300.000 Kürt vatandaşlık haklarına kavuşmayı bekliyor!

gfbv2_logo Seyîdxan Kurij/ Tehdit Altındaki Halklar ile Daynışma Örgütü (GfbV): Başer Esad önce verdiği sözü yerine getirsin, 300.000 Kürt vatandaşlık haklarına kavuşmayı bekliyor. Tehdit Altındaki Halklar ile Dayanışma Örgütü (GfbV) Suriye devlet başkanı Başer Esad'ın gelecek pazar günü Paris de yapılacak Akdeniz Birliği toplantısına davetli olmasından dolayı, kamuoyuna yönelik bir açıklama yayınladı.
Tehdit Altındaki Halklar ile Daynışma Örgütü (GfbV):
Başer Esad önce verdiği sözü yerine getirsin, 300.000 Kürt vatandaşlık haklarına kavuşmayı bekliyor.syria kurds suriye kurtleri kurdish
Tehdit Altındaki Halklar ile Daynışma Örgütü (GfbV)
Suriye devlet başkanı Başer Esad'ın gelecek pazar günü Paris de yapılacak Akdeniz Birliği toplantısına davetli olmasından dolayı, kamuoyuna yönelik bir açıklama yayınladı.
(GfbV) bu açıklaması ile özellikle Fransa devlet başkanı Nicolas Sarkozy'den, Suriye deki vatansız 300.000 Kürdün derhal vatandaşlığa alınmalarını ve bütün vatandaşlık haklarından yararlanmalarını garanti edilmesi için Başer Esad'a baskı yapmasını, istiyor.suriye kurd kurtleri kurdish syriaTehdit Altındaki Halklar ile Daynışma Örgütü (GfbV) başkanı Tilman Zülch, Nicolas Sarkozy, Fransa dişişleri bakanı Bernard Kouchner, Federal Almanya başbakanı Angela Merkel ve Federal Almanya dişişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'dan da, temel insan ve azınlık haklarına riayet etmeden ve Suriye cezaevlerinde bulunan 150 Kürt siyasi tutuklusunu serbest bırakmadan, Başer Esad ile Avrupa birliği çerçevesinde uzun süreli bir dialoga girmemeleri talebinde bulundu.
Tilman Zülch; 8 yıl önce 17 temmuz 2000 tarihinde Başer Esad vatansız Kürtlerin problemini çözeceğine dair söz vermişti, fakat o bügüne kadar bu sözünü yerine getirmediği gibi Kürt hareketi ve demokratik Arap muhalefeti üzerindeki baskıları daha da artırdı, belirlemesinde bulunuyor.syria-kurds-clashes-14-3-2004

 


Suriye de ki GfbV gönülülerinin verdikleri bilgilere göre Kürt politikacılarının tutuklanması sürüyor ve onlara işkence yapılıyor. Yine uluslararası haber ajanslarına göre Temuz ayında Suriye güvenlik güçleri Şam yakınındaki Sednaya cezaevine saldırıp, burada bir çok tutukluyu katlettiler.
Bilindiği gibi 1962 yılında Suriye Baas Partisi hükümeti Kürdistan`ın Haseki bölgesinde sayım yaptı ve bu sayıma göre 120.000 Kürd ecnebi ilan edilerek ve vatandaşlık hakları elinden aldı. Bunlardan bazıları sonradan vatandaşlığa alındı, fakat şu anda 300.000 Kürt vatansız statüsündedir. Bazı ailelerde bazı aile fertleri vatandaş, bazıları vatansız.
Hazırlayan: Seyîdxan Kurij-Rizgari

Talabani: PKK, İran Kürdlerinin uyguladığı taktiği örnek alsın

eleftherotipia_logo 23.Sosyalist Enternasyonal Kongresine katılmak üzere Atina'ya geldi. Talabani, Kongre çerçevesinde bütün dünyadan siyasi liderlerle ve yurt dışındaki Kürdlerle görüştü. Kürd gazeteci Cemil Turan ile birlikte Talabani ile görüşmeyi beklerken, Kürd mücadeleciler bize Yunanistan'ın eski Başbakanı Andreas Papandreu'nun faaliyetlerinden ve geleneksel Yunan-Arap dostluğundan söz ettiler.Orta Doğu'nun eski liderlerinden Talabani, rüyasını gerçekleştirmek için 60 yıl savaş verdi ve bugün, peşmerge gerillası Bağdat'ta Cumhurbaşkanlığı sandalyesinde oturuyor.
Talabani bizi gülümseme ve sıcak bir tokalaşmayla karşıladıktan sonra çayla ağırladı. Amerikalıların Irak'ı terk etmelerindeki sürecin zorluklarından, Obama ile McCain'in Irak konusundaki anlaşmazlıklarından, Türkiye'deki ve İran'daki krizden ve PKK hakkındaki fikirlerini açıkça ortaya koydu.

