Irak ordusu Kuzey Kurdistan sınırında 10:39Irak ordusuna bağlı 3 bölüklük askeri güç Türkiye sınırına kaydırıldı. Özel birliklerden oluşan yaklaşık 300 kişiden oluşan birlikler, Zaxo'da bulunan Türkiye sınırına yerleştirildi. Türkiye'nin olası sınır ötesi operasyonuna karşı peşmerge güçlerinin sınıra kaydırılmasının ardından dün gece Irak merkezi yönetimi ordu güçlerinden oluşan 3 bölük askeri güç, Zaxo'ya sevk edildi. Yaklaşık 300 askerden oluştuğu belirtilen askeri birliklerin özel eğitimli birliklerden oluştuğu belirtiliyor. Gece geç saatlerde peşmergelerin yoğun güvenlik önlemi altında araçlarla Zaxo'ya sevk edilen askerlerin Türkiye sınırındaki Zaxo'ya bağlı bazı karakollara yerleştirildiği bildirildi. Askerlerin tam tecizat ve teknik donanıma sahip olduğu belirtilirken, bu birliklerin savaş konusunda eğitimli olduğu kaydediliyor. ZAXO (DİHA)

"ABD irade gösterdi" CNN TÜRK/ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Matthew Bryza, ''ABD PKK'yı ortak düşman olarak kabul ediyor. İlk kez ABD yetkililerinde PKK ile mücadele konusunda bu derece büyük bir irade var'' dedi. Matthew Bryza, ABD Başkanı George Bush ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan görüşmesini değerlendirdi. "Bu derece gergin bir ortamda Türk müttefiklerimizin öfkelenmeye hakkı var" diyen Bryza, "Çünkü ABD olarak PKK ile mücadele konusunda yükümlülüklerimizi yerine getirmedik" diye konuştu. ABD Başkanı Bush'un "PKK ortak düşmanımızdır" sözlerinin çok önemli olduğuna dikkat Çeken ABD'li yetkili, "ABD daha önce bunu hiç dile getirmemişti. Ben de Türk basınına verdiğim röportajlarda ilk kez ifade ediyorum. PKK hiçbir ABD'liye saldırmadı, onları düşman ilan ederek kendimizi riske atmış oluyoruz, ama Türkiye'ye çok önem verdiğimiz için bu terör olaylarını durdurmak istiyoruz" ifadesini kullandı. Türkiye'ye PKK ile mücadele etmek için ihtiyaç duyduğu istihbaratın verileceğinin altını çizen Bryza, "Operasyon yapmak için, harekete geçmek için bilgiye ihtiyacınız var ve ABD bunu sağlayacak. Bilgi aktarma mekanizmasını uygulamaya koyuyoruz" dedi.

Gebze cezaevindeki adli mahkumlar kışkırtılmış ve ırkçı sloganlar attırılmıştır

Mücadele Birliği Platformu:  F Tipi'ndeki baskılar artıyor 17:07Mücadele Birliği Platformu, F Tipi Cezaevlerindeki siyasi tutuklu ve hükümlülere yönelik baskıların giderek arttığına dikkat çekti. Mücadele Birliği Platformu, F Tipi Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde basın açıklaması yaptı. Platform adına açıklama yapan Vefa Serdar, Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde siyasi tutuklu ve hükümlüler üzerinde baskıların arttığını belirtti. Serdar, söz konusu cezaevinde, tutukluların susuz bırakıldığını, kantinden alışveriş yapmaya zorlandıkları, mektup, yayın ve görüş yasağının hat safhaya ulaştığını kaydetti. Kadın tutuklu ve hükümlülerin kaldığı Gebze M Tipi Cezaevi'ndeki baskı ve saldırılara da dikkat çeken Serdar, 'Gebze cezaevindeki adli mahkumlar kışkırtılmış ve ırkçı sloganlar attırılmıştır. Kapılar dövdürtülerek devrimci tutsaklar tehdit edilmiştir' dedi. Serdar, tutuklu ve hükümlülerin saldırılara boyun eğmeyeceğini ifade etti. İSTANBUL (DİHA)

Muğla'da 34 öğrenci gözaltında 16:27Muğla'da Kürt öğrenciler ile ülkücü gruplar arasında başlayan gerginlik fiili saldırılara dönüştü. Dün akşam saatlerinde Kürt öğrencilerin evleri ülkücü bir grup tarafından taşlanırken, günlerdir süren gerginliğin fiili saldırılara dönüşmesi üzerine harekete geçen polisler Kürt öğrencileri gözaltına aldı. Muğla Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından Muğla Merkez'de bulunan ve Kürt öğrencilerin yoğun olarak gittiği Kırmızı Cafe'ye düzenlenen operasyonda, kafede oturan 34 Kürt öğrenci coplanarak gözaltına alındı. Gözaltına alınanların Muğla Emniyet Müdürlüğü'nde tutulduğu öğrenildi. DTP İl Başkanı da tartaklandı Bu arada bugünkü polis baskınının dün akşam saatlerinde Muğla'nın Kötekli Beldesi'nde oturan 6 Kürt öğrencinin evine, ülkücüler tarafından saldırı düzenlenmesinin ardından gerçeleşmesi dikkat çekti. Konuyla ilgili görüştüğümüz DTP Muğla İl Başkanı Necdet Aşıroğlu, taş ve sopalarla düzenlenen saldırı sonucunda öğrencilerin evlerinde büyük maddi hasarların oluştuğunu söyledi. Bugün basılan Kırmızı Cafe'ye de gittiğini belirten Aşıroğlu, 'Bilgi almak için olay yerine gittim. Ancak, polisler beni de tartakladı ve hakaret ederek dışarı çıkardı. Henüz öğrencilerin hangi gerekçeyle gözaltına alındığı konusunda hiçbir açıklama yapılmadı' diye konuştu. İZMİR (DİHA)

