asker ve gardiyanlar bizlere hep, “Allah! Allah!” diye saldırılardı.

12 Eylül, vahşetin dölü-Hasan Bildirici 2004 yılında, yine bir 12 Eylül yıldönümünde aşağıdaki yazıyı yazmışım. 12 Eylül askeri darbesinden hemen sonra, Diyarbakır’ın Bağlar semtinde caddede yürürken alınmıştım. Sayısız asker ve polis üstüme abanmıştı. O sıralar Diyarbakır semt semt toplanıyordu. İnsanlar semt semt gözaltı merkezlerine doğru sürülüyorlardı. Tüm yollar oraya çıkıyordu, tüm sokaklar oraya... Diyarbakır zindanı, 12 Eylül’de, Kürtlüğü bitirmede deney merkeziydi. Ama Kürtlük bitmedi, Diyarbakır vahşetinde sınanarak yeni ufuklara yol açtı. Zindanda görevli asker ve gardiyanlar bizlere hep, “Allah! Allah!” diye saldırılardı. Başka bir ülkenin düşman kuvvetleriyle vuruşur gibiydiler.  Zorunlu din dersleri konuyor, uçaklardan dini içerikli bildiriler atılıyor, İmam Hatip Okulları çoğaltılıyor, Osmanlı saldırganlığını ilke edinmiş Türk-İslam Sentezinin kesin iktidarı hazırlanıyordu Bugün İktidarda olan AKP, bir 12 Eylül üründür. AKP’nin bir çok kadrosu, 12 Eylül’ün Türk-İslam Sentezi okullarında yetiştirilmiştir. Bu nedenle başını faşist Evren’in çektiği beşli çetenin öngördüğü sistem AKP aracılığıyla yürürlüktedir.  12 Eylül hiç bir alanda hesabı sorulmamış bir vurgundur.  2004-12 Eylül Can acıtması, yaşanmış bir kabus ve kan dökümüdür. 12 Eylül benim için 1 Şubat'ta kapatılan hücre kapımın, bir sonraki şubatta açılmasıdır. Kırılmış kaburgalar, "Filistin Askısı", ters asılmış kanlı ayak bilekleri, yaş büyülterek idam etmelerdir. Arkasında elli tür entrikanın olduğu beşli general buyruğudur 12 Eylül. İkiyüzlü basın, utanç verici suskunluk, cılız omuzlara basarak yükselmenin aşağılık adıdır. 12 Eylül aslında bir utançtır. Hesap sormakla yetkili muhaliflerin bir utancıdır.  Darbe yapılmış, halk çocukları tüketilmiş, aşağılık ilişkiler bir süreliğine rayına oturtulmuştur. 12 Eylül, sonuçsuz sol bir propaganda ile kafaları şişirilmiş milyonlarca gencin ve emekçinin en büyük hayal kırıklığıdır. Faşizimle kavganın çocukça ve rastgele yapılmaması gerektiğinin ağır örneğidir. Polis sorgusunu atlatıp, idam ve müebbet hükümlerin komando klasları altında yatıldığı bir cezaevidir. 12 Eylül denince aklıma vücudundaki kurşun yaralarıyla asılan Malatyalı Veysel Günay gelir daha çok. Bir bahar gecesinin baş döndürücü toprak kokusunda kuşatılan koğuşlarımız önünden elleri ve ağzı bağlı bir halde sehpya götürülen Veysel Günay'ın ahıdır. Bir gecede gençliklerimizi yaşlandıran bir acayip gündür 12 Eylül. Hesabının zerresi sorulmamıştır. Darbeci generaller huzur içinde yaşamakta, son yıllarını gül ve çıplak kadın çizerek tamamlamaktadırlar. Ve bizler aldığımız yaralar ve tükenmiş gençliklerimizle, gövdesiden vurulup atılmış her türden fidanın kuruyup savrulmuş yaprakları gibiyiz. Suçları zaman aşımına uğratılmış bir zalim zamandır 12 Eylül. Ablamın hücrelere ulaşan kahır mektubu, komando darbesi, parmaklıkta donmuş çocuk çığlıkları, muhalif abartının hayat karşısındaki çuvallamasıdır. 12 Eylül'ü yaşamış birinin bir daha eski kendisi olması mümkün değildir.

0 Yorum: