Sovyet Kürtlerinin Büyük Özlemi: Kızıl Kürdistan

Seyit Evran /

17 Ekim 1917 devriminden sonra Rusya, Orta Asya ve Kafkasya'da yaşayan halklara özgürlük umudu doğdu. Dünya coğrafyasının büyük bir bölümünü kapsayan bu topraklarda yeryüzünde bulunan bütün halklardan insanlar yaşıyordu. 17 Ekim Devrimi'yle bu hakların, yerleşik olanlarına cumhuriyet, yabancı olanlara -yani sonradan gelenlere- ise otonomi ve ulusal kültürel özerklik hakları tanındı. Bu coğrafyanın bir halklar mozaiği olduğunun en iyi örneklerinden biri de 102 halkın yaşadığı Kazakistan'dır.

Bu halklardan biri de Kürtler... Kürtlerin Kafkasya'ya geliş hikayesi 3 dönem biçiminde ele alınıyor. İlk geliş Çarlık döneminde olduğu söyleniyor. Bunun yanı sıra Osmanlı Rus savaşları döneminde buraya gelen halklar bu ilk dönem içinde ele alınıyor. Her ne kadar bu konuda yazılı tarih olmasa da o dönemi bizzat yaşayanlar bu şekilde değerlendiriyor. İkinci göç tarihi ise 17 Ekim Devrimi'nden sonra sınırların çizilmesiyle Sovyetler Birliği sınırları içinde kalanların kendi tercihleri olmamasına rağmen artık bu ülkenin yurttaşlığına geçmesiyle ele alınıyor.

Üçüncü sürgün hikayesi de Kuzey Kürdistan'da Ağrı isyanı dönemine denk geliyor. Göçlerle gelip önceden Çarlık Rusyası, ardından Sovyetler Birliğine yerleşen Kürtlere de 17 Ekim Devrimi'nden sonra bir payî düşüyor. Halklara özgürlükî şiarı ile gerçekleştirilen 17 Ekim Devrimi'nden sonra Sovyet topraklarında yaşayan Kürtlerin payıîna da 1923 yılında şu an Azerbaycan sınırları içinde bulunan ve başkenti Laçin ilan edilen Kızıl Kürdistan Özerk bölgesi oluştu. 19 Temmuz 1923'te Azerbaycan Komünist Partisi'nin merkez organı Bakü İşçisi gazetesi oluşuma şu ifadelerle yer verdi: Azerbaycan MYK kararı uyarınca, Dağlık Karabağ'ın tesis edilmesiyle ilgili aran (düzlük) Karabağ'ı iki kazaya ayrılacaktır. Birisinin merkezi Ağdam, diğerinin merkezi Cebrayıl olacaktır. Kürdistan da özgün bir kaza biçiminde oluşturulacaktır.î

Ancak yıkılış nedenleri henüz tam bilinmemekle birlikte Kızıl Kürdistan'ın ömrü çok uzun sürmedi. Kızıl Kürdistan üç yıl sonra yani 1929 yılında yıkıldı. Lenin, Kızıl Kürdistan için 40 milyon rublelik bütçe ayırdı

Kafkasya da yaşayan Kürtlerin Laçin'e gönderilerek kurulan Kızıl Kürdistan, şimdiye kadar konuştuğumuz Kürt şahsiyetlerinin anlatımlarına göre, dönemin Azerbaycan Komünist Parti Genel Sekreteri Nariman Bagirov'un büyük çabaları sonucu ortadan kaldırıldığına işaret ediliyor.

Ancak şimdiye kadar en çok anlatılan, yerel düzeyde de olsa yazılan yıkılış hikayesi ise Azerbaycan, Ermenistan ve Sovyetlerin eski lideri Stalin arasında kurulan ilişkilerin neden olduğudur. Bu hikayeye göre ki bu konu Lenin'in yazılarına da dayandırılıyor- kuruluş öncesi Lenin tarafından Kızıl Kürdistan için 40 Milyon Rublelik bütçe ayırıyor. Lenin'in ölümünden sonra Kızıl Kürdistan'ın teknik, sanayi, eğitim yatırımları için ayrılan bu bütçe Stalin tarafından Ermenistan'a kaydırılıyor. Ve bundan sonra Azeriler ile Ermeniler arasında süren toprak sorununun çözümüne karşılık olarak Kızıl Kürdistan feda edildi.

Kızıl Kürdistan'ın yıkılmasının ardından Kürtler bir süre daha mücadelelerini sürdürürler. Kızıl Kürdistan'ın yıkılışından 8 yıl sonra 1937'de Ermenistan'ın başkenti Erivan'da 'Raya Teze' gazetesi çıkarılır.

II. Dünya Savaşı'nın ayak seslerinin kendisini iyice hissettirdiği yılladır. Dönemin Sovyet yönetimi Türkiye ve İran sınırlarında bulunan azınlık halklarının kendisine ihanet edeceği düşüncesine saplanmıştır. Komünist Parti Genel Sekreteri ve Sovyet Lideri Stalin'in talimatı üzerine harekete geçen İçişleri Bakanı Lavrenty Berya, bu halkların hepsini sınırlardan 200 km iç bölgelere sürerek acılı bir sürgüne tabii tutar. Kafkasya'dan Orta Asya'ya sürülen Kürtler, burada da mücadelelerini sürdürür. Kürtlerin ancak Stalin'in ölümünden sonra tekrar Kafkasya'ya dönerler. Bu kez 1937 yılında yayına başlayan 'Reya Teze' gazetesinin yanı sıra 1957'de Erivan'da Kürtçe yayın yapan bir radyoyla birlikte ömrü 2 yıl süren Kürtçe eğitim veren Dil Enstitüsünü kurarlar.

Tanıklar anlatıyor

Ermenistan'a dönen Kürtler kurumlaşma çalışmalarına girişirken Orta Asya'da kalan Kürtler ise Kızıl Kürdistan'ı yeniden diriltmek için büyük bir çaba içine girerler. Bunun öncülüğünü yapan ve halen Bakü'de yaşayan Mehmet Babayev 1961'de Timur Ali, Hüseyine Nebo, Mehmet Emin Aziz, Hüseyin Sadıkov, Çerkezê Beko'dan kurdukları 9 kişilik bir heyetle Moskova'yı ziyaret ederler. Dönemin Komünist Parti Genel Sekreteri ve Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Kruşçev'in sekreteriyle görüşerek taleplerini anlatırlar.

Komiteyi karşılayan Kruşçev'in danışmanlarından Vader ve Şumonsky, başkanları hazır olmadığından kendileri ile görüşemeyeceğini söyler. Bunun üzerine Kürt heyeti hazırladıkları dilekçeyi Kruşçev'in sekreterine verirler ve isteklerini bir kez de sözlü olarak anlatırlar. Heyetin içinde yer alan Prof. Dr. Hüseyin Sadıkov Moskova'da temaslarını şöyle anlatıyor: 'Biz sekretere yaşadığımız sürgünü, sahip olduğumuz dil, kültür, tarih ve kimlikle bir halk olduğumuzu söyledik. Ancak birçok zorlukla karşı karşıya kaldığımızı, 1923 yılında bizim adımıza Kızıl Kürdistan diye bir yer kurulduğunu ve halkımızın yaşadığı parçalanmışlığa daha fazla yol vermemek için, kendimizi koruyup, kültürümüzü geliştirmek için, tekrardan Kızıl Kürdistan'ımızı dirilterek halkımızı uğradığı asimilasyondan kurtarmak istediğimizi söyledik.î Sadıkov, bu görüşmeden sonra Moskova'nın hiçbir talebine cevap verilmediğini söylüyor.