 
ZİRGANOS: Sayın Talabani, bugün Irak'taki durum nedir?

jalal_talabani_thumbnail


- Irak'taki durum artık düzelmeye başlıyor. Hükümetimiz ve Başbakan Maliki kısa süre önce milis güçler ve teröristler karşısında önemli zaferler elde ettik. Başbakan Maliki ikinci büyük şehrimiz Basra'yı milis muhafızlarının kontrolünden kurtardı. Bu şehir şimdi istikrar içinde ve sakin, vatandaşlar da demokratik haklara sahipler. Ayrıca, Basra en büyük ihracat limanımız olduğu için, bu gelişme petrol kaçakçılığını da önledi.Halihazırda, üretim günde yüz bin varil oranında arttı.Ayrıca Bağdat'taki güvenlik de arttı.Cinayetlerin sayısı azaldı, sokaklardaki yaşam giderek normale dönüyor, mağazalar bütün gün açık kalmaya başladı, vatandaşlar gece geç saate kadar dışarıda kalabiliyor, okullar, hastaneler ve üniversiteler artık ikna edici normal ölçülerde çalışıyor. Bugün büyük şehirlerdeki durum tabii ki daha iyi. Şu anda el Kaide önemli yaralar almış, oldukça zayıflamış ve Şiiler ile Sünniler arasında savaş yaratma planı başarısızlığa uğramış durumda. Şimdi, Şiiler ile Sünniler arasındaki barış süreci normal bir şekilde ilerliyor, sivil toplum oluşuyor, siyasi partiler ve dini liderler de bu yönde yardımcı oluyorlar. Bu, Irak için büyük bir başarıdır.Yeni bir sayfa açılıyor, yeni bir dönem başlıyor ve yeniden yapılanmaya ağırlık verilecek.Halihazırda yüksek bir bütçeye sahibiz ve bu yıl 52 milyar dolarlık bir bütçe ayırarak, büyük bir yeniden yapılanma girişiminde bulunuyoruz. Bağdat'ın Raşit bölgesinde 480 bin yeni dairenin yapılacağı bir yapılanma programı başlatıldı.Bu programla 280 bin yeni iş olanağı sunulacak. Kürdistan'da uzun süredir durum oldukça normal, güvenli, istikrarlı ve günlük yaşam önemli sorunlar olmadan normal bir şekilde akıyor.
Artık,"Bağdat'ın İlkbaharı" olarak adlandırdığım döneme girdik.
ZİRGANOS: ABD Başkanı George Bush ile yeni bir işbirliği çerçevesi hakkında görüştükten sonra Atina'ya geldiniz.
- Irak dışındaki birçok dostumuz ne ülke içindeki gerçek durumu, ne BM'nin konuya ilişkin kararlarını biliyor.Özgür değiliz, birçok kısıtlamaya tabi tutuluyoruz ve birçok taahhüt altındayız. BM ve çok uluslu güç hala birçok yetkilere sahip ve bu, Irak topraklarındaki durumu etkiliyor.Örneğin, çok uluslu güç; tutuklama yapma, hava sahasını ve Irak'ın sınırlarını kontrol etme hakkına sahip.
Bağımlılığımızı sona erdirmeye, ekonomimizin kontrolünü elimize almaya çalışıyoruz. Örneğin, devlet stoklarımız bizim kontrolümüzde değil, BM'nin kontrolünde.Bu hesaptan devletlere, şirketlere ve tüzel kişilere savaş tazminatları ödüyoruz.Çin, Rusya gibi ülkeler ve birçok Avrupa ülkesi taleplerini geri çektiler.Yıl sonuna kadar uluslararası çerçevenin değişmesini istedik. Bu, haklı bir karar değil, çünkü Saddam Hüseyin'e ceza amacıyla uygulandı. Saddam artık yok, ancak cezalar, Saddam'ın kurbanı olan Irak halkına yönelik uygulanmaya devam ediyor.
ZİRGANOS: Obama ve McCain Irak konusunda farklı görüşlere sahipler. Siz ikisinden birini "tercih ediyor" musunuz?
- Hayır. Senatör MacCain ile görüştüm, Senatör Obama'ya ise telefon ettim. Danışmanlarıyla görüştüm ve bana politikalarını anlattılar. Obama bana Irak'a gelmek ve Irak hükümetiyle görüşmek istediğini söyledi. Bizimle müzakere etmeden ve Amerikalı yöneticilerle görüşmeden karar almayacağı yönünde garanti verdi. Amerikan ordusunu Irak'tan çekmeye çalışacak ve bu konuda ona katılıyoruz.Tabii bu her iki tarafın, Amerikan ordusunun ve Irak'ın hazırlayacağı plan temelinde gerçekleşecek. MacCain'in bölgeyle ilgili politikası net. Başkan Bush'un uyguladığı politikayı devam ettiriyor. Ancak ben Obama'nın ve MacCain'in tutumları ve tezleri arasında fazla fark göremedim. Aksine, ideolojik farklılıklarına rağmen, düşünce tarzları ve politikaları birbirlerine çok yakın. Ancak, Obama'nın seçilmesi durumunda Irak'a danışacağından eminim.Obama, Irak'ın önemini biliyor ve bu nedenle, Amerika'nın Irak'ı işgal etmekte acele ettiğini ancak geri çekilmekte acele etmeyeceğini söylüyor. Pratikte bizim tezimiz de budur. Her iki tarafın da Irak-ABD ilişkilerinin önemini bildiklerine inanıyorum, bu yüzden de uygulayacakları politikadan kaygı duymuyorum.
ZİRGANOS: Şu anda Türkiye'de önemli gelişmeler yaşanıyor.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın partisi AKP'nin kapatılma olasılığı ve bunun Irak-Ankara ilişkilerine olası etkileri sizi kaygılandırıyor mu?
-Irak hükümeti ve halk bu durumdan kaygı duyuyor ve böyle bir şey olursa, bu bir geriye gidiş olacak. AKP bize karşı hep dostça ve net bir politika uyguladı.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile kısa süre önce görüşüp dostluk ilişkileri anlaşmasının temellerini attık.AKP ile Türkiye-Irak ilişkilerinin dostluk çerçevesinde kalması gerektiği konusunda anlaştık.Türkiye Anayasa Mahkemesi AKP'yi kapatırsa yeni bir parti kurulacak ve bu parti gene oyların çoğunu alacak.
ZİRGANOS:Türkiye'de Anayasa Mahkemesi Kürd partisini de yasaklamak istiyor.
- İlk kez olmuyor.Geçmişte defalarca birçok Kürdpartisi kapatılmıştı, tekrar kuruldu. Bu Türkiye için iyi değil. Elbette iç işlerine müdahale etmek istemiyoruz, aynı şekilde de Türkiye'nin bizim iç konularımıza müdahalesini istemiyoruz.Kürdlerin siyasi faaliyetlerini durdurtmakla tek yolun silahlı mücadele olduğunu savunanlara yardımcı oluyorlar. Biz Irak Kürdleri silahlı mücadele döneminin artık geçmişte kaldığına inanıyoruz. Şimdi diyalog zamanı ve mücadele siyasi araçlarla olmalı. Bu partilerin kapatılması ve yasal faaliyetlerinin durdurulması silahlı mücadele taraftarlarını güçlendirecek, bu da Türkiye'nin yararına değil.
ZİRGANOS: Türkiye PKK'nin Irak toprakları içindeki yerlerini bombalıyor. Bu, ilişkilerinizi nasıl etkiliyor?
- Bağdat'taki Irak hükümetinin, hatta Kürdistan hükümetinin de Türk hükümetiyle ilişkileri iyi. Bu bombalamaların arkasında kimlerin olduğunu biliyoruz.Bu arada PKK'ye de faaliyetlerine son vermesi için çağrıda bulunduk, çünkü tutumumuz adil ve samimi olmalı.Bir ülkede bulunan bir grubun başka bir ülkeye karşı faaliyette bulunmasını kimse kabul edemez. Bir örnek verelim;Yunanistan, Arnavutlukta bulunan ve Yunan toprakları içinde savaşan bir gerilla grubunu kabul edebilir mi? Türkiye'deki Kürd kardeşlerimizden defalarca savaşa son vermelerini istedik. Siyasi mücadeleye geçsinler.Bunu yapmazlarsa ülkemizi terk ederek, ülkelerine dönmelerini talep ediyoruz.Türkiye'nin Kürd bölgelerinde Kandil dağından daha çok dağ ve vadi var. Kürdistan-Irak'ta kalacaklar ise, Kürd halkı tarafından seçilmiş yerel hükümete uymaları gerekir.Kürd meclisinin kararlarına ve isteklerine uymalarını, Kürd partilerinin isteğini kabul etmeleri gerekir. Bizi dinlemeyerek,Türkiye'de belirli çevrelere buraya gelmeleri için bahane sağlıyorlar. Bombalamalardan ve şu anda Irak Kürdistanında olanlardan PKK sorumludur.İran Kürdlerinin uyguladığı taktiği örnek alsınlar. İran Kürd partizanlarının kampları Irak Kürdistanında, ancak topraklarımızdan İran'a karşı askeri faaliyette bulunmuyorlar. Topraklarımızda barış içinde yaşıyorlar. PKK’nin de aynısını yapacağını ümit ediyoruz.Bunu onlardan istedik fakat bizi dinlemiyorlar. Bazen af edilirlerse,silahlarını bırakacaklarını söylüyorlar. Bu bizim için bir sorundur.
