Yerel kaynaklar, Türk ordusuna ait altı savaş uçağının bugün saat 11.15'te Sidekan nahiyesine bağlı Kandil eteklerindeki Balekan vadisi, Lewce, İnzo ve Bokriskan köyleri ile Geliye Bedran'ı şiddetli bir şekilde bombaladığını bildirdi.
Köylülerin hedef olduğu saldırıda çok sayıda hayvanın telef olduğu belirtilirken, Bokriskan köyündeki su projesinin de yerle bir olduğu kaydedildi. Saldırıdan dolayı köy tamamen boşaltıldı ve hayvanları telef oldu. Köylülerin Çoman ve Ranya'ya taşındığı bildirildi. YNK kaynakları da köye yapılan saldırıyı doğruladı.
HPG kaynakları da Türk savaş uçaklarını sivil halkın bulunduğu alanları vurduğunu belirtirken, gerillanın saldırıda herhangi bir kaybı olmadığını bildirdi.
Türk ordusu son günlerde Güney Kürdistan'a yönelik çok sayıda hava saldırısı düzenledi. Hava saldırılarından dolayı Zap ve Haftanin bölgesinde orman yangınları çıktı.
27 Temmuz'da da Kandil alanında PJAK mevzilerine yönelik kapsamlı hava saldırısı gerçekleştirildi. 24 Temmuz günü Türk ordusuna ait savaş uçakları Zap bölgesinde Çemço, Saca ve Şamke köylerini kapsayan hava saldırısında bulundu.
Türk ordusu 19 Temmuz günü de 19.20 sıralarında Amediye kazasına bağlı Kanimasi nahiyesindeki Maye, Ormana ve Ura köylerine top atışları yaptı. Yine aynı gün 02.00 sıralarında Güney Kürdistan'a yönelik bombalama başladı ve saat 07.20'ye kadar sürdü.
18 Temmuz'da saat 12.30 sıralarında da Türk savaş uçakları Amediye kazasına bağlı Deraluk nahiyesindeki Nerwe, Rekane köylerini bombalamıştı.
KANDİL / ANF
KÜRDİSTAN BÖLGE BAŞKANLIĞI’NDAN İNTİHAR SALDIRISINA KARŞI SERT KINAMA...
Kurdians: Tuesday, July 29, 2008
PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB)Başkanlığı, Irak Parlamentosunun gizli bir oturumla çıkardığı yerel seçimler yasasını protesto etmek için Kerkük’te düzenlenen gösteriyİ destekleyen ve sivil göstericilere karşı düzenlenen terörist saldırıyı kınayan yazılı bir açıklama yaptı.
Açıklamda, Kürdistan Bölgesi Başkanlığı’nın, Kerkük halkının Irak Parlamentosundan geçen yerel seçim yasası ve Kerkük’ün statüsü ile ilgili 140.maddenin 24.maddesi ile değiştirilmeye çalışılmasına karşı Kerkük’te düzenlenen sivil halk gösterisine destek verdiği, ancak gösterilerin sorunların çözümünü istemeyen taraflarca sabote edildiğini ve sivil halk gösterisine karşı bombalı saldırı düzenlendiği ve saldırıyı sert bir şekilde kınadığı belirtildi.
FKB Başkanlığı’nın yazılı açıklamasında, 200 bin den fazla Kerkük halkının sözkonusu yasayı ve maddeyi protesto etmek için caddelere çıktığı, istek ve taleplerini barışçıl bir şekilde ortaya koydukları ve sorunların çözümü için Irak Daimi Anayasasında bulunan 140.maddenin uygulanmasını istedikleri belirtildi.
Açıklamada, Kerkük halkının bu vatansever duruşunun Kürdistan halkının barışçıl taleplerini ve herkesin bir arada yaşama isteklerini tekrar ettiği kaydedildi. Açıklamada, Kerkük halkının bu barışçıl gösterisinin takdire şayan olduğu ifade edildi.
Açıklamada, Kerkük halkının bu medeni gösterisinin bir defa daha teröristlerin ve Kürdistan halkının düşmanlarının hedefi olduğu, teröristlerin gösteri yapan halkın arasında bombalı terörist saldırı düzenledikleri ve saldırının çok sayıda sivil halkın şehit olmasına ve yaralanmasına neden olduğu belirtildi.
Açıklamada, “Bölge Başkanlığı olarak Kerkük halkına ve göstericilere bu barışçıl tutumlarından dolayı teşekkür ediyoruz” denildi.
Yazılı açıklamada, “Biz, bu terörist eylemi sert bir şekilde kınıyoruz. Kentteki ilgili kurumların olayla ilgili ve olayı gerçekleştiren teröristlerin ortya çıkarılması için yasal işlemleri ve soruşturmaları acil bir şekilde başlatmaları çağrısında bulunuyoruz” denildi.
Açıklamada, Kürdistan halkının isteklerine karşı düzenlenen terörist saldırıların Kürdistan halkının 140.maddenin uygulanması konusundaki kararlılığını hiçbir şekilde engelleyemeyeceği vurgulandı.
Kürdistan - YEREL SEÇİMLER YASASINA KARŞI BAŞKENT HEWLER’DE DÜZENLENEN PROTESTOYA YÜZBİNLERCE VATANDAŞ KATILDI.
PNA-Arshad A.Abdurrahman/Hewler: Irak Parlamentosunda gizli bir şekilde kabul edilen yerel seçim yasasını protesto etmek için başkent Hewler’de büyük bir gösteri düzenlendi. Bugün saat 09:30’da başlayan prortesto gösterisine başkentteki bütün oluşumlar katıldı. Kürdistan Bölge Parlamentosuna kadar yürüyen Kürt, Keldani, Aşuri, Türkmen ve diğer oluşumlar 140.maddenin uygulanması konusunda sloganlar attı ve yazılı pankartlar taşıdı.
