Türkler ve Kürtler: ‘Kürt sorunu’ nu tartışıyor

kurt sorunu Rizgarî OnlineRO/Zilan Dersim/Abant Platformu’ nun ‘Kürd sorunu’ nu tartıştığı toplantının ilk oturumu başladı. Abant Platformu Başkanı Cemal Uşşak, Abant Platformu’nun 10 kez toplandığını ve gündeminin yoğun olduğunu söyledi.Açılış konuşmasını ise Prof. Dr. Mete Tuncay yaptı.Tuncay yaptığı konuşmada şunları belirtti:’Burada mümin olan ve olmayan aydınların bir araya gelip gündemin konularını değerlendirdi. Kürd sorunu bu toprakların yeni sorunu olmadığını belirten Tunçay şunları söyledi:“Osmanlı devleti döneminde Kürtler’in yaşadığı topraklar özerk durumda idi. 19. yüzyılda özerklikleri ellerinden alındı. Bu durum erken cumhuriyet yıllarına kadar devam etti. Abant Platformu olarak bizler askeri çözümlerin bizi bir yere götürmeyeceğini biliyoruz. Çözüm tek yanlı olmaz. Bugün itibariyle, Güneydoğu’dan daha çok insan büyük şehirlerde yaşıyor. Asıl o havaliye refah getirmesi umulan GAP projesi’nden batıya enerji gidiyor öma bölgeye refah getirecek olan sulama kanalları henüz devreye girmedi.Kürtler, geç kalmış bir milliyetçilik havası içinde. Türkiye’de ciddi bir Kürt sorunu var, ama Kürt çözümü yoktur. ‘
Kanal 7’ de verilen haberde şunlar kaydedildi:

