Albay Ali Öz hatırlamıyormuş

Hrant Dink cinayeti sırasında Trabzon'da İl Jandarma Alay Komutanı olanı Albay Ali Öz, nihayet hakimin karşısına çıktı. Daha önce yargılanması için yapılan başvurular reddedilen ve Dink cinayetindeki rolü sürekli olarak hasır altı edilmeye çalışılan Öz, dün dün Bursa'da tanık olarak ifade verdi. Dink cinayetiyle ilgili olaydan önce kendisine bilgi geldiğini hatırlamadığını söyleyen Öz, Dink'i tanımadığını ileri sürdü.ali_oz_il_jandarma_komutan_hrant_dink
Öz'ün hafıza sorunu yok ama hatırlamıyor
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinde ihmali olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma açılmasına karar verilen eski Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz, olay öncesi kendisine bir bilgi geldiğini ama hatırlamadığını iddia etti. Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde tanık olarak ifadesine başvurulan Albay A.Ö, 16-17 Ocak 2007 tarihinde Trabzon Jandarma Bölge Komutanı ile birlikte bağlı birimlerde denetleme yapmak üzere bölgede dolaştıklarını belirtti. Albay Öz, 20 Ocak 2007'de Zigana Dağı'na gittiklerini, Gümüşhane Alay Komutanı ile toplantıda biraraya geldiklerini ve geceyi de burada geçirdiklerini söyledi.
A.Ö, Zigana'da bulundukları sırada Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız'ın kendisini aradığını belirterek, 'Bana 'Komutanım Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili bazı bilgiler var, çekelim mi?' dedi. Ben de kontrol ederek çekmelerini söyledim' dedi. Aynı gün Trabzon Emniyet Müdürü'nün kendisini arayarak, Ahmet Samast isimli bir kişinin gelip, gazeteci Hrant Dink'i vuran kişinin oğlu olduğu yönünde ihbarda bulunduğunu bildirdiğini anlatan Albay Öz, şöyle devam etti: 'Olaydan sonra müfettişler geldi. Kapalı zarfla benden bazı bilgileri istediler. Ben bu bilgileri hazırlayarak gönderdim. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın bizden istediği bilgiler de gönderildi.' Mahkeme Başkanı Tülin Ertuğrul Özkan'ın, Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde 'görevi kötüye kullanma'' suçundan yargılanan Jandarma Kıdemli Başçavuş O.Ş ve Uzman Çavuş V.Ş'nin ifadelerini okumasının ardından Albay A.Ö, şunları kaydetti: 'O.Ş. ve V.Ş'nin söylediği gibi olay öncesi bana bir bilgi geldiğini hatırlamıyorum. Toplantıda herhangi bir şekilde söylenmedi, konu gündeme gelmedi. Gerçekten ben hatırlamıyorum. Öyle bir istihbari bilgi ellerine geçmiş ise zaten bu kişilerin bunu hemen kayda girmesi gerekirdi. Toplantıda gündeme getirilip getirilmemesi çok önemli değildir. Benim anlatılanlar ile ilgili bilgim ve görgüm bu kadardır.''
Havuz sorunu yokmuş Albay Öz, Dink Ailesi'nin avukatlarından Ergin Cinmen'in, 'M.Y, A.O.Ç, H.P, G.G, H.Y ve G.A'yı tanıyor musunuz? Bu kişilerle aranızda bir husumet oldu mu?' yönündeki sorusuna, 'Bu askeri bir konu olduğu için cevaplamak istemiyorum' cevabanı verdi. Avukatlardan Hakan Bakırcıoğlu'nun 'Hrant Dink'i tanıyor muydunuz' sorusunu ise Albay Öz, 'Olaydan önce ne Hrant Dink'i ne de gazetesini tanımıyordum, bilgi sahibi değildim' diye yanıtladı. Avukatların 'Hafıza sorunu yaşıyor musunuz' yönündeki sorusunu ise A.Ö, 'Herhangi bir sorunum yoktur' diye yanıtladı. Bu arada, Albay Öz mahkeme salonu çıkışında gazetecilerin davaya ilişkin soruları üzerine, 'Şu an askeri görevliyim. Belki emekli olunca konuşuruz, belki de kitap yazarız' diye konuştu. BURSA
Arşiv bağlantıları
Ukrayna olayında da yollar Öz'lü çıktı / 16.08.2007
Dink cinayetine bir örtü de YAŞ'tan / 06.08.2007
Trabzon'un Öz'ünü Türkiye'ye dağıttılar / 28.05.2007
Sözde değil Öz'de dokunun / 23.04.2007

‘’KÜRDİSTAN TAHRAN TEMSİLCİLİĞİNİN RESMİ OLARAK TANINMASI IRAK’A BAĞLI’’

PNA-Mesrur Cihani /Tahran: Irak’ın Tahran Büyüleçisi Muhammed Mecid, Kürdistan Bölgesi Hükümetinin İran’taki temsilciliğinin resmi bir şekilde tanınmasının Irak Bakanlar Kurulunun kararına bağlı olduğunu söyledi.

PNA’ya demeç  veren Mecid,  Kürdistan Bölgesi Hükümetinin İran’taki temsilciliğinin resmi bir şekilde tanınmasının Irak Bakanlar Kurulunun ve  Irak’ın Tahran Büyükelçiliğinin kararına bağlı olduğunu söyledi.

Mecid, Kürdistan Bölgesi hükümetinin bürosunun, İran’daki çalışmalarında şuana kadar herhangi engelle karşılaşmadığını ve karşılaşmayacağını söyledi.

Mecid, Kürdistan Bölgesi hükümeti ve PDK’nin İran temsicileriyle ilişkilerinin çok iyi oduğunu ve beraber çalıştıklarını söyledi.

