aldığı Demokratik Toplum Hareketi girişiminin partileşmesiyle kurulan DTP, Kürt siyasetinde geniş katılımın sağlandığı bir parti oldu. DTP Kuruluş Kongresi'nin ardından ilk olağan kongresini 25 Haziran 2006'da gerçekleştirdi. Kongrede DTP'nin Eşbaşkanları değişmezken yönetime bazı takviyeler oldu. Kürt siyasetinde geçmişi ve Kürt gerçekliğini reddetmeden yeni bir siyasi gelenek yaratmak isteyen DTP, kısa süre içerisinde değişim karşıtı dirençle karşılaştı. Bu nedenle parti içinde yaşanan tartışmaları sonlandırmak için DTP yönetimi olağanüstü kurultay kararı aldı. 28 Şubat 2007'de 1. Olağanüstü Kongresi'ni gerçekleştiren DTP'de, Türk ve Tuğluk yerlerini korurken, yönetimde önemli değişiklikler yapıldı.
Eşbaşkanlar sıkıntılı günler yaşadı DTP, bağımsız adaylarla seçime gitmeyi bu kongrede kararlaştırdı. Seçimlerden sonra parlamentoya 20 milletvekiliyle giren DTP; Kürt siyasetinde HEP ve DEP'ten sonra parlamentoda temsil hakkı kazanan ilk parti olurken, grup kuran ilk Kürt partisi sıfatını da kazandı. Ancak seçim sürecinde yapılan stratejik hatalar, yaşanan oy kaybı nedeniyle DTP tabanına özeleştiri verdi. Parti içerisinde yaşanan tartışmalar ve örgütlenmesini tamamlayamayan DTP, örgütlenme çalışmalarını yürütecek isimlerle yola devam etme kararı aldı. Bu nedenle kongrede ismi geçen Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı'nın son anda çekilmesiyle Nurettin Demirtaş ve Emine Ayna Eşbaşkan seçildi. 'Asker kaçağı' olduğu iddiasıyla tutuklanan Demirtaş'ın yalnızca 10 gün eşbaşkanlık yaptığı DTP, uzun süre tek Eşbaşkan'la yoluna devam etti. Bu süre içinde DTP'de ayrışma yaratmayı hedefleyen pek çok haber basında yer aldı. DTP'yi kongreye götüren Kongre Komisyonu da parti teşkilatına gönderdiği genelgede, parti içerisinde gruplaşma ve çekişme yaşandığını belirterek, kongrede sorunları aşmayı hedeflediklerini belirtti. Parti Meclisi'nin görevlendirdiği komisyon kongreye hazırlık amacıyla birçok il ve ilçede toplantılar yaptı. DTP'nin geçmiş dönemdeki eksikliklerinin değerlendirildiği toplantılarda ve yeni dönem hedefleri de konuldu. DTP, yerel toplantılarda yapılan tespitleri ve alınan kararları Diyarbakır'da geçen hafta düzenlediği iki günlük kongre konferansına taşıdı. Konferansta, parti içindeki tartışmaları yapay gündem olarak değerlendiren delegasyon, açıkladığı sonuç bildirgesinde 'tek vücut' olarak kongreye gideceklerini açıkladı. DTP'nin bugün Atatürk Spor Salonu'nda 'Birlikte yaşam, birlikte çözüm' sloganıyla gerçekleştireceği kongrenin ardından, yeni bir yol haritasıyla hedef kitlesinin karşısına çıkması bekleniyor. ANKARA / ANF
Çatı Partisi'ne ilişkin özel sunum yapılacak
DTP Eşbaşkan Yardımcısı Mustafa Sarıkaya, DTP kongresinin, Türkiye'nin oldukça yoğun, gerilimli ve kritik günler yaşadığı bir süreçte gündeme geldiğine dikkat çekerek, Kürt sorununun anayasal çözümüne ilişkin bir sunum yapılacağını söyledi. Kongrede, Ergenekon çetesi ekseninde yaşanan tartışmaları, sistem krizini, Kürt sorununda yaşanan tıkanıklığı, sistemin katı, anti-demokratik yapısının yol açtığı açmazları değerlendireceklerini kaydeden Sarıkaya, gündeme daha etkin ve sonuç alıcı müdahalelerde bulunan bir parti yaratma amacında olduklarını ifade etti. Sarıkaya Çatı Partisi'ne ilişkin özel bir sunum yapacaklarını kaydederken, 916 delegenin katılacağı kongrede, parti yetkili organlarının milletvekilleri, il başkanları ve belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıların ardından genel başkanlık için Mardin Milletvekili Ahmet Türk üzerinde uzlaşmaya varıldı. DTP Kars eski İl Başkanı Mahmut Alınak ise bireysel kararıyla genel başkanlığa aday oldu. Genel Başkanvekili Emine Ayna yeni dönemde de Eşbaşkanlık görevini sürdürmeye devam edecek. Parti Meclisi için ise tek liste oluşturulacak. Kongreye Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Kürdistan Federal Bölgesi Başbakanı Mesud Barzani, AB üyesi ülkeler ile ABD Büyükelçisi, SHP, SP, ÖDP, EMEP, SDP, Hak-Par, KADEP Genel Başkanları, demokratik kitle örgütü, sendika ve meslek örgütü temsilcileri de davet edildi.
BARIŞ UMUT

VE MUTLU SON : Gerillalar, Alman dağcıları serbest bıraktı

hpg_german_climber_agri

13:53 HPG gerillalarının rehin aldığı üç Alman dağcının serbest bırakıldığı bildirildi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı da bu bilgiyi doğruladı.
Ağrı Dağı'na tırmanış için 7 Temmuz günü Doğubayazıt'tan ayrılan 13 Alman dağcının 3 bin 200 metrede kurduğu kampları 8 Temmuz gecesi gerillalar tarafından basılmış ve Alman dağcılar Lars Holger Renne (33), Martın Georg (49), Helmut Johann'ı (65) gerillalar beraberinde götürmüştü.
Dağcıların sağlık durumlarının da yerinde olduğu vurgulandı. Alman dağcılarının serbest bırakılması bilgisi henüz HPG kaynaklarınca doğrulanmadı. ANF

Öcalan: Türkiye halkı beni tanısa bu iş biter

abdullah_ocalan5

Abdullah Öcalan, '1999'dan itibaren, son on yılda İmralı'da duruşumuz bile Türk halkına ulaştırılırsa, Türk halkı kim daha yurtsever, kim daha demokratik siyaset için mücadele etmiş anlayacaktır. Kan, gözyaşı, ölümler durabilir. Bunun için Anayasa'da Kürtlerin kendisini temsil edeceği demokratik bir oluşumun önünün açılması yeterlidir.' dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgilere göre, Öcalan'ın 2 Temmuz tarihinde başlayan hücre cezası dolayısıyla Türkiye'nin gündemi hakkında bilgi sahibi olmadığı, gelişmeleri avukatlarından dinlediği öğrenildi. Öcalan görüşmede Ergenekon operasyonuna değinerek 'Mustafa Kemal ulusalcılarla baş edemedi. 1930'larda etrafını kuşatarak etkisizleştirdiler, Mustafa Kemal bunlara teslim oldu, cumhuriyetçileri tasfiye ettiler. Amerika ile birlikte Ergenekon'un geçmişi 1950'lere dayanıyor. Ergenekon aslında tasfiye edilmedi, kadroları değiştiriliyor. Ulusalcılar tasfiye ediliyor, yerlerine daha profesyonel bir kadro getiriliyor. Amerika her iki grubu da çatıştırıyor. Baykal boşuna 'Erdoğan kendi derinini oluşturuyor' demedi. Ben bunları biliyordum, baştan beri bunlara bulaşmadım, her iki gruptan da uzak durdum. Bizim üzerimizde oynanan oyunlar bunlar; bunları boşa çıkardım. Ben bunları el konulan 125 sayfalık savunmamda da ifade etmiştim.' dedi.