Protesto gösterisine, başkentteki bütün oluşumların yanı sıra, sivil toplum örgütleri, Kürdistan Öğrenciler Birliği, siyasi partiler, sendikalar ve diğer organizasyonlar katıldı.
Başkentte güvenlik üstdüzeydeydi. Kürdistan bayraklarının dalgalandırıldığı gösteride özellikle Irak Parlamento Başkanı Mahmud Meşhedani’ye büyük bir tepki vardı.
“KÜRTLER KERKÜKSÜZ OLAMAZ”
Bir milyona yakın gösterici sürekli “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir”, “Kürdüz Kerküksüz olmaz”, “140.maddeye EVET, 24.maddeye HAYIR” ve “140.madde olduğu gibi uygulanmalı” saloganları attı.
Büyük bir Kürdistan bayrağının açıldığı gösteride, Irak parlamentosunun kararına karşı tepki olarak bir de İngilizce, Arapça ve diğer dillerde yazılı pankartlar taşındı.
Göstericiler, 60 metre caddesi ve Şehit Saad Salonu yakınındaki anayoldan protesto gösterisine başlayarak Kürdistan Parlamentosu önünde toplandı.
‘’IRAK PARLEMANTOSUNUN KARARI PARLEMANTODAKİ BAASÇILARI ORTAYA ÇIKARDI’’
Göstericiler burada Kürdistan Parlamento Başkanı Dr. Kemal Kerkuki tarafından karşılandı.
Göstericileri selamlayan ve teşekkür eden Kerkuki burada bir konuşma yaptı.
Kerkuki, göstericilere hitaben konuşmasında, “Irak Parlamentosunda kararı parlamentodaki Baasçıları ortaya çıkardı” dedi.
Irak Parlemantosunun kararının Parlemantoda bulunan Baasçıları milletimiz için ortaya çıkardığını söyleyen Kerkuki, ülkede yasa ihlaline hiçbir şekilde izin verilemeyeceğini, Irak anayasaya uygun olmayan hiçbir şeye bağlılıklarının olmayacağını ve de buna destek olmayacaklarını kaydetti.
Kerkuki, bu yasaya hemen karşı çıkan Kürdistan Bölge Başkanılığına da teşekkür ederek, halktan dikkatli olmalarını ve Kürdistan halkına karşı kurulmaya çalışılan planları reddettmelerini istedi.
Gayet sağlıklı ve güzel bir şekilde geçen protesto gösterisinde göstericiler, Kürdistan Siyasi Liderliği’ne desteklerini yineledi.
Güvenliğin üstdüzeye çıkarıldığı protesto gösterisi daha sonra sessiz bir şekilde sona erdi.
Irak Parlamentosu geçen hafta Kürdistan İttifak Listesi’nin parlamentoyu terk etmesine rağmen Kerkük’ün 4 ayrı seçim bölgesine ayrılmasını öngören 24. maddesini gizli bir oturumla onaylamıştı.
Oylamanın bu şekilde parlamentodan geçmesi Kürdistan Bölgesi’nde büyük bir tepkiyle karşılandı. Dün de Kerkük’teki tüm oluşumlar sözkonusu karara karşı büyük bir gösteri düzenlenmişti.
PKK ilişkisinde Ergenekon devlettir
Ergenekon iddianamesinde PKK ve Öcalan'la yapılan bazı görüşmeler Ergenekon'a mal edilirken, sözkonusu görüşmelerde bizzat devletin temsil edildiği ise görmezden geliniyor. İddianamede, PKK ile ilgili kısımlar, en eklektik kısımları oluştururken, 1998 sonbaharında başlayan uluslararsı komployu aklama kaygısı açıkça görülüyor. Öte yandan Öcalan'ın İmralı'da bazı yetkililerin kendisiyle görüştüğüne ilişkin açıklamalarını teyit eden iddianame, devletin PKK'yi muhatap aldığını da gösteriyor.
Devlet adına ilişkilendiler
Ergenekon iddianamesi PKK'yi tasfiye planlarını ve devlet organları adına yapılan görüşmeleri Ergenekon bağlantısı olarak sayma çelişkisini taşırken, devlet birimlerinin PKK'yi muhatap aldığının itiraflarıyla da dolu. Tartışmalık iddianamenin en eklektik kısımlarını oluşturan PKK ile ilgili kısımlar, 1998 sonbaharında başlayan uluslararsı komployu aklama kaygısı taşırken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın İmrali sürecinde kendisi ile kimi dolaylı temasların yaşandığına dair açıklamalarını da teyit etti. Öcalan İmralı'da dönemin Genelkurmaybaşkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu adına bir subayın kendisi ile görüştüğünü, İmralı'ya getirildiği ilk günlerde 'bu oyunu bozalım' diyen rütbeli subayların ziyaretlerini onlarca defa dile getirdi.
Çandar Özal adına konuştu
Öcalan'ın 1990'lı yılların başından bu yana devletin dolaylı, aracılı veya kimi direk yöntemlerle muhatap alındığı, kimi görüşmeler yapıldığı, bu görüşmelerin sonunda tek taraflı ateşkesler ilan edildiği daha önce kamuoyuna duyurulmuştu. Turgut Özal'ın YNK Lideri Celal Talabani aracılığı ile geliştirdiği ilk ilişki 1993 ateşkesine yol açtı. O dönemlerde gazeteci Cengiz Çandar da Özal adına kimi görüşmeler yaptı. Öcalan bunları kamuoyu ile yıllar önce paylaştı. Ancak Özal açılımlarının karşılığını yaşamı ile ödedi. Ondan sonra MİT, daha sonra da Genelkurmaylık adına mesaj gönderenler oldu. Bu gelişmelere ilişkin hem Öcalan'ın anlatımları, hem de dönemin örgüt yöneticilerinin anlatımları kamuoyuna yıllar önce yansıdı.
