Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin, Kuzey Kürdistan’da geliştiği ve kitleselleştiği 1980’li yıllarında, gelen 12 Eylül darbesi ve cuntacı yönetimi, bilinçli devlet eliyle bir uygulamayı aşama aşama geliştirdi. Bu uygulama K.Kürdistan’da islamcı hareketin geliştirilmesiydi.
1980li yılına gelindiğinde Kürdistan’ın bütün illerinde ve köylerinde Kürt örgütleri kitleselleşmiş bir yapıya ulaşmıştı. Örgütlülük olayı tartışılabilir ama kitleselleşmişti. Bu büyük DDKO hareketinin Kürdistan’da yarattığı 70’ler sonrası bir gelişmeydi. Uzun bir sessizlik dönemi sonrası Kürdistan’da ulusal bilinç, Kürt 68 hareketi olarak adlandırabileceğimiz DDKO’lar sayesinde yeniden gelişmişti. DDKO sonrası oluşan örgütler içine o dönemin gençliği yeralmışlardı. Hızla Marksist anlayışın yön verdiği Kürt örgütleri kitleselleştiler. Kürdistan’da, dünya içinde yer aldığına göre çağın akımlarından etkilenmesi doğaldı. Bu yapılanmaları, bugün değişik çıkarlar gereği mahkum eden siyasi unsurlar yanlış değerlendirme içindeler. Tarih bu gelişmeyi zorunlu kılıyordu. Ayrıca Kürdistan hareketinin ideolojik şekillenmesinde bir motor güç olan Rızgari yapılanması Kürdistan’ın, Ulusal Kurtuluş Tezler’inin pazarlanmayacağının savunucusu olmuştu. Marksist teoriyi savunanlar, Kürdistan’ın bağımsızlığı tezinide kitlelere mal ettiler. Daha sonra gelişen PKK yapılanması kendisinden önce çalışılmış bir alan bulduğundan rahat örgütlendi. Silahlı mücadeleyi başlatması bunu daha da kolaylaştırdı. Ama PKK, Kürdistan’da verdiği silahlı mücadele ile tüm Kürtleri hareket ettirdi. Hem de Marksist-Leninist olduğunu söylediği halde.
Bugün tahlil edildiği gibi Kürtler dini olarak tutucu ve köktenci islamcılar değildi. Ulusal yanın hakim olduğu bir yapılanma gösteriyorlardı. Peki bu nasıl değişti? Ne derecede değişti?
12 Eylül 1980 darbesi Kürdistan’da devlet eliyle Ulusal Kurtuluşa karşı ve bir müddet sonra PKK’nin silahlı mücadelesine,kitleselleşmeye karşı islamcı hareketin bizzat oluşturulması ve desteklenmesiydi. Askeri yönetim bir yandan Kürdistan’da toplu tutuklamalar yaparken ve kitleleri bastırırken diğer yandan dini geliştiriyordu. Özellikle helikopterlerden bile dini mesajlar içeren bildiriler attırıyordu. Kurtuluş 2000 tarihindeki yayınında o dönemi şöyle açıklıyordu.
’’İşte cuntacıların Mart 1986'da askeri helikopterlerden attırdıkları el ilanları: "Vatandaş!
Bakın en yüce İslam dini size ne emrediyor...
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Allah tecavüzkarları sevmez. (Kur'an-ı Kerim Bakara Suresi, 140. ayet)
Onlara karşı savaşmak senin gibi her müslümanın görevidir."(Soner Yalçın, Hangi Erbakan, Syf:240)
Öylesine ileri gidilmiştir ki, bölge halkına "müslümanlık görevi" hatırlatılır, halk "küfür cephesi"nin karşısında "İslam Cephesi"ne davet edilir... Ordunun, Laik Cumhuriyet'in ordusu olduğu demagojisi de unutulup; "İslam Dünyasının Ordusu" ilan edilir.(Bkz. age. Syf:242) Kuran'dan bol ayetli bildiriler birbirini izler.
Aynı şey bölgenin valileri için de geçerlidir. Merkezi ya da yerel düzeyde benzer içerikte bildirilerle, afişlerle ulusal bilincin gelişmemesi için İslami ideoloji işlenir.
1990 yılında Abant'da toplanan Türk Ocakları Merkez Heyeti'nin hazırladığı Rapor da, dinin ve İslamcıların nasıl kullanıldığına başka bir örnektir. Bu aynı zamanda devletin İslamcıları kullanabileceğine olan güveninin de ifadesidir. Raporu hazırlayanların arasında, bugün MHP'den bakan olan Abdülhaluk Çay ve Sadi Somuncuoğlu, eski başbakan yardımcısı Faruk Sükan ve Doğu Ergil'in olması ise, Rapor'un önemini arttırmaktadır. İşte Rapor'da yapılan tesbitler ve önlemler:
"(...) Ülkemizde Kürtçülük (...) temelde laik, hatta din düşmanı bir ideoloji değildir. Kürt ayrılıkçılığı bir aydın ideolojisidir. Kürt ayrılıkçılığını büyük ölçüde laik-pozitivist eğitimin hızlandırdığı söylenebilir."
"(...) Yörede resmi faaliyet gösteren az sayıda kuran kursu ile çok az sayıda İmam Hatip Okulu vardır. Bunların sayı ve kapasiteleri yetersizdir. Fiili güç ve itibar dengesinin sağlanması için gerillaya karşı mücadelede silah, araç ve gereç üstünlüğü sağlanmalı, savunmasız alanlar tamamen kapatılmalıdır."(Aktaran: Mehmet Güç, 28 Ocak 2000, Yeni Binyıl )’’
Daha sonra Doğu Ergil’i bazı Kürt aydınları ile 1990 yıllarda İsviçre ‘de gizli olarak yaptığı toplantılarda, yani TOSAV denen oluşumda göreceğiz. Bir Kürt siyasetçinin yazdığı gibi ‘’güzel fikir tartışmaları yapıyorduk’’ kadar masum olmadığı ortadaydı. İşte MHP’lilerle bu şahıs Kürt hareketinin nasıl boğulması gerektiği üstüne raporlar hazırlamış. Ayrıca Kemalist olanların islamcı örgütlenmeyi Kürdistan’a önermelerinden her şey anlaşılmaktadır. Bu gün PKK’nin ‘’barış’’ çağrılarını eleştirenlerin çoğu TOSAV’IN toplantısında o dönemin Ulusalcı potansiyelini ve dinamizmini nasıl boğacaklarını Doğu Ergil’le ‘istemeyerekte’ olsa planlıyorlardı.
Biz tekrar islamcı hareketin yükseltilmesi olayına dönersek bunun planlı ve de bizzat devlet eliyle olduğu o zamanlar devlettin milletvekilleri tarafındanda kabul edildi.
Kabul edelim veya etmeyelim ama bugünde K.Kürdistan’da islamcı hareket yeniden devlet eliyle örgütlendiriliyor.Bu bir gerçek.
Yükselişte olan KUKM (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi)’ne karşı islamcı akımların, Kürdistan’da gelişimini Türk devleti bir çözüm olarak gördü. Bugünde aynı yol izlenmektedir. Diyarbakır’da aş evleri,dernekler adı altında islamcılar örgütlenmekte ve günlük ekmeği bile olmayan yoksul Kürtler’i hedef kitle olarak seçmektedirler. Kürtler’in büyük çoğunluğu yoksulluk içinde yaşadıkları için, bu akımların ekmek ve bir kalıp sabun vererek örgütlendikleri kesimi oluşturmaktadırlar.Kürt hareketini nasıl bir tehlikenin beklediği ise açıkça görülmektedir. Ayrıca bu kesim Kürt Ulusalcılığı’nıda kullanarak bunu yapmaktadır. Kürt hareketi içine girmeye başlamış ve bu şekilde örgütlenmeyi önüne koymuştur. Bunun arkasında İslami Kürt Zenginler Hareketi olmadığına göre(islamcı hareketlerin arkasında gelişmek isteyen bir islamcı sermaye sınıfı vardır) kökeninde devleti aramak en doğrusudur.
Fetullah Gülen hareketinin Diyarbakır ve hatta Güney Kürdistan’da örgütlendiğini biliyoruz. Uluslararası düzeyde örgütlenmiş bu hareketin, Zaman gazetesi ve Samanyolu gibi medya araçları izlenirse nasıl bir Türkçülük yaptıkları görülecektir. Samanyolu TV’nin ucuz dizilerinde, Kürt Gerilla Hareketini alçaltan konular işlenilmekte ve aç kalan gerillaların domuz yedikleri işlenerek Kürt halkının dini duyguları kullanılarak bu hareket kötülenmektedir. Türk medyası içinde en sistemli Türkçülük yapan Fetullah Gülen hareketinin medyasıdır. Elbette bunlar Kürdistan’da işbirlikçi taraftar bulacaklardır. Rantçı bir kesim her zaman vardı. Döneme göre şekil değiştirmektedir. Hatta şu anda eskinin meşhur devlet yanlısı rantçılarını Kürt gruplar içinde görmek mümkündür.
Kürtler içinde islami hareket, hükümet partisinin olanakları içinde örgütlenmektedir.Kürt halkının içinde yoğun aydınlatma ve bunları deşifre etme çalışmaları gerekmektedir. T.C. başbakanı, Kürtler’in gözü içine bakarak ‘tek millet,tek devlet, tek bayrak’ dediği halde, bazı ‘Kürt aydın’ları tarafından Kürt sorununa olumlu yaklaştığı şakşakçılığı yapılmaktadır.
Devletin eliyle örgütlenen islami hareketin tarihine dönersek;12 Eylül sürecinde darbeden sonra kapanan Milli Türk Talebe Birliği ve 600’e yakın şubesi bulunan Akıncılar Derneği içinden gelen gruplar 1980 yılında Diyarbakır’ın Vahdet kitabevinde toplandılar. Bu toplantı Kürt aydınları ve ulusalcılarını katletmeyi önüne görev koyan Hizbullah örgütünün kurulmasının başlangıcıydı.
Hizbullah’ı oluşturan lider kadroların geçmişte ait oldukları geldiği siyasi örgütlenmeler olan MTTB ve Akıncılar’ın ideolojik olarak islam ve daha çok Türk milliyetçiliğini işleyen bir anlayışa sahip oldukları ve bu lider kadroların Kürdistan’da ulusal mücadele yükselirken böyle oluşumlar içinde yer almaları onların Türk milliyetçiliğine ne kadar hizmet ettiklerinin kanıtıdır. Bir ideolojik anlayış içinde yetişmek bir günde olgunlaşan bir durum değildir ve yılları kapsamaktadır. Bir günden ertesi güne bu insanlar Kürt –İslam devletini keşfetmemişlerdir. Bu örgütü etkileyen İran ve Türkiye’nin amaçları doğrultusunda örgüt görev yapmıştır.
Kürdistan’da artık o dönem yurtsever kadrolar faili meçhul cinayetlere kurban gittiler.
Devletin TBMM Hizbullah Raporu’nda , Hizbullah ve devlet ilişkisi vurgulanmaktadır. (2 Şubat 2000)
‘’Eski Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek:’’ Ne yazık ki,Hizbullah örgütü mensupları bir dönem askerlerden yardım gördüler. Buradaki bazı askeri birliklerde silahlı eğitim yaptılar, lojistik destek gördüler’’. (2 Şubat 2000, TİHV Yönetin Kurulu adına başkan Yavuz Önen)’’
Tabii ki devlet bürokratları bunun direk devlet eliyle kurulduğunu söylemeyeceklerdir. Ama bu söylemin bile neyi ifade ettiği ortadadır.Ayrıca din bir rant kapısıdır. Hizbullah, K.Kürdistan’da 90’lı yıllarda 6 trilyonu bulan kurban derisi toplamıştır. Dinin nasıl ekonomik bir kaynak olduğunu düşünün artık! Hizbulkontra olarak halk arasında adlandırılan Hizbullah, faili meçhul cinayetlerle 1638 kişinin ölümünden sorumludur.Öldürülenlerin çoğu Kürt yurtseveri işadamı,aydın ,siyasetçilerdir.
Hizbullah bugün tekrar örgütlenmektedir. Değişik dernek isimleri altında örgütlenmeleri oluşmuş ve çalışmaları devam etmektedir.
Evet bu bugün de islamcı hareket daha ılımlı örgütlenmelerle gelişmektedir.Geçmişten dersler çıkarmıştır. Kürt ulusalcılığını direk hedef almamaktadır. K.Kürdistan’da PKK dışında bir Kürt örgütlenmesi kalmamıştır. PKK’de islamı ön plana çıkararak bir şeyler yapmaya çalışmaktadır. Ancak Kürdistan’da islamcı -devlet hareketinin gelişmesine karşı sistemli bir çalışma gerekmektedir. Bu çalışmayı geçmişte Rızgari hareketi ideolojik olarak Kemalizme ve onun uzantıları Türk soluna karşı yapmış ve başarmıştı. Ancak devlet bu tür hareketlerede hayat hakkı vermemektedir. Rızgari hareketi, Türk polisi uzantılarının örgüt içindeki provakasyon çalışmaları ve o dönemin şartlarının getirdiği sonuçlar içinde 1997 yılında dağıtılmıştır.Rızgari hareketinin yokluğu K.Kürdistan’da hissedilmektedir. Unutmayalım ki Rızgari hareketi 1976’larda örgütlenmeye başladığı zaman bütün Van,Muş, Bitlis bölgesinde mellelerin başını çektiği bir örgütlenmeydi. Rızgari hareketi Kürt yurtseverliğini her zaman ön plana almıştı. Ve böyle bir odağa günün koşullarına uygun tekrar ihtiyaç vardır.
Doğru olan bu dönemde PKK dışında gerçekten ciddi bir muhalefet yoktur. PKK’nin yaptığı muhalefet ise yanlışlarıyla birlikte tek Kürt muhalefeti konumundadır. HAK-PAR ise Kürdistan’da henüz böyle bir çalışmayı yapacak güce ulaşmamıştır.
Tehlike ise K.Kürdistan’da, devlet-islamcı hareketinin örgütlenmesi, dini kullanarak ilerlemektedir.
Hürriyet gazetesi 7 haziran 2008’de, Metehan Demir’in Güney Doğu’nun Şifreler’i yazı dizisinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı stratejiden şöyle bahsediyor.
‘’TARİHİ ZİYARET: DİYANET İŞLERİ BAKANI BÖLGEYE GELİYOR
Diyanet İşleri Başkanlığı da bu nedenle son dönemde Güneydoğu’ya yönelik çok özel bir strateji başlatmış. Bunu da ilk kez burada duyuralım, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu bu çerçevede ilk kez belki de tarihin en geniş kapsamlı bölge turuna çıkmaya hazırlanıyor. Bu, devletin din ile ilgili en yetkili ismini doğu ve güneydoğu’ya vatandaşının yanına göndermesi açısından tarihi önem taşıyor. ‘’
Evet anlaşıldığı gibi doktorsuzluktan ve açlıktan kıvranan Kürt halkına sağlık hizmeti değil de din hizmetini acil bir strateji olarak görmüşler.
Diyarbakır gibi modern bir Kürt şehrinde 1980 yıllarda bir tane türbanlı kadın görmezken artık türbanlı kadınlar görmekteyiz. Diyarbakır’lı olanlar bilirler.Geleneksel Kürt kadının baş bağlama biçimi dışında türbanlı kimseyi Diyarbakır sokaklarında göremezdik. Artık yollarda onları görmeye başlamışsak, islamcıların örgütlendiğini de görmeliyiz. Kürtler çok dinli bir ulus, bu nedenle tek bir dinin baskıcı örgütlenmesi Kürt halkını daha çok çatışma ve acı çekme toplumu haline getirecektir.Hele bu Türk devleti eliyle Ulusal Hareketi boğmak için örgütlendiriliyorsa, kaos ortamı oluşacak demektir. Bu örgütlenmelerde uluslararası Şeriatı yaymak isteyen devletleride unutmamak gerek.
Bugün AKP, Kürdistan’ın Diyarbakır ve çevresinde arkasındaki islami sermayesinin desteğini alarak köylülere para dağıtmakta ve yerel seçimler için oy istemektedir. Ve bu işte ‘türbanlı kadınları’nı kullanmaktadır.PKK’nin gücü olduğu için en çokta görev ona düşmektedir. Yeni ve akıllı bir siyaset bu akıma karşı oluşturmak gerekmektedir. Yeni Kürt oluşumlarına ihtiyaç büyüktür.
G.Ç.http://www.lekolin.com
Hizbullah-Ergenekon ilişkisi, devlet ilişkisidir
Hizbülvahşet'in hamisi TSK ve Ergenekon : Hizbullahçılar PKK'ya karşı askeri birliklerde eğitildi
Domuz bağlı Ergenekon - Hizbullah ilişkisi
'Bayraklar, Peçeler ve şeriat'
Türkler ve Kürtler: ‘Kürt sorunu’ nu tartışıyor
KIBLESI ANKARA SERMAYESI CEHALET DINI PARA TURK HIZBULLAH'I TEKRAR SAHNEDE...*
0 Yorum:
Post a Comment