  • Amed Milletvekili Abdurrahman Kurt: ÇÖZÜM VESAYETSİZ DEMOKRASİDE
    “Hepimizin istediği gibi çözüm makamı siyasettir. Biz AK Parti olarak iktidara geldiğimizden beri, bir çözüm için çaba harcadık. Kimi zaman iki adım ileri, bir adım geri atmak zorunda kaldık.
    Ben kendimi bildim bileli bu sorunları tartışıyoruz. Ben umutluyum, yıllar içerisinde çözümü nasıl ileri götürürüz onu arıyoruz.
    Her şeyin başı, vesayetsiz bir demokrasidir. her şeyin önündeki engel, siyasetin önündeki vesayettir.”
    Hak İş Başkanı Salim Uslu: FAZLA DEMOKRASİDEN YIKILAN ÜLKE YOK
    Bugünlerde geçen operasyonlarda bir milat çıkacağını umuyorum. Demokrasi kartışı kalkışmalara bu ülkede de hesap sorulacağını göreceğimiz umudumuza kapılmak önemli bir gelişme.Çatışma ve şiddet sarmalına bulaşmış çözümler, konuşulabilir bir başlangıç noktasını da ortadan kaldırıyor. Farklı tanımlamalar, çözülden çok, tarafları kategorize etmek için kullanılıyor.
    Komplekslerimizden kurtulup, kapalı toplum yerine çözüme yönelik çalışmalıyız. Güçlü özgür bireylerin devleti olmanın yolu bireyden geçiyor.
    İnsan ve birey sorunun nesnesi, toplum öznesi haline gelmiş. Bir tartışma bireyin üzerinden yapılırsa doğru yolda oluruz.
    Batıda yaşayanların doğuda, doğuda yaşayanların da batıdakilerini anlayabilme empatisi kurmalı.
    Maalesef tarafların kullandığı dil sert bir dildir. Bugün tartıştığımız sorunlar
    Dünyada daha fazla dekokrasi olduğu için yıkılan bir ülke yoktur. Bireyle devlet arasındaki krizi aşmanın yolu demokrasiden geçer.
    Batılı kurum ve kuruluşlarla kurduğumuz sendikal ilişkilerde, sosyal diyalogun önemini öğrendik.
    Gerekli toplumsal iklimin oluşturulması için ortamı hazırlamalıyoz.
    Türkiye rol ve model ülke sözünü çok düştük. Bunun içini dolduramazsak, model ülke olma fırsatını kaçırırız.
    Geçen hafta Malatya’da yaptığımız bir benzeri toplantıyı yarın Samsun’da yapacağız.
    Amed Ticaret Odası Başkanı Mehmet Kaya
    Ben Kudbettin Bey’in yerini aldım, sıra Abdurrahman Bey’de.
    Bu toplantıyı aslında Diyarbakır’da düzenleyecektik. Biraz gecikme ile de olsa Abant’ta yapıldığını görmek beni mutlu ediyor. Abant Platformu, ülkemizde ortak akıl yaratılmasında büyük görevler üstlendi. Krizin derinleştiği bir ülkede, birbirlerinin elini sıkmayan yöneticilerin olduğu bir ülkede bu toplantının önemine inanıyorum. Bu toplantının zamanı da son dedece önemli.
    Bugün içinde bulunduğumuz kriz, uzun sürmesi halinde, daha sıkıntılı bir dönemi beraberinde getirecek. Uzun sürerse, birlikteliği sağlamamanın daha zorlaşacağına inanıyorum.
    Türkiye’nin başta Kürt meselesi olmak üzere sorunlarından mutabakat sağlamaması durumunda, işler giderek zorlaşacak.
    Bu toplantıda Kürk konusunun ele almasının bir başka önemli yanı daha var. Kürt sorunu bizim iç sorunumuz ama uluslar arası boyut kazanmaya başladı. Tarih bize gösterdi di hangi sorunumuzu içerde değil de dışarıda çözmeye kalkmışsak bizi hep üzdü.
    Gazeteci Yazar Ai Bulaç: KENARDAN MERKEZE GÖÇE DİKKAT
    Kürt konusunun uluslararası boyutu var. Türkiye'deki gelişmeleri bunların dışında tutmak mümkün değil. kentlerin kenarından merkeze doğru başlayan hareket, son dönemde en fazla artan tehlike olarak ortaya çıkıyor. Kürt sorunu bunlardan biridir.
    Yazar Sadık Yalsızuçanlar: BU DA SİZE DERT OLSUN
    Seyyit Rıza: Ben sizin oyunlarınızla başa çıkamadım, oyunlarınızla başedemedim, bu bana dert oldu. Ben de size itaat etmedim, bu da size dert olsun.
    Kürt konusunu en iyi anlatan ifade sanıyorum bu.
    Kürt sorununun tarihte ilk önemli dönüm noktalarından birisi. 1910’da Kürtçe, Süryanice ve Lacza’nın yasaklanması idi.
    Dersim olayları işin bir başka yönü. 60 bin insan öldürüldü orada. İnsanlar betonların arasına tıkıldı ve içine gaz verildi.
    12 Eylül sonrasında 500 bin Kürt soruşturulmadan geçirildi. 67 askeri marş ezberletildi, canlı kurbağa yutturulmuş, kola şişesinin üzerine oturtulmuş. Yaşanan acılar konuşulmadan çözüm bulunamaz.
    Oturum Başkanı Prof. Naci Bostancı: BEN DE 12 EYLÜL CEZAEVİNİ BİLİRİM
    Mamak cezaevinde kalmışlığımız var. Orada da şiddet dil, din, ırk ayırımı yapmadan eşit bir şekilde dağıttılar. Ben İstiklal Marşı’nın ezberledim. Aferim dediler. Sonra Eskişehir Marşı’nı bilmiyorum diye azarlandım. Bildik uygulamaya döndüm.
    Doç. Necdet Subaşı: KÜRT DİYASPORASI OLUŞTU
    Doç. Necdet Subaşı: Bir Türk olarak 1990’lı yılların başında Van’a ilk kez gittiğimde, karşılaştığım farklı tablolar vardı. Doğu medreselerinden eğitimlerden geçmiş olanlarla sıcak dostluklarım oldu.
    Bunlar, PKK ve Hizbullah’ın dışında bir yol arıyorlardı. Ama bunlara hem PKK hem Hizbullah düşmandı. İki tarafın da ölüm listesinde vardı. Beni biri şiddetli bir şekilde uyarmıştı. Sen PeKeKe diyenlerden uzak duracaksın.
    Görüldüğü gibi insanlar, bugün de imgelere takılmış durumda. Kürt sorunu, sözcükler üzerinde bile bloke edilmiş durumda.
    Demirel’e sormuşlardı bir dönem, verdiği cevap enteresandı. “Biz Kürt halkına kötü davranıyoruz da Türk halkına farklı mı davranıyoruz.”
    Kürt sorunu, başta bir entellektüel yaklaşım idi. Devletin kurduğu düzenek içinde, Kürtler, irticai bir kılıf idi. Bu biraz da Şeyh Sait isyanından sonra yaygınlaştı.
    Din, Kürt siyasi hareketinin söylem dili olmaktan çıktı. Daha çok sekülerizm şeklinde kendini gösteriyor."
    Konuşmalardan sonra katkıda bulunanlar görüşlerini açıklamaya başladı
    Doç. Dr. Şaban ÇALIŞ: KÜRT SORUNU YOKMUŞ GİBİ KONUŞTUK
    Ben bu konuşmalardan Türkiye’de Kürt sorunu olmadığını ortaya çıkardım. Sanki Kürt sorunu yok, Türkler için bir fırsat var gibi algıladım.
    Anadolu’nun inşasında Kürtler’in olmazsa olmaz olduğunu gördüm. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması’nda Kürtler’in büyük rolünün olduğunu biliyorum. Osmanlı’nın, Cumhuriyet’in kuruluşunda da böyle bir rol oynandı. Bunu biliyorum.
    Demokrasinin inşasında Kürtler’in rolünun anlatılmasını isterdim.
    Yazar Enver Sezgin: NASIL BİRARADA YAŞIYORUZ ŞAŞIYORUM
    İlkokul 2. sınıfta idim. Okul müdürü benim de adımın bulunduğu bir grup öğrenciyi aldı içeri götürdü ve bizi dövdü. Aradan bir iki gün geçtikten sonra aynı şeyi yaptı. Sonra gerçeği öğrendik. Bizim Kürtçe konuşmamızdan dolayı bunu yapmıştı. 'Bir daha Kürtçe konuşmayacaksınız' dedi.
    O dönemde Kürtçe yer isimleri değiştirildi. Biz hiçbirini başta anlayamadık. O dönemde devlet dairelerinde, "Vatandaş Türkçe konuş" levhaları vardı.
    1980 yılında yaşananları hepimiz biliyoruz. Diyarbakır'da cezeavinde yaşananlardan sonra nasıl birarada yaşayabiliyoruz hayret ediyorum. Ortak evlilikler var biliyorum.
    Doç. Dr. Ergün YILDIRIM: KÜTRLER VE TÜRKLER ÇATIŞARAK BUGÜNE GELMEDİ
    Kürtler ve Türkler, tarih içinde sadece çatışarak bugüne gelmedi. Birbiriyle ticaret yaptı, alışveriş yaptı. Türkiye tarihi, Türkçüleştirerek bugüne getiriyor. Bu bir taraftan da Kürtler'i tarihsizleştirilmeye çalışılıyor. Buna karşılık da birileri Kürtlere tarih arayışına giriyor.
    Yazar Altan TAN: DİN, SİYASETTE KANDIRMA ARACI KULLANILDI
    Necdet Subaşı, "Dini söylem, siyasi harekette yerini kaybetti" dedi. Ben buna katılıyorum. Geçmişte medreselerde okuyanların yerini, okullarda iyi eğitim görüp gelen sosyalist görüştekiler yerini aldı. Ama din, toplumların hayatında önemini hiç kaybetmedi.
    Bir arkadaşım, "Kürtler birarada yaşamaya hazır" dedi. Peki buna türkler ne kadar hazır. Din siyasette, Kürtler'i bir kandırma aracı olarak kullanıldı.
    İslam dini asli özelliği ile iyi anlaşılırsa, bu sorunun çözümünde de en önemli noktadır. Aydınlarımız kızsalar bile... Bediüzzaman Said Nursi'nin bakışı son derece önemli. Din bu noktada çok büyük katkılar sağlayacak. Yeter ki kötü niyet olmasın.
    Eski parlamenter Sedat Yurttaş: KÜRTLER'DE KANDIRILMIŞLIK HİSSİ VAR
    Eski parlamenter Sedat Yurttaş, Kürdler'in ‘Cumhuriyet’in kuruluşunda önemli rol oynadığını’ belirterek, "Acaba bugün de bir “imkan” olarak mı görüyor, yoksa bu işin esas aktörü olarak mı değerlendirmek gerek. Kürdler’de bir kandırılmışlık hissi var. Kuruluş felsefesinden kaynaklanan sorunlar var" dedi.
    "Kürtler, Lozan ile birlikte yeni bir yere kondu" dıyen Yurttaş, "Kürtler’in bilincinde aynı zamanda Dersim’de öldürülenler, Şeyh Sait isyanında öldürülenler de var." dedi. Kürdler'e kendi dillerinde dua etmeye bile müsaade edilmediğini belirten Yurttaş, "Bu toplantıya bazı isimlerin de çağrılması gerekiyordu. Görüyorum ki bazı isimler burada eksik" diye sordu.
    Bu soru üzerine Abant Platformu organizasyon komitesi adına yanıt vermek üzere Ahmet Tan söz aldı. Ahmet Tan komite adına yaptığı açıklamada; "DTP'den Sırrı Sakık, Aysel Tuğluk, Cebbar Legara bu toplantıya çağrıldı. Hiçbir ayırım yapılmadı. Osman Baydemir, toplantının Diyarbakır'da yapılacağı sırada açış konuşması yapacaktı. Komiteye günlerce randevu bile vermedi" dedi.
    Osman Tunç: KÜRTLER ÖNCE KENDİ BİRLİĞİNİ SAĞLAMALI
    Kürtler, farklı nedenlerden dolayı kendi aralarında birlik sağlayamadı. Araplarla, Türklerle nasıl birlikte yaşayacaklar. Kürtler önce kendi aralarında birliği sağlamak zorundadır. Bediüzzaman Said Nursi de Kürtler’in en büyük sorununun ihtilaf olduğunu söyler. Birliği sağlamalarını ister ve Türkler’le birlikte yaşamanın zorunluluğuna dikkat çeker. Bediazzaman’ın bir diğer dikkat çektiği nokta da eğitim konusu idi. O dönemde Van’da üniversite kurmak ister.
    Müfit YÜKSEL: OSMANLI KÜRTLER'E SİYASİ İDAM YAPMADI
    Kürtler’in unuttukları bazı tarih ayrıntıları var. Şah İsmail'in büyük dedeleri Kürt idi. Osmanlı-Kürt ilişkilerinde her zaman inişler çıkışlar oldu. 1913'e kadar Osmanlı'nın bölgede siyasi bir idamı olmadı. İttihatçılar döneminde yaşandı. İlk idam Barzani'nin dedesi idi. Elimde belgeleri. İşte burada.
    Muhammet AKAR: Cihan harbinde ve Kurtuluş Savaşı'nda Türkler'e destek veren isimler, daha sonra İstiklal Mahkemeleri'nde idamla yargılandı. Ne oldu da böyle oldu. Bunun temelinde Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren ideolojisindeki sapmadır.
    Halifeleliğin kaldırılması Türk-Kürt ittifakının bittiğinin ilanı idi. Kürtler, bunu böyle algıladı, böyle algılamaları da istedi.
    Tarih boyunca Türkler ve Kürtler birlikte olmakdan kıvanç duydu. 21. yüzyılda stratejik ittifak içinde olmalı. Birlik olmalı.
    Yazar Leyla İpikçi: SUSTUĞUMUZ DİL DAHA ÖNEMLİ
    Biraz damarlarımıza basıldığında farklı olmaya başlıyoruz. Siyasetin yıpratmadığı diller de var. Sustuğumuz diller. Bir ay kadar önce Mardin’de bir asker uğurlama törenine katıldım. Asker Diyarbakır’a gidecekti. 5-6 ihtiyar müziğe uyum sağlamadan kendi kafalarındaki müzüklerine göre halay çektiler. Bu kendi dilini uygulamanın önemine inanıyorum.
    Acıyı anlatırsanız, bunu malzeme yapabilirsiniz. Acınızı paylaşabilmeniz önemli. Ben ifade edilmemiş acının dilini önemsiyorum. Acı dili birbirimizi daha derinlere taşıyacak. Gözyaşlarını paylaşmaya daha çok ihtiyacımız var.
    Şerif Ali Tekalan: SORUNUN ETRAFINDA DÖNÜYORUZ
    Temel Trabzon’da bir adam öldürmüş, gemiye binerken de yakalanmış. Hakim karşısına çıktığında hakim sormuş. “Oğlum nasıl oldu?” Temel, havanın nasıl olduğunu anlatmış, yağan yağmurları anlatmış. Hakim kızmış “Oğlum adamı nasıl öldürdün onu anlat!” dediğinde Temel çıkışmış: “Oraya gelirsem benim canıma okuyacaksın”.
    Türkiye’de bir Kürt sorunu var mı var. Ama biz Kürt sorununun esasını konuşmak yerine etrafında dönüp duruyoruz.
    Halk ve Özgürlükler Partisi Genel Başkanı Sertaç Bucak: BİRLİKTE YAŞAMAKTAN ÖNCE YANYANA YAŞAYALIM
    Yaşananların en ağır faturasını Türkler ödedi. Herkes fatura ödüyorsa, yeni bir dil bulmamız gerekiyor. Kürtler artık sabırsız, birşeylerin değişmesini istiyor. İşin özü de burada. Önce birlikte yaşamaktan ziyade, yanyana yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
    Bu dili yaratmada Avrupa Birliği'nin önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Keşke bu toplantıyı Diyarbakır'da yapabilse idik. Çok önemli bir mesaj olurdu.
    Eski Parlamenter Haşim Haşimi: SORUN DEVLETİN KİMLİĞİ İNKARIYLA BAŞLADI
    Bu sorunun tarafları kimlerdir, bu konunun taraflarıdır. Sorun devletin Kürtler'in kimliğini inkar etmesiyle yaşanmaya başladı. Kürtlerle Türkler arasında sorun yok. Elde kalan bir şey var. Dindarlık, kardeşlik. Bunlar önemli. Ben çok önemsiyorum bunları. Elde kalan bunlar da harcanırsa geriye bir şey kalmaz.
    Bu din kardeşliğinin siyasi sonuçlarının ortaya çıkması lazım.Bir başka nokta da şu, bu kardeşliğin gereğinin yapılması lazım.

Diyarbakır Türkiye Folklor yarışmasında birinci oldu

"Yaygın Eğitim Kurumları Geleneksel Dal Halk Oyunları Yarışması Türkiye Finali", Hatay'da gerçekleştirildi. 14 ilin katılımıyla gerçekleştirilen final yarışması sonucunda Diyarbakır Halk Eğitim Merkezi birinci oldu.diyarbakir folklor halk oyunlari

ANF -AMED (03.07.2008)- Milli Eğitim Bakanlığı Okul İçi Beden Eğitimi Spor ve İzcilik Dairesi Başkanlığı tarafından Halk Eğitim Merkezleri arasında yapılan "Yaygın Eğitim Kurumları Geleneksel Dal Halk Oyunları Yarışması Türkiye Finali", Hatay'da gerçekleştirildi. 14 ilin katılımıyla gerçekleştirilen final yarışması sonucunda Diyarbakır Halk Eğitim Merkezi birinci oldu. Antakya Sümerler Amfi Tiyatro'da gerçekleştirilen yarışmalara Trabzon, Kilis, Kütahya, Erzincan, Adıyaman, Niğde, Sakarya, Diyarbakır, Kocaeli, Ankara, İstanbul, Samsun, Bayburt ve Aydın Halk Eğitim Merkezleri halk oyunları ekipleri katıldı.

Darbelere karşı değiller

baykal_bahceli_erdogan_buyukanit AKP Ergenekon operasyonlarıyla darbecilere karşı olduğunu ileri sürüyor. Ancak darbelere karşı Meclis'e sunulan iki önergeye DTP'li milletvekilleri dışında hiçbir milletvekili destek vermedi
Ergenekon operasyonlarıyla darbe girişimlerine ve darbecilere karşı olduğu izlenimini yaratan AKP hükümetinin gerçekte böyle olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi başta olmak üzere askeri darbelerin araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu'nun kurulması amacıyla Meclis Başkanlığı'na sadece DTP tarafından önerge sunulurken, Ergenekon soruşturmasıyla bağlantılı olarak 2002-2004 tarihlerinde tertiplendiği belirtilen iki darbe girişimine ilişkin ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras tarafından hazırlanan önergeye de yalnızca DTP'li milletvekilleri imza attı. AKP, CHP ve MHP'nin darbelere karşı olmadığına dikkat çeken DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, 'Ordudan aldıkları güçle siyaset yapıyorlar. Dolayısıyla darbelere karşı değildirler' dedi. DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan da, AKP'nin darbelere karşı samimi olmadığını söyledi.ergenekon_komutanlari
Darbelerin ancak DTP'lilerin girişimiyle Meclis gündemine gelmesi beklenirken, AKP'den sadece bir milletvekili Uras'ın önergesine imza verdi. AKP, CHP ve MHP'nin darbelere karşı olmadığına dikkat çeken DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, 'Ordudan aldıkları güçle siyaset yapıyorlar. Orduyla uzlaşmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla darbelere karşı değildirler' dedi. DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan da, AKP'nin darbelere karşı samimi olmadığını söyledi ve Ergenekon operasyonunun da fiyaskoyla sonuçlanacağını dile getirdi.
'Hükümete karşı darbe girişiminde bulundukları' gerekçesiyle Ergenekon kapsamında orgenerallerin de bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alınırken, AKP'nin darbecilere karşı gerçek bir demokrasi mücadelesi yürütmekte samimi olmadığı bir kez daha görüldü. DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan tarafından hazırlanan ve askeri darbelerin araştırılmasını amaçlayan önerge Meclis Başkanlığı'na sunuldu. Önerge DTP'li milletvekillerinin imzasıyla sunulurken, darbe karşıtı olduklarını iddia eden başta AKP'li milletvekilleri olmak üzere CHP ve MHP'den destek gelmedi. Öte yandan ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras da, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in günlüklerinde yer alan ve 2002-2004 yılları arasında tertiplendiği belirlenen 'Sarıkız' ve 'Ayışığı' kod adlı darbe girişimlerini Meclis gündemine getirmeye hazırlanıyor. Uras bu amaçla gerekli olan 20 milletvekilinin imzasını almak için Meclis'te bulunan bütün siyasi partilerle görüşmeler yaptı. Ancak Uras, son günlerde en çok 'demokrasi' ve 'milli irade' sözcüklerini kullanan AKP'den de, CHP, MHP ve DSP'den de destek bulamadı. Uras, DTP'den aldığı destekle araştırma önergesini önümüzdeki hafta içinde TBMM Başkanlığı'na sunmaya karar verdi. AKP'den sadece Hüsrev Kutlu önerge için imza verdi.dtp_logo_300
'Orduyla uzlaşıyorlar' Konuyla ilgili gazetemize açıklama yapan DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, şu değerlendirmeleri yaptı: 'Hiçbir parti darbelere karşı değildir. Karşı oluşları göstermeliktir. Hiçbiri askeri vesayet rejiminden şikayetçi değildir. Ordunun siyasete müdahalesine, etkisine karşı değildirler. Ordunun etkisini ortadan kaldırmak ve demokratikleşmeyi geliştirmek yerine bu durumu çıkarlarına göre kullanmaya çalışıyorlar. Ordudan aldıkları güçle siyaset yapıyorlar. Orduyla uzlaşmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla darbelere karşı değildirler. Bu konuda farklı düşünen, askeri vesayet rejimine karşı olan ve demokratikleşmeyi savunan sadece DTP'dir. Darbelerin araştarılması amacıyla verilen önergelere de bu nedenle sadece DTP'liler destek sundu.'
'AKP samimi değil' DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan ise, şunları söyledi: 'Demokratikleşme konusunda biz yalnızız. Anti-demokratik uygulamalara karşı tek parti DTP'dir. AKP'nin tutumu ise toplumu yanıltmaya yöneliktir. Bir yandan insan haklarından, demokratikleşmeden, darbe karşıtlığından söz ediyor, öte yandan pratiği bunun tam tersi oluyor. Ergenekon operasyonunda da bu böyledir. Bir yandan çetelere, darbeye karşı olduklarını söylüyorlar, öbür yandan darbelerin araştırılması amacıyla komisyon kurulmasına destek vermiyorlar. Ergenekon'un üstüne gidilmeyecek. İşin özü budur. Bu operasyonun fiyaskoyla sonuçlanacağı görülüyor. 12 Eylül, Susurluk, Şemdinli neden aydınlatılmıyor, bunlar ne kadar aydınlatıldı ki, Ergenekon aydınlatılsın? AKP samimi değildir.'ALTERNATİF

  • Askerin Eylem Planı Meclis'e taşındı

    Hakkari Bağımsız Milletvekili Hamit Geylani, Genelkurmay Başkanlığı'na ait olduğu kaydedilen 'Bilgi Destek Planı ve Faaliyet Çizelgesi'ni Meclis gündemine taşıdı. Hakkari Bağımsız Milletvekili Hamit Geylani, konuya ilişkin Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için önerge verdi. Türkiye tarihi boyunca silahlı kuvvetlerin her zaman siyasetin etkin bir parçası olduğuna dikkat çekilen önergede, yapılan askeri darbelere değinilerek, 'Türkiye'nin yakın tarihi, askeri darbeler, muhtıralar, gece yarısı e-muhtıralar, eylem planlarıyla anılmaktadır. Seçilmişler üzerindeki askeri müdahalenin korku refleksi ve de vesayeti, Türkiye siyasi tarihinde belirleyici bir işlev üstlenmiştir. Bu korku refleksini 'demoklesin kılıcı' gibi sürekli üzerinde hissetmek, özgür iradenin, hür düşüncenin ve demokratik söylemin oluşmasına ciddi bir engeldir' görüşüne yer verildi. 'Demokratik bir hukuk devletinde kabul edilmesi asla mümkün olmayan gizli planlar, Türkiye'de askeri vesayetin hangi aşamada olduğunu gözler önüne sermektedir' denilen önergede, Eylül 2007 tarihinde hazırlanan ve üst yargı organı başkanlarının, gazetecilerin, kanaat önderlerinin TSK ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması ve yönlendirilmesi, muhalif sanatçı ve yazarların yıpratılması, yandaşlarına maddi ve manevi destek sunulması, 'irticacı hareketlerin sorumlusu' hükümete ve yeni anayasa paketine karşıtlığın örgütlenmesi, Kürt bölgesinde 'teröre yardım ettikleri sürece' halkı 'rahatsız' edecek faaliyetlerin icrası, DTP'nin'terörist' olarak ilanı edilmesi esaslarını içeren planına atıfta bulunulan önergede, şunlara yer verildi: 'Genelkurmay'ın 'Türkiye'yi biçimlendirme planı' hakkında ortaya atılan iddiaların derhal aydınlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Şayet böyle bir plan mevcutsa demokrasiye ve hukuka yapılan bu darbenin tüm sonuç ve sorumlularıyla ortaya konulması gerekmektedir. Türkiye'de demokrasinin, parlamenter sistemin, insan haklarının ve hukukun geleceği ve devamı için 'Genelkurmay'ın Toplumu Biçimlendirme Planı' için Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak, söz konusu durumun araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.'

İşkence yok infaz var!

Başbakanlık İnsan Hakları İzleme Kurulu önceki gün yayınladığı ve işkencenin olmadığını savunduğu 'İnsan Hakları Raporu' kamuoyuna duyurulmasının üzerinden 24 saat geçmeden gözaltında ölüm ve işkence haberleri raporun ne kadar 'gerçek' olduğunu da ortaya koydu. Zonguldak'ta gözaltına alınan 38 yaşındaki Metin Yüksel, sağlam bir şekilde götürüldüğü karakoldan ölü çıktı. Yüksel'in ölümünden sorumlu tutulan polis ise Beyoğlu Polis Karakolu'nda Nijeryalı mülteci Festus Okey öldürülmesi gibi dikkat çekici gerekçelere sığındı. Polis Yüksel'in kaçmaya çalışırken düşerek öldüğünü savundu.metinyuksel

Hükümet her fırsatta işkencenin olmadığını savunuyor. Başbakanlık İnsan Hakları İzleme Kurulu tozpembe tablolar çizerek işkence ve kötü muamelenin artık olmadığını hazırladıkları 'raporlarla' savunuyor. Ancak bu rapor ve tozpembe tablolar oluşturuladursun, gözaltındaki işkenceler arıtk öldürmeye kadar varıyor. 20 Ağustos 2007'de Beyoğlu Polis Karakolu'nda polis kurşunuyla ölen Nijeryalı mülteci Festus Okey'den sonra bir gözaltında ölüm haberi de Zonguldak'tan geldi. Zonguldak'ta Tepebaşı Mahallesi'nde iş yeri açan eşinin akrabaları, Çarşı Polis Merkezini arayarak, Metin Yüksel'in kendilerini bıçakla tehdit ettiğini ve 4 bin YTL'yi alarak gittiği yönünde şikayette bulundu. Şikayet üzerine evi basılan Yüksel polisler tarafından gözaltına alınarak karakola götürüldü. Polis merkezinde ifadesi alınan Yüksel daha sonra sağlık kontrolünden geçirildi. Burada da sağlam çıkan Yüksel savcılığa çıkarılmak üzere yeniden polis merkezine götürüldü. Ancak Yüksel kısa bir süre sonra Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Acil Servis doktorları tarafından yapılan incelemede Yüksel'in ölmüş olduğu belirlendi. Festus Okey olayında Okey'in polisin silahını almaya çalışırken silahın ateşlendiği ve Okey'in çıkan kurşunla öldüğünü savunun polis, Yüksel olayında da benzer bir gerekçeye sığındı. Polis yetkilileri Yüksel'in nezarethaneye gireceği sırada kaçmak isteyince ayağı takılıp yere düştüğünü ve bu nedenle de öldüğünü iddia etti. Yüksel'in cesedi, otopsi için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilirken, Yüksel'in ağabeyi Ömer Yüksel, acil servis doktorlarının, kardeşinin hastaneye götürüldüğünde ölü olduğunun kendisine söylediklerini belirterek, gelecek otopsi sonucuna göre suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.

  • 20 Ağustos 2007'de de Festus Okey Beyoğlu Polis Karakolu'na götürülmüş ve ölüsü çıkmıştı. Polisin Okey'in polisin silahını almaya çalışırken çıkan arbede sırasında silahın ateş alması sonucu öldüğünü iddia etmişti. gundemonline.net

Kerkük'ün bir Kürt şehri olması için çok sabır göstermeliyiz

Kurdish oil Tomas Avenarius*/ Kürdler, Kerkük'ün Kuzey Irak'taki Otonom Bölgeye Bağlanması Konusundaki Mücadelelerini gayri Diplomatik yollardan yürüttü.Varia Salhi, Saddam rejiminin yıkılmasından sonra bölgenin ekonomik kalkınmasını desteklemek için Kerkük'e gelen bir Kürd işadamıdır. Irak savaşı öncesinde Amerika'da Saddam rejiminin aleyhine lobicilik yapan işadamı bölgede yanlış siyaset yürüttüklerinden söz ederken, "Zorla Kürd bayrağı astırmak yerine bölgedeki Kürd olmayan azınlıklarla temasa geçmiş olsaydık daha hayırlı olacaktı" şeklinde konuşuyor.

Rebvar Faik el Talabani adlı yerel siyasetçi de Kürdlerin petrol şehri Kerkük konusundaki taleplerini ne merkezdeki Bağdat Hükümetine, ne de bölgedeki Kürd olmayan halka kabul ettiremeyeceklerinden bahsediyor. Talabani diplomatik bir üslupla, "Kerkük'ün bir Kürd şehri olması için çok sabır göstermeliyiz, bu daha uzun yıllar sürebilir" ifadesinde bulunuyor. Bölgedeki Kürdler uzun yıllardır Kerkük'ün Kuzey Irak'a bağlanmasını talep ediyor. Bu talebe bölgedeki Arap ve Türkmen azınlıkla birlikte özellikle komşu Türkiye sert bir şekilde karşı çıkıyor.serok president talabani 

Kerkük'ün geleceği konusunda 2007 yılının sonlarında yapılması düşünülen referandum ertelenirken, yakın zamanda gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor. Konuyla ilgili merkezi Bağdat Hükümeti, Kerkük'teki taraflar ve Amerika bir mutabakat sağlayamadıkları için artık BM devreye giriyor. Bu durumdan hoşnut olmayan yerel siyasetçi Talabani, BM'nin konuya müdahil olmasının durumu daha da zora sokacağını belirtiyor.

Kürd İş Merkezi yetkilisi Hüseyin İbrahim, bölgedeki Kürdlerin bile artık şu an için Kürd bir Kerkük şehri arzulamadıklarını belirtirken, bölgede yaşanan rüşvet olaylarından ve kötü yönetimden yakınıyor. 

kurd-Kirkuk-oilErbil şehrinde yaşayan bir yerel siyasetçi ise, bölgedeki Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği adlı iki partinin her şeyi ellerinde tuttuklarından ve kendi adamlarını kayırdıklarından söz ediyor. Yıllardır Celal Talabani ve Mesud Barzani'nin siyasi gücü ellerinde bulundurmalarının genç nesil arasında tepkilere neden olduğunu belirten yerel siyasetçi, bu ikilinin hala feodal düşünceye sahip olmalarından şikayetçi.İşadamı Varia Salhi ise, Kürdlerin artık bir mentalite değişikliğine ihtiyaçları olduğunu söylerken, "dağlardaki gerilla savaşı dönemi artık bitmiştir, bugün ihtiyacımız olan diyalog ve diplomasidir" şeklinde konuşuyor. *Süddeutsche Zeitung'un 24 Haziran 2008 Hazırlayan: Kaya Vural

İstanbul Belediyesi'nin "Kürdistan gemisi"nin geçişine izin vermeyişinin öyküsü

ido_sansura_kurdistan[1] BEROJ/03.07.2008 - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na bağlı İstanbul Deniz Otobüsleri işletmeciliği İDO tarafından, İstanbul’un tarih, kültür ve sanat değerlerine destek amacıyla 06 Temmuz - 20 Temmuz 2007 günleri arasında Karaköy Vapur İskelesi'nde düzenlenen " Boğaziçi’nde Asırlık Seyahatin Öyküsü" adlı sergide KÜRDİSTAN adlı gemiye sansür uyguladığı ortaya çıktı.

İstanbul Belediyesi'nin "Kürdistan gemisi"nin geçişine izin vermeyişinin öyküsü

"Boğaziçi’nde yaklaşık bir asır hizmet veren vapurların öyküsünü, geçmişe ışık tutan tüm belgeleriyle kamuoyuyla paylaşma " iddiasıyla sergiyi düzenleyen İDO'nun, sergilediği belgelerde adı geçen KÜRDİSTAN gemisine uyguladığı sansürün öyküsü sitemiz yazarlarından sayın Remzi Pêşeng'in sergiye ilgi duyarak ziyaretiyle başlıyor.

Sayın Pêşeng'in, osmanlı dönemine ait belgelerde adı geçen KÜRDİSTAN gemisinin Türkçe tercümesinde geçmediğini farketmesi ve bunu belgelemesiyle de İDO'nun ırkçı sansürü ortaya çıkıyor.ido_sansura_kurdistan_2

  • Teknik bir sorun nedeniyle, bilgisayar ortamına aktardığı resimleri kaybeden Pêşeng, serginin düzenlendiği tarihten yaklaşık olarak bir yıl sonra resimleri bilgisayar programcılarının bazı belgeleri geri dönüştürebilmeleri sonucunda söz konusu ırkçı sansürü Kürt kamuoyuna sunabilmiş oluyoruz.

Boğaziçi'nde bir "Kürdistan Gemisi"nin hikayesi

Bu bir yıllık kayıp sürecinde konuyla ilgili olarak gerekli araştırmaları yapan Pêşeng, Boğaziçi'nde bir gemiye Kürdistan isminin veriliş nedeni hakkında ulaştığı bilgi ve belger ışığında şöyle konuştu:

" Abdulhamit döneminde Osmanlı son sürecini yaşarken, Avrupa devletlerine karşı yıkılış sürecini geciktirmek için hem Din’i hem de sivil örgütler kuruluyor. Din’i yapılardan birisi Cemiyeti Hayriye-i Islamiye’dir. Bir başka yapılanma ise Donanmayı Humayun'dur. Osmanlı kaybettiği toprakların bir kısmını deniz hakimiyetini yitirmesinden sonra meydana geldiği süreçte Abdulhamit ve ekibi devletin elden çıkmış olan topraklarını geri almak bir yana elindekileri koruyabilmesi için güçlü bir donanmaya ihtiyacı bulunmaktaydı. Böyle bir donanma kurabilmek içinde ciddi bir ekonomik güç gerekiyordu. Osmanlı ciddi bir borç batağında olduğu bir süreçte bu borçlarının ödenmesi için “Duyun-ı umumi dairesi” kurulmuş, devletin vergiido_sansura_kurdistan_4 gelirlerinin önemli bir kısmı bu daire aracılığıyla söz konusu borçlara gönderiliyordu.

İşte bu nedenden dolayı Osmanlı, büyük projelerde Sömürgesinde olan halklardan alınacak olan yardımlara dayanmaya çalışmıştır. Kürtlerin varlığı da nedense hep bu yönlü yardımlarda ön plana çıkmaktadır. Hicaz Demiryolu gibi dev proje bu şekilde neticelendirildiği gibi Donanmayı Humayun’un güçlendirilmesi ve modernize edilmesinde de benzer yönteme başvurulmuştur. Hicaz Demir yolu projesi devlet tarafından organize edilmiş iken, “donanma ianesi” projesi ise devlet tarafından kurulan, teşkilat tarafından yürütülmeye çalışılmıştır. İşte burada Arşiv belgelerimiz donanmaya yardım için İstanbul’dan yapılan  çağrı sonucunda Kürdistan’ın da birçok yerinden para toplanmıştır. B.O.A.DH.EUM.THR. 22/30--67/17—77/8—79/30—83/49.ido_sansura_kurdistan_3

Diyarbakır, Erzurum,Van, Mamuretu’l-Aziz (Elazığ), Bitlis, gibi şehirden toplanan para ile alınacak gemiye o bölgenin ismi verilecektir. Kürdistan'dan toplanan para ile alınan gemiye “Kürdistan Gemisi” ismi verilmesi kararlaştırılır. Belge Numarası, B.O:A: İ.D.H.13629."