Haddam Erbakan'ın aracısı
Özal dönemindeki açılımın samimiyetine tam olarak güvenmediği için bir fırsat kaçırdığını düşünen Öcalan, REFAH-YOL hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan'ın mesajlarına daha temkinsiz yaklaştığını İmralı'da yaptığı birçok açıklamada dile getirdi. 1998 yılı başlarında, uzlaşma zemini arayan Erbakan'ın Suriye eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam'ın aracılığı ile Öcalan'a mektup gönderdiği ise sonrasında kamuoyuna yansıdı. 'Dönemin Başbakanı Erbakan, Cemaat-ül İslam'dan PKK için arabuluculuk istemiş. Onlar da bize başvurdu. Öcalan bir teklif mektubu yazdı. Bu mektubu büyükelçiliğimiz aracılığıyla Erbakan'a verdik...' diyen Haddam, Nisan 2006'daki bir röportajında bu konuda şunları söyledi; 'Biz de (Öcalan'ın) bu teklif mektubunu Ankara'daki büyükelçiliğimiz aracılığı ile dönemin Başbakanı Erbakan'a gönderdik. Bunu okudu ve çekinerek, büyükelçimizden mektubu beraberinde geri götürmesini istedi. Büyükelçimiz, 'Neden bana geri veriyorsunuz? Bunlar sizin ve sizden yanıt bekliyoruz' dedi. Bunun üzerine, Erbakan, yanıtlayacağını ancak önce TSK'den bir komutanla görüşeceğini söyledi, tekrar dokümanların geri gitmesini talep etti. TSK reddetti. Zaten daha sonra Türkiye'nin Öcalan'la bu konuda diyalog sürdürmeyi tamamen reddettiği haberi geldi.'
Pek çok kurum ilişkilendi
Ancak MİT- hükümet-Genelkurmaylık üçgeninde değişik aracıların mesajları kesintilerle de olsa eksik olmadı. Bu aktörler görüşmelerini birbirine paralel ama değişik aracılarla yürüttü. Bütün aracılar görüşmeleri devlet adına yaptığını iletti. Bu konuda yaşananların arşivlerinde kayıtlı olduğunu daha önce duyuran PKK, görüşmelerin kimi ayrıntılarını da kamuoyu ile paylaşmıştı. Bunlardan Ülkede Özgür Gündem Gazetesi'nde de yer verilen Şahin Cilo'nun anlatımları dikkat çekiciydi. Avrupa sorumlusu olarak diplomatik çalışmalar yürüten KKK Yürütme Konseyi Üyesi Şahin Cilo, kendileriyle diyalog kurma arayışına giren kurumlardan birinin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) olduğunu iki yıl önce açıkladı. 1997 yılında MİT'in siyasal çözüm talebini kimi Kürt siyasetçiler aracılığıyla gönderdiğini söyleyen Cilo, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü noktasında kilit kurumlardan biri olan Genelkurmaylık'tan da kendilerine bu tür mesajlar geldiğine dikkat çeti. Cilo, Selim Okçuoğlu aracılığıyla gönderilen bu mesajın içeriğinde bir uzlaşma zemininin yaratılması için girişimlerde bulunulması isteğinin bulunduğunu açıkladı. Bunun dışında Teoman Koman'ın Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde Kürt işveren Mehmet Mehmetoğlu aracılığıyla benzer içerikte mesajlar gönderdiğini ifade eden Cilo, eski MİT müsteşarı Mahir Kaynak'ın bu mesajlardan haberi olduğunun altını çizdi. Ayrıca benzer bir yaklaşımın TÜSİAD'dan da geldiğini ifade eden Cilo, TÜSİAD'ın göndermiş olduğu mesajlardan da Mahir Kaynak ve Mehmet Mehmetoğlu'nun bilgisinin olduğunu kaydetti.
Genelkurmaylık Fırat'ı istedi
Aynı dönemlerde Abdulmelik Fırat'ın Şam'da Öcalan'la görüştüğünü söyleyen PKK'in Şam diplomasi sorumlusu Delil Amed, 'O dönem Genelkurmaylık Melik Fırat'a rol vermemizi istiyordu. Melik Fırat kendisi de buna dayanarak Önderliğin yanına geldi. Genelkurmaylık'tan aldığı güce dayanarak, HADEP Başkanı olmak istedi. Önderlik 'HADEP bir halk hareketidir ve yasaldır. Bu konuda biz bir şey diyemeyiz. Git halk seni kabul ederse olabilir, etmese karışmayız' dedi.' Şam ziyaretinin adından Avrupa'ya giden Fırat, PKK Avrupa temsilcisi Şahin Cilo ile görüştü. Selim Okçuoğlu ile yaptıkları görüşmelerde Okçuoğlu Cilo'ya, Genelkurmaylığın tavsiyesini iletti. Benimsenmeyen Abdulmelik Fırat, HADEP başkanı seçilmeyinde o dönemde pek çok HADEP yöneticisi tutuklandı. Öcalan da en son 23 Temmuz Çarşamba günü Fırat'ın Genelkurmaylık'la anlaştığını söyleyerek HADEP'in başkanı olmayı talep ettiğinden ayrıntıları ile bahsetti. Daha sonra Genelkurmaylık adına gelen bir albayla yapılan görüşmelerin sonunda 1 Eylül 1998 ateşkesini ilan ettiklerini söyleyen Cilo, konu hakkında ilginç açıklamalarda bulundu
Genelkurmaylık'tan direkt ilişki
Selim Okçuoğlu aracılığıyla yapılan görüşmelerin haricinde, Genelkurmaylık 2. Başkanlığı'na (dönemin Genelkurmaylık 2. Başkanı Çevik Bir'di) bağlı çalışan Halkla İlişkiler Dairesi'nde görevli Albay'ın PKK temsilcisi Şahin Cilo ile yaptığı görüşmeler, hareketin tarihinde Genelkurmaylık ile PKK arasında gerçekleşen ilk direkt görüşmeler oldu. Albayın Genelkurmaylık tarafından görevlendirildiğini Selim Okçuoğlu'nun da onayladığını vurgulayan Cilo, bu görüşmelerde Albay'ın 'Bundan sonra biz de savaşı sürdüremeyiz, siz de. Karşılıklı bir mekanizma oluşturup savaşı durdurmak gerekir' dediğini, fakat bu görüşmelerin sürdüğü dönemde Güney Kürdistan'a 1997 sonbaharında Şafak operasyonu düzenlendiğini, bu nedenle görüşmeleri kendilerinin kestiğini kaydetti. Aynı ilişkinin 1998 yılı ortalarında tekrar işletildiğini belirten Cilo, Genelkurmaylığı temsil eden Albay'ın bu sefer somut öneriler getirmeye başladığının altını çizdi. Yaptıkları görüşmelerin belgelerinin arşivlerinde mevcut olduğunu dile getiren Cilo, Genelkurmaylığın bir ateşkes ilan edilmesi durumunda somut adımlar atmayı önerdiğini kaydetti. Ancak 1 Eylül 98'de ateşkesin ilan edilmesinden 15 gün sonra Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde Atilla Ateş çok sert açıklamalarda bulununca Genelkurmaylık adına görüşmelere gelen Albay ile tekrar görüşen Cilo, Albayın, 'Taktiksel yaklaşıyoruz, kötü niyetimiz yok. Biz Suriye'yi sıkıştırıyoruz, başka bir şey yok. İleride biz de ateşkes ilan edeceğiz' dediğini aktardı. Bu gelişmeleri Öcalan tehlikeli bir komplo hazırlığı olarak değerlendirdi.
Görüşmeler devlet adına
PKK ve Öcalan ile Türkiye'de iktidarı oluşturan odakların birçok kez görüştüğüne ilişkin gerçekler kamuoyunda uzunca bir zamandır bilinmesine karşın, bu ilişkilerin çarpıtılarak yer almış olması nedeniyle inandırıcılığını ytiren iddianame Genelkurmaylık adına kurulan ilginç ilişkilere yer vererek PKK'nin nasıl muhatap alındığına dair anlamlı veriler sunuyor. Bunlar içerisinde İşçi Partisi Basın Bürosu'nda bulunan 'Prov mekt Oğuz' isimli word sayfası içersinde Özel Kuvvetler'de görevli biri ile Öcalan'ın avukatı arasında yapıldığı iddia edilen görüşme kaydı incelenmeye değer görünüyor. Oğuz isimli görevli PKK ile yıllardır devlet adına yapılan görüşmeleri doğruluyor. İddianamede Oğuz'un '1995-96'da Şam'da, Öcalan'ın bilgisinde bir protokol imzalandı. Ben bu girişimde kendim bulundum. Daha sonra 1997'de Brüksel'de görüşme oldu. Çevik Bir'e bağlı, Osman albayla görüştü. Ancak bu girişimlerin başanlı olması mümkün değildi. Çünkü Öcalan Şam'da iken kendini 'Kartal' olarak görüyordu. Öcalan'ın Şam'da olduğu sırada masaya oturulduğu anda, biz beş sıfır mağlup olarak başlıyorduk. Ancak şimdi durum değişti. Öcalan yakalandı, silahlı mücadeleye son vermeyi kabul etti. Şimdi biz beşiz, siz sıfırsınız. Yani Genelkurmay 5, PKK: 0. Bunu kabul ederek görüşmeye başlayabiliriz' sözleri bu anlamda dikkat çekiyor. İddianamede Genelkurmay adına girişimi soruna çözüm bulunması için başlattıklarını iddia eden yetkilinin avukata temel politikaları okuduğu ifadesi de bulunuyor.
Öcalan'la çözüm müzakeresi
Özel Harpçi 'İmralı'da bir tuğgeneral arkadaşımız var. Öcalan ile sorgu şeklinde olmayan görüşmeler yapıyor. Ve Genel Komutanlık'a rapor veriyor. Ne rapor verildiğini ben konum olarak bilmiyor olabilirim. Bunu isterseniz sorayım. (Sorduktan sonra) Öcalan, dışardaki arkadaşlarının bir girişim başlatmak için hazır olduğunu belirtmiş' sözleri ile Genelkurmaylığın Öcalan'la çözüm müzakeresi yaptığı iddiasında bulunuyor. Bu sözler 1999 sonrası gelişen barış girişimlerinin de Genelkurmaylık bilgisi dahilinde geliştiğini gösteriyor. İddianamede ayrıca özel harekatçının 'Açıktan ilişki olmaz. Bu ilişkiyi kabul etmeye kamuoyu henüz hazır değil. Bu girişimi yayarsanız, bir sonuç alınmadığı gibi, barışçı yolları da tıkamış olursunuz... Şimdi size bu metni okuyorum, itirazlarınız varsa söyleyin. Konuşalım. Sonra bu metni size vereceğim. Siz de bir karşı metin hazırlayın. İkinci görüşmemizde bir binbaşı olacak. Orada protokolü hazırlayacağız' sözleri ise dikkat çekiyor. Öte yandan iddianame 'PROTOKOL' isimli word belgesi içersinde; 'Protokol Önerisi - 06 Haziran 2000' başlıklı yazıda Öcalan'ın avukatı ile Oğuz denen özel harekatçı arasındaki konuşma kapsamında 5 sayfalık bir protokolden bahsediyor. Burada bahsedilen çözüm tartışmalarının iddianamenin başka sayfalarında Veli Küçük adına yapıldığı iddia edilen avukat görüşmesi ile benzerlikler taşıması savcının bilgileri karıştırdığı ya da niyetine bağlı yorumlayarak iddianameye aldığı kanaatine yol açıyor. ALTERNATİF
JITEM komutanı Veli Küçük Tır`larda ne taşıtıyordu?