'Gittiğimiz gibi geri döndük'

Aynı komite içersinde yer alan Mehmet Emin Aziz ise, gittik ve gittiğimiz gibi geri döndükî diyerek Moskova ziyaretini özetliyor. Halen Kazakistan'ın Almati kentinde yaşayan Emin Aziz gözyaşları arasında o günleri şöyle anlatıyor: 'Biz onlara isteklerimizi aktardık. Bizi güzelce dinlediler. Ama sonuçta şunu söylediler; 'biz size kültürel otonomi verelim. Yani Kırgızistan'da 1, Kazakistan'da 3, Azerbaycan ve Türkmenistan'da birer tane olmak üzere size 6 tane kültürel otonomi merkezlerini açma hakkı verelim'. Bunun üzerine söz hakkı alan Babayev, 'Kültür Merkezlerini biz de biliyoruz. Bunların varlığından da haberimiz var. Bize bunlar değil üzerinde halkımızla birlikte yaşayacağımız toprak lazım. Bize kültür merkezi değil ülke lazım' der. Babayev'in bu anlatımlarını dinleyen Kuruşçev'in sekreter kararlı olduğumuzu görünce, konuştuklarımızı ve istemlerimizi Devlet Başkanı Kruşçev'e aktaracağını, isteklerimizin çok ciddi olduğu, üzerinde düşünülmesi gerektiği, istenen toprakların Azerbaycan topraklarında kaldığı, bu topraklar için Azerbaycan'a baskı yapamayacaklarını, sorunu çözmeleri için Azerbaycan Komünist Partisi ile Meclisine ileteceklerini söyleyerek görüşmeyi bitirdi.'

Aziz biraz ironik ve birazda duyduğu acılardan yüzünde zoraki beliren bir gülümseme ile evet bize o günlerde yani 42 yıl önce düşüneceklerini söyleyenlerin hala düşündüklerini görüyoruzî diyerek Moskova'nın vereceği kararı ne kendisinin ne de çocuklarının görmediğini ve bundan sonra da görmeyeceğini söylüyor.

1961'de Moskova'dan bir cevap gelir. Cevap bekledikleri gibi, yani ilk görüşmede heyete aktarılanlar olduğu gibi tekrar ediliyor. Bunun üzerine Kızıl Kürdistan savaşımını verenler işlerin pekte kolay olmayacağını görürler ve bunun üzerine bir süre sessiz kalırlar. Biraz özgürlükler yanlısı gibi görünen Kruşçev'in açılımlar yapma istemlerinden cesaret alarak harekete geçen ve hiçbir sonuç elde etmeden evlerine dönen Kürtler, olası yeni fırsatların ortaya çıkmasını beklerler. Bu süre zarında ilişkilerini sürdürürler.

Kruşçev'den sonra Brejnev, Andropov'un devlet başkanlığı sırasında da henüz koşulların oluştuğunu görmeyen komite beklemeye devam eder. Bu uzun bekleyiş ta ki Gorbaçov iktidara gelen kadar sürer. Gorbaçov yönetime geldiği gibi reform yönünde attığı adımlar ile birlikte Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorunundan dolayı başlayan savaş, Kızıl Kürdistan'ı inşa komitesinin yeniden harekete geçmesine neden olur.


Dağlık Karabağ savaşına kadar temel stratejileri bekleyip uygun zamanı kollamak olan komite, bu süre içerinde Kürtler içerisinde örgütlenme çalışmaları yürütürler.

Grubun liderliğini yapan Babayev, 1988-89 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorunundan ötürü çıkan savaşta bir kez daha sahneye çıkar. Babayev, Kürtlerin Kızıl Kürdistan'a kavuşmasının tek yolunun savaş olduğunu söyleyerek, Azerbaycan'a karşı silahlı mücadelenin verilmesi gerektiğini söyler.

Bunun üzerine Kafkasya ve Orta Asya'daki Kürtler arasında hararetli bir tartışma başlar. Komiteden bazı üyeler Babayev'in bu görüşüne karşı çıkarken, bazı üyeler ise sessiz kalır. Halktan ve aydınlar arasında kısmen de olsa destek gören Babayev, savaş sırasında Ermenilerin kendi topraklarında yaşayan Kürtlere yönelmesi üzerine ileri sürdüğü görüşü yeniden düşünmeye başlar. Babeyev'in ileri sürdüğü 'silahlanıp savaşalımî görüşüne karşı çıkan komitenin diğer üyeleri arasında da farklı düşünceler ortaya çıkar. Bazı üyeler, 'Tekrar Moskova'yı ziyaret edelim' görüşünü ileri sürerken, bazıları ise Azerbaycan'da ata toprakları olamayan yerler için savaşmaktansa Kürdistan'da PKK tarafından başlatılan savaşa katılma önerisi yaparlar.

Almati derelerinde oportünizm tartışması

Babayev tarafından gerçekleştirilen toplantılar zaman zaman sert tartışmalarda sahne olur. Tartışmaların ana konusu: 'Kızıl Kürdistan savaş ile mi yoksa barış ile mi kurulacak?î Ancak bu kez yürütülen savaş tartışmalarının, Azerbaycan ile Kızıl Kürdistan için savaşma yerine ülkeye gidilerek PKK saflarında savaşılmasının gerektiği şeklinde gelişiyor. Bu ateşli tartışmaları başlatanların başında ise 90 yaşındaki İkinci Dünya Savaşı gazilerinden Azelxan Mustafayev geliyor.

Mustafayev, Kuzey Kürdistan'da 80'li yıllarda başlayıp hala süren bir savaşın olduğunu, buna rağmen kendilerinin Almati'nin derelerinde toplanıp tartışmalarının oportünizmden başka bir şey olmadığını söyler. Almati'de yaşayan Mustafayev, 'bize öncülük yapan Babayev'e 'ülkemizde savaş var. Ülkemizde yanmaya başlayan ve her geçen gün biraz daha gürleşen özgürlük savaşına gidip katılmamız gereken yerde buralarda bunları tartışmamızın hiç bir anlamı yoktur' dedim. Fakat gel gör ki, Babayev'in 89 yılında Azerilerle Ermeniler arasında dağlık Karabağ sorunundan dolayı başlayan savaştan faydalanmak amacıyla gidip savaşarak hakkımızı alalım dayatmasına karşı çıkanlar, Babayev'in benim söylemlerime katılmasını bir kez daha engelleyerek başkaları için çokça gösterdiğimiz çabaları ülkemiz için göstermemizden bizi bir kez daha alı koydu' diyor.

Kürtler arasında bu tartışmalar sürerken, Azerileri kendi topraklarından söken Ermeniler bu kez Ermenistan'ın sadece Ermenilerin yaşadığı bir ülke haline getirmek için Kürtlere yönelirler. Ermenilerin Kürtlere baskılarını nedeni Hasan Hacı Süleyman ise, 'Ermeniler 1915'teki Ermeni katliamının intikamını bizden almak istedilerî diyor.