Türklerin Kürdistan politikası “Ebedi düşman” politikasıdır"

Pêşeng, değerlendirmelerinin devamında: "İstanbul Karaköy vapur iskelesinde “Şirket-i Hayriye”nin tanıtımı hakkında yapılan sergide bu Belge tercüme edilirken son kısmındaki “Kürdistan” tercüme edilmemektedir. Resimde de görüleceği gibi “Kürdistan” ismini zikretmemek için 'gibi isimler yer almaktadır' tabiri kullanılmış. Osmanlı ve devamı olan T.C’nin Kürdistan siyaseti hiçbir zaman değişmemiştir, kısaca söylemek gerekirse Türklerin Kürdistan politikası 'Ebedi düşman' politikasıdır." dedihttp://www.beroj.com/h.asp?k=3036&z=t

Kürt marşa beraat

abddepkkmarsidiyarbakirlicocukkorosu[1]PNA-Amerika'da geçen yıl Ekim ayında yapılan Müzik Festivali'nde Kürtçe şarkı söyledikleri için haklarında dava açılan Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu'ndaki 6 çocuk yargılandıkları Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde beraat etti.

Dünya Müzik Festivali için 3 Ekim 2007 tarihinde Amerika'nın San Fransisco ve San Diago kentlerinde yapmış oldukları programda "Ey Reqip" marşını okudukları için PKK propagandası yaptıkları iddiasıyla haklarında dava açılan Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu'ndaki 6 çocuğun yargılanmasına Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Sanık avukatları, bir önceki duruşmada yaptıkları savunmayı tekrarlayarak, okunan marşın Kürdistan Bölge Yönetiminin ulusal marşı olduğunu, salondaki bayrakların da sözkonusu yönetimin bayrağı olduğunu belirtiler.

Mahkeme heyeti 5 yıl hapis istemiyle yargılanan 6 çocuğun, söyledikleri marşta suçun  unsuru oluşmadığı gerekçesiyle beraatlarına karar verdi.

Aynı suçtan dolayı yargılanan, Yenişehir Belediyesi Gençlik Çalışma Grubu ve Çocuk Korosu üyesi 16 yaşındaki Ş.Y., 17 yaşındaki G.O ve 16 yaşındaki V.M.'de Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmış ve dava beraatla sonuçlanmıştı.

Barzani'den PKK'ya mektup, AB'de Kürt sorununa çözüm baskısı

Masud-barzani Cevdet Aşkın*/Almanya'da Oskar Lafontaine'in de aralarında bulunduğu çok sayıda milletvekili, federal parlamentoya Türkiye ile yapılan üyelik müzakerelerinin merkezine Kürt sorununun çözümünün konulmasını da talep eden bir önerge verdi. Fırat Haber Ajansı tarafından dün verilen haberde, 6 maddelik önergede Kuzey Irak'a yapılan operasyonların durdurulması için Türk hükümetine baskı yapılması ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için tüm önemli aktörlerin özellikle de DTP'nin dahil edileceği bir inisiyatif geliştirilmesi istenildi.

 
IRAK
Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, ülkesinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaretini beklediğini söyledi. Zebari, kesin tarih vermediği ziyaretin çok kısa sürede olmasını beklediğini söyledi.
KUZEY IRAK
Anadolu Ajansı tarafından dün verilen habere göre Bölgesel Kürt Yönetimi'nin ortaklarından Mesut Barzani'nin yönetimindeki Kürdistan Demokratik Partisi, PKK'ya, Kuzey Irak'ta sosyal ve ekonomik kalkınma için önem taşıyan yabancı ve yerli işadamlarına yönelik "haraç faaliyetlerine derhal son vermesini ve bölgeyi terk etmesi"ni isteyen bir
mektup gönderdi.
İRAN
İran topçusu Kandil Dağı'nın sınıra yakın bölgelerini önceki gece ateş altına aldı. PUKmedia tarafından dün verilen haberde bir saat süren bombardımanda Mesta Mela, Sar Aşkotan ve Korkesi alanlarının hedeflendiği belirtildi.
ABD
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tom Casey, önceki gün yaptığı açıklamada ABD yönetiminin PKK, bağlı örgütler ve PJAK ile görüşme yapmadığını söyledi.
PKK
Öcalan'ın avukatları müvekkilleriyle görüşmek üzere dün İmralı'ya gittiler.
GELİŞMELER NEYE İŞARET EDİYOR
Bölgesel Kürt Yönetimi'nin PKK'ya mektubu, Erdoğan'ın Irak ziyareti öncesinde Dışişleri Bakanı Ali Babacan tarafından en son 30 Haziran'da dile getirilen Erbil'in söylem ve fiziki olarak örgüte karşı somut adımlar atması yönündeki talebine "düşük profilli" bir yanıt niteliği taşıyor.
Alman parlamenterlerin önergesi, Kürt sorununun çözümünün uluslararası hale gelmesine işaret ediyor ve adeta bir önkoşul gibi üyelik görüşmelerine sokulması niyeti ilk kez ifade ediliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bir yıl süreyle Kuzey Irak'a harekât yapma yetkisini veren hükümet tezkeresinin süresinin dolmasına 3.5 ay kala Ankara'nın PKK'nın Kuzey Irak'tan tasfiyesine yönelik Ekim 2007'den itibaren yürüttüğü süreç 2 Temmuz itibariyle:
1- Askeri planda Türkiye içinde çatışmaların şiddetlenerek devam ettiği, sınırötesine ciddi bir müdahalenin ise zora girdiği,
2- PKK'nın da askeri yöntemin çözüm getirmeyeceğini kanıtlamak ve kış aylarına "diri" çıkabilmek için bütün imkânlarıyla şiddeti tırmandırdığı,
3- Dolayısıyla sürecin karşılıklı olarak tam bir "yıpratma" savaşına dönüştüğü,
4- ABD'nin askeri yöntemin iyice kullanılarak adeta "tüketilmesi" yönünde bir sessizlikle bu süreci izlediği,
5- Siyasal, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla Türkiye'nin gelişiminin önünü tıkayan; türban, kapatma davası ve en son olarak da Ergenekon operasyonunun tamamen gölgesinde kalan Kürt sorununa Avrupa'nın ilgisinin özellikle Türkiye takıntılı Sazkozy'li Fransa'nın dönem başkanlığı sırasında artacağı görülüyor.
*referans/03.07.2008

Bagok 5 gündür yanıyor

Mardin’in Nusaybin İlçesi sınırları içerisinde bulunan Bagok Dağı’na yapılan operasyonun ardından çıkan orman yangını, 5 gündür devam ediyor.mardin bagok orman_yangini

Türk ordusu tarafından 29 Haziran’da Bagok Dağı’na yapılan operasyonun ardından Bagok Dağı ve etrafında bulunan ormanlık alanda yangın çıktı. Geliyê Sora, Qertmine ve Badibe arasında kalan üçgende çıkan yangının operasyon sonrası askerler tarafından çıkartıldığı öğrenildi. 5 gündür devam eden yangının Deryê Xezalan ve Nusaybin TRT vericisine kadar yayıldığı belirtildi. Yangını söndürmek için giden halkın askerler tarafından engellendiği belirtilirken, çevrede yaşayan köylüler, kimsenin bölgeye yaklaştırılmadığını ifade etti. Ayrıca Bagok Dağı’nda operasyonun devam ettiği ve yeni sevkıyatların yapıldığı da öğrenildi.

Bagok Dağı’nda 6 Haziran’da yapılan geniş çaplı operasyon sonucunda da ormanlık alanlarda yangın çıkmış ve 7 gün sürmüştü. İlk günlerde halkın yanan alana girmesine izin verilmezken, yangın 7 gün sonra Nusaybin’den giden itfaiye ekipleri tarafından halkın yardımıyla söndürülmüştü. Çıkan yangında Bermaromani, Xirabe Mişke, Banê Genek ve Nevala Şehid Reşo tamamen yanmıştı. DİHA/MARDİN YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AKP hükümetine göre işkence 'münferit' olay

 devletteror06

AKP, 'münferit' olduğunu ileri sürdüğü işkence olaylarının azaldığını iddia ediyor
AKP hükümeti döneminde polise tanınan sınırsız yetki ve artan işkenceler gündemdeki yerini korurken, Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu tarafından hazırlanan 2007 hak ihlalleri raporunda gerçekler gizlemeye çalışıldı. Raporda, işkence ve kötü muamele olayları birbirinden ayrı ele alınırken, münferit olduğu ileri sürülen işkencenin azaldığı iddia edildi. Polisin işkence yapması da 'çok çalışması' nedenine bağlandı.