kurden ocalan

  BENİMLE GÖRÜŞENLER KENDİLERİNİ KANDIRMIŞ
'Ergenekon'un DHKP-C, İBDA-C, Hizbullah ve PKK bağlantıları tartışılıyor yani bütün örgütlere sızma yapıldığı tartışılıyor.' diyen Öcalan, şöyle devam etti: 'Beni ve PKK'yi de Ergenekon'la ilişkilendiriyorlar! Bununla ne amaçlanıyor? Tutuklanan generallerin İmralı ile bir şekilde ilgileri olmuştu, Hurşit Tolon ve birkaçı bir dönem burada komutanlık yaptılar. Bunlar İmralı'yla ilişkiye geçerek neyi yapmak istemişler, hedefleri neydi buna bakmak lazım? Ergenekonu bizimle ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Bunlar, boş iddialardan ibaret. Benim ismimi kirletmeye çalışıyorlar. İmralı'ya geldiğimde gelip benimle görüştüler. Kıvrıkoğlu'nun adamları da vardı. Ben onlara, 'siz benimle böyle konuşuyorsunuz ama gücünüz var mı?' diye sorduğumda, 'gücümüz var ki böyle konuşuyoruz' diyorlardı. Ben onlara da 'beni bu şekilde kullanamayacaklarını, beni bu şekilde kandıramayacaklarını' söylüyordum. Ben, 'ya kendilerini kandırıyorlar ya da beni kandırmaya çalışıyorlar' diye düşünüyordum. Zaman gösterdi ki bunlar kendilerini kandırmışlar. Nitekim bunların hepsi tasfiye edildi.'ocalan
TUTUMUN TÜRKİYE HALKINA MUTLAKA İLETİLMELİ
'Hilmi Özkök'ü de zehirlenmeye çalıştıkları söyleniyor. İki ekip var. Bunlar arasındaki çatışmadır bu. Bu operasyonla Kemalistleri mi tasfiye ediyorlar? Aslında konu bu değil. Amerika her iki grubu da çatıştırıyor.' ifadelerine yer veren Öcalan, Ergenekon ve Kürt sorunu bağlamında şunları söyledi: 'AKP, altı yıldır iktidarda. Ama İmralı'da ki uygulamalardan haberdar olmadığını söylüyor. Bununla neyi anlatmaya çalışıyor? Doğruyu söylemiyorlar. Burası Başbakanlık Kriz Merkezine bağlıdır. Beni sürekli takip ediyorlar. Benim projelerimi hayata geçiriyorlar. Bunu en iyi yapan AKP'dir. Olaylar benim etrafımda dönüyor. Bizim tavrımız nettir, yurtsevercedir. Demokratik çözüm, barış ve diyalog baştan beri tutumumuzdur. Bu tartışmalarla benim ismim kirletilmeye çalışılıyor. Bizim Türkiye halkıyla bir sorunumuz yok. Başından beri benim tutumumun ne olduğu iyi konulmalı, Türkiye halkına ulaştırılabilmeli. Çok geriye gitmeye de gerek yok. 1999'dan itibaren, son on yılda İmralı'da duruşumuz bile Türk halkına ulaştırılırsa, Türk halkı kim daha yurtsever, kim daha demokratik siyaset için mücadele etmiştir, bunu anlayacaktır. Çünkü benim ismim kirletilmeye çalışılıyor. İki Skorsky helikopter 80 milyon dolar. Bu para daha yararlı işler için kullanılabilir. İmralı Sistemi için bile bu kadar masraf ediliyor, bunlara gerek yok, daha yararlı şeyler için kullanılabilir. Kan, gözyaşı, ölümler durabilir. Bunun için Anayasa'da Kürtlerin kendisini temsil edeceği demokratik bir oluşumun önünün açılması yeterlidir.'
ALMANYA VE AVRUPA VAATLERLE KANDIRIYOR
Kendisinin Türkiye'ye getirildiği uluslararası komploya değinen Öcalan, 'Ben daha önceden kaçırılmamla ilgili gizli bir anlaşma yapıldığını söylemiştim. Şimdi bunlar yeni yeni tartışılıyor işte birileri çıkıp kitap yazıyor. MOSSAD'ın bu olayın taraflarından biri olduğunu tesbitini çok önceden yapmıştım, şu an beni doğruluyorlar.' dedi. Öcalan, şöyle devam etti: 'Eskiden de şimdi de kaçıp gidenler Avrupa'ya gidiyorlardı. Avrupa'nın, dış ülkelerin bu gidişlerle ilgili durumunu iyi değerlendirmek gerekiyor. Kaçıp gidenler, hangi vaatler üzerinden, somut olarak ne için gidiyorlar? Bunu iyi araştırmak gerekiyor. KDP'nin, Almanya'nın ve Avrupa ülkelerinin somut vaatleri ne? Somut vaatler para mı, kadın mı, bunları iyi araştırmak gerekiyor. İşte Osman onlar, Selim Çürükkaya, Sakık'ın durumunu iyi analiz etmek gerekiyor. Sakık'ın 1993'te Bingöl'deki asker ölümlerinde bile yurt dışı bağlantıları olabilir, bunu iyi araştırmak gerekiyor. Selim Çürükkaya Almanya'da. Bingöl'de sayısız kahramanlar da çıktı, isimleri biliniyor, söylemeye gerek yok. Ama bunun yanında alçaklar da çıktı. Bunların daha örgüt içindeyken yurt dışı bağlantıları olabilir, bunları iyi görmek, araştırmak gerekir. Bunların beş metelik değerleri bile yok. Ergenekon'a da bulaşmış olabilirler. Bir kadın uğruna, bir erkek uğruna her şeyini bırakıp gidiyorlar. Halkımızın bunları bilmesi gerekiyor. Onlarca yıl mücadele ediyorsun ve bunları yapıyorsun. Bağlı olduklarını ifade ediyorlar bağlılık öyle basit, sıradan eylemlerle olmaz. Onlarca yıllık mücadelelerine denk bir eylemle bağlılık olur. Bağlılık yürekten olmalı ve anlamaktan geçer. Beni anlayıp buna göre siyaset yapmak gerekir yoksa benden daha kararlı, daha kahraman olanlar da var.'
SAVUNMALARIMA AHLAK FELSEFESİNİ OTURTTUM
Kendisine bir ay içinde verilen 50 günlük hücre cezasına da değinen Öcalan, 'Bana PKK'ye talimat verdiğim iddiasıyla hücre cezaları veriyorlar. Ben PKK'ye talimat vermem. Devlet benim önümü açsa bile, PKK ile bu koşullarda ilişkiye geç dese bile ben PKK ile bu koşullarda ilişkilenmem. Bu ahlaki de değil. Benim sosyal bilim anlayışımda ahlak ve politik güç vardır. Nitekim savunmalarımı da ahlak felsefesine oturttum. Burada kendimi tarafsızlaştırıyorum. Benim bu tavrımın özünde kendini bağımsızlaştırmak vardır, ben bu koşullarda pratik önder olamam ancak teorik ve politik gücümle çözüme katkı sunabilirim.' ifadelerine yer verdi.
DTP'YE BAŞARILAR DİLİYORUMdtp amblemy
DTP Kongresini de değerlendiren Öcalan, 'DTP kapatılabilir, ama önemli olan demokratik mücadeledir ve demokratik siyasetin geliştirilmesidir. Herhalde şimdi bir yerel seçim olsa alınan belediye sayısı iki katına çıkar. Eskiyi aşan bir şey var galiba. Halk daha bilinçli daha duyarlıdır sanıyorum. Çatı partisinin oluşması için de yoğun istek var. Ortam da çatı partisinin gelişmesine müsait. Akademi konusunda çalışmalar önemli ama bir çalışmanın yerinde ve zamanında yapılması da çok önemlidir. Kongrelerini de yapacaklar, başarılar diliyorum.' şeklinde konuştu. Öcalan, sözlerini 'Bazı kitapları ve Doğu-Batı dergisinin son sayısını da yasakladıklar? Son olarak mektupları beni övücü ibareler olduğu gerekçesiyle vermiyorlarmış, benim övülmeye ihtiyacım yok ancak bu vesileyle hem bana mektupları verilen hem de elime ulaşmasa da mektup yazan herkese, cezaevindekilere, Barış Analarına, tüm dostlara ve halka selam ve saygılar.' diyerek bitirdi. İSTANBUL
18 Temmuz 2008 tarihli Görüşme Notu'dur

Leyla Zana'nın savunması : 'Kürtlerin 3 önderi var'

zana kurtlerin 3 lideri var

'Sayın yargıç, Öcalan'ın rolü kalıcı barışın teminatıdır'
Öncüsüne sahip çıkmak; insani, vicdani, ahlaki ve siyasi bir sorumluluktur. Bu bağlamda 'PKK halktır, halk burada!' sloganıyla sokaklara dökülen milyonlarca yurttaşımızın çığlığından süzülen mesajı doğru okumak gerekir. Kürt halkının barış, özgürlük ve eşitlik istemlerini 'terörizm'le tanımlamak halkımızı incitmektedir.
'Kürtlerin 3 önderi var' dediği gerekçesiyle 2 yıl hapis cezası alan DEP eski Milletvekili Leyla Zana'nın, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunduğu savunmasının tam metnini yayımlıyoruz.

