Özal'ın projesini bitiren ABD'ydi özgür gündem/Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 5 Kasım ABD ziyareti sonrası PKK'yi silahsızlandırma adı altındaki tasfiye planı gündemde. Erdoğan, planını sessiz yürütmeye çalışıyor. Güney'in tavrında belli değişiklikler göze çarpıyor. Türkiye'de ise çözüm isteyen DTP hedefte. DEP eski Milletvekili Hatip Dicle'yle, çözüm sürecinin başlayıp başlamayacağını, hükümetin gerçekten bir projesinin olup olmadığını ve yakın bir gelecekte yaşanacak muhtemel gelişmeleri değerlendirdik. Süreç konusunda iyimser olan Dicle'ye göre; şu an çözüm öncesi doğum sancısı yaşanıyor ve çatışmayla uzlaşma bir arada ilerliyor. 1993'te Özal daha kapsamlı bir çözüm düşünüyordu. Ama kuşkulu ölümü sonrası Özal'ın projesi de kendisi gibi toprağa gömüldü. Dicle, 1993 döneminde yaşanan gelişmelerin perde arkasına dair çok önemli bilgiler verdi. DTP hakkında kapatma davası açıldı. Sınırötesi operasyon gündemde, tasfiye planı devrede. Türkiye nereye doğru gidiyor? Şimdi artık Kürt sorunu Türkiye'nin iç sorunu olmaktan çıktı. ABD, Fas'tan Afganistan'a kadar olan Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP) yürürlüğe koymuş durumda. Artık Kürt sorununu değerlendirirken, bu bağlamda ele almak gerekiyor. Büyük Kürdistan hedefinden vazgeçen PKK, 1999'da yeni bir strateji belirledi. Kürdistan'ın bütünlüğünü düşünen ama devletleşmeden düşünen, Kürt toplumunun özgür olmasını hedefleyen bir strateji. Aslında PKK 1999'dan sonra kendini tamamen çözüme açtı. Türkiye'de de her ne kadar inkar ve imha politikası özünde değişmiyor görünse de Kürt sorununa yaklaşım açısından belli bir değişim var. Emekli generaller Kürt sorununda hata yaptıklarını söyledi. Devletin de aslında sorunu çözme noktasında bir yerlere geldiği görülüyor. Bugün çözüme daha yakınız. Şimdi bu çözüm süreçleri daima sancılıdır. Doğum yaklaştıkça sancı artar. Şu anda Kürt sorununun çözümü konusunda genelde Ortadoğu'da doğum süreci yaşanıyor. Bu süreç çatışmalı ve uzlaşmalı gidecek. O açıdan tehlikeli bir süreçtir aynı zamanda. Örneğin ABD'liler Vietnamlılarla Paris'te gizli görüşme yürütürken Amerika en fazla bu dönem bombardıman yaptı. Yine 1993'te İsrail ile Filistin Oslo'da görüşürken, İsrail ilk defa kitleye karşı gerçek mermi kullandı. Yani bir yanda çözüm arayışları, diğer yanda da şiddet artabilir. Emekli generaller hata yaptıklarını söyledi. Ama aynı hatalar devam etmiyor mu? Örneğin DTP kapatılmak isteniyor... Türkiye homojen değil. Bir tarafta çözüm isteyenler, diğer tarafta çözüme karşı çıkanlar var. Kürtlerin tek bir avantajı var; o da tek ses olmaları. Şimdi bu tek sesi bölmeye çalışıyorlar. Bu geleneksel politikadır. DTP'ye yönelik baskıların hedefi şudur: DTP'yi grup olarak bölmek, gruptan düşürmek, moralleri bozmak ve talepleri geriye çekmek. Bu çözüm süreçlerinde taraflar birbirlerine karşı güçlerini maksimize ederler. 