Susurluk Raporu’nun “Devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle gizlenen bölümleri ortaya çıktı. Susurluk raporunun sansürlü 12 sayfalık bölümü Ergenekon iddianamesi eklerinde yer aldı. Raporda Azerbaycan’da darbe hazırlamaktan devletin işlediği cinayetlere kadar pekçok yasadışı eylemde bürokrat, polis, asker, itirafçı ortaklığı belgelendi. Rapordan: “Behcet Cantürk’ü polis öldürdü, pekçok Kürt asıllı kişi infaz edildi, cezalandırılmaları doğruydu. Ama bazı cinayetlerin etkisi yanlış hesaplandı...” “Abdullah Çatlı’yı ASALA’ya karşı Kenan Evren’in izni ile MİT adına Hiram Abas görevlendirdi, dönüşte Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından korundu.” “Veli Küçük’le birlikte JİTEM itirafçıları kullandı, grup komutanı yaptı. Üstten gelen emirle infazlar yapıldı. Bunlar daha sonra şahsi cinayetler işledi”
12 yasak sayfa
Ergenekon iddianamesinin eklerinde bulunan belgeler Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan pek çok karanlık olayın ayrıntılarını gün ışığına çıkarıyor. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın talimatıyla Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu’nun devlet sırrı olduğu gerekçesiyle yayımlanmayan 12 sayfalık bölümü de iddianamede yer alıyor.
Rapor 22 Ocak 1997’de Mesut Yılmaz’a sunulmuş ve Yılmaz’ın da katıldığı bir televizyon programında halka açıklanmıştı. Toplam 124 sayfa olan raporun 68, 69, 70, 71, 75, 77, 78, 79, 80, 99, 103 ve 104’üncü sayfaları “devlet sırrı olduğu nedeniyle açıklanmamıştır” gerekçesiyle sansüre uğramıştı.
Söz konusu sayfalarda Mehmet Ali Yaprak’ın kaçırılması olayı ve Yaprak ve Hidayet aileleri arasındaki uyuşturucu bağlantıları, Azerbaycan’da Haydar Aliyev’e yönelik darbe planları, Behcet Cantürk hakkında istihbari bilgiler, Hiram Abbas tarafından görevlendirilen Abdullah Çatlı önderliğindeki grubun, dönemin cumhurbaşkanlığı bünyesinde yürütülen operasyon dahilinde yurt dışındaki Ermenilere yönelik saldırıları, Şekerbank menşeli bürokratlar hakkında bir şema ve Özel Harp Daire’si üzerine hazırlanmış bir rapor bulunmakta.
Devlet sırrı olduğu gerekçesiyle bugüne değin saklı kalan söz konusu 12 sayfayı okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz.
68-69. SAYFA
YAPRAK BÖYLE KAÇIRILDI • Susurluk raporunun devlet sırrı olduğu gerekçesiyle gizli tutulan 68 ve 69. sayfalarında Mehmet Ali Yaprak’ın kaçırılma olayıyla ilgili önemli bilgiler yer alıyor. Rapora göre Ömer Lütfi Topal ve Gaziantep’te kaçırılan Mehmet Ali Yaprak olayı arasında bağlantı var. M. A. Yaprak’ın çok güçlü bir çete reisi olduğu, seçimlerden evvel Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin’e para verdiği, bunun üzerine Abdullah Çatlı’nın aralarında Ercan ve Ayhan isimli polis memurlarının da bulunduğu bir ekibe Yaprak’ı kaçırttığı ve serbest bırakma karşılığında 10 milyon mark alındığı yazılıyor. Kaçırma olayı ile ilgili soruşturmanın üst düzey bir devlet görevlisi tarafından örtbas edildiğinin de iddia edildiği raporda, Topal ve Yaprak’ın Sedat Bucak’ın kontrolündeki bölgeye kaçırılmasının dikkat çekici olduğu belirtiliyor. Yaprak ve Hidayet ailelerinin yönetim ve faaliyet şemasının da bulunduğu sayfalarda, her iki ailenin uyuşturucu üretim ve dağıtım faaliyetleri, PKK’ya maddi yardım ve yurt dışındaki örgütlerle bağlantılardaki kesişim noktalarına dikkat çekiliyor. 69. sayfada, sistemin MİT ve Emniyet’teki bilgilere rağmen devam ettiği ve Yaprak’ın serbest bırakılması karşılığında Hidayet Turizm’den alınan paranın bir kısmının gizlenmesi nedeniyle İstanbul ve Ankara gruplarının arasının açıldığı şu şekilde anlatılıyor: Sistem; MİT’teki ve Emniyetteki bilgilere rağmen çalışmaya devam etmektedir. Kaçakçıların Devletten güçlü olamayacağı gerçeği karşısında, Devletin elinin kolunun nasıl bağlandığı araştırılmalı, soruşturulmalıdır. Mehmet Ali YAPRAK olayının Ankara ve İstanbul guruplarının arasının açılmasında bir dönüm noktası olduğu iddiasına yer verilmişti. Bu anlaşmazlık 1996 yılında gurupların birbirinden uzaklaşmasına yol açmış veya yeni gelişmeler gurupların eski kordineli çalışmalarını zaten ortadan kaldırmıştır. Doksan altı yılı ÇATLI’nın üzerindeki koruyucu örtünün incelmeye başladığı, OHAL Bölgesindeki başıboşluğun da kontrole alınmaya çalışıldığı, keza Ömer Lütfü TOPAL’ın tedirginliğinin arttığı bir dönemdir. Mehmet AĞAR’ın Milletvekili seçilmesi, daha aylar öncesinde bu hususun biliniyor olması, ne kadar nüfuz sahibi olursa olsun Vatan-Millet için yapılan işlerin koordinasyonunun zedelenmesine yol açmıştır. Topal’ın öldürüldüğü dönem de işte bu oluşuma rastlamıştır.
70-71. SAYFA
AZERBAYCAN’DA DARBE • Emniyet Genel Müdürlüğü yurtdışına açılırken, MİT eski elemanı olup, Türkiye’ye dönen Abdullah ÇATLI’yı ele almış ve dış operasyonlar için istihdam etmiştir...
MİT’in Azerbaycan’daki Darbe Girişimi başlıklı not’u uzun olduğu için Ek: (8) olarak sunulmuştur.
Bu not’un tetkikinden görüleceği üzere ve özetle darbe; “Azerbaycan’ın karışıklığından kaynaklanmış, Ayvaz GOKDEMİR’in zımni desteği sağlanarak, Acar OKAN, Kamil YÜCEOKAL’ın Türkiye’den katkısı ile Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov, eski Başbakan Suret Hüseyinov ve Omon birlikleri kumandanı Ruşen Cevadov ve Elçibey’in iştirakiyle yapılacak ihtilâl, Azerbaycan’daki Türk görevlilerinden MİT Bakü temsilcisi Ertuğrul GÜVEN’in, TİKA görevlisi Ferman DEMİRKOL’un ve Din Hizmetleri Müşaviri Abdülkadir SEZGİN’in ihmali, kusuru veya tertibi ile oluşmuştur. MİT ise 10 Mart 1995 de gelişmeleri haber almış, Sn. Cumhurbaşkanı vasıtasıyla Haydar ALİYEV’i ikaz etmiştir...”
Ferman Demirkol’un kime bağlı olduğu sualimize cevaben Sn.Müsteşar adı geçenin MİT elemanı olduğunu teyit etmiştir...
Özel harekât mensuplarının Azerbaycan’ın muhtelif bölgelerinde gruplara eğitim verdiğini... yeni yönetimde görev alacak kişileri tartışıp bir liste oluşturulduğunu, Demirkol’un da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağını, kendilerine göre her şeyi belirlediklerini fakat darbe tarihi yaklaştığında vaziyetin vehametini fark ettiklerini ve Cumhurbaşkanımızı devreye sokup sözde Aliyev’i ikaz edip işin içinden sıyrılmaya çalıştıklarını, gerçekte ise ALİYEV’in her şeyin farkında olduğunu, CEVADOV’un çok yakındakilerin KGB’nin eski mensupları ve ALİYEV’in adamı olduğu, olayların ALİYEV’in bilgisi ve izni ile kendi lehine olacak şekilde yönlendirilmiş bulunduğunu, MİT ve Türkiye açısından acı bir “komedi” biçiminde cereyan ettiğini açıklamamız üzerine Sn. Sönmez Köksal sadece “komedi” itirazında bulunmuştur.
Açıkça ortaya çıkmıştır ki; Türkiye dost bir ülkede ihtilal yapmaya teşebbüs etmiştir. Bakü’deki politikayı Dışişleri ve Büyükelçi yürütmektedir. MİT’in bu doğrultunun dışına çıktığı bellidir. Başbakanlık Müsteşarı’nın Bakü’ye yollanması olayın siyasi iradenin desteğiyle ve gizlice yürütüldüğünü göstermektedir.
75-77-78. SAYFA
İNFAZIN ADI “GRUP ÇALIŞMASI” • Kim olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen devlet, Behcet Cantürk’le başedememiştir. Yasal yollar yetmemiş neticede “Özgür Gündem gazetesi plastik patlayıcılarla havava uçurulmuş, Cantürk’ün devlete biat etmesi beklenirken adı geçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir.
Cantürk’ün öldürülmesinin doğruluğu yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışmasına girilmemiştir: Ancak zaruri bazı sualleri sormak gerekir. Sistem nasıl çalışmalı sorumluluk nasıl paylaşılmalıdır? “Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz” itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez.
Hafız Akdemir... Yahya Orhan... Mecit AKGÜN... Burhan KARADENİZ... Halit GÜNGEN... İzzet KESER... Cengiz ALTUN... Çetin ABABAY... Bunların tamamı OHAL Bölgesinde falili meçhul cinayetler sonucu ölmüşlerdir.
İtirafçılardan ve haraç paylaşımındaki silahlı eyleminden mahkum İbrahim BABAT’ın ifadesinin bir bölümü örnek ve ibretle okunmaya değer bir belge olarak yorumsuz aşağıda sunulmaktadır:
“1990 yılında... Asayiş bölge komutanlığına HİKMET KÖKSAL paşa... JİTEM’in başına da Veli KÜÇÜK paşa getirilmişti (o zaman albaydı)...Yakalanıp serbest bırakılan bazı itirafçı asker kimliğiyle JİTEM grup komutanlığına alınmışlardı... JİTEM’de bu itirafçıların sevk ve idareleri için bana görev çağırısı yapıldı, önce kabul etmedim daha sonra Hikmet Köksal Paşa araya girince bazı kaygılarım olmasına rağmen paşaya güvenerek Diyarbakır’a gittim... Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen-herkesi infaz etme yetkimiz vardı. Bu insanları yakalayıp... faili meçhul bir şekilde öldürmeyi yöntem olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu bu tarzda talimat alıyorduk... eski itirafçılardan Ali OZANSOY, Hüseyin TİLKİ, Abdulkadir AYGAN, Hayrettin TOKA, Recep TİPİZ, Adil TİMURTAŞ ve eski tikkocu Fatih adındaki kişiler vardı. Antalyada örgüt tarafından öldürülen Kuman kod (Salahattin GÖRGÜLÜ) grubumuzun istihbaratçısıydı: Örgütle ilişkilidir tarzında getirdiği kişilerin hepsini infaz ettik. Bismil’de benzinci Talat’ı, Diyarbakır-Bismil yol kavşağında bir vatandaşı, Batman’da iki kişiyi, Hazro’da bir vatandaşı infaz ettik. Bu çalışma 5 ay sürdü. Salahattin GÖRGÜLÜ’nün istihbaratı doğrultusunda bir şahsı Celil kod Aytekin ÖZEL binbaşıyla Abdulkadir AYGAN birlikte infaz ettiler.”
79-80. SAYFA
ÇATLI’YA GÖREV BÖYLE VERİLDİ • MİT’in ÇATLI hakkındaki bir buçuk sayfalık yazısı aynen takdim edilmektedir: “ASALA’ya yönelik uygulamaya konulan çalışmalar çerçevesinde 22 EKİM 1983 tarihinde Fransa/Paris’te temasa geçilmiştir. Kabul etmesi üzerine göreve sevk edilmiştir. Ermeni hedeflere yönelik olarak planlanan;
• 05 (06) ARALIK 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın otosuna ikinci bombanın konulması,
• 17 MART 1984 - Fransa/Marsilya, Ermeni Gençlik Örgütü binasının bombalanması,
• 01 MAYIS 1984 - Fransa/Paris, Henri PAPAZYAN’ın otosuna bomba konulması (bomba patlamadı),
• 04 MAYIS 1984 - Fransa/Alfortville Ermeni Anıtı, Ermeni Anıtı, Ermeni Gençlik Örgütü binası, spor salonu, karakol ile itfaiye aracının bombalanması,
• 24 HAZİRAN 1984 - Fransa/Paris, Ermeni Gençlik Yurdu’nun bombalanması, eylemlerini bir ekip olarak çalıştığı şahıslarla beraber gerçekleştirmiştir.
• 24 EKİM 1984 - tarihinde Fransa/Paris’te uyuşturucu ticareti nedeniyle yakalanarak tutuklanmasından dolayı tarafımızla irtibatı kesilmiştir... Söz konusu eylemler Abdullah ÇATLI ve grubunun yanı sıra bu grupla herhangi bir organik bağı bulunmayan çeşitli gruplarla gerçekleştirilmiştir.
• EYLEM LİSTESİ:
1 • 14 KASIM 1982 - Hollanda/Utrecht, Nubar YALIMYAN’ın öldürülmesi.
2 • 22 MART 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın otosuna bomba konulması (bomba patlamadı).
3 • 03 TEMMUZ 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın babasının emlak dükkanına bomba konulması (bomba patlamadı), Ermeni Kitabevi’nin bombalanması.
4 • 07 TEMMUZ 1983 - Hollanda /Hengelo Suriz, Ermeni Kahvesi’nin taranması.
5 • 08 TEMMUZ 1983 - Hollanda Enschede, Ermeni Gençlik Örgütü lojmanlarının kundaklanması.
6 • 27 TEMMUZ 1983 - Fransa/Alfortville, Ermeni Kültürevi ve ASALA’nın basın bürosunun bombalanması.
7 • 28 TEMMUZ 1983 - Fransa/Paris, Ermeni Kültürevi, Radyœvi ve basın bürosunun bombalanması.
8 • 06 ARALIK 1983 - Fransa/Paris, Ara TORANYAN’ın otosuna ikinci bombanın konulması.
9 • 17 MART 1984 - Fransa/Marsilya, Ermeni Gençlik örgütü binasının bombalanması.
10 • 01 MAYIS 1984 - Fransa/Paris, Henry PAPAZYAN’ın otosuna bomba konulması (bomba patlamadı).
98-99. SAYFA
HEPSİ BANKA BANKA GEZDİ • Şekerbank menşeili bir grup bürokrat 1992 ve sonrasında kamu bankalarında yönetici olarak çalışmışlardır. Bu grup 1992-1996 döneminde bir aile Holdinginde görülebilecek bir şekilde Bankadan bankaya dolaştırılmışlardır.
103-104. SAYFA
JİTEM KATİLLERİ İSTİHDAM ETTİ • Hulusi Sayın Paşa’nın Kurmaybaşkanlığı döneminde JİTEM geliştirilmiştir. PKK’nın 80’li yıllarda yarattığı silahlı mücadele ortamı Jandarma İstihbaratının kaynağı olmuştur... JİTEM’e alınan itirafçılar ve mahalli unsurlar zaman içinde başıboş ve serbest kalınca, başlı başına bir büyük problemin kaynağını oluşturmuşlardır... İstihbaratta çalışanlar da askeri hiyerarşinin dışında kalmışlardır. Binbaşı Cem ERSEVER, daha yüksek rütbelilerin bulunduğu bir ortamda müstakilen hareket edebilmiştir... Alaattin KANAT bu guruptan tanınmış bir itirafçıdır. En meşhuru ise zalimliği ve öldürdüğü insan sayısının fazlalığı ile tanınan Mahmut YILDIRIM-YEŞİL’dir. YEŞİL Şafii Kürttür. Bu grup, Alevi Kürtleri en büyük hasım olarak görür ve kabul eder. Bu hava YEŞİL’i Alevi Kürtlere karşı sadece menfaat, haraç vs. kaygılarıyla değil dini motif etkisinde aşırılıklara yöneltmiştir.
Jandarma İstihbaratı’nda çalışan personel, subay ve astsubaylar Güneydoğu’dan dönmelerinden sonra görevlendirildikleri batı bölgelerinde eski elemanlarla guruplaşmak, emekli olduktan sonra da ilişkileri sürdürme alışkanlığı içinde olmuşlardır. (17)
Dikkati çeken husus, Güneydoğu’da savaşan değil özellikle istihbarat yapan unsurların, öğrendiklerini daha sonraki yıllarda ve yaşantılarında kullanıyor olmalarıdır. (18)
17 • Bodrum Gümbet’te Sun Clup Hotel’in sahibi Ahmet Nedim BAŞMISIRLI ile arkadaşı Vasfı Ahmet KÖSEOĞLU arasındaki ihtilaf, Jandarma Subay ve Astsubayları ile itirafçı ve mafya arasında çözümlenmiş, alınan çekler tahsil edilmiştir. Çıkan ihtilafta itirafçı İbrahim BABAT arkadaşlarını vurmuştur. İbrahim BABAT Başbakanlık Teftiş Kurulu’na başvurmuş ve 7 yıl ile kurtulacağının kendisine garanti edildiğini, ancak 17 yıla mahkum olunca konuşmaya karar verdiğini anlatmıştır.
18 • Alaattin KANAT Polise verdiği ifadede (26.08.1994) “Geçmiş yaşantımdan tanıdığım ve kendilerinin eroin kaçakçılığı işlerine bulaştıklarını bildiğim Abdülkadir AKBIYIK ve Senar ER isimli Güneydoğu kökenli kişilerden onları korkutarak para sızdırmayı düşündüm. Eroin kaçakçısı olarak tanınan ünlü kişilerden (öldürülen) Behçet CANTÜRK, Savaş BULDAN gibi kişilerin de isimlerini vererek korkutabileceğimi düşünerek teşebbüse geçtim.” “Müştekiye ettiğim telefonlarda başka isim kullanmam ve kendimi kontrgerilla olarak tanıtmam tamamen onları korkutabilmeye matuftur” demiştir.taraf
0 Yorum:
Post a Comment