2007'de Kürt sorunu değil, rejim çözüldü

Tüm dünyada yeni dinamiklerin oluşmasına ve bloklaşma sürecinin hız kazanmasına yol açan 2007 yılı, Türkiye açısından da yapısal dönüşüme ivme kazandıran önemli bir dönemeç oldu. Özellikle Türk siyasal geleneğinde belirleyici bir role sahip olan ordu-siyaset ilişkisindeki dönüşümde kelimenin tam anlamıyla bir dönüm noktası yaşandı. 2007'de asker son 10 yılda hiç olmadığı kadar çok konuştu, son 10 yılda hiç olmadığı kadar bu yıl açıktan verdiği demeçlerle siyasi iktidara müdahale etmeye çalıştı, son 10 yılda olmadığı kadar güncel politikanın belirleyeni ve kitleleri sokaklara çağıranı oldu. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt yılın tüm aylarında kah hükümeti, kah Kürtleri, kah ABD'yi, kah demokratik kurumları hedef göstermek için onlarca defa basının karşısına geçti. Askerin siyaset stratejisini ilan eden sayısız konuşma, bildiri ve muhtıra yayınlandı. Ama hiç kuşkusuz ki en çok yankı uyandıranı 12 Nisan'da yapılan darbe nitelikli basın toplantısı ve sonrasında gerçekleşen iki ayrı gece yarısı muhtıraları oldu. Peki asker bu yıl niçin bu kadar çok konuştu? Buna karşın yıl sonuna geldiğimizde askerin koruması ve teminatı altında olan Kemalist rejim niçin önemli iktidar mevzilerini yitirmişti? Geleneksel elit kaybetti Türkiye Cumhuriyeti'nin 84 yıllık ömründe asker-sivil bürokratik iktidarı değişen onlarca hükümete rağmen devlet iktidarının kalıcı ve esas unsuru olarak işlev gördü. Kemalist ideolojinin ve rejimin sürekliliği ve kalıcılaşmasında vazgeçilmez unsur olarak kim değişirse değişsin o değişmedi. Geleneksel siyasetin karakterini bu güç belirledi. 'Laik-Kemalist rejimin koruyucusu, kollayıcısı, teminatı' olarak gerekli gördüğü hallerde yıllarca siyasi iktidarları uyardı, değişik biçimlerde müdahale etti, olmadı darbe yaptı. Devletin bekasını oluşturan hikmeti kendinden menkul çıkarların ana kaynağı oldu. Devletin stratejik sorunları ondan soruldu. Çünkü onlar Cumhuriyetin geleneksel elit iktidarıydı. 'Laik-Kemalist Cumhuriyetin' sorgusuz sahipleri, vatanın çıkarlarının ve tehlikelerinin belirleyicileriydi. İşte böylesi bir kudret 2007'de hem çok konuştu, hem de çok kaybetti. Onlar konuştukça rejimin erkleri el değiştirdi. Onlar Kürt sorununu hedef gösterdikçe rejim adım adım başka bir zihniyetçe kuşatıldı. Onlar PKK ile savaşı tırmandırdıkça devlet iktidarı başka bir anlayış tarafından dizayn edilmeye başlandı. 2007'nin başında darbe yapma gücünü yedeğinde tutan, iktidar mekanizmalarının büyük kısmını elinde bulunduran, her söyledikleri toplumun büyük kesimince sorgulanmadan karşılanan bu tartışmasız başat iktidar sahipleri, yıl sonuna gelindiğinde artık o kadar başat değildi. Asker-sivil bürokratik iktidarının, ağırlığını en çok hissettirdiği ve varlığını açıktan gösterdiği yıl, ironik biçimde etkinliğin el değiştirmesiyle sonuçlandı. Artık Türkiye rejiminde iktidarın zihniyetine 'Kemalizm' değil 'Ilımlı İslam' zihniyeti yön veriyor. Peki bu nasıl oldu? Tarihin en manipülatif partisi: AKP Öteden beri Türkiye Cumhuriyeti, iç politikasını önemli