YORUM - 40 bin Kürdün Katillerini istiyoruz!

“Katilleri istemek”Hasan Bildirici-Kurdistan-post.org

40 bin pkk kurt sehitlerimiz ergenekon tsk1

Yazımın altına tarih yazmayı unutmuşum. Ancak yıllar önceye, Kurdistan-Post'ta yazmaya başladığım ilk yıla ait olmalı. Yani 2004 yılı... Yazının başlığı, "Katilleri istiyoruz!"

Yazı güncelliğini koruyor. Geçmiş Kürt katliamlarının üstüne Türk ırk devleti bir bardak ayran içip yattı. Atalarımızın tümünü katlettiler. Kılıç artığı bir ulus olarak bugünlere geldik. Bu tarejedinin adını "Kürdistan yetimleri" olarak koyduk. 1980'li yıllardan başayıp bugüne kadar Türk devleti yuvarlak rakam olarak, 40 bin Kürdü öldürdü.  40 bin Kürt... Onar binden 4 ilçe... Üstelik hepsi yetişkin insan. En verimli çağlarında Türk ırk namlularının kurbanı oldular.ergenekoncular1

Şimdi Türk devleti içinde temizlik operasyonları var. Suyu çıkmış, rütbe hırsızı emekli generaller dandik üç-beş Türk suçundan tutuklanıyorlar.

Kürt öldürmekten dolayı içeride tek bir Türk yok. 40 bin Kürdün katilleri nereye gitti? Katiller serbest, görevli, rütbeli, maaşlı; fakat mağdurlar davalı, ölü, sürgün, göçertilmiş...

Bu alçakça soykırımın hesap soranları ortada yok. Kürdistan'da hiç bir siyaset katillerle ve katillik kurumlarıyla uzlaşamaz.

Türk devleti içinde yuvalanmış, görevli, üst düzey, emekli; her kimse, Kürt katillerini istemeyi sürdüreceğiz. Türk ırk devleti ile olan hesaplaşmamız işlediği cinayetler üzeri sürecek...

Hırant Dink cinayeti sistemi çözülme noktasına getirdi. Her biri ırk sistemini çökertmeye aday Kürt cinayetleri sahipsiz...

Ergenekon çete dosyalarında Kürde karşı işlenmiş tek suç yok. Halbuki Veli Küçük Kürt katili JİTEM'in kurucusu...

Rütbe hırsızı katil generaller ordusuna soruyoruz:

40 bin Kürdü öldürmek için silahlandırıp ortalığa saldığınız katil sürüleriniz şu an ne iş yapıyor?

Şimdi ve gelecekte, katil ellerinizin hayata tatlılıkla tutunmasına izin vermeyeceğiz.

Kürdistan yetimleri katilleri istemeyi sürdürecek....ergenekon_agar_eken[1]

Yazının öncesi

http://www.kurdistan-post.com/modules.php?name=Niviskar&op=viewarticle&artid=236

Baykal çetenin üyesi mi?