ZİRGANOS: İran'ın nükleer projesiyle ilgili kriz giderek tırmanıyor. İsrail ile ABD söz konusu tesisleri bombalama olasılığını inkar etmiyor.
- Irak, İran'ın bombalanmasına karşı olduğunu Amerikalılara açıkça söyledi. İran birçok düzeyde ve birçok ortamda tepki gösterecek.İran'ı nükleer tesislerini kapatması yönünde ikna etmek için İran'a karşı şiddet ve başka araçları kullanması Irak, ABD ve Orta Doğu'nun yararına değil. Biz Irak'ta Amerikalılar ile İranlıları diyalog masasına oturtarak, Irak ile ilgili konuları görüşmelerini sağlamak için çaba sarf ediyoruz.Bunu geçmişte iki kez başarmıştık.
ZİRGANOS: 23. Sosyalist Enternasyonal toplantısı için geldiğiniz Atina'ya ne mesajı getirdiniz?
- Papandreu ve PASOK ile çok sıcak ilişkilerimiz var.İyi ilişkilerimiz çok eski, Andreas'ın dönemine dayanıyor. Biz daima dosttuk.Bu da Sosyalist Enternasyonal Kongresi sırasında cuma günü Başkan ile yaptığımız görüşmede bir kez daha doğrulandı. Kendisini Irak'a davet ettim ve davetimiz kabul edildi. Devletlerimiz arasındaki ilişkiler her zaman çok iyi oldu.Yunanistan Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile de görüştüm ve onları da resmen davet ettim ve memnuniyetle kabul ettiler. Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni Erbil'e gelmeye söz verdi ve Yunanistan'ın orada konsolosluk açacağını söyledi. Bizde her türlü kolaylığı ve güvenliği sağlayacağız.Halklarımız arasında sorun hiçbir zaman yok, tam aksine güçlü dostluk ve kardeşlik bağlarımız var.
ZİRGANOS:Oyunu kaybettiğinizden korktuğunuz oldu mu hiç?
-İyimser bir insanım. Sonunda mücadeleyi kazanacağımıza dair ümidimi hiçbir zaman kaybetmedim. Irak-İran savaşından sonra dahi, Saddam'ın bütün ordusu bize karşı iken ve çok zor durumda olduğumuz zamanlarda da diktatörlüğü devirmemiz gereği konusunda her zaman ısrar ettim.Son 60 yıldan buyana -büyük zorluklara rağmen- Irak'ın kurtarılması için mücadele ediyorum. Monarşiye, sömürgeciliğe, İngiliz etkisine, diktatörlüğe karşı demokratik bir Irak için savaştık.Bunu artık başarmış olduğumuza inanıyorum.İktidardan Saddam Hüseyin'i kovduk, Kürdler dahil olmak üzere bütün Iraklıların temsil edildiği seçilmiş bir parlamento kurduk, bütün azınlıkların haklarını güvence altına alan demokratik yöntemlerle kabul edilen yeni bir anayasa yaptık, artık federe bir Irak'ımız var.Rüyalarımızın çoğu gerçekleşti.Bütün bu yıllar boyunca her zaman gerçekçi olmamız gerektiğini söyledim. Kendi kaderini belirleme hakkını kullanman daima parçalama, ayrılma anlamını taşımıyor.
Bağımsızlık, fakat konfederasyon da, özerklik de olabilir.Biz bu hakkımızı demokratik bir Irak çerçevesinde kullanmayı tercih ediyoruz.Küd halkının hedeflerine ulaşmayı başarması için bence en doğru ve gerçekçi yol budur.Halkımızın hakları için mücadele ediyoruz, halkın birliğini güçlendiriyoruz, ulusal barışı, ulusal birliği destekliyoruz, bundan gurur duyuyoruz.İzlediğimiz doğru yol budur. Elbette zorluklarla karşı karşıya geliyoruz.Ancak ilerliyoruz.Kürdistan'a gelirseniz kaydedilen ilerlemeyi göreceksiniz.Irak'ın diğer bölgeleri için de örnek olduk.Ulusal birliği olan, eşitlik ve insan hakları temelinde, kendi yerel hükümeti ve parlamentosu olan federe Kürdistan'ı kurmayı,Kürdler ile Arapların kardeşliğini sağlamayı başardık.Tüm bölge için model oluşturduk.Federe demokratik Irak, istikrara kavuşunca, Orta Doğu ülkeleri ve halkları için,savaşla değil kendi örneğiyle önemli rol oynayacak.
*Nikolas Zirganos/Eleftherotipia gazetesi/7 Temmuz 2008
Hazırlayan: Kaya Vural

Vahşete karşı bir direniş ruhu: 14 Temmuz 1982

mahkemedortler14tm

Ulusal kurtuluş mücadelesi yürüten, ezilen ve sömürülen tüm halkların mücadele tarihlerinde her döneme damgasını vuran önemli olaylar ve eylemler vardır. Kürt Özgürlük Hareketi'nin de tarihine damgasını vuran eylem ve olaylar yaşanmıştır. Bu eylem ve olgular arasında büyük Enternasyonalist Devrimci Haki Karer'in katledilmesi, önemli tarihsel bir yer tutar. İmha ve inkarın önüne geçmek isteyen özgürlük mücadelesini halkla bütünleştirme çalışmaları yürüten Karer'in katledilmesi, özgürlük mücadelesinin partileşmesi sonucunu doğurmuş, bir halkı ve tarihini yeniden yeşerterek yok olmasının önüne geçmiştir.
Kürt Özgürlük Hareketi, Karer'den sonra tarihsel önem taşıyan eylem ve olayları 12 Eylül askeri cunta rejimi ile birlikte Diyarbakır Zindanı'nda yaşamıştır. Özgürlük Hareketi'nin ideolojik, örgütsel, siyasal, eylemsel gelişmelerinin önüne geçemeyen faşist gerici güçler, emperyalizmin de desteğini arkasına alarak 12 Eylül askeri darbesi ile Özgürlük Hareketi'ni ve yeniden dirilen Kürt halkını dirilmemecesine tarihin karanlık sayfalarına gömmek istediler. Büyük bir şiddet, işkence ve ezme politikası uygulayarak halkı sindirmeye çalışan 12 Eylül rejimi, bütün faşist saldırı ve şiddetine rağmen yok edemediği Özgürlük Hareketi'ni eylül vahşeti ile zindanlara doldurduğu devrimci, yurtsever tutsakların şahsında bitirmek istiyordu.
12 Eylül rejimi, bütün gücüyle önüne geçip bastıramadığı PKK'nin yükselişini Diyarbakır Zindanı'nda PKK öncü kadroları şahsında bitirmek istiyordu. Bunun için vahşetin tüm yol ve yöntemlerine başvuruyordu. Yok olmakla karşı karşıya kalan bir halkı tekrar dirilten, yürek ve beyinlerde yeşerten hareketin öncü kadroları yok edilecekti. Yürek ve beyinlerde filizlenen Kürt ve Kürdistan, beyin ve yüreklerden temizlenecekti. Beyinlerdeki o duygu ve düşüncelerin yerine tamamen egemen ve milliyetçiliği temel alan düşünceler doldurulacaktı.

dortler14temmuz


Tertemiz duygularla donatılmış yüreklere ırkçılık aşılanmak isteniyordu. Onun için de ne gerekiyorsa yapılıyordu. Amed Zindanı'nda sadece Özgürlük Hareketi'nin öncü kadroları değil, her yurtsever Türkiye'nin en büyük düşmanı idi. Kürt denen bir şeyin olmadığı, herkesin Türk olduğu söyleniyordu. Kürt ve Kürdistan kavramları en tehlikeli kavramlardı. Bu kavramları unutturmak ve bir daha hatırlanmaması için sadece kaba işkence yöntemleri uygulanmıyordu. Zorla insanlar birbirine tecavüz ettiriliyor, tutuklular aylarca aç susuz çırılçıplak dondurucu soğuk havada betonda, içi insan pisliği ile dolu hücrelerde yatırılıyor, insan pisliği ve çiğ fare yediriliyor, insanlar çırılçıplak soyulup yere yatırılarak ağzına işeniyor, kusan kişiye kusmuğu yediriliyor, makata cop sokuluyor, vücutlarda sigara söndürülüyor, binlerce kaynatılmış yumurta çıplak bedenlerde soğutuluyor, sıcak kızartılmış yağla vücutlar dağlanıyor, tursil ve sabunlu su içiriliyor, aylarca tutuklular ayakta bekletip uykusuz bırakılıyordu.
Bu uygulamalarla tutsaklar sadece fiziki olarak teslim alınmak istenmiyordu. Bir yandan insanlık dışı yöntemler uygulanarak tamamen teslim alınmış, sindirilmiş, kişiliksizleştirilmiş insan özellikleri yaratılmak isteniyordu. Günün 24 saati uygulanan bu vahşetin yanısıra ırkçı marşlar eşliğinde sabahtan akşama kadar askeri eğitim veriliyor, Türklük ve ırkçılık ile ilgili marşlar okutuluyordu. Ayakta bekletilerek eğitimler yaptırılıyordu. İnsanlara reva görülmemesi gereken ve bir devlet için utanç sayılacak bu uygulamaların dayatılmasının bir amacı vardı. Kürt olmamız ve Kürt kimliği ile yaşamak istememiz. Kendi kimliğimize, dilimize sahip çıkmak, onun için mücadele etmek devlete karşı en büyük suç sayılıyordu. Tarihte hiçbir zaman insanlar kendi kimlikleri ile yaşamak istedikleri için Diyarbakır Cezaevi'nde uygulanan vahşet gibi bir uygulamaya tabi tutulmamışlardır. Bütün tutsaklara 'Türküm, Türk doğdum, Türk olarak öleceğim' dedirtebilmek için gece-gündüz işkenceler gerçekleştiriliyordu. Esat Oktay Yıldıray, 'Size öyle şeyler yapacağım ki değil örgüte ve ailenize, kendinize bile bir faydanız olmayacak. Hiçbiriniz elimden sağ kurtulmayacaksınız. Kıbrıs savaşında nasıl ki rakımı yudumlayarak Rum kadınlarının göğüslerini kasatura ile doğradıysam sizleri de aynı uygulamalardan geçireceğim' diyordu. Ki o Esat Oktay'ın en çok zevk aldığı şey, insanlar işkence görürken bu işkence seanslarını izlemesiydi. Kan kusan insanları izlerken korkunç kahkahalar atar, bakışlarına kin ve düşmanlık yerleşirdi. Bize yapılan işkenceler onun için yaşam kaynağıydı. Diyarbakır Zindanı'nda yapılmak istenen, tutsakların şahsında Özgürlük Hareketi ve mücadelesinin tasfiye edilmesiydi. Bu uygulamalar sürerken tutsakların dünya ile hiçbir bağlantıları yoktu. Aileleri ile dahi görüştürülmüyorlardı. İnsanın yüreğinde, beyninde ve fiziğinde büyük izler bırakan bütün bu vahşet uygulamaları, Kürtlere karşı uygulanan bir devlet politikası olarak gerçekleşiyordu.