Köylülere şüpheli saldırı : 'Yardıma gelenlere havan atıldı'

 

imageBingöl'ün Genç ilçesine bağlı Yayla (Warê Mêrg) Köyü Eskiköy (Dewa Xiraf) Mezrası'nda 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan ve basın-yayın organları tarafından arazi kavgası olarak verilen olayın arazi kavgası olmadığı ortaya çıktı.

Olayda yaralanan Abdulhakim Ak, kimseyle alıp veremediklerinin olmadığı karakalo üç defa haber verdikleri halde müdahale etmedekilerini belirterek olayın karanlık güçler tarafından yapıldığına dikkat çekti. Ak, 'Bizim kimse ile arazi alıp veremediğimiz yok. Biz karakola 3 defa haber verdik. Vermesek ne olur ki, bizim mezraya yakındır. Bizim o bölgede av tüfeğiylebir el ateş etsen askerler köye gelirler, kim ateş etti diye sorarlar. Kobra helikopter kaldırırlar. Tarama devam ederken 3 defa karakola haber verdik. Yarım saat kurşun altında kaldık, karakoldan müdahele olmadı. Tek bir helikopter gelmedi. Bu da olayı anlatmaya yetiyor' dedi.

Medya çarpıtıyor

Genç'in Yayla (Warê Mêrg) Köyü Eskiköy (Dewa Xiraf) Mezrası'nın taranması sonucu 4 kişi yaşamını yitirmiş, 2'si ağır 7 kişi de yaralanmıştı. Şefik Ak, Aziz Ak, Hamit Ak ve Fırat Bayram, olay yerinde hayatını kaybederken, Nihat, Yakup, Hamit, Fehmi ve Ayşe Ak ile Mehmed Ali Meral, Yasin Saydam, buradaki ilk müdahalelerin ardından Bingöl Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Bingöl Valisi İrfan Balkanlıoğlu, olayın iki aile arasındaki arazi kavgası biçiminde geliştiğini açıkladı.Olayla ilgili önceki akşam saatlerinden itibaren çelişkili bilgiler verilirken, olay 'PKK köy bastı' şeklinde basına yansıtıldı. Ardından Genç Devlet Hastanesi önüne gelen Vali Balkanlıoğlu, olayla ilgili soruşturmanın başlatıldığını, kan davası ve arazi kavgasından çıkmış olabileceğini söyledi.

Çelişkili açıklama ve bilgilere rağmen olayın arazi kavgası olmadığı, yaralı kurtulanların anlatımlarıyla ortaya çıktı. Ayrıca olayın şekli ve yaralıların ifadeleri akıllarda soru işareti bıraktı. Saldırıdan yaralı kurtulan Abdulhakim Ak yaşananları şöyle anlattı: 'Köyde ev yapmak için taş topluyorduk. Akşam saatleriydi, ama karanlık olmamıştı. Ara verdik. Oturup çay yaptık. Tam bu sırada bir kurşun sesi geldi ve hemen ayağım havaya kalktı. Baktık bizim arka yamaçtan ateş ediliyor. Annem üzerime atladı. İki kurşun da ona denk geldi. Bu sırada tek tek hedef alarak ateş ediliyordu. Amcamın oğulları ve ağabeyim ayağa kalktı, 'Biziz, niye ateş ediyorsunuz' diye bağırdılar. Onlar ayağa kalkınca otomatik bir şekilde taramaya başladılar. Direk kafamıza ateş ediyorlardı. Sonra aralarından bazıları aşağı indi. Ağabeyim, amcam gözümün önünde vuruldu.'

'Haber verdik gelmediler'

Olayın iddia edildiği gibi bir arazi kavgası olmadığının ısrarla vurgulayan Ak, bu yönlü açıklamanın kasıtlı olduğunu belirterek, 'Bizim kimse ile arazi alıp veremediğimiz yok. Diyelim öyle bir sorun var. Gelir beni vurur, bir başkasını vurur. Ama tüm akrabaları taramaz' dedi. Olay devam ederken karakola haber verildiği halde kimsenin gelmediğini öne süren Ak, 'Tarama devam ederken 3 defa karakola haber verdik. Vermesek ne olur ki bizim mezraya yakındır. Av tüfeği ile bir el ateş etsen askerler köye gelirler, kim ateş etti diye sorarlar. Kobra helikopter kaldırırlar. Ama biz orada yarım saat kurşun altında kaldık. Tek bir helikopter gelmedi. Bu da olayı anlatmaya yetiyor' diye konuştu.

'Yardıma gelenlere havan atıldı'

Mezranın yamaçlarından ateş edilmesinin yanı sıra köy içinde de bazı kişilerin olduğuna dikkat çeken Ak, 'İnenlerden bir tanesinin silahını ağabeyim yakaladı ve boğuştular. Bu sefer

image

yamaçlarda duranlar destek verdi bunlara. Bir süre sonra Yayla köyünden geldiler yardım için. Köylüler geldikten sonra büyük bir patlama oldu, galiba havan atıldı. İzi bellidir, onlar da korktu ve tekrar kaçtılar' diye kaydetti. Ak, olayın köyde inceleme yapıldığında ortaya çıkacağını dile getirerek, 'Bu olayı kim yaparsa yapsın birileri ya göz yumdu ya da destek verdi' dedi. Bu arada Basının ilk başta 'PKK köy bastı', Bingöl Valiliğinin ise 'İki aile arasındaki arazi husumeti' şeklinde duyurduğu olayın JİTEM'le ilişkisi olan bir kişi tarafından yapıldığı iddia ediliyor.
Öldürülenler toprağa verildi
Önceki akşam saat 19.30 sıralarında meydana gelen olayda yaşamını yitiren 4 kişiden 3'ünün cenazesi Diyarbakır'a getirildi. Saldırıda yaşamını yitiren Şefik Ak, Aziz Ak ve Hamit Ak Mardinkapı Mezarlığı'nda toprağa verilirken, yeğenleri Fırat Bayram ise Genç'te defnedildi. Yüzlerce kişinin katıldığı cenaze töreni sırasında bazı aile bireyleri sinir krizi geçirdi. Kürtçe ağıtlarla toprağa verilen 3 kişinin taziyeleri Şehitlik Semti'nde bulunan Botanlılar Yasevi'nde kabul ediliyor. Olayda yaralananların Bingöl Devlet Hastanesi'nde, ismi öğrenilemeyen bir kişinin ise Diyarbakır Dicle Üniversitesi (DÜ) Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'nde tedavileri sürüyor. ERSİN ÇELİK - BİNGÖL(DİHA)

İran'da 5 Kürt idam edildi

iranda_idamlar_kurt _kurdish

İran'da 5 Kürt, 'PJAK'a yardım ettikleri' iddiası ile idam edildi. İdam edilenler arasında 15 yaşında bir çocuk da bulunuyor.
Dünyada en fazla idam cezalarının verildiği ikinci ülke olan İran'da 5 Kürt 'PJAK'a yardım ettikleri' gerekçesiyle idam edildi. Cep telefonundan çekilen görüntülerde aralarında bir gazeteci ve 15 yaşında bir çocuğun da bulunduğu belirtilen 5 Kürt Tebriz kentinde idam ediliyor. Temmuz ayı içinde çekildiği belirtilen görüntülerde çevrede bulunan bir grubun da idamları alkışladığı görülüyor.

image


Kürtlere karşı baskılarda artış
İran'da özellikle son dönemlerde Kürtler üzerinde uygulanan idam politikası dikkat çekiyor. Özellikle Mahmud Ahmedinecad'ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından, idam edilen Kürtlerin sayısında artış görüldü. Kürt parti ve kurumları İran'ın Kürtlere yönelik baskı ve sindirme politikasını arttırdığını belirterek, duyarlılık çağrısı yaparken, İran'da yüzlerce Kürt idam tehdidi altında bulunuyor. PJAK adına faaliyetlerde bulunduğu iddia edilen Türkiye vatandaşı Hasan Hikmet Demir (35) de, Xoy kentinde ailesine haber verilmeden idam edilmişti.
OKTAY CANDEMİR -VAN (DİHA)

Eşzamanlı saldırılar arttı

iran turkey

İran ve Türkiye, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın önceki hafta Bağdat ziyaretinden sonra Güney Kürdistan'a yönelik hava saldırılarını şiddetlendirdi. Siviller bombardıman nedeniyle bulundukları yerleri terk ederken, Irak ve Güney Kürdistan hükümetinin hava saldırısı karşındaki sessiz tutumunu koruması dikkat çekti.

image


Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) dün geçtiği habere göre, son beş gündür Güney Kürdistan'a yönelik saldırılarını artıran İran ordusu, önceki gece de saat 23.00 sıralarında Xinere, Sinine, Lolan, Birikim ve Mirgemer gibi geniş bir alanı havan ve katyuşalarla bombaladı. Yaylaya çıkan köylüler bombaların hedefi olurken, Mirgemer'de bir kişinin yaralandığı belirtildi. Saldırılar sonucu köylülerin yerlerini terk etmek zorunda kaldığı bildirildi. Top atışlarından sonra bölgenin birçok ormanlık alanında yangınlar çıktığı ifade edildi. İran ordusuyla eşzamanlı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) de hava saldırıları ve top atışlarını yoğunlaştırdı. Başbakan Erdoğan'ın Bağdat ziyaretinden sonra saldırılarını artıran TSK, son üç günde art arda hava saldırılarında bulundu. 18 Temmuz'da Zap'ı bombalayan TSK uçakları, önceki gün de Güney Kürdistan'ın Amediye ilçesinin Kanimasi beldesine bağlı Maye, Ormana ve Ura köylerine top atışları yaptı. Köylüler, saldırılar karşısında sessiz duran Irak ve Güney Kürdistan hükümetine tepkili. İran ve Türkiye'nin bombalamalarının hedefinin siviller olduğunu belirten köylüler, saldırıların biran önce durdurulması için yetkililerin harekete geçmesini istedi.

image


Bölge'de yürütülen operasyonlar kapsamında çatışmalar da yoğunlaştı. HPG 18 Temmuz'da Bingöl Yedisu kırsalında çıkan çatışmada, 1975 Adıyaman doğumlu Hasari Güneş (Agit Roj) ile 1978 Sine doğumlu Faruk Sawati (Kawa Sine) adlı HPG'lilerin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Şırnak kırsalında da operasyona çıkan bir askeri konvoya HPG'lilerin saldırısı sonucu 1 askerin yaşamını yitirdiği, 3 askerin de yaralandığı bildirildi. ALTERNATİF

DAĞCILARIN SERBEST BIRAKILMASIYLA MERKEL RAHAT NEFES ALDI...

image PNA-Almanya Başbakanı Angela Merkel, PKK tarafından götürülen 3 Alman dağcının serbest bırakılması sonrasında, "Rahatladım" dedi.

Angela Merkel, yaptığı açıklamada, "Dağcıların serbest kalmasında rol alan herkese teşekkür etmek istiyorum" dedi.

Ordudan 'isyan' çağrısı

Sert bir gece yarısı bildirisi daha yayınlayan Genelkurmay, 'TSK'ye yönelik saldırılara tepki gösterin' çağrısında bulundu. 'İsyan çağrısı' olarak nitelendirilen bildirinin Anayasa'ya aykırı olduğu kaydediliyor.

image


ORDUDAN SERT BİLDİRİ
Kürt sorununun çözümsüzlüğü, Ergenekon operasyonu, askeri vesayet rejimi ve darbe söylentilerinin yoğunca tartışıldığı, bütün bu konuların orduyla bağının ortaya konulduğu bir dönemde Genelkurmay Başkanlığı yine sert bir bildiri yayınladı. Genelkurmay Başkanlığı, 'özgürlük ve demokrasi savunucuları'nı yine sözde ilan ederek, 'Türkiye'nin istikrarını bozan odaklar haline gelmekle' suçladı.
ANAYASA'YA AYKIRI
'TSK'ye yönelik saldırıların olduğunu' ileri süren Genelkurmay, 'Türk milletinin de tepki göstermesi doğal bir beklentidir' çağrısında bulundu. 'İsyan çağrısı' olarak yorumlanan bildirisinin, 'halkı isyana tahrik', 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik', 'Anayasa'da belirlenmiş sorumluluklarının dışına çıkmak' suçlarını oluşturduğu ve sorumluların yargılanması gerektiği kaydediliyor.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü, Ergenekon operasyonu, askeri vesayet rejimi ve darbe söylentilerinin yoğunca tartışıldığı bir dönemde, bütün bu konulara müdahale etmekten geri durmayan Genelkurmay Başkanlığı, yine sert bir bildiriyle gündeme oturdu. Emekli orgenerallerin de aralarında bulunduğu çok sayıda eski askerin tutuklandığı Ergenekon operasyonu sonrasında ilk kez ordudan sert bir açıklama geldi.

image

Ordu suç işliyor

Ergenekon-ordu bağlantılarının tartışıldığı bu dönemde, Genelkurmay Başkanlığı, 'özgürlük ve demokrasi savunucuları'nı yine sözde ilan ederek, 'Türkiye'nin istikrarını bozan odaklar haline gelmekle' suçladı. Genelkurmay, bununla da yetinmeyerek, 'TSK'ye yönelik saldırıların olduğunu' ileri sürdü ve 'Türk milletinin de yasal ve demokratik tepki göstermesi doğal bir beklentidir' çağrısında bulundu. 'İsyana çağrı' olarak yorumlanan ordunun bildirisinin, 'halkı isyana tahrik', 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik', 'ordunun Anayasa'da belirlenmiş sorumluluklarının dışına çıkması' suçlarını oluşturduğu ve sorumluların yargılanması gerektiği kaydediliyor. Önceki gün bir gazetede yayınlanan haberde, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda görev yapan subayların isimlerinin Ergenekon soruşturmasında geçtiği, bu konuyla ilgili MİT'in bir rapor hazırlayarak Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na gönderdiği, komutanlığın da o askerlerle ilgili soruşturma başlattığı belirtilmişti. Genelkurmay Başkanlığı, bu habere karşılık önceki gün akşam geç saatlerde 6 maddelik sert bir bildiri yayınladı. Bildiride sözkonusu iddialar reddedilirken, özellikle bildirinin son iki maddesi tartışma yarattı: 'Her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ve onun mensuplarını olayların içine çekme gayretinde bulunan ve görünüşte özgürlük ve demokrasi savunucusu olduklarını vurgulayan çevreler, Türkiye'nin istikrarını bozan odaklar haline gelmiş bulunmaktadırlar. Kaynağı neresi olursa olsun; bu tür haberlerle Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yöneltilen hukuk dışı saldırılara karşı yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değil, onun gerçek sahibi yüce Türk milletinin de yasal ve demokratik tepki göstermesi doğal bir beklentidir.'image
Daha öncede yapmışlardı

'İsyana çağrı' olarak yorumlanan bu bildiriye benzer bildiriler, son yıllarda sık sık yayınlandı. Genelkurmay Başkanlığı tarafından 2005 Newroz'unda Mersin'de yaşanan 'Bayrak provokasyonu' sonrasında bir bildiri yayınlanmış ve Kürtler için 'sözde vatandaşlar' denilerek, 'sabrımızı taşırmayın' tehdidi savrulmuştu. Bu bildiriden sonra birçok yerde Kürtlere yönelik linç saldırıları görülmüştü. Benzer bir bildiri 27 Nisan 2007'de yayınlandı. '27 Nisan Muhtırası' olarak nitelendirilen ve cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı gün yayınlanan bildiride, ordunun 'laiklik konusunda taraf olduğu' ilan edilerek, gerektiğinde tavır alabileceği duyuruldu. 'Ne mutlu Türküm demeyen herkes düşmandır' sözleriyle de başta Kürtler olmak üzere farklı kimliklere sahip bütün toplumsal kesimlere savaş açılmış oldu. 7 Haziran 2007'de de bir bildiri yayınlandı. Yine gece yarısı yayınlanan bildiride Kürtlere karşı 'kitlesel refleks' çağrısı yapıldı. Böylece, Kürtler hedef gösterildi, sivillere yönelik infazların ve Kürtlere karşı linç girişimlerinin yolu açıldı.

ergenekon4


Genelkurmay 'ABD casusluğunu' sorguluyor
Genelkurmay Başkanlığı'nın, Hava Kuvvetleri'nde görevleri başında bulunan 20'den fazla subay ile bazı sivil memurları sorguladığı haberi, ANF'nin 5 Temmuz'da yayınladığı 'Türk subaylarına casusluk suçlaması' haberini doğruladı. Genelkurmay Başkanlığı yayınladığı bildiride, Akşam Gazetesi'nde çıkan haberi kısmen doğrulayarak, soruşturmanın Ergenekon operasyonu değil 'başka bir operasyonla bağlantılı olduğunu' söyledi. Soruşturma kapsamında en az 3 subayın tutuklandığı, 'ABD'ye casusluk yapmak' suçundan soruşturmanın halen Ankara ve Diyarbakır'da sürdüğü öğrenildi. ANF, 5 Temmuz tarihinde yayınladığı haberde, Diyarbakır 2. Taktik Ana Jet Üs Komutanlığı'nda görevli biri Albay, biri Binbaşı, ikisi Üsteğmen olmak üzere 8 subayın 'Başka bir ülke hesabına casusluk yaptıkları' gerekçesiyle gözaltına alındıklarını, iki subayın Muş ve Bitlis nüfusuna kayıtlı olduklarını ve soruşturma kapsamında Ankara'ya götürüldüklerini, ardından da tutuklandıklarını yazmıştı.

erdogan-buyukanit


Erdoğan Genelkurmay Bildirisi'ne destek verdi
Başbakan Tayyip Erdoğan'dan, genelkurmayın 'isyan' bildirisine destek geldi. Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile görüşmesinden sonra düzenlediği ortak basın toplantısında, 'Silahlı Kuvvetler'e karşı hukuk dışı saldırılara hiçbir zaman sıcak bakmamız ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir vatandaşının da sıcak bakması inanıyorum ki mümkün değildir' dedi. Diğer yandan Genelkurmaylık açıklamasının ardından İstanbul Kadıköy'de Atatürkçü Düşünce Derneği dün bir miting düzenledi. 2007 Nisanı'nda Tandoğan ve Çağlayan mitinglerinin düzenleyicileri arasında yer alan ADD'nin mitingine az sayıda kişinin katılması dikkat çekti. ALTERNATİF

Türk: Fırat'ın doğusundaki Ergenekon'u temizleyin

AHMET TURK DTP

ANF-ANKARA- DTP Genel Başkan Adayı Ahmet Türk, kongrede yaptığı konuşmada Firat'ın doğusundaki Ergenekon'un da temizlenmesi gerektiğini belirti. "Buradan şunu büyük bir kararlılıkla ifade etmek istiyorum" diyen Türk, "Bugün partimizi kapatabilirsiniz. Hatta bizleri tutuklayıp cezaevine de atabilirsiniz. Ama şu bir gerçektir ki, Kürtleri asla ve asla susturamazsınız" diye belirtti.
DTP'nin sorunları demokratik yöntemlerle çözmeyi esas aldığını belirtti. Türk, Kürtlerin taleplerini dile getirerek, adım atılması halinde silahların susması için üzerlerine düşen görevi yapmaya hazır olduklarını dile getirdi. Ergenekon operasyonunu da değerlendiren Türk, operasyonu önemsediklerini, ancak Fırat'ın doğusunda yaşananlarla hesaplaşılması gerektiğini söyledi.
DTP 2. Olağan Kongresi'nde konuşan DTP Genel Başkan Adayı Ahmet Türk, kendilerine yönelik büyük umutların olduğu bir dönemde kongre yaptıklarını dile getirdi. DTP kuruluş aşamasında yürütülen Demokratik Toplum Hareketi (DTH) çalışmalarına değinen Türk, Türkiye için toplumsal barış ve demokrasi seçeneği üzerine, değişik kesimlerin ve halkın önerileri doğrultusunda DTP'yi kurduklarını vurguladı. DTH çalışmalarında aktif yer alan DEP eski Milletvekili Orhan Doğan'ı anan Türk, "Belki de hiçbirimiz, Orhan kadar bu yeni partileşmenin heyecanını ve coşkusunu taşımıyorduk" dedi. Geçtiğimiz ay trafik kazasında hayatını kaybeden Cihan Deniz ve Hüsnü Ablay'ı da anan Türk, Deniz ve Ablay'ın mücadele azimlerinin kendilerine büyük sorumluluk yüklediğini söyledi. DTP'nin sistemin dayatığı siyaset anlayışına alternatif bir hareket olarak doğduğunu, DTP'nin statüko sınırlarını zorlayan, siyaset alanını genişleten bir hareket olduğunu belirten Türk, DTP ile örgütlenmesini tabana dayandıran eşitlikçi ve özgürlükçü bir temelde, katılımcı demokrasiyi esas alan bir partileşme ile Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdiklerini söyledi. DTP'de kadınların ataerkil sisteme karşı özgürce örgütlenmesi için özerk bir model gerçekleştirdiklerini dile getiren Türk, "Bugün, Özgür Kadın Meclislerimiz ataerkil sisteme karşı çok büyük bir mücadele yürütmektedir" diye konuştu.

DTP vekiller


ÖZGÜRLÜKÇÜ SİYASET
Türk, gençlerin de DTP açısından önemine değinerek, DTP gençliğinin partinin diğer organları ile eşgüdüm içinde çalıştığını dile getirdi. DTP'nin sorunları demokratik siyaset yoluyla çözmeyi esas aldığını ve bir ilke olarak benimsediğini belirten Türk, "Çünkü DTP'de demokrasi yalnızca bir yöntem değildir. Özgürlükçü siyaset felsefemizin dayandığı en temel direktir" dedi. Türk, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin demokratikleşme sorunlarını çözmek istediklerini bu amaçla büyük bir misyon ve rol üstlendiklerini dile getirdi. Kongre'de özeleştiri veren Türk, bu kadar büyük sorumluluğa karşın ciddi eksikliklerinin olduğunu belirterek, "Bu anlamda rolümüzü tam anlamıyla oynayabildiğimizi söyleyemeyiz. Bu halkımıza bir özeleştirimizdir. Başlangıçta hedeflenen genişleme projesini yeterince hayata geçiremedik. Demokratik siyaset mekanizmalarımızı tam olarak oluşturamadık. Karar süreçlerimize, örgütlenme modelimizde öngördüğümüz gibi tam anlamıyla demokratik bir nitelik kazandıramadık ve halkımızın tam katılımını sağlayamadık" diye kaydetti.
Bütün eksiklik ve engellemelere rağmen, 22 Temmuz seçimlerinde Meclis'te grup kurmayı başardıklarını belirten Türk, "Meclis'e girmemiz DEP'in kapatılıp milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak cezaevine atıldığı 1994'ten bu yana 13-14 yıllık süreç içerisinde Kürtlerin temsil edilmediği parlamento açısından da önemli bir dönüm noktası olmuştur" dedi. Sadece Kürtlerin değil bütün toplumsal kesimlerin Meclis'te temsilcisi olmaya çalıştıklarını bildiren Türk, rotalarının toplum adına 'demokratik muhalefet' olduğunu söyledi. Meclis'e girdikleri ilk andan sonra başlatılan 'gerginlik-gerilim' senaryolarının tarafı olmadıklarını belirten Türk, DTP'nin Meclis'te olmasını 'tarihi fırsat' olduğunu ve bunun değerlendirilmesini isteyerek, Meclis'in gücünü ve meşruiyetini artırmak ve Kürt sorunun çözümü amacıyla yeni bir anayasa yapılması gerektiğini söyledi. Hükümet programının değerlendirilmesinde "Türkiye'nin bütünlüğünü tartışmaya açmadan, birlik, beraberlik ve özgürlüğü esas alan bir anlayışla çözüm arıyoruz" görüşünü dile getirdiklerini belirten Türk, "DTP, Türkiye'de yeni bir sayfanın açılması, barış ve uzlaşının sağlanması için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırlanırken, Kürt coğrafyasında yaşanan çatışmaların tırmanmasıyla birlikte siyasetin, medyanın, bazı devlet kurumlarının, yargının ve sokağın hedefi haline getirildi" dedi.
DTP'lilere yönelik bu dönem içinde yürütülen saldırı kampanyalarını hatırlatan Türk, Meclis'te de, muhalefet ve iktidarın kendilerine karşı blok oluşturduğunu söyledi. Türk saldırılar karşısında sağduyu ile hareket ettiklerini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"DTP'ye karşı oluşturulan psikolojik ortamla sınır ötesi operasyonun zemini yaratıldı ve böylesi bir atmosferde tezkere Meclis'e geldi. AK Parti'nin, CHP ve MHP'nin desteğiyle Meclis'ten geçirdiği sınır ötesi operasyon tezkeresine karşı çıkan tek grup biz olduk. Savaşa, çatışmalara ve operasyonlara karşı direnmemiz bizi, statüko için hedef haline getirdi ve partimiz hakkında kapatma davası açıldı. Hemen ardından Eş Genel Başkanımız Sayın Nurettin Demirtaş tutuklanarak, partimize dönük yürütülen linç kampanyası en üst boyuta taşındı."

dtp-kongresi-2


KÜRTLERİ SUSTURAMAZSINIZ
"Buradan şunu büyük bir kararlılıkla ifade etmek istiyorum. Bugün partimizi kapatabilirsiniz. Hatta bizleri tutuklayıp cezaevine de atabilirsiniz. Ama şu bir gerçektir ki, Kürtleri asla ve asla susturamazsınız" diyen Türk, şimdiye kadar ki, baskılara rağmen Kürtlerin susmadığını belirtti. Türk, "1994'te Kürt milletvekillerini yaka paça Meclis'ten attınız, DEP'i kapattınız. Partinin birçok yönetici ve üyesi katledildi, parti binaları bombalandı. Peki, Kürtleri susturabildiniz mi? Kürtlerin siyasal, kültürel, kimlik ve onurlu bir gelecek talebini bastırıp yok edebildiniz mi?" dedi.
Yaşananlardan ders çıkarılmasını isteyen Türk, "Siz Kürtlere siyaset kanallarını kapatırsanız, halkımız kendi alternatif siyaset kanallarını yaratacaktır. Kürtler onuru ve özgür geleceği için şimdiye kadar her türlü bedeli ödemiştir, bundan sonra da ödemeye hazırdır. Çünkü halkımız onurunu yaşamından daha önemli görmektedir" dedi. Türk, partilerin kapatılması yerine "Kürtlerle diyalog kurun" çağrısında bulunarak, "DTP'ye kapattığınız diyalog kapılarını açın. Silahı bir hak arama aracı olmaktan çıkartalım, demokratik ve barışçıl bir siyaset alanı yaratalım. Bu her şeyden önce Türkiye'yi büyütecektir, Türkiye'nin önünü açacaktır" diye konuştu.
Devletin cumhuriyet tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya olduğunu, siyasette çatışma, toplumda kırılma, Meclis'te irade zayıflığı yaşandığını belirten Türk, AKP ve DTP'ye açılan kapatma davalarını "yargının siyasete müdahale etmesi" olarak değerlendirdi. Türk, "DTP ve AK Parti'nin oy oranları dikkate alındığında Meclis'te temsil imkânı bulan seçmen iradesinin yarısından fazlası yok edilmeye çalışılıyor" dedi. Yargının siyasallaştığı ve bağımsızlığını yitirdiği eleştirilerini yapan Türk, bir süredir tartışılan darbe girişimi, çeteler ve hukuk dışı örgütlenmeleri yaşanan siyasi krizin sonucu olarak değerlendirdi. Krizin nedenlerinin iyi tespit edilmesini isteyen Türk, "Kriz Türkiye'nin yapısal sorunlarından kaynaklanmaktadır. Ret ve inkâr üzerine kurulu 85 yıllık cumhuriyet sistemi daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük talebinde bulunan toplumsal dalga karşısında zorlanmakta ve giderek tıkanmaktadır. Tıkandığı noktada ise çatışma ve kriz üretmektedir" diye kaydetti.
ARTIK YETER!
1921 Anayasası'na dikkat çeken ve bu anayasa ile kültürlere özerklik tanındığını belirten Türk, bu dönemde 'Türk Ulusu' yerine 'Türkiye Ulusu' kavramının kullanıldığını belirterek, şunları söyledi: "Ancak, 1924 Anayasası ile cumhuriyetin kuruluş felsefesi terk edilerek, tekçi, inkârcı, asimilasyoncu bir dönem başladı. Bu dayatmacı, otoriter sistem, darbelerle ve büyük insan hakları ihlalleriyle bugüne kadar gelebildi. Fakat bu saatten sonra böyle devam edemez. Halkımız 'artık yeter!' diyor."
Yeni bir anayasa talebine dikkat çeken ve buna karşı yaşanan direnci işaret eden Türk, ulusalcı ve statükocu kesimin demokrasiyi topluma fazla gördüğünü ve "Bizim verdiğimizle yetineceksiniz" dediğini aktardı. Türk, söz konusu güçlerin siyaseti devletin çıkarlarına hapsettiğini, siyasi partileri devlet partisi haline getirmek istediğini, buna karşı direnenleri ise kapatmayla, tutuklamayla, siyaset yasağıyla susturmaya, etkisiz hale getirmeye çalıştığını söyledi. Devleti elinde bulunduran elit kesimlerin AKP'nin devleti ve iktidarı ele geçirme girişimine karşı da savaş açtığını belirten Türk, "Buradaki kavga resmi ideolojiye karşı verilen bir demokrasi ve özgürlük kavgası değil, bir iktidar savaşıdır. Ve bu çatışmanın tarafları olan ne AKP'nin, ne CHP'nin ne de MHP'nin devletin, sistemin demokratikleştirilmesi diye bir sorunu ve hedefi yoktur" değerlendirmesinde bulundu.
AKP'nin özgürlüklere dar baktığını ve sadece kendisine demokrat, kendisine Müslüman olduğunu belirten Türk, demokratikleşmeyi halkın mücadelesinin getireceğini bildirdi.
Ulus devletleri ve tekçiliği değerlendiren ve ulus devlet sistemlerinin aşıldığına işaret eden Türk, buna rağmen Türkiye'de çoğulculuğun reddedilerek, resmi politika düzeyinde 'tek kimlik ve tek kültür'ün dayatıldığını bununda ileri hatırlattı. Kürtlere karşı uygulanan ayrımcı politikalara değinen Türk, "Bu inkarcı politika, meşru temsil haklarından yoksun bırakılan ve dil-kültür-kimlik haklarını kullanamayan Kürtlerin siyasal sisteme başkaldırısına yol açmıştır" diyerek, Türkiye'nin değişmesi gerektiğine vurgu yaptı.
FIRAT'IN DOĞUSUNDAKİ ERGENEKONU TEMİZLEYİN

DTP_2_nci_Olagan_Kongresi_04


Üstteki 'tekçi sistem' ile alttaki çoğulcu kültürün barışık gitmeyeceğini belirten Türk, "Çoğulculuk yok edilemeyeceğine göre, tekçi sistem değişmek ve dönüşmek zorundadır" dedi. Demokratik Cumhuriyet'e geçişin en önemli aşamalarından birisinin Türkiye'nin hukuk dışı örgütlenmelerden arınması olduğunu dile getiren Türk, Ergenekon operasyonun, Türkiye'nin geçmişi ile yüzleşmesi açısından tarihi bir fırsat olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Anlaşılan o ki, Türkiye çağdaş demokrasilerde olduğu gibi bir şeffaflaşma sürecine girme eğilimindedir. Geç kalınmış bir süreç olsa da umut vericidir. Bu nedenle soruşturmanın derinleştirilmesi demokrasi standartlarımızı yükseltecektir. Bu yolda Kürt coğrafyasında işlenen binlerce faili meçhul cinayetin, yargısız infazın, gözaltında kayıpların, onlarca aydının katledilmesinin soruşturulup, hakikatlerin araştırılması, faillerin açığa çıkartılması bu şeffaflaşma sürecini hızlandıracak ve güçlendirecektir. Fırat'ın batısındaki Ergenekon'u soruştururken, doğusundaki gerçek Ergenekonları açığa çıkarmamak, şeffaflaşma ve hukuk dışı yapılardan arınma sürecini eksik bırakacaktır. Bu nedenle diyoruz ki, İtalya'da örneğini gördüğümüz bir temiz eller operasyonuyla ülkemizi demokrasiyi zehirleyen bu ittihatçı uzantılardan arındırmalıyız."
Çetelerle mücadele etmenin ve geçmişle yüzleşmenin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için de büyük bir fırsat olduğunu dile getiren Türk, Özel birlikleri ve çetelerin tamamen temizlenmesi gerektiğini belirterek, Ergenekon operasyonunu bu yüzden önemsediklerini dile getirdi.
KÜRTLER ÇÖZÜM ADRESİ OLARAK ANKARA'YI GÖRÜYOR
Kürt sorunun barışçıl çözümünün acil olduğunu belirten Türk, sorunun çözümsüzlüğünün Türkiye'nin değişim ve dönüşümünü engellediğini belirterek, çözüm için koşulların her zamankinden daha elverişli olduğunu dile getirdi. Sorunun operasyon ve bastırma ile çözülmeyeceğinin anlaşıldığına işaret eden Türk, "Devlet de ordu da artık bu sorunun askeri yöntem ve politikalarla çözülemeyeceğinin farkındadır. Kürtlerin Türkiye'nin üniter yapısı içerisinde makul bir çözümden yana irade ortaya koymasıdır. Kürtler çözümün adresi olarak Ankara'yı ve çözüm merkezi olarak da parlamentoyu görmektedir" dedi.
Kürtlerin taleplerinin açık olduğunu belirten Türk, talepleri "Birincisi, Kürtler kimliğinin tanınmasını ve bunun anayasal güvenceye kavuşturulmasını istiyor. İkincisi, Kürtler anadillerini kamusal alanda, eğitimde kullanmak istiyor, bunun önünü açacak anayasal, yasal, idari düzenlemeler yapılmasını bekliyor. Üçüncüsü Kürtler yerinden yönetim ve ademi merkeziyetçiliği geliştirecek olan Demokratik Özerklik modelini istiyor" sözleri ile açıkladı. Türk, bu proje ile halkın karar alma süreçlerine dahil olacağını modelin bir sinerji, bütünleşme ve kardeşleşme yaratacağını söyledi. Türk, Kürtlerin yaşadığı onca acıya rağmen yeni bir sayfa açmaya hazır olduğunu belirterek, "Çözümsüzlük, Kürtlerin ortaya koyduğu bu birlikte yaşam iradesi karşısında, devletin ve hükümetin de sivil demokratik açılımlardan yana bir irade ortaya koyamamasından kaynaklanıyor" diye konuştu.

dtp_bayragi2005[1]


KÜRT SORUNU ÇÖZÜLÜRSE TÜRKİYE'NİN SAYGINLIĞI ARTAR
Kürt sorunu konusunda devletin karar vermesi gerektiğini anımsatan Türk, Kürtlerin kimlik ve dillerine gösterilecek saygının Türkiye'nin saygınlığını artıracağını belirterek, "Aksi takdirde Kürtleri diliyle, kültürüyle ülkenin bir zenginliği olarak görmeyen Türkiye'nin saygınlığından söz edebilir miyiz?" diye konuştu. Ulusal sorunların ve ülkelerin demokratikleşmesi konusunda dünyada yaşanan örnekleri dile getiren Türk, 1960'larda, Fransa'da Bretonca konuşan bir ilkokul öğrencisinin boynuna kütük asıldığı ancak, daha sonra Fransa'nın bu asimilasyoncu geçmişinden özür dileyip Bretonca'nın gelişmesi ve öğrenilmesi için çok büyük bir çaba ve gayret içerisinde olduğunu belirtti. Türk, "Fransa'daki hangi dönem daha saygındır? Asimilasyoncu dönem mi çoğulcu demokratik dönem mi? Aynı şekilde Güney Afrika'ya baktığımızda, yılların çökmez sanılan ırkçı Apartheid rejiminin daha sonra siyah ve beyazların ortak demokratik yönetimine dönüştüğünü gördük. Mandela ile başlayan dönem mi daha saygın yoksa ırkçı dönem mi?" diye kaydetti.
Obama'nın ABD Başkan adaylığını değerlendiren Türk, geçmişte siyahlara karşı ayrımcılık yapan ABD'nin siyahi bir başkan seçerek, Klu Kluks Klan geçmişinden özür dilmek istediğini söyledi. Türk, "Eğer Türkiye'de Kürt sorununu çözer, demokratik bir ilerleme kaydederse sadece içerde değil uluslararası alanda da saygınlığını artıracaktır. Kürt sorununun çözümü sadece Kürtlere değil, Türkiye'de farklılıkları ve kimlikleri bastırılan bütün topluluklara eşit-özgür vatandaşlık hakkı doğuracaktır. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü, sadece Kürtlerin değil, aynı zamanda Türklerin, Çerkezlerin, Lazların, Alevilerin, Ermenilerin ve diğer tüm toplulukların özgür yurttaşlar olmasının önünü açacaktır" dedi.
Sorunun çözümü için yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu dile getiren Türk, Türkiye'nin yeni bir anayasa ile demokratikleşeceğini söyledi. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) politikalarına da değinen Türk, AB üyeliğini desteklediklerini hatırlatarak, AB'den beklentimiz, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için atılacak adımlar konusunda aktif bir politika izlemesidir" dedi.
AKP İNKAR VE ASİMİLASYONUN TEMSİLCİSİ
AKP'nin Kürt politikasını değerlendiren Türk, AKP'nin iktidarını sağlama alabilmek için Kürt sorununda askeri şiddet politikalarını uyguladığını hatırlatarak, "AKP asimilasyoncu ve inkârcı zihniyetin temsilciliğini yürütüyor. Bu hükümet Kürtlerin, cumhuriyet tarihinden beri reddedilen haklarını görmezden gelerek sorunu içi boş ekonomik paketlerle geçiştirmeye çalışıyor" diyerek, sorunun çözümü için Kültürel, siyasal ve sosyal adımların atılması gerektiğini söyledi. Sorunun çözümü için konulacak sivil bir projeyi desteklemeye hazır olduklarına vurgu yapan Türk, "Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum: Silahların susması için önce siyasal bir irade ortaya konulsun ardından da buna uygun bir proje geliştirilsin. Toplumsal ve siyasal yaşama dönüşün önünü açacak yasal düzenlemeler silahların bırakılması yolunda önemli bir adım olacaktır" dedi.

dtp


TECRİT PROVOKASYONDUR
Türk, "İmralı'dan bu konuda yapılan çağrılar var. Sayın Öcalan, 'Farklı kimlik ve kültürler Anayasal güvence altına alınsın, silahlar bir ayda bırakılır' diyor. Bu son derece önemli ve tarihi bir çağrıdır. Bu çağrıya kimse kulaklarını tıkayamaz. Uzatılan bu barış eline ağırlaştırılan tecrit politikalarıyla ve onur kırıcı uygulamalarla karşılık verilmesi tam bir provokasyondur ve çözümsüzlüğü derinleştirmektedir" diye konuştu. Türk, Öcalan'a karşı gösterilecek tavrın, sorunun çözüm niyeti konusunda ölçü olduğunu hatırlattı.
CHP'de milliyetçi ve otoriter anlayışın kurumsallaştığını ve çeteleri sahiplendiğini işaret eden Türk, "Şimdi, bu ülkeye yeni bir ruh, yeni bir siyasal anlayış gerekiyor. Siyaset alanındaki bu boşluğu Türkiye'nin ezilenleri, emekçileri, farklı kültürlerine bir arada özgürlük talep edenleri buluşturacak bir Çatı Partisi doldurabilir" dedi. DTP'nin de çatı partisinin bileşeni olduğu bu oluşumda sosyal adalet ilkelerini esas alacaklarını kaydeden Türk, "Demokratik bir cumhuriyet için ötekileştirilenler, inkâr edilenler, dışlananlar, emeği sömürülenler olarak büyük bir siyasal güce kavuşmalıyız" çağrısında bulundu.

Mahmut Alınak adaylıktan çekildi

ANKARA - DTP'nin 2'nci Olağan Büyük Kongresi öncesinde Genel Başkanlığa adaylığını koyan Mahmut Alınak, Ahmet Türk lehine adaylıktan çekildi. Yapılacak genel bakanlık seçimine Ahmet Türk tek aday olarak girecek.