Hedef Kurdistan

PKK BAHANE, KÜRDİSTAN FEDERE DEVLETİ HEDEFTİR Türkiye, PKK bahanesiyle Kürdistan Federal Devletinin sınırlarını ihlal etme hazırlığına başladı. Bu hazırlık çoktan vardı aslında. Bir fırsat aranıyordu. Ve bu fırsat beş-on türk askerinin ölmesi ile bulundu, yahut yaratıldı. Gabar’da öldürülen askerlerin bir türk provokasyonu olduğunda, 13 askerin komutanları tarafından yem olarak sunulduğunda inanıyorum. Diyarbakır’da el bombası ile öldürülen polisin de türk yönetimindeki savaş çığırtkanlarının işi olduğundan eminim. Olayların akabinde yaygaralar, hüzün numaraları, “vatan bölünmez” iniltileri başlatılmıştır. “Halkın tepkisi” türk parlamentosunu sınır ötesi operasyon izni çıkartmaya yönlendirecektir. Askerlerin ve polisin kurban verilmesinde amac buydu zaten. 15 askerin ölmesiyle “vatanın bölünmeyeceği” ilk okul çocuklarına bile bellidir. Türkiye’nin yüzbinlerce askeri vardır. PKK onları öldürüp bitiremez. Binde birini bile imha edemez. TC’nin Güney’e operasyon bağlamında PKK’yi, veya “terörü” bitirmeye yönelik iddiaları mantıksız ve inandırıcılıktan uzaktır. “Teröristler eylem yapıp Kuzey Irak’a kaçıyorlarmış”. Evvala, bölgeyi iyi bilenler, bugün Gabar’da bir eylem yapıp da yarın Güney’e kaçmanın imkansız olduğunu bilirler. Diğelim, mesafe yakınlığından dolayı gerillanın Gabar’dan Güney Kürdistan’a geçme imkanı vardır. Amed ve Dersim dağlarında da mı, gerilla eylem yapıp Güney’e kaçıyor? Dersim’den Güneye ayakla en az 2 aylık yoldur. Tek kelime ile Türk iddialarının tamamı palavradir. Sınır ötesi operasyonla hedeflenen Kürdistan Federe Devletidir! Sözde böylesi oprersyonlarla çiçeği burnunda Kürt devletini hırpalayarak Kürt ulusunun tamamına göz dağı verecekler. Bu iş olmaz, Siz devlet kuramazsınız, biz buna müsaede etmeyiz, deyecekler. ABD’sine, İsrail’ine ve gayrilerine de biz istemez isek bu iş olmaz mesaji iletecektir. Türklerin niyeti ve planlarının içeriği açıktır. Bu durumda PKK’den daha fazla, Kürdistan bölge hükümetinin üzerine tarihi görevler düşmektedir. Türk askerleri kirli ayaklarını Kürdistan devletinin arazilerine basarsa, söz konusu devlet oluştuğu günden buyana ilk kez askeri işgale ve tecavüze maruz kalmış olacaktır. Ve buna onurlu bir direniş gösterilmez ise Kürdistan devletinn geleceği tehlike altına girecektir. Kürdistan yönetiminin olgunluğuna ve orada stratejik, taktik planlamalar yapan kardeşlerimizin yeteneklerine inancım vardır. Sanırsam, olası operasyona karşı direniş ve Kürdistan’ı korumak amacıyla geliştirilmesi gereken taktik konusunda bir not düşmem, Güneyli kardeşlerimi küçümsediğim anlamına gelmeyecektir: Gerçekleşirse sınır ötesi operasyon; karadan değil, daha çok havadan indirmeler, nokta baskınları biçiminde yapılacaktır. Kuşkusuz, Kürdistan Federe Hükümeti Silahlı Kuvvetlerinin Kürdistan’a tecevüzde bulunan Türk uçak ve helikopterinden bir kaçını düşürmek imkanı vardır. Ve bu savunma eyleminin Kürdistan Silahlı Kuvvetleri tarafınından üstlenilmesi gerekmez. Eylemi “operasyonun hedefi olan PKK” üstlenir. Sonuç şöyle olur: Türk ordusu moral bozukluğu ile burnu avulmuş biçimde kışlalarına çekilir. Şimdiye kadar Güney Kürdistan’a yapılan 24’den fazla tecavüz oprasyonunun tecrübesi, Türk ordusunun aldığı ilk darbeden kol kanadı kırılmış biçimde süst düştüğünü açık biçimde göstermektedir. Lütfen hiçbir kardeşim, “böylesi