Hacı Süleyman, Babayev'in 'savaşalım' görüşünü savunanlardan. Ermenilerin Kürtlere yönelimleri, halklar arasında düşmanlık geliştirmek isteyenlerin çabaları sonucu meydana geldiği düşüncesinde. Bu süreçte Kürtlere ait evlerin yakıldığını, sokak ortasında cinayetler işlendiğini belirten Hacı Süleyman, 'yapacağımız tek şey kalmıştı o da Ermenistan'dan ayrılmaktı. Ölseydik de öldürülseydik de vazgeçmeyeceğimiz bir şeyde vardı, o da Kızıl Kürdistan davası. Biz bunları yaptık ve o gün göç ederek Ermenistan'dan çıktık, o günden beri geldiğimiz Almati'deyizî diyor.

Komünist Parti Başkanı körüklüyor

Dağlık Karabağ sorunundan ötürü Ermeniler ile Azeriler arasında alevlenen savaşın, Ermenistan'da yaşayan Kürtleri nasıl etkilediklerini öğrenmek için görüşlerine başvurduğumuz Dil Bilimci Prof. Dr. Kinyas Mirzoyev, 'Ermeniler Türkiye'nin gerçekleştirdiği Ermeni katliamının intikamını bizden almaya başladılarî diyerek sözlerine başlıyor. Mirzoyev, tüm Ermenileri hedef göstermenin doğru olmadığını belirterek, tarih boyunca iyi ilişkiler içersinde olan iki halk arasında korkunç düşmanlıkların gelişmemesi için Kürtlerin Ermenistan'ı terk ettiğini söyledi.

Mirzoyev, her şeye rağmen bu olaylara neden olanlar hakkında ise şunları dile getirdi: 'Ermenilerin orada Kürtlere yönelimi yürütülen ciddi bir parçalama politikanın sonucuydu. Kürtler önce Êzîdî ve Müslüman olarak ayrıştırıldı. Kürtlere karşı oynanan oyun Êzîdî Kürtlerinin kimliklerine Kürt değil de Êzîdîdir diye yazılmasıyla devam edildi. Müslüman Kürtlerin, Türk olduğu ve Türklerin yandaşı olduğu şeklindeki propagandalarla sürdü. Bu propagandalarla Êzîdî Kürtleri bu yönelime araç haline de getirildi. Örneğin Êzîdî şeyhlerinden Hasan, Keleş ve Kerem yaptıkları açıklamalarla Kürtlere yönelimi meşrulaştırdılar. Ama Êzîdî Kürtlerin aydınları buna hem karşı çıktılar hem de halkımızın o ateşin içinden çıkarılmasında büyük rol oynadılar. Karleni Çaçani, Prof. Dr. Şakıro Mıho, Halıt Çetoyev, Çerkeze Reş, Celile Celil, Amerike Serdar, Prof. Dr. Şeref Eşiri, Prof. Dr. Saidi İbo gibi aydın, yazar ve bilim adamı yaptıkları radyo ve TV konuşmalarında Kürtlerin Êzîdî, Müslüman diye bir ayrıma tabii tutulmasının yanlış olduğu dikkat çekerek, bu yaklaşımlar Kürtlerin katliamını meşrulaştırma anlamına geleceğini söylediler. Verdikleri bu çabalar sonucu halkımızı o ateşin içinden çıkardılar. Orada bende birkaç kere bu yönelimleri durdurmak için televizyonlarda konuşmalar yaptım. Çünkü Kürtlerin evleri yakılıyor, öldürülüyor hatta evlerinin içinde bile yakılanlar oluyordu. Yani burada Müslümanlık Azeri ve Türk olmakla bir tutulmuştu. Aslında yapılmak istenen mezhep çatışmasıydı. Tek bir çaremiz kalmıştı oradan çıkmak ve bizde onu yaptık. Bu kez adı konmamış bir sürgündü başlayan, çünkü halkımız bununla bir parçalanmışlığı daha yaşadı. Rusya'ya, Özbekistan'a, Ukrayna'ya gidenler ile gelip Kazakistan ve Kırgızistan ülkelerine yerleşenlerde oldu. Bu neden yapıldı? Bana göre oradaki potansiyelimizden, var olan kurumlarımıza sahip çıkmamızdan ve Kızıl Kürdistan'ı yeniden diriltme çabalarından duyulan korkulardı. Sorumluları ise Ermeni Biliminsanı Komünist Parti Sekreteri Galust Galuyan, yine bilimler akademisi öğretim görevlisi Babik Asetyan gibi tanınmış insanlardı. Bunlar orada milliyetçiliği pompalayarak Ermenistan'ın sadece Ermenilerden oluşan bir ülke olmasını sağlamak istediler.Ancak biz Sovyet Kürtleri tarihten silinmemizi oluşturduğumuz kurumlar aracılığıyla başardık.'

Babayev gizli toplantılarla işe başladı

Ermenilerin Kürtlere yönelmesi Kürtlerin Ermenistan'ı terk etmeleriyle sonuçlanınca komitenin çalışmaları, daha önce yeniden 'Moskova'ya giderek Devlet Başkanlığı ile görüşme arayışlarında olunmalı' görüşünden yana olanların istemi doğrultusunda gelişiyor.

Gorbaçov özgürlüklerden yana adımlar atmış olsa da Babayev işe gizli toplantılarla başlıyor. 1989 yılında yaşadığı Azerbaycan'daki Kürtler arasında toplantılara başlayarak sırasıyla Türkmenistan, Gürcistan, Ermenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan Kürtleri arasında gizli toplantılar yaparak işe başlayan Babayev, vermek zorunda oldukları mücadeleyi anlatıyor.

Kazakistan'ın Almati kentinde gerçekleştirilen toplantıya katılanlardan Doç. Dr. Hanım Sadıkova, Babayev'in bu toplantıları Sovyetlerde yaşayan Kürtleri örgütlemek ve kendi sorunlarına sahip çıkmak amacıyla yaptığını söylüyor: 'Bu toplantıların yapılması Gorbaçav'lu Sovyetlerde kısmen de olsa başlayan özgürlük ortamından biz Kürtler de yararlanmak istedik. Sovyetler Birliği'nde Gorbaçov'un attığı açılım adımları en çokta ezilen biz Kürtlere yaradı. Çünkü bu durum Babayev'in toplantıları ile üzerimize serpilmiş ölü toprağından silkinmemize neden oldu.î

Toplantılar serisinin içeriği hakkında da bilgi veren Sadıkova, toplantılarda yapılan tartışmalarda tanınan bu özgürlük ortamından Kürtlerin nasıl yararlanabileceği, haklarını nasıl elde edebileceği, bunun için hangi yöntemlerle hareket etmeleri gerektiği ve son tahlilde Kızıl Kürdistan'ı yeniden nasıl diriltebileceklerini ele aldıklarını söylüyor.

Sovyet Kürtlerinin Büyük Özlemi: Kızıl Kürdistan -3

Kürtlerin, hakları için Orta Asya denkleminde gerçekleştirilen toplantılarda bazı kararlara gittiğini belirten Doç. Dr. Hanım Sadıkova, en önemli kararın ise 1961 yılında Moskova'ya giden heyetin hayatta kalan üyeleri genişletilmiş bir heyetle tekrar Moskova'ya giderek Devlet Başkanı Mihail Gorboçov'a Sovyet Kürtlerinin durumunu aktarma kararı olduğunu söyledi.

