Kürtleri hedef seçen AKP hükümeti ile Genelkurmay'ın eylem planları, birbirini tamamlar nitelikte. Ordunun planında Kürtleri 'rahatsız edici' uygulamalar öne çıkarken, AKP'nin planında 'milli birlik'in inşaasını amaçlayan 'beyaz soykırım' uygulamaları dikkat çekiyor. İki plan da özel savaş politikalarının düzeyini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor
'Rahatsız edici' 'Milli Birlik'
Genelkurmay ile AKP'nin planlarının ana hedefini Kürtler oluşturuyor. Ordunun planında Kürtlere karşı askeri anlamda silahlı mücadeleye dayalı 'rahatsız edici' uygulamalar öne çıkarken, hükümetin planında ise 'PKK'nin etkisini azaltmak ve yurttaşları devlete bağlamak' amacıyla 'milli birliğin' inşaası esas alınıyor.
'Terbiye et' ve 'Kazan'
AKP'nin planında Kürt yurttaşlar 'kazanılması gereken hedef kitle' olarak görülüyor, ordunun planında ise 'terör destekçileri' olarak gösteriliyor. Ordunun 'terörist' ilan ettiği Kürt kurumlarına AKP 'örgüte müzahir kuruluşlar' diyor. Askeri yöntemlerle 'terbiye edilmeye' çalışılan Kürtler, sosyal ve kültürel olarak 'kazanılmaya' çalışılıyor.
Ordunun siyasi kolu
Hükümetin Kürtlere yönelik Eylem Planı AKP'nin, Genelkurmay'ın silahsız 'siyasi kolu' gibi çalıştığını bir kez daha gözler önüne serdi. Zap operasyonu sonrasında hazırlanan plan, TSK'nın boşa çıkan kara harekâtının yerinin 'siyasi operasyonla' ikame edilmesini öngörüyor.
'Beyaz soykırım' planı
Genelkurmay'ın 'kamuoyunu TSK çizgisine getirme' amaçlı Eylem Planı'nın deşifre edilmesinin ardından önceki gün AKP hükümeti tarafından hazırlandığı ve bizzat Başbakanlık tarafından koordine edildiği belirlenen Eylem Planı da ortaya çıkarıldı. İki planın ana hedefini Kürtler oluştururken, uygulamalar parallelik arzettiği kadar, birbirini tamamlar nitelikte. Genelkurmay tarafından yalanlanmayan planda Kürtlere karşı askeri anlamda silahlı mücadeleye dayalı 'rahatsız edici' uygulamalar öne çıkarken, hükümetin planında ise 'PKK'nin etkisini azaltmak ve yurttaşları devlete bağlamak' amacıyla 'milli birliğin' inşaası esas alınıyor. Milli birlik içinse, kültürel alanda yol haritası çiziliyor. Öte yandan 'yurttaşların devletin yanında yer almasını sağlamak amacıyla' ekonomik, kültürel ve idari tedbirlerin yanısıra basın-yayın kuruluşlarının kullanımı da öngörülüyor. AKP'nin planında Kürt yurttaşlardan 'kazanılması gereken hedef kitle' olarak bahsedilirken, bu durum Kürtlerin kültürel, siyasal ve sosyal tercihleri nedeniyle 'potansiyel suçlu' ve 'rehabilitasyondan geçirilmeleri gereken bir kitle' olarak görüldüklerini ortaya koyuyor. DTP ve Kürt basın-yayın kuruluşları başta olmak üzere Kürt kurumları ise 'örgüte müzahir kuruluşlar' olarak kabul edilerek, yargısız infaza tabi tutuluyor.