Rizgarî Online/haber-yorum/ Ergenekon İddianamesinin hatırı sayılır bir bölümü Türk Tuğgenerali Veli Küçük'ün bazı kriminal ve mafya icraatlarına ayrıldı. Ancak devlet adına Kürdistan ve Türkiye`de Kürd ulusuna karşı yürütülen kirli savaştaki konumu ve eylemlerinin üstü halen de örtülüyor.Ergenekon iddianamesinde, Danıştay saldırısı, Gazi olayları, Sabancı sanığının öldürülmesi, Hablemitoğlu cinayeti gibi kriminal olayların azmettiricisi olmak ve mafyayla ilişki kurmak isteyenlerin referans ve enformasyon için Veli Küçük"ü aradığı bilgisine yer veriliyor.
Mafya yapılanmasındaki kişilerin her konuyu Veli Küçük"e bildirdikleri, Küçük"ün de her konu ile bizzat ilgilendiği anlatılan iddianamede "Başka bir mafya lideri hakkında bilgi almak isteyen kişiye kendisinin haberi olduktan sonra yanlış yapamayacağını söyleyerek bu mafya gruplarının kendisine olan bağlılığını açıkça ortaya koyduğu anlaşılmaktadır" deniliyor.
Tır konvoyları ne taşıyordu?
Öte yandan Türk Medyasının bildirdiğine göre Küçük'te ele geçirilen ve başlıklar halinde sıralanan dokümanlara savcılık tarafından "1" numara verilerek çözümleri klasörlere konuldu. Küçük'ün ajandasındaki notlar da iddianamede yer aldı. Notlarda içinde ne taşındığı açıklanmayan Tır konvoylarıyla ilgili şunlar kaydedilmiş.
“Haburdan itibaren Irak içine gidecek tırlar konvay olarak hareket edecek. Hüsam'a vereceğimiz miktar tır başına Bağdat 1200- 1500$, Güney Irak bölgesinde 1500- 1700 $, Ramadiye - Felluce - Tikrit 1600 - 1800 $ Bu fiyatları üzerine karımızı koyacağız.” RO/Ömer Kaçar
Ergenekon İddianamesi’nin ertesi…
AK Parti Kapatma Davası başlangıcının öncesi…
Kritik bir gün…
Pazar akşamının ileri saatleri…
* * *
Güngören…
Gündüzleri, İstanbul’un sanayi ve hizmet bölgelerine işgücü ihraç eder…
Ekmeğini taştan çıkarmaya çalışan insanlar akşamları geri döner.
Mütevazı ilçe sakinlerinin nefes aldığı ana caddede, tüm insanları, çoluk çocuk demeden haince, alçakça katletmeye kalkışmak...
* * *
İstanbul Göngören’de önceki akşam arka arkaya iki bomba patlat…
“Tuzak” olarak kullanılan ilk bombanın etkisiyle çok sayıda kişi olay yerine gelsin…
İkinci bombayı da tam kalabalığın toplandığı anda devreye sok…
Dört yaşındaki Aleyna’nıyı...
Beş yaşındaki Taha’yı…
On iki yaşındaki Şeyma’yı…
On üç yaşındaki Murat’ı...
Bu günahsız çocuklarla beraber, onca masum insanı öldür…
Ertesi günün zorlu maratonundan önce soluklanmaya çalışan onlarcasını yarala…
Ortalığı can pazarına dönüştür...
4’ü çocuk 18 kişi ölsün...
153 kişi yaralansın…
6’sı ağır 115 yaralı insan hala hastanelerde yaşam savaşı içinde olsun…
Ne için?
Neden?
* * *
Bu kanlı melanet kimin işine yarar?
Türkiye’de yeni açılımlar bekleyenlerin değil herhalde…
İçerde ve dışarıda umutlu açılımlardan yana olanların da değil.
Bu vahşet…
Fanatik Ergenekon yandaşlarının...
“Temizlenmekten” korkan “derin devletçilerin”…
Onların taşeronu olarak çalışan terör örgütlerinin hesabına uygun gözükmekte.
* * *
Güngören’den tüm Türkiye’ye yayılan...
Ve vicdanı olan herkesi sarsan ağır bir travma içindeyiz.
İnsan kendi kendine sormadan edemiyor:
“Alçaklığın sınırı yok mudur?”
* * *
Ergenekon İddianamesi…
Türkiye’nin derin sularındaki birbirine benzemezlerin “derin ilişki” ağını da ortaya koydu...
Terör belasının, vahşetinin, hayâsızlığın sağı, solu, Türk’ü, Kürt’ü yok…
Ayrı ayı sanılanların aslında nasıl birbirlerine bağlı olduğunu her gün biraz daha görmekteyiz…
Sağ gösterip sol vurmanın esas olduğu bir rezillik pazarı…
* * *
Baktım açıklamalar PKK’yı gösteriyor…
Doğrudur, olabilir, aynı tür bir patolojik kanlı vahşet son olarak Diyarbakır’da da yaşanmadı mı?
Ayrıca Güngören’deki kanlı tezgâh çalışmaya başladığında, Bingöl’de de harekete geçilmedi mi?
Ama PKK denen ne, kim, kimin yönlendirmesinde...
Bu soruların cevabı çok muğlâk…
Üstelik PKK, “ben yapmadım” diyor.
* * *
Türkiye’nin değişmesinden rahatsız olanlar…
Barıştan korkanlar…
Terörden rant sağlayanlar…
Zıt kamplarda gibi gözüküp...