Onbinlerin katıldığı miting olaylı bitti 15:32DTP tarafından 'Êdi Bes e' şiarıyla Van'da düzenlenen 'Savaşa hayır' mitinginde olaylar yaşandı. Kitleye müdahale eden polis çok sayıda kişiyi gözaltına alırken, kitle ile polisler arasında sert çatışmalar yaşandı. Mitingte konuşan DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan, medyanın kendisine yönelik başlattığı kampanyayı kınadığını belirterek, 'Eşimin dağda olmasını değil, onların dağa çıkaran nedenleri çözsünler' dedi. DTP tarafından organize edilen 'Êdi Bes e' mitinglerinin 3'üncüsü Van Belediye Garajı'nda yapıldı. Mitinge DTP Van Milletvekilleri Fatma Kurtulan, Özdal Üçer, Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş, DTP Genel Başkan Yardımcısı Bayram Altun, PM Üyesi Ferhat Tarhan Doğubayazıt Belediye Başkanı Mukkades Kubilay, Bostaniçi Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek, DTP Van İl Başkanı Abdurrahman Doğar ve DTP İl yöneticileri katıldı. Polisin yoğun güvenlik önlemleri aldığı miting alanına 'Dilimiz, kültürümüz, kimliğimiz', 'Operasyona hayır' ve 'Barış istiyoruz' yazılı ankartlar asıldı. Mitingde sık sık 'Biji Serok Apo', 'Faşist AKP', 'AKP şaşırma izi dağa çıkarma' ve 'Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız' şeklinde sloganlar atıldı. 'Kürtler çaresiz değildir' DTP Van İl Başkanı Abdurrahman Doğan'ın açılış konuşmasından sonra Kürtçe olarak halka hitap eden DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, AKP'nin Kürt sorununun çözümü için halktan oy istediğini, ancak seçimlerden sonra halkı kandırdığının ortaya çıktığını ifade etti. Üçer, 'Partimize yönelik baskılar artmıştır. Bunun nedeni AKP ve onun başındaki Recep Tayyip Erdoğan'dır. Şimdi partimizi kapatmaya çalışıyorlar. Sen partimizi kapatsan ne olur? AKP, CHP ve MHP birleşip 'savaş' dediler. Onlar savaş istiyor, biz barış istiyoruz. Kürtleri çaresiz mi sanıyorlar? Kürtler dimdik ayaktadır. Milletvekilimiz Fatma Kurtulan'a yönelik linç kampanyası var, ama Kurtulan sahipsiz değildir. Halkımız sahipsiz değildir. Biz ne asker, ne sivil, ne de gerillanın ölmesini istemiyoruz. Gün özgürlük ve barış günüdür' dedi. 'Öcalan posteri açılınca gerginlik çıktı Üçer'in konuşmasının ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın posteri ve Demokratik Konfederalizm bayrağı açıldı. Sivil polislerin miting alanında Öcalan'ın posterini açan göstericiyi gözaltına almak istemesi üzerine göstericiler polise karşılık verdi. Yaşanan gerginliğin ardından DTP Milletvekili Özdal Üçer olayları yatıştırdı. 'Linç kampanyasını kınıyoruz' Yaşanan gerginliğin yatışması üzerine söz alan DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan, kendisine yönelik linç kampanyasını kınadığını söyledi. Partilerine karşı silahlı saldırıların arttığına dikkat çeken Kurtulan, bunun sorumlusunun sorumsuz medya olduğunu belirtti. Eşinin dağda olmasının sorun yapıldığını ifade eden Kurtulan, 'Onlar bunu değil, o insanları dağa çıkaran koşulları yazsınlar. O resmin bana ait olmadığını bile bile bunu yaptılar. Bizi sizden koparmaya çalışıyorlar. Ancak elele, omuz omuza mücadelemizi sürdüreceğiz' diye konuştu. Van'daki polis müdahalesine jandarma da dahil oldu 15:42DTP tarafından 'Êdi Bes e' şiarıyla Van'da düzenlenen 'Savaşa hayır' mitinginde başlayan sokak çatışmaları sürerken, polislerden sonra askerler de mahallelere girerek kitleye müdahale etmeye başladı. DTP tarafından organize edilen 'Êdi Bes e' mitingi'nden sonra başlayan sokak çatışmaları Hacibekir Mahallesi'nde sürüyor. Sürmeli Sokağı'nda barikatlar kuran kitle ile polisler arasındaki çatışmalar sürerken, polisin jandarmadan takviye güç istemesi üzerine, robokop kıyafetli yüzlerce asker mahalleye sevk edildi. Güvenlik güçlerinin kitleye panzer, tazikli su, gaz bombalarıyla müdahalesi sürerken, sokak aralarına barikat kuran gruplar, ara sokaklarda, taş ve molotof kokteylilerle karşılık veriyor. Mahalledeki çatışmalar sürerken, polis il merkezinde de bir çok yere baskın düzenlendi. Baskınlarda çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gerginliğin sürdüğü ilde DTP öncülüğünde kriz masası kuruldu. VAN (DİHA)

İran PJAK’a karşı Ensar El İslam’ı örgütlüyor! SULEYMANİYE / MAHABAD (16.11.2007)- İran rejimi, Güney Kürdistan’da kanlı eylemler gerçekleştiren Ensar El İslam örgütü ile Doğu Kürdistan’daki Kürt işbirlikçilerinden oluşan bir parti kuruyor. Doğu Kürdistan’da özgürlük mücadelesi veren PJAK’ı engellemek için kurulması planlanan partinin adı henüz belirlenmedi. Güney Kürdistan’da yayınlanan Hawlati gazetesi, geçtiğimiz günlerde İran rejiminin girişimleri sonucu Ensar El İslam örgütü ve Kürt işbirlikçilerinden yeni bir parti kurma amacıyla Doğu Kürdistan’da toplantı yapıldığını öne sürdü. Gazete’ye konuşan ismi açıklanmayan bir kişi ‘’işbirlikçilerin liderlerinden birinin evinde Ensar El İslam’la görüşme yapıldı. Görüşmede Ensar El İslam liderleri Halid Kalari ve Ahmed Harri hazır bulundu’’ dedi. İRAN’IN GÖZETİMİNDE ÇALIŞACAK Görüşmede yeni bir parti kurma kararı alındığını söyleyen kaynak ‘’partinin ismi İran tarafından belirlenecek. Ensar El İslam ile Kürt işbirlikçilerin katılımı sonucu oluşacak parti İran’ın gözetiminde çalışacak’’ diye konuştu. Yeni partinin kurulması için görüşmelerin önümüzdeki günlerde devam edeceği belirtilirken, mevcut durumda parti merkezinin Qabri Hüsseyini’de kurulmasının kararlaştırıldığı kaydedildi. Partinin temel hedefinin ise Doğu Kürdistan’da mücadele veren PJAK gerillaları olduğu belirtildi. Hawlati, ‘’yeni partinin ilk etaptaki hedefi PJAK gerillaları. Partinin Güney Kürdistan’da da faaliyet göstermesi hedefleniyor’’ ifadelerini kullandı. MERİWAN VE SERDEŞT’TE DE MERKEZLERİ VAR İran rejimi son bir yılda Doğu Kürdistan’da ajanlaştırma faaliyetlerini hız vererek, PJAK güçlerine karşı Kürdü Kürde kırdırtma politikasını hayata geçirmeye çalışıyor. PJAK gerillaları ile İran güçleri arasında son haftalarda yaşanan çatışmalarda çok sayıda Iran asker ve polisi öldürüldü. Öte yandan alınan bilgilere göre Ensar El İslam örgütünün Doğu Kürdistan’ın Meriwan ve Serdeşt kentlerinde de merkezleri var. Korucuların da bunların yanında yer aldığı elde edilen bilgiler arasında. ANF NEWS AGENCY

KURDLER,ALMANLAR,TURKLER VE FASIZM Almanya’da yılda ortalama olarak dört bin, Neo Nazi grupların ise örgütlü olarak 2000-2006 yılları arasında toplam 80.967 ırkçı saldırı veya taciz gerçekleştirdiği saldırı veya tacize uğrayanların yüzde 75’nin Türkler olduğunu açıklamıştı. Aynı durumu İngiltere, Fransa, Hollanda ve İsviçre’de gözlemlemek de mümkün, hatta ırkçılığa bu denli hedef olan Türkiyeliler için Almanya başta olmak üzere birçok ırkçılık karşıtı protesto gerçekleşmiş ve bu gösterilere birçok Türkiyeli katılım sağlayarak ırkçılığı lanetlemişlerdir. Aynı telkinler geçmişten günümüze kadar Almanya’yı ziyaret eden Türk Başbakanları, Dışişleri Bakanlıkları, Kültür ve Turizm Bakanlıkları gibi yetkililerce de yapılmıştır. Dışişleri Bakanları başta olmak üzere birçok etkili ve yetkili kişi Solingen olayları nedeniyle yüzyılın en tehlikeli vebasını haklı olarak ırkçılık olarak tanımlamışlardı. Solingen katliamından günümüze kadar Türkiyelilere karşı girişilen ırkçı saldırılardan dolayı haber geçen Türk medyası ise doğal olarak ortak yayınlarında ırkçılığı lanetleyerek ‘Burası Avrupa; farklı kültür, yaşam biçimi ve dile tahamül edemediler’ gibi yorum ve manşetler kullandılar. Hürriyet, Milliyet gibi ulusal gazeteler başta olmak üzere Solingen’den başlayan ve günümüze kadar devam eden ırkçı saldırıları manşet ve sürmanşetlerine taşıyarak ‘Türkler korumasız ve sahipsiz’ ya da ‘Irkçılara göz yumuluyor’ gibi haber ve yorumlarda bulunuldu. Irkçı saldırılara tabii ki tepki sadece basın ya da Türk devlet otoritesinden gelmiyor, tepkilere Türk kökenli Alman milletvekilleri de katılıyor. Irkçı saldırıları şiddetle kınayan Yeşiller milletvekili Cem Özdemir, Ozan Ceyhun, Hakkı Keskin, Vural Öger, Nebahat Güçlü, Ayhan Özoğuz, Emine Bozkurt, Özcan Mutlu, Lale Akgün, Emir Kır, Mehmet Kaplan gibi şahsiyetler de çıktıkları televizyon programlarında veya yazılı basına verdikleri demeçlerde ortak görüş olarak, ırkçılığın bir Avrupa ayıbı olduğunu vurguluyorlar. Ağırlıkta Almanya, Avrupa ve Bulgaristan’da ayrımcılığa maruz kalan Türkler için Türk sivil toplum örgütleri ve aydınlar da ırkçılığa karşı birçok kez imza kampanyaları veya çeşitli aktiviteler düzenleyerek ırkçılığa karşı tepkilerini koymuşlardır. Aynı çevreler Özellikle ırkçı NPD partisi, Nasyonal Zeitung, Festival des Hesses gibi parti, organizasyon ve gazetelerde çıkan ‘Avrupa Avrupalılarındır Türkler defolsun’ ya da ‘Türk iş yerlerinde alışverişe son, bir Alman bin Türk’e bedel’ gibi slogan ve söylemlere yine haklı olarak şiddetli tepkiler vermişlerdir. Alman basınının gizli ırkçılık yaptığını belirten Türk kökenli Alman Parlamenterler, STÖ’ler ve çeşitli siyasi partiler bu ve benzer söylemlerin Almanya’da yaşayan başta Türkiyeliler olmak üzere yabancıları rencide ettiğini ve bu gibi faaliyet veya yayınların acilen yasaklanması gerektiğini vurgulamışlardır. Almanya’da en son kabul edilen ve Türk vatandaşlarının hedef alındığı söylenen ‘yeni yabancılar yasası’na ilişkin eski Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başta olmak üzere Almanya’daki Türk dünyası söz konusu olaylara ilişkin Almanya Başbakanı Angela Merkel’le görüşerek endişelerini şöyle özetlediler: ‘Bu yasa tamamen Almanya’da yaşayan Türkleri hedef alıyor. Yasanın kabulü tam bir felaket olur. Bu yasa aynı zamanda ırkçılığı da güçlendirir.’ Sonuç olarak Avrupa’da özellikle Almanya’da yaşayan Türkiyeliler son yirmi yıldır Alman ırkçıların hedefi olmaya devam ediyorlar. Irkçı saldırılardan dolayı birçok Türkiyeli dıştalanmış, onuru kırılmış, ağır fiziksel yaralar almış veya hayatlarını kaybetmişlerdir. Alman ırkçıların Türkiyeliler üzerinde estirdiği şiddeti şimdilik burada noktalayarak dikkatlerinizi konuyla bağlantılı farklı bir alana çekmek istiyorum. 6-7 Eylül İstanbul ve Türk basını Tarihe 6-7 Eylül olayları olarak geçen ve İstanbul’daki Rumlar başta olmak üzere Türkiye’deki azınlıkları hedef alan provokasyon hala hafızalardaki yerini koruyor. ‘İstanbul expres’ adındaki bir gazetenin ‘Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldı’ manşeti altında provakatif haberle birlikte Türkler sokağa dökülür ve Rumlara karşı saldırıya geçilir. 