Hasan Bildirici/Tarih: 15 Ekim 2007 Pazartesi “Gel tezkere, gel tezkere” diye başlayan bir şarkı vardı. Esmer bir kadın söylerdi. İsmi de Esmeray’dı galiba. “Gel tezkere, gel tezkere bitsin bu hasret Köyde anam, bacım, yarim yüzüme hasret!” Fakat Esmeray’ın şarkısında söylediği “tezkere” ile hükümetin meclise getirdiği “tezkere” farklı. Esmeray, askerliğini bitirmeyi dört gözle bekleyen askerler ve onların yakınları için söylemişti şarkıyı. Askerliği bitirmek, “Tezkere almak” anlamına gelir. Hükümetin “tezkere”si ise gitmek anlamına geliyor. Yani gitmek için meclisten izin almak... Nereye? Elbette başka bir ülkeye... İşgale, talana, soykırıma... Türkiye, Güney Kürdistan Federe Devletini PKK için tehdit ediyor. PKK, Türkiye Kürtlerinin örgütü. PKK’liler Türkiye vatandaşı. Sanırı aşmışlar ve sınır ötesindeki Güney Kürdistan dağlarını mekan eylemişler. Kaldı ki, çoğu da Türkiye Kürdistan’ında... Sınırları o tarafa doğru aşılan kim? Irak... Aşan kim? PKK... PKK nere örgütü? Türkiye... Normalde Irak, dolayısıyla Federe Kürdistan Devletinin Türkiye’ye şunu demesi lazım: “Sınırlarını sıkı tut komşu kardeş. Senin vatandaşlarının kurmuş olduğu PKK örgütü ve militanları benim sınırlarımı aşarak dağlarımda yer tutmuş... Üstelik durmadan da geliyorlar...” Fakat Türk devleti işi tersinden işletiyor, kendi Kürt sorununun üretimi olan PKK’yi başka yerlerde arıyor. Kendi sorumluluğunu başkalarının üzerine atarak bu işten yırtacağını sanıyor. İşi bir de tersinden düşünün: Diyelim ki, Peşmergeler gelip Hakkari dağlarında mevzi tutsalar... Halk içinde çalışıp örgütlenseler... Türk devleti kimi sorumlu tutar? Yine Barzani, dolayısıyla Güney Kürdistan yönetimini sorumlu tutar. Nasıl denklem değil mi? Her iki durumda da Türkiye’nin sorumluluğu yok. Peşmerge gelince de PKK gidince de Kürt yönetimi sorumlu... Türk devletinin Kürt sorunundan anladığı da bu zaten. Kendi sonuçlarını başkalarının üzerine atıp kaçmak... Fakat bu kez “Tezkere” ile Güney Kürdistan’a girmek istiyor. PKK, Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Cudi ve Gabar’da; Ankara ve İstanbul’da... Ama adamlar illa Güney Kürdistan’a gidecek. Güney Kürdistan’nın neresine? Kandil uzak... Ancak hava bombardımanı yapabilir. Yakın dağlarda ise hareket haline beş on grup var... Gerisi Kuzey Kurdistan’da... Dersim’de, Garzan’da Botan alanında... Ama illa gidecek. Tezkere almış ya, gitmemek olmaz. Git diyorsun, gitmiyor. Gel diyorsun, gelmiyor... Gitme dediğin zaman illa gideceğim diyor... Televizyonlara bakarsanız, asker PKK’nin tozunu atmış bile. Her kanalda bir strateji uzmanı, rütbe ve makam hırsızı emekli generaller... Karşı duvara dev bir Ortadoğu haritası asmışlar... Kırmızı ok işaretleri Kandil, Haftanin, Zap gibi gerilla yoğunluklu alanları gösteriyor... Spiker, emekli generale soruyor: “Biraz çabuk anlatır mısınız, Kandil’e nasıl gidilecek?” Reklam arası çalışan emekli general tam Kandil’e çıkacak iken, araya reklam giriyor. Reklam bitiyor. Sırada başka şeyler var. İşi çabuk tutması lazım ki, “Sıla” dizisi başlasın. Emekli general uzatıyor halbuki. Spiker araya girmek zorunda. Bir an önce Kandil’e çıkıp inmek zorunda ki, dizi başlasın... “Kandil’e çıktınız, bombaladınız, kampları yerle bir ettiniz, geri dönerken Kerkük falan?...” “Nerede incelmişse orada kopsun” diyor emekli general... Bir çavuş kadar zekası olmayanları topluma general diye yutturmuşlar. Durmadan konuşuyor: “Önüne çıkarsa Peşmerge’yi de vurursun, Amerika’yı da!..” “Biraz yavaş ol kardeşim!” diyen yok. Ama ben bu tezkere hikayesini sevdim. Bayıldım... Bütün güzel işlerin, böyle “gel tezkere” işlerinden sonra ortaya çıktığını öğrenmişim. Yüreği ağzında bekleyen Kürtlere şaşıyorum. Ovaları anladık, bağı bahçeyi anladık... Şırnak, Cizre ve Diyarbakır gibi yerleri teslim etmeyi anladık... Bir kere teslim edileni geri almanın çok kolay olmadığını da anladık... Fakat bir kez olsun kendi mevzisinin sahibi Kürtlere güvenmek lazım... Eğer bundan da bir şey çıkmayacaksa, vallahi bu dünyada Kürt olarak yaşamanın bir lüzumu yok... Ancak Kürt olarak kalmanın bu kez lüzumu var. Çünkü bu kez Kürtler yenilmeyecek. Onun için git diyorsun, gitmiyor; gel diyorsun, gelmiyor; gitme diyorsun, illa gideceğim diyor... “Gel tezkere, gel tezkere bitsin bu hasret, orada ABD, PKK, Peşmerge yolunu gözler...” Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment