Bombardıman altındaki Kandil'den izlenimler...

1 Mayıs gecesi saat 23.30'dan 03.00'e kadar süren hava saldırısıyla Kandil bir kez vuruldu. Baharın gelmesiyle köylerine dönen, yaylalara çıkan insanlara büyük bir korku yaşatan hava saldırısıyla Türk devleti yeniden savaş suçu işleyerek sivil yerleşim alanlarını hedef almıştır. Bu seferki saldırıda Amerika, İran, Irak ve Güney Kürdistan hükümetinin ortaklaşmasının izlerini görmek mümkün. Irak'ın yanısıra İran hava sahasının da kullanıldığı saldırıda istihbarat yine Amerika tarafından aktarıldı. Güney Kürdistan hükümetinin Türk yetkilileriyle Bağdat'ta gerçekleştirdiği görüşmelerin yanısıra hava saldırısının gerçekleştiği gece YNK denetimindeki asayişlerin Kandil'e girişleri engellediği gelen bilgiler arasında. Saldırıdan bir gün sonra Kandil köylerine giderek olay gecesini onlardan dinledik. Kandil halkı savaşa çok yabancı değil. Yıllarca Saddam'ın, İran devletinin ve son yıllarda da Türkiye'nin buraya dönük uçaklar ve havan toplarıyla gerçekleştirdikleri saldırıları yaşamış bir halk. 1 Mayıs gecesi insanlara o gece ne yaptıklarını sorduğumuzda bu tecrübelerine de dayanarak köprü altlarına ve evlerinin yakınlarındaki kaya altlarına saklandıklarını dile getiriyorlar. Yaşlılar ve çocuklar onların temel kaygısı olmuş. Çünkü yürümekte zorlanan yaşlı ve hasta insanları evde bırakmak zorunda kaldıklarını dile getiriyorlar. Gerçekleşen saldırının hemen ardından Türk genelkurmayı yine yüzlerce hedefin ve kampın ortadan kaldırıldığını, gerilladan yüzlerce kaybın olduğunu iddia etse de gerçekler hiç de böyle değil. Bunu burada yaşayan halk oldukça iyi biliyor. Genelkurmayın uydudan çektiği fotoğraflarda altında Bukruska, Astreokan kampları diye aktardıkları yerler kamp değil onlarca evin yer aldığı köyler. Yani Türk genelkurmayı içerisinde yüzlerce insanın bulunduğu, Kürdistan bölgesel hükümetinin sorumluluğu altındaki köyleri gerilla kampı olarak göstermekten çekinmiyor. Uçaklar bu köylerin yukarılarındaki tepeleri vurmuş, vurulan yerler köylülerin hayvanlarını otlattığı yerler. Saldırı gece gerçekleştiği için şans eseri herhangi bir kayıp yaşanmamış. Saldırı gecesi Bukruskalılar köylerinin hemen yukarısındaki tepelere değen kazan ve roketleri yakından izlemişler. Köydeki okulun öğretmenleri o gece çok büyük bir korku yaşadıklarını dile getirdiler. Öğretmenlerden Hiva ve İzeddin ilk kez uçak saldırısı gördüklerini, köylüler ve öğrencileri ile birlikte köprü altına sığındıklarını ve çocukların psikolojik olarak çok kötü etkilendiklerini söylediler. Bölgesel Kürt hükümetini de eleştiren öğretmenler insan yaşamını hiçe sayarak Kürdistan'ı işgal eden Türk devletine karşı daha ilkeli durulması gerektiğini, Halepçe ve enfalleri yaşamış Kürt halkının artık bunları tahammül edemeyeceğini belirttiler. Köylülerinden bazıları tepelere çıkarak uçakları izlediklerini, HRK güçlerinin uçaksavarları ile alanı savunduklarını eğer uçaksavarlar karşı koymasaydı çok daha kötü şeyler yaşanabilirdi diye o gece yaşananları ifade ettiler. Bizler Bukruska köyünde köylülerle görüştüğümüz sırada Kandil üzerinde yeninden F-16'lar uçtu. Köylülerden bazıları çocuklarıyla birlikte hızla köprü ve kayaların altına doğru koşarken bazıları ise artık kazandıkları tecrübeden de kaynaklı olacak oldukça sakin bir şekilde uçak sayısının az olduğunu bu nedenle vurmak değil, korkutmak yada keşif yapmak için geldiklerini dile getirdiler. Köylerini terk etmek istemediklerini, yaşayacak başka yerleri olmadığını söyleyen köylüler bu topraklarda her zaman savaş vardı, uçak saldırılarından korkuyor olsak da köylerimizi terk etmeceğiz dediler.Zozan SİMA - KANDİL

ANAP eski Milletvekili Haşim Haşimi iddiasi : Kürtler Türkiye ile birleşmek istiyor!..