Kürtlere retçi yaklaşımın sürmesi üzerine Kürt temsilcilere yeniden Moskova yolu görünür. Kızıl Kürdistan'ı İnşa Komitesi, Moskova'ya giderek bir kez daha sorunun çözümünün devlet yönetiminden istenmesi kararlaştırıldıktan sonra tartışmalar bu kez gidiş tarihi ve biçimi üzerinde sürdürülür. Almatı'da 1989'da kurulan Almatı Kürt Kültür Merkezi'nde yapılan son toplantı da Sovyetlerin Alman faşizmini yenilgiye uğrattığı 9 Mayıs Bayram kutlamaları da dikkate alınarak mayıs ayında Kürtlerin yaşadığı Kafkasya ile Orta Asya ülkelerinden en az beşer kişilik bir heyetle Moskova'ya gidilmesi karara bağlanır. Komite böyle bir kararla toplantıları bitirirken, kendi aralarında yaptıkları toplantıda ise 'bu kez çözüm yolu bulunmadan Moskova'dan dönülmeyecek' kararlığıyla Kürtlerin yaşadıkları ülkelerdeki Kürt ileri gelenlerine haber verilerek Moskova'ya gidecek heyetlerin hazırlanması istenir. Almatı Kürt Kültür Merkezi'nde yapılan son toplantıya katılan Ramazan Seyidov o günlerde gerçekleştirilen toplantılar, yapılan tartışmalar ve Moskova'ya gidilmesi durumunda neler yapılacağını şöyle anlatıyor: 'Toplantılar bazen çok sert geçti. Biz gençler ülke gerçekliğini bilmediğimizden dolayı 'Kızıl Kürdistan'ın yeniden diriltilmesi için mücadele edelim' görüşünü savunurken özellikle ülkeden göç tarihlerini hala hatırlayan yaşlılarımız ise 'gerçek ülkemiz Kürdistan için mücadele vermeliyiz' görüşünü savundukları için tartışmalar sertleşiyordu. Ancak her şeye rağmen sonuç olarak Moskova'ya gidiş kararlaştırıldı. Moskova'ya gidiş onaylanırken komitenin ortak kararı olarak ortaya çıkan çok önemli bir husus da şu oldu: Bu kez Moskova'dan boş dönülmeyecek, mitingle başlanacak ve çözüm bulununcaya dek eylemselliğe devam edilecekti.'

Yeniden yollara düşme vakti

Mayıs ayı başından itibaren Kürtler, cumhuriyetlerden yollara dökülerek Moskova'ya akarlar. O günlerde Kazakistan'dan gelen temsilciler arasında bulunan Gülçek Seyidova, 'Moskova Kürtlerin istilasına uğramış gibiydi' diyor. Aydınından köylüsüne, çobanından akademisyenine, sanatçısından işçisine kadar her kesimden Moskova'ya binlerce Kürt gelir. Moskova'daki Rusya oteli Kürtlerden geçilmiyordu. Her yeri Kürtler doldurmuştu. O günlerde Kırgızistan temsilcileri arasında bulunan Barzani Yusubov ise, 'gelmesi gereken Kürtlerin hepsi 5 Mayıs'ta Moskova'ya gelmişti. Ancak ben bu kadar insanın geleceğini tahmin etmiyordum' diyor. Yusubov, daha önce devletle görüşmelerde bulunması için Mehmet Babayev, Ali Abdurrahman Hatun Seyidova, Prof. Dr. Kinyas Mirzoyev, Vekil Mustafayev, Hüseyine Nebo, İşxane Aslan ile Rustem Broyi'den oluşan komitenin devletle görüşmeler için girişimlerde bulunmaya başladığını, ancak devletin bunu kabul etmemesinden dolayı yapmayı kararlaştırdıkları eylemlere başlama kararını aldıklarını söyledi.

Moskova'da ilk Kürt mitingi

Komitenin görüşme girişimleri sonuçsuz kalınca Moskova'ya akan Kürtler yaptıkları mitingle gövde gösterisi yaparlar. 7 Mayıs günü yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı İsmailovsky parkında gerçekleştirilen mitingin ardından devlet yetkilileriyle görüşmelere başlanır. Görüşmeler sonuçsuz kaldıkça Moskova'ya çözüm için gelen Kürtler yine eylemlerine devam ederler. Bu kez eylemler Moskova'nın en merkezi yerlerinden biri olan Puşkin Meydanı'nda sessiz oturma şeklinde sürdürülür. Oturma eyleminin beşinci gününde Kürt eylemciler Sovyet polisinin müdahalesiyle karşı karşıya kalır. O günlerde Kırgızistan temsilcisi olarak Moskova'ya gelen Gülçek Abdulla, polis saldırılarını şöyle anlatıyor: 'Buralarda kendimizi yabancı hissediyorduk. Kaldı ki öyleydik. Ama madem 1926 yılında böyle kabul etmemişsek ve bizim de üzerinde yaşabileceğimiz bir yer ayrılmışsa o zaman biz adımıza ayrılan bu yerin kavgasını vermeliydik. Ancak bu bize çok görüldü ve daha ben yokken o hak elimizden alınmıştı. Biz en demokratik bir biçimde o hakkımızı istemeye gelmiştik, bize herhangi bir cevap verilmeyince hakkımıza ilişkin devlet bir adım atana kadar oturma eylemimizi devam ettiriyorduk. Hiç kimseyi rahatsız etmeden binlerce insan orada öyle oturuyorduk. Ancak Sovyet polisi bunu bize çok gördü ve vahşice saldırdı. Herhangi bir şiddet eyleminde de bulunmuyorduk. Fakat onlar bize karşı çok zalimce davrandılar.'

Rus kadınları sahiplendi

Kazakistan'dan gelen temsilciler grubu içerisinde bulunan Bedire Musa ise polislerin saldırısıyla Rus kadınlarının kendilerine yönelik sahiplenme duygusuyla yaklaştıklarını söylüyor: 'Ok yaydan çıkmıştı artık geri adım atmak yoktu. Kaldı ki zaten karar herhangi bir çözüme kavuşturulmadan ve devlet yetkililerinden söz almadan geri dönmek yoktu. Biz devlet Başkanı Gorbaçov'la görüşmeye gelmiştik. Ama bize Moskova'da olmadığı, Çin'de olduğu söyleniyordu. O ya da danışmanları kim olursa olsun görüşüp onlardan bir söz almadan Moskova'dan bize dönüş yoktu ve öyle de yaptık.' Bu arada polisin saldırısına rağmen binlerce kişinin Puşkin meydanındaki eylemleri sürer. 8. gününde Danışman Gavril Popov heyeti görüşmeye çağırır. Danışman Popov başkanlığındaki bir heyet, kabul ettiği Kürt heyetinin isteklerini bir kez daha dinledikten sonra devletin resmi görüşünü açıklar. Popov, Kürt heyetine Azeriler ile Ermeniler arasında mevcut durumda bir savaşın sürdüğü, ikinci bir savaşın başlamaması ve Kızıl Kürdistan sorununun çözümü için bir komisyon oluşturulacağını söyler. İlerleyen tarihlerde Kürt heyetiyle birlikte Laçin'e giderek durum hakkında bir araştırma yapılarak çözüme ilişkin karar verilmesi gerektiğini belirtir. Kürtler, verdikleri mücadele sonucunda kazandıkları başarıdan duydukları sevinçle Kremlin'i terk ederler. Komite önce kendi arasında ve daha sonra da eylemdeki Kürtlerle ile tartıştıktan sonra beklemekten başka bir çarelerinin kalmadığı kararına ulaşarak Moskova'dan ayrılır.

Beklemek 'kader' oldu

19 Mayıs 1989 yılında Gorbaçov'un Başdanışmanı Gavril Popov'un komite kurma sözü vermesinin ardından evlerine dönen Kürtler beklemeye başlarlar. 1989 yılı mayıs ayından itibaren başlayan bekleyiş bir türlü bitmeyince Kürtler, Sovyet halkları arasında başlayan hareketlilik; Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Özbekistan'da kendilerine yönelik saldırılar başlayınca tekrar Moskova'nın yollarını tutar. Moskova'ya 1991'de yeniden gitmek zorunda kaldıklarını belirten Hüseyine Nebo o günlere ilişkin şunları söylüyor: 'Son gelişimiz artık hiçbir umut içermiyordu. Çünkü Sovyetler sallanıyordu. Yıkıldı yıkılacak gibiydi Sovyetler. Gorbaçov yıkılışın önüne geçmek için çırpınıyordu. Biz Gorbaçov'la görüşemeyeceğimizi bile bile Moskova'ya geldik ve Gorbaçov'la görüşemedik. Bu kez Popov ile bile görüşemedik. Geldiğimiz gibi geri döndük. Artık elimizde bir tek şey kalmıştı: Kültürel otonomi kurma hakkı! Bazı yerlerde bu kurumları kurmuştuk, örneğin Kazakistan'da. İşte bundan sonra yapacağımız çalışma kurduğumuz kurumları koruyarak güçlendirme ve kurumlarımızın olmadığı yerlerde de kurum kurmak oldu. Çok geçmeden Sovyetler yıkıldı. Birçok halkın payına belli bir toprak parçası üzerine ülke kurmak düşerken, bizim bunca çabamızdan sonra bir türlü kurtaramadığımız Kızıl Kürdistan yerine bize de Kültür Otonomileri düştü. Ama her şeye rağmen biz davamızda haklıydık. Bugün fırsatı bulursak yine aynı mücadeleyi veririz.' (Bitti)

Seyit Evran

lekolin.org'dan alınmıştır

Kürdistan Yönetimi, Irak’ın üçe bölünmesini destekliyoruz

Gönderen: rizgarionline Tarih: 29.09.2007 Saat: 10:22 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/Kürdistan Bölge Başkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, bölge halkı ve Kürdistan Bölge Hükümeti’nin (KRG), Amerikan Senatosu tarafından alınan kararı desteklediğini duyuruldu. ABD Senatosu’nun Irak’ın üç ayrı federatif bölgeye ayrılması yönündeki kararının ülkenin anayasası’yla da uyuştuğunu bildiren Bölge Başkanlığı, federal sistemin Irak’ın parçalanması anlamına gelmediğini aksine ülkedeki birlik ve beraberliğe hizmet edeceğini bildirdi. Kürdistan Bölge Başkanlığı’nın yazılı açıklamasında ayrıca şu ifadelere yer verildi. “Amerikan Senatosu’nun Irak’ın federal bir yapı içerisinde üç ayrı bölgeye ayrılması kararı, ülkedeki sorunların çözümünü de sağlayacaktır. Irak için en iyi yol hiç kuşkusuz Federal sistem olacaktır. Bu sistem sayesinde ülkedeki tüm farklı grupların ulusal, siyasal ve kültürel hakları da güvence altına alınacaktır.”  “Uzun yıllar boyunca özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren Kürdistan Halkı, Amerikan Senatosunun kararını çok olumlu karşılamıştır” denilen Başkanlık açıklamasının devamında, “federal sistem sayesinde ülkedeki güvenlik sorununun çözüme kavuşacağına inanmaktayız. Öte yandan Federal sistemle birlikte Irak’ta daha önce görülen ‘diktatörlük’ tamamen tarihe karışacaktır. Irak’ın toprak bütünlüğünü de garanti altına alaçak olan Senatonun kararını her yönüyle destekliyoruz” vurgusunda bulunuldu.

Dersim'de askerler sivilleri taradı

Haber gecmisine ait linkler:

Dersim'de askerler sivilleri taradı: 1 ölü

Askerler hem taradı hem de tutanak tuttu

12:36/Dersim'in Hozat ilçesi Boydaş Köyü'ne odun toplamaya giderken askerlerin ateş açması sonucu yaşamını yitiren Bülent Karataş, binlerce kişi tarafından sloganlar eşliğinde toprağa verildi.

Dersim'in Hozat İlçesi Boydaş Köyü'ne Ali Rıza Çiçek ile birlikte odun toplamaya giderken askerlerin ateş açması sonucu yaşamını yitiren Bülent Karataş, dün akşam saatlerinde toprağa verildi. Cenaze törenine DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, Hozat Belediye Başkanı Cevdet Konak, DTP, EMEP, ESP, İHD üyeleri, Tunceli Barosu avukatları, Tunceli Belediye Meclis üyeleri ve Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği üyelerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı.

Ailesi sinir krizi geçirdi Karataş'ın çarşı merkezinde bulunan evinin önünde bir araya gelen binlerce kişi, 'Katil devlet hesap verecek', 'Bülent Karataş ölümsüzdür', 'Anaların öfkesi katilleri boğacak', 'Dersim faşizme mezar olacak' şeklindeki sloganlar eşliğinde ilçe mezarlığına kadar yürüdü. Burada kılınan namazın ardından Karataş için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Karataş'ın toprağa verilmesi esnasında annesi, eşi ve kardeşleri sinir krizi geçirirken, Karataş'ın anne ve kardeşleri defin sırasında Kürtçe 'Seni vuran eller kırılsın, bizi bırakma' şeklinde ağıtlar yaktı. Karataş'ın resimlerinin taşındığı cenaze törenin ardından kitle ilçe merkezine kadar sloganlar ve alkışlar eşliğinde yürüdü. DERSİM

Diyarbakır umutsuz...

 Gönderen: rizgarionline Tarih: 29.09.2007 Saat: 11:31 Katkıda Bulundu rizgarionline Ertuğrul Mavioğlu*/Diyarbakır'da 1990 sonrasında göçe zorlanan ailelerin oturduğu beş mahalledeki 5 bin 706 hane üzerinde yapılan bir araştırma, Türkiye'de ekonomik açıdan en dipte olanların yaşam gerçeklerinin, Afrika ülkeleriyle yarıştığını göstermekle kalmadı, daha da kötüsü bu insanların geleceğe dair umutlarının tükendiğini de ortaya koydu. 'Diyarbakır Kent Yoksulluk Haritası' başlıklı araştırmaya göre zorunlu göç, hem işsizliğin, hem de yoksulluğun ana nedeni. İşsizlik ve yoksulluk ise cehaletin alt edilmesini önlerken, umutsuzluğu da artırmakta. Rapor açıklanırken bir konuşma yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, devletin yurttaşına 'hayır' yaparak değil, hakkıyla, emeğiyle onurlu bir şekilde geçinebileceği istihdam alanı açması gerektiğini söyledi.  Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ve Diyarbakır Yerel Gündem 21'in 2006'nın aralık ayında başlattığı araştırma, Gürdoğan, Fatihpaşa, Körhat Huzurevleri ve Peyas mahallelerinde toplam 36 bin 221 kişiye yapıldı. Çok yoksul gecekondu insanlarının yaşadığı bu mahallelerin ortak özelliği, hemen hemen tüm nüfusun zorunlu göç mağduru olması.  Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile Kayapınar Belediyesi'nce de desteklenen proje Barış Dikilitaş koordinatörlüğünde yapıldı. Araştırma, dün Diyarbakır'da kamuoyuna açıklandı. Araştırmanın ana başlıkları şöyle:  Güvencesizler  Araştırmaya göre, gerçek anlamda sosyal güvenlik sistemine bağlı olanların oranı sadece yüzde 26,3 düzeyinde. Hiç sosyal güvencesi olmayanlar yüzde 19,3'ken, sadece sağlık destek işlevi gören yeşil kart sahiplerinin oranı yüzde 54,3. Hane reislerinin yaşamına bu açıdan bakıldığında, işsiz, geçici işsiz veya kayıtdışı ekonominin eksik istihdam koşullarında çalışanların oranı yüzde 73,6'ya çıkıyor.  Eğitimsizler  Gürdoğan Mahallesi'ne ait veriler dışarıda tutulmak kaydıyla, görüşme yapılan toplam 4 bin 586 hanenin yüzde 71,5'inde altı yaş üzeri en az bir kişinin okuma-yazma bilmediği tespit edildi. Okuma-yazma bilmeyen toplam 6 bin 50 kişinin 4 bin 712'sini kadınlar, 1338'ini ise erkekler oluşturuyor. Okuma-yazma bilmeyenlerin yüzde 77,9'unu kadınların oluşturması, eğitimdeki cinsel ayrımcılığın vardığı boyutları da kendiliğinden ortaya çıkarıyor. Araştırma yapılan hanelerin yüzde 18,1'inde ise okul çağında olup okula gitmeyen en az bir çocuk var.  Muhtaçlar  Araştırmaya katılan hanelerin yüzde 79,7'si hanenin temel gereksinimlerini karşılamak için yardıma ihtiyaç duyduklarını belirtti. Geçimlerini herhangi bir yardıma ihtiyaç duymaksızın karşılayabildiklerini ifade eden ailelerin oranı yüzde 19,2 ile sınırlı. Geçimlerini sağlamak için yardıma ihtiyaç duyduğunu belirten hanelerde öncelikli ilk üç ihtiyaç kategorisi ise 'gıda', 'iş' ve 'kira'. Yardıma ihtiyaçları olduğu halde, hanelerin yüzde 70,9'unun hiçbir kişi ya da kurumdan yardım alamıyor oluşu ise bir diğer ayrıntı.  Açlık sınırının altında yaşıyorlar  Araştırmanın yapıldığı hanelerin büyük çoğunluğunun geliri, 403 YTL'lik asgari ücretin altında. 5 bin 706 hane arasında net bir geliri olmadığını söyleyenlerin sayısı 309. 64 hanenin aylık geliri ise 50 YTL'nin altında. Aylık gelirinin 51 ile 150 YTL arasında olduğunu söyleyen hane sayısı 916 ve bu, araştırmanın yapıldığı mahallelerin yüzde 16,1'ine denk düşüyor. Geliri 151-250 YTL arasında olanların toplam içindeki yeri yüzde 14,1. Bin 419 hanenin aylık kazancı 250-350 YTL aralığında. Bu dilimin toplamdaki yüzdesi 24,9'a denk düşüyor. 351-500 YTL arasında kazananlar da toplam içinde yüzde 22'lik bir orana erişmiş durumda. Zorunlu göçle hayli hırpalanmış olan bu mahallelerde sadece 933 hanenin kapısından ayda 501 YTL ve üzeri para giriyor ki, bunun oranı yüzde 16,4. Elde edilen bu sonuçlara göre, aylık geliri 500 YTL ve altında olan hanelerin oranı yüzde 83,6'ya ulaşıyor. Bu bulgu, Türk-İş'in yaptığı son araştırmaya göre 655 YTL olan dört kişilik ailenin 'açlık sınırı'nın da altında.  Göçzedeler  1990-2000 yılları arasında köylerinden Diyarbakır'a göç eden 2 bin 77 hanenin yüzde 51.6'sı temel göç sebebi olarak 'bölgedeki çatışmaları' gösterdi. Göç nedeninin 'ekonomik' olduğunu belirten hanelerin oranı ise yüzde 30,5. Temel göç nedenini 'eğitim olanakları' şeklinde özetleyen hanelerin oranı ise toplamda yüzde 14,6 ile sınırlı.  Umutsuzlar  Araştırmaya katılan 36 bin 221 kişiyi barındıran 5 bin 706 hanenin yüzde 70,8'i aç, perişan olmakla kalmamış, geleceğe dair umudunu da tamamen yitirmiş durumda. Araştırmaya katılanların sadece yüzde 29,2'u durumun daha iyi olabileceği yönünde bir beklentiye sahip bulunuyor.  Vasıfsızlar  Hane reislerinin yüzde 20'si uzun süreden beri işsiz olduklarını söyledi. Yüzde 38'i kendilerini "vasıfsız işçi" olarak nitelendirdi. Bu kategoriye hamallık, pazarcılık, ayakkabı boyacılığı, gündelikçilik, seyyar satıcılık ve temizlikçilik gibi işler giriyor. Hane reislerinin yaklaşık yüzde 60'ı yalnızca geçici işlerde çalışıyor. *Radikal gazetesi/29 Eylül/2007

Kürdistan İran'ın saldırılarını kınadı

Güney Kürdistan Hükümeti, İran'ın yeniden Kürt köylerini bombalamasını kınayarak, bir an önce bombardımana son verilmesini istedi. Kürt hükümeti yaptığı açıklamada, 'Geçtiğimiz haftalardan bu yana İran İslam Devleti Irak Kürdistan'ının sınırını bombalıyor' dedi. Bunun sonucunda bazı köylerin yıkıldığı ve binlerce köylünün mağdur olduğunu belirten Kürt hükümeti, bu top atışlarını 'iç hukuka aykırı' bularak komşuluk ilişkilerine zarar verdiğini ve Irak'ın egemenliğini ihlal ettiğini bildirdi. Saldırıları kınadıklarını belirten hükümet, İran rejiminden en kısa sürede bu saldırı ve tehditleri durdurmasını istedi. Kürt hükümeti, Federal Irak Hükümeti'nden de İran'ın saldırıları karşısında tavrını açık bir şekilde ortaya koyması çağrısında bulundu. Kürtler ayrıca Birleşmiş Milletlere de çağrı yaparak, saldırılara tepki göstermesini istedi. HEWLER

Erdoğan: Kürt azınlık yok

ANF/NEW YORK (28.09.2007)- İrlanda Cumhurbaşkanı Mary Robinson, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’a Türkiye’de Kürtlerin durumunu sordu. Bill Clinton’la, Hırvatistan ve Doğu Timor cumhurbaşkanlarının da bulunduğu panelde Erdoğan, Türkiye'deki Kürt orijinli azınlık olmadığını söyleyerek, dil yasağını savundu.  Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, ABD’de Clinton Küresel Girişimi Toplantısı çerçevesinde düzenlenen ''Küresel Çok Etnikli Toplumun İnşası'' adlı panelde, eski İrlanda Cumhurbaşkanı Mary Robinson'un Kürtlerin durumuna ilişkin sorusuyla karşılaştı.  ABD eski başkanı Bill Clinton, Doğu Timor Cumhurbaşkanı Jose Ramos Horta ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Stjepan Mesic ile ABD’li ünlü medya patronu Rupert Murdoch’un da katıldığı toplantıyı, yöneten İrlanda Cumhurbaşkanı, Erdoğan’a "Türkiye'de büyük bir Kürt azınlığı var. Kürtçe ülkenizde geçmişte yasaklanmıştı ama şimdi değil. Bu da ulusal uzlaşmaya yardımcı oluyor. Bu konuda görüşleriniz nedir?" diye sordu.  Yine konu hakkında inkarcı ve gerçekleri saptıran bir dil kullanan Türkiye başbakanı ise soruya karşılık şunları söyledi:  ERDOĞAN: TÜRKİYE’DE KÜRTLER HİÇ AZINLIK OLMADI  ''Bir şeyi düzelterek sözlerime başlamak istiyorum. Bunlardan bir tanesi Türkiye'de Kürt orijinli vatandaşlarımız azınlık hukukuna tabi değildir. Onlar, bir bütünün parçalarıdır. Hiçbir zaman Kürt orijinli vatandaşlarımız azınlık olmamıştır. Bunu şöyle bir ayırmakta fayda var. AB ile müzakere sürecinde olan bir Türkiye olarak azınlık hukuku farklıdır ama bütün değerlendirilmesi şu ana kadar Türkiye'de resmi dil Türkçedir. Şu anda da resmi dilimiz Türkçedir. Fakat Kürtçe gerek kullanımda gerek yayında gerekse Kürt orijinli vatandaşlarımızın, Kürt vatandaşlarımızın kendi hayatlarında kullanabilecekleri, öğrenmeye yönelik rahatlıkla kurslar açabilecekleri bir döneme girdik ve bununla ilgili anayasal değişiklikleri yaptık. Kopenhag Siyasi Kriteleri süreci içerisinde attığımız adımlardır. Şu anda bunun uygulaması vardır. Yani televizyonlarda yayın yapabiliyor, bunun yanında kurslar olabiliyor. Herhangi bir eğlence programı, bilboardlarda vesaire bu tür yayınlarını rahatlıkla yapabiliyorlar. Bu süreç başlamış vaziyette. Burada herhangi bir mani söz konusu değil. Bunu özellikle anlatmakta fayda görüyorum. Türkiye'de biz çok etnili bir toplumuz. Vatandaşlık noktasında durum farklı. Farklılıkları zenginlik olan gören bir ülkeyiz. Olaya böyle yaklaşıyoruz.''  Erdoğan, bu konuda kültürün en önemli başlıklarından bir tanesinin dil olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:  ''Ve bu dil bizim de zenginliğimizin en önemli yanı... Ama dili ülkede birliğin beraberliğin bütünlüğün bir aracı olarak değerlendirirsek, inanıyorum ki, o zaman halkın devletle iletişiminde de çok önemli bir unsur olacaktır. Aksi takdirde devletle iletişimde de halk, birey sıkıntılar çekebilir. Bundan dolayı da biz şu ana kadar resmi dilin Türkçe olmasından herhangi bir sıkıntı çekmedik. Şu anda resmi dil Türkçe... Ama dediğim gibi kullanımda, yayında kendi aralarında ana dillerini konuşmada, öğrenmede, kurslar açmada böyle bir sıkıntı yoktur. Anayasal zemini oluşmuştur.''  İRLANDA ESKİ CUMHURBAŞKANI: ERDOĞAN GÜRCÜ KÖKENLİ  Bu arada toplantıyı yöneten İrlanda eski cumhurbaşkanı Mary Robinson, Kürtlere ilişkin soruyu sorduğu Türkiye Başbakanı Erdoğan'ı tanıtırken yaptığı kısa konuşmada, ''Küresel Çok Etnikli Toplumun İnşası'' adlı panele ''kökenlerinde Gürcülük olan Başbakan Erdoğan'ın'' da katılmasının hoş bir tesadüf olduğunu belirtmesi dikkat çekti.

“ABD tankı” açıklaması

Rizgarî Online/ABD yönetimi, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Terör örgütü PKK'nın elinde, Amerikan yapımı top ve tank gibi ağır silahlar var'' sözleriyle ilgili, açıklama yaptı, ''Elimizde, bu suçlamayı destekleyecek hiçbir bilgi yok'' dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tom Casey, günlük basın toplantısında Erdoğan'ın bu açıklamayı 'neye' dayanarak yaptığını 'bilmediğini' söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tom Casey, günlük basın toplantısında Erdoğan'ın bu açıklamayı 'neye' dayanarak yaptığını 'bilmediğini' söyledi. "Ağır askeri ekipmanların 'nasıl' PKK'nın eline geçtiğini anlamak oldukça güç. ABD'nin, PKK'yı desteklemesi söz konusu olamaz" diyen Casey, ellerinde böyle bir suçlamayı destekleyecek hiçbir bilgi 'olmadığını' söyledi. Erdoğan, 27 Eylül'de konuşma yaptığı New York'taki Dış İlişkiler Konseyi'nde ilk kez, PKK'nın Amerikan yapımı hafif silahların yanı sıra top ve tank gibi ağır silahları bulunduğunu açıklanmış, ABD'nin bu konuda gerekli hassasiyeti göstermediğini belirtmişti. Öte yandan, ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada da, Türkiye ile Irak arasında yapılan terörle mücadele işbirliği anlaşmasının memnuniyetle karşılandığı belirtildi. Açıklamada "PKK ve diğer terörist örgütlerin tasfiyesinde en iyi yaklaşım, işbirliği" denildi. Federe Kürdistan yönetim ise, Türkiye ile F.Irak arasında imzalanan terörle mücadele anlaşmasının müzakerelerine çağrılmamasını "üzüntüyle karşıladığını" belirtti.  Kürdistan hükümetinin dış ilişkiler sorumlusu Felah Mustafa Bekir, Erbil'de yaptığı açıklamada , "Bu konuda ilgili taraf biziz. Bizi müzakerelere çağırsaydılar veya anlaşmanın içeriği hakkında bilgilendirseydiler çok daha iyi olurdu" dedi.

Irak hükümeti hiçbir zaman Türkiye’nin girmesine izin vermez

Gönderen: rizgarionline Tarih: 28.09.2007 Saat: 10:13 Katkıda Bulundu rizgarionline Rizgarî Online/ Federal Irak Dışişleri bakanı Hoşyar Zebari, ‘’Irak hükümetinin PKK’nin çıkarılmasına yönelik Türk hükümeti ile herhangi bir anlaşma imzalamadığını’’ söyledi. El-Hurra TV’ye konuşan Zebari, ‘’Hiç bir ülkenin egemenliğinin ihlal edilmesini kabul edeceğine inanmıyorum. Bunun için hiç bir ülke anlaşma olmaksızın başka bir ülkeye içişlerine karışma ve ülkesine askeri güç göndermesi hakkı vermez. Irak hükümeti, PKK’nin çıkarılmasına yönelik Türk ordusunun Irak topraklarına girmesi için Türk hükümeti ile herhangi bir anlaşma imzalamadı.’’dedi.  PNA’nın bildirdiğine göre Zebari, ‘’Her ne kadar Saddam rejimi döneminde Türkiye’ye 20–30 km’ye kadar içeri girme hakkı verildiyse de yeni hükümet bu izni hiç bir zaman vermez’’ dedi. ABD’nin “Irak’ın üç parçaya bölünmesi” planı ile ilgili Zebari, ‘’ Bütün Irak’lı liderler Irak’ın bütünlüğü üzerinde aynı düşünceye sahip. Irak’taki hiç bir parti ve taraf Irak’ın bölünmesi ve parçalanması talebinde bulunmadı. İş bu şekilde değil. Bundan dolayı Federalizm bölünmeden farklıdır. Arap dilinde dahi bu birlik anlamında kullanılıyor’’ dedi.

Kürdistan ekonomisini inşa çabası

Gönderen: rizgarionline Tarih: 29.09.2007 Saat: 09:41 Katkıda Bulundu rizgarionline Christopher Torchia*/ Kürdistan'ın başkentindeki reklam panolarında lüks alışveriş merkezleri ve otellerden övgüyle bahsediliyor, ancak ülkede bankacılık ve sigorta sistemlerinin iyi işlediği pek söylenemez. İnşaat sitelerinin üzerinde vinçler beliriyor, ancak çok az hükümet yetkilisi bu yapıların kalitesini denetliyor. Ekonomik gelişim devam ediyor. Bir meslek odasının bürosunda girişteki işaret, Irak'ın Kürt yönetiminin kontrolündeki bu bölgesinde iş çevrelerinin başıboşluğunu özetliyor. Yazılı uyarıda, "Lütfen silahınızı resepsiyonda bırakın" yazıyor.  Irak'ın geri kalan bölgesinde mezhep çatışmaları ya da Amerikan güçlerinin diğer gruplarla savaşı yaşanırken, Bağdat'ın kuzeyindeki Kürd bölgesi çoğunlukla daha güvenli bir yer. Burada gelişme gösteriliyor, çünkü güvenlik durumu nispeten daha iyi, ancak ekonomi zayıf ve ithalata bağımlı, ayrıca siyasi belirsizlikler ve kurumların şeffaf olmayışından da etkileniyor.  Bazı yatırımcılar, henüz el atılmamış bir petrol zenginliğinin bulunduğu bu fakir bölgede, Batılı tarzı iş çevrelerinde kabul edilemeyecek bir şekilde risk alarak faaliyette bulunuyor. Bu şirketlerin arasında Avrupa merkezli Kürd işadamları, ABD, Türkler, Körfez Arapları ve az sayıdaki Avrupalı ve Amerikalılar var.  Virginia merkezli Sigma International Construction, Erbil çevresinde 350'den fazla lüks ev inşa ediyor. Sigma'nın Kürdistan'daki direktörü Jim Covert, 80 evin satıldığını ve müşterilerin de bölgesel kabineden bazı bakanlar olduğunu söylüyor. En pahalı ev olan rezidanslar 580 dolara alıcı buluyor.  Covert, Sırp ve Bangladeşli işçileri çalıştırdığını, çünkü onların Kürd işçilerden daha yetenekli olduğunu söylüyor. Amerikalı idareci, "İnsanlar tereddüt dahi etmiyor. Burada insanların parası var ve para harcayacakları daha güzel bir şey de yok" diyor.  Her ne kadar inşa edilen yapılar bilbordlardaki parlayan ütopik iş kuleleri ve etrafı gür otlarla çevrili beş yıldızlı otel reklamlarından bir hayli uzak olsa da, aynı iyimserlik şehir boyu dizilen inşaat alanlarında da görülebiliyor. En azından, havaalanı yakınında "Hayal Kenti" adıyla yapılan ev inşaatları söylendiği tarihte bitmeyecek.  Bölgesel yatırım kurulu geçen yıldan bu yana toplam 5 milyar dolar değerindeki 51 projeye lisans vermiş ve bu paranın da yaklaşık yüzde 20'si harcanmış.  20 yıl öncesinde Kürdistan köylerinin çoğu Saddam'ın Kürdlere karşı uyguladığı Enfal kampanyası döneminde sistematik olarak yok ediliyordu. Amerika'nın kendilerine verdiği desteğe rağmen, BM'nin Irak'taki diktatörlüğe uyguladığı yaptırımlar Kürtlere de zarar veriyordu. İki büyük şehir olan Erbil ve Süleymaniye'nin yeni havaalanları var ve yeni binalar, yollar, evler, alışveriş merkezleri ve okullar yapılıyor.  Erbil'deki yeni bir benzin istasyonu, Amerika'daki herhangi bir çevre yolundaki istasyon kadar iyi görünüyor. Kredi kartı geçerli, 16 pompası, komşu Türkiye'den gelen patates cipsleri, çikolatalar satan bir mini marketi var. Türk hükümeti, Kuzey Irak'ın uzak köşelerinde üsleri bulunan Türkiyeli Kürd asilere karşı sınır ötesi operasyon tehdidinde bulunsa da Kürdistan'da yüzlerce Türk şirketi faaliyette bulunuyor.  Bir diğer siyasi belirsizlik kaynağı da Kürdistan'ın Bağdat ile ilişkisi. Petrol ve gelir paylaşımı yasa tasarılarıyla ilgili tartışmalar, birleşik, merkezi bir hükümetin kuruluşunu engelliyor. Kürd liderler kendi petrol yasa tasarılarını hazırladıktan sonra, Teksas'tan Hunt Oil Şirketiyle araştırma anlaşması imzaladılar. Anlaşmanın imzalanmasının ardından ulusal petrol bakanlığı derhal bu anlaşmanın meşruiyetini sorguladı.  Kürdistan bölgeye yatırımın gelmesi amacıyla geçen yıl yabancı yatırımcıların burada serbestçe arsa satın almalarının yolunu açacak bir yatırım yasasını kabul etti. Ayrıca yabancı yatırımcıların vergi ödemeden elde ettikleri karları ülkelerine göndermelerinin ve ithalat yapmalarının yolunu açtı. Ancak bankacılık sistemi çok açık, paranın ülke dışına çıkarılması oldukça zor. Ayrıca sigorta sektörü de neredeyse yok, pek çok otomobil sahibi, aracını kaskosu olmadan kullanıyor.  Yabancı kuruluşlar Kürdistan'da kurumlaşma çalışmalarına yardımcı oluyor. Bilgisayar kullanımı gibi temel bilgileri öğretiyorlar. Ancak şeffaflık kültürü henüz oluşmadı ve iş anlaşmaları sıklıkla kişisel ilişkilerin gücüne bağlı kalıyor. Kürdistan'da güçlü bir sınai ve zirai temelin eksikliği hissediliyor ve bölge çoğunlukla süt ve tahıl ithalatı gerçekleştiriyor. Kürdler, kalitesinin üstün olduğu düşüncesiyle İran ve Türkiye'den su satın alıyor.  Tüm problemlerine rağmen pek çok Kürd iyimser. *AP/ ERBİL, 24/09.2007 Hazırlayan: kaya Vural