mazlum_dogan2


Tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bu vahşet, karşısında yine tarihte eşi benzeri bulunmayan bir direniş gördü. Mazlum Doğan 1982 yılı 21 Mart Newroz gecesi üç kibrit çöpüyle direniş meşalesini yaktı. Ardından Ferhat Kurtay, Necmi Önen, Mahmut Zengin, Eşref Anyık bedenlerini ateşe vererek meşaleyi yere düşürmediler. Ardından Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz öncülüğünde yüzlerce PKK kadrosu ve sempatizanı siyasal ve ulusal kimliklerini korumak için bir deri kemik çıplak bedenleri ile aylara ve yıllara yayılan vahşete karşı 14 Temmuz 1982'de ölüm orucuna başladı. Direnişçilerin insanlık ve devrimci değerleri korumak için çıplak bedenleri ile direnmekten başka bir silahları yoktu. Ölüm orucu ve zindan direnişinin önder kadroları Mazlum, Hayri, Kemallerdi. Ki onlar yaşamları ve duruşları ile örnektiler. Mücadele ve halka olan bağlılıkları hiçbir bireysel kaygıya girmeden, ikirciliği yaşamadan net bir duruş sergilemeleri sonucunu doğuruyor, hiçbir zaman düşmana karşı siyasal kimlikleri, kişilikleri ve onurlarından taviz vermiyorlardı.
Tek düşünceleri, vahşete karşı mücadeleyi, değerleri nasıl koruyup yoldaşlarına sahip çıkabilecekleri arayışıydı. Bütün düşünce ve yoğunlaşmaları partiyi kurma, halkın değerlerine sahip çıkıp örgütlülüğü ayakta tutmaktı. En büyük arayış ve çabaları düşmanın bütün işkence ve engellemelerine rağmen birkaç sözcükle de olsa sömürgeci mahkemelerde Özgürlük Hareketi'nin öncülüğünü yapabilmek ve Kürt halkını savunabilmekti. Birileri kendini bir tas çorbaya satıp düşmanla işbirliği yaparak tutsakları ihanete çekebilmek düşüncesi ile kıvranırken Hayri ve Kemal'ler en yüce değerleri ve yoldaşlarını bu ihanete karşı korumak için, Özgürlük Hareketi'nin sürekliliği ve devamı için dünyanın hiçbir yerinde gerçekleşmemiş bir direniş ortaya koydular.

14temmuz-mahkeme2


Diyarbakır Zindanı'nda tutsakları vahşete karşı ayakta tutup, direnişlerini anlamlı kılan tek bir şey vardı. O da Hayri ve Kemallerin şahsında yaşamlaştırılan, tüm vahşete rağmen tutsakların yüreğinde silinmemecesine kök salan devrimci ruhtu. Devrimci ruhun yenemeyeceği hiçbir şey yoktu. İnsanın yüreğinde bir iğne ucu kadar dahi o ruh varsa, ya da vücudunda bir damla devrimci kanı varsa, o insanın koşulları ne olursa olsun yenip aşamayacağı hiçbir zorluk yoktu. Devrimci ruh vahşetin en büyük düşmanı ve karşı koyuş gücü idi. Diyarbakır Zindanı'nda bir saniyenin dahi işkencesiz geçmediği gün yoktu. Ama Kürt Halk Önderi'nin felsefesini yaşam tarzı haline getiren ve pratiğini her alanında yaşamsallaştıran Kemal Pir ve Hayri Durmuş'ların yoldaşlık ilişkileri, yoldaşlık sevgisi düşmanın uygulamaları karşısında tutsakları ayakta tutuyordu.
Kemal ve Hayrilerin olduğu yerde birlik, örgütlülük, değerlere sahip çıkma, birbirini koruma anlayışı hakimdi. Kemal arkadaşın bir seslenişi, bir davranışı dahi aylarca, yıllarca insanı ayakta tutabiliyordu. Onun olduğu yerde umutlar sürekli canlı, mücadele örgütlüydü. Kemal arkadaşın olduğu yerde insan kendisini dünyanın en güçlü insanı hissederdi. Bu hem inanç, hem duygu, hem direniş boyutuyla böyleydi. Esat Oktay'ın dahi tek korkusu Kemal'di. Kemal Pir onunla konuştuğunda kimi tutuklulara yaptığı gibi göz göze gelmeyi istemezdi. Kafasını eğer yere bakardı. Esat Oktay'ın en büyük rüyası Kemal'i bitirmekti. Ama Kemal'le konuşmaya ancak içki içtikten sonra cesaret edebiliyordu. Kemal varsa ya da Kemal'in olduğu yerde en güçlü insan sendin. Sanki arkanda dünyanın en güçlü ordusu, en direnişçi halkı varmış gibi hissederdin. Onlar direnişlerin en büyük manevi gücüydü. Sanmıyorum ki dünyanın hiçbir yerinde özgürlük mücadelesi yürüten hareketlerin önder kadroları Kürt Özgürlük Hareketi'nin öncü kadroları Hayri, Mazlum, Kemal Pir gibi vahşi işkencelerden geçtiler. Onları teslim almak için uygulanmayan hiçbir insanlık dışı yöntem kalmamıştı. Düşmanın tüm amacı ve düşüncesi onları teslim almaktı. Onları teslim almak Özgürlük Hareketi'ni teslim almaktı. Özgürlük Hareketi'ni teslim almak ise sıfırdan başlayıp filizlenen Kürt halkını yeniden betona gömmekti.
Hayri, Mazlum, Kemallerin yoldaşlık ve arkadaşlık ilişkileri dikkat çekiciydi. Hep insanı imrendirirdi. Bir bakışta karşıdakinin ne demek istediğini algılayan, anlam veren, sade ve içten tarzları vardı. Birbirlerine son derece saygılı, resmi ama bir o kadar da rahat ve sadeydiler. Onlarda biçim diye bir şey yoktu. Herkesin kolayca ulaşamayacağı bir özelliğe sahiptiler. Doğrusu bugün bile insan o günlerin canlı yoldaşlığına özlem duyuyor. O günleri yaşamak istiyor. Vahşet döneminde yaşanan o ilişkiler insanların benliğinde, yüreğinde silinmemecesine kök saldı. Yıllar sonra her hatırlayışımda o ilişkilerin özlemini çekerim...

14temmuzSB



Hayri, Kemal ölüm orucuna yatarken dahi tek bir amaçları vardı. O düşünce hareketi ve hareketin yarattığı değerleri korumak ve kalıcılaştırmak düşüncesiydi. Ölüm orucunun temel iki gerekçesi vardı. Birisi özgürlük mücadelesi ve Kürdistan tarihini mahkemelerde yazılı savunmalarla yapmak, ikincisi Diyarbakır Zindanı'nda dayatılan ihanet politikasını durdurup boşa çıkarmaktı. Onlar ölüme giderken dahi tüm düşünceleri, duyguları Özgürlük Hareketi, önderlik çizgisi, halkın çıkarlarını koruma ve yaşamsallaştırmaktı. Önderliğe ve değerlere bağlılıkta net ve ikirciksizdiler. Koşullar ne olursa olsun her şart altında tek amaçları vardı: Uğrunda yola çıktıkları davayı kalıcılaştırmak ve değerlere sahip çıkmaktı. İnanç ve umutta güçlü oldukları kadar bağlılık, fedakarlık, cesarette de bir o kadar güçlü ve yüceydiler. Bu ve benzeri özellikler onların en temel özellikleriydi. Onlar hangi koşul altında olursa olsun değerlerden, önderlikten söz ederken hep heyecan yaratırlardı. Özellikle Kemal arkadaş, Abdullah arkadaş diye konuşmaya başladığında insan sanki o anda devrim olacakmış gibi bir duyguya kapılırdı. Yani o kadar güçlü anlatırdı ki insanın kendisini kaptırmaması mümkün değildi.
Hayri, Kemal, Ali ve Akiflerin öncülüğünde gelişen ölüm orucu mücadeleyi hem yüceltti, hem de büyüttü. Ölüm orucundan sonra ilk kez mücadele ve Kürt halkının tarihi yazılı olarak mahkeme kayıtlarına girerek tarihe mal edildi. Direnişle düşmanın Diyarbakır'da uyguladığı vahşet politikası yerle bir edildi. Belki tarihte ilk kez Kürtlerin direniş tarihi, egemen güçlerin vahşet politikalarını deşifre ederek geriletti. Kürdün ihanete giden tarihi, ters-yüz edilerek yeni bir direniş sayfası açıldı. Ama buna rağmen onlar, 'mezar taşlarımıza borçlu yazın' diyerek sonsuzluğa göç ettiler. Bu tarih ve direniş unutulmamalı. Unutulduğu zaman tarihin bize kılavuz kıldığı rotayı kaybetmiş oluruz. Sadece 14 Temmuzlarda değil günün 24 saatini 14 Temmuz ruhuyla yaşamalıyız. 14 Temmuz direniş ve mücadele ruhudur. 14 Temmuz'un bize bıraktığı en büyük miras budur. YILMAZ SEZGİN