bir senaryo Kürdistan devleti için tehlikleri olur, Türk uçakları Hewler’i, Süleymaniye’yi bomalarlar” diye kaygılanmasın. Türkler bunu yapma cesareti bulamazlar kendilerinde. Evleri camdan çünkü. Yapslar dahi bu; bizim açımızdan acılı, ama tarihsel sonuçları olan gelişmeleri ortaya çıkarır. Hewler’de, Süleymaniye’deki şehitlerimiz, kendi kanlarıyla Ulusal Birliğe giden yoldaki engelleri bir çığ gibi söküp atarlar. PKK yönetimindeki kimi arkadaşların PDK ve YNK’lileri halen “ilkel milliyetçi”, “küçük burjuva” sözcükleri ile şereflendirmesi, Güneyli kimi siyasilerin PKK’ye halen hasım gözüyle bakması, sıradan, basit ve bireysel duyguların, beş para etmeyen “ideolojik” duruşların ürünüdür. Duygularımızı da, duruşlarımızı da geleceğe saklayalım. Hele birbirimizi hırpalamaya zamanımız çok olacaktır. Şimdi gelecek karşısınıdaki sorumluluğumuzu ispatlamak zamanıdır. Kürtler Türk devletinden gelecek hayin saldırıyı stratejik Kürdistan anlayışıyla defettiğinde Kürdistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk devletin Türkiye olacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Türk devlet erkanının adetidir; eğemediği eli öperler. Zaten başka çareleri de kalmaz. Geçenlerde “Keşke Türkiye, biran önce sınır ötesi operasyonlarını başlatsa.. Bir fırtına daha kopsa… Bu son fırtına, girdaplarla boğuşan Özgür Kürdistan gemisini karaya oturacaktır! “diye yazmıştım. TC sınır ötesi operasyon planlarını somutlaştırıyor artık. Arzumuz çin oluyor. Ileride tek adımlık bir yol kalıyor; Kürt ulusu olarak onurlu direniş! Bu kadar basit. Bağımsız Kürdistan bu direnişin arkasındadır! Hejarê Şamil

Tezkereye ABD ve Kürdistan’dan tepki

ANKARA/HEWLER (17.10.2007)- AKP’nin ‘sınırötesi operasyon’ için 1 yıl süreyle yetki verilmesini öngören tezkere Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilirken, ABD Başkanı Bush, ‘sınırötesi operasyonun’ Türkiye’nin çıkarına olmadığını söyledi. Meclisi’in tezkereyi görüştüğü sırada Kürt Parlamentosu da toplandı. AKP Hükümeti 1 yıl süreyle sınırötesi operasyonu için izin verilmesini öngören Başbakanlık Tezkeresi, 19’a karşı 507 oyla TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Tezkere üzerinde elektronik cihazla yapılan açık oylamaya, 526 milletvekili katıldı. Başbakanlık tezkeresi, 19 ret oyuna karşı 507 oyla benimsendi. AKP Milletvekillerinin önerisi üzerine oylama açık olarak yapıldı. AKP bu önerisiyle, parti içindeki Kürt parlamenterlerin tezkereye red oyu verecekleri iddiasına karşı rest çekmiş oldu. Oylamanın açık olması, AKP'nin fire sayısını azaltmaya yönelik bir girişim olarak da değerlendirildi WASHİNGTON YÖNETİMİNDEN UYARI Amerikan Başkanı George W. Bush, Türkiye’de tezkerenin Meclis’ten geçtiği sırada yaptığı açıklamada sınırörtesi operasyonun Türkiye’nin çıkarına olmadığı konusunda uyardı. Bush, Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısında, ‘’Irak’a askeri birlikler göndermenin Türkiye’nin çıkarlarına olmadığını düşündüğümüzü çok açık bir şekilde söylüyoruz’’ dedi. Bush, soruna karşı Türkiye’nin ek asker göndermenin en iyi yöntem olmadığını belirtti. Bush, Irak'ın ABD Büyükelçisi Ryan Crocker ve Irak'taki Amerikan kuvvetlerinin komutanı General David Petraeus Türkiye konusunu görüştüğünü belirtirken, Irak Başkan Yardımcısı Tarık El Haşimi'nin Ankara ziyaretinde Bağdat'ın da aynı endişeleri paylaştığını ilettiğini vurguladı. Bush, konuya ilişki diyalogun sürdürüldüğünü ve bunun olumlu bir gelişme olduğunu kaydetti. Türkiye’nin Güney Kürdistan’da 1997 yılından bu yana konumlanan 1500’ü aşkın askeri bulunuyor. KÜRT PARLAMENTOSU: AMAÇ KÜRDİSTAN BÖLGESİ Öte yandan Türk Meclisi’nin tezkereyi görüştüğü sıralarda Kürt Parlamentosu da sınırötesi operasyonu görüşmek için toplantı. Parlamento Başkanı Adnan Müfti, Türkiye’nin PKK’yi bahane ettiğini ancak amacın Kürdistan Bölgesi olduğunu kaydetti. Kürt parlamentosu Adnan Müfti başkanlığında bugün sınırötesi operasyon özel gündemli toplandı. Parlamento Başkanı Adnan Müfti, Türkiye’nin tehditlerinin yeni olmadığını ancak ama bunun şimdi arttığını belirterek, ‘’Eğer Türk ordusu bize saldırırsa, bölgemize, bölge istikrarı ve demokrasisine, federal ve demokrat bir Irak’ı inşa etmekle meşgul olan Irak hükümetine zarar verecek’’ dedi. PKK 20 YILDIR VAR Kendilerinin uluslararası sözleşmelere bağlı olduklarını söyleyen Müfti, PKK’nin 20 yıldır var olduğunu ve Kürdistan Bölgesi’ne saldırmakla bunun çözülmeyeceğinin altını çizdi. Türkiye’de savaş sesinin yükseldiğine dikkat çeken Müfti, Türkiye’nin ‘’toprak bütünlüğüne’’ saygı duyduklarını ifade ederek, ‘’Ama diğer ülkelerin sınırını geçmek sorunu daha da büyütmez mi?’’ diye sordu. Müfti, ‘’herkes teröristler ve PKK savaşçılarını gerekçe gösteriyor ama esas amaç Kürdistan Bölgesi’dir. Bu nedenle haksızdırlar, onların kendi toprakları dışında başka halklar hakkında karar alma yetkisi yoktur. Eğer Türkiye Kürdistan Bölgesi’ne saldırırsa o zaman felaket olur.’’ dedi. Müfti konuşmasında olası saldırı konusunda Türkiye’yi uyararak, ‘’eğer Türkiye bize saldırırsa, sadece biz zarar görmeyiz. Şimdi yüzlerde Türkiye şirketi de burada çalışıyor. Saldırı Avrupa Birliği için de sıkıntılara yol açar. O yüzden en iyi yol diyalog ve barıştır’’ şeklinde konuştu.

Tezkereye Meclis onayı

CNN TÜRK/TBMM, son tezkerenin de Genel Kurul'da kabul edilmesiyle, 1950'den bu yana yurt dışına asker göndermek için 21'inci kez izin vermiş oldu. Genel Kurul, TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın başkanlığında bugün saat 15.00'te toplandı. Yurtdışına asker gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri, şimdiye kadar kapalı oturumlarda görüşülerek karara bağlanmıştı. Ancak bugünkü görüşme açık oturumda yapıldı. Görüşmelerde hükümet ve parti gruplarına 20 dakika söz hakkı verildi. Meclis İç Tüzüğü gereği Başbakanlık tezkereleri doğrudan Genel Kurul gündemine alınıyor ve ilk oturumda, görüşme yapıldıktan sonra oylanıyor. Tezkerenin geçmesi için oylamaya katılan milletvekillerinin yarıdan bir fazlasının kabul oyu gerekiyordu. Meclis'e getirilecek tezkereye CHP ve MHP destek vereceğini, DTP ise destek vermeyeceğini açıklamıştı. Erdoğan: "Milletimiz için hayırlı olsun" Oylamanın ardından bir açıklama yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ülkemiz, milletimiz için teröre karşı mücadeleyi uluslararası bir karar olarak görenler için hayırlı olsun" dedi. Erdoğan, "ABD Başkanı George Bush'un 'Türkiye'nin sınır ötesine asker göndermesi Türkiye'nin yararına değildir" açıklamasını da değerlendirdi. Başbakan Erdoğan, "Ben sadece şu anda TBMM olarak tüm parlamenterlerimizle biz kahirekseriyetle bir karar verdik. Bunun için de kimin ne dediği değil, TBMM'nin ne dediği önemlidir ve