Bütün bu uygulamalar, Kürtlere yönelik yeni ve oldukça kapsamlı bir merkezi politikanın yürütüldüğünü gösteriyor. 'Kazanılması gereken hedef kitle' olarak görülen Kürtler, bir yandan askeri yöntemlerle 'terbiye edilmeye' çalışılırken, öte yandan ise sosyal ve kültürel olarak 'kazanılmaya çalışılıyor'. Bu da AKP ve ordunun planlarının uyumunu gösteriyor. Ordunun planı 'askeri baskı esasına' dayanırken, AKP'nin planı ise 'beyaz soykırım' uygulamalarını öngörüyor. İki plan da özel savaş politikalarının ulaştığı düzeyi çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Benzer planlar
Genelkurmay'ın planında, açığa çıkarılmayan daha birçok hususun yanısıra, iki konu öne çıkıyordu. Birincisi, DTP'nin açıktan 'terörist' ilan edilerek etkisinin kırılmasının sağlanması ve her yerde bu yönde teşhir edilmesi, ikincisi ise 'bölge halkının terörle mücadele bağlamında 'rahatsız' edilmesi ve örgüte yardım ettikleri sürece bu rahatsız etmenin sürdürülmesi, bu bağlamda sıklıkla aramaların, operasyonların v.b faaliyetlerin yürütülmesi, halka ağır silahlarla ateş edilmesi' yönündeydi. Sözkonusu bu askeri plan kapsamında; sınır hattının insansızlaştırılarak askeri bölgeye çevrilmesi amacıyla tampon bölge oluşturuldu, misket ve napalm gibi kimyasal silahlar kullanıldı, köyler kuşatmaya alındı, siviller yerlerinden edildi ve öldürüldü, ambargolar ve sıkı yol kontrolleri uygulandı, 'kelle avcılığı' dayatıldı, 'Utanç Duvarı' örülmeye çalışıldı, kara ve hava sınırötesi operasyonları da dahil olmak üzere askeri operasyonlar aralıksız bir şekilde sürdürüldü. Beytüşşebap ve Sason'daki gibi siviller katledildi. Aynı zamanda her defasında DTP 'PKK'ye terörist demediği için' teşhir ve tecrit edildi, kapatma davası açıldı, çok sayıda yöneticisi ve üyesi gözaltına alındı, tutuklandı. DTP'nin bölünmesi yönünde senaryolar kamuoyuna yansıtıldı. Bütün bu uygulamaların AKP hükümeti ve Erdoğan tarafından birebir desteklendiği ve uygulamaya konulduğu görülüyor. Bu husus iki planın en önemli ortak noktasını oluşturuyor.
'Milli birlik' ve dil
Kürtlerin açıktan hedef alındığı bu plana paralel olarak hazırlanan hükümet planında ise, daha inceltilmiş kültürel, sosyal ve ekonomik hususlar sözkonusu. Kültürel planda Kürt dilinin kabul edilmeyeceği özellikle vurgulanıyor. Buna karşılık, asimilasyon politikalarının derinleştirilmesi isteniyor. Daha önce Kürt çocuklarının ilkokul çağından itibaren alındıkları asimilasyon cenderesi, okul öncesi döneme kadar indirgeniyor. Ayrıca anadilinin asimile etmenin en iyi yolu, anneyi ve kızları asimile etmekten geçtiği bilindiği için, Kürt kızlarına daha özel bir önem veriliyor. Öteden beri Bölge'de asimilasyon yuvaları işlevini gören YİBO'lara da özel rol biçiliyor. Eğitim konusunda 'Türkçe seferberliği'nin başlatılması isteniyor. Gençlerin spora kanalize edilmesi ve böylece kültürel ve siyasal taleplerden uzak tutulması, bunun için okulların hedef olarak seçilmesi de öngörülüyor. Hükümetin planında amaçlanan 'milli birlik'in önemli bir aşaması bu şekilde kurgulanıyor.
'Milli birlik' ve tarih bilinci
İkinci bir husus ise, tarih bilincinin oluşturulması. Modernizmle birlikte ulus bilincinin ortaya çıkmasında etkili olan hususlardan biri dil iken, öbürü ise tarih bilinci oluyor. Bu nedenle hedefe konulan öğrencilerin özellikle Kurtuluş ve Çanakkale savaşlarının yaşandığı yerlere götürülmesi, eğitim müfredatında bu konulara ağırlık verilmesi ve böylece 'milli birlik' için tarih bilincinin aşılanması isteniyor. Bu da Kürtlerin kendi dil ve tarihlerinden uzak tutulmaları için önemli oluyor.