İbrahim Karagül-Yeni Şafak Türkiye'nin PKK'ya yönelik operasyonlarının giderek sertleştiği, son operasyonda örgütün üst kademelerinin bile zayiat verdiği iddialarının ortada dolaştığı, Türkiye ile İran'ın PKK/PJAK'a karşı operasyonlarının adeta koordineli hal aldığı, Türk savaş uçaklarının İran hava sahasını bile kullandığının öne sürüldüğü, hem ABD hem de İran'la birlikte çalışma örneklerinin sergilendiği bir dönemde, söylemlerin de tavırların da aynı şekilde sertleşmesi beklenirdi. Çünkü daha önce, Kuzey Irak'a yönelik bir operasyon bile yokken, hem Ankara'nın hem de Mesut Barzani'nin sert açıklamaları unutulmuş değil. Ancak şimdi tam tersi oluyor. Türkiye PKK'yı vururken Barzani PKK'dan şiddete son vermesini istiyor. Türk heyeti bölgede işbirliği için önemli görüşmeler yapıyor. Bağdat merkezli bakış açısının yanında, Kuzey Irak yönetimi ile yakınlaşmanın yolları aranıyor. Bu görüşme sonrası için yakında Ankara'ya ziyaretlerin başlayacağı konuşuluyor. Güvenlik politikalarıyla ters orantılı bir siyasal süreç yaşanıyor. Türkiye, ABD, İran ve Bağdat yönetiminden sonra, K. Irak yönetimi de PKK konusunda aynı noktaya geliyor. En azından şu an böyle bir görüntü söz konusu. Burada çelişkili tavır sergileyen tek ülke ABD. PKK için Türkiye'ye destek verirken PJAK'la İran'ı vurmakta ısrar ediyor. Böyle bir konjonktürde, Haşim Haşimi'nin Devrim Sevimay'la yaptığı söyleşide sarfettiği cümleler son derece dikkat çekici. Mesud Barzani ile iyi bir diyaloğa sahip olduğunu bildiğimiz Haşimi; Türkiye ile Kuzey Irak arasında yeni bir sayfa açıldığını, Kürtler'in Türkiye ile birleşmeyi tartıştıklarını, Özal misyonuna dönüş gerektiğini, artık ilişkilere kırmızı çizgiler açısından bakılmadığını, MGK'nın 24 Nisan kararının bu yeni sürece zemin teşkil ettiğini, 5 Kasım görüşmelerinin de bu süreçle ilgili olduğunu, bölgesel gerçeklerin bunu dayattığını, Türkiye'nin Irak'ta İran'ı dengeleme durumunda olduğunu belirterek, sürecin daha ileride konfederasyon konusunu tekrar tartışmaya açacağını ima ediyor. İki gerekçesi var: Türkiye Irak'ta etkin oldukça uluslar arası düzeyde etkin olacak. Kürt bölgesinin zenginlikleri Türkiye'den Batı pazarlarına aktarılacak. Şiiler İran'la, Sünniler Suriye ile yakınlaşırken Kürtler içinse adres Türkiye. Haşimi, bu sürecin reelpolitik bir gerçeklik olduğuna işaret ediyor. Ama kendisinin de cümleleri arasında değindiği gibi, iki toplumun yakınlaşması, reelpolitik gerçeklikten çok kader gibi görünüyor. “Kürtler Türkiye ile birleşmek istiyor” sözünü, siyasi, ekonomik ilişkilerin gelişmesine göre aradaki sınırın anlamsızlaşması gibi bir vurguyla güçlendiriyor. Ona göre “şu an zaten bu gerçekleşmiş durumda ve pratikte sınır yok gibi.” Haşimi'nin sözleri elbette Kürtler içinde bazı kesimleri kızdıracak türden. Kürt milliyetçileri için son derece rahatsız edici olduğu gibi, Türkiye'deki direnç merkezlerinin de hazmetmeyeceği cümleler. Ayrıca, hem bölgesel şartlarla, hem de Türkiye ve Kuzey Irak'ın temel gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor, emin değilim. Bu konuda şüphelerim var. Ancak bin yıllık bir geçmişe sahip iki toplumun ortak iyiliği için öneminin farkındayım. Haşimi; şimdiye kadar pek kimsenin dikkat çekmediği bir tehlikeye daha işaret ediyor. Eğer AK Parti ve DTP kapatılırsa; Güneydoğu “bütün tehlikelere gebe. Sadece Kürt-Türk meselesi değil, bölgede İslam'ı referans alan Kürtlerle daha seküler olanlar arasında saflar iyice belirginleşti. Bir kıvılcım çıktığı anda kimin kime ne yapacağı belli olmayabilir.” “Kürtler Türkiye ile birleşmeyi konuşuyor” cümlesi bir temenni değil de “çok ciddi yerlerden alınan bilgi” ise, önümüzdeki dönemi dikkatle izlemek gerekiyor. Sürecin ne yönde şekilleneceği Türkiye içindeki siyasi eğilim, Kürtlerin tercihleri ve bölgesel şartlara göre şekillenecek. Üstelik süreci yönetmek Türkiye'nin ve Kürtlerin inisiyatifiyle sınırlı değil. Çokuluslu bir satranç bu. Ancak hep inandığım ve defalarca not ettiğin bir gerçek var: Kürt meselesi Türkiye'nin siyasi yapısı üzerinden çok derin değişimlere yol açacak. İster savaşla olsun ister barışla…