Bundan birkaç yıl önce ansızın paşalardan birisi gazetecinin önüne çıktı.
Gazetecinin adı Fatih, soyadı Güllapoğlu'ydu.deniz_baykal_gerilime_devam
Paşanın adı Sabri, soyadı Yirmibeşoğlu...
Sabri Yirmibeşoğlu bir dönem Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmıştı. Daha da önemlisi General Yirmibeşoğlu, aynı zamanda Özel Harp Dairesi'nin başkanlığını da bir zamanlar uhdesinde taşımıştı...
İşte bu general, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na, kontr-gerillaya küçük yaşta kadro devşirdiklerini, bunları bir güzel eğittiklerini, sonra toplumun içine saldıklarını, devletin bütün koridorlarında, gizli, saklı köşelerinde, tabanında, tepesinde, meclisinde, belediye reisliğinde, parti 'değişmez' başkanlığında, değişik valiliklerde, kaymakamlıklarda, ordu birliklerinde, mahfel bahçelerinde görevlendirdiklerini, küçük yaşta kontr-gerillaya alınanların büyüdükçe birçoğunun meşhur olduğunu vs. güzel güzel anlatmıştı.
6-7 Eylül 1955 Rum mallarını yağmalama olayını, 'mükemmel bir Özel Harp faaliyeti' olarak bir de örnek vermişti. Sabri Yirmibeşoğlu'nun küçük yaşta teşkilata aldık dediklerinin TBMM'de milletvekili olarak da yer aldığını, partilerde görevlerini sürdürdüğünü açığa vuran sözleri kamuoyunda uzun süre yankı uyandırmıştı...
O zamanlar, herkes, nedense küçük yaşlarında Kızılay'da, 555 K parolasıyla ortalığa dökülenler arasında 'küçük Baykal'ı hatırlamış, Adnan Menderes'in yakasına yapışan bu 'küçük Baykal'ın' büyüyünce 'paşa' (!) olacağına dair de pek çok tevatür işitilmişti. Ancak bilindiği gibi bu genç adam 'paşa' olamamış, ama CHP'nin başına bela olmuştu...
Şimdi herkes Yirmibeşoğlu'nun kontr-gerillacıların her bir yerlerde fink attığına dair sözlerini hatırlıyor, acaba CHP'nin yeni Genel Merkez binasında da bunlardan kaç tanesinin, nerelerde yer aldığına dair aralarında bahs-i müşterek oynuyorlar...
İddia boş Baykal pek hoş Baykal CHP Meclis Grubu'nda konuştu, şöyle dedi:
'Neymiş; Ayışığı, Sarıkız, Eldiven adı verilen girişimlerin teşhir edileceği beklentisi içine girdik. Ne ortaya çıktı; günlükler. Günlüklerden yola çıkarılarak darbe iddiaları boş çıktı. Şemdinli'de yaşanan burada da oldu.'
Bu adama inanıyor musunuz? Yani bu adamın 'beklenti içine girdiğine' inanıyor musunuz?
Yani bu Baykal denilen siyaset cambazı geçmiş karşımıza, ucuz çadır tiyatrosu artisti edasıyla 'darbe karşıtı siyasetçi' numarası yapıyor.
'Çok beklentiye girdim, fena halde sükutu hayale uğradım, ben günlüklerden yola çıkılarak darbe iddiası yapılacak sanırken, bir de ne göreyim, darbe iddiaları boş çıktı...' Gözlerinden soğan sürülerek boşaltılan yaşlar, takallüs etmiş bir surat...
Bağırıyor:
'Tuuu, Allah müstehakınızı versin, bana Şemdinli'de yaşananı yaşattınız, vah vahhhh... Ben neler bekliyordum, iki elim boğrümde kaldı... Neden Ayışığı'nı, Sarıkızı, Eldiven'i teşhir etmediniz?... O kadar bu teşhiri bekliyordum, neden yapmadınız?...'
Kafasında kasketi, suratında bir karış sakalı ile, çadır tiyatrosunun seyircilerinden biri bağırmış:
'Kes be, kafa ütüledin, ulan Sarıkız'ı, Ayışığı'nı, Eldiven'i filan sahiden teşhir etseydiler, seni şimdi don gömlek milletin karşısına çıkarırlardı ki, sen asıl o zaman beklenti nedir görürdün...'
Her neyse, Çadır Tiyatrosuvari hale gelen TBMM CHP Meclis Grubu'nda Baykal'ın yaptığı resmen Ergenekon amigoluğudur.
O ise amigoluğa avukatlık sıfatını yakıştırıyor...
'Ergenekon terör örgütünün uzantısı CHP' diyelim mi?
Baykal cıvıklığı öylesine had safhaya çıkarmıştır ki, onu dinleyenler arasında, geçenlerde Ergenekon soruşturmasından kıl payı yakasını kurtaranlardan birisi, bu cıvıklık karşısında kendisinden geçmiş, avuçları patlayıncaya kadar Baykal'a alkış tutmuştur.
Baykal Ergenekonculuğu legalize etmekte, onu 'siyasallaştırmaktadır.'
Şöyle demiş: 'Başsavcımız bizi uyarıyor. Bu terör bildiğimiz terör değil başka bir terör, neymiş öğreneceğiz. Herhalde bir terör örgütü olduğuna göre bir baş terörist ya da eşbaşkanlık sistemi vardır. Bu teröre de Öcalan maddesi uygulanacak. Mahkeme hızla sonuçlanır, mahkumiyet ortaya çıkarsa baş terörist ya da eş teröristleri bir adaya koyalım. En iyisi biz bunları Yassıada'ya koyalım, anlamlı olur. Eğer o zamana kadar Öcalan tahliye olursa İmralı'ya koyarız.'
Burada sahnedeki 'maskara' (yani suratını boyayarak maskeleyen maskara oyuncu) aklı sıra DTP'deki 'eşbaşkanlık'la dalgasını geçiyor.' 'PKK lideri Öcalan'ın yerine paşaları mı koyacaksınız' diye sırtarıyor.
Ne sandın?
Olacağı bu değil mi?
Yarın askeri vesayet rejimi yıkılır, Türkiye tam ve gerçek demokrasiye yönelir, Kürt sorunundaki çözümsüzlük sona erer ve milyonlarca üyesiyle Çatı Partisi ayağa kalkıp, bütün çetelerin üstüne yürürse, ey Baykal, sen bil ki, Sayın Öcalan İmralı'dan çıkarken, aynı kapıdan bu Ergenekoncular içeriye girecektir... Sen sen ol, bunların arasına karışmamaya bak...
Bir de, küçücük İmralı Adası'na sığarlar mı diye sormak gerekir ve şair gibi bir de şu mısraları döktürmek:
'Sana dar gelmeyecek adayı kimler inşa etsin, gel seni tarihin çöplüğüne gömelim desem, sığmazsın...'
Baykal'ın 'terörist' paşaları
Baykal 'Ergenekon terör örgütü' sözlerine fena halde bozulmuş... 'Benim paşam nasıl terör örgütü üyesi olur, yani Tolon paşam, Eruygur paşam terörist mi?' diye inim inim inliyor...
Savcı ne derse desin, biz Baykal'ı yatıştıralım. 'Merak etmeyin Sayın Baykal, bizim hukukumuzda herkes bir diğerinin yasa dışı işlerine 'terör' demeyi alışkanlık haline getirdi... Üzülmeyin... Paşalarınızın 'terörist' olmadığını, eğer savcıların iddiası doğruysa, bomba attırdıklarını, cinayet işlediklerini, silah deposu yaptıklarını herkes biliyor. Bunları da askeri darbe yapmak amacıyla örgütledikleri malum. Bu durumda sizin paşalarınız 'terörist' değil, darbeci...'
Tabii mesele şu: Bakalım Baykal bundan sonra da önüne gelene geğire geğire 'terörist' diyecek mi?
Eğer derse, halk da ona, 'asıl sensin terörist' demeye yerden göğe kadar haklı olacak... Hazırlayan: Ceng Özden - Fırat Dağlı

ABD'den ilginç AKP kehaneti

mark parris Türkiye’de bir dizi temasta bulunduktan sonra Washington’a dönen ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris, düşünce kuruluşu CSIS’te yaptığı bir değerlendirmede, kapatma davası ve Ergenekon soruşturmasının ortaya çıkardığı sürecin “ya bir anlaşma ya da ortak yıkım” senaryosunu gündeme getirdiğini belirtti. Parris şunları söyledi:

BAŞKA ÇÖZÜM OLMALI: Elbette biz diplomatlar siyah-beyaz seçenekleri sevmeyiz. Başka seçenekler de var. Ortak yıkımdan kastım bazı kişilerin siyaseten yasaklı olması, pek çok kişinin soruşturma sürecinde ya da hapiste olması ve ekonominin krize girmesi. Aklı başında mantıklı insanlar bu tabloya baktıklarında elbette ’başka bir çözüm olmalı’ diye düşünüyorlar.