oranda 'bölücülük ve irtica' tehlikesine dayandırdı. Bu 'tarihi tehditler' ekseninde oluşturulan gerginlik ve korku politikalarıyla kendini üretebilen rejim, gün geldi yeni küresel rol paylaşımında, birinden diğerini iktidarın sürekliliği için tercihe zorlandı. Bu nedenle 2007, 'bölücülük' tehlikesi gösterilerek 'siyasal İslam' nüfuzunun iktidar olduğu bir yıl olarak tarihe yazıldı. Yılın başında iktidar temsiliyetleri açısından laik-Kemalist zihniyetli rejim, 'ılımlı İslam' zihniyetinin başat olduğu bir dönüşümle yılı kapattı. Bu değişim elbette kolay yaşanmadı. 1980 darbesiyle siyasette tolare edilen İslami anlayış, 2007'de altyapılarını oluşturup, iktidarlaştı. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında laik-Kemalist zihniyetin kurumsallaşması amacıyla yaşanan tek partili dönem ve oluşturulan siyasal gelenek, 2007'de başka bir 'tekli' zihniyetle yeniden dizayn edildi. Türkiye'nin 'ılımlı İslam' zihniyetiyle yaşadığı yeni dizayn, AKP'nin iktidarlaşmasına paralel yol aldı. Şubat ayındaki ABD gezisi sırasında 'Türkiye tarihinin en kritik sürecini yaşıyor' diyen Büyükanıt, Kemalist cumhuriyetin bu tehlikeli dönüşümünde en aktif rolün de sahibi oldu. Türkiye yıl boyunca sol gösterip sağ vuran bir politik manevranın gücüyle sarsıldı. Askeri gücün PKK ile mücadeleye odaklanması yanında sivil bürokratik iktidarın ve kamuoyunun Kürt sorununa yönlendirilmesi ile oluşan boşluğu, AKP'nin erkler üzerindeki hakimiyetini geliştirmek için kullanması bu dönüşümde etkili oldu. Kürt sorununu PKK tekelinden çıkarmak hevesiyle laik-Kemalist, ulusalcı ve liberal kesimlerce desteklenen AKP, uyguladığı takkiyeci politikayla Kürt sorununda değil, ama Türkiye devlet sisteminde tek muhatap oluverdi. 'Batı'dakiler için Kürt sorununun ihale edileceği ve PKK'ye olan halk desteğini barajlayacak yegane güç olarak tasarlanan ve 'doğu'ya talip olması gereken AKP, yılın sonunda taşıdığı anlayışı iktidar yapmayı başardı. Türkiye'deki Kürtler, liberaller ve pek çok çevre için AKP, 'Kürt meselesini çözmek istiyen ama asker tarafından engellenen' mağduriyetini oynarken, batıdaki kimi kesimler içinse 'katı statükocu elitin iktidarı paylaşmama şımarıklığıyla dışlanan mahalledeki çocuk' rolünü oldukça etkili oynadı. Yılın ilk yarısında asker ve Kemalist muhalefetin gücü altında ezilen, ikinci yarısında iktidarın önemli ayaklarından Cumhurbaşkanlığı'na talepkarlığıyla taşları yerinden oynatan, ardından kazandığı mevzileri sağlamlaştırma hamleleri yapan, bu nedenle yasama ve yürütme erklerine sahip güç olarak yargı ve eğitim gibi kilit alanlara da nüfuz eden, devlet iktidarı olmaya doğru yol aldığını son seçimlerle tescilleyen bir güç haline geldi. Yılın tek kazananı olan 'ılımlı İslam' anlayışının iktidar olma serüveninde ana rol ise, sanıldığının aksine AKP'nin değil, CHP-asker odaklı Kemalist ittifakındı. ABD ziyareti starttı Bu başarılı oyunun 2007'deki startı Büyükanıt'ın 11 Şubat'ta gerçekleşen ABD ziyaretiyle verildi. Yıla Dışişleri Bakanı olarak giren, ama ne tesadüftür ki, Cumhurbaşkanı olarak bitiren Abdullah Gül'ün gezisinin hemen ardından gerçekleşen bu gezi yılın politika ve hedeflerinin belirlendiği ilk kapsamlı ziyaret oldu. Tıpkı Gül gibi 'PKK, Irak ve Kerkük konularını' görüşmek amacıyla ziyaretin amacını izah eden Büyükanıt, siyasette asker ağırlığının süreceğinin açık ve güçlü mesajlarını vermeye o dönemden itibaren özen gösterdi ve neredeyse her ay siyasi konularda görüş bildiren bir merci olarak Genelkurmaylığı işletti. Gezi sonrası Güneyli güçlerle diplomatik ilişkilerin sağlanmasını savunan ve çözümden yana görünen bir hükümet ile bunun karşısında duran, ABD dahil tüm güçleri PKK'yi desteklemekle suçlayan, sınırötesi operasyonu olmazsa olmaz noktaya taşıyan, uzlaşmaz, hırçın bir askeri iktidar profili ortaya çıktı. Bu çelişkili duruşların parsasını mağduriyet politikalarıyla toplayan bir AKP argümanı, 'Ilımlı İslam'a iktidar yolunu açtı. Cumhurbaşkanı ve CHP gibi partilerle ordunun kurduğu ittifak karşısında 'haksızlığa uğrayan AKP' politikası tuttu. CHP lideri Baykal'ın saldırgan tutumu bu değişimin toplumsal destek ayağının oluşmasına sunulmuş en büyük katkı oldu. Bahar ortalarında Cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla tırmanan kriz Büyükanıt'ın 12 Nisan'da darbe niteliğindeki basın açıklaması ile ivme kazanırken, Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasına kesin bir dille karşı çıkılmasıyla bir anda Türkiye'nin 'Taçsız Kralı' oldu. Ardından AKP'ye karşı 14 Nisan'da start verilen ve 'geleneksel iktidar sahiplerinin yeni iktidar sahiplerine direnci' olarak okunan Cumhuriyet mitingleri ise, ironik bir biçimde AKP'nin iktidara yürümesinin önünü açtı. Gül'ün aday olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ortasında yayınlanan gece yarısı muhtırası da, ordunun bu oyunda tüm kozlarını bir anda tüketme derdinde olduğunun işaretiydi. AKP'nin Cumhurbaşkalığı koltuğunu almasıyla birlikte Türkiye'de yeni bir dönemin başlayacağı, siyasal sistemin zihniyetinin güçlü bir müdahaleye uğrayacağı ve sonuçlarının yapısal olacağı tartışılmadığı gibi ordunun tepki oylarını AKP'ye yönlendirme çabası uzunca bir zaman anlaşılamadı. 27 Nisan gecesi yayınlanan muhtıra eli kulağında bir darbeye işaret ettiyse de, 4 Mayıs'taki Dolmabahçe görüşmesinin ardında görülen gelişmeler işin yüzünün başka olduğunu ortaya koydu. Muhtıranın asıl sonuçları ise, Kürt sorununda yaşandı. 'Ne mutlu Türküm' demeyenlerin düşman ilan edildiği muhtıra sonrası alınan seçim kararı ise rejimin kendi ayaklarına sıkılacak kurşunu hazırladı. Erdoğan ve Büyükanıt arasında gerçekleşen ve içeriği sahiplerinde sır olarak kalan Dolmabahçe görüşmesi ardından Türkiye'de yeni bir dönem başladı. İlk defa hükümet ve asker ortak bir noktada buluştu. Kürt sorununda şiddet ve tasfiye projesinde anlaşan hükümet ve asker gündemi önemli oranda PKK'ye odaklarken, 22 Temmuz seçimleri Kemalist rejimin de yeni bir miladı oldu. Bu durumu Abdullah Öcalan şu sözlerle değerlendirmişti: 'Bugün artık M. Kemal'in cumhuriyeti bitmiştir, ılımlı İslam dönemi başlamıştır. Bu Baykal eliyle yapılmaktadır.' Seçimleri kazanan AKP önce Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı yaptı. Ardından daha önce Sezer tarafından engellenen atamalarını bir bir gerçekleştirdi. Anayasa Mahkemesi ve YÖK el değiştirdi. Böylece Kemalist rejim; teminatları olan Cumhurbaşkanlığı, yargı, üniversiteler gibi mevzilerini 'Ilımlı İslam' zihniyeti sahiplerine kaptırdı. Halihazırda 2008 yılı AKP eliyle 'Ilımlı İslam' zihniyetinin kadrolaşma ve kurumlaşmada önemli mesafeler katedeceği bir yıl olmaya adaydır. Askerin itiraf yılı 30 yıldır onlarca hükümeti koltuğundan eden Kürt sorunu, 2007'de hükümetlerden de öte laik-Kemalist rejimin çözülmesine yol açtı. Başarısızlığı iktidarlarını kaybederek ödeyen hükümetler çağının bittiği, çözümsüzlüğün artık rejim değiştirttiği bir sorun olan Kürt sorununda, bu yıl yaşanan ilginç gelişmelerden biri ise, dönemin savaş politikalarından sorumlu Genelkurmay başkanlarının başarısızlık itirafları oldu. Emekli generallerin çekingenlik dolu kısmi itiraflarıyla; 1-Kürtleri inkarının, 2-Yasaklama anlayışının, 3-Askeri yöntemlerin yıllarca bir çözüm olarak ele alınıp, siyasi ve sivil çözümlerin bertaraf edilmesinin, 4) ABD'nin Türkiye'yi bu mesele üzerinde kullanma biçiminin hata olduğu dile geldi. PKK'nin bitirilemediği, kitleselleştiği ve siyasal karakterli olduğu da ilk defa asker tarafından kamuoyuna duyurulmuş oldu. Bugünün Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve 2008 Ağustos'unda Genelkurmay Başkanı olması beklenen İlker Başbuğ'un 'PKK sınırötesi operasyonla bitmez' itirafları da, Kürt sorununa yaklaşımda 30 yılda çok şeyin değiştiğinin işareti oldu. Psikolojik savaşı yenilgide merkeze oturtan ve 'PKK'nin belini kırmak'tan 'umudunu kırma' sürecine geçen asker, 2007'de siyasal olarak paralize edildi. Geride hızla kabuk değiştiren bir rejim ve askeri olarak bitirilemeyeceği itiraflarına mazhar olan bir PKK kaldı. 2008 Türkiyesi ise, bu yılın yarattığı yeni yapılanmaların forma kavuşacağı, rejimdeki çözülmelerin derinleşeceği, dolayısıyla 'gerçek bir demokrasi' ile 'ılımlı İslam' arasında kıyasıya bir mücadelenin yaşanacağı bir ülke olacağa benziyor. Mitingler AKP'ye yaradı 2007'de aralarında CHP'nin, askerin ve cumhurbaşkanının da yer aldığı Kemalist elit iktidar aktörleri tarafından harekete geçirilen kitleler Ankara, İstanbul, İzmir gibi pek çok şehirde AKP aleyhtarı gösteriler yaptılar. Ama ne hikmettir ki bu gösterilerle en çok AKP kazandı Sınırötesi operasyonlar Yıl boyunca gündemden düşmeyen, yer yer AKP ile ordu arasında gerginlik vesilesi olarak yansıyan sınırötesi operasyon tartışmaları rejimin kabuk değiştirmesinde önemli bir etkiye sahip oldu. Kamuoyu Genelkurmaylığın sınırötesi operasyon ısrarına yönlendirilirken, AKP taşıdığı anlayışı adım adım iktidara taşıdı PKK ile savaş rejimi çözdü Gelişmelerin AKP lehine maniple edilmesinde rol oynayan geleneksel asker- sivil iktidarı yılın hatasını savaş ve çözümsüzlükte ısrar ederek yaptı. Geçmişte hükümetleri koltuklarından eden ısrar, bu defa demokratikleşmeyi sağlayamayan 84 yıllık cumhuriyetin kabuk değiştirmesine, rejimin 'Ilımlı İslama' evrilmesine yol açtı.