bu kararı da TBMM almıştır. Ülkemiz için, milletimiz için, teröre karşı mücadeleyi uluslararası bir karar olarak görenler için hayırlı olsun diyorum" diye konuştu. Baykal: "Büyük bir mutabakat" CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, tezkerenin kabul edilmesine ilişkin, "Amacımız savaş değil, savaşmadan sonuç almaktır" dedi. Tezkerenin 507 oyla kabul edilmesini "büyük bir mutabakat" olarak değerlendiren Baykal, "Böyle bir karar alıp, onun üzerine yatmak olmaz. Şartlar gerektiğinde kullanmamak mümkün değil. Oyun olmaz. En etkin şekilde bu yetkiyi kullanmak zorundasınız. Bundan öncekilerde ABD'nin müdahalesine ortak olunup olmamasıydı. Şimdi bıçak kemiğe dayandı. Terörle mücadelede olması gerektiği için çıkarılıyor; ABD'nin talebiyle değil. Şaka kaldırmaz. Ciddi bir şekilde Türkiye'nin bütünleşik bir politika ortaya koymasıdır. Umarız ABD, Türkiye'nin ciddiyetini kavrar işbirliğine girer. O zaman iş değişir müdahaleye belki gerek kalmaz" şeklinde konuştu. Bahçeli: "Sorumluluk siyasi iktidara aittir" MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, "Bu aşamadan sonra bütün sonuçlarıyla sorumluluk siyasi iktidara aittir. İnşallah TBMM'nin verdiği bu yetki çerçevesinde, gereği neyse onu cesaretle yapabilirler" dedi. Bahçeli, "Bu tezkerenin milletimiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyoruz. Bu aşamadan sonra bütün sonuçlarıyla sorumluluk siyasi iktidara aittir. İnşallah TBMM'nin verdiği bu yetki çerçevesinde gereği neyse onu cesaretle yapabilirler. Biz MHP olarak her aşamada bu yetkiyi destekleyeceğiz" şeklinde konuştu. PARTİLER NE DEDİ? AKP (Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek) - Sabır taşı çatlamıştır. Yaşanan bunca üzücü olaylardan sonra sabrımızın taştığı bir noktadayız. Türkiye'nin bunca zamandan bu yana yaptığı iş, sabır taşının çatladığı noktada, doğru kararı alabilmek içindir. - Biz bu kararları alırken, gözettiğimiz bir tek husus var; parti içi hesaplarımız, dengelerimiz yok, orada dengeler yerinde. Bizim gözettiğimiz, devletimizin, milletimizin dengesi bozulmasın. Attığımız her adımda, aldığımız her kararda, bazı kararları dün değil de bugün niye alıyorsak, gözettiğimiz tek husus budur. - Türkiye, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının değişmez gündem maddesi olarak, bu belayı buldu. Dolayısıyla sadece dün, bugün ortaya çıkan bir konuyu konuşmuyoruz. Her hükümet uğraştı, biz de uğraşıyoruz. Bu tezkere onun bir parçasıdır. Eğer konu bu ölçekte ele alınmazsa, terörün tuzağına düşer, oyununa geliriz. 'Ben gelirim terör biter, akan kan durur' deniliyorsa, bu söylemi de geçmişte yaşadık, tam tersi her gün hayatını kaybedenlerin sayısı arttı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir terör sorunu var. Bunun üstesinden gelmek için alınması gereken birçok önlem var. Biz bugün sadece sınır ötesi operasyonla ilgili konuşuyoruz. Terörle mücadele milli meseledir. Tek bir partinin, hükümetin değil, devletin tüm birimleri, organlarıyla, bütün fertlerle sürdürülmesi gereken bir mücadeledir. Öyle anlamadığımız takdirde meseleyi yanlış zeminde tartışmış oluruz. Partiler, hükümetler üstü bir meseledir,Türkiye'nin geleceğiyle ilgilidir. - Terör konusunda çözüm ararken, önce gömleğin ilk düğmesini doğru iliklememiz lazım. Yanlış iliklersek, sonuna kadar yanlış gider. O da şudur: Terörün tanımında anlaşmamız gerekir. Eğer benim terörist dediğime özgürlük savaşçısı, bizim terör örgütü dediğimize başkası bir başka şey söylüyorsa bir araya gelip, çözüm bulmakta zorlanırız. Terör konusuna olumlu yaklaşım sergilenecekse, ondan rahatsız olacak herkesin tanımında mutabakata varması gerekir aksi halde farklı sonuçlara varırız. - Terör gibi karmaşık bir konu için zaman zaman televizyon ekranlarında gördüğümüz, bazen stratejist, bazen analist gibi sıfatların yazıldığı bir kısım insanlar, öylesine karışık, karmaşık, derinliği olan bir konu için sihirli çözümler üretmekte, vatandaşımıza doğru bilgi verilmemektedir. Bu tezkere, adeta terörle mücadele açısından yegane çözüm olarak kamuoyuna takdim edilmiş bu da ister istemez yanlış anlamalara, kendi içimizde farklı düşünmelere yol açmıştır. Bunun sihirli hiçbir çözümü yok, askeri mücadele, müdahale sorunun bir yönünü ele almaktadır, çözümlerden bir tanesidir. Bunun başkaca önlem ve eş zamanlı olarak sürdürülmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri olarak, bizim hükümetimiz olarak yapmaya çalıştığımız iş de bunun gereğini yapmaktır. - Terör örgütleri, uluslararası politikanın bir enstrümanıdır. Arkasında bir veya birden fazla devlet veya uluslararası güç yoksa, bu şer odaklarının bir günden fazla yaşama şansı yoktur. Dış destek olmadan, hiçbir terör örgütü varlığını sürdüremez. Bugün dünyadaki terör örgütleri içerisinde en fazla desteğe sahip olan, PKK'dır. Onun için tarihin en kanlı terör örgütüdür. O nedenledir ki hiçbir terör örgütü müstakil hareket edemez, müstakil karar alma kabiliyeti yoktur. Destek verenlerin maşasıdır, kuklasıdır, ipleri başkalarının elindedir. Yaşamakiçin öldürmek zorundadırlar. Bunun en güzel örneği de PKK'dır. Ama şunu biliyoruz; birkaç gün önce gözaltına alıyor, birkaç gün sonra serbest bırakıyor, sonra özel uçaklarla Kandil Dağı'na gönderiyorsanız, bunun bir izahı olmalıdır. Türkiye; bizden önceki hükümetler döneminde, biz de müteaddit defalar, 'Bunlar terör örgütü mensuplarıdır,yöneticileridir, bunları bize iade edin' dediğimizde, göstermelik sığınmacı statüsüyle bunları iadeden vazgeçiyorlarsa veya bir silahın otomatik mi yarı otomatik olduğuna 4 yılda karar veremiyorlarsa, oturup düşünmek lazım gelir. Bunlar kimin hesabına, kimin namına bu eylemleri ortaya koyuyorlar... CHP (İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ) - Hükümetin bu tezkereyi Meclis'in onayına sunmasını olumlu karşılıyoruz ve "evet" oyu vereceğiz. - "Kuzey Irak'taki yerel yönetimin, PKK'ya destek vermek ve onu Türkiye'ye karşı kullanmak konusundaki iradesinin kırılması lazım. Bunu yapamadığımız takdirde dağ fare doğurmuş olur ve tezkereye bir blöf olarak bakılır. Böyle bir durum da Türkiye'nin saygınlığına ve inandırıcılığına büyük darbe vurur. - Artık Irak ve kuzeyindeki yerel yönetimin şu tercihi yapmak zorundadır: PKK mı Türkiye mi? ABD, Kuzey Irak'ın ve Irak'ın PKK'yı himaye etme politikasına mı destek verecek, yoksa müttefiki Türkiye'ye mi destek verecek? - Tehdidin birinci boyutunu, Irak'ın kuzeyinde konuşlanmış ve Kuzey Irak yerel yönetimi tarafından Türkiye'ye karşı bir piyon olarak kullanılan PKK unsurları oluşturuyor. - Tehdidin ikinci boyutunu, ülkemizi bölmeye yönelik siyasi bir projenin gerçekleştirilmesini hedef alan PKK'nın, Türkiye'de konuşlanmış unsurları oluşturuyor. - Tehdidin