DAVAYLA KURTULDU: 22 Temmuz’dan sonra AKP doğru adımları atsaydı, Türk siyasetine bir nesillik damga vurmuş olacaktı. Ama yapmadı, liberaller ve sermaye kesimi arasında desteğini yitirdi, gökkuşağı koalisyonu bozuldu. Yolsuzluk dosyaları çıkmaya başladı. İşte tam bu anda kapatma davası AKP için neredeyse kurtarıcı oldu.

BİR CUMA AKŞAMI: Bu süreçte kimse acele etmeye niyetli değil. Başta hızlı karar isteyen AKP de artık zamanı lehine kullanıyor. Anayasa Mahkemesi çok büyük bir yük altında. Kararı ağustos ortası bir cuma akşamı bekliyorum.

ERGENEKON: Krizdeki en önemli aktörlerden biri Ergenekon soruşturmasının arkasındaki güçler ve bu gücün ne olduğunu bilmiyorum. Ama görünen o ki, polis, polis istihbaratında kaynakları, bu davayı açmayı üstlenen savcıları var. Başbakan adına mı hareket ediyorlar bilemiyorum. Ama Erdoğan’ı indirmeye çalışan diğer cepheyi engellemek için kararlı görünüyorlar.

UZLAŞMA OLASILIĞI YÜKSEK: AKP hakkında kapatma kararı çıkması halen güçlü bir ihtimal. Bir ay öncesine oranla kapatmanın önüne geçecek bir çözümün ortaya çıkması olasılığını daha yüksek görüyorum. Bir uzlaşmaya varılmaması durumunda alternatif, birbirine karşı iki tarafın da uçurumdan düşmesi olacaktır.

KARİZMATİK: Başbakan Erdoğan yeri doldurulması zor, karizmatik bir lider. Bulunduğu ortamda öne çıkan bir karakter. Sarkozy ile son buluşmasında Erdoğan’ın sergilediği güçlü görüntüye bakın. Türkiye’nin, dünya dış politika sahnesindeki bu yerini kaybetmesi iyi olmaz. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Rice ve Amerikan yönetimi Erdoğan hükümetiyle çok iyi çalışıyor.

Erdoğan’ın politika yapamaması

AB ve Amerikalılar’dan oluşan bir grupla Türkiye’yi ziyaret ettiğini söyleyen Parris, Avrupalıların, “AKP ve Erdoğan tarafından yönetildiği için Türkiye’nin demokratikliğini sorguladığımız zannedilmesin. Bizi, demokrasiyi sorgular duruma düşüren, asıl Erdoğan’ın başbakanlık yapamaması olur” dediklerini anlattı.

vatan

Ergenekon’un amblemi ‘Gamalı Haç’

Agarta'nın sırrı kolundaymış...

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp serbest bırakılan Güler Kömürcü'nün kolundaki gamalı haç dövmesi, iddianameyle yeniden gündeme geldi.ergenekon_guler[1]

Gamalı haçın, Ergenekon iddianamesine giren Agarta tarikatının sembolü olduğu öne sürüldü.E rgenekon iddianamesinde en ilginç nokta olarak öne çıkan Agarta tarikatının sırrının gazeteci Güler Kömürcü'nün kolundaki gamalı haç dövmesinde saklı olduğu ortaya çıktı. Ergenekon operasyonu kapsamında göz altına alındıktan sonra serbest bırakılan Güler Kömürcü'nün kolundaki gamalı haç (swastika) dövmeli fotoğrafları bir süre önce medyaya yansımıştı.

Kömürcü, gamalı haç sembolünün Nazilere ait bir sembol olmadığını, çıkış yerinin de Orta Asya uygarlığı olduğunu belirterek, "Svastika sembolü eski çağlarda Hinduizm'de de yaygın olarak kullanılmasına rağmen, sembolün kökeni Mayalar, Sümerlilere kadar uzanır (M.Ö 4000)" demişti. Kömürcü'nün de belirttiği gibi gamalı haç sembolünün aslında Nazilere ait olmadığı, Orta Asya'da Maya uygarlığının inanışlarından biri olan ve Ergenekon iddianamesinde yer alan Agarta tarikatının sembolü olduğu belirlendi. Gamalı haç sembolü Agarta inanışına sahip olduğu bilinen Maya uygarlığına ait. Kömürcü'nün kolundaki gamalı haç dövmesiyle fotoğrafının çekildiği Kapadokya'nın, Agarta'nın kutsal mekanlarından biri olması da ilginç bir durum olarak göze çarpıyor.

Agarta’dan alıntılı davetiye

Güler Kömürcü'nün emekli yüzbaşı Zekeriya Öztürk'le evliliği için hazırlandığı iddia edilen bir davetiye ortaya çıktı. Davetiyede Öztürk ve Kömürcü, tanıştıkları tarih olan 13 Temmuz 2006'yı "Issız yağmur başlangıç" ifadesiyle anlatırken, "Ezel zamanlarının birlikteliğine ant içilen Ruhların zamanından ruhlar dünyasının sonsuzluğuna kadar... Kozmos, Evren, Kainat ve Tanrı'nın izniyle..." ifadelerinin de Agarta inanışından alıntılar taşıması da dikkat çekiyor.

Tanıklıktan kurtulmak için evlendi

Öte yandan, Kömürcü'nün Zekeriya Öztürk'le evliliğinin de davada birbirleri aleyhine tanıklık yapmaktan kurtulmak için yapıldığı iddia edildi. Söz konusu iddia Tanıklık etme, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 245 ve devamı maddelerine dayandırıldı. Yakın akrabalık nedeniyle tanığın tanıklıktan çekinme halleri de 245. maddenin 1-2 ve 3. fıkraları ile müteakip 246. madde 1 ve 2. fıkralarında düzenleniyor. Bu nedenle mahkemeler bir hususta tanık dinleyecekleri zaman, dinlenecek tanığın davanın her iki tarafı ile de bu kapsamda bir yakınlığı olup olmadığını soruyor. Ali KUŞ bugün

İHD 22 Yaşında, Nice Yıllara...

Bianet-Nilüfer Zenginpas_ihd[1]

Bianet-Nilüfer Zengin

17 Temmuz İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) 22. yaş günü. Derneğin İstanbul şube başkanı Gülseren Yoleri "22 yıldır 'haklarınıza sahip çıkın' diyoruz. Onlarla birlikte mücadele etmeye çalışıyoruz. Bugünkü ortamdaysa insanları haklarına sahip çıkmaktan alıkoyma noktasına getiriyorlar" diyor. Yoleri'yle son dönemin insan hakları gündemini, 22 yıllık mücadeleyi konuştuk.
"Ayrımcılık, güvensizlik yükseliyor"

"Son dönemde şiddetin dozu çok arttı. Öyle örnekler var ki, bir yakınını intihar girişiminde bulunduğu için hastaneye getiren kişi hastane polisinden şiddet görebiliyor. Bunca yıldır buradayız hâlâ şaşırıyoruz. Güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddette artış var. Ayrımcılık, güvensizlik yükseltiliyor."

Yoleri toplumda insan hakları ve mücadele konusunda "ne yapsak işe yaramıyor" algısının yaratılmaya çalışıldığını söylüyor, "Bu çok tehlikeli. 22 yıldan beri bu önyargıyı yıkmaya çalışıyoruz" diyor.

"İnsanlar uğradıkları ayrımcılık ya da şiddet üzerine savcılığa, karakola yaptıkları başvurulardan sonuç alamıyorlar, cesaretleri kırılıyor."
İHD haftanın yedi günü sabah saat 10:00'dan akşam saat 19:30, 20:00'ye kadar açık.

Yoleri derneğe mağdur olan kişilerin bizzat kendilerinin ya da bir yakınları vasıtasıyla başvuru yaptıklarını söylüyor.
"Hukuk danışmanlığı yapıyoruz, yönlendiriyoruz"

"Talepleri doğrultusunda başvuranlara bir katkı sunup sunamayacağımızı belirliyoruz, her başvurucuya hukuk danışmanlığı yapıyoruz" diyen Yoleri yaptıkları hukuki yardımı anlatıyor:

"Suç duyurusunda bulunulması gerekiyorsa bu konuda yardım ediyoruz. İşkenceyle ilgili başvurularda gönüllü çalışan avukatlarımıza yönlendiriyoruz, dosyayı takip ediyorlar. Sorunun kaynağı neresiyse, buna göre Adalet Bakanlığı, TBMM İnsan Hakları Komisyonu gibi merciilere başvurabiliyoruz. Kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi için sonuca ulaşacak taleplerimiz oluyor."

"İhlalleri kamuoyuna duyuruyor, yetkililerin çözüm üretmelerini talep ediyoruz."
Uluslararası örgütlerle ortak çalışma

Yoleri devam ediyor:

"Kendi gücümüzün yetmediği durumlarda uluslararası insan hakları kuruluşlarıyla ortak çalışma örgütlüyoruz. Vicdani retçi Mehmet Bal olayında ziyaretlerimiz çalışma ve hazırladığımız raporlar çerçevesinde Uluslararası Af Örgütü acil eylem çağrısında bulunmuştu."

"Özellikle işkence mağdurları, gözaltında, cezaevlerinde sağlığı oranın koşulları yüzünden zarar görenleri TİHV, TOHAV bünyesinde varolan rehabilitasyon hizmetlerine yönlendiriyoruz.

"Bize başvuranların başvurularını, raporlarını kişinin rızası olmadan asla açıklamıyoruz."
Bize herkes başvuruyor

Yaygın medyada İHD'nin tarafsızlığına gölge düşürecek tarzda haberler yapıldığını söyleyen Yoleri "Ama biz kendimizi ifade etmekte zorlanmıyoruz, bugüne kadar bize sağcısı, solcusu, polisi, askeri, savcısı, hakimi mağduriyeti sebebiyle başvuru yapmıştır" diyor.

"Biz yalnızca cezaevlerinde olanların, Kürtlerin sorunlarına eğilen bir dernek gibi gösteriliyoruz. Biz onları görmezden gelerek faaliyet sürdüremeyiz, tarafsızlığımızı ortadan kaldırır. Geniş anlamdaki sorunlarla ilgimizi koparmıyorsak burada kimse bizim tarafsızlığımızdan şüphe edemez."(NZ/EZÖ)