9 saat süren talanda yirmi Rum öldürülür, yüzlercesi ağır bir şekilde yaralanır. Aynı olaylarda 110 otel, 27 eczane, 23 okul, 21 fabrika, 73 kilise ve mezarlıkları yakılıp, yıkılır. Türk medyasının provokasyonları bununla bitmiyordu şüphesiz. Elli yıl sonra 6 - 7 Eylül olayları ile ilgili açılan sergiye ilişkin yine aynı basın, serginin açılışını şişirmiş ve bunun sonucu sergiye yüzlerce insan saldırarak ‘Burası Türkiye, Hepimiz Türküz’ demişlerdir. Türk medyasının Maraş, Sivas, Çorum, Malatya ve Kürdistan’da otuzyıldır süren savaşta geliştirdiği provokasyonları görmek için arşivleri biraz karıştırmak yeterli olacaktır. ‘Emret komutanım’ Türk basını; mesela Kürt sorunu –özellikle askerlerin bildirilerine yansıyan anti Kürtçülük– olunca adeta hep bir ağızdan ‘emret komutanım’ tekmilinde birleşiyorlar. Bunun en önemli örneğini Genelkurmay Başkanlığı’nın 8 Haziran, 9-21 Ekim 2007 tarihinde yaptığı ‘TSK’nin beklentisi bu tür terör olaylarına karşı yüce Türk milletinin refleks göstermesidir’ açıklamalarından sonra gördük. Türk basını bir bütünen halkı sokağa dökmek için ciddi bir çaba içerisine girmiş ve milliyetçi kesimler başta olmak üzere toplumun önemli bir kesimini, yurtiçi ve dışında sokaklara dökmüştür. Hatta bununla da kalmayıp, sokakların nerelere akması gerektiğini yazıp çizerek gizli olan milliyetçiliği açığa çıkartmış ve yön vermiştir. Milliyetçiliğin Türk halleri Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde yaşayan Türk azınlıkların maruz kaldığı ırkçı, ayrımcı yaklaşımlara karşı gösterilen tepkiler, Türkiye’de veya başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde yaşayan ve son günlerde Türk ırkçılarının hedefi durumuna gelen Kürtlere gösterilemiyor. Açıktan açığa Türk konsoloslukların veya birtakım yasal, resmi Türk kurum ve kuruluşların organize ettiği ve Türk basınının yol göstericiliği ile devam eden gösterilere, Almanya veya Avrupa’da yaşayan sözde demokratik bazı çevrelerin, milletvekililerinin, aydınların ve sivil toplum örgütlerinin ses çıkartmaması oldukça düşündürücüdür. Bu aynı zamanda çifte standartlı bir yaklaşımdır. Alman ırkçılığını ve gösterilerini şiddetle kınayanlar, yine Almanya’da Kürtlere karşı geliştirilen Türk ırkçılığına karşı bırakalım eleştiri yapmak tam tersi Türk ırkçılığını meşru görme eğilimi göstermektedirler. 6 - 7 Eylül olaylarını şiddetle kınayanlar, Türk medyasının son zamanlarda Almanya’daki provokatif yayınlarına demeçler vererek destek vermektedirler. Irkçılığı renklere ayıran Türkiyeli sivil toplum örgütleri, milletvekilleri, medya temsilcileri vb kurum ve kuruluşlarnın Kürtlere karşı Türk ırkçılığını tarif edememeleri Türkleri hedef alan Alman ırkçılığını güçlendirmektedir. Doğu Almanya kökenli Neo-nazist ‘Unsere land Heldengedenken,Combat 18’ gibi yayın organları ve bazı gruplar, son dönemde gelişen Türk gösterileri için ‘Osmanlı bitti Kürdistan’a defolun’ yorumlarına yer vererek, Türk ırkçılığının Kürdistan’da yapılması gerektiğini dile getiriyorlar. DTP’ye saldırılara ses yok Yine son dönemlerde devlet eliyle harekete geçirilen sivil faşist çevreler DTP binalarına saldırılar düzenledi. DTP’li temsilciler hakkında ardarda soruşturmalar açıldı, incelemeler başlatıldı. Kürt sorununun çözümü için DTP’li milletvekilleriyle ortak hareket etmek yerine, halkın oyuyla parlamentoya seçilen vekillerin ‘PKK’yi terörist’ ilan etmesi ve Kürt halkına yönelik devlet terörünü onaylaması dayatıldı. DTP ne Kürt halkının özgürlük mücadelesinin adı olan PKK’yi ‘terörist’ ilan etti ne de Güney Kürdistan’a sınırötesi işgali ve Kürt sorununa şiddeti meşru kılan tezkereyi onayladı. Milletvekilleri, kendilerine yönelik saldırılara karşı direndi ve direnmeye de halen devam ediyor. Peki, Almanya’da ya da başka yerlerde Türklere yönelik ırkçı uygulamaları eleştirenler, tepki gösterenler DTP’ye karşı bunca saldırı yapıldığında neredeydi? Neden bu saldırılar karşısında sesini çıkarmadığı gibi destek oldu? Türk ırkçılığının bilançosu Alman ırkçıların yıllardır Almanya’da yaşayan Türkiyelilere verdiği mal, can, ekonomik, sosyal ve psikolojik zararlara ne yazık ki bundan muzdarip olmamış Türk ırkçıların yine Almanya’da yaşayan Kürtlere verdiği zaiyatları eklendi. Türk ırkçıların Avrupa’nın değişik merkezlerinde yaptığı gösteri ve saldırılardaki zaiyatı sıralayacak olursak: Avusturya’nın Viyana, İnsburck, Salzburg, Brengez şehrinde 3, Fransa’nın başkenti Paris’te 13, Almanya’nın Berlin, Köln, Dortmund, Wuppertal, Hannover, Münih, Frankfurt, Heilbron ve Abstatd şehirlerinde 18, Hollanda’nın Denn Haag, Utrecht şehirlerinde 2, İsveç’in başkenti Stockholm, İngiltere’nin başkenti Londra, Belçika’nın başkenti Brüksel’de ise toplam 21 Kürt uğradıkları saldırılar sonucu yaralanmıştır. Aynı merkezlerde yine Kürtlere ait dernek, cami, lokal ve iş yerlerine saldırılarda bulunulmuştur. Söz konusu saldırılarda ve gösterilerde ‘Kahrolsun PKK, Kırolar mağaralara, Türkiye kardeştir Kürtler kalleştir, Cana can intikam, Bir asker yüz Kürt’e bedel’ gibi sloganlar atılmış veya dövizler taşınmıştır. Yine Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yayın yapan milliyetçi yayın yapan birçok internet sitesi, yayın organı veya radyo yaptıkları yayınlarda, Avrupa’daki Kürt işyerlerini boykot çağrılarının yanı sıra Kürdistanlıların düzenleyecekleri yürüyüş ve eylemlerin polise ihbar edilmesi gerektiği şeklinde yönlendirerek, provokasyonlara davet çıkarıyorlar. Tüm bunları cesaretlendirenlerin başında ise Hürriyet ve Milliyet gazetesi olmak üzere değişik dergi ve gazeteler geliyor. Almanya’daki Türk milliyetçiliğini ise yine Hürriyet gazetesi 7 Kasım 2007 tarihli sürmanşette verdiği Ahmet Külah’ın haberiyle tastikliyor. Haberin spotu ise aynen şöyle: ‘Aralarında Almanya’da doğup büyüyenlerin de bulunduğu 4 bine yakın Türk, geçen yıl sınırdışı edildi. Cezasını çekip sınırdışı edilen Türklerin ‘iki kez cezalandırılmasına’ sivil toplum örgütleri tepki gösterdi. Geçen yıl 484’ü yabancı düşmanı toplam 17.597 suç işleyen aşırı sağcılar ise sadece hapis cezası aldı.’ Cem Özdemir demokrasisi Yıllardır Alman ırkçılığına karşı mücadele veren Türk kökenli Alman milletvekilleri Türkiye ve Avrupa sokaklarına dökülerek, Kürtleri tahrik eden Türk milliyetçiliğine yine 6-7 Eylül İstanbul olaylarının provasını yapan Türk medyasına karşı tam bir sessizlik sergilediler. Sessizliğin ötesinde bu gösterilere ya katılarak ya da basına demeç vererek destekler sundular. Beklenilen tarafsız ve olayları yatıştırmaya yönelik söylemlerken, tam tersi bir durum izlenildi. Son on yıldır Avrupa’nın değişik merkezlerinde barışcıl yürüyüşler ve aktiviteler düzenleyen Kürtler hiçbir Türk’ün kılına zarar vermemiştir. Bu gerçek başta Almanya, Fransa ve İsviçre istihbarat örgütlerinin raporlarında yer almasına rağmen Alman Yeşiller Partisi Avrupa Parlamentosu üyesi sayın Cem Özdemir, 30 Ekim 2007 tarihinde Türk ırkçıların gösterilerinin tartışıldığı bir televizyon programında Sayın Özdemir, ’PKK bir terör örgütüdür ve Almanya’da yasak olmasına rağmen faliyetlerini sürdürüyor. Uygulama yetersiz. Daha etkin önlemler alınmalı’ diyerek yasakçı zihniyetini ve çifte standart yaklaşımını tescil ediyor. Almanya’da Türkiyelilere karşı uygulanan ırkçı saldırılara dur demek Türk milliyetçilerin Kürtlere saldırısına dur demekten geçiyor. Almanya’da Türkçe anadil hakkını istemek, Türkiye’de Kürtçe anadil hakkını istemekten geçiyor. Almaya’da çıkarılan ve antidemokratik uygulamalarla Türkleri mağdur eden yeni yabancılar yasasına karşı çıkmak Türkiye’de şarkısını söyleyemeyen söylese bile cezai yaptırımlar alan Kürtlerin mağduriyetini gidermekten geçiyor. ‘Almanya Almanlarındır’ diyen bir Alman milliyetçiye öfkelenmek, ‘Türkiye Türklerindir’ logosuna öfkelenmekten geçiyor. Diz boyu çifte standartlara sessiz kalmak veya görmezlikten gelmek Almanya’da yaşayan Türklerin haklarını meşru kılmayacaktır. ‘Türkiye nasyonalizmi geliştiriyor’ Tarih Profesörü Roman Rondinone Albert, Türkiye Cumhuriyeti’nde ırkçılığın, milliyetçiliğin gelişimini gazetemize değerlendirdi. Türkiye’de ırkçılığın gelişiminin ideolojik yanından ziyade sosyolojik olarak irdelenmesi gerektiğini belirten Prof. Albert, Türkiye’nin içe dönük nasyonalizmi geliştirdiğine dikkat çekiyor. Prof. Albert’in bu konudaki değerlendirmesi şöyle: “Milliyetçilik (nasyonalizm) en kaba tabiri ile bir millet ve onun menfaatlerine bağlılıktan esinlenen ve milleti siyasi organizasyonun temel birimi olarak kabül eden, dil tarih, kültür birliğine dayalı ulusun ve devletin mutlak temel bir değer olduğunu kabul eden anlayış olarak da tarif ediliyor. Bunun bir idelojik yapı teşkil edip etmediği tartışılır. Fakat önemli olan etnik milliyetciliğin kültürel milliyetçilikle önemli oranda çakışmakla beraber, ayrı olmaya ve başkalarından ayrılmaya daha fazla vurgu yapmasıdır. Abartılması etnik milliyetçilik, kültürel milliyetçiliğin unsurlarını yansıtmak bakımından zayıflar ve ırkçılığa doğru gider. Osmanlının kültürel ve siyasal gelenekleri üzerine oturan TC, Osmanlı’nın aksine kendi içindeki farklılıkları kabul etmeyerek nasyonal bir çizgiyi benimsedi. Tek devlet, tek bayrak, tek dil ideolojik yapısıyla içe dönük milliyetçiliği geliştirdi. Bunun en önemli nedeni ise cumhuriyetin gerektiği gibi (faklılıklarını kabul etmeyerek) sağlam temeller üzerinde inşa edilmemesi ve buna bağlı olarak militarist anlayışın toplum üzerinde egemen kılınması olarak gelişti/geliştirildi. Türk nasyonalizminin kendi başına bir ideolojisi olmadığı için gelişkin milliyetçi ideolojileri kendisinde örnekleyerek nasyonalizmi Anayasası’nın temel maddeleri arasına aldı ve güçlendirdi. Yani milliyetçi hukuk/milliyetçi özgürlük gelişti. Cumhuriyetin kuruluş dönemi içinde bunu anlamak mümkün lakin korkular üzerinde gelişen cumhuriyet kendisini reforme edemeyince Türk nasyonalizmi Çin seti önünden geri dönemedi. Temelleri ilköğretim döneminde başlayan ‘Bir Türk dünyaya bedeldir, Ne mutlu Türküm diyene, Türkiye Türklerindir, Her Türk asker doğar’ gibi daha çok duygu yüklü söylemler veya sloganlar biliniyor ki kendine güvenmeyen, zayıf toplumlar için geçerli olur. Yani ‘Fransa, Fransa’nın’ veya ‘Amerika Amerikalılarındır’ demek sokakla uyuşmaz ve bu söylemler fazla geçerli olmaz. Geniş bir şekilde açılım gerektiren ‘nasyonalizim’ ve buna bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişimi ve üzerine oturduğu değerlerin irdelenmesi gereğini ‘geniş konudur’ itibariyle geçiyorum. Yukarıda kısaca özetlediğimiz gerçekler doğrultusunda yola çıkarsak günümüzdeki Türk gösterilerini anlamakta zorluk çekmeyiz. Bunun ideolojik olduğunu düşünmüyorum. Sosyolojik gelişim bakımından ele alınması daha doğru olur. Bu ve benzer kalkışmaların politik duygularla beslenmesi ve buna bağlı olarak yönlendirilmesini toplumsal bir akım olarak değerlendirmek yanlış olur. Aynı toplulukları resmi otoritelerin iki aylık aksi propagandalarla yönlendirmesi durumunda bambaşka bir manzara ortaya çıkacaktır. Tüm bunların Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında ve sonrasında sosyolojik ve politik nasyonalist yapıyı dıştalamadığını belirtmekte yarar var.” ALİ ONGAN YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Ahmet Kaya Paris'te anıldı Paris'te sürgünde yaşarken yaşamını yitiren ünlü Kürt sanatçı Ahmet Kaya ölümünün 7'inci yıldönümünde anıldı. Kürtçe müzik yapmak istediği için Türkiye'de uğradığı linç girişiminin ardından 8 yıl önce Paris'e sürgüne giden ve orada yaşamını yitiren ünlü Kürt sanatçı Ahmet Kaya Paris'te kendi adını taşıyan Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi tarafından organize edilen etkinliklerle anıldı. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi'nden bir heyet Ahmet Kaya'nın, Paris Komünarları ve dünyanın önemli muhalifleri ile aydınlarına ev sahipliği yapan Pere-Lachaise Mezarlığı'ndaki anıt mezarını dün saat 15.00'te ziyaret etti. Sanatçının anıtına çiçek bırakan heyet ve ziyaretçiler saygı duruşunun ardından aynı mezarlıkta yatmakta olan devrimci sanatçı Yılmaz Güney, Kürt lider Abdurrahman Qasımlo ve Nazif Aktaş'ın mezarlarını da ziyaret ettiler. Kaya'nın yaşamını ve sanatını anlatan konuşmaların da yapıldığı anma etkinliği ardından Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi'nde verilen müzik dinletisi ile devam etti. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi müzik grubunun Kaya'nın şarkılarını da seslendirdiği müzik dinletisi ilgi ile dinlendi. Ayrıca Ahmet Kaya'nın ölüm yıldönümü dolayısıyla Kültür Merkezi'nde sanatçı için açılan köşe de yoğun ilgi gördü. İstanbul'da 1999 yılında Magazin Gazetecileri Derneği'nde düzenlenen bir kokteylde 'Kürtçe bir klip çekmek istiyorum ve bunu yayımlayacak bir televizyon kanalı arıyorum' dediği için 'vatan haini' ilan edilerek siyasi linçe maruz kalan Ahmet Kaya, daha sonra hakkında açılan davalar nedeniyle Fransa'ya sürgüne çıkmak zorunda kalmıştı. Paris'teki sürgün yaşamına alışamayan ünlü sanatçı 16 Kasım 2000 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmişti. PARİS - ANF

Kürt gençleri hayvanlara basın açıklaması yapacak DORTMUND -Almanya’nın Dortmund kentinde Kürt gençleri ve kadınları hayvanat bahçesine giderek, maymun, balık ve şahinlere basın açıklaması yapacak. Kürt sorunu karşısında uluslar arası toplumun duyarsızlığını eleştiren eylemciler, “insanlar bizi anlamadı, belki hayvanlar anlar” diye yakındı. Dortmund Gençlik İnisiyatifi ve Dortmund Kadın İnisiyatifi ilginç bir eylem yapamaya hazırlanıyor. Pazar günü Dortmund Hayvanat Bahçesi’ne giderek basın açıklaması yapacaklarını belirten gençlik ve kadın inisiyatifleri, “Biz Dortmund’da bulunan kadın ve gençler olarak Türkiye’deki siyasal gelişmelerden çok kaygılıyız” dedi. Türkiye’nin sınırötesi operasyon tehditleri, ülke içinde aralıksız süren askeri operasyonlar ve geliştirilen milliyetçi dalganın halklar arasındaki düşmanlığı pekiştireceği kaygısını taşıdıklarını belirten gençler ve kadınlar, AKP hükümetinin ırkçılığı geliştirdiği ve savaş çığırtkanlığı yaptığını kaydederek bundan vazgeçmeye çağırdı. “Kürtlerin gerek Kürdistan ve Türkiye’de, gerekse de Avrupa ve dünyanın her bir yanında on yıllardır, yürüttüğü barış mücadelesi hiç bir şekilde terör ile bağlantısı yoktur” diyen inisiyatifler, “Bir halk inkar ediliyorsa, her tür hakları elinden alınıyorsa, bu hakları elde etmek için mücadele etmekten başka seçeneği bırakılmamış demektir” ifadelerini kullandı. İnkar politikalarının Avrupa’da da sürdüğünü kaydeden gençlik ve kadın inisiyatifleri, “Kürtler söz konusu olunca her tür hukuk çiğnenmekte, hiç bir meşru zemin bırakılmamakta. Israrla Kürtler teröristtir deniliyor” tepkisinde bulundu. BELKİ HAYVANLAR BİZİ ANLAR… Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tutukluluk koşullarına da dikkat çeken Dortmund Gençlik ve Kadın İnisiyatifleri, “İnsanlık ölçülerine sığmayacak koşullarda tutulan Abdullah Öcalan’ın sağlığı gittikçe bozulmakta. Hukuk dışı bir alan olan İmralı sistemi Avrupa’nın Guantanamo´sudur. Hukuk, İnsan hakları ve adaletten bahseden Avrupa kurumlarına, birey ve aydınlarına sesleniyoruz. Bu hangi hukuka, hangi insan haklarına ve hangi adalete sığar? Bir insanın zehirlendiği ortaya çıkıyor, ama tüm dünya sessiz kalıyor” dedi. Yaşanana bu gelişmelerin insanların Kürt halkını anlamadığını açıkça gösterdiğini ifade eden inisiyatifler Pazar günü yapılacak eylemlerine ilişkin şunları belirtti: “Bu kadar haksızlıklara rağmen hala görmemezlikten gelme tutumu daha farklı yorumlanamaz. İnsanlar bizi anlamadı belki hayvanlar anlar diyoruz. Bunun için de bu sefer hayvanları esas almak istiyoruz. On yıllardır her türe eylem bicimi denenmiştir. Ancak her bir eylemimiz hala ve yine de ne görünmüş, ne de dikkate alınmıştır. 18 Kasım tarihinde biz Dortmund’da bulunan kadın ve gençler olarak Dortmund hayvanat bahçesinde maymun, balık ve şahinlere basın açıklaması yapacağız. Belki hayvanlar bizi anlar... Eylem biçimimiz insanlara ilginç gelebilir. Ama zaten böylesi bir amacı taşıyor. İlginç gelmesini istiyoruz. Çünkü bu bir sitemdir. Bundan sonra bu tür ve benzer sivil itaatsizlik eylemleriyle amacımızı dile getireceğiz. Avrupa’nın tutumuna rağmen biz taleplerimizi dile getireceğiz. Asla sesimizi kesmeyeceğiz.” ANF NEWS AGENCY