mersinpoliscocuklaraiskenceBaşbakanlığın tablosu tozpembe


Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu tarafından hazırlanan 2007 hak ihlalleri raporu işkence ve kötü muamele olaylarını sümen altı etti. Raporda, işkence ve kötü muamele olayları birbirinden ayrılarak tablolaştırıldı ve işkencenin azaldığı iddia edildi. İşkencenin münferit olduğu iddia edilen raporda, polisin işkence yapması da 'çok çalışması' nedenine bağlandı.polis_dovdu turkish police
Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu, 2007 yılı hak ihlalleri raporunu açıkladı. Başkan Hasan Tahsin Fendoğlu tarafından açıklanan raporda, yerel ve uluslar arası standartların dışına çıkılarak, işkence olayları azalmış gibi gösterildi. Kurul, yerel ve uluslararası insan hakları örgütlerinin beraber analiz ettiği işkence ve kötü muamele olaylarını birbirinden ayırdı. Toplamda 162 olan işkence ve kötü muamele olayları, 29 işkence başvurusu, 133 kötü muamele başvurusu olarak ikiye bölündü. Böylece işkence olayları toplam başvurular arasında 29 ile 14. sıraya inmiş oldu. İnsan Hakları Kurulu, bu tabloyu 'işkence azaldı' şeklinde yorumladı. Hak ihlallerinin değerlendirildiği raporda, işkence ile ilgili yorumlar dikkat çekti. İşkenceye karşı mücadele için insanların başvuruda bulunduğu kurul, başvuruları 'iddia' olarak yorumladı. Raporda, 2007 yılında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle 66 kişi başvuruda bulundu. Özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle kurula 2004 yılında 121, 2005 yılında 135, 2006 yılında ise 92 kişi başvurmuştu. Raporda, bu sayıdaki düşüş de işkence rakamlarındaki düşüşle paralel yorumlandı: '2004 yılında işkence ile birlikte kişi hürriyeti konusunda da ciddi miktarda başvuru alınmış, geçen yıllar zarfında ülkenin yaşadığı demokratikleşme sürecine paralel olarak hem işkence hem de kişi hürriyetine ilişkin şikayetler tablodaki ağırlığını kaybetmiştir. Kişi hürriyetiyle ilgili başvuru sayılarının daha belirgin biçimde azaldığını ve bu anlamda verilerin çizdiği olumlu tablonun daha net olduğunu söylemek mümkündür.' Raporda, kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanımının ve genel olarak da insan haklarına uygun olmayan davranışlarının sebepleri arasında 'eğitim eksikliği, fazla çalışma, özlük haklarının yetersizliği' gibi nedenlerin sayılabileceği belirtildi.hirsizlik-yapmayan-cocuklara-falaka-ve-iskence_o
ANKARA
Töre cinayetlerinde İstanbul birinci
Rapora göre töre ve namus cinayetleri de varlığını korudu. Her yıl 200'ü aşkın insan bu cinayetlere kurban gidiyor. 2006'ya göre 2007'de töre ve namus cinayetlerinde ciddi bir değişiklik yok. 2003 yılında töre ve namus cinayetine kurban gidenlerin sayısı 159 iken 2006 yılında bu sayı 233, 2007 yılında ise 231 oldu. Rapora göre son 5 yılda töre ve namus cinayetlerinden ölenlerin sayısı bin 600'ü aştı. 2007'de, 2006'ya göre gerçekleşen töre ve namus cinayetleri sayısının neredeyse iki katı artış oldu. Bölgesel açıdan bakıldığında, töre ve namus cinayetlerinin sanılanın aksine, en çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde değil, Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde görüldüğü ortaya çıktı.

Hiçbir Partinin Yapamadığını DTP Yaptı “Darbenin Bilançosu”

Aylardır ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras'ın gündemde tuttuğu ve gerekli 20 imzayı bulamadığını söylediği darbelerin araştırılmasına ilişkin komisyon kurma önerisini DTP sundu. 'Hükümete darbe yapmaya hazırlandıkları' gerekçesiyle Ergenekon örgütüne yönelik yürütülen operasyonlar devam ederken, Meclis'teki hiçbir partinin şimdiye kadar yapamadığını yapan DTP, darbelerin araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için önerge verdi. DTP Grup Başkanvekili ve Van Milletvekili Fatma Kurtulan tarafından hazırlanan ve DTP'li vekiller tarafından imzalanan önergede, 12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri darbeye dikkat çekilerek, darbe ile Meclis'in lağvedildiği, 5 generalden oluşan Milli Güvenlik Konseyi'nin Kenan Evren'i devlet başkanlığına atayarak bütün yasama, yürütme yetkisini ellerinde topladıkları hatırlatıldı. Darbenin Türkiye'de onarılması güç yaralara yol açtığı, oluşturulan darbe yasası ile yasakçı zihniyetin hakim kılındığını ve bunun da topluma büyük bedeller ödettiği belirtilen önergede, darbenin bilançosuna yer verilerek, şunlara dikkat çekildi:dtpkongresi 2006

  • 'Bu süreçte; 650 bin kişi gözaltına alınmış
  • ve 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiştir.
  • Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış,
  • 7 bin kişi için idam cezası istenmiştir.
  • İdam cezası verilen 517 kişiden 50'si idam edilmiştir.
  • 300 kişi kuşkulu bir şekilde hayatını kaybetmiş
  • ve 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelenmiştir.
  • Yine 144 kişinin ölüm nedeni açıklanmamış
  • ve 14 kişi açlık grevinde hayatını kaybetmiştir.
  • Ayrıca 16 kişinin 'kaçarken' vurulduğu açıklanmış,
  • 95 kişinin ise çatışmada öldüğü bildirilmiş.
  • 73 kişiye doğal ölüm raporu verilmiş,
  • 43 kişinin intihar ettiği bildirilmiş.
  • İdamları istenen 239 kişinin dosyası Meclis'e gönderilmiş.
  • 71 bin kişi TCK'nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılanmış.
  • 98 bin 404 kişi 'örgüt üyesi olmak' suçundan yargı önüne çıkartılmış.
  • 338 bin kişiye pasaport verilmemiş.
  • 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atılmış.
  • 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarılmış.
  • 30 bin kişinin siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktığı tespit edilmiş.
  • 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklanmıştı.
  • 23 bin 677 derneğin faaliyeti durdurulmuş,
  • 3 bin 854 öğretmen,
  • üniversitede görevli 120 öğretim üyesi
  • ve 47 hakimin işine son verilmişti.
  • 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istenmiş
  • ve gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verilmiş.
  • 31 gazeteci cezaevine girmiş
  • ve 300 gazeteci saldırıya uğramış,
  • dtp_logo_3003 gazetecinin ise silahla öldürüldüğü belirlenmiş.' 

Dünyada darbelerin yapıldığı ülkelerde, darbecilerin yargılandığı, sorumluların yargı önüne çıkarıldığı belirtilen önergede, Türkiye'de ise darbecilerin korunduğuna işaret edilerek, 'Bütün bunlarla mücadele etmek, bu sürecin faillerinin yargılanması ancak bu sürecin aydınlatılması sorumluluğunu yerine getirmek, hukuk devleti olmanın yüklediği misyon gereğince ciddi, tutarlı bir soruşturma, kovuşturma süreci zaman kaybedilmeden başlatılmalıdır. 12 Eylül süreci sorgulanıp darbeciler yargı önüne çıkarılmadığı sürece, Susurluk, Şemdinli, Ergenekon gibi çeteleler süreci yaşanmaya devam edecektir' denildi. Türkiye'nin artık 82 Anayasası'nı kaldıramadığına değinilen önergede, Türkiye'nin çağdaş değerlerle buluşması için darbe kültürü ile hesaplaşmanın sağlanması, sorumluların yargılanması gerektiği belirtildi. Önergede darbenin yarattığı tahribatların araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması istendi.

DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş ise, Sivas olaylarının yıldönümü dolayısıyla DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak'la birlikte Meclis'te düzenlediği basın toplantısında şeffaf, demokratik bir devlet yönetimi için karanlık ve devlet içine çöreklenmiş çete örgütlenmelerin tasfiye edilmesi gerektiğini söyledi. Demirtaş 'Bu operasyonlar yapılırken hiçbir siyasi çıkar, partisel çıkar ve partizanlık gözetilmemeli. Özellikle hükümet kendi siyasi programı veya kendi siyasi takvimine, ajandasına uygun bir şekilde bu operasyonu yürütmemeli. Parçalı, kesintili bir şekilde yürüyeceğine bu operasyon bir an önce tamamlanmalı. Savcı da iddianamesini bir an önce hazırlayarak davayı açmalı. Eğer dava sürecinde başka sanık ve şüpheliler de ortaya çıkarsa, ucu nereye varırsa varsın, devam edilmeli' dedi. ANKARA / DİHA

Siyasetçi kırımı yaşanıyor

anayasa_mahkemesi3Şimdiye kadar kapatılan 60 siyasi parti yüzünden, partiler mezarlığına dönen Türkiye'deki bir başka vahim gidişat gözden kaçıyor: Siyasetçilere getirilen siyaset yapma yasağı! 12 Eylül Cuntası, 723 kişiye siyaset yasağı koymuştu. Sözüm ona demokrasiye geçildikten bu yana, haklarında siyaset yasağı getirilen siyasetçilerin sayısı yakında 450 kişiyi geçebilir. Hakkında kapatma davası açılan DTP, bu davanın bitiminde kapatılırsa, 221 kişi hakkında siyaset yasağı gelecek. AKP'nin kapatılması halinde ise 71 kişi hakkında siyaset yasağı gelebilecek. Hüseyin Aykol yazdı. 4'TEŞimdiye kadar kapatılan 60 siyasi parti yüzünden, partiler mezarlığına dönen Türkiye'deki bir başka vahim gidişat gözden kaçıyor: Siyasetçilere getirilen siyaset yapma yasağı! 12 Eylül Cuntası, 723 kişiye siyaset yasağı koymuştu. Sözüm ona demokrasiye geçildikten bu yana, haklarında siyaset yasağı getirilen siyasetçilerin sayısı yakında 450 kişiyi geçebilir. Hakkında kapatma davası açılan DTP, bu davanın bitiminde kapatılırsa, 221 kişi hakkında siyaset yasağı gelecek. AKP'nin kapatılması halinde ise 71 kişi hakkında siyaset yasağı gelebilecek. Partiler mezarlığında siyasetçi kırımı
12 Eylül'de yapılan askeri darbe, yönetime el koyarak mevcut anayasayı rafa kaldırdı. Darbenin sonuçları üzerine son yıllarda şöyle bir bilanço çıkarıldı:
650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı. 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. Bunlardan 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi. Cuntanın halka verdiği zarar böylesine korkunç olunca, bazı ayrıntılar önemsenmedi. Oysa cuntacı anlayışın siyasi partilere ve siyasetçilere olan güvensizliği yeni anayasa ve siyasi partiler yasasına olduğu gibi yansıdı ve siyasi partilerin kapatılmasının yanısıra, siyasetçilere de siyaset yasağı getirilmesinin önü açıldı.
12 Eylül Cuntası o dönemde var olan 18 partiyi kapattığı gibi, sözkonusu partilerin yöneticileri ve Meclis'teki üyelerine; yani tam 723 kişiye -partilerin merkez yöneticilerine 10 yıl, milletvekili ve senatörlere 5 yıl- siyaset yasağı getirdi. Böylece 1983 yılında siyasi partilerin kurulmasına izin verildiğinde ne 12 Eylül öncesi partiler yeniden kurulabilecek ne de onların yöneticileri durumundaki 723 kişi, yeni kurulan partilerin kurucusu, yöneticisi veya denetçisi olabilecekti. Siyaset yasağı sökonusu kişilerin yeni kurulan partilerden aday gösterilmesini de önlüyordu.
Bu yasak kolayca kaldırılamasın diye 1982 Anayasası'na da kondu. Anayasa, 7 Kasım 1982'de kabul edildi. Anayasa'nın geçici 4. maddesi 723 kişiye getirilen yasağı düzenliyordu. Türkiye'nin bu ayıptan kurtulması için 1987 yılını beklememiz gerekti. Anayasa'nın siyasi yasaklarla ilgili geçici 4. maddesinin kaldırılıp kaldırılmaması konusunda 6 Eylül 1987'de referanduma gidildi. Halkoylamasında yüzde 50.16 Evet, yüzde 49.48 Hayır oyu çıkınca, siyasi yasaklar kalktı. Böylece Bülent Ecevit 13 Eylül'de DSP, Süleyman Demirel 24 Eylül'de DYP, Alparslan Türkeş 4 Ekim'de MÇP ve Necmettin Erbakan 11 Ekim'de RP genel başkanlığına getirildiler.
Ancak 12 Eylül Cuntası'nın siyasetçiye olan güvensizliği ya da ülkedeki siyaseti kendi anlayışına göre dizayn etme anlayışı, yeni partilerin kuruluşunda da devam etti. Cunta 1983 seçimleri öncesi kurulan MDP'nin 3, Halkçı Parti'nin 7, ANAP'ın 7, SODEP'in 37, YGP'nin 62, DYP'nin 320 kurucu üyesini ilk aşamada veto etti. Böylece en az 30 kurucu üyeye sahip olması gereken kimi partilerin seçime girmesi fiilen engellenmiş oldu. Cunta seçime girmesine lütfen izin verdiği partilerin milletvekili adaylarına da karıştı ve 1683 adaydan 672'si veto etti. Bu konuda hızını alamayan cunta, Büyük Türkiye Partisi'ni 79 sayılı kararla Adalet Partisi'nin devamı olduğu iddiasıyla kapattı.
12 Eylül Cuntası'nın yasakçı siyaset anlayışı Anayasa'dan sonra 22 Nisan 1982'de yürürlüğe giren 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'na da yansıdı. Bu yasanın ilgili maddelerine göre Anayasa Mahkemesi'nce kapatılan partiler yeniden kurulamıyor ve kurulan partiler, kapatılmış partilerin devamı olduklarını söyleyemiyor. Ancak Anayasa Mahkemesi, son yıllarda aldığı kararlarda 'söz ve eylemleriyle partinin kapatılmasına neden olan partililere' de siyaset yasağı getirmekte.
Örneğin Refah Partisi kapatıldığında Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, İ. Halil Çelik'in milletvekilliği düştü ve Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, İ. Halil Çelik ve Şükrü Karatepe'ye 5 yıllığına siyaset yasağı getirildi. Fazilet Partisi kapatıldığında ise Nazlı Ilıcak ile Bekir Sobacı'nın milletvekilliği düştü ve Merve Kavakçı, Nazlı Ilıcak, Bekir Sobacı, Ramazan Yenidede ve Mehmet Sılay'a 5 yıllık siyaset yasağı getirildi.
Siyaset yasağı hortluyor!
Bu arada, DEP'in kapatma davası 16 Haziran 1994'te sonuçlandığında Ahmet Türk, Ali Yiğit, Sırrı Sakık, Leyla Zana, Hatip Dicle, Sedat Yurtdaş, Selim Sadak, Orhan Doğan, Zübeyir Aydar, Naif Güneş, Mahmut Kılınç, Remzi Kartal ve Nizamettin Toğuç'un milletvekillikleri düşecekti. Ancak haklarında fezleke hazırlanan DEP milletvekillerinin dokunulmazlıkları TBMM'de 2 Mart 1994 günü yapılan oylama ile kaldırılınca, milletvekillerinden yurtiçinde bulunanlar Meclis çıkışında gözaltına alınarak tutuklandılar. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan DEP'li milletvekilleri için ağır cezalar verildi. AİHM tarafından verilen karar üzerine, on yıl sonra yeniden yargılanan DEP'li milletvekilleri aynı cezalara çarptırıldılar.
HADEP kapatıldığında bu sayı epeyce yükseldi. Haklarında 5 yıllık siyaset yasağı verilen 47 kişi şunlardı: Murat Bozlak, Hikmet Fidan, Kemal Bülbül, Kemal Okutan, Kudret Gözütok, Eşref Odabaşı, Recep Doğaner, Mehmet Satan, Hamit Geylani, Mehmet Selim Okçuoğlu, Hayri Ateş, Hasan Doğan, Mehmet Yücedağ, Arif Atalay, Hüseyin Duran, İsmail Minkara, Hamza Abay, Yılmaz Açıkyüz, Muharrem Bilbil (Bülbül), Serhat İnan (İman), Güven Özata, Bedir Çetin, Hacı Pamuk, İsmail Turap, Abuzer Arslan, Rıza Kılınç, Şükrü Karadağ, Ramazan Sertkaya, Mehmet Mansur Reşitoğlu, Hediyetullah Ülgen, Mehmet Emin Bayar, Süzan (Suzan) Erdoğan, Halime Köklütaş, Mehmet Yardımcıel, Şemistan Ağbaba, Zeki Kılıçgedik, Sakine Berktaş, Hasan Yıldırım, Beser Kaplan, Hıdır Berktaş, Sabri Sel, Ferhat Avcı, Yaşar Uçar, Ali Gelgeç, Veysel Turhan ve Abuzer Yavaş... Kararda siyaset yasağı verilen bu kişiler arasında partinin kurucularının da bulunduğu belirtiliyor.
