İşkence : Vicdani retçi Bal'a Askeri Cezaevi'nde linç girişimi

Anti Militarist İnisiyatif, Vicdani Retçi Mehmet Bal'ın tutulduğu Hasdal Askeri Cezaevi'nde koğuşa götürüldüğü sırada 5-6 kişi tarafından tekme yumruk ve odunlarla saldırıya uğradığı, yarı baygın vaziyette soğuk suyun altına sokulduğu ve dün Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'ne kaldırıldığını açıkladı.

Anti Militarist İnisiyatifi, Vicdani Retçi Mehmet Bal'ın tutuklu bulunduğu Hasdal Askeri Cezaevi'nden cezaevi yönetiminin teşvikiyle linç edilmek istenmesi ve hastaneye kaldırılmasına ilişkin Galatasaray Meydanı'nda basın açıklaması yaptı. Emekçi Hareket Partisi, Anarşi Kolektifleri, Sosyalist Demokrasi Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin aralarında bulunduğu çok sayıda kurum temsilcisi açıklamaya katılarak destek verdi. "Öldürmeyeceğiz ölmeyeceğiz kimsenin askeri olmayacağız", "Red et diren özgürleş" sloganlarının atıldığı açıklamada, "Askeri cezaevinde işkence var", "Vicadi retçi Mehmet Bal'a özgürlük", "Mehmet Bal Mehmetçik olmayacak", "Mehmedi gözlerindeki ışıltı saçlarındaki rüzgarla geri istiyoruz" yazılı dövizler açıldı. Mehmet Bal'ın fotoğraflarının taşındığı açıklamayı Oğuz Sönmez yaptı.

Bal'ı özel hazırlanmış bir prangaya geçirdiklerini, bu pranga sayesinde hem cezaevi üniformasının çıkarmasını engellendiğini hem de zincirlerinin kısaltıp asma kilit sabitlenmesi ile zorla esas duruşa geçirildiğini söyleyen Sönmez, hücre cezası, dayak, zorla tıraş etme, küfür, hakaret gibi işkence yöntemlerinin doğal uygulamalar haline geldiğini belirtti.

18 Ekim 2002 tarihinde vicdani reddini açıklayan Bal'ın daha önceden yaşanan hak ihlallerini protesto etmek için 33 gün açlık grevinde kaldığını belirten Sönmez, şunları söyledi:

"Daha sonra serbest bırakılan Bal, 8 Haziran 2008 Pazar günü polis tarafından gözaltına alınmış ve götürüldüğü Beşiktaş Jandarma Karakolu'nda kaba şiddet görmüş, ertesi günde Hasdal Askeri Cezaevi'nde de saç ve sakalı zorla tıraş edilmiştir. Bal, cezaevi yönetiminin teşvikiyle linç edilmek istenmiştir. Koğuşa götürüldüğü sırada bir subayın mahkumlara, 'Gerekeni yapın, ne yapacağınızı biliyorsunuz, cezaevi kurallarını hatırlatın' demesi üzerine Bal 5-6 kişinin ağır saldırısına maruz kalmıştır. Tekme yumruk ve odunla dövüldükten sonra yarı baygın halde soğuk suyun altına konulmuştur. İşkence sonucu bacağı, beli ve boynunun kıpırdatamadığı halde sabaha kadar bekletilip 10 Haziran sabahı Gümüşsuyu Askeri Cezaevi'ne kaldırılmış ve aynı gün tekrar cezaevine geri gönderilmiştir." Mehmet Bal'ın can güvenliğinden endişe duyduklarına dikkat çeken Sönmez, "Bu uygulamalar ve subayın mahkumlara yönelik teşvik edici sözleri askeri cezaevinde işkencenin sıradan olduğunun göstergesidir. Her türlü denetimden muaf, demir parmaklıklar arkasında kurulan işkence tezgâhlarını protesto ediyoruz" diyerek vicdani retçi Bal'a özgürlük istedi.

Açıklamanın ardından Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polisler, açıklama yapan Oğuz Sönmez ile Serkan Bayrak, Güraşt Özdamar, Mehmet Atak'ı halkı askerlikten soğuttukları iddiasıyla gözaltına alarak Taksim Polis Merkezi'ne götürdü.ANF-İSTANBUL (11.06.2008) -

Bu soru cevap bekliyor: Kürtçe serbest mi değil mi?

İHD-Diyarbakır Şubesi/ "..23 Mayısta Konya'da parkta cep telefonuyla ailesiyle Kürtçe konuştu diye iki Diyarbakır' lı Kürt vatandaşa "Gürültü" yaptıkları gerekçesiyle 62'er YTL para cezası kesilmiştir. Erzurum'da Azadiya Welat gazetesi okuduğundan dolayı bir üniversite öğrencisi gözaltına alınmış, okul ve yurt idaresi eşliğinde linç edilircesine kaldığı yurttan eşyaları sokağa bırakılmak suretiyle fiili olarak atılmış, bu kentte artık barınamayacağı derhal bu kenti terk etmesi gerektiği kendisine söylenmiştir.."

11 Haziran 2008

BASIN AÇIKLAMASI

(Kürtçe bu ülkede serbest mi değil mi? Bu soruya cevap bekliyoruz?)Anadolu çok dilli, çok kültürlü, çok dinli bir toplum olmasına rağmen Türkiye'de uygulamalar çok kültürlülüğü, çok dilliliği reddetmekte, her geçen gün yasaklar meşrulaştırılmaktadır. Kürtçe'yi yasaklayan 2932 sayılı yasa 1991 yılında kalkmasına rağmen yasaya ve hukuka aykırı uygulamalar hala devam ediyor.

23 Mayısta Konya'da parkta cep telefonuyla ailesiyle Kürtçe konuştu diye iki Diyarbakır' lı Kürt vatandaşa "Gürültü" yaptıkları gerekçesiyle 62'er YTL para cezası kesilmiştir.

Erzurum'da Azadiya Welat gazetesi okuduğundan dolayı bir üniversite öğrencisi gözaltına alınmış, okul ve yurt idaresi eşliğinde linç edilircesine kaldığı yurttan eşyaları sokağa bırakılmak suretiyle fiili olarak atılmış, bu kentte artık barınamayacağı derhal bu kenti terk etmesi gerektiği kendisine söylenmiştir.

Diyarbakır ve bölgede bulunan cezaevlerindeki bir çok tutukluya Kürtçe gazete Azadiya Welat cezaevi idaresinin keyfi uygulamalarıyla verilmemektedir. Bu yurttaşların haber alma hakları ellerinden alınmış olup 24 Haziran 2004 tarihinde resmi gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Kanunun 3. maddesinde "Basın Özgürlüğü" açıkça ihlal edilmektedir.

Basın kanunun 3. Maddesi "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir." demekle gazetenin dağıtılmasının engel olunamayacağını açıkça ifade etmiştir.

Ülkemizde siyasi temsilciler AB süreciyle beraber bir çok mevzuatta değişiklik yapıldığını söyleyedursun son yıllarda neredeyse her gün haklar ayaklar altına alınmakta Kürtçe'nin konuşulması, Kürtçe gazetenin okunması, Kürtçe gazetenin basılması, Kürtçe haber yapılması sürekli engellenmektedir.

Basın Kanunun 22 maddesi Basılmış eserleri engelleme, tahrip ve Bozma'yı
"...bir yıla kadar hapis ve birmilyar liradan beşmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır." Demektedir. Fakat uzun süredir Kürtçe yayımlanan günlük Azadiya Welat gazetesi Türkiye'de birçok cezaevine girmesi engellenmekte, bu keyfi engellemeyi ortaya koyanlara dair soruşturmalar açılmamakta, insanların kendi ana dillerinde bilgiye, habere ulaşma hakları ellerinden alınmaktadır.

Burada hem okur açısından hem de gazete açısından çift taraflı mağduriyet söz konusu olup iki ayrı kişinin (gerçek ve tüzel kişinin) yasalardan kaynaklı hakkı ihlal edilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 28 maddesi Basın Hürriyetini düzenlemiştir. 28.Madde - "Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır." Engellemenin ne şekilde olacağı yine bu maddede düzenlenmiştir. Hakim kararı olmadan bir engellemenin yağılması doğrusu anlaşılır değildir.

Anayasanın 29 maddesinde Süreli ve süresiz yayın hakkı'nın izne değil sadece bildirime tabi olduğu ifade edilmektedir. Azadiya Welat gazetesinin imtiyaz sahibi ve yazı işleri Müdürü Vedat Kurşun yaptığı haberlerden dolayı uzun süre tutuklu kaldı, yapılan yargılama neticesinde sadece yaptığı haberlerden dolayı örgüt propagandası yaptığından dolayı 3 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Türkiye'de günlük yayınlanan tek Kürtçe gazete olan Azadiya Welat'ın imtiyaz sahibi ve yazı işleri Müdürü Vedat Kurşun'a verilen cezanın Kürtçe diline verildiğini, Kürtçe gazete okuduğundan dolayı okullarından, yurtlarından öğrencilerin atılmasının yine Kürtçe'den kaynaklandığını, gazetenin cezaevlerine sokulmamasın yine Kürtçe'den kaynaklandığını çok iyi biliyoruz.

Haber alma hakkının ihlal edilmesinin çok ciddi bir insan hakkı ihlali olarak görüyor Kürtçe üzerindeki yasakların derhal kaldırılarak demokratik bir ülke olmanın gereklerinin yerine getirilmesini talep ediyoruz.

3. Dersim Festivali Almanya’da Yapıldı/ Bianet

Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu'nun (FDG) öncülüğünde yapılan 3. Dersim Festivali Almanya'nın Duisburg kentinde, gerçekleşti. Kamer Genç'ten Ferhat Tunç'a Cem Özdemir'e pek çok kişinin katıldığı festivalde hem sorunlar dillendirildi hem de halaylar çekilip şarkılar söylendi.

Ev sahipliğini Duisburg Ruhr Derneği ve Solingen Ovacıklılar Derneklerinin yaptığı festivalde cumartesi (7 Haziran) buluşan yaklaşık 10 bin kişi halay çekti; semaha durdu; Mikail Aslan, Ferhat Tunç, Zele-Mele, Şervan ve Serdar ile Zazaca-Türkçe ve Kürtçe şarkılara eşlik etti. Uzun zamandır bir araya gelemeyen on binler Dersim özlemini Avrupa'da bir parça da olsa giderdi.

Sunuculuğu Ayfer Ber ve Mehmet Gülmez'in yaptığı festivale katılan Dersim milletvekili Kamer Genç en fazla ilgi gören isim oldu. Dersimliler gün boyu Genç'le fotoğraf çektirip ondan imza istediler.
Özdemir: Dersimliler Avrupa'nın aydınlık yüzü

Konuşmacılardan Cem Özdemir Zazaca "ma ve xêr" diyerek başladı ve tüm dillerden misafirleri selamladı, Avrupa'da yaşayan Aleviler ve Dersimlilerin Avrupa toplumunun da "aydınlık yüzü" olduğunu ve buluşmaya davetli olduğu için "onur duyduğunu" belirtti.

Sol Parti Milletvekili Hüseyin Kenan Aydın ise "Bu festival üç önemli gündeme sahip çıkmalıdır" diyerek sıraladı:
Dersim 1938 ile yüzleşme,
Tunceli'de yaşanan çevre tahribatı ve siyanürlü altın arama-barajlara karşı duruş sağlama,
Dünyada yükselen ekonomik krizlere ve açlık-kuraklık gibi tehlikelere karşı emek ve demokrasi dayanışması.

Özdemir bu nedenlerle Dersimlilerin Avrupa halklarıyla birlikte sosyal-adaletçi bir yönetim için mücadele etmesi gerektiğine işaret etti.

Tunceli milletvekili Genç ise "TBMM'de Türkçe dışında dillerde yayın için yasa çıkarıyorlar. Ben de bakana başvurdum dedim ki 'Dersimce yayın var mı?' Bakan da araştıracaklarını söyledi. Dilimizin ne olduğunu bile bilmiyorlar" dedi.

Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) genel başkanı Özkan Tacar Dersim'in sorunlarını ve Türkiye'de örgütlü dernekler olarak yaptıkları imza kampanyasını anlattı.

İmza kampanyasında "Elazığ da 15 Kasım 1937 günü asılarak idam edilen Dersim liderleri Seyit Rıza, Uşene Seyd ve diğerlerinin mezar yerlerinin açıklanması ve emanetlerinin ailelere verilmesi" talep ediliyor. Toplanması hedeflenen 50 bin imza 15 Kasım 2008 günü TBMM'ye sunulacak.

FDG Genel başkanı Yaşar Kaya "3. büyük Dersim buluşmasına öncülük ettikleri için gurur duyduklarını" belirtti.

Festival konserler ile devam etti. Tunç "Kürt halkı ve Türkiye'ye barış istiyoruz" sözleriyle başlattığı konserinde katılanları coşturdu. Aslan Zazaca türkülere ağırlık verdiği konserinde "Dersim'in Alevi-Kızılbaş, Zaza, Kürt ve Ermeni damarları var. Hepsine sahip çıkıyor; hepsinden onur duyuyoruz" dedi ve konserini "dustê asimilasyonê dewlete de Tırku de vınderime; horê wair vejime; wes bo Kırmanciye/ Asimilasyona karşı duralım, kendi değerlerimize sahip çıkalım, Yaşasın Dersim" diyerek bitirdi.

Dersim Post'un 6. sayısını da katılımcılara sunan FDG bileşenleri festival alanında imza toplamaya devam etti. Festival akşam 19:00 sularında sona ererken misafirler Berlin'in, Stutgart'ın, İsviçre'nin, Paris'in ve Avrupa'dan geldikleri yerlerin yolunu tuttular. Yüzlerinde yorgunluk, ruhlarında huzur vardı. (HA/EZÖ) Kurdistan-Post

Kürt İnsan Hakları Projesi : ‘AİHM sınır ötesi operasyonların durdurulmasını isteyebilir’

LONDRA: Kürt İnsan Hakları Projesi direktörü Kerim Yıldız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarının durdurulması yönünde bir karar alabileceğini açıkladı. Yıldız Türkiye'nin Güney Kürdistan'ı bombardımanı sonucu zarar gören sivillerin mağduriyetlerinin giderilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurduklarını ancak mahkemenin sınırötesi operasyonların durdurulmasını isteyen bir karar da alabileceğini söyledi. Yıldız, ANF'ye yaptığı açıklamada Güney Kürdistan'da zarara uğrayan sivillerin kendilerine başvuruda bulunduklarını ve bunun üzerine bir heyet olarak bölgeye giderek incelemelerde bulunduklarını belirtti.

Heyet incelemeleri sırasında görgü tanıklarının bombardımanın Türk devleti tarafından yapıldığını kendilerine ilettiğini ifade eden Yıldız, kendilerine resmi başvurunun arından konuyu AİHM'e taşıdıklarını söyledi.

Söz konusu davanın büyük bir önem taşıdığını söyleyen Yıldız, Tabi bu dava çok önemli çünkü Avrupa Konseyine üye olmayan bir ülkenin vatandaşlarını ilgilendiren bir dava. dıolayısıyla bu çerçevede mahkeme eski verdiği kararları, eski içtihatlarını tekrar gözden geçirmek zorunda kalabilir. bu durumda mahkeme eğer başvurucuları haklı bulur Türk hükümetini mahkum ederse bu konuda başvurucuların istediği çerçevede, o durumda Türkiye bazı yeni müeeyyideler altına girer. Yani uluslararası silahlı antlaşmazlıklar çerçevesindeki Cenevre sözleşmelerinin devreye girmesi söz konusu" dedi.

AİHM'in bu davada mağduriyetlerin giderilmesi dışında alınacak bir kararla Türkiye'nin kendi meclisi karar verse dahi bu tür operasyonları gerçekleştiremeyeceğini ifade eden Yıldız, bu yönde bir kararın da tüm Avrupa Konseyi ülkelerini bağlayacağını belirtti.

Kılıf uymadı

Türkiye, Öcalan'ın İmralı'daki koşullarını meşrulaştırmak için AİHM'e Fransa'da tutuklu bulunan Sanchez'in durumunu örnek gösterdi. Ancak Sanchez ile Öcalan'ın koşulları oldukça farklı.

İşte Ramirez Sanchez... Halen Fransa'da Fleury Merogis Cezaevi'nde tutuklu bulunan Çakal Carlos lakaplı komünist Ramirez Sanchez, TV izleyebiliyor, çok kanallı radyo dinleyebiliyor, günlük gazete okuyabiliyor, kültürel ve sportif aktiviteler yapabiliyor, günde iki saat havalandırmaya çıkabiliyor. Nişanlısıyla 4 yıl 10 ay içinde 640 kez görüşebildi.

İşte Abdullah Öcalan... CPT ve AİHM Büyük Daire kararlarına rağmen Öcalan haklarından yararlanamıyor. TV izleyemiyor, tek kanallı radyo dinleyebiliyor, gazeteler bir hafta gecikmeli ve sansürlü veriliyor, kültürel ve sportif aktiviteler yapamıyor, günde bir saat havalandırmaya çıkabiliyor, sık sık hücre cezaları alıyor. Ailesiyle 8 yıl 4 ayda yalnızca 112 kez görüşebildi.

O haklar Öcalan'a tanınmıyor Türkiye Öcalan'ın kısıtlanan haklarını meşrulaştırmak için AİHM'e Ramirez Sanchez örneğini verdi. Ancak her iki tutuklunun koşulları arasında büyük farklılıklar var. Sanchez tv izleyebiliyor, kültürel ve sportif aktiviteler yapabiliyor, günlük gazete okuyabiliyor, günde iki saat havalandırmaya çıkabiliyor. Bu hakların hiç biri Öcalan'a tanınmış değil.

Türkiye, Öcalan davası için geçtiğimiz günlerde AİHM'e gönderdiği yanıtta Öcalan'ın kısıtlanan haklarını meşrulaştırmak için tutuklu bulunan Venezuella doğumlu komünist Ramirez Sanchez örneğini verdi. Ancak Sanchez ile Öcalan'ın koşulları kıyaslandığında her iki tutukluya tanınan haklar arasında büyük farklılıklar göze çarpıyor. Sanchez televizyon izleyebilirken Öcalan'ın televizyon izleme hakkı CPT tavsiyesine ve AİHM Büyük Daire Kararına rağmen hala tanınmış değil. Sanchez'in kitap-gazete okuma hakkı üzerinde yasal ve fiili kısıtlamalar bulunmuyor. Ancak Öcalan'a yasal olmayan şekilde günde bir kitap, o da idare izniyle okuma hakkı tanınıyor. Ancak bu hakkı da fiilen zaman zaman kullandırılmıyor. Sanchez basın ve yayın organlarını günlük olarak takip edebilirken Öcalan ancak her hafta Çarşamba günleri bir önceki haftaya dair 7 gazete alabiliyor. Bir haftalık gecikme ile verilen gazeteler ise sansürleniyor.

Sanchez'in süresi 2 saat Ramirez Sanchez günde 2 saat havalandırmaya çıkabiliyor. Öcalan ise 12 Mayıs 2005 tarihli AİHM Büyük Daire Kararından sonra günde 1 saat havalandırmaya çıkabiliyor. Ayrıca havalandırma alanı dışarıyı göremeyecek ve adeta kuyudan gökyüzünü izleme hissi verecek şekilde standartların çok üzerinde bir yüksekliğe sahip. Havalandırmanın üzeri de tel ızgarayla kapatılmış durumda. Zemini Öcalan'ın egzersiz yapmasına elverişli değil. Sanchez, sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratan koşullarda tutulmuyor. Öcalan ise tutulduğu koşullar yüzünden olumsuz etkileniyor.

Daha fazla ailesiyle görüşüyor Sanchez üzerinde hukuk ve yasa dışına çıkılan, genel hükümlülerden farklı ayrımcı uygulamalar söz konusu değil. Öcalan ise hukuk ve yasaların ötesinde özel, ayrımcı statü ve uygulamalar altında. Sanchez nişanlısıyla 4 yıl 10 ay içerisinde toplam 640 kez görüşebilmişken Öcalan ailesiyle 8 yıl 4 ayda 112 kez görüşebildi. Sanchez, spor salonuna sahip olduğu için sportif egzersizler yapabiliyor. Öcalan ise İmralı Cezaevinde hiçbir kültürel ve sportif aktivite olanağına sahip değil. Din adamıyla görüşme hakkı bulunan Sanchez, çok kanallı radyo dinleyebiliyor, Öcalan ise tek kanallı radyo dinleyebiliyor.

İmralı koşulları daha ağır Öcalan'ın avukatları AİHM'e gönderdikleri yanıtta hükemetin Sanchez ile Öcalan'ın koşullarını aynı tutmasına ağır eleştiride bulunarak şu tespitlerde bulundular: 'Öcalan'ın koşulları Sanchez ile kıyaslanamayacak ölçüde ağırdır ve sözleşmenin 3. maddesini ihlal eden boyutları bile aşarak Öcalan'ın yaşam ve sağlığını ciddi biçimde tehdit etmektedir. Bu koşulların düzeltilmemesi veya standartlara uygun hale getirilmemesi, Öcalan'ın bilinçli olarak ölüme terk edildiği anlamına gelecektir.' STROUSBORG - ANF

DÜŞEN DÜŞENE : 2.Heron'u köylüler yakaladı

Bingöl'ün Kiği İlçesi kırsalında geçen hafta düştüğü belirtilen Heron'un(insansız keşif uçağı) enkazını köylüler buldu.

Kiği kırsalında HPG'lilerin yerlerini tespit etmek için kullanılan bir insansız keşif uçağının düştüğü bildirilmişti. Ölmez Köyü yakınlarına düştüğü öğrenilen uçağın enkazı askerlerce arandı. Uçağın enkazını kırsal alanda mantar toplayan bir grup köylü bularak askeri yetkililere haber verdi. Olay yerine gelen askerler, enkazı bir minibüs ile götürdü.

ilki 21 Mayıs'ta Zaxo'ya bağlı Benistaniyan'daTürk ordusuna ait İsrail yapımı Heron tipi bir keşif uçağının düştüğü öğrenildi. Zaxo'ya bağlı Benistaniyan bölgesinde düştüğü belirtilen Türk keşif uçağının, sınıra yakın bölgede bulunan bir HPG birimi tarafından düşürüldüğü iddia edilmiş, yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, uçağın düştüğü noktaya intikal eden Türk askerleri uçağın enkazını alelacele kaldırmıştı.21 Mayıs'ta Zaxo'ya bağlı Benistaniyan bölgesinde Türk ordusuna bağlı keşif uçağının düştüğü bilgisinin kendilerine ulaştığını belirten Yawer, uçağın türü ve düşüş nedenine ilişkin bilgi vermekten kaçınarak, "araştırmalarımız sürüyor, net bilgi sahibi değiliz" demişti.

Kürt Ordusu Kerkûk'e İlerliyor (26 Mayıs 1919)

Şeyh Mahmud Berzencî çocukları Rauf ve Baba Alî ile birlikte

Kürt Ordusu Kerkûk'e İlerliyor (26 Mayıs 1919) I. Dünya Savaşı’nın mağluplarından Osmanlı, tarih sahnesinden silinmek üzereyken sahip olduğu topraklar, yeni ülkelere böldündü. Kürtler, Ortadoğu’da bağımsız ya da Avrupa devletlerinin desteğiyle kurulan devletler gibi fırsatları iyi değerlendiremedilerse de yer yer ayaklanarak kısa süreli çeşitli hakimiyetler kurabildiler. Alişan Bey’in 1920′de ilan ettiği Geçici Kuzey Kürdistan Hükümeti (Hikumeta Muvakkatî Şimalî Kürdistan) ve Şeyh Mahmud Berzencî’nin 1923′te ilan ettiği Güney Kürdistan Hükümeti (Hikûmetî Cenûbî Kurdistan) bu anlamda en önemli girişimlerdendi. Arap ve İngilizlerle kıyasıya mücadelesi ile bilinen ve Kürdistan Hükümeti tarafından ‘Kürdistan Kralı’ olarak ilan edilen Berzencî’nin resmî girişimleri ve belgelere geçen istemleri takdire şayandır. Osmanlı Devlet Arşivleri içerisinde Kürtler ile ilgili olarak dikkat çeken 4 Kasım 1919 tarihli bir belge Berzencî’nin İngilizler ile çarpışmalarını konu almaktadır. Bu belge, I. Dünya Savaşı’nın bir sonucu olarak 30 Ekim 1918′de imzalanan Mondros Barış Antlaşması gereğince Güney Kürdistan’dan çekilen Osmanlı’nın istihbarat kayıtlarına geçmiştir ve “Mahremanedir” ibaresini taşımaktadır. Süleymaniye’den Erzurum’a gelen bir Osmanlı zabitinin Erzurum Valiliği’ne durumu bildirmesi üzerine belge, Erzurum Vilayeti Mektûbî Kalemî tarafından hazırlanarak Dahîlîye Nezaretî’ne (İçişleri Bakanlığı’na) gönderilmiştir. Belgenin 1 nolu maddesinde, Osmanlı’nın Güney Kürdistan’dan çekilmesinden sonra bağımsızlığını ilan eden Şeyh Mahmud Berzencî’nin İngilizler tarafından tebrik edildiği; uçak ile Süleymaniye’ye gelen İngiliz yetkililerin Kürt milli şerefine saygı duyduklarını belirttikleri; müstakil Kürt yönetimini destekledikleri fakat bir süre sonra vermiş oldukları bu sözlerde durmadıkları; bir süre sonra Kürt şehir ve köylerine İngiliz bayrakları çekerek, İngilizlerin emrindeki memurları bölgeye kaydırdıkları; buna tahammül etmeyen Şeyh Mahmud’un hazırlıklarda bulunduğu ve 26 Mayıs 1919′da İngiliz memur ve askerlerine karşı ayaklanarak onları esir aldığı; esirleri geri almak üzere gönderilen İngiliz kuvvetlerini püskürterek Nasluca’da yendiği ve aynı gün yine işgal altında bulunan Kürt şehri Kerkük’e hareket ettiği ve İngilizlerin kuvvetlerini sürekli arttırdıkları, şiddetli çarpışmaların olduğu muharebede 12 uçak, mitralyöz ve top kullandıkları ve bunun karşısında Şeyh Mahmud’un kuvvetlerini arttırmak için 18 Haziran 1919′da İran sınırına çekildiği; bu durum üzerine İngilizler’in Süleymaniye’yi tekrar kuşattığı ve Şeyh Mahmud’a bağlı 300 köyü yağmaladıkları ve Şeyh Mahmud isminde başka bir Süleymaniyeli Kürdü şehid ettikleri; ayrıca, Şeyh Mahmud’un İngilizlere ait 150 otomobil, 4000 tüfek, 12 mitralyöz, 500 binek hayvanı, 37 yük gümüş parça ve 40 ruble dolayında paraya el koyduğu ve İngilizlerin muharebe sırasında 2500 askerinin öldürüldüğü belirtilmektedir. Belge, bölgedeki Kürt ve Arap aşiretlerininin İngilizlerden nefret ettiği ve Osmanlı idaresini tekrar istedikleri şeklindeki notla bitmektedir. Belgede 2. nolu maddede verilen bilgide ise 25 Ağustos 1919′da Şeyh Mahmud’un kuvvetlerini toplayarak tekrar Süleymaniye’yi geri aldığı ve Kerkük’e doğru ilerlediğinin istihbaratının alındığı belirtilmiştir. Erzurum Vilâyeti Mektûbî Kalemi 10 S. 1338 (4 Kasım 1919) Onbeşinci Kolordu Kumandanlığı’nın 12. 9. [13]35 ve 308/1110 numaralu tezkiresi sûretidir. Süleymaniye’den gelen ve Şeyh Mahmud yanında Süleymaniye’nin sükûtuna ya‘ni 18 Haziran sene [1]335 târîhine kadar bulunan esir bir zâbitimizin verdiği ma‘lûmât ber-vech-i âtî arzolunur: 1- Kıta‘ât-ı Osmâniyye Süleymaniye mıntıkasından çekildikden sonra şeyh o havâlîde istiklâlîni i‘lân etmiş ve teşkîlât yapmış, İngilizlerin Kerkük’de bulunan me’mûrları Şeyh Mahmud’un ahvâlinden ve teşkîlâtından haberdâr oldukdan sonra Süleymaniye’ye giderek —hükûmetim sizin istiklâliyyetinizi tebrîk etdiğinin ve sulh konferansında tamâmiyyet ve hâkimiyyet-i mülkiyyenizi te’mîn edeceğinin teblîğine me’mûrum— demiş ve görüşmüş bir müddet sonra Bağdad hâkimi ve Irak mıntıkası kumandanı bulunan me’mûrları tayyâre ile Süleymaniye’ye gelmiş ve Şeyh Mahmud ile görüşerek Süleymaniye’de bir hâkim-i siyâsî bir mâliye me’mûru bulunmak ve ebediyyen nakz-ı ahd etmemek şartlarıyla teşkîlât ve tensîkâtına ve hukûk ve şeref-i millîlerine müdâhale ve tecâvüzâtda bulunulmayacağı müstakil tanılacağı kararlaşdırılmış. Süleymaniye’ye bu me’mûrlar geldikden sonra şerâ’ite ri’âyet edilmemiş, Şeyh Mahmud aleyhine ihtilâl çıkartmak ve Şeyh Mahmud’un kesr-i nüfûzuna çalışmak fikir ve mesleğinin ta‘kîbine başlanmış, Süleymaniye’de İngiliz bayrağı çekilmiş kazâ ve nâhiyelere İngiliz me’mûrları gönderilmiş bu mu‘âmelelere Şeyh Mahmud tahammül edemeyerek hazırlıkda bulunmuş ve 26 Mayıs sene [1]335′de İngiliz me’mûr ve askerleri aleyhine hareket ederek bunları esîr etmiş, Süleymaniye’deki esîrleri kurtarmak üzre gönderilen İngiliz kuvvetini Nasluca’da mağlûb etmiş, otomobil, mitralyöz, silâh, cebehâne, erzâk külliyetli olarak iğtinâm etmiş, ba‘dehu Kerkük’e doğru ilerileyerek, cemm haldeki İngiliz kuvvetini muhâsara ve mağlûb etmiş, bundan sonra Kerkük etrâfındaki muhârebe kesb-i şiddet etmiş. İngilizler’in mütemâdiyen kuvvetlerinin artması ve yevmiye, 12 tayyâre ile ve top ve mitralyözlerle icrâ etdikleri şiddetli ateşlere cebehânelerinin bitmesi hasebiyle mukâvemet ederek 18 Haziran sene [1]335′de Şeyh Mahmud, kuvvetini tezyîd içün İran hudûduna çekilmiş olduğundan İngilizlerle Süleymâniyye’ye tekrâr girerler. Şeyh Mahmud’un 300 pâre köyünü tahrîb ve yağma ederler ve Şeyh Mahmud isminde Süleymaniyeli diğer bir Müslümânı şehîd ederler. Bu muhârebelerde Şeyh Mahmud İngilizler’den 150 otomobil, 4000 tüfenk, 12 mitralyöz, 500 katana ve ester, 37 yük gümüş pâre, 40 ruble iğtinâm etmiş 2500 telefât verdirmiş. Şeyh Mahmud vak‘asından evvel Musul vilâyetine bir fırkaları varmış bu vak‘a ile bir fırka daha getirmişler, aşâ‘irin kuvve-i ma‘neviyyesi iyi imiş. Bütün urbân ve ekrâd evvelce Hükûmet-i Osmâniyye aleyhine yapdıklarına nâdim imiş. Hükûmet-i Osmâniyye’yi çok arzu ediyor ve İngilizlerden müteneffir imişler. 2- Şeyh Mahmud, kuvvet aldıkdan sonra Süleymaniye’yi İngilizler’den alarak Kerkük’e doğru ilerilediği istihbâr kılınmış, 25. 8. [13]35 târîhinde arzedilmişdir. 3- Erzurum, Trabzon, Van vilâyetilerine arzedilmiştir. Erzurum Vilâyeti Mektûbî Kalemi Aded: Umûmî: 6313 Husûsî: 919 Hulâsa: İngilizlerin Süleymaniye ve havâlîsindeki ahvâl ve harekâtı hakkında. Mahremânedir Dâhiliye Nezâret-i Celîlesi’ne Devletlü efendim hazretleri, İngilizlerin Süleymaniye ve havâlîsindeki ahvâl ve harekâtı hakkında ba‘zı ma‘lûmâtı hâvî On Beşinci Kolordu Kumandanlığı’ndan alınan 12 Eylül sene [1]335 târîhli ve 308/1110 numaralu tezkirenin bir sûreti manzûr-ı âlî-i nezâret penâhîleri buyurulmak üzre leffen takdîm kılındı. Ol bâbda emr ü fermân hazret-i men-lehü’l-emrindir. Fî 18 Eylül sene [1]335 Erzurum Vâlîsi Bende es-Seyyid Mehmed Reşîd Dâhiliye Nezâreti Kalem-i Mahsûs Müdîriyyeti Târîh: 4 Teşrîn-i Sânî sene [1]335 Sadâret-i Uzmâ’ya Mahrem İngilizlerin Süleymaniye ve havâlîsindeki ahvâl ve harekâtına dâ’ir ba‘zı ma‘lûmâtı hâvî On Beşinci Kolordu Kumandanlığı’ndan gönderilüp Erzurum Vilâyeti’nden bâ-tahrîrât irsâl kılınan tezkirenin sûreti manzûr-ı sâmî-i Sadâret penâhîleri olmak üzre leffen arz u takdîm kılınmış olmağla ol bâbda. BOA. DH.KMS, nr. 50-3/25, belge sıra nr. 78/1, 79, 80, 81 Kaynak: Kurdistan Time

The Guardian: Türk işgalinin ardından tazminat girişimi

Resimleri buyuk olarak sekillendirebilirsiniz

Rizgarî Online/

İngiltere'de çıkan The Guardian gazetesinin yazarlarından, Owen Bowcott, "Iraklı aileler Türk işgalinin ardından tazminat arayışına girdi" başlığıyla yazdığı makalede "İngiliz hukukçular, Kuzey Irak'a düzenli olarak yaptığı bombardımanlar sonucu neden olduğu ölümler ve maddi zararlar nedeniyle tazminat ödemesi arayışıyla Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne dava ediyorlar. Strasbourg'da görülecek sınav niteliğindeki davalar, NATO'nun en büyük ordu güçlerinden birini, sınırlarının ötesindeki dağlarda bulunan Kürd asi üslerini yok etmeyi amaçlayan işgallere gerekçe bulmaya zorlayacak." değerlendirmesinde bulundu.

Bowcott, "AB üyeliğinin istekli adayı Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini kuran Avrupa Konseyi'nin kurucularından biri. Başvuru dosyaları, geçen ekim ve aralık aylarında Türk hava saldırıları sırasında evlerini kaybettiklerini söyleyen Müslüman ve Keldani Hristiyan köylüler adına Londra merkezli Kürt İnsan Hakları Projesi (KHRP) tarafından hazırlandı. Davalar, mahkemenin yargılama yetkisinin sınırlarını test edecek ve örnek oluşturacak." İfadesi kullandı.

Bowcott, "ancak Londra'daki Türk büyükelçiliğinden bir sözcü, `Bildiğim kadarıyla Kuzey Irak'ta siviller yaralanmadı. Ancak hayvanlarını kaybettiğinden şikayetçi olan bazı siviller var` dediğini de kaydetti. RO/Kaya Vural

YANKILAR SURUYOR : Kürdistan'daki liderler BM raporuna karşı çıktı

Rizgarî Online/Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani başkanlığında toplanan liderler ve siyasi parti temsilcileri, Birleşmiş Milletler (BM) Irak Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'nın, Kürdistan yönetimi denetimi altında olmayan Kürt bölgelere ilişkin raporunu değerlendirdi. KTV`nin bildirdiğine göre Kürdistan Bölge Başkanlığı, Parlamento Başkanlığı, Başbakanlık, Kürdistan Siyasi Partiler Yüksek Konseyi Üyeleri ve Parlamento ile Hükümet'teki siyasi partilerin temsilcilerinin katıldığı toplantı sonrası yazılı bir açıklamada bulunuldu.

Açıklamada şunlara yer verildi "Toplantıda yer alan liderler ve siyasi partilerin temsilcileri, böyle bir raporun hazırlanıp, sunulacağını tahmin bile etmemiştir. Bu rapordan duyduğumuz kaygıyı ve rahatsızlığımızı açıkça belirtiyoruz. Hazırlanan rapor hiçbir şekilde sorunların çözümüne temel dayanak oluşturacak çapta değildir.

Öte yandan raporda belirtilen çözüm yolları ve çözüme ilişkin atılacak adımlar, daha önce üzerinde anlaşmaya varılan çözüm yollarından çok uzak durmaktadır. Bunun yanında raporun hazırlanışı sırasında, 140. maddenin yerine getirilmesine yönelik anayasanın özünden uzaklaşılmıştır.

Birleşmiş Milletler (BM) Irak Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'nın ekibi daha çok var olan sorunun esasına ineceklerine, ne yazık ki kendilerini ilgilendirmeyen tali konularla ilgilenmişlerdir. Bu nedenle raporun büyük bir bölümü görevlerini aşan bölgesel detaylara ayrılmıştır" denildi.

Başkan Barzani Başkanlığında gerçekleşen toplantıdan sonra yapılan yazılı açıklamanın devamında ise şunlar yer aldı."Toplantı katılımcılarının tamamı rapordan duydukları rahatsızlığı dile getirerek, De Mistura'nın bu raporunu 'NEGATİF' bir rapor olarak değerlendirmiştir. Toplantıda alınan karar gereği rapordaki eksik ve yanlışların düzeltilmesini ve Kürdistan bölgesinin taleplerini içeren resmi anlamda bir mektup yazılıp sayın Steffan de Mistura'ya takdim edilecektir. Bunun yanında de konu hakkında bire bir görüşmelerde bulunulması amacıyla ilgili komisyonlarla birlikte Kürdistan temsilcilerinin yer alacağı bir komitenin oluşturularak, De Mistura ile görüşmesi kararı alınmıştır"

Açıklamanın son bölümünde ise toplantı katılımcılarının duyduğu rahatsızlığın göz önünde bulundurularak, rapordaki eksik ve yanlışların düzeltilmesi gerektiği belirtildi. RO/Akt:Zilan Dersim

PNA-Yunanistan'ın Irak Büyükelçisi Makris Panayothes, Kürdistan Bölgesi'nde "daimi bir merkez" kurmak ve Kürdistan Bölgesi ile bütün alanlarda dostane ilişkilrinin olmasını istediklerini belirtti. Kürdistan Parlamentosu Başkanı Adnan Müftü, dün akşam Yunanistan'ın Irak Büyükelçisi Makris Panayothes'i kabul ederek bir süre görüştü.

Görüşmede, Parlamento Başkan Yardımcısı Dr.Kemal Kerkuki, Parlamento İlişkilier Komisyonu Başkanı ve Kürdistan Bölgesi Hükümetinin Bağdat Temsilcisi de hazır bulundu.

Kürdistan Bölgesi'nde "daimi bir merkez" kurmak istediklerini belirten Makris Panayothes, Irak ve Kürdistan Bölgesi'nin siyasi durumundan ve Kürdistan ile Yunanistan arasındaki dostane ilişkilerden ve bu ilişkilerin daha da güçlendirilmesinden bahsetti.

Kürdistan ile Yunanistan Parlamentosu arasında oluşan ilişkilere yönelik görüş ve düşüncelerini değerlendiren Büyükelçi Panayothes, ülkesinin Kürdistan Bölgesi ve Parlamentosu ile siyasi ve diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi karşısındaki memnuniyetini dile getirdi. Makris Panayothes, Kürdistan Bölgesi'nin demokrasi deneyimi ve federal sistemin yerleşmesine yönelik desteğini yineledi.

Ziyaretinin amacı konusunda Büyükelçi Makris Panayothes, "Kürdistan Bölgesi'nde "daimi bir merkez" kurmak, Irak ve Kürdistan ile tüm alanlarda dostane ilişkileri geliştirmek istiyoruz" dedi.Büyükelçi, Yunan yatırımcılarının yeniden yapılandırılma ve yatırım yapma sürecine katılmak için hazır olduklarını da kaydetti. Görüşmede, ayrıca BM'nin Irak Özel Temsilcisi De Mistura'nın Kerkük ve Kürdistan'dan koparılan diğer bölgelerle ilgili önerisinin birinci aşaması değerlendirildi.

De Mistura'nın öneri raporunun menfi taraflarına değinen Parlamento Başkanı Müftü ile Parlamento Başkan Yardımcısı Kemal Kerkuki, Parlamento ile Kürdistan halkının kaygılarını yinelediler.Adnan Müftü ve Dr.Kemal Kerkuki, De Mistura'nın Irak Daimi Anayasasında bulunan 140.maddesinin, tarihi ve coğrafi gerçekleriyle uyuşması için öneri raporunu yeniden gözden geçirilmesini istedileri.