Abdülhamit'in içkisi: "ROM*" Güneri CIVAOĞLU /15 Kasım 2007 / Perşembe-Halife Sultan Abdülhamit "rom" içerdi. TV söyleşimizde torunu Ertuğrul Osman Efendi, "Dedeniz Abdülhamit Han alkol alır mıydı?" soruma bu cevabı vermişti. İzahı da şöyleydi: "Karayip Adalarının içkisi olan rom, şekerkamışından elde edilir. Kısacası şeker suyudur. Dedem şekerkamışından yapılan 'rom'u İslamdaki içki yasağının dışında olarak yorumlamıştı..." Kanal D'de yayımlanan "Bıçak Sırtı" dizisi Osmanlı hanedanı ekseninde bir öykü. Dizinin kahramanlarından biri de Orhan Ertuğrul. Hayattaki Osmanlı ailesinin bugünkü reisinden bir öncesi de aynı ismi taşıyordu. Dizi için TV programı çekiminde daha önce New York'taki konutunda Ertuğrul Osman Efendi'yle yaptığım söyleşiden video görüntüleri izledim. "Abdülhamit Han'ın rom içtiği" yolundaki açıklaması o zaman dikkatimi çekmemiş. Şimdi bu söylemi satırlarıma yansıtmamın nedeni ise, Ankara'da bütçe tartışmaları bağlamında şarap vergisinin yüksek tutulması yolundaki AKP tavrıdır. Hatta onlara göre "vergi yüksek olsun, satış fiyatları yükselsin... Böylece kimse iş hayatına sarhoş gelmesin(!!..)" Zihniyeti kitakse... Böyle bir açıdan bakarsanız tam üyesi olmak çabasında bulunduğumuz AB'nin tüm ülkelerinde herkes işe sarhoş geliyor olmalı(!!..) Çünkü o ülkelerde hem alkollü içeceklerden alınan vergi oranı daha düşük, hem de fiyatlar... Ama bu sadece komik bir iddiadır. Vikipedi, özgür ansiklopedi *Rom; Şeker kamışı suyu, melası ve damıtılmasından arta kalan vinas, su ile karıştırılarak şıra oluşturulur. Kuru üzümde kullanılır. Şıra 48 saat ile 5 gün arası bir süre mayalandıktan sonra damıtılır. Meşe fıçılarda eskitilip süzüldükten sonra içmeye hazır hale gelir. Şeker kamışı üretilen yerlerde yaygınca üretimi yapılmaktadır. Alkol derecesi en az %38'dir. Yüksek alkollü bir içkidir. Abdülhamit, rom ve ötesi Güneri CIVAOĞLU16 Kasım 2007 / Cuma-Sultan Abdülhamit Han'ın torunu Ertuğrul Osman Efendi ile New York'taki konutunda yaptığım TV söyleşisinde dedesi için "Rom içerdi. Şekerkamışından yapıldığı için şeker suyu" söylemini yazdım. Kıyamet koptu. Bana gönderilen e-postalar koca bir yığın... Yazıyı yansıtan internet sitelerine de ne yorumlar gelmemiş ki... Arkadaşlar, neden bana öfkeleniyorsunuz? Bunu söyleyen, öz torunu. Yaşayan Osmanlıların aile reisi ve sözcüsü olan Ertuğrul Osman Efendi. Dedesiyle çok kez beraber olmuş. Tarihin tanıklığını yapmış. Gözlemlerini anlattı. Ertuğrul Osman'ın, kendi konutunun salonunda, eşinin yanında kameralara kendi sesiyle yaptığı bir konuşma... Gerekirse TV'lerde yayımlarım. İzlersiniz. Çirkin sözleriniz nedeniyle mahcup olursunuz. Hem "Her şey konuşulmalı, hiç kimse tabu değildir" söylemi de aynı kesimden özellikle Atatürk için dile getirilmiyor mu? O nedenle belirteyim ki... Ertuğrul Osman'ın çekim kayıtlarında başka söylemleri de var. Atatürk için övgüleri... Neyse hoşgörüyle gülümseyerek noktalayalım... Medya sitelerinden birinde şöyle bir yorum okudum: "İçsin ya, n'olacak ki, ben de 33 yıl nasıl dayandı diyordum bunca derde... Helal olsun padişahıma..."

Kürt diasporasından Papa XVI. Benedikt´e mektup: Yurtdışında faaliyet yürüten 20 demokratik Kürt örgütü, yazdıkları bir mektupla Papa 16. Benedikt´e teşekkürlerini ilettiler. Dünya barşı icin yaptıgı calışmaları takdirle izlediklerini belirten Kürt örgütleri, Kürt halkına olan destek ve dayanışmasından dolayı da Papa´ya ayrıca teşekkür ettiler. Diyaspora Kürtleri ayrıca, yüzyüze görüşebilmek icin Papa´dan randevu talebinde bulunduklarını da ilettiler.Kürt örgütlerinin Papa´ya yolladıkları mektup aşağıdadır: „Saygıdeğer Papa 16. Benedik, Kürt halkının acıları karşısındaki takdire şayan tavrınız nedeniyle, bu mektup aracılığıyla size teşekkür etmek istiyoruz. Sizin de iyi bildiğiniz gibi, mazlum ve barışsever Kürt ulusu, Ortadoğu´nun en eski halklarından biridir. Tarih de tanıktır ki, Kürt halkı her zaman komşuları ve dünya halkları ile barış ve huzur içinde yaşamayı istemiştir. Yine biliniyor ki, Kürtler bugün de temel insani ve ulusal haklarından yoksundur. Komşu devletler yıllardan beridir Kürt halkı üzerinde acımasız bir zulüm uygulamaktadır. Kürdistan´ın dört parçasında halkımız soykırımlara maruz kaldı, binlerce Kürt yerleşim yeri boşaltıldı ve yakılıp-yıkıldı. Yüzbinlerce Kürt ata-baba toprağından çıkarıldı ve göçmen durumuna düşürüldü. Bu süreç bugün de devam ediyor. 15 yıldan bu yana ülkemizin bir parçası özgürlüğü soluyor. Bugün Güney Kürdistan halkımız kaderini kendi belirliyor. Özgür Kürdistan´da çok renkli ve çok sesli bir yaşamın boyverdiği gerçeği, kamuoyu ve uluslararsı kuruluşlar tarafından da tespit ediliyor ve onaylanıyor. Farklı din, kültür ve kimliklerden insanlar, barış ve huzur içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Ülkemizin güney parçasında gerçek bir demokrasi yerleşiyor ve bu gerçek tüm Ortadoğu için de örnek olarak gösteriliyor. Güney Kürdistan halkımız, aynı zamanda Irak´ın bütününde de adalet ve demokrasinin gelişmesi için çaba sarfediyor. Irak Cumhurbaşkanı ve Dişişleri Bakanı´nın Kürt olması bu çabanın bir göstergesidir. Bölge devletleri, özellikle de Türkiye, son günlerde Güney Kürdistan´a yönelik saldırgan politikalarını artırdı. Türk devlet yöneticileri Güney Kürdistanlı yönetici ve liderlere yönelik tehditkar bir dil kullanıyorlar. Türk medyası ve kimi kurumların yazar ve yöneticileri, halkımızı soykırımla tehdit ediyorlar. Bu tavırları, komşu halklar arasında düşmanca duyguların boyvermesine neden oluyor ve bir iç savaş olasılığını artırıyor. Kuşku yok ki bu tavır, sorunların çözümü için doğru ve sağlıklı bir yöntem değildir ve bölge barışına hizmet etmemektedir. Son dönemlerde yaşanan olaylar nedeniyle, 40 yıldan fazladır Avrupa´da faaliyet yürüten yurtdışındaki Kürt örgütleri olarak bizler de tehlike altındayız. Binalarımız, lokallerimiz ve üyelerimiz, Türk konsolosluklarının yönlendirme, kışkırtma ve yardımlarıyla, Türk ırkçılarının saldırılarına uğramaktadır. Son yaşanan olaylarla bir kez daha açıkça ortaya çıktı ki, Kürt sorunu uluslararası bir sorundur ve diyalog ve barışçı yöntemlerle çözülmemesi durumunda, Ortadoğu, Avrupa ve dünya çapında gerçek bir barış ve huzurun yerleşmesi mümkün değildir. Dünya barışı ve huzur ortamının sağlanmasına yönelik çabalarınız uluslararsı kamuoyu tarafından takdirle izlenmektedir. Kürt sorununun barışçı çözümü ve Kürt halkına gösterdiğiniz dayanışma için, yurtdışındaki demokratik ve sivil Kürt örgütleri olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz ve bu daynışmanız sürekli olacağını umuyoruz. Saygıdeğer bir barış elçisi olarak her zaman barışsever Kürt halkının yanında olacağınıza inanıyoruz. Selam ve saygılarımızla… Not: Yurtdışındaki Kürt örgüleri adına bir heyetle sizi ziyaret etmek ve teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz. Bize zaman ayırmanız, bizleri sevindirecektir. Kürdistan Dernekleri Birliği-KOMKAR-Almanya Kürt Toplumu-Fulda Êzdî Evî-Oldenburg İsveç Kürt Federasyonu HEVKAR-Hamburg Kürdistanli İşçiler Kültür Derneği-KOÇ-KAK-Hollanda KOMJIN-Almanya KOMCIWAN-Almanya Avusturya Kürt Federasyonu KOMKAR-Avusturya KOMKAR-Belçika KOMKAR-Danimarka KOMKAR-Hollanda KOMKAR-İngiltere KOMKAR-İsviçre KOMKAR-İsveç Kirmanci (Zazaki) Dil ve Kültür Enstitüsü- IKK-Berlin Kultur Kreis Kurdistan e.V.-Karlsruhe Suriye Kürt Dernekleri-Avusturya İran Kürdistanı Demokrat Öğrenciler Derneği-Avusturya“

Wesley Clark da genel af istedi (ANKA) - NATO eski Başkomutanı orgeneral Wesley Clark, Kuzey Irak işgalinin Türkiye'nin sorunlarının çözümünde doğru yanıt olmadığını savunarak düşmanı bölmek için alt düzey PKK'lıların silahlarını bırakmalarını ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlayacak bir af ilan edilmesini ve Iraklı Kürt liderler dahil, 'dörtlü' görüşmelerin yapılmasını istedi. Wesley Clark, Financial Times gazetesinde yayınlanan 'İşgal, Türkiye'nin sorunlarına yanlış yanıt' başlıklı makalesinde sınır ötesi operasyon konusunu ele aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı George W. Bush arasındaki görüşmeye dikkat çeken Clark, işbirliğine dayalı bir çözümün askeri operasyonun gerçekleşmesini önleyeceği umudunu dile getirdi. PKK saldırıları nedeniyle Türklerin öfkeli ve 'savaşa hazır' olmasının anlaşabilir olduğunu belirten Clark, kağıt üstünde savaşların hep basit gibi görüldüğünü, Türk askeri planlamacılarının Iraklı Kürdistan'ın içerisindeki cesur bir harekat ile PKK'nın köklerinin temelden sökülebileceği umudunu taşıyabileceğini, çok iyi olan Türk ordusunun 3 bin kadar PKK'lıyı hızlı bir biçimde yakalaması veya öldürmesinin olası gibi görülebileceğini kaydetti. -"DAHA YARATICI, DİPLOMATİK YOLDAN İLERLENMELİ" 'Ancak savaş hiçbir zaman basit değil' diyen Wesley, Büyük İskender'in bile Türkiye'nin güneyinde ve Kuzey Irak'taki zor arazide saplanıp kaldığına dikkat çekerek Türkiye'nin Erdoğan tarafından sürdürülen 'daha yaratıcı ve diplomatik yol'da ilerlemeye devam etmesi gerektiğini savundu. Wesley Clark, Başbakan Erdoğan'ın ABD'den istihbarat paylaşma sözünü aldığına işaret etti ve 'PKK'nın Irak topraklarından Türkiye'ye vurmasını önlemek için Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile bir diyalog başlatmalı. Bu amaçla (Erdoğan) Türkiye, Irak, ABD ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti arasında dörtlü görüşmelerin yapılması fikrini kabul etmeli. İlerleme yolu bu olmalıdır' diye yazdı. 'Savaş yanıt değil özellikle yaratıcı alternatifler varken' ifadesini kullanan Wesley, şöyle devam etti: 'İlk olarak PKK'yı en güçlü olduğu dağlardaki kamplarında değil, kırılgan olduğu yerde vur. Siviller ve alt düzeydeki PKK'lıların silahlarını bırakmaya ve topluma yeniden katılmaya olanak sağlayacak bir af hazırlayarak düşmanı böl. Bu Kuzey İrlanda'da sonuç verdi ve burada da sonuç verecek. İkinci olarak da ABD ve diğerleri, finansal desteği keserek PKK operasyonlarını felce uğratabilir. PKK'nın güç merkezi hiçbir zaman Iraklı Kürdistan'da olmadı; halk tabanı Türkiye'nin güneydoğusunda. Finansal tabanı ise paranın toplandığı Avrupa kitasındaki kentlerdedir. PKK'ya yönelik para akımını ve sevkiyatını engellemek için koordine bir uluslararası çaba gerekiyor.' Orgeneral Wesley, PKK'ya karşı onyıllarca yürütülen askeri mücadelenin kalıcı bir çözüm sağlayamadığını ve yeniden başarısız olacağını savunarak PKK sorununun, 'yaratıcı, kökleri diplomasi ve diyalogta olan bir strateji' gerektirdiğini, bunun için de 'cesur liderler'e ihtiyacın bulunduğunu öne sürdü. (ANKA)