Sayın Yargıçlar,

Öncelikle belirtmek isterim ki, düşüncelerimden dolayı yargılanıyor olmayı Türkiye demokrasisi açısından bir ayıp olarak kabul ediyorum. Düşüncenin, terörle mücadele kapsamında değerlendiriliyor olması da bir başka güncel ve yakıcı soruna dikkat çekiyor.
Aslında düşünceyi ifade edebilme diğer tüm özgürlüklerin teminatıdır. Düşünce özgürlüğünden yoksun olmak, en temel insani haklardan mahrum kalmakla eş anlamlıdır. Düşünce özgürlüğü genel kabule göre, üç ana unsurun bileşkesinden doğmaktadır. İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve bir düşünceyi yayma özgürlüğü... Herhangi birinin eksikliği, o ülkede düşünce özgürlüğünden söz edilmesini olanaksız kılıyor. Sözkonusu eksiklik aynı zamanda çoğulculuğun da gözardı edilmesine neden oluyor. Oysaki evrensel hukuk, 'önce devlet' anlayışından 'önce insan' anlayışına doğru bir evrim geçirdi.
Ne zaman düşünce özgürlüğünden ve bu özgürlüğün kullanımından söz edilse, hemen gelişmiş demokratik ülkelerde de düşünce özgürlüğünün sınırsız ve sonsuz olmadığı hatırlatılır. Konuyla ilgili yapılan araştırmalara göre; 'Türkiye dışındaki ülkelerin hemen hepsinde, düşünce açıklamasına getirilen sınırlama 'devletin güvenliği'ni değil, 'sosyal barışı' ve 'halkın güvenliğini' esas almaktadır. Dolayısıyla, başka ülkelerde benzer yasal düzenlemeler bulunduğu iddiası olayın çarpıtılmasından başka bir amaç taşımamaktadır.'
Sayın Başkan,
Kürt halkı Ortadoğu'nun yerleşik en eski halklarından biridir. Türkiye-İran-Irak ve Suriye devlet sınırları içinde yaşayan Kürtler, yaklaşık 200 yıldır varoluş mücadelesi veriyor. Bu süre içinde pek çok katliamın da mağduru olan Kürtler, 40 milyona varan nüfusları ile tüm ulusal ve demokratik haklarından yoksun bırakıldılar. Bazı tarihçilerin nüfusun daha fazla olduğuna yönelik tespitine rağmen, Kürtlere özgü, objektif bir nüfus sayımı yapılamıyor. Kürt halkı, Şeyh Mahmud Berzenci'den, Şeyh Sait'e, Seyid Rıza'dan Melle Mustafa Barzani'ye, Mahabad isyanından PKK'ye kadar uzanan yüzyıl boyunca 'statü' mücadelesi verdi.
20 milyon civarındaki nüfusuyla, Türkiye sınırları içinde, yasal tanımıyla 'Türk' kalan Kürtler, çeşitli dönemlerde legal yöntemlerin tümünü denemiş olmalarına rağmen, demokratik kanallar hiçbir zaman istenilen düzeyde açılmadı. Cumhuriyetin kuruluşunda Kürtlerin demokratik haklarının anayasal güvence altına alınmaması; kendilerini yasal alanda ifade etme olanağının tanınmaması beraberinde 'zulme karşı direnişi' de getirdi.
'Böl-Parçala-Yönet' ve 'Ret-İnkar-İmha' siyaseti, karşı-şiddeti doğurdu. PKK, bu dramatik dayatma ve yok etmeyi içeren haksızlığa karşı çıkışın bir sonucu olarak ortaya çıktı. 'Kürtlerin tarih boyunca 28 kez başkaldırdığı, PKK'nin 29. başkaldırı olduğu ve bunun da bastırılacağı' gerekçesiyle geliştirilen anti-demokratik uygulamalar, değişmeyen bir resmi devlet politikasına dönüştü. Değişen zaman ve farklı hükümetler maalesef bu siyaseti değiştiremedi. Sistem içinde eriyenler; milletvekili, bakan, general, üst düzey bürokrat, işadamı, para, mal, mülk vesaire sahibi olurken; asimilasyonu reddedip, ulusal kimlikte ısrar edenler mağdur olarak yok sayıldılar. Ezildiler, aşağılandılar ve değişmeyen bir baskıyla karşı karşıya kalarak susturuldular.
1924 Anayasası'ndaki inkarın şoku henüz atlatılamadan, her on yılda bir düzenli darbe alan Türkiye demokrasisinin yaraları en çok Kürtlerde kanadı. Özellikle Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan insanlık dışı muameleler ve ağır hak ihlalleri Kürtlerin yakın tarihinde bir dönemeç oldu. Yaşananlar ateşten daha yakıcı olsa gerek ki, insanlar bedenlerini ateşe yatırdılar.
Kürdistan'ın bir sürgün yerine dönüşmesi, Kürtlerin ötekileştirilmesi, 20 yılı aşkın bir süre devam eden olağanüstü hal ve sıkıyönetim uygulamaları, Kürtçe'nin yasaklanması, sarı-kırmızı-yeşil renklerinin suç sayılması, faili meçhul cinayetler, köylerin boşaltılması, koruculuk sistemi de dahil olmak üzere saymakla bitmeyecek pek çok yöntem denendi. Demokratik talepleri içeren sivil itaatsizlik eylemlerinde dahi pek çok insanımız özgür bir yaşam için hayatlarını kaybettiler. Kontrolsüz güç kullanımından doğan bu kayıpların sorumluları cezalandırılmadığı gibi, çeteci-itirafçı örgütlenmeler üzerinden geliştirilen kontr-gerilla faaliyetleriyle Kürtler bir kez daha hedefe dönüştürüldü. Feodal yapı, geleneksel devlet politikasıyla beslenerek güçlendirildi. Toplumun taleplerini bastırabilmek için kullanılan bir başka yöntem de aşiretçiliğin canlı tutulmasıydı. Köyden kente zorunlu göç; bölgelerarası gelişmişlik farkı, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin yeterince sunulmaması da çok yönlü sorunun bir başka önemli boyutudur.
Bu şiddet dalgası kuşkusuz ülkenin insani, ekolojik ve ekonomik birçok kaynağını heba etti. Cumhuriyet'le yaşıt bu uygulamalar yalnızca rakamlarla ifade edilebilir kayıplara yol açmadı. Yangın yerine dönen yürekler, parçalanan hayatlar ve izi dahi sürülemeyen yaşamlar avuçlarımızdan kayıp gitti.
Dolayısıyla, bugün Türkiye'de 'incinmeyen' Kürt kalmadı. Hemen hepsi, hayata tedirgin ve yasaklı başladı. Daha bebekken adı, çocukluğunda dili, gençliğinde kimliği ve hayattaki duruşu yasaklarla tanıştı. Tek dilde düşünmeye, tek kimlikle kendini ifade etmeye ve tek bir bakış açısıyla düşünmeye zorlandı. Annesinin ninnileri aşağılanarak, babasının kültürel özellikleri ve tercihleri horlanarak toplum dışına itildiler. Bu tedirginlik duygusu, çoğu zaman anadillerini gizli kapılar ardında konuşmalarına sebep oldu. Resmi dili şiveli konuştukları için de ayrıca aşağılandılar. Dalga ve alay konusu oldular. Siyasal, sosyolojik ve psikolojik nedenlerle yeniden canlanan 'Kürtlük' giderek iradesel bir güce dönüştü.
Kamusal tüm alanlarda Kürt olmanın getirdiği yaşamsal zorluklar, her Kürt bireyini biraz daha siyasallaştırdı. Önceleri bu siyasal bilincin farkında olmayan Kürtler, zamanla acılarının nedenlerini sorgulamaya başladılar. Doğuştan gelen özelliklerinden 'utanan bireylerden' bir toplumsal bilinç, farkındalık ve bu farkındalığın yarattığı talepler ortaya çıktı. Küçük bir kıvılcımdan doğan harlı ateş, istisnasız bir şekilde Kürt'ün yaşadığı her yeri sarmaya başladı. Her yasak, dışlayan tutum ya da hakaret; dağları biraz daha yakın kıldı. Zamanla her Kürt ailesi bir parçasını dağlarda bulmaya başladı. Böylelikle 'Kürtlüğün' yüz kızartıcı bir şey olmadığı da anlaşılıyordu.
Sayın Yargıçlar,
Bugün burada bulunmamın nedeni, iddianamede suç ve suçluyu övmek, yasadışı örgüt propagandası yapmak olarak tanımlanmış. Özünde bir anayasa problemi olan bu konunun hukuki boyutunu sanırım çok fazla irdelemeye gerek yok. Demokratik hiçbir ülke, generallerin hazırladığı ve çağımıza yanıt olmak bir yana, sorunları daha da ağırlaştıran 12 Eylül Anayasası'nı taşıyamaz.