SUÇ BU CÜMLE “Dünyanın hiçbir yerinde yasal bir partinin 400 şehidi yoktur”

Hem öldürüyorlar hem cezalandırıyorlar

DEP eski milletvekillerinden Hatip Dicle'ye faili meçhul cinayetlerle öldürülen siyasi parti üyelerine demokrasi şehidi dediği için Erzurum İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce 2 yıl hapis cezası verildi. Bağımsız milletvekili adayı DTP'li Ahmet Yavuz Yılmaz'a destek için 11 Temmuz 2007'de Göle ilçe stadyumunda düzenlenen mitinge katılan Hatip Dicle, burada yaptığı konuşmadan ceza aldı.hatipdicle Dicle, 'Sizlere Orhan Doğan arkadaşımın toprağıyla buluştuğı Botan'dan, Vedat Aydın'ın kemiklerinin toprakla buluştuğu Amed'den, Ape Musa'nın, Mehmet Sincar'ın yattığı topraklardan Mardin'den ve Muhsin Melik arkadaşımızın ebedi yolculuğuna çıktığı Urfa'dan selam getirdim. Şehitlerin adını boşa saymadım, bu şehitler bizim rehberimizdir. Biz şehitler hareketiyiz. Dünyanın hiçbir yerinde yasal bir partinin 400 şehidi yoktur. Onlar partimizin il ve ilçe yöneticileriydi, Genel Merkez yöneticileriydi' dedi. Hakkında PKK propagandasını yaptığı iddiasıyla dava açılan Hatip Dicle, Erzurum ikinci Ağır Ceza Mehkemesi'nce 2 yıl hapisle cezalandırıldı. ERZURUM

Kürdistan Dünya Dördüncüsü! “Viva Dünya Kupası Padania’’nın”

 

1[1]_1

Rizgarî Online/ 7-13 Temmuz 2008 tarihleri arasında, son turnuvanın galibi Sapmi halkının ev sahipliginde İsveç’in Gallivare bölgesinde yapılan II.Viva Dünya Kupası turnuvası sona erdi. Turnuvanın finalini Padania ile Süryani takımı oynadı. Final maçında Süryani takımını 2-0 yenen Padania (İtalya) takımı Viva Dünya Kupası 2008’in şampiyonu olarak Nelson Mandela ödülünün sahibi oldu.
Turnuvanın iddialı ekiplerinden Kurdistan takımı ise, turnuvanın son günü üçüncülük için yarıştı. Ancak ev sahibi Sapmi ekibine 3-1 yenilen Kurdistan takımı turnuvayı dördüncü olarak bitirebildi.

Viva_08_EndSkor

 

Turnuvaya iddialı başlayan Kurdistan ekibi, ilk maçında Sapmi ekibi ile 2-2 berabere kaldı. Aynı zamanda açılış maçı niteliginde olan bu maç, gece yarısı ay ışıgı altında yapıldı. İlk gol Kurdistan ekibinden geldi. Bu hem turnuvanın ilk golüydü hem de Kurdistan takımının uluslararası nitelikteki bir maçta attıgı ilk goldü. Bu bakımdan da Kurdistan takımı için tarihi nitelikteydi. İkinci maçını Provence ekibi ile yapan Kurdistan takımı, maçtan 3-0 galip ayrıldı. Bu galibiyette Kurdistan takımı için tarihi nitelikteydi.

Sampion_Padania

Zira, Kurdistan takımı ilk kez uluslararası nitelikteki bir maçta galibiyetin keyfıni yaşıyordu. Ancak, üçüncü maçını turnuvanın galibi Padania ile oynayan Kurdistan ekibi, maçtan 2-1 yenik ayrıldı. Bu da Kurdistan için tarihi nitelikteydi, zira ilk uluslararası yenilgisiydi. Daha sonraki maçında Süryani takımı ile berabere kalan Kurdistan ekibi, üçüncülük için yarıştıgı ev sahibi Sami ekibine 3-1 yenilerek turnuvayı dördüncü olarak bitirdi.

Bayanlar kategorisinde ise Kurdistan bayanlar takımını 4-0 ve 11-1’lik skorlarla yenen ev sahibi Sami halkı bayanlar takımı galibiyeti göğüsledi.

 

Gördügünüz gibi, bu turnuva Kurdistan takımı için birçok yönüyle “ilk”lerin yaşandığı bir turnuva oldu. İlk gol, ilk beraberlik, ilk galibiyet, ilk yenilgi. Umudumuz 2010 yılında yeni bir “ilk”in yaşanması…

Sapmi_Women08

Foto: Sapmi bayan takımının sevinci.