“Derin dayanışma” içinde durmuyorlar mı?
Çıkar birliği yapmıyorlar mı?
* * *
Güngören’deki alçaklık…
Ergenekon ertesinde…
Kıbrıs meselesinden…
Ermeni meselesinden aradığını bulamayanların...
“Derin dayanışmalar” içinde bizleri, büyük bir çatışma ortamı içine sürüklemek isteyenlerin...
Daha önce bunu deneyip de başaramayanların son ve çaresiz bir girişimi olabilir...
O kadar çaresiz ki, minnacık çocuklarımız da dahil, onca günahsız insanı öldürecek kadar...
* * *
Tahammülsüz acıların öfkesindeyiz…
Böyle anlarda söz biter, duygular konuşur…
Hepimize tuzak kurma arzusunda olanlar var ise…
Onlar da tam bu noktada bizi tuzağa düşürme peşindeler…
Galiba medet umdukları son yer, ırkçı bir kışkırtmanın kurbanları olarak birbirimize girmemiz...
Ve Türkiye’yi bu alçak kan tüccarlarına bırakmamız.
Ama yanılıyorlar…
Güngören’in yaşam çilesi içinde hayat ören masum insanlarını çoluk çocuk demeden haince ve alçakça öldürmelerinin onlara bir çıkar sağlamayacağını, bunun hesabını vererek görecekler…
Çünkü planları tutmayacak.
Perihan Mağden Radikal -Bu memleketi hakikaten sevenler; kıçıkırık pozisyonlarını/ Bulgaristan sınırından öte hükmü olmayan yeteneksizliklerini değil de, bu Naçar Toprakları harbiden sevenler; burayı Norveç’lemek arzusuyla yaşayanlar esasında.
“Memleketimiz Norveç olsun ağbi,” diyenler. Öyle olsun ki sabah kalktığımızda sütü bırakmamış diye Sütçü Çocuğa bozulabilelim bir. Gasteci Çocuk/ Sütçü Çocuk: hangisi kalmışsa Norveç’te yani. Onunla arızanalım kabımıza sığamıyorsak.
En büyük elemimiz (ki, az elemlenecek bi mevzu değil) Küresel Isınma olsun filan felan.
Ergenekon Davası’ndan az biraz sevineyazdın mı oldun ey gafil-al sana bomba!
“Askeriye askeriyeliğini bilsin artık” mı buyurdun?” Ordu göreve! İşinin başına! İdareden, eğitimden, siyasetten uzaklara!” mı savurdun havaya?
Ümitle. Güzellikle. En içten dileklerimizle.
Al sana bomba!
İşte şimdi yine Ordu’yu ennnn güvenilir kurum gösteren anketlerin zamanıdır.
“Vatanın birrr karış toprağı” edebiyatının.
Hürriyet Gastesi devletin, “Katil PKK” manşetini çakmış bile.
“Gün birlik günüdür”, edebiyatlamasıyla sindirilmemizin. Zira Ergenekon
İddianamesi’yle birlikte fazla kirli çamaşır/ fazla girift ilişki/ fazla alış veriş/ fazla tehlikeli alâkalar- çok fazla, fazladan “şey” döküldü saçıldı ortalığa.
Önce bir ses bombası fırlatıp dikkâtleri Ergenekon’dan başka yerlere çekmenin zamanıdır. İkinci bomba da yeterince “kanlı” olmalı ki, biz yine bir İç Savaş Serinliği’ne ve Memleketin Özel Koşulları derin dondurucusuna kilitlenelim.
Bu “memleketin özel koşullarında” Ordumuz’un ehemmiyeti hiç eksilmez. Eksilmemeli. Öyle değil mi?
Hemen ıssızlığımızda/ yalnızlığımızda/ bahtsızlığımızda/ çözümsüzlüğümüzde kenetlenelim.
Kan akarsa hem, kan akıyorsa Statünün Bekçileri’nin yerlerini sorgulamamız imkânsızlaşır Çok ayıp etmiş oluruz.
Onlar bizi bombalara karşı koruyorlar, gidip onu bunu bombalıyorlar, biz kalkıp “Hesap verebilirlik!” diyemeyiz. Dememeliyiz. Kaç paraysa kaç para. ÇOK AYIP OLUR Edebiyatı. Nasyonel Sosyalizm’in kadir kıymet bilir çocukları.
Kimse nankörkedi olmak istemez bu topraklarda. Gerekirse “Bu gitti, bunu da alın askere!”
Lütfen bürokratik elitimizin, lütfen Yüce Türk Adaletimiz’in, lütfen uluğlar uluğsu Askeriyemiz’in, kadrini kıymetini bilelim.
Yoksa bu denli Usta İşi bombalardan bizi kim korur?
Terör şehirlere mi yayılıyor şimdi?
Terör büyük şehirlerde mi vuracak bu milleti? Bu büyüklerinin büyüklüğünü sorgulama gafletine herrr düştüğünde Tanrıların Arabaları tarafından cezalandıran milleti?
ALÇAKLAR Edebiyatı.
Kim bu Alçaklar?
Alçaklar’ın kimliğine dair öylesine ciddi kuşkulanmamızı icap ettiren, tam 2500 sayfa var.
“Kandil’e Misilleme”- yaaa öyle.
Hedefler vuruluyor. Aylardır Kuzey Irak topraklarını dövüyoruz.
Karda kışta dövdük bomba bomba.
Şimdi yazın sıcağında dövüyoruz.
Rövanş Hissi? Ha?
Dikkâtlerin tekrar olumlu yönde, yani “kapatılsın! Kapatılsın!” yönünde AK Parti’yi Kapatma’ya çevrilmesi lâzım.
Osman Paksüt’le Turan Çömez (hani İngiltere’de İngilizcesini ilerleten Kel Fırtına) konuşurken telefon dinlenmesine takılmışlarmış
Kapatma İddianamesi Perinçek’in Şanlı İşşş Partisi’nde bulunmuştu, hatırlarsınız.
“Ergenekon açtırmış resmen kapatma davasını”ya kadar uzanabilirdi, varabilirdi iş. Handiyse.
Ergenekon’dan “aranan” ve şanıyla/ şerefiyle yurda dönmeyi reddeden Turan Çömez neden görüşüyor ki habire birileriyle? Kim ki o? İşi ne? Anayasa Mahkemesi Yardımcısı’yla onun görüşüyor olmasının akla uygun bir izahı bulunabilir mi?
Ya Eskişehir ve Ümraniye’de ele geçen Ergenekon Bombaları’nın Masum Cumhuriyet Gastesi’yle Danıştay Baskını’nda serilenen bombalar olmasının?
Hakikate hiç bu denli yaklaşmamıştı Türkiye.
“Dağ fare doğurdu” utanmazları hiç bu kadar turnusollanmamıştı. Taraf olanlar hiç bu kadar haklı (delilli/klasörlü) çıkmamıştı.
Tam da Ertuğrul Özkök’ün başbakanla görüştü diye beşi bi yerdeler gibi parladığı günlere girmiştik. “Bu memleketin başbakanı olmak kolay değil. Ama inanın Hürriyet’in yönetmeni olmak da öyle”, paralellikleriyle kendisiyle görüşmeyi (en nihayet) kabul eden başbakana, beş basıyordu. Alicenaplıkta. Hoşgörsen’likte. Anlayış/ uzlaşı pınarlığında. Bütün istediği, bir tangoydu.
Her şey çok iyi gidiyordu. Daha az darbeci olmak mecburiyetinde kalacaklardı. Yani daha az “uzlaşı!” “makullük!” “ortayolculuk” kisvesi altında, düpedüz ortalık bulandırma/ hakiki demokrasiden yana olmama yazısı YAZAMAYACAKLARDI. Arsız marjinallikleri törpülenecekti.
Halklarına saygı duymayı öğreneceklerdi.
Ve haklarına.
Rasyonalite, onları köşeye sıkıştırmıştı. Eziyordu.
Bombalar patladı. İnsanlarımız öldü.
Manşetleri hazırmış; manşetlerinden çıkarttılar. Yeni oyunlara gebeyiz çocuklar.
19 Temmuz'da 'devlet bağlantılı' kişilerce Bingöl Genç'e bağlı Eskiköy mezrasına saldırı düzenlendi. 4 kişi öldürüldü, 7 kişi yaralandı.
20 Temmuz'da Genelkurmay, 'isyan çağrısı' niteliğinde bir bildiri yayınladı ve 'TSK'ye yönelik saldırılara tepki gösterin' çağrısında bulundu.
25 Temmuz'da Ergenekon iddianamesi kabul edildi. Ordu bağlantılarına işaret edilen iddianamede 'Kürt-Türk çatışması'nın hedeflendiği belirtildi.
27 Temmuz'da Hakkari Şemdinli'ye bağlı Alan köyü girişinde meydana gelen patlamada 3 kişi yaşamını yitirdi, 3 kişi de ağır yaralandı.
İstanbul Güngören'de 27 Temmuz akşamı meydana gelen patlamalarda 17 kişi yaşamını yitirdi, 100'den fazla kişi yaralandı.
CHP Lideri Deniz Baykal, Güngören katliamından sonra 'teröre karşı eylem' çağrısı yaptı. Hürriyet Gazetesi, 'PKK'den sivil katliam' dedi.
Hiçbir yetkili 'Olay PKK'nin işidir' demedi. Erdoğan da, doğrudan 'PKK yaptı' diyemedi, ancak PKK'yi hedef gösteren açıklama yaptı.
PKK, aynı gün içinde yaptığı açıklamada net bir şekilde, 'Güngören'deki saldırıyla herhangi bir ilgilerinin olmadığını' kamuoyuna duyurdu.
28 Temmuz'da Anayasa Mahkemesi, Ergenekon'a misilleme olarak değerlendirilen AKP'ye açılan kapatma davasını görüşmeye başladı.
Ve 28 Temmuz'da Kerkük'te Kürtlere saldırıldı, 25 Kürt öldürüldü. Ancak olay 'Kürtler Türkmenlere saldırdı' şeklinde yansıtıldı.
Bu gelişmeler, Türkiye'nin PKK ve Kürt karşıtı üzerinden derin bir provokasyona ve toplumsal çatışmaya çekilmeye çalışıldığını gösteriyor.
Haberlerin ayrıntıları için tıklayın
Deliller var inceleme yok
Güngören katliamında Ergenekon izi
Ergenekon dediğiniz budur işte...
Kerkü k'teki Ergenekonlar vurdu
KERKÜK SALSIRISI İLE İLGİLİ AYTINTILAR GÜNYÜZÜNE ÇIKIYOR: ITC , ‘’HALKA ATEŞ AÇIN’’ TALİMATI VERDİ...
Kurdians: Tuesday, July 29, 2008PNA-Bugün Kerkük’te Kürt , Arap ,Türkmen ve Asurilerden oluşan binlerce kişininin yerel seçim yasasını protesto etmek amacıyla düzenlediği kardeşlik gösterisi sırasında meydana gelen intihar saldırısına ilişkin detaylar aydınlanıyor...Şiddet yanlısı Irak Türkmen Cephesi (ITC) ‘nin kendi yönetimindeki silahlı kişilere ‘gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada bunu fırsat bilerek halka ateş açın’’ yönünde talimat verdiği ortaya çıktı.
Konuya ilişkin PNA’ya özel konuşan Kerkük İl Emniyet Müdürü Helo Necat, saldırıya ilişikin yapılan araştırmada ITC silahlı kişilerin patlama sırasında halka açıkça ateş açtığını dikkat çekerek güvenlik ekiplerinin , olaylar sırasında yaralanan Ziya Sıdkı adında ITC büro koruması ile hastanede görüştüklerini ve sözkonusu ITC korumasının saldırıya ilişkin yaptığı konuşmada ‘’ Gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada halka ateş açılması yönünde yukarıdan bize talimat geldi’’ dediğini belirtti.
Irak Türkmen Cephesi büro korumasının konuşmalarına dayanan Emniyet Müdürü Necat, dün Kerkük’te ITC bürosunda bugünkü gösteriye ilişkin bir toplantının düzenlendiğini ve bu toplantıda ‘’İmad’’ adındaki büro sorumlusunun bütün silahlı korumalara ‘’yarın yapılacak gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada bunu fırsat bilerek halka ateş açın’’ talimatı verdiğini kaydetti.
Saldırı ile ilgili şuana kadar hiç kimsenin tutuklanmadığını açıklayan Necat , söz konusu ITC büro korumasının da kendi isteği üzerine açıklamarda bulunduğunu ve bu akşam televizyon ekranlarında bu önemli açıklamaları yayınlayacaklarını dikkat çekti.
Kerkük kentinde bugün onbinlerce kişinin parlamentoda anayasaya aykırı bir şekilde onaylanan yerel seçim yasasını protesto etmek amacıyla düzenlediği kardeşlik gösterisi sırasında meydana gelen terörist intihar saldırısında çoğu öğretmen 23 kişi şehit olurken 100’den fazla kişi de yaralandı.
Kürdistan Bölge başkanlığı tarafından yapılan açıklamada bu insanlık dışı ve korkakça terörist saldırı sert bir şekilde kınandı.
YEREL SEÇİMLER YASASINA KARŞI BAŞKENT HEWLER’DE BUGÜN BÜYÜK BİR GÖSTERİ DÜZENLENİYOR…
PNA-Bugün başkent Hewler’de Irak Parlemantosu’nun çıkardığı yerel seçimlere yasasını protesto etmek için büyük bir gösteri düzenleniyor.
Gösterinin Kürdistan Saati ile 09:30’da başlaması bekleniyor.
Dün’ de aynı amaçla Kerkük’te büyük bir gösteri düzenlenmişti.
Bugün başken Hewler’de düzenlenecek gösteriye Kürdistan’daki partilerin tamamı katılıyor. Gösteri düzenleyecek halk Kürdistan Parlemantosu önünde toplanacak ve orada hazırlanan platformda çeşitli konuşmalar yapılacak.
Gösteriler sırasında herhangi bir olaya meydana vermemek için yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı belirtiliyor.
Dün Kerkük’te de büyük bir gösteri düzenlenmiş ve gösterilerin yapıldığı sırada göstericilere yönelik terörist bir saldırı düzenmişti.
Terörist saldırıda 20’den fazla vatandaş şehit olmuş 100’den fazla vatandaş da yaralanmıştı.
İLGİLİ HABER » Sağlık Bakanı: Kerkük'te 25 kişi öldü, 180 kişi yaralandı
Rizgarî Online/ Kerkük’te Kürdistanlılara karşı yapılan terörist saldırı PNA tarafından doğrulandı. PNA verdiği haberde şunları kaydetti.” bugün büyük bir gösteri sırasında meydana gelen hain saldırının ardından kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Konuya ilişkin açıklamada bulunan Kerkük güvenlik güçlerinden bir kaynak, bugün meydana gelen terörist saldırının ardından kentin genelinde bir gün süreli sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini belirtti. Kaynak ayrıca kentte saldırı ile ilgili henüz hiç kimsenin tutuklanmadığını belirtti.
KERKÜK SALDIRISI İLE İLGİLİ AYTINTILAR GÜNYÜZÜNE ÇIKIYOR: “HALKA ATEŞ AÇIN’’ TALİMATI VERDİ...
Kerkük saldırısı ile ilgili ayrıntılar gün yüzüne çıkıyor. Bugün Kerkük’te Kürd, Arap, Türkmen ve Asurîlerden oluşan binlerce kişinin yerel seçim yasasını protesto etmek amacıyla düzenlediği kardeşlik gösterisi sırasında meydana gelen intihar saldırısına ilişkin detaylar aydınlanıyor. Şiddet yanlısı Irak Türkmen Cephesi (ITC) ‘nin kendi yönetimindeki silahlı kişilere ‘gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada bunu fırsat bilerek halka ateş açın’’ yönünde talimat verdiği ortaya çıktı. Konuya ilişkin PNA’ya özel demeç veren Kerkük İl Emniyet Müdürü Helo Necat, saldırıya ilişkin yapılan araştırmada ITC silahlı kişilerin patlama sırasında halka açıkça ateş açtığını dikkat çekerek güvenlik ekiplerinin, olaylar sırasında yaralanan Ziya Sıdkı adında ITC büro koruması ile hastanede görüştüklerini ve sözkonusu ITC korumasının saldırıya ilişkin yaptığı konuşmada ‘’Gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada halka ateş açılması yönünde yukarıdan bize talimat geldi’’dediğini belirtti.
Irak Türkmen Cephesi büro korumasının konuşmalarına dayanan Emniyet Müdürü Necat, dün Kerkük’te ITC bürosunda bugünkü gösteriye ilişkin bir toplantının düzenlendiğini ve bu toplantıda ‘’İmad’’ adındaki büro sorumlusunun bütün silahlı korumalara ‘’yarın yapılacak gösteri sırasında meydana gelebilecek herhangi bir saldırı ve patlamada bunu fırsat bilerek halka ateş açın’’ talimatı verdiğini kaydetti.
Saldırı ile ilgili şuana kadar hiç