1993-1994'teki gibi bir süreç de yok, dikkat ederseniz. Yani köy yakma, boşaltma, faili meçhul cinayet gibi. Ama bunun yerine çok daha ince politikalar yürütülüyor. Bazı vekillerin dokunulmazlığı düşürülebilir, bunu beklemek lazım. Yine bir hava operasyonu olabilir. Ama topyekžn bir imha hareketinin olacağını pek sanmıyorum. Bu süreçte halkla bağın iyi korunması ve güçlü tutulması gerekiyor. Saldırıların hedefindeki DTP'nin Demokratik Özerklik Projesi gündemde. Ancak içeriği incelenmeden hemen refleks gösterildi. Bu projenin özünde ne var? 1999'dan sonra bir demokratik cumhuriyet projesi geliştirildi, bir de ortak vatan. Yani açıkça biz, 'Kürtler bölünmek istemiyor, kendi geleceklerini Türk halkıyla birlikte örmek istiyor' dedik. Tabii demokratik cumhuriyetin içini demokratik özerklik projesi ile dolduracağız. Kürdistan'a demokratik özerklik anlamında bir şeyi kastetmiyoruz. Ortak vatan esprisi içinde Türkiye'ye siyasi ve idari bir model öneriyoruz. Ne diyoruz? Türkiye'yi birbirine komşu 3-4 ilden oluşan 20-25 Bölge'ye ayıralım. Halkın özgür oylarıyla seçilen bir bölge meclisi oluşsun. Dışişleri, maliye ve savunma hizmeti merkezde olsun, onun dışındaki hizmetler bölge meclislerinin idaresine devredilsin. Amaç Ankara'nın yükünü hafifletmek. Bu idari bir model. Bu sadece Kürtlere yönelik bir çözüm önerisi de değil. Tam da İspanya demokratik anayasası tartışılırken, yeni demokratik anayasada bunun oluşturulması gerekiyor. Yeni anayasada 'Türkiye ulusu' tanımını getiriyoruz. Diğer yandan 'Türkiyelilik' üst kimliği diyoruz. Bunlar bizi özgürleştirecek şeyler. Anadilde eğitim çok önemli. Kürtçe'yi her türlü yayın ve eğitim konusunda değerlendirmek istiyoruz... Bu proje aynı zamanda Kürtlerin yönünün Ankara'ya, batıya dönük olduğunu göstermiyor mu? Devlet niye ürküyor bundan? Kürtler şu anda diyelim, Hewlêr'le Ankara arasında bir tercih yapacaklar. Biz diyoruz ki, Türkiye Kürtleri olarak, Türkiye'yi madem ki ortak vatan belirlemişiz, 2.5 milyon Kürt İstanbul'da yaşıyor, Mersin'de, İç Anadolu'da, Edirne'de Kürtler var, o halde biz nasıl bir çözüm bulmalıyız? Türkiye sathında bir çözüm bulmalıyız. Muhatabımız Ankara'dır. Diyelim ki Ankara buna yanaşmıyor. O zaman ister istemez cazibe merkezi Güney Kürdistan, Hewlêr olacak. Buna karar verecek olan Kürtlerden ziyade devlettir. Devletin karar vereceğini söylediniz. Ankara 5 Kasım ziyaretiyle bir şeylerin kararını verdi. Neyin üzerinde anlaşıldı? ABD diyor ki; 'Irak'ı işgal ettikten sonra övüneceğim, biraz da istikrarından pay çıkaracağım yer Güney Kürdistan'dır.' Dolayısıyla Türkiye'nin müdahalesine karşı. Böyle bir hassasiyet varken ABD, PKK gibi 30 yıllık deneyimi olan bir harekete topyekžn bir yönelim içerisine girebilir mi? Şu açıktır ki, PKK stratejik olarak karar verirse bir günde İran'la anlaşır. Ortadoğu'daki bu hassas süreçte PKK'nin çaresiz olmayacağını Amerika da biliyor. Bu nedenle Güney'i istikrarsızlaştıracak bir adımı ABD'nin atacağını sanmıyorum. Ama bunu Kürtler çok rahat olsun diye de söylemiyorum. Yapılacakmış gibi hazırlıklı olmak lazım. Bu konuda Amerika bence Türkiye'ye şunu söylüyor: 'Kürtlerle barış. Çünkü Güney Kürtleri benim müttefikim. Ama senin ülken de bu Kuzey Kürtlerinin sorununu çözmediği için istikrarsız halde. Bu istikrarsızlığı sürdürmen benim de zararıma.' Bu anlamda 5 Kasım görüşmesinde Genelkurmay 2'inci Başkanı'nın da götürüldüğü dikkate alındığında, Türkiye sorunu askeri yöntemle çözemeyeceğine ikna olmuş durumda. Yani ABD'nin ajandasındaki öncelikler arasında PKK yer almıyor... ABD'nin öncelikli hedefi İran'dır. PKK'nin bulunduğu bölge, Kandil, Zagros, dünyanın en hassas coğrafyasıdır. Şimdi şu tartışılıyor Amerika stratejisinde: PKK'yi tasfiye edersek, o dağlar kimlere kalacak? Al El Kaide veya Ensar El İslam yerleşirse ABD'nin Ortadoğu ve Irak'taki durumu ne olur? Şimdi ABD bu ince hesabı yapmak durumunda. İran gibi bir hedef dururken ABD'nin veya Ankara'nın tutup, Türkiye'yi iç savaşa götürme tehlikesi olan bir adımı atacağını sanmıyorum. Eğer bir askeri harek‰t düşünüyorsa bu, Türkiye için felaket olur. Ben devlet yöneticilerinin felakete yol açacak bir adım atacağını sanmıyorum. Erdoğan Bakü dönüşünde silah bırakma çağrısı yaptı. Sonra hükümetin bir projesinin olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Hükümetin projesi var mı? İngiltere'yi küçümsememek gerekiyor. İngiltere ABD'nin beynidir. Ortadoğu'yu en iyi İngiltere biliyor. Kürtleri de çok iyi tanıyor. İngiltere'den bağımsız Ortadoğu'da bir Kürt politikasının oluşacağını düşünmemek gerekir. 1999 sürecini Türkiye iyi değerlendiremedi. Silahlı güçler sınırötesine çekilmişti. Ardından demokratik adımların gelmesi gerekiyordu. Şimdi er geç Türkiye bu yola girecek. Ama bunun güvencesinin oluşması lazım. Ben inanıyorum ki, açık veya kapalı Sayın Öcalan'dan şunu isteyecekler: 'PKK'ye bir çağrı yap çekilsin.' Sayın Öcalan, 'Eğer farklı kültürler anayasada güvence altına alınırsa PKK iki ayda silah bırakır' diyerek bir güvence veriyor. Ama devlet içinde halen bir görüş birliği sağlanamamıştır. Ama bir tartışma da yürütüyor. Bunu hükümet değil, devlet projesi olarak ele almak lazım. Hükümet Sözcüsü, 'Attığımız her adım devlet adımıdır' diyor. Bu AKP'nin projesinin olup olmaması meselesi değil. Planın ne olduğunu bilmiyoruz ancak, nasıl gideceğini biliyoruz. Önce çatışmasızlık ortamı yaratılacak, sonra demokratik adımlar atılacak. Demokratik bir anayasa çıkacak ve ardından da çatışmasızlık ortamının silahsızlandırmayla taçlandırılması gerekecek. Bu tür süreçler daha çok gizli diplomasiyle yürür. Kamuoyu en son duyar. Ama biz şimdi siyasi analizlerle süreci okumaya çalışıyoruz. Örtülü bir diplomasi yürüyor. Son dönemlerde Kürdistan Federe Yönetim Başkanı Mesud Barzani'nin Avrupa'da olduğu söyleniyor. Niçin Avrupa'dadır. Yani dolaylı bir diyalog sürecinin başladığı kanaatindeyim. 