Türk milletine yemin eden Kürd vekiller
Hejarê Şamil ███████████████████████
hejare_shamil@hotmail.com
Tarih:
5 Ağustos 2007 Pazar
D.Baykal’la, T.Erdoğan’ın el sıkışıp gülümseyerek verdiği pozları anımsıyor musunuz? Bir de seçim meydanlarında birbirlerine olmazın hakaretler yağdıran Erdoğan’ı ve Baykal’ı düşünün. Yine el sıkışacaklar. Siyasi nezaket kuralları bunu gerektirir.
A.Türk ve D.Bahçeli’nin TC meclisinde el sıkıştığını gördüğümde aklıma ilk gelen Baykal ve Erdoğan ilişkisi oldu. Gerçi Baykal ve Erdoğan arasında çokça belirtilenin aksine ciddi bir ideolojik çelişki de yoktur. İkisi de “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne” tapan ve bu yönde siyaset yürüten kişilerdir.
İki “ideolojik düşman” olan Türk ve Bahçeli el sıkıştı. Bir süre sonra kavga edecekler. Etmek zorundalar. Nedeni çok basit; Kürd milletini temsil etmeye soyunanlar ile, Türk milleti devletinin asıl koruyuculuğuna oynayanların “ortak bir çatı altında” bulunması mümkündür fakat ortak milli siyaset yürütmesi imkansızdır. Bu, eşyanın doğasına aykırıdır.
Bir kere de yazmıştım; bir Kürdle bir Türkün arkadaşlığı çok kolaydır, ne var ki, Kürdlerle Türklerin siyasal amaçları bağdaşmazdır. Türkler ve kimi Kürdler tarafından yapılan tüm zorlamalara rağmen bağdaşmayacaktır.
Ahmet Türk, yemin töreni sürerken meclis bahçesinde NTV’ye verdiği mülakatta ortalama şunları söyledi: Aslında biz değişmedik, taleplerimiz olduğu gibi duruyor. Değişmesi gereken inkar ve imhadan vazgeçmeyen devletçi zihniyettir. Bu yönlü uygulamalar devam ederse, buna karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.
Türk cephesinden A.Türk’ün sözleri anında şöyle yorumlandı: Adam hala inkarcı ve imhacı devlet diyor, bu zihniyetle çözüme katkıda bulunmaları zor. DTP’liler terörü meşrulaştırmak ve siyasallaştırmak için numara yapıyorlar.
Söz konusu değerlendirmeler, kavgaların çok geçmeden başlayacağının işaretleridir.
Kürdün 22 vekili TC parlamentosunda Türkçe yemin etti. Dahası, yemin metninin noktasını, virgülünü ihlal etmeden. Ben şahsen DTP’li arkadaşlardan bir kaçının yemin metnindeki “Türk milleti” yerine “Türkiye halk(lar)ı” ifadesini kullanabileceklerini ummuştum… Kavga isteyenlerden miyim acaba? Hiç alakası yok. Dayatılan sahte bir olguya ibadet etmek yerine var olan bir şeyi kendi ismi ile adlandırmaktan bahsediyorum. “Ne mutlu türkümcüler”in Kürd vekillerini “ehilleştiremeyip” “makul hizada” tutamayacağı andan itibaren üstlerine çullanacakları her kese bellidir. Kavga isteyenler, çulları ellerinde hazır duranlardır.
El sıkışmalara, Türk milletine edilen yeminlere Türk cephesinden “anlamlı” diyenler çok oldu. Kürdler içerisinden bile bu davranışa anlam biçenler çıktı. Aslında söz konusu görüntüler görüntüden başka bir şey değildir. Fazla manası da yoktur.
Azerilerin bir sözü var; “Köprüyü geçinceye kadar Ermeni’ye dayım diyeceksin”. DTP’lilerin yaptığı buna benzer bir şey. “Dayım” demeyip de ne yapacaksın? Köprü başında Ermeni, nehir de çılgın dalgalı… Atatürk Kürd ağalarının ellerini öpüp bir devlet kurabilir de, birkaç Kürd vekili Atatürk’e babam diyemez mi? Dünya mı dağılır? Gerçi bu babalık-evlatlık muhabbeti bir türlü içimize sinmiyor da. Fazla sorun değil ama. Açmaz şurada; Kürd vekiller köprüyü geçebilecekler mi? Çok zor!
Türkiye’nin ve Kürdlerin önünde dağ boyda bir “Kürd sorunu” vardır. 23. dönemine başlayan TC meclisi bu sorunun çözümüne katkıda bulunabilecek mi? İmkansız! Bu imkansızlığın nedenini ve meclis iktidarsızlığının kökenlerini geçen yazımızda ifadelendirmeye çalışmıştık.
Bazı arkadaşların; “1991’de Kürd sorununun varlığını haykırmak gerektiği için Kürdçe yemin edilmiştir, 2007 ise çözüm yılıdır, bundan dolayı özverili ve olgun davranmak gerekmiştir” belirlemeleri gerçek olanı yansıtmamakta, “zorunlu” bir siyasal davranışın dekore edilme çabaları olarak görünmektedir. 2007’de çözüme daha fazla yaklaşıldığı doğru bir tabir olabilir. Fakat çözümün gerçekleşeceği yerin Türk meclisi olmadığı için bu çatı altında yapılacak olgunluk ve ya radikallik, sorunların çözümünde farklı sonuçlara ulaşmayı sağlamayacaktır. Türk devlet koruyucuları, meclisi ve resmi kurumlarının tamamı Kürd halkına, onun temsilcilerine karşı önyargılıdır. Anti-Kürdlük, her bir “ne mutlu türkümcü”nün mayasında vardır. Ve onlar çözüm filan istemiyorlar. Başka bir değimle, onların çözümden anladıkları tek şey, Kürdlerin seslerini kısıp fakirhanelerinde usul-usul oturması, devlet tanrıya şükür etmesidir.
Türk gazeteci-aydınlarının ve de siyasilerinin algısında DTP’nin “Türkiye’nin bütününe güven vermesi”, Kürdün vekillerinin oturduğu dalı keserek PKK’yi “terörist örgüt” adlandırması ve Kürdlerin tüm siyasal taleplerinden vazgeçmesidir. Güya bunu yapıp “Türkiye’nin bütününe” güven verebileceklermiş? Türk devlet koruyucularının bu tür görüşlerinin ihanete davet çağrısı olması bir yana, bir kere deli saçması bir mantıksızlık üzerinde kurulmuştur. Bütün Kürd halkını Türk sofrasının artığına satan ve annesinin oynaşına babam diyen Kamaran İnan bile bunu başaramamıştır! Kürdün vekilleri bütün Kürd özgürlük şehitlerini mezardan çıkartıp kemikleri üzerinde “küfür duası” okutsalar bile, “Türkiye’nin bütününe” güven veremezler, kendilerine karşı var olan önyargıları kıramazlar.
Kürd vekillerinin ettiği yeminler içten değildi, “numara yaptılar”, tamam. Türk partilerinin ve aydın-ulama kesiminin “hizaya doğru mesafe kat eden” DTP’lilere gösterdikleri hoşgörü de baştan-başa numaradır. Her kes ılımlı davranmaya, kibar konuşmaya çalışıyor. Bal aylarının özelliğidir bu. Sevgisiz evliliklerde de bal ayları olur.
Bu süreçten sonra kibar söylemlere, nazik ve ılımlı görünmenin zorunluluğundan kaynaklanan davranışlara fazla takılmamak gerekir. Bazı adımlar mecburidir. “Yüce Türk milletine” yemin eden her Kürd vekilini dinlediğimde dargınlaştım, doğrusu. Ancak kesinlikle onlara yönelik bir kırgınlık yaşamadım. Kürd destekli “Ankara rehini” arkadaşlarımızın düzmece bir milletin bekasına ant içerken ciddi bir burukluk yaşadıklarından eminim.
Kuzey Kürdistan’lı Kürdlerin özellikle yurtsever duruşu ile seçilen önemli bir kesimi DTP’lileri Türkiye başkentine göndererek bizi temsil et, demiş, kendilerine tarihsel bir sorumluluk vermiştir. Bin yıllık Türk boyunduruğunun Türkiye resmi zeminlerinde deşifrasyonunu yapmak, özgürlük mücadelesini savunmak, Özgür Kürdistan’ı kollamak misyonu yüklemiştir. Benim, Kürd vekillerinin sıkça kullandıkları “misyon” kelimesinden anladığım budur.
Kürd sorunu “ne mutlu türkümcüler” meclislerinde çözülemeyeceği için, DTP’lilerin “Kürd sorununu çözmek misyonu” ile hareket ederek kendilerini kandırmaması önemlidir. Onların Kürd sorununu çözmek değil (çünkü çözemezler ve de bulundukları yerde çözülemez), Kurd ulusunun gerçekçi ve tarihsel taleplerini TC’nin yüksek kürsülerinden siyasal bir olgunlukla ve cesaretle dile getirmek sorumlulukları vardır. Bunu yapabilmek bile başlı-başına bir kahramanlıktır. Halkımızın, DTP’li arkadaşların bundan fazlasını yapabileceklerine inandığını da sanmıyorum.