Konu 'suç' ve 'suçlu'yu övmekse; o halde 'suç' nedir? 'Suçlu' kimdir? Bir halkın itibar, eşitlik ve özgürlük taleplerinin savunucusu olmayı 'suç' olarak görmediğimi ifade etmek isterim. Buradaki dayanağım mağduriyet değil! Zaten mağduriyet siyasetini de hiçbir zaman hak arayışında bir yöntem olarak benimsemedim. Maddi güç, erk ve erkin getirdiği kudretin dahi, halkların iradesi karşısında tutunamadığını yaşayarak öğrendim. Dünyaya demokrasi, insan hakları ve özgürlükler temelinde yaklaşanlar için 'suç' ve 'suçlu' tanımları da görecelidir. Nitekim suç ve suçlu tanımlamaları tarihten günümüze kadar üzerinde evrensel mutabakata varılmamış hassas konulardır. Dönemlere, olaylara ve tarihsel gerçekliklere göre 'suç' ve 'suçlu' tanımlarının da güncellendiğini hepimiz bilmekteyiz. Asıl suç; demokratik kamuoyunda tartışılması gerekenlerin özenle dikkatlerden uzak tutulmasıdır.
Gerçeği olduğundan farklı bir şekilde yansıtmak ya da anlatmak sorunları çözmüyor. Konuşmadan anlatmak, anlamak mümkün değil. Öyleyse tartışabilmenin yollarını açmak zorundayız. Gerçeği teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmekte olduğu çağımızda daha ne kadar maskeleyebilir, ya da yok sayabilirsiniz? Küçülen dünya karşısında geleneksel devletçi yaklaşım iflas etti. Toplumsal gerçeklik kendini hissettiriyor ve kabule zorluyor. Toplumun bir kesiminde 'suçlu' olarak görülenlerin diğer kesimde değer olarak kabul edildikleri apaçık ortadadır.
Dünya her geçen gün daha bölümlenmiş ve karmaşık hale geliyor. Belirsizlik insanları korkutuyor. Bölünmüşlüğe çare üretmek, belirsizliğe karşı hızlı karar almayı gerektiriyor. Farklılıklara saygıyı vurgulayan katkılara daha büyük bir ihtiyaç duyuluyor.
Sayın Yargıçlar,
Bu bağlamda gelişen toplumlar kendilerini geliştiren liderlere ihtiyaç duyarlar. Liderlik, bir roldür. İnsanlar o rolü üstlenen kişinin rehberliğine, yaratıcılığına, çözüm gücüne ikna olmak isterler. Lider kişinin, öncelikle savunulan davanın gerekliliğine insanları inandırması gerekir. Dün, bugün ve yarın arasında denge sağlamak zordur. Lider, geride bırakmak istediğimiz bugünle, hayalini kurduğumuz yarın arasında köprüler kurandır. Bizi de, bu köprüyü geçebileceğimize ikna ve teşvik eder. Çözüm ve uyum süreçlerini başlatan, yöneten ve kolaylaştıran insanlardır. Bu nedenledir ki, önderlikleri onaylanır.
Bu çerçevede vurgulamanın kaçınılmaz olduğu bir gerçekliği ifade etmenin tarihsel görev olduğuna inanıyorum. Geçen sene yapılan Newroz kutlamalarında, milyonların huzurunda Kürtlerin üç lideri olduğunu ve bu üç lidere de minnet borçlu olduğumuzu ifade ettim. Niyetim ne örgüt propagandası yapmak, ne de herhangi bir örgütü övmekle açıklanabilir. Sanırım sözkonusu şahsiyetlerin övgüye de ihtiyaçları yok. Konuşmamın yalnızca tarihsel bir durum tespiti olarak algılanması gerektiğine inanıyorum.
Savcılık makamı iddianamede Sayın Barzani ve Talabani'yi siyasal konumları dolayısıyla değerlendirme dışı tutmuşlar. İddia makamına hatırlatmak isterim ki, daha düne kadar Sayın Talabani ve Barzani de bugün Sayın Öcalan'ın maruz kaldığı ithamlarla anılıyorlardı.
Her birinin etki alanı farklı olsa da; her üç lider de, Kürt halkının duygu ve düşünce dünyasında önemli bir yere sahiptir. Hiçbiri diğerinin alternatifi değildir. Farklılıkları birlikteliğe dönüştürme becerisi gösterdikleri için de halkımız kendilerini minnetle anmaktadır. Minnettarlık, en basit anlamıyla 'yapılan bir 'iyiliğe' karşı kendini borçlu saymanın, gönül borcu ve memnuniyetin' ifadesidir. Bu bağlamda 'iyilik', halkların birbirlerini boğazlamasını engelleyebilmektir. Birarada yaşama iradesinin gönüllü yansımasıdır. Özgürlük ve barış eksenli bu buluşma, tarih boyunca Kürtlere yapılmış en büyük 'iyilik' olarak ifade edilebilir.
'Tarihin dahi unuttuğu bir ulus'u yeniden uyandıran bu çabanın sahipleri elbette minnetle anılacaktır. Sınırsız bir geleceği ararken toplumsal barış ve demokrasi kültürünü kucaklayarak halklarına taşıyan bu üç liderin fikirlerinden büyük bir çoğunluğun etkilendiğini söylememek aldatmacadır. Bu çerçevede Kürtlerin sözkonusu üç lideri değer olarak kabul etmesi kaçınılmaz ve doğaldır. Dile getirmek istediğim halkımızın şahsında bir hakın teslimidir.
'Liderler, tarih sahnesine toplumsal ihtiyaçların çağrısıyla gelirler. Liderin hedefi zaferdir. Kötüye, yetersize, sıradana karşı verilen mücadele de zaferi hedefler. Bu nedenle savaşta veya barışta ya da değişim hamleleri sırasında yani tarihin dönüm noktalarında, büyük liderlerin ortaya çıkması, sorunları alt etmede yol göstermesi bir tesadüf değildir.'
Bilinmelidir ki, on yıllardır yaşanan çatışmaya rağmen Türk ve Kürt halkları karşı karşıya gelmemişse bunda Sayın Öcalan'ın üstlendiği rol büyüktür. Bu rol; aynı zamanda onurlu, adil ve kalıcı barışın da teminatıdır. Toplumun değişim denilen tarihsel yolculuğa hazırlanılması doğru zamanda doğru insanların önderlik etmesiyle mümkün olur. Yoksa büyük hedefleri olan hatta o doğrultuda büyük çabalar harcayan çok insan vardır. Ama toplumları adına ve onlarla birlikte misyonlarını başaranlara lider gözüyle bakılır. Bu nedenledir ki, halkımız kendisini Kürt Halk Önderi olarak kabul ettiğini defalarca hem sözlü hem de yazılı bir şekilde ifade etmiştir. Halkımızın nezdinde nasıl ki Kürtçe konuşmak, Kürdistan ya da Sayın Öcalan demek suç değilse, bu davaya inanmak suç değildir. Öncüsüne sahip çıkmak da; insani, vicdani, ahlaki ve siyasi bir sorumluluktur. Bu bağlamda 'PKK halktır, halk burada!' sloganıyla sokaklara dökülen milyonlarca yurttaşımızın çığlığından süzülen mesajı doğru okumak gerekir. Kürt halkının barış, özgürlük ve eşitlik istemlerini 'terörizm'le tanımlamak halkımızı incitmektedir.
Unutulmamalıdır ki, savaşın olduğu yerde bir gün mutlaka barış da olacaktır. İsrail Başbakanı Sayın İshak Rabin'in, yıllarca 'terörist' dediği Sayın Yaser Arafat'la barış bildirisini okuması, Güney Afrika Devlet Başkanı Sayın De Klerk ve Mandela'nın üç yüz yıllık beyaz egemenliğine son veren cesaretleri bellekler de olup, hala saygıyla anılmaktadır. Yeni bir yaşam olan barış; bölücü, parçalayıcı ve dağıtıcı değil, aksine, birleştirici, bütünleştirici ve toparlayıcı niteliktedir. Çünkü barış, inşaanın ta kendisidir.
Sayın Yargıçlar,
Yargılamanın bu aşamasına yönelik sunuşumu bitirirken, önemli bir kararımı da bu duruşma vesilesiyle duyurmak istiyorum. Bundan sonra 'suçlama' ne olursa olsun duruşmalarda savunma hakkımı kullanmamayı düşünüyorum. Mücadeleye başladığım günden bu yana; yer ve zaman ayırmaksızın, meydanlarda ya da duruşmalarda, hep aynı düşünceleri savundum. Bazen tanık, bazen sanık oldum. Uzun yıllar da hükümlü kaldım. Ne 'tutsaklığım'da ne de 'özgürlüğüm'de düşüncelerimin doğrultusu değişmedi. Düşüncelerime onay verilmeyebilir, hatta aykırı ve farklı düşünceler de savunabiliriz. Fakat artık birbirimizi tekrar etmenin anlamsızlığına inanıyorum. İnsanlarımızın düşüncelerinden dolayı şüpheli, sanık ya da mahkum olmayacakları düşünsel evrimini tamamlamış bir süreç diliyorum.
Leyla Zana

Ergenekon albümünden çok konuşulacak fotoğraflar

image Star Gazetesi'nin haberine göre, Ergenekon sanıklarının değişik tarih ve mekanlarda yaptıkları toplantıların belgesi fotoğraflar oldu. Farklı meslek grubupları ve hayatlardan olmalarına rağmen zanlıların, kimi zaman bir ormanlık alandaki kampta, kimi zaman bir otel lobisinde bir araya geldikleri görülüyor. Ormanlık alanda daha önce soruşturma konusu olan Vatansever Güç Birliği Haraketi ile Kuvayi Milliye Hareketi arasındaki birliği sağlama toplantısının görüntüleri de dikkat çekti. Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile Kuvayi Milliye Derneği Başkanı emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ hemen hemen her karede yer alırken, geçtiğimiz günlerde tahliye edildikten sonra hayatını kaybeden Kuddusi Okkır'ın da değişik yerlerdeki toplantılarda hazır bulunduğu görülüyor.

BiRLiK ZiRVESi

Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile Kuvayi Milliye Derneği Başkanı emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ'ın da katıldığı ormanlık bir alanda yapılan toplantıda, Kuvayi Milliye Derneği ile Vatansever Kuvvetler Derneği'nin birleşmesi masaya yatırılmış.

Okkır her yerde

image Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği Başkanı Taner Ünal ile Kuddusi Okkır bir arada...

Gergin buluşma

Muzaffer Tekin, Kuvayi Milliye Teşkilat Başkanı Hüseyin Görüm ve Kuddusi Okkır'ın görüldüğü fotoğrafın Ergenekon toplantısını gösterdiği öğrenildi.

Dost sohbeti

Türk Ortodoks Patrikhanesi Sözcüsü Sevgi Erenerol, Muzaffer Tekin ve avukat Kemal Kerinçsiz neşeli bir sohbet anında görülüyor.

Yılın Kuvvacıları

image

24 Aralık 2006... Hilton Oteli... Yılın Kuvvacısı ödülünü alanlar arasında Veli Küçük, Turhan Çömez, Kemal Kerinçsiz, Vedat Yenerer gibi Ergenekon tutukluları ile CHP Milletvekili Nur Serter de var.

 

image

2006 Yılın Kuvvacısı ödül töreni. Yer Hilton Oteli. Veli Küçük, Emin Gürses, Kemal Kerinçsiz ve Turhan Çömez aynı karede.

image

Tuncay Güney, Celal Talabani ile. Arkalarında da Özal ile Talabani'nin birlikte resmi var.

Soruşturma yeni değil üç yıldır devam ediyor

ERGENEKON soruşturması kapsamında Genelkurmay Askeri Başsavcılığı'nda muvazzaf subayların da dosyalarının olduğu iddiasına Akşam Gazetesi yeni bir boyut getirdi. Gazete dün manşetten verdiği haberinde aralarında 6 kurmay Albay'ın da bulunduğu 20 subayın Ergenekon Terör Örgütü ile ilişkili soruşturulduğunu yazdı. İddiaya göre MİT'in 3 yıl önceki raporunda dile getirdiği Hava Kuvvetleri içindeki illegal örgütlenmenin açığa çıkarılması için Genelkurmay dosyayı Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na gönderdi. Askeri Savcılık ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı arasında belge ve bilgi alış verişi gerçekleşti ve muvazzaf subaylarla Ergenekon bağlantısı araştırılıyor.

Genelkurmay Başkanlığı ise uzun süredir devam eden soruşturmanın yeni gibi yansıtıldığını, Ergenekon'la ilgisinin bulunmadığını açıkladı. Bu tür yayınlarda ''kasıt aramamanın mümkün olmadığı'' belirtilen açıklamada, bu tür haberlerle Türk Silahlı Kuvvetlerine hukuk dışı saldırılara yöneltildiği ifade edildi ve halkın yasal ve demokratik tepki göstermesinin doğal bir beklenti olduğu vurgulandı.

Ergenekon okyanus ise kum tanesi bile değilim

image ERGENEKON kapsamında tutuklanan ve 1997-99 arası Kocaeli'nde 15. Kolordu Komutanı olarak görev yapan emekli Orgeneral Hurşit Tolon'u ziyaret eden Kocaeli Gazetesi İmtiyaz Sahibi Tanzer Ünal 'Morali çok iyi' dedi. Tolon'u 'eski bir dost, arkadaş'' olarak ziyaret ettiğini belirten Ünal, Tolon'un hakkındaki tüm iddiaları reddettiğini söyledi. 'Ergenekon bir okyanus ise ben bu okyanusta bir damla, bir kum tanesi bile değilim' dediğini aktardı. Tolon'un sorguda (madem emeklisin başkaları gibi niye balık tutup, resim yapmıyorsun?) diye sorduklarını anlattığını ifade eden Ünal, 'Ergenekon'a baş arıyorlardı, bizi buraya monte ettiler'' dediğini anlattı.

Okkır'ın ölümünü iki müfettiş soruşturuyor

ADALET Bakanı Mehmet Ali Şahin, 'Ergenekon''da tutuklandıktan sonra sağlık nedeniyle tahliyesinin ardından hayatını kaybeden Kuddusi Okkır'ın ölümü ile ilgili 2 müfettiş görevlendirdiğini açıkladı. Şahin Okkır'ın eşinin 'devletten özür beklemesi'ne ilişkin şöyle konuştu: Bakanlık olarak, personelinin, hastanelerin veya hekimlerimizin merhum Okkır'ın ölümü konusunda kusuru, savsaklama var mı. Raporu görelim sonra değerlendirme yaparız.

zaman

PKK-Ergenekon ilişkisi

 milliyetci ulkucu zaman yenisafak ergenekon pkk

Renklerin içinde en erken beyaz kirlenir. Türk sisteminin kendi içindeki hesaplaşmadan Kürtlerin payına, birbirlerini Ergenekonculukla suçlamak düştü.

Genç nesiller belki bilmez, ama ben çok iyi hatırlarım, 1980 öncesi bir çok Kürt ve Türk örgütü PKK kurucularından Kemal Pir’i MİT görevlisi olarak suçlardı. Bu konuda bir çok broşür okuduğumu hatırlıyorum. Karadeniz’in Kürdistan ruhlu bu yiğit çocuğu, Diyarbakır  zindan direnişinde Hayri Durmuşlarla birlikte bu dünyadan göçüp gitti. Şimdi her Kürdün evinde resmi var.aksiyon Pkk

Türk ırk devleti içindeki kirli hesaplaşmanın en paspal ve en seviyesiz biçimi yine Kürtlere kaldı.

Doğrusu bu yolda Fethullahçı basın çok iyi çalışıyor. Kürt çocuklarının en temiz direniş sayfalarına kalın, kirli birer çentik attılar.

Herkes kuşkulu. Fethullahçı basın dağdaki gerillaların birbirleriyle olan telsiz görüşmelerini  yayınlıyor güya. Yazılanlara bakılacak olursa dağdaki gerillalar da birbirlerini Ergenekoncu olmakla suçluyormuş!

Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan çoktan Ergenekoncu subaylarla çalışıyorlarmış!

Dağların çıldırtıcı koşularında otuz senedir sırtları döşek görmeden Ergenekon için ağaç kabuğu dişliyorlarmış demek!

Sağlığında Kemal Pir’in MİT ajanı olduğunu söyleyenler şimdi Türk basını ve Türk itirafçılar aracılığıyla PKK yöneticilerinden Ergenekoncu çıkarmaya çalışıyorlar.

Düzen, Türk devletini yeniden restore etme işlemini Kürtleri kirleterek sürdürüyor.

Adsız

Günde üç öğün pişmanlık yasasından yararlanmak için başvuran Şemdin Sakık, savcılığa PKK Ergenekon ilişkisini açıklamak için başvuruda bulunuyor. Emrindeki binlerce Kürt çocuğunu ölüme gönderen birine mertçe ortaya çıkıp PKK-Ergenekon ilişkisini açıklamak düşer. Emekli MİT ajanları, polis şefleri, tatminsiz siyasetçiler sürekli PKK devlet ilişkisi açıklanmalıdır diyorlar.

Açıklansınlar. Böylece Kürtlere erkenden bir hesaplaşma ve arınma süreci yaşatırlar.

Fakat öyle yapmıyorlar. PKK- devlet ilişkisini açıklamaya sıra geldiğinde belgeler ya çalınmış oluyor, ya ismi bilinmeyen bir başçavuş belgelere el koymuş oluyor, ya ilişkiyi kuranlar öldürülmüş oluyor ya da saklandığı dolapta fareler belgeleri yemiş oluyor....
Kürt ulusu bu kadar mı kirlenmiş? Binlerce kahramanının canıyla var olmuş Kürt direnişi bu kadar mı kirli?

Doğrusu Türk ırkçılığı iyi çalışıyor. Kendi çürük düzenini yeniden restore ederken, Türk –İslam faşizminin sokak kanadı devlet hakimi Kemalist bürokrasinin kemiklerini kırarken, Kürt’te el atılacak hiçbir değer bırakmıyor.

Türkiye toplumu 85 yıldır nice krizler yaşadı; ne darbeler, ne idamlar, ne çalkantılar ne tutuklamalar gördü. Tek partiden çok partili zamanlara geçti, parlamento fesihleri yaşadı. Kürdistan’nın dağ ve taşına Ecevit’in “Karaoğlan” efsanesi yazıldı?

Peki daha sonra krizlerden Kürtlere ne düştü? Köpek soyu gibi birbirini yiyenler, Kürde karşı birleşerek streslerini atmadılar mı?

Türk devleti ve Fethullahçı basın Kürt çocuklarına karşı alçakça bir kampanya sürdürüyor. Türklere devlet kuran Kürtler 85 yıldır Türkiye’de demokrasi ve eşitlik kavgası yapıyor. İnsan Hakları Dernekleri, Türk Solları, Sendikalar, Sivil Toplum kuruluşları, kendisini topluma yenilikçi olarak yutturan AKP gibi siyasi partiler, Kürtlerle dolup taşıyor. Kürt ile orantılı düşünüldüğünde, insan hakları ve demokrasi mücadelesinde Kürde karşı kaç Yozgatlı, Kırşehirli, Rizeli, Bayburtlu, Sakaryalı, Zongundaklı ve Merzifonlu var?

Sadece Diyarbakır ve Batman’dan Türkiye çapında tanınmış yüzlerce demokrasi mücadelecisinin adını sayabilirim. Buna karşı kaç Yozgatlı, Kırşehirli, Rizeli, Bayburtlu, Sakaryalı, Zonguldaklı veya Merzifonlu demokrat veya insan hakları mücadelecisinin ismini verebilirsiniz?

Kürtler; Türk demokrasi mücadelesinin, darbeciliğin, İslamcılığın, yenilenme ve restorasyonunun dolgu yemi olmaktan bıktı. Yozgatlı, Kırşehirli, Rizeli, Bayburtlu, Sakaryalı, Zongundaklı veya Merzifonlunun yapması gerekeni yapmaktan bıktı.

Şimdi soruyorlar: Ergenekoncu musun? Yoksa Ergenekon karşıtı mı? Bir Kürtte saflıkla bunlar necidir diye bir soru sorsa haksız mıdır?

Rütbe hırsızlarının, sokakların ve camilerin sahibi Türk İslam faşistlerinin, İmam hatip yetişmeli takunyalı bürokratların 150 senedir kendi aralarında sürdürdükleri iktidar kavgasının Kürt olarak hangi yanına güç yetireceksin?

Türkler, gecikmiş de olsa kendi evlerini ve önünü temizliyorlarsa temizlesinler. Bu, gerçek bir temizlikse insan ancak bundan mutluluk duyar. Fakat Türk toplumunun omuz vermesi gereken bu temizliği Kürtlerin artık yorgun düşmüş omuzlarına yüklemek ve bu yükü yüklerken de onların değerli ve kutsal bulduğu simge ve kişilere hakaret etmek ahlaksızca bir yoldur.

Ergenekonculuk, Türk ırk devletinin dahi taşımakta zorlandığı yayılmacı Türk çeteciliğinin diğer adıdır. Türk devleti, ad yapmış üç-beş kirli generalini yargıya teslim etmekle tarihi suç ve hesaplardan yırtacağını sanmaktadır...

Kürtlere ve Kürt siyasetçilerine gelince; ister PKK’li, ister PKK karşıtı olsun, Kürt toplumuna ve mücadelesine emek vermiş herhangi bir Kürt şahsiyeti veya siyasetinin Ergenekoncu olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Kürtler aksine, Türk ırk yayılmacılığın, Ergenekonculuğun kurbanlarıdırlar.

Türk devleti, Türk basını, Türk partileri, silahlı kuvvetleri, düzen içi veya düzen dışı çeteler çeşitli zamanlarda mutlaka muhalif hareketlere sızmaya ve etkilemeye çalışmışlardır.

İsrail uzun yıllar Arafat’ın örgütü FKÖ’ye karşı HAMAS’ı desteklemesi gibi... Şimdilerde ise HAMAS İsrail’in kabusudur.

Burada kesin bir yargımı belirtip konuyu kapatmak istiyorum. Gittikçe güç ve itibar kaybeden Kemalist ordu ve CHP evet Kürtlerin celladıydı. Hala cellatlık yapıyorlar. Fakat güç ve itibar kaybettiklerinin de artık farkındalar...

Kürtler, Türklüğün Ortadoğu’da yeniden yayılmacılığın adı olan Yeni Osmanlıcılığın, yani Türk-İslam sentezinin, yani takunyalılar sınıfının, yani Fethullacılığın cellatlığına hazır olsunlar.

Kürt özgürlük mücadelesine gelince; Kürt çocuklarının zulme karşı olan otuz yıllık haklı direnişini kimsenin kirletmeye ve saman fiyatına teslim almaya gücü yetmez. Bir güç zaafa ve aymazlığa düşerse, yeni güçler, birikmiş ulusal enerji üzerinden Kürt davasını alır götürürler.

Gasp edilmiş Kürdistan yurdu, Kürt özgürlük mücadelesini her koşulda omuzlayacak yiğit ve kararlı insanlarla doludur. Hasan Bildirici- Kurdistan-Post.org

İran, Medya Savunma Alanları’ndaki sivil yerleşim alanlarını bombaladı.

image Bombalamanın, İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki’nin temaslarda bulunmak üzere Ankara’da olduğu bir süreçte gerçekleşmesi dikkat çekti. Saldırı, önceki gece yarısına doğru saat 22.00-23.00 sıralarında Xinere, Berkim, Kelmar, Kelmar, Sinin, Stêrokan, Lolan, Girde Şiwan ve Seroke alanlarına yönelik gerçekleşti. HPG kaynaklarının da doğruladığı bombalamada köylüler korunmak için mağaralara sığındı. İran ordusu, dün öğleden sonra da Kandil’deki Zergeya Ser, Zergeya Xwarê, Şinawe, Beste ve Erkeyan köylerini top atışına tuttu. İran saldırısının 2 saatten fazla sürdüğü belirtilirken, can ve mal kaybı olup olmadığı konusunda bilgi alınamadı.

Xinere ve Xakurke’de keşif uçuşları

Öte yandan Türk keşif uçaklarının son bir haftadır Medya Savunma Alanları’ndaki Xinere ve Xakurke bölgelerinde keşif uçuşları yaptığı öğrenildi. ANF/SİDEKAN

27 camide Roj TV hutbesi

image

Almanya’nın Roj TV’nin faaliyetlerini ülke genelinde yasaklaması Kürt camilerinde Cuma vaazların konusu oldu. Avrupa genelinde CİK’e bağlı olan 27 camide de Roj TV yasağına karşı vaazlar verildi ve hutbeler okundu. Köln’deki Xelil İbrahim camisinde Cuma namazını CİK Başkanı Melle Şafi kıldırdı. Kürtlerin yaşadığı cografyada tek dil ve tek dine zorlandığını belirten Mella Şafi, “Kürtlerin birlikte yaşadığı, Türk, Arap, Farslar bugün Kürtlere karşı uyguladıkları yasakları din adına yapıyorlarsa bunlar Müslüman değildir. Bunlar kafirdirler. Allah hiçbir zaman insanların renklerine, dillerine karşı yasaklamalar getirilmesini kabul etmez” dedi. Melle Şafi, hutbesinde Kürtlerin dili, sesi ve rengi olan Roj TV’ye getirilen yasağı kınayarak, yasağın bir an önce kaldırılmasını istedi. Melle Şafi, “Kendisine müslümanım, insanım diyen herkes bu yasağa karşı çıkmalıdır” dedi. “Avrupa’nın kendi siyaseti ve çıkarları doğrultusunda bugün Kürtler’i kurban etmesi, Hıristiyan dinine terstir” diyen Melle Şafi, “Biz Kürtler bugün Almanya’nın mültecileriyiz. Bize karşı bu yasaklar onların dinine ters düşer. Diyoruz ki; dilimize, kültürümüze karşı yasakları kaldırsınlar. Bizim dilimizi, rengimizi yansıtan Roj TV’yi yasaklamaları halkımıza yapılan bir zulümdür” diye konuştu.

Bu arada 26 Temmuz Cumartesi günü Dortmund şehir merkezinde bulunan kilisenin önünde aynı amaçla bir miting yapacakları bilgisini veren Melle Şafi, herkesi eyleme destek sunmaya çağırdı. ERDAL ALIÇPINAR/ KÖLN YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Ergenekon incileri

 milliyetci ulkucu zaman yenisafak ergenekon pkk

Ergenekon'u 'muhalefeti sindirme aracı' olarak kullanan AKP'ciler gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. AKP ve yandaşı medyanın, 'PKK-Ergenekon ilişkisi' yalanı açığa çıktı

Ergenekon operasyonuyla birlikte 'darbe karşıtı olduklarını' iddia ederek kaybettiği toplumsal desteği yeniden kazanmaya çalışan AKP ve yandaşı medya, Ergenekon'la ilgili gerçekleri gizlemeye ve çarpıtmaya devam ediyor. 'Ya benden yana olursunuz ya da Ergenekoncusunuz' dayatmasında bulunan AKP hükümetinin, operasyonu 'toplumsal muhalefeti sindirme aracı' haline getirdiği her geçen gün netleşiyor.

Gerçekler ortaya çıktı

Taraf Gazetesi'nin, Ergenekon'a ait 'çok gizli' ibareli Lobi belgesindeki 'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon' kısmını sansürlemesinin ardından yeni bir skandal ortaya çıktı. AKP'nin yandaşı Yeni Şafak Gazetesi'nin 'Ergenekon'un kilit ismi' olarak yansıtılan Tuncay Güney'e dayandırdığı 'Ergenekon-PKK ilişkisi' bizzat Güney tarafından yalanlandı. Y. Şafak'ın psikolojik savaş yürüttüğü ortaya çıktı.image 

AKP'nin Ergenekon yalanları

Ergenekon operasyonuyla birlikte 'darbe karşıtı olduklarını' iddia ederek kaybettiği toplumsal desteği yeniden kazanmaya çalışan AKP ve yandaş medyası, Ergenekon'la ilgili gerçekleri gizlemeye ve çarpıtmaya devam ediyor. Ergenekon operasyonunu sadece 'hükümete yönelik saldırılarla' sınırlı tutan ve 'Ya benden yana olursunuz ya da Ergenekoncusunuz' dayatmasında bulunan AKP hükümetinin, operasyonu 'toplumsal muhalefeti sindirme aracı' haline getirdiği her geçen gün netleşiyor. İddianamede yer aldığı belirtilen 'Ergenekon'un sağcı, solcu, İslamcı birçok kesimden meydana geldiği' yönündeki iddiaların da bu yöndeki psikolojik savaşa hizmet ettiği belirtiliyor.

AKP hükümeti ve yandaşı medya, gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. Azadiya Welat ve Gündem gazetelerinin yaklaşık bir yıl önce manşetten verdiği Ergenekon'a ait 'çok gizli' ibareli Lobi belgesini yeni yayınlayan Taraf Gazetesi'nin, belgede yer alan 'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon' kısmını sansürlemesinin ardından yeni bir skandal ortaya çıktı. AKP'nin 'tetikçi' gazetesi Yeni Şafak, bir skandala imza attı. Y. Şafak'ın önceki gün sürmanşetten duyurduğu ve 'Ergenekon'un kilit ismi' olarak yansıtılan Tuncay Güney'e dayandırılan 'Ergenekon istese PKK bir ayda biter' haberinin yalan olduğu ve gerçekleri çarpıtma amaçlı hazırlandığı açığa çıktı. PKK'nin Ergenekon'la ilişkisi olduğu ileri sürülen haber, önceki gün Kanal D'de yayınlanan 32. Gün programına Kanada'dan canlı yayınla bağlanan Tuncay Güney tarafından yalanlandı. Yeni Şafak Gazetesi'nin manşetten neredeyse tam sayfa verdiği 'Tuncay Güney Ropörtajı'nın gerçek olmadığı ortaya çıktı. Güney, Y. Şafak Gazetesi'nden Fikri Akyüz'ün yüzüne 'Yeni Şafak'la böyle bir röportaj yapmadığını, gazetede kendisiyle röportaj diye yazılan bilgilerin 7 yıl önce işkence altında alınan polis ifadeleri olduğunu, buna rağmen gazetenin bu belgeyi servis alarak röportaj gibi yayınladığını' söyledi. Güney, PKK'yle bir ilgisinin bulunmadığını, PKK-Ergenekon ilişkisine ilişkin bir iddiasının olmadığını vurguladı. image

Bu sözlerin karşılığında Fikri Akyüz ise sözkonusu 'ropörtajın' İstihbarat Şefi arkadaşları Şaban Arslan'ın bir 'toparlama haberi' olduğunu belirtti. Güney ayrıca Akyüz'e bazı belgeler gösterdi. Belgeler Y. Şafak antetiyle Güney'in e-mail ve msn adreslerine gönderilmiş şu anda cezaevinde bulunan iki emekli paşanın ve Doğu Perinçek'in polis ifadeleriydi. Bu belgelerin Y. Şafak tarafından çarçabuk nasıl ele geçirilip, Güney'e hangi amaçla servis edildiği ise merak ediliyor. Öte yandan Güney çarpıcı bir iddiada daha bulundu. Güney, 'Susurluk ne olduysa Ergenekon da böyle olacak. Su yatağına akar. Benim gözlemlerime göre bu olay kapanmıştır' dedi. Kanada'da yaşayan Güney ayrıca, Emniyet Müdürü ve polislerden oluşan grupla emekli generallerin başını çektiği Ergenekon grubunun kendisinin dışarıya çıkmasını istediğini ve bunun için de yardımcı olduklarını söyledi. 

Muvazzaflar yargılanacak mı?

İşçi Partisi Doğu Perinçek'in gözaltına alındığı operasyonda İP bilgisayarında çıkan Ergenekon belgesinin MİT tarafından üç yıl önce hazırlanmış ve asker kökenli illegal bir oluşumu deşifre eden rapor olduğu belirtiliyor. Akşam Gazetesi'nin haberine göre, Ergenekon soruşturması görevdeki subaylara kadar da uzanmış oldu. Bu gelişmeyle ilk kez darbe iddiaları askeri soruşturma konusu haline geldi. Örgütlenmenin MİT'in üç yıl önce Hava Kuvvetleri'nde 6'sı Kurmay Albay 20'den fazla subay, askeri öğrenci ve sivil memurun içerisinde yer aldığı bir illegal örgütlenme olduğuna dair hazırladığı raporun Hava Kuvvetleri Komutanı Faruk Cömert'e gönderilmesiyle deşifre edildiği belirtiliyor. Habere göre, 'çok gizli ve kontrollü' damgasıyla Genelkurmay'a gönderilen rapor, Genelkurmay tarafından, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Faruk Cömert'e iletildi. Cömert, belgeyi askeri istihbarata havale etti. Ancak, bu yazışmalar devam ederken belge önce Harp Akademileri'nde bir yarbayın bilgisayarından çıktı. Sonra da Ergenekon operasyonu sırasında İşçi Partisi'nin bilgisayarında bulundu. İddiaya göre, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, muvazzaflarla ilgili olduğu için belgeyi iddianameye almadı, Genelkurmay'a gönderdi. Bunun üzerine Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı, çift yönlü araştırma başlattı. Araştırmanın belgenin nasıl sızdığını ve içeriğinin doğru olup olmadığını kapsadığı iddia ediliyor. Bu kapsamda Cömert'in ve emekli istihbarat görevlilerinin bilgisine başvurulacak. Gerektiği takdirde, bilgi verebileceğini söyleyen Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök'ün de ifadesine başvurulabilir. ALTERNATİF

BAŞKAN BARZANİ İLE CROCKER, SON SİYASİ GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRDİ..

image

PNA-Çeşitli temaslarda bulunmak üzere bugün Kürdistan Bölgesi başkent Hewler’in Seladdin kasabasına gelen ABD’nin federal Irak büyükelçisi Ryan Crocker ve beraberindeki üstdüzey heyet Kürdistan Bölge başkanı Mesut Barzani tarafından kabul edildi.Görüşmede federal Irak ve Kürdistan bölgesindeki son siyasi gelişmeler masaya yatırıldı.

Kürdistan Bölge başbakanı Neçirvan Barzani , Başkan Barzani’nin Bağdat özel temsilcisi  Dr. Nur Şawes , Güvenlik Ajansı başkanı Mesrur Barzani , Başkanlık divanı başkanı Dr. Fuat Hüseyin , İçişlerinden sorumlu bakan Kerim Şıngali  ve Dışişlerinden sorumlu Felah Mustafa’nın da  hazır bulunduğu görüşmede 140.maddenin uygulanması , Petrol yasası , yerel seçimler yasası ve federal Irak ile ABD arasında imzalanması beklenen güvenlik anlaşması gibi ülkenin son siyasi sürecini meşgul eden  en önemli konular detaylarıyla ele alındı.

Kürdistan Bölge hükümeti ile merkezi Bağdat hükümeti arasında askıda kalan 140.maddenin uygulanması , petrol yasası gibi sorunların birönce çözüme kavuşturulması gerektiğinin önemine vurgu yapıldığı görüşmede ülkede yerel seçimler yasasının da bütün tarafların üzerinde uzlaşmaya varacağı bir çözüm mekanizmasının belirlenmesi gerektiğinin altı çizildi.

Federal Irak ile ABD arasında imzalanması beklenen güvenlik anlaşmasının detaylarına inildiği  görüşmede  her iki taraf da söz konusu güvenlik anlaşmasının imzalanmasının iki ülkenin çıkarına olacağına vurgu yaptı.

Federal Irak’ta siyasi sürecin gelişmesi yönünde başkan Barzani’nin aldığı büyük rolün önemine değinen büyükelçi Crocker , ülkede askıda kalan sorunların biran önce çözüme kavuşmasını ümit ederek özellikle Kürdistan ile ABD müttefikliğinin önemine dikkat çekti.

Mitannilere ait tablet bulundu

image

Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde bulunan Hırbinmerdan Höyüğü'nde yapılan kazılarda Kürtlerin atası olarak bilinen Hurrilerin bir kolu olan Mitannilere ait ilk kez yazılı bir tablet bulundu. Hırbinmerdan'da çalışan İtalyan kazı ekibinin başkanı Catania Üniversitesi'nden Nicola Laineri, kazı yaptıkları alanın milattan önce 2 bin 200 ile bin 600 yılları arasına tarihlenen Orta ve Geç Tunç dönemine ait bir yerleşim olduğunu bildirdi.image

Yerleşimde çok iyi korunmuş Orta Tunç dönemi yapıları bulunduğunu ve şimdiye kadar Mitanni dönemine ait bir tablet ile Suriye kültürü olan kahverengi ve kırmızı renkteki çok sayıda çanak çömlek bulduklarını belirten Laineri, 'Kırmızı kahverengi olarak işlenen çanak çömlekler, bize bu bölgenin kuzey Suriye ile ticaret halinde olduğunun işaretlerini veriyor. Sadece burada görülen bu teknik, boyama ile değil, objelerin fırınlarda farklı ısıya maruz bırakılmasıyla oluşturulmuş. Az ısı verilen parçalar kahverengi diğerleri kırmızı renk alıyor' dedi. Laineri, şimdiye kadar yaklaşık bin metrekarelik alanı gün yüzüne çıkardıklarını ve saray olduğunu düşündükleri bir yapı, çok sayıda çalışma atölyesi ile tapınak ve dinsel seremonilerin yapıldığını düşündükleri bir meydan bulduklarını ifade etti. Laineri, 'Orta Tunç dönemine ait bu bölgede, belki de en iyi durumda olan bir binayı ortaya çıkarmaya başladık. imageKazdığımız alanda çok sayıda atölye var. Bunların bir tarafında ise tapınak ve meydan bulduk' diye konuştu. Buldukları eserler arasında en dikkat çekici parçaların ise 25-30 santimetre ebatlarındaki kenarları süslenmiş, ortasında kadın ya da erkek figürü ile ön kısmında dışarı çıkıntı yapan küçük bir çanağın bulunduğu rölyefler olduğunu kaydeden Laineri, bunların şimdiye kadar sadece Irak'ta bir adet bulunduğunu ve bölgede çok sayıda Orta Tunç yerleşimi olmasına rağmen ilk kez Hırbinmerdan'da ortaya çıktığına dikkat çekti. Kazı ekibi başkanı Nicola Laineri, şöyle dedi: '25-30 santimetre boyutunda, etrafı boya ve çeşitli dekorasyonla süslü, ortasında çoğunlukla çıplak kadın figürü bulunan bu rölyeflerden 4 tane bulduk. Ayaklarında halhal olan çıplak kadın figürünü duruşuyla İştar ile ilişkilendiriyoruz. Ön kısmında işlevsel olmayan küçük çanağa su ya da şarap konularak tanrı ya da tanrıçaya sunulduğu anlaşılıyor. Bunlardan 4 tane bulduk. Meydan dediğimiz alanda bunların yanı sıra üzerinde çok sayıda geyik motifi olan eşyalar bulduk. Bunlar dinsel ritüeller için kullanılmış olmalı.' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ısrarla yapacağız dediği Ilısu Barajı inşaatının başlaması halinde ise Hasankeyf'in yanısıra bütün bu tarihi eserlerin bulunduğu bölge sular altında kalacak. DİYARBAKIR