5 Kasım sonrası Güney'in PKK'ye karşı tavrında değişiklik gözleniyor. Güney'in tutumunu değiştiren nedir? 5 Kasım planı içerisinde Güney'e de bir rol verildi ve o rolün gereğini yerine getiriyorlar. PKK'yi biraz baskılayabilirler ama askeri bir harek‰ta kalkışacaklarını düşünmüyorum. Çünkü bu Güney'i tümüyle istikrarsız hale getirir. Bunu ne Amerika ister, ne de Güney. Lojistik desteğin kesilmesi vs. mümkün. Ama PKK yıllardır orada. KDP'nin, YNK'nin ciddi anlamda bir lojistik ambargo içine gireceği veya bunu başarabileceği kanaatinde değilim. Güney'in politikasında yüzde yüz bir değişiklik olduğu kanısında değilim. Talabani, 'Türkiye kesin hava operasyonu yapacak' diyor. Biraz da kamuoyuna yöneliktir. Böyle bir harekatın PKK'yi sarsmayacağını onlar da iyi biliyor. PKK'yi dağdan indirme projesini ilk gündeme getiren Özal'dı. Ama Özal'ın ölümüyle projesi de toprağa gömüldü. Bu proje yeniden hayata geçirilebilir mi? Koşullar oluştu mu?  Biz tabii diplomatik içerikli bir yemekte Özal'a çok yakın bir akademisyenle bu konuyu değerlendirirken ben kendisine, 'Bu kuşkulu ölüm olmasaydı belki de biz bu sorunu masada tartışmıyor olacaktık' dedim. Bana, 'Hatip Bey bu konuyu özel olarak görüşelim' dedi. Sonra bir araya geldik ve 'Ben 1993'teki ateşkes sürecinde Özal'a çok yakındım' dedi. Akademisyen sonra şu ilginç bilgiyi aktardı: 'Bir gün Özal'la konuşuyorduk. Özal bana Amerika'dan çok kesin bir mesaj aldığını ve ABD'nin PKK'nin silahsızlandırılmasına karşı olduğunu söyledi.' Bunu o dönem çok iyi okuyamadık. Ben bunu duyduktan sonra süreçle biraz bağ kurmaya başladım. Hatırlarsanız Doğan Güreş alan konseptini uygulamadan önce İngiltere'ye gitti ve uzun süre kaldıktan sonra geri döndü. Güreş'in İngiltere'ye, İngiltere'nin de Amerika'ya yakınlığı, daha sonra imha konseptinin uygulanması, Özal'ın projesine bir anlamda engel olunması, o akademisyenin anlattıklarını teyit eder nitelikte. Bana göre; yani ABD o süreçte karşıydı. Ama bu süreçte değişiklik var. Şimdi Ortadoğu'nun kontrolü ABD'nin elinde. ABD, PJAK'ın silahsızlandırılmasından söz ediyor mu? PKK'nin Türkiye kolu için söyleniyor bu. PJAK dahil PKK'yi bir bütün olarak silahsızlandırmak istediği kanaatinde değilim. Bir pazarlık sürecidir bu. Son dönemde Türkiye'nin Suriye ve İran'la ilişkileri ABD'yi rahatsız ediyor. Türkiye eğer ABD'yle BOP müttefiki olursa pekala PKK'nin de Türkiye'ye karşı savaşı durdurması, en azından silahı bırakması, Kürt sorununun barışçıl çözümüne imkan tanıyabilir. Doğan Güreş'in İngiltere ziyaretinden söz ettiniz. Şimdi de Erdoğan'ın silah bırakma çağrısının ardından Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, İngiltere'ye gitti geldi. Bu kez 1993'ten farklı bir arayış mı var? İngiltere'yi küçümsememek gerekiyor. İngiltere ABD'nin beynidir. Ortadoğu'yu en iyi İngiltere biliyor. Kürtleri de çok iyi tanıyor. İngiltere'den bağımsız Ortadoğu'da bir Kürt politikasının