üçüncü boyutunu, esas hedefi bağımsız bir Kürt devleti kurmak, sonra da Türkiye üzerinden Akdeniz'e çıkarak Büyük Kürdistan Projesi'nin ilk aşamasını gerçekleştirmek olan ve PKK'yı bölgesinde barındırarak ona her türlü desteği sağlayan Barzani'nin otoritesindeki Kuzey Irak bölgesi oluşturuyor. - Tehdidin dördüncü boyutu ise sözde stratejik müttefikimiz ABD'nin tutumundan kaynaklanıyor. Dostluğuna çok büyük değer verdiğimiz ABD'nin Irak'a yönelik stratejisi bağlamında Türkiye'ye yönelik iki yönlü-diplomatik nezaket göstererek, ikiyüzlü demiyorum- ve ülkemizin çıkarlarını hiçe sayan politikası, artık tam bir netlik kazanmış durumdadır. - Kuvvet kullanmaya giden yolda, kuvvete başvurmadan önce alınacak birçok ekonomik ve siyasi önlem var. Türkiye'nin de elinde bu konuda türlü seçenekleri ve yöntemleri içeren geniş bir yelpaze bulunuyor. (Kuzey Irak'ın Türkiye'deki ticari ilişkileri, bu bölgeye verilen elektrik, Habur Sınır Kapısı'ndan yapılan taşımacılık, Irak ve Afganistan'daki Amerikan askerlerinin lojistik ikmali ve İncirlik Üssü'nün kullanımı vb.) MHP (Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı): - Sınır ötesi harekat kararı, geç kalmış bir karardır. Bu tezkere, gecikmiş bir tezkeredir. MHP, bütün eksik ve sakat yönlerine rağmen, Başbakanlık tezkeresine tam destek verecektir. - Tezkereler siyasi ve hukuki anlam taşıyan metinlerdir. Silahlı kuvvetler unsurlarının kullanımının askeri hedefleri ile ulaşılması öngörülen siyasi hedeflerin çerçevesinin çizilmesi gerekir. Başbakanlık tezkeresinin bütünlükten yoksun, eksik ve belirsiz yönleri var. Bu metin tezkere olmaktan ziyade 1 paragraflık bilgi notu niteliği taşımaktadır. - Meclis'ten yetki alındıktan sonra Türkiye'nin, Habur Sınır Kapısı'nın kapatılması, Türk hava sahasının Irak bağlantısının kesilmesi, Kuzey Irak'a yapılan lojistik desteğin kesilmesi ve Mersin Serbest Bölgesi'nde yeni düzenlemeler yapılması gibi caydırıcı tedbirleri alması gerekir. - Meclis'ten yetki alınıp bunun kullanılmamasının çok vahim sonuçları olur. Böyle bir gaflet, PKK terörü karşısında teslim olmak anlamına gelecektir. DTP (Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş) - Şimdi sınır ötesi operasyonlardan ziyade, en az denenen ve bizce en etkili, en zahmetsiz, ülkemiz açısından en kazançlı yol olan demokratik tartışma ve sivil çözüm yöntemlerini gündemimize almalıyız. - Sınır ötesi operasyona karşı çıkan hiçkimse yokmuş gibi, 549 milletvekilinin de evet oyu kullanması gerekliği yönündeki baskıcı bir yaklaşım var. Eğer burası Milletin Meclisi ise milletin sesi de burada tümfarklılıklarıma duyurulmak zorundadır. - Sınır ötesi dediğimiz yerde Türkiye ile operasyon konusunda uzlaşmamış olan bir bölgesel Kürt yönetimi ve bir merkezi Irak yönetimi İle bunlardan daha da önemlisi ve farklı olarak ABD'nin varlığı söz konusudur. Bütün bu aktörlerin konumlanma durumu, sınır ötesi bir operasyonda yaşanacak can kayıplarının artması yanında siyasi olarak da bir bataklığa saplanmamıza yol açma riskini ciddi şekilde taşımaktadır. - Türkiye'yi 'savaşan ülke' konumuna düşürebilecektir. Kaldı ki bütün bu riskler bir an için göze alınsa bile, askeri açıdan başarılı olduğu kabul edilen bir sınır ötesi operasyonun dahi sorunun bir müddet sonra daha yakıcı bir şekilde karşımıza çıkmasını engellemeyeceği inancındayız. - Bölgede zaten felce uğramış olan ekonomik yaşam, bir sınır ötesi operasyon nedeniyle iyice içinden çıkılmaz hale gelecek, daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik, daha az demokrasi ve daha az özgürlük gibi sonuçların ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Komeleyê Jîyanêweyê Kurdistan