Ecevit'in planına sarıldılar
Planda köylere dönüşe izin verilmeyeceği kaydediliyor. Öneri olarak ise, eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in köy-kent projesi sunuluyor. Kürt sorununu kabul etmeyen ve feodaliteye indirgeyen Ecevit, Kürt sorununu 'merkezi ve kontrol edilebilir' köylerin oluşmasıyla, Türkçe eğitimin ve 'modern' Türk kültürünün aşılanmasıyla, Kürtlerin bu yolla 'eğitilmesiyle' çözülebileceğini ileri sürüyordu. Her defasında denenen bu yollarla Kürt sorunu bir türlü çözülmezken, AKP'nin Ecevit'in formülüne uyması dikkat çekiyor. Ordunun planında da merkezi ve kontrol edilebilir köyler öngörülüyor.
Devlet-Gülen el ele
Bütün bu konularda özellikle sivil toplum kuruluşlarının seferber edilmesi öngörülüyor. Bu durum, özellikle AKP'nin politikalarıyla uyumlu çalışan Deniz Feneri, Kimse Yok mu, Umut-Der, Özgür-Der, Mustazaf-Der gibi Fethullah Gülen Cemaati'ni oluşturan kuruluşların Bölge illerinde yürüttüğü çalışmaların amacını da ortaya koyuyor.
AB fonları kullanılıyor
Bütün bu planların yanısıra ekonomik olarak, kredilerin verilmesi, kooperatifçiliğin geliştirilmesi gibi küçük ve orta ölçekli ekonomik alanların açılması öngörülüyor. Bu da Erdoğan'ın Kürt sorununu ekonomik soruna indirgeyen GAP Paketi'nin arka planını ortaya koyuyor. Ayrıca AKP'nin bütün bu planlarını yaparken, Avrupa Birliği fonlarından yararlanmaya çalışması ise özellikle dikkat çekiyor.
Ortak koordinasyon
Ordunun planının İşlem Makamı Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Koordine makamı Genelkurmay Harekat Başkanlığı olarak belirlenmişti. AKP'nin planı ise Bakanlıklar düzeyinde yürütülüyor. Bu da iki kesimin ortak hareket ettiğini ortaya koyuyor. Görevlendirilen kamu personeli için belirtilen kriterler de hükümet ve ordunun Bölge'de 'devlet' olarak hareket ettiğine işaret ediyor.
İmam ve öğretmen birlikteliği
Kamu personeli içinde 'liyakatlı' ve 'devlete bağlı' öğretmenler ile din adamlarına biçilen rol önemli oluyor. Bu iki kesim de, toplumdaki yerleri gözönüne alındığında, asimilasyon politikalarını yürütmeleri konusunda etkililer. Bu durum, Amerika, Avusturalya ve Afrika'ya gittiklerinde Batılıların yerli halka karşı rahipleri ve eğitmenleri kullanma biçimlerini gösteriyor. Afrikalı siyahın, 'Beyazlar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı' sözleri, eğitmenlerin ve din adamlarının kullanım biçimini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı'na özel bir rol biçildiği plandan anlaşılıyor. Bardakoğlu'nun mayıs ayından beri Van başta olmak üzere birçok Bölge ilinde toplantılar yapıp, 'terör örgütünün dini kullanmasına izin vermeyin, devlete bağlı olun' şeklinde propaganda yapması da biçilen rolü gösteriyor.
Kürt basını hedef
AKP ve ordunun planlarında en çok benzerlik arz eden konuların başında ise, Kürt basınına yönelik baskılar oluyor. Son iki yılda 13 gazete toplam 32 kez kapatıldı, yüzlerce dava açıldı, onlarca basın çalışanı tutuklandı. AKP Planı'nda sözü edilen, ancak somutluğu bulunmayan 'terörle bağlantıları' gerekçe gösterildi. İki plan da, baskıların merkezi ve siyasi olduğunu bir kez daha gösteriyor. Yandaş basın kuruluşları ise açıktan destekleniyor. 'İslamcı basın' olarak bilinen medya organlarının sayısı ve etkisi AKP ile birlikte en üst düzeye çıktı. İSTANBUL Yılmaz Akgün İlgili Haberler
AKP: Genelkurmay'ın siyasi kanadı
Diyarbakı r Valisi 'eylemde'
AKP ve 'Lahika'
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment