Kürdistan Eyaleti Kuruldu [14 Aralık 1847]

3 Kasım 1839′da Gülhane’de Mustafa Reşit Paşa tarafından okunan Tanzimat Fermanı, Osmanlı halkları açısından devletin demokratikleşmesinin ilk somut adımıydı. Yönetimi iyileştirme amacıyla hazırlanan bu planlama, çoğu yetkiyi saraydan alarak meclis ya da bürokrasiye vermeyi amaçlıyordu. Osmanlı idaresindeki Kürtler üzerinde de çeşitli yansımaları olan Tanzimat, ilan edilmesinden üç yıl sonra Bedîrxan Paşa’nın başkaldırısı ile kesintiye uğradı. 1847′de Bedîrxan başkaldırısının bastırılması aynı zamanda fiilen 1518′den o güne kadar varlıklarını sürdüren ve Emiratül Ekrad olarak isimlendirilen Kürt Beylikleri’nin de sonu oldu.

1600′lü yıllarda Kürdistan bölgesinde hüküm süren beyliklerin duraklama dönemi yaşayan Osmanlı’ya karşı bağlılıkları özerk olmalarından dolayı sadece vergi ile sınırlandırılmıştı. Öte yandan bütün eyaletlerde devlet otoritesine karşı yönetim bozukluğundan dolayı çıkan ayaklanmalar sürüyordu. 1830′lara gelindiğinde özellikle Güneybatı Kürdistan’ı da içine alan Kavalalı Mehmed Ali Paşa olayı ve ıslahat hareketleri çerçevesinde 1838′de Kürt beyliklerinin egemenlik alanı resmî olarak geçersiz kılınmıştı. Kısa bir süre sonra II. Mahmud’un ölmesi ve yerine oğlu Abdülmecid’in geçmesi, Kürdistan açısından yeni bir belirsizliğe yol açacaktı. Bu belirsizlik, 1842′de Bedîrxan Paşa’nın Kürdistan’ı bağımsızlık ilanı ve büyük başkaldırısı ile dağılma sürecine girmiş bir imparatorlukta Kürtler açısından bir avantaja dönüşmüştü. 5 Yıllık çatışmalar neticesinde 30 Temmuz 1847′de Bedîrxan Paşa ve Mehmûd Xan’ın Girit ve Ruscuk’a sürülmesi, Osmanlı’nın bölgede denetimi yeniden ele geçirmesi anlamına geliyordu.

Aynı yıl Kürdistan adıyla madalya bastıran Abdülmecid, Kürdistan sorunu karşısında Meclis-i Vâlâyı Ahkâmı Adliye’nin önerisi üzerine Kürdistan Eyaleti’nin kurulmasını gerekli buldu. 14 Aralık 1847 (5 Muharrem 1264) tarihli arşiv belgesinde Diyarbekir Eyaleti ile Muş, Van, Hakkâri ve Cizre livalarının birleştirildiği ve Kürdistan Eyelati adıyla yapılandırıldığı görülmektedir. Belgeden anlaşıldığı üzere Kürdistan Eyaleti’nin başına Musul Valisi Esad Paşa getirilmiş (Eski Ayaş Voyvodası Mehmed Esad Muhlis Paşa) ve ayrıca 22 Aralık 1847 tarihli bir belgeden anlaşıldığı üzere büyükkadılığa aylık 4000 kuruşluk maaşla Kırımlı Ahmed Efendi atanmıştır. Kürdistan Eyaleti’nin kurulmasıyla ilgili Takvim-i Vakayi’nin 5 Muharrem 1264 tarihli 360. sayısında geçen ifadeler günümüz Türkçesiyle şöyledir:

“Takvim-i Vakayi’nin bundan önceki sayılarında da yazılmış olduğu gibi bir süreden beri derebeylerinin ellerinde kalmış olan Kürdistan ülkesinin, Allaha şükürler olsun ki Padişahın büyük gayreti ve ezici gücünün eseri olarak bu kez yeni baştan ele geçirilmesi başarıyla tamamlanmıştır. Bu başarı büyük padişahın, Osmanlı İmparatorluğu tebaa ve berâyâsının haklarıyla ilgili adalet niyetinin, hayırlı fikirlerinin ve büyük amaçlarının her zaman Allah tarafından feyz ve yardıma layık olacağının delili ve ispatıdır. Doğrusu zamanının geldiği münasip görüldüğünden adı geçen ülkenin idaresi, içişleri ve düzeninin devamlılığıyla, güveninin tesisi ve halkın isteklerinin yerine getirilmesi, oraların hususi ve bağımsız bir idare makamına konularak, zeki, bilgili ve olgun bir zata ihalesiyle Diyarbekir Eyaleti, Van, Muş ve Hakkâri sancakları ile Cizre, Botan (Bohtan şeklinde yazılmış) ve Mardin kazaları birleştirilip hepsinin bir eyalet sayılması ve itibar olunması ve bu eyalete Kürdistan eyaleti isminin verilmesi lüzumundan dolayı yerinde ve münasip görülmüştür. Bu suretle adı geçen eyalete bir vali düşünülünce Musul valisi şevketli Esad Paşa hazretleri, yetenek, zeka, namus ve doğruluk vasıflarından dolayı ve uzun süre o taraflarda istihdam edilmiş olması nedeniyle memleketin düzenine ve durumuna vakıf, Osmanlı eski vezirlerinden olduğundan adı geçen yeni eyaletin yüksek rütbeli bürokrat Esat Paşa hazretlerine ihalesi uygun görülmüştür. Bu durumda Musul Eyaletine bir diğer valinin tayini işleyişin gereği olduğundan Belgrat eski muhafızı şevketli Vecihi Paşa hazretleri, doğru, düşünceli, halkla ilgili işleri idare etmeye vakıf, övgüye değer zatlardan olması ve her ne kadar Musul eyaleti şimdiye kadar Tanzimat-ı Hayriye’den ayrı olarak idare olunmakta ise de, Tanzimat dairesinde bulunan ülke halklarının, Padişahın adil koruması altında gördükleri rahat, huzur, fayda ve emniyet, adı geçen eyaletin halkı tarafından anlaşılmış ve bunun gerçek adalet olduğunu bilerek ve bu eyaletin de doğruluk ve güzellik dairesi olan Tanzimat-ı Hayriye’ye dahil etmeyi arzu ve niyaz ettiklerinden adı geçen ahalinin bu isteklerine yüce padişahımız müsaadelerini esirgemeyerek adı geçen Vecihi Paşa hazretlerinin Tanzimat’ın adaletli kuralları gereğince idareye ve düzenlemeye muktedir bulunması sebebiyle kendisinin Musul valisi olarak atanması münasip ve doğru bulunmuş, bu husus doğrultusunda yüce fikirlerin sahibi padişahımızın emir ve fermanı üzerine lazım gelenler yapılmıştır.”

Takvim-i Vakayi’deki tam yazının Osmanlıca’dan Türkçe’ye transkripsiyonu şu şekildedir.

(Mukaddim ve muahhar Takvim-i Vakayi’ nüshalarında keşîde-i silk sutûr-ı beyân kılındığı vechile bir müddetden berü eyâdî-i mütegallibede kalmış olan hıtta-i Kürdistanın leh-ül-hamd ve’l minh mücerred himmet bi-hemtâ-yı hazret-i şehr-yârî ve satvet-i bâhire-i cenâb tâc-dâr-ı eser-i celîli olarak bu kerre yeni başdan feth ve teshîr-i mir’ât-ı teyessürde cilve-ger olmuş ve işbu muvaffakıyyet hazret-i şehn-şâh-i mahzâ âmme-i tebaa ve berâyâ-yı saltanat-ı Seniyye hakklarında ma’tûf ve rây-gân olan niyet-i âdle ve efkâr-ı hayriyye-i cenâb-ı cihân-bânî ibtiga-yı sâmîsince herhalde min kıbel-in Râhman zât-ı fahâmet-simât mülûk-anenin mazhar envâ’-i füyûzat ve te’yidât buyurulduklarına delîl ve bürhân olub doğrusu dîbâce-i tevârîh-i ezmân olmaklığa şâyân görünmüş olduğundan hıtta-i merkumenin hüsn-i zâbıta ve râbıta-ı umûr-i mülkiyye ve istihsâl-i menâzım-ı dâimîyesiyle te’sîs-i âsâyîş ahâlî kaziyye-i matlubesine bakılması yani oraların bir idâre-i mahsûsa ve müstakılle tahtına konularak dirâyetli ve vukuflu bir zâta ihâlesiyle Diyarbekir eyâleti ve Van ve Muş ve Hakkari sancakları ile Cizre ve Bohtan ve Mardin kazâları birleşdirilüb cümlesinin bir eyâlet add ve itibâr olunması ve iş bu eyâlete Kürdistan eyâleti tesmiye kılınması iktizâ-yi hâle muvâfık ve çesbân olacağına mebnî eyâlet-i mezbureye ol sûretle münâsib bir vali lede-t-teemmül Musul valisi atûfetlü Es’ad Paşa hazretleri dirâyet ve fatânet-i kâmile ve iffet ve istikâmet-i zâtiyye ile muttasıf ve çok zamanlar ol taraflarda istihdâm buyrulmasıyla usûl ve ahvâl-i memlekete vâkıf kudemâ-yı vüzerâ-yı saltanat-ı seniyyeden olmakdan nâşî eyâlet-i cedide-i mezkûrenin müşârün-ileyh Es’ad Paşa hazretlerine ihâlesi ve ol halde Musul eyâletine bir diğerinin ta’yini tabiat-î maslahat-ı iktizâsından olarak Belgrad muhâfızı esbak atûfetlü Vecîhî Paşa hazretleri ashâb-ı rüşd ve reviyyet ve erbâb-ı sıdk ve istikâmetden ve hüsn-i idâre-i umûr-i mülkiyyeye vâkıf zevât-ı sütûde-simâtdan olması ve eğerçi Musul eyâleti şimdiye kadar Tanzîmât-ı Hayriyyeden müstesnâ olarak idâre olunmakda ise de dâire-i tanzimatda bulunan memâlik hazret-i şâhâne ahalisinin sâye-i ma’delet vâye-i hazret-i mülûk-anede mazhar oldukları menâfi’ ve âsâyiş ve istirâhat ve emniyyet-i kamileyi eyâlet-i merkume ahâlisi derk ve iz’ân ederek ve bunun üss-i esâsı ma’delet olduğunu bilerek bu eyâletin dahi dâire-i nasfet bâhire-iTanzîmât-ı Hayriyyeye idhâlini arzu ve niyâz etmekde olduklarına ve ahâli-i merkumenin iş bu niyâzlarına müsâade-i seniyye-i cenâb-ı şehen-şehi bî-dirîg buyurulduğuna binâen müşârün-ileyh Vecîhî Paşa hazretleri usûl-i ma’delet-şümûl tanzimâtın ol vechile hüsn-i ve tensîkına dahi muktedir bulunması cihetleriyle kendüsünün Musul valisi nasb ve ta’yin kılınması tensib ve tasvib berle ol babda isâbet-efzâ-yı sünûh ve sudûr buyrulan emr ve fermân maâlî-i ünvân hazret-i hilâfet-penâhî mantûk celli üzere iktizâları icrâ kılınmıştır.)

Türk: İspanya Anayasasını getirin siyaseti bırakalım

Baykal bizim hapse girmemizi istiyor Vatan/DTP Grup Başkanı Ahmet Türk: Güvercinlere saldırmak üzere şahinler hazırlandı DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, düşünce ve anlayışlarında hiçbir değişiklik olmadığını belirterek, “farklı düşüncelerimizi dile getirdiğimiz için, büyük tepkiler ortaya çıkıyor. Bir tahammülsüzlükle karşı karşıyayız. Çeteler bize karşı cesaretlendiriliyor. Güvercinlere saldırmak üzere şahinler hazırlandı” dedi. Türk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı “demokratik” davranmamakla suçladı. Meclis’te partisinin grup toplantısında konuşan DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, yarın TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek tezkere konusunda düşüncelerini değiştirmediklerini belirterek, milletvekillerinin istedikleri gibi oy kullanma hakkına sahip olduklarını söyledi. Türk, Parlamento çatısı altında farklı düşüncelerini ortaya koydukları için, büyük tepkilerin hedefi haline geldiklerini öne sürdü. Türk, “Oysa Parlamento farklı düşüncelerin farklı projelerin ortaya koyulduğu yerdir. Bir tahammülsüzlükle karşı karşıyayız” dedi. “ASKERİ OPERASYON ÇÖZÜM DEĞİL” Sınır ötesi operasyondan yana olmadıklarını yineleyen Türk, tezkereye destek vermeyeceklerini ifade etti. Türk, “Sınır ötesi operasyonla ilgili tezkere gündeme gelecek. Bunun Meclis tarafından kabul edileceğini biliyoruz. DTP olarak geçmişten bugüne kadar tavrımızı açık bir şekilde ifade ettik. Askeri bir operasyon çözüm değil. Türkiye’nin ‘orta doğu’ batağına sürüklenmesini istemiyoruz” dedi. BAŞBAKAN ERDOĞAN’A ELEŞTİRİ Türk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Tezkere Meclis’te görüşülürken 549 milletvekilinin tavrını yakından izleyeceğiz” sözlerini eleştiren Türk şöyle devam etti : “549 milletvekili demiş. Sayın Başbakan hiddetle söylediği için 549 milletvekili demiş, 549 değil, 547 milletvekili var. Eğer farklı düşünceler Parlamentoda yoksa, o zaman demokrasinin anlamı kalmaz. Demokrasi ülkesinde her milletvekili istediği şekilde oy kullanamaz mı? Bu doğru bir yaklaşım değildir. Başından beri söyledim. Çetelere kendini bilmezlere bizleri hedef haline getirmeleri izah edilecek bir davranış değil. Tezkere konusunda herkes düşüncelerini farklı bir şekilde ortaya koyacak.” “GÜVERCİNLERE SALDIRMAK ÜZERE ŞAHİNLER HAZIRLANDI” Gazeteci Hrant Dink’in barış ile ilgili sözlerini hatırlatan Türk, “Bu güvercinlere saldırtmak üzere şahinleri hazırlamış bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir linç politikasıyla karşı karşıyayız. Bunun izlerini ve işaretlerini almaya başladık. Gerçekten vahim bir durum” diye konuştu. DTP’nin genel merkez binasına yapılan silahlı saldırıya da değinen Türk, şöyle devam etti : “DTP binalarına kurşunlar sıkılıyor. Hiç kimseden çıt çıkmıyor. İkinci gün ise serbest bırakılıyorlar. Çeteler bize karşı cesaretlendiriliyor. Parlamentoya geldiğimiz günden beri barışcıl ve demokrasi mantığıyla geldik. Düşünce ve anlayışımızda hiçbir değişiklik yok. Birileri bize ‘senin susma hakkın var’ diyor. Bu nasıl bir demokrasi.” “BAYKAL CEZAEVİNE GİRMEMİZİ İSTİYOR” DTP Grup Başkanı Türk, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı da eleştirdi. Türk, “Dokunulmazlıklarımızın kalkmasını istiyor. Sayın Baykal, her fırsatta dokunulmazlıklarımızın kaldırılarak cezaevine girmemizi istiyor. İspanya Anayasası’nı övüyor. Sayın Baykal İspanya Anayasası’nı çok iyi okuması gerekiyor. Zaten o anayasa bizde olsa sorun kalmaz. Bu Anayasa Türkiye’de olsa biz kendimizi fesh ederiz, siyaseti bırakırız” dedi.

"Kürt ve Kürdistan şehitleri için el-fatiha" sorusturmada

Kürtçe fatihaya inceleme AMED (16.10.2007)- Yaşamını yitiren Kürt yazar Mehmet Uzun için okutulan mevlitte Kürt ve Kürdistan şehitleri adına fatiha okutan emekli imam Zeki Korkmaz hakkında inceleme başlatıldı. Kürt yazar Mehmet Uzun için 13 Ekim Cumartesi günü yapılan cenaze töreni ardından dün Büyükşehir Belediyesi Konukevi’nde okutulan mevlit sırasına emekli İmam Zeki Korkmaz hakkında Kürtçe "Kürt ve Kürdistan şehitleri için el-fatiha" dediği için inceleme başlatıldı. Alınan bilgilere göre bu haberin televizyon ve gazetelerde yer almasından sonra Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü inceleme başlattı. İnceleme ardından Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulacağı öğrenildi. ANF NEWS AGENCY

Gel Tezkere

Hasan Bildirici/Tarih: 15 Ekim 2007 Pazartesi “Gel tezkere, gel tezkere” diye başlayan bir şarkı vardı. Esmer bir kadın söylerdi. İsmi de Esmeray’dı galiba. “Gel tezkere, gel tezkere bitsin bu hasret Köyde anam, bacım, yarim yüzüme hasret!” Fakat Esmeray’ın şarkısında söylediği “tezkere” ile hükümetin meclise getirdiği “tezkere” farklı. Esmeray, askerliğini bitirmeyi dört gözle bekleyen askerler ve onların yakınları için söylemişti şarkıyı. Askerliği bitirmek, “Tezkere almak” anlamına gelir. Hükümetin “tezkere”si ise gitmek anlamına geliyor. Yani gitmek için meclisten izin almak... Nereye? Elbette başka bir ülkeye... İşgale, talana, soykırıma... Türkiye, Güney Kürdistan Federe Devletini PKK için tehdit ediyor. PKK, Türkiye Kürtlerinin örgütü. PKK’liler Türkiye vatandaşı. Sanırı aşmışlar ve sınır ötesindeki Güney Kürdistan dağlarını mekan eylemişler. Kaldı ki, çoğu da Türkiye Kürdistan’ında... Sınırları o tarafa doğru aşılan kim? Irak... Aşan kim? PKK... PKK nere örgütü? Türkiye... Normalde Irak, dolayısıyla Federe Kürdistan Devletinin Türkiye’ye şunu demesi lazım: “Sınırlarını sıkı tut komşu kardeş. Senin vatandaşlarının kurmuş olduğu PKK örgütü ve militanları benim sınırlarımı aşarak dağlarımda yer tutmuş... Üstelik durmadan da geliyorlar...” Fakat Türk devleti işi tersinden işletiyor, kendi Kürt sorununun üretimi olan PKK’yi başka yerlerde arıyor. Kendi sorumluluğunu başkalarının üzerine atarak bu işten yırtacağını sanıyor. İşi bir de tersinden düşünün: Diyelim ki, Peşmergeler gelip Hakkari dağlarında mevzi tutsalar... Halk içinde çalışıp örgütlenseler... Türk devleti kimi sorumlu tutar? Yine Barzani, dolayısıyla Güney Kürdistan yönetimini sorumlu tutar. Nasıl denklem değil mi? Her iki durumda da Türkiye’nin sorumluluğu yok. Peşmerge gelince de PKK gidince de Kürt yönetimi sorumlu... Türk devletinin Kürt sorunundan anladığı da bu zaten. Kendi sonuçlarını başkalarının üzerine atıp kaçmak... Fakat bu kez “Tezkere” ile Güney Kürdistan’a girmek istiyor. PKK, Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Cudi ve Gabar’da; Ankara ve İstanbul’da... Ama adamlar illa Güney Kürdistan’a gidecek. Güney Kürdistan’nın neresine? Kandil uzak... Ancak hava bombardımanı yapabilir. Yakın dağlarda ise hareket haline beş on grup var... Gerisi Kuzey Kurdistan’da... Dersim’de, Garzan’da Botan alanında... Ama illa gidecek. Tezkere almış ya, gitmemek olmaz. Git diyorsun, gitmiyor. Gel diyorsun, gelmiyor... Gitme dediğin zaman illa gideceğim diyor... Televizyonlara bakarsanız, asker PKK’nin tozunu atmış bile. Her kanalda bir strateji uzmanı, rütbe ve makam hırsızı emekli generaller... Karşı duvara dev bir Ortadoğu haritası asmışlar... Kırmızı ok işaretleri Kandil, Haftanin, Zap gibi gerilla yoğunluklu alanları gösteriyor... Spiker, emekli generale soruyor: “Biraz çabuk anlatır mısınız, Kandil’e nasıl gidilecek?” Reklam arası çalışan emekli general tam Kandil’e çıkacak iken, araya reklam giriyor. Reklam bitiyor. Sırada başka şeyler var. İşi çabuk tutması lazım ki, “Sıla” dizisi başlasın. Emekli general uzatıyor halbuki. Spiker araya girmek zorunda. Bir an önce Kandil’e çıkıp inmek zorunda ki, dizi başlasın... “Kandil’e çıktınız, bombaladınız, kampları yerle bir ettiniz, geri dönerken Kerkük falan?...” “Nerede incelmişse orada kopsun” diyor emekli general... Bir çavuş kadar zekası olmayanları topluma general diye yutturmuşlar. Durmadan konuşuyor: “Önüne çıkarsa Peşmerge’yi de vurursun, Amerika’yı da!..” “Biraz yavaş ol kardeşim!” diyen yok. Ama ben bu tezkere hikayesini sevdim. Bayıldım... Bütün güzel işlerin, böyle “gel tezkere” işlerinden sonra ortaya çıktığını öğrenmişim. Yüreği ağzında bekleyen Kürtlere şaşıyorum. Ovaları anladık, bağı bahçeyi anladık... Şırnak, Cizre ve Diyarbakır gibi yerleri teslim etmeyi anladık... Bir kere teslim edileni geri almanın çok kolay olmadığını da anladık... Fakat bir kez olsun kendi mevzisinin sahibi Kürtlere güvenmek lazım... Eğer bundan da bir şey çıkmayacaksa, vallahi bu dünyada Kürt olarak yaşamanın bir lüzumu yok... Ancak Kürt olarak kalmanın bu kez lüzumu var. Çünkü bu kez Kürtler yenilmeyecek. Onun için git diyorsun, gitmiyor; gel diyorsun, gelmiyor; gitme diyorsun, illa gideceğim diyor... “Gel tezkere, gel tezkere bitsin bu hasret, orada ABD, PKK, Peşmerge yolunu gözler...” Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com

Osman Öcalan: Türkiye kaybeder

Posted on Salı, 16.Ekim 2007 Topic: Güncel Her şeyden önce ABD'nin ve Kuzey Irak'taki bölgesel Kürt hükümetinin onayını almadan yapılan bir operasyonun başarı şansını sıfır olarak görüyorum. Hatta sıfırın altında görüyorum. Türkiye'de kamuoyu çareyi bir sınır ötesi operasyonda görüyor ve oldukça buna konsantre olmuş. ABD ve Kürt hükümeti tarafsız kalsa dahi Türkiye kaybeder Hür haber/Osman Öcalan, Türkiye'nin yapacağı olası bir sınır ötesi harekat için, "Bu bir Türkiye-ABD çatışması olur. Kuzey Irak'a yapılacak bir askeri harekatta ise bölgedeki Kürt liderler el altından örgütün yanında yer alır" dedi. Uzun yıllar Abdullah Öcalan ile birlikte örgütün komuta kademesinde yer alan ve ağabeyinin tutuklanmasıyla birlikte 1999'dan 2003 yılına kadar PKK'nın liderliğini yürüten 49 yaşındaki Osman Öcalan, iki yıl önce fikir ayrılığı nedeniyle ayrı düştüğü örgütün tümüyle kontrolden çıktığını savundu. Bir dönem İran'da Devrim Muhafızları tarafından tutuklandığı iddia edilen Öcalan, Türkiye'nin Kandil Dağı'na yönelik sınır ötesi askeri harekatı sıkça dile getirdiği bir dönemde Kuzey Irak'ta İHA Irak Temsilcisi Sadık Kahraman'ın sorularını yanıtladı. ABD-PKK GÖRÜŞMESİ DEVAM EDİYOR Örgütün ağabeyinin hapse atılmasından sonra kontrol dışı eylemler gerçekleştirdiğini kaydeden Öcalan, bunun sebebinin de ABD ve AB ülkeleri olduğunu söyledi. Örgütün başında olduğu dönemlerde, Irak'a yönelik askeri müdahaleden kısa bir süre ABD makamları ile Amerikan Dışişleri Bakanlığı nezdinde mektuplaştığını da anlatan Osman Öcalan, "Ben PKK adına yazılan mektupların çoğunu yazdım ve mektuplarımız hepsi kabul gördü. Mektupları dış ilişkilerden tutalım; buradaki özel temsilcilerine kadar gönderdik. Ağırlıklı olarak buradaki temsilciliklere yazıştık. Bazen dışişlerine makamlarına farklı mektuplar gönderdik. Mektuplarımız ABD tarafından alınmış, cevaplarında daha çok 'değerlendireceğiz' şeklinde yanıtlamışlar. Ancak zaman zamanda temaslar olmuştur. Bu temaslarda görüşmeler hep olumlu geçmiştir" şeklinde konuştu. Örgüt adına ABD makamları ile yapılan görüşmelerin genellikle Irak'ın işgalinden sonra gerçekleştirildiğini dile getiren Osman Öcalan, bazı görüşmelerin de dolaylı yollardan Amerikalı generallerle olduğunu ancak bu görüşmelerde kendisinin yer almadığını ifade etti. Öcalan, ABD-PKK görüşmesinin halen devam ettiği kanısında olduğunu da vurguladı. Zaman zaman örgütün sol kanadına karşı mücadele edenleri de eleştiren Osman Öcalan, İmralı'da tutuklu bulunan ağabeyi Abdullah Öcalan'ın da örgütteki etkisini yitirmediğini kaydetti. Türkiye'de aktif siyaset yapma arzusunda olduğunu da kaydeden eski PKK'lı, bunun için kendisine imkan tanınmasını istedi. ABD PKK'YI, İSRAİL PEJAK'I DESTEKLİYOR Öcalan, ABD'nin PKK'ya silah yardımı yaptığı şeklindeki soruları ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın, Birleşmiş Millet (BM) Genel Kurul toplantıları için gittiği Washington'da yapmış olduğu "PKK'nın elinde ABD tankları var" şeklindeki açıklamalarına da değinerek, "Şunu iyi biliyorum ki; benim bulunduğum süre içersinde Amerika'nın örgüte karşı askeri lojistik desteği olmamıştır. Ne silah ne de başka bir malzeme vermemiştir. Tankların olduğu konusundaki haberleri ben de hayretle izledim ve bu haberler bana göre yalandır. Birileri Türkiye'yi yanıltıyor ve Türkiye'yi yanıltan da zannederim İran'dır. Çünkü İran, ABD ve Türkiye ilişkilerinin bozulmasını istiyor. Hatta çatışma noktasına gelmelerini arzuluyor. Bu konuda bir fitne vardı ve bunu İran hatta bazı PKK çevreleri de yapabilir." dedi. ABD'nin Kürtlerin Irak siyaseti içinde öne çıkmasına destek verdiğini kaydeden Öcalan, bu nedenle ABD'nin PKK'yı, İsrail'in de örgütün İran uzantısı olarak nitelendirilen PEJAK'ı