Seçim barajı düşürülsün

AİHM'in 'istikrar' olarak değerlendirdiği yüzde on seçim barajının yüzde üçe düşürülmesi, yüzde bir oy alan partilerin devlet yardımı alabilmesi ve siyasi partilerin propagandalarında Türkçe dışındaki dilleri de kullanabilmesi için DTP Meclis'e kanun teklifi sundu.tbmm_meclis_300
DTP Milletvekili Gültan Kışanak, 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunu ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun değişik maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi verdi. Kışanak'ın hazırladığı ve DTP grubu tarafından imzalanan kanun teklifi ile yüzde 10'luk seçim barajının yüzde 3'e düşürülmesi, Türkçe dışındaki yerel dil ve lehçelerde siyaset yapılması, seçimlerde televizyon ve radyolarda Türkçe dışındaki dillerde propaganda yapılması, Hazine'den yardım almak için yüzde 7 oy oranı şartının yüzde 1'e indirilmesi talep edildi. Anayasa'da 'yönetimde istikrar', temsilde 'adalet' ilkelerinin yer aldığı belirtilen gerekçede, yüzde 10'luk seçim barajının istikrar ve adaleti sağlamadığı belirtilerek, baraj nedeniyle milyonlarca seçmenin iradesinin Meclis'e yansımadığına dikkat çekildi.
Düşük baraj barışa hizmettir Barajdan dolayı Meclis dışında kalan oyların suni bir 'aşkın temsiliyet' yoluyla Meclis'e yansıdığı, bunun de en fazla birinci olan partiye yaradığı anımsatılan teklifte, bu yöntem nedeniyle 1987 genel seçimlerinde yüzde 36 oy alan ANAP'ın, yüzde 69,9 oranı kadar sandalye elde ettiği belirtilerek, '2007 seçimleri ile birinci parti olarak Meclis'e giren AKP yüzde 46,6 oyla milletvekillerinin yüzde 62, ikinci parti CHP yüzde 20,9 oyla yüzde 22 temsil bulurken, üçüncü ve son sırada yer alan MHP yüzde 14,3 oyla yüzde 12,7 temsil bulmaktadır' hususlarına dikkat çekildi. Bu durumun Meclis'te bir, meşruiyet krizi yarattığı belirtilen teklifte, sistemin çoğunluk sistemini ve halkın yönetime katılmasını engellediğine dikkat çekildi. Teklifte bu nedenle barajın yüzde 3 olarak belirlenmesinin, daha geniş kesimlerin sisteme katılmasını beraberinde getireceği belirtildi. Teklifte yüzde 10 seçim barajı gibi devlet yardımı alabilmek için konulan yüzde 7'lik barajın da aynı eşitsizliği desteklediği, çoğunluğu oluşturan partilere yaradığı belirtildi.
Krizin nedeni uygulanan siyaset anlayışı Konuya ilişkin Meclis'te basın toplantısı düzenleyen DTP Milletvekili Gültan Kışanak, Türkiye'de her seçim sonrasında sistemin tartışıldığına dikkat çekti. Kışanak, barajın adalet getirmediğini belirterek, 'Eğer yüzde 10'luk baraj olmamış olsaydı, DEHAP 52 milletvekiliyle Meclis'te temsil ediliyor olacaktı' dedi. Kışanak, seçim barajının düşürülmesi ile Meclis'te birçok partinin temsil imkanı bulacağını, bunun da etkin bir muhalefeti beraberinde getireceğini dile getirdi. Hazine yardımındaki adaletsizliğe dikkat çeken Kışanak, 'Birçok partinin devlet yardımı alan partilerle aynı koşullardaymışçasına seçime girmeleri en büyük adaletsizlik ve toplumsal huzursuzluk nedenidir' dedi.
Dil siyasetin aracıdır Türkçe dışındaki dillerin kullanılması talebine de değinen Kışanak, 'Siyasetin aracı dildir; nasıl ki ressamın aracı renkse, müzisyenin sesse, siyasetin aracı da dildir. Resmi dil dışındaki farklı dillerde siyaset yapmayı yasaklamak özgür siyaset koşullarını ortadan kaldırdığı gibi siyasi istikrarı da olumsuz etkilemektedir. Halk hangi dille konuşuyorsa halkı temsil edecek olanlar da o dili özgür bir biçimde kullanabilmeliler' diye konuştu. Kışanak, verdikleri kanun teklifinin ivedilikle ele alınması talebinde de bulundu.
Ufuk Uras'ı sadece DTP'liler destekledi
ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, darbe ve muhtıra gibi demokrasi dışı girişimlerin belirlenmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi. Uras'in Meclis Başkanlığı'na sunduğu Meclis Araştırması önergesine sadece DTP'li milletvekilleri destek verdi. Uras, Türkiye'nin, son 50 yıllık tarihinde askeri darbelerle, muhtıralarla ezildiğini söyledi. Ergenekon iddianamesinin açıklanmasından sonra Meclis Başkanlığı'na sunduğu 'Meclis Araştırma Önergesi' ile ilgili bilgi veren Uras, düzenlediği basın toplantısında 'Sarıkız' ve 'Ayışığı' kod adlı girişimlerle ilgili eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüklerine yansıyan olayların araştırılmasını istedi. Meclis'in kendi varlığını savunması gerektiğini anlatan Uras, Ergenekon soruşturmasının 'kahramanları'nın bir bölümünün isimlerinin Susurluk dosyalarında bulunduğuna dikkat çekti. Uras, 'Türkiye toplumunu 12 Eylül 1980 darbesinin yarattığı anti-demokratik rejime hapsetmiş olan 1982 Anayasası savunularak, demokrasi geliştirilemez. Darbelerler hesaplaşmak istiyorsak, tüm toplum kesimlerinin katılımıyla demokratik bir tartışma ortamı yaratılmalı' dedi.
ANKARA / DİHA

Öcalan'ın avukatları: Adalet Bakanlığı yalan söylüyor

hatice_korkut_ocalan_aciklama Adalet Bakanlığı'nın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın saçlarının kendi isteği ile kesildiği yönündeki açıklamasını Öcalan'ın avukatları yalanladı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın saçlarının zorla kestirilmesinden sonra gösterilen tepkiler nedeniyle dün açıklama yapan ve Öcalan'ın saçlarının kendi isteği ile kesildiğini ileri süren Adalet Bakanlığı'na Öcalan'ın avukatlarından yalanlama geldi. Öcalan'ın avukatlarından Hadice Korkut, müvekkillerinin cezaevindeki koşullarının son derce ağır olduğunu ve çok kısıtlı olanaklar içinde bulunduğunu belirterek, 'Saçları bildiğimiz kadarıyla oradaki görevliler tarafından düzenli olarak tıraş ediliyor. 2 Temmuz tarihili görüşmeye başında bir şapkayla geldiği ve saçlarının bütün itirazlarına rağmen İmralı İç Yönetmeliği'ndeki haklarını hatırlatmasına ve bütün itirazlarına rağmen isteğinin dışında kazıtırcasına kesildiğini belirtmiştir' dedi.cemil-cicek
'Müvekkilimizin saçları oradaki görevliler tarafından kesiliyor' diyen Korkut, 'Buna benzer bir problemi daha önce de yaşadık. O zaman da isteği dışında saçlarının çok kısa kesildiğinin ancak kendisine bunun görevli memurun hatası sonucu olduğunu söylemişti' diye belirtti.abdullah_ocalan5
Müvekkillerinin bu ve benzeri uygulamaları ciddi ve rahatsız edici noktaya ulaşmadığı sürece paylaşmamakta olduğunu söyleyen Korkut, 'Müvekkilimiz adadaki uygulamalara kendi başına karar veremez. Öcalan bu uygulamanın bir tavır olduğunu belirtiyor' dedi.
Adalet Bakanlığı'nın gerekli araştırmalar yapılmadan sadece bir yazışmayla böyle bir şeyin olmadığına karar verdiğini belirten Korkut, müvekkillerine yönelik uygulamaların sorumluğunun sadece oradaki görevlilerde olmadığına dikkat çekti. DİHA
Onbinlerden 'Sayın' ısrarı
Tepkiler büyüyerek yayılıyor

'TSK bünyesindeki' ERGENEKON

Ergenekon operasyonuyla birlikte 'darbe karşıtlığına' soyunan AKP ve yandaşı medya gruplarının gerçekleri gizlediği açığa çıktı. AKP'nin 'taraf'tarları, Ergenekon'un 'TSK bünyesinde faaliyet gösterdiğini' gizledi
AKP'NİN MEDYASINDAN ERGENEKON SANSÜRÜ
AKP'ye yakınlığıyla bilinen ve Ergenekon operasyonuyla birlikte AKP'nin 'darbe karşıtı' olduğu yönünde yayın yapan Taraf Gazetesi, dün bir skandala imza attı. AKP'nin Temiz Eller Operasyonu yaptığını belirten ve AKP'ye destek vermedikleri için Kürtleri 'tarafsızlıkla' suçlayan Taraf Gazetesi, Ergenekon'la ilgili önemli bir gerçeği, dünkü manşet haberinde gizledi.welatgundemtaraf
TSK BÜNYESİNDE FAALİYET GÖSTEREN ERGENEKON
Azadiya Welat ve Gündem gazetelerinin yaklaşık bir yıl önce manşetten verdiği Ergenekon'a ait 'çok gizli' ibareli Lobi belgesini, yeni yayınlayan Taraf Gazetesi, belgedeki şu önemli bölümü gizledi: 'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'un verdiğimiz örgütsel organizasyonun faaliyetlerine önümüzdeki zaman diliminde daha fazla gereksinimi olacağı...'
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili ilginç iddialar ortaya atılmaya devam ediyor. Son dönemlerde ortaya atılan bazı iddiaların ise bir yıl öncesinden Gündem ve Azadiya Welat gazetelerinin gündeme getirdiği iddialar olması ise dikkat çekiyor.
Ergenekon operasyonu kapsamında sadece darbe girişimi suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklanan generaller dahil daha birçokları hakkında icraatleri nedeniyle Gündem geleneğinden gelen gazeteler yıllarca haberler yaptılar, yazılar yazdılar, çağrıda bulundular. Bazı örnekler verecek olursak...
Ergenekon sanığı Veli Küçük'ün Susurluk'taki kilit rolünü yıllarca yazdık, çizdik, JİTEM'in kurucusu olduğunu belgeleriyle ortaya koyduk, başta Kocaeli olmak üzere Bölge'deki faili meçhul cinayetlerden birinci dereceden sorumlu olduğunu belirttik. Son olarak da Şemdinli'den Danıştay saldırısına, Hrant Dink suikastinden Malatya'daki katliama, Karadeniz'deki derin devlet oluşumundan Azerbaycan'daki örgütlenmeye kadar birçok gerçeği gözler önüne serdik. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasında en büyük rolü hiç kuşkusuz biz oynadık diyebiliriz. En basitinden Ergenekon iddianamesinde ortaya konulan Danıştay bağlantısı bizim büyük ve tarihsel katkımızdır. Küçük ile tetikçi Alparslan Arslan'ın birlikte çekilmiş fotoğrafını ilk kez Azadiya Welat ve Gündem yayınladı. Üstelik bu bağlantının Karadeniz ve Azerbaycan ayaklarını da ortaya koyduk. Savcı Zekeriya Öz ve onun gibi daha niceleri her ne kadar bunu görmese de.
Yine Eruygur, Tolon, Ersöz gibi daha birçokları hakkında defalarca haberler ve yazılar yazdık. Şemdinli'yi bütün yönleriyle açığa çıkaran yine biziz. Bugün de gerçekleri yazmaya devam ediyoruz. Tarih her gün bizi haklı çıkarıyor. Söylediklerimizin haklılığı için bizi izlemeye devam etsinler ve Gündem'in arşivine baksınlar.
A. Welat ve Gündem'e bakın Hadi size bir gerçeği daha gösterelim. Taraf Gazetesi dünkü manşetine 'Ergenekon'un sivil harekat planı'nı taşıdı. Ergenekon'un lobi faaliyetlerine genişçe yer verdi. Bu gazete sanki yeni bir şey bulmuş gibi bunu yapıyor. Hemen hatırlatayım. Bu konudaki ilk haber 11 Ağustos 2007'de Azadiya Welat Gazetesi'nde 'Üstadları Nazilerdir' manşetiyle verildi. Ergenekon'un sivil ve ekonomik bağlantılarının deşifre edildiği habere göre, Türk ordusu içinde örgütlenen Ergenekon'un sivil ve ekonomik bağlantıları, 'Lobi' adlı yan bir yapıda bulunuyor. 'Çok gizli' ibareli belgeye dayandırılarak verilen haberde, 'Ergenekon'un Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösterdiği', Ergenekon'a bağlı olan sivil unsurların da 'Lobi' adı altında gizli bir örgütsel çalışma yürüttüğü anlatılıyordu. 'Lobi' adlı örgütün faaliyetleri 9 ayrı departmanda yürütülüyor. Ergenekon tarafından yönetilen 'Lobi'nin merkezinde güvenilir bulunan 5 kişi yer alıyor. Bu 5 kişiden 2'si Ergenekon ile birebir ilişki içinde. 'Lobi'nin diğer yönetim kademeleri ise hazırlanan şemaya göre belirleniyor. Haberin özeti bu. Aynı haber bir gün sonra 12 Ağustos'ta Gündem Gazetesi tarafından manşete taşındı. Başka da gören olmadı.
Taraf'ın görmek istemediği Bu arada haberi verirken Taraf'ın imza attığı bir skandalı da açıklayayım. Taraf 'Lobi' belgesini yayınladı, ama yaklaşık bir yıl önce Azadiya Welat ve Gündem'in asıl dikkat çektiği noktayı, her nedense görmezden geldi. Bu belgeyle ilgili asıl önemli nokta da burasıdır. Yer verilmeyen kısım aynen şöyle: 'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren 'Ergenekon' oluşumu olarak, 'Sivil Unsurların' örgütlenmesi zorunluluğu kaçınılmaz bir genel gerçekten hareketle hazırlanan ve 'Lobi' adı verilen bu 'gizli örgütsel' çalışmanın amaçları doğrultusunda şimdiye değin faaliyet gösterilmemiş olması bize göre bir talihsizliktir.' Yine 'bu 'gizli örgütsel' çalışmanın' 'sonuç ve öneriler' bölümünde 'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'un verdiğimiz örgütsel organizasyonun faaliyetlerine önümüzdeki zaman diliminde daha fazla gereksinimi olacağı görüşünde... amacı, konunun öneminden kaynaklanmaktadır.'
Taraf'a göre iş bitmiş Taraf Gazetesi ise, bu belgede yer verilen Ergenekon örgütlenmesinin mafya vb. yan kuruluşlardan nasıl yararlanacağına ilişkin kısımları öne çıkarmış. TSK bağlantısı ise es geçilmiş. Sanırım, Taraf'takiler, Eruygur, Tolon ve Küçük gibi bazı isimlerin tutuklanmasıyla 'TSK içindeki bağlantıların' bittiğini, geriye mafya vb bağlantıların kaldığını varsayıyorlar. Biraz da siyaset-asker-MİT-mafya bağlantılarının çıktığı Susurluk olayındaki gibi mafyayı katarak genel tabloyu oluşturmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu ne büyük yanılgı. Oysa ortaya çıkanlar, Ergenekon'da buzdağının görünen yüzü.
Küçük kabul etmişti Veli Küçük, 26 Ocak 2008'de gözaltına alındığında evinde ele geçirilen 'gizli' dosyalar arasında bu belge de bulunuyordu. Küçük mahkemede şu savunmayı yapmıştı: 'Ben JİTEM'in kurucusu olarak biliniyorum. Bende meslek hastalığı olarak niteleyebileceğim arşivleme alışkanlığı var. Beni seven insanlar da bu tür bilgi ve belge akışını bana sağlar. Evimde, gündemdeki Ergenekon, Lobi gibi belgelerin orijinal nüshalarının çıkması da arşivleme hastalığımdan kaynaklanmaktadır.'
Kimmiş 'tarafsız' olan! Savcı Zekeriya Öz, A. Welat ve Gündem yayınladığında dikkate almamış olmalı ki, gerçekleri açıklayan Gündem Gazetesi hakkında kapatma kararının verilmesi için mahkemeye başvurdu. Nitekim Gündem geleneğinden gelen çok sayıda gazetenin kapatılmasında Öz'ün imzası da bulunuyor. Yani hem Ergenekon soruşturmasını yürütürken Gündem'in verdiği belge ve bilgilerden yararlan hem de kapat, ne yaman çelişki!
Aynı şekilde bütün bu bağlantıları ilk gündeme getirdiğimizde bize inanmayanlar vardı, şimdi ise yayınladıklarımızı sanki ilk kez bulmuşlar gibi yaygara koparıyorlar ve utanmadan, sıkılmadan bizi tarafsızlıkla suçlayabiliyorlar.
Demagog AKP'ciler Erdoğan ve yandaşı medya şimdilerde 'Temiz Eller operasyonu yapıyoruz, neden desteklemiyorsunuz' diyerek yaygara koparıyorlar. Biz Şemdinli, Dink ve Danıştay saldırılarından sonra derin bağlantılar üzerine gittik ve her defasında ulaştığımız sonuçlar gereğince 'Temiz Eller Kışladan Başlar' dedik. Ama bu hükümet ve yandaşları, ya kendilerine dokunmadığı için ya da o dönem siyasi hesaplarına uymadığı için sessiz kalmayı, kendi deyimleriyle 'tarafsız' kalmayı tercih ettiler. Bugün ise siyasi hesapları gereğince, 'Türk Gladyosu'nun üzerine gidiyoruz, darbecileri yargılıyoruz' falan filan diyorlar. Hani yaptıkları bir şey de yok. Sadece kapatma davasının pazarlığını yapıyorlar ve devlet içinde Kürtlere karşı mücadelede kendileri açısından engel oluşturanları bertaraf etmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken de ordu ve ABD'nin onayını almayı da ihmal etmiyorlar.
Darbe karşıtı değiller Darbeyi yapanlar ordu mensupları yani askerlerdir. Darbecileri yargılayacaklar ise sivil otoritelerdir. AKP, DTP'lilerin Meclis'e sunduğu iki darbe karşıtı önergeye destek vermeyerek, zaten darbecileri yargılamayacağını gösterdi. Yine darbecilere karşı olan nasıl olur da ordudan onay aldıktan sonra darbecileri generalleri yargılayabilir. Dolayısıyla bir yandan darbe demagojisi yürütülerek toplumsal destek kazanılmaya çalışılıyor, öte yandan bu desteği de arkasına alarak aslında darbeciler ve darbeler değil de engel konumda olanlar saf dışı bırakılıyor. Olup bitenler bundan ibaret.
Cesaretiniz varsa... İlginçtir, Kürtleri kuyrukçu yapmak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun için de 'Bu ele geçirdiğimiz darbecilerden en çok da Kürtler çektiler, neden tarafsız kalıyorlar' diyorlar. Ahmaklar bilmiyorlar ki, tutuklananları çok iyi tanıyan Kürtler, en çok da şimdilerde tepelerde dolaşan subaylardan, generallerden çekti. Bu nedenle de Kürtler, 'Tutuklananlar devede kulaktır, asıl deveye dokunun' diyor. Gladyo da böyle çökertilir. Yoksa AKP'nin o çok iyi bildiğimiz sadece kendine Müslüman tavrıyla bu iş olmaz. Baksanıza, koskoca Ergenekon iddianamesi sadece 'hükümete karşı girişimlerle' sınırlı tutuluyor. Ama aynı iddianamede Ergenekon'un 600 yıllık bir geçmişinden ve 60 yıllık bir icraat döneminden bahsediliyor. Nasıl olur da AKP dönemiyle sınırlı tutulabiliyor. Kızgınlığımız bunadır. AKP'nin kalemşörleri diyorlar ki, 'daha fazla cesaret', biz de diyoruz ki, 'Yüreğiniz varsa sadece AKP'nin Gladyosu'yla değil asıl BÜYÜK GLADYO ile savaşın!' Korkmayın, biz hep yanınızda oluruz, saldırıları göğüsleriz!
NURİ FIRAT

İnsaf! Ömür 10 yaşındaydı

10 yaşındayken polislerce öldürüldü. Aile tazminat istedi. Valilik, 'Polise karşı eylemde bulundu' diyerek reddetti.
Siirtli Eriş Ailesi'nin 10 yaşındaki çocukları Ömür'ün polis tarafından öldürülmesinden sonra başlattıkları hukuk mücadelesi tam 17 yıldır sürüyor. Tazminat talebinde bulunan aileye valilik, Ömür'ün, 'güvenlik güçlerine karşı eylemde bulunması nedeniyle öldürüldüğü' gerekçesiyle reddetti. Bunun üzerine aile bu kez İdare Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme, aileye tazminat verilmesine hükmetti. Ancak mahkemenin bu kararına rağmen Siirt Valiliği tazminat ödememekte direniyor.

mersinpoliscocuklaraiskence

» Fotoğraf Mersin'de polislerin bir çocuğa işkence yaptığı olay anıdır


Siirt'te 6 Eylül 1991 yılında yapılan bir gösteri sırasında 10 yaşındaki Ömür Eriş adlı çocuk polisin açtığı ateş sonucundan kafasından vurularak öldürüldü. Ömür'ün ölümünden sonra ailesinin başlattığı hukuk mücadelesi 17 yıl sürdü. Yıllar sonra valilikten aldıkları yanıt ise içler acısıydı. Aile, 'Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Ödenmesi Hakkındaki Kanun' kapsamında Siirt Valiliği'ne başvurarak, tazminat talep etti. Komisyon Başkanı Siirt Vali Yardımcısı Aytekin Yılmaz, Eriş Ailesi'ne gönderdiği yazılı cevapta, komisyonun incelemesi sonucu, 1981 doğumlu Ömür Eriş'in 6 Eylül 1991 yılında 'güvenlik güçlerine karşı yapılan eylemde öldüğünün anlaşıldığını' belirterek, tazminat talebinin reddine karar verildiğini bildirdi.
'Valiliğin gerekçesi makul değil' Eriş Ailesi'nin avukatı Mehmet Adıgüzel ise, Ömür'ün güvenlik güçlerine karşı eylem yapabilecek yaşta olmadığını belirterek, yürütmenin durdurulması istemiyle Diyarbakır 2'inci İdare Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme, Ömür Eriş'in 6 Eylül 1991 tarihinde Siirt ili Kurtalan ilçe merkezinde çıkan olayları sırasında öldüğünün tartışmasız olduğunu belirterek, 'Olay tarihinde 10 yaşındaki olan Ömür Eriş'in terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyon sırasında güvenlik kuvvetlerince veya 'terör örgütü' mensuplarınca öldürülmüş olmasının da sonucu değiştirmeyeceği açık olduğundan, güvenlik güçlerine karşı eylemde bulunduğuna dair hiç bir bilgi ve belgenin de dosyada olmadığı ve olayın meydana geldiği tarih itibariyle ölenin yaşı gözönüne alındığında böyle bir durumdan da bahsedilmesinin makul olmadığı, bu nedenle böyle bir iddiaya itibar edilmeyeceği anlaşıldığından, davacının uğradığı zararın tazmini gerekmektedir' kararına vardı.
'Vali bildiğini okuyor' Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nin kararına rağmen Siirt Valiliği tarafından Eriş Ailesi'nin avukatına gönderilen yazıda, dosya için yürütmenin durdurulması kararı alındığını, Valiliğin de yürütmenin durdurulması talebi ile Danıştay'a başvurduğunu, Danıştay'dan karar gelene kadar dosyanın bekletildiği ve ödemenin yapılmayacağı belirtildi. Valiliğin yazısı üzerine Eriş Ailesi'nin avukatı Mehmet Adıgüzel, mahkeme kararına rağmen 17 bin 320 YTL olan tazminatı mahkeme kararının tebliğinden 30 gün içerisinde ödemediği için, Siirt Valisi Necati Şentürk hakkında Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı'na, 'görevi kötüye kullandığı' gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. SİİRT / ANF
»Panzerle öldürmeyi unutturmak istiyorlar