1944 Newroz’unda Şahpur’da bir toplantıya giden Komela üyeleri, Yüksek Okul’da Kürt öğretmenlerle 16 Ağustos 1943′te kısa adı Komela olan Komeleyê Jîyanêweyê Kurdistan (Kürdistan Diriliş Topluluğu) adlı Kürt örgütü Doğu Kürdistan’ın Mehabad şehrinde kuruldu. İlk adımları 1937′de Kürt aydınları tarafından yapılan ev toplantılarına dayanan örgüt, Evdirrehman Halewî, Mihemmed Emîn Şerefî, Evdirrehman Zebihî, Mihemmed Nanewazade, Hûsêyn Ferehwer, Evdirrehman Emînî, Qasim Nadirî, Mela Evdillah Dawûdî, Qadir Mûderrîsî, Ehmed Alemî, Ezîz Zindî ve Güney Kürdistan’dan toplantıya katılmak için gelen Mîr Hac tarafından kurulmuş ve gizlilik amacıyla üye sayısını 100′ün altında tutularak hücreler biçiminde örgütlenmişti. Üyeler, Kürt halkına ihanet etmeyeceğine, hiçbir sırrı sözlü ya da yazılı olarak açığa vurmayacağına, ölünceye kadar örgütte kalacağına ve Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürtlerin menfaatini canı pahasına koruyacağına dair masaya konulan Kuran ve silah üzerine yemin ederek örgüte katılıyordu.

Örgüt, 1944′ün Mart ayında Güney Kürdistan ve Irak’ta yoğunluk kazanan Kürt örgütü Hêvî ile karşılıklı yardımlaşma ve gelecekte çalışma planlarının saptanması konusunda Kerkük’te bir görüşme yaptı. Bu tarihten sonra Komela Musul, Kerkük, Erbil, Süleymanîye, Rewandûz, Şeqlawa’da temsilcilikler kuran örgüt, 7 Ağustos 1944′te ise Hêvî ile, Türkiye, İran ve Irak sınırının birleştiği Dilanbar Dağı’nda “üç sınır antlaşması” anlamına gelen Peymana Sêsînor’u imzaladılar. İlerleyen tarihlerde yapılan görüşmelerde Komela, bir Kürdistan haritası ve Kürt bayrağı belirledi. Bu haritaya göre Kürdistan’ın kuzey sınırı Kars’tan başlayarak Maraş’a; doğu sınırı Antep’i içine alarak Efrîn’e; güney sınırı Kobanî’den başlayan bir çizgiyle tüm Güney Kürdistan’ı içine alarak Xaneqîn’e; doğu sınırı ise Urmîye Gölü’nden Hamedan’a bir çizgi halinde Senendej’i içine alarak uzanıyordu. Yaklaşık olarak bir yıl boyunca yapılan çalışmalar neticesinde ortaya çıkarılan Kürt bayrağı ise, üstte kırmızı, ortada beyaz, altta yeşil olmak üzere üç şeritten oluşuyordu. Bayrakta Kürtleri temsilen bir güneş, güneşin iki yanında birer başak, arkasında da bir dağ ve kalem resmi yer almıştı.

Mehabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin de resmî bayrağı olan ve Komela yöneticileri tarafından tasarlanan Kürt bayrağı (1945) Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da en büyük girişime sahip olan Komela, 1944′te Rusya ile ilişkiler geliştirmiş ve Kürdistan-Sovyet Kültürel İlişkiler Topluluğu’nun kurulmasına önayak olmuş ve topluluğun kültür merkezinde 6 Nisan 1945′te, almış oldukları karar gereği kendilerini açıkça deklere etmiş ve tüzüklerini ilan etmişlerdi. Bu tarihte örgüt üyeliğine de ileride örgütün başkanı olacak olan Mahabad Kültür Kurumları başkanı Qadi Muhammed kabul edilmişti. Kısa bir süre sonra Qadi Muhammed örgütün başkanlığına getirilmiş ve 4 Ekim 1945′te yapılan bir toplantıyla Komela’nın adı Kürdistan Demokrat Partisi - İran (İ-KDP) olarak değiştirilmişti.