oluşacağını düşünmemek gerekir. Bu anlamda aslında anlaşmalar İngiltere'yle yapılıyor. Projenin esas sahibi İngiltere'dir. Londra'nın Türkiye'ye desteğini sadece Kıbrıs ve AB ekseninde görmemek lazım. İşin içerisinde Kürt sorunu da önemli bir yer tutuyor. Ayrıca İngiltere'nin IRA deneyimi var. Bu sorunu kendi içinde çözen bir devlet. Şu anda bütün diplomasi İngiltere'yle yürütülüyor. İspanya Anayasası Türkiye'de de tartışılmaya başlandı. İspanya Türkiye açısından bir model olabilir mi? ETA ve PKK birbirinden farklı. ETA bağımsızlığı savunuyor. PKK ise Türkiye içinde çözüm arıyor. Türkiye ve İspanya'nın koşulları farklı. Peki benzer yan yok mu? Bizim demokratik özerklik projemiz İspanya'nın 1978 Anayasası'na benzer nitelikler taşıyor ama aynısı değil. Türkiye'de de demokratik anayasa tartışması var. O nedenle Türkiye'ye diyoruz ki, genel demokratikleşme içerisinde gelin Kürt sorununu da çözelim. Türkiye'ye özgü bir proje oluşsun. Türkiye kendi modelini yaratsın. Çözüm yaklaşımı Irak'taki gibi olamaz. Bizim programımızın çok akıllıca olduğunu devlet de görecektir. Bu dönemde hükümet-ordu ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek? Hükümetle ordu Kürt sorununda belli çözümler noktasında anlaştı. Ama nasıl? Çözüm taleplerini geriletmeyi ve siyasi iradeyi kırmayı hedefleyen bir hamle bu. 'Anadilde eğitim olmaz' diyorlar, şartları bize dayatıyorlar. Bu konuda anlaşamıyoruz. Demokratik özerkliği belki daha geriletmeye çalışacaklar. Bu anlamda bir anlaşma var aralarında. AB son dönemde Kürt sorunu gündeminden uzaklaştırmış gibi görünüyor. En azından çözüm için Ankara'yı eskisi kadar zorlamıyorlar. AB'nin tutumunu nasıl okumak gerekir? Ortadoğu'da Kürt sorunu konusunda AB, ABD'yi takip ediyor. Kürt sorununun çözümü konusunda AB, Amerika'yla hareket etmek durumunda. Ama özel olarak Almanya'nın tavrı katıdır. Neden? PJAK'ın İran'la savaşı bunda etkili. Bu gün İran'ın ticaretinin yüzde 60'ı Almanya'yla. Almanya PJAK'ın İran'la savaşından son derece rahatsız. Yani PKK bir anlamda Almanya'nın çıkarlarıyla da oynuyor. Olayı bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Bir taraftan çözüm, diğer taraftan da çözümsüzlük tartışmalarının yoğunlaştığı bu dönemde Kürtler ne yapacak? Aslında Kürtler çözüme hazır. Hazır olmayan ve hazırlanmaya çalışan devlettir. Kamuoyunu hazırlamaya çalışıyorlar ve bunu yaparken zorlanıyorlar. Çünkü bu kamuoyunu kendileri yarattı. Başbuğ, 'Karar alıcıları rahat bırakın' diyor. Bu önemli. Eninde sonunda çözüme yönelecekler. Kürtler de çözüme yardımcı olacak, kolaylaştırıcı adımlar atacak. ENGİN ASLAN

1 Yorum:

Anonymous said...

hepiniz oruspu çocuğusunuz yıllarca bizim devletimizde yeyip içip sıçtınız şimdi de kürdistan diyorsunuz nah veririz hain herifler size onca şeyi boşuna vermişiz bir gün gelecek yeniden osmanlı gibi bir türk devleti kurulacak sizde dahil olmak üzere tüm kafirlere yarrağımızı yalatacağız