Hakkında açılan davanın son aşamasına gelinen DEHAP'ın kapatılması halinde haklarında 5 yıllık siyaset yasağı kararı verilecek 87 kişi ise şunlar: Genel Başkan: Mehmet Abbasoğlu, Parti Meclisi Üyeleri: Ahmet Göksoy, Ali Cömert Balin, Aydın Biçerman, Aydın Budak, Ayten Başkaya, Ali Ateş, Bayram Önal, Bengi Yıldız, Burhanettin Bolu, Celalettin Deniz, Fevzi Kara, Hikmet Özcan, Hilmi Elçi, Haydar Sayılı, Hasan Arık, Hüseyin Cihangir, İsmet Erişen, Kaya Naki, Kazım Bozdağ, Kemal Süphandağlı, M. Bakır Asma, Mehmet Bayram, Mehmet Dağtekin, Mehmet Tusun, Mehmet Yıldız, Mustafa Karahan, Mustafa Türk, Naif Bulga, Nezahat Şahin, Niyazi Azak, Nurettin Sönmez, Osman Akkoyun, Safiye Akdağ, Sabri Yavuz, Sait M. Bozan, Servet Özkan, Süleyman Gökalp, Şadi Özdemir, Saim Aktürk, Sabite Süren ve Bingöl İl Başkanı M. Hadi Korkuata, Maraş İl Başkanı Metin Gönülşen, Antep İl Başkanı Abdullah İnce, Tekirdağ İl Başkanı Gültekin Atmaca, Kars İl Başkanı Mahmut Boçnak, Hakkari İl Başkanı Musa Çiftçi, Erzincan İl Başkanı Mehmet Ali Çelik, Erzurum İl Başkanı Erdal Özakçil, İçel İl Başkanı Hasan Yurtsever, Tarsus İlçe Başkanı Alaattin Bilgiç, Doğubeyazıt İlçe Başkanı, Van Merkez İlçe Başkanı Kadir Çiftçi, Şehitkamil İlçe Başkanı Mustafa Tunç ile Parti üyeleri Aysel Selçuk, Hüseyin Tan, Deniz Akınlar, Erkan Daloğlu, Turhan Kit, Binali Akpolat, Selim Gün, Halef Polat, Ömer Toraman, Evrim Dengiz, Abdülbaki Narman, Süleyman Tekin, İhsan Nergis, İhsan Yıldız, Cevdet Tunç, Hatice Tekmenuray, Faruk Taştan, Mehmet Nuri Sarı, Fehmi Saraç, Hacı Ateş, Muazzez Saraç, Fatma Yurdakul, H. Yusuf Çetiner, M. Garip Akbaş, Rıza Külay, Naci Başcins, Ruknettin Hakan, İbrahim Efe, Fadıl Barıştıran, Saime Sürme, İhsan Bitik, Rıdvan Özer, Abdurrahman Yardak...
Kürtler siyaset yapmasın!
Hakkında 16 Kasım 2007 günü kapatma davası açılan Demokratik Toplum Partisi, bu davanın bitiminde kapatılırsa ve sözü edilen kişiler hakkındaki suçlamalar da sabit bulunursa, 221 kişi hakkında siyaset yasağı gelecek. Partinin kapatılması dışında partililere de siyaset yasağı getirilmesi anlamındaki gidişatın, hiç de iç açıcı olmadığı görülüyor.
İşte DTP'nin kapatılması halinde -muhtemelen- haklarında 5 yıl siyaset yasağı getirilecek olan kişiler: Aydın Budak, Abdulkadir Fırat, Abdullah İsnaç, Abdurrahim Bilen, Ahmet Aka, Ahmet Ay, Ahmet Aydın, Ahmet Cengiz, Ahmet Narım, Ahmet Özbay, Ahmet Türk, Ahmet Yalçıntaş, Akif Hamitoğlu, Alaattin Ege, Alaattin Enül, Ali Aslan, Ali Bozan, Ali Gün, Ali Sever, Arif Yayla, Aslan Kızıl, Ayfer Ekin, Ayhan Karabulut, Aynur Coşkun, Aysel Tuğluk, Ayşe Arslan, Azize Yağız, Bahar Yeşilyurt, Bayram Bozan, Bedirhan Aklan, Bedri Arslan, Bedir Fırat, Behçet Tunç, Beşir Bekle, Burak Avcı, Burhan Yürek, Büro Görmez, Cafer Selçuk, Cemal Coşgun, Cemal Kuhak, Cemalettin Padir, Çiçek Arıç, Çimen Işık, Deniz Yeşilyurt, Dicle Manap, Doğan Erbaş, Emin Uslu, Emral Dağdelen, Erdoğan Karaca, Ethem Şahin, Eyüphan Aksu, Ezgi Dursun, Fatma Kurtulan, Faysal Yaçan, Fehime Ete, Ferdi Sönmez, Ferhan Türk, Ferit Datlı, Fettah Dadaş, Fevzi Kara, Fuat Arslan, Funda Apak, Gülhanım Doğan, Gürü Toprak, Hacer Taşarsu, Hacı Özbay, Hacı Üzen, Halil Adıgüzel, Halil İmrek, Halis Yurtsever, Halit Kahraman, Halit Taşçı, Hatice Adıbelli, Hazal Aras, Hediye Tekin, Hilmi Aydoğdu, Hilmi Karaoğlan, Hüseyin Bektaşoğlu, Hüseyin Çalışçı, Hüseyin Kalkan, Hüseyin Şahin, Hüseyin Yılmaz, Hüsnü Koyuncu, İbrahim Binici, İbrahim Erkul, İbrahim Halil Parıldar, İbrahim Sunkur, İhsan Güler, İlhan Öymen, İsmet Aras, İzzet Belge, Kemal Aktaş, Kemal Çağlan, Kenan Demir, Kudret Ecer, Leyla Zana, Lezgin Bingöl, Lezgin Örnek, Lütfi Dağ, Mahmut Alınak, Mahmut Aydıncı, Mahmut Güngör, Mahmut Kayar, Medeni Kırıcı, Mehmet Ali Öcalan, Mehmet Ali Yaman, Mehmet Ayas, Mehmet Bayraktar, Mehmet Cevat İnce, Mehmet Emin Acar, Mehmet Emin Yanardağ, Mehmet Emin Yıldız, Mehmet Faik Taşkın, Mehmet Hatip Dicle, Mehmet İnsan, Mehmet Kodaman, Mehmet Latif Alp, Mehmet Muhti Aslan, Mehmet Sait Şaşmaz, Mehmet Salih Duran, Mehmet Salih Koca, Mehmet Salim Sağlam, Mehmet Sefa Güngör, Mehmet Şakar, Mehmet Şirin Karademir, Mehmet Şirin Tetik, Mehmet Tilki, Mehmet Topçu, Mehmet Tusun, Mehmet Veysi Dilekçi, Mehmet Yaşik, Mehmet Zeki Doğru, Meliha Varışlı, Menderes Öner, Merak Kurum, Metin Tekçe, Mikail Varhan, Muhlis Altun, Murat Avcı, Murat Daş, Murat Öztürk, Musa Farisoğulları, Mustafa Atmaca, Mustafa Eraslan, Mustafa Tuç, Müslüm Kılıç, Nayif Coşkun, Nazahat Kaya, Nazime Ceren Salmanoğlu, Necdet Atalay, Nedim Taş, Nimet Özalp, Nizamettin Öztürk, Nuray Kılıç, Nurettin Demirtaş, Nusrat Akın, Onur Geldi, Orhan Miroğlu, Orhan Tunç, Osman Akkoyun, Osman Baydemir, Osman İbek, Osman Özçelik, Osman Taşdemir, Ömer Aşgakara, Ömer Yılmaz, Özgür Söylemez, Pakize Ukşul, Pelgüzar Kaygısız, Pınar Uzun, Ramazan Özmen, Resul Atay, Sabahat Tuncel, Sabri Çelebi, Sabriye Burumtekin, Salih Karaaslan, Saniye Turhan, Sara Aktaş, Sebahattin Işık, Sebahattin Suvağcı, Sedat Yurttaş, Selahattin Demirtaş, Selim Engin, Selim Sadak, Selma Irmak, Selma Söker, Serhat Ölmez, Sevehir Bayındır, Seydi Ahmet Öcalan, Seyithan Kırar, Sırrı Keleş, Sıtkı Adsız, Sibel Öz, Sihem Akyüz, Sima Dorak, Sinan Uğur, Sultan Uğraş, Suna Akkuş, Süleyman Kılıç, Şaban Yılmaz, Şakir Acar, Şükrü Binici, Tamer Temel, Taylan Gürel, Tuncer Bakırhan, Türkan Yüksel, Uğur Saraç, Vakkas Dalkılıç, Veli Aramaz, Yakup Aslan, Yıldız Aktaş, Yıldız Bahçeci, Yusuf Kaya, Yusuf Tokdemir, Yüksel İğdeli, Zahide Besin, Zeki Aslan, Zeynep Doğan, Zeynep Karaman, Ziver Gümüş ve Ziya Akdemir...
Cumhurbaşkanı'na da siyaset yasağı talebi
Hakkında kapatma davası açılan son parti olan AKP'nin kapatılması halinde, 71 kişi hakkında siyaset yasağı gelebilecek. Bu davada sayı düştüğü için belki sevinilebilinir ama bu örnek de, içlerinde cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların bulunduğu kişilere siyaset yasağı gelmesi açısından son derece vahim bir sonuç olacak.
AKP'nin kapatılması halinde siyaset yasağı gelebilecek kişiler ise şunlar: 1-Recep Tayyip Erdoğan, 2-Bülent Arınç, 3- Abdullah Gül, 4- Hüseyin Çelik, 5-Ömer Dinçer, 6- Fahri Keskin, 7-Burhan Kuzu, 8-Eyüp Fatsa, 9- Nihat Eri, 10-Eyüp Sanay, 11-Tayyar Altıkulaç, 12-Ömer Özyılmaz, 13-Sadullah Ergin, 14-Cavit Torun, 15-Asım Aykan, 16-İrfan Gündüz, 17-Mehmet Çiçek, 18-İdris Naim Şahin, 19-Binali Yıldırım, 20-Akif Gülle, 21-Hasan Kara, 22- Fehmi Hüsrev Kutlu, 23-Musa Uzunkaya, 24-Mehmet Aydın, 25-Güldal Akşit, 26-Ersönmez Yarbay, 27-Ahmet Faruk Ünsal, 28-Mehmet Elkatmış, 29- Abdullah Çalışkan, 30-Nihat Ergün, 31- Bülent Gedikli, 32- Egemen Bağış, 33- Resul Tosun, 34- Hayati Yazıcı, 35- Sadık Yakut, 36- Abdurrahman Kurt, 37- Muzaffer Külcü, 38-Selami Uzun, 39-Fatma Seniha Nükhet Hotar Göksel, 40-Dengir Mir Mehmet Fırat, 41-Mehmet Zafer Üskül, 42-Hüseyin Tuğcu, 43- Mehmet Cemal Öztaylan, 44-Hüsnü Tuna, 45- Fatma Şahin, 46- Muzaffer Gülyurt, 47- Muhyettin Aksak, 48-Bekir Bozdağ, 49-Nurettin Canikli, 50-Mustafa Elitaş, 51-Recep Akdağ, 52- Cevdet Erdöl, 53- Hüseyin Tanrıverdi, 54-Ayşe Böhürler, 55- Hasan Cüneyt Zapsu, 56- Hasan Balaman, 57- Ali Uğurlu, 58- Kamil Ünal, 59- Mustafa Burna, 60- Ali Tekin, 61- Süleyman Kaldırım, 52- Mustafa Tarlacı, 63- Ayşe Yüreklitürk, 64- Ahmet Genç, 65-Mehmet Demirci, 66- Ahmet Misbah Demircan, 67-Hüseyin Turan, 68-İbrahim Karaosmanoğlu, 69-Alaaddin Yılmaz, 70-İbrahim Halıcı ve 71- Ahmet Şükrü Kılıç... HAZIRLAYAN:HÜSEYİN AYKOL