desteklemesinin muhtemel olduğunu savunarak, PEJAK'ın kuruluş amacının da İsrail ve ABD çıkarı doğrultusunda oluşturulduğunu, ancak her iki ülkenin de PKK ve PEJAK'a yönelik desteğinin dolaylı yollardan geliştiğini ima etti. DTP, APO'NUN SÖYLEDİKLERİNİ DİKKAT ALMAK ZORUNDA Halen İmralı Cezaevinde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan'ın örgüt ve Demokrat Toplum Partisi üzerindeki etkisini de değerlendiren Osman Öcalan, "Türkiye'de Kürt sorunu ile ilgilenen Kürtlerin yüzde 99'u halen Apo'ya bağlıdır. Bu nedenle PKK da, DTP de Apo'nun dediklerini dikkate almak zorundadır. Onu dikkate almazsa DTP biter. Tabii şu da var; Apo, içinde bulunduğu çeşitli koşullardan dolayı örgütü yönetemiyor. Hatta bunu da açıkladı. 'Ben örgütü yönetemem koşullarım buna el vermiyor, siz gidin bildiğiniz gibi yapın' dedi. Ondan sonra PKK'nın eylemleri arttı" diye konuştu. SINIR ÖTESİ OPERASYONDA TÜRKİYE KAYBEDER Türkiye'nin olası sınır ötesi harekatı ve PKK'ya yönelik operasyonunu da değerlendiren Osman Öcalan, şunları kaydetti: "Her şeyden önce ABD'nin ve Kuzey Irak'taki bölgesel Kürt hükümetinin onayını almadan yapılan bir operasyonun başarı şansını sıfır olarak görüyorum. Hatta sıfırın altında görüyorum. Türkiye'de kamuoyu çareyi bir sınır ötesi operasyonda görüyor ve oldukça buna konsantre olmuş. ABD ve Kürt hükümeti tarafsız kalsa dahi Türkiye kaybeder; çünkü çok asi ve geniş bir dağlık alan Kandil. PKK her taşını tanıyor, hangi vadisi nereye çıkar biliyor. Türk ordusu bu bölgeye girerlerse büyük zararlar görür. Ama ABD ve Kürt güçlerinin yardımını alırlarsa kısmen bir askeri başarıya ulaşırlar. Tam bir başarı değil. Türkiye en olumlu halinde bile kısmi bir başarı elde eder. ABD ve Kürt yönetim dışında yapılan bir operasyon Türkiye için çok korkunç sonuçlarda yaşanabilinir. Ciddi kayıplar verir. Bunun yanında arazide örgüte yönelik operasyonlar yapılırken, Türkiye'de sivil karakterli eylemler olur. Çünkü PKK'nın belli bazı birimleri halen Türkiye içersinde konumlandı. Eğer bir operasyon olursa iç bünyede yakma ve sivillerin içersinde olan eylemler kızışır." Türk ordusunun olası Kuzey Irak harekatında Bölgesel Kürt yetkililerin hareket kabiliyetlerini de değerlendiren eski örgüt üyesi, KDP ve KYB'nin söylemde karşı olmasına rağmen, Kürtlerin el altından örgüte destek çıkacağın savundu. Öcalan, sınır ötesi harekatta gerillaların fazla kayıp yaşamayacağın da söyledi. PKK'nın 'karargah' olarak kullandığı Kandil Dağı'ndaki militan sayısına da değinen Öcalan, "Bana ulaşan son bilgiler; dağdaki sayı epeyce azalmıştır. Yani 500'ün altındadır. Bunun gerekçesi de, PKK ilk baharda bir eylem kararı aldı ve eylem planı çerçevesinde silahlı güçler, Türkiye topraklarına doğru kaydırdı, sırf operasyon kaygısıyla değil." şklinde konuştu. PKK kadrolarına tekrar dönüp dönmeyeceğine ilişkin yöneltilen soruya ise Öcalan, örgütle sorunları bulunduğunu ve bu sorunların çözüme kavuşturulmadığı sürece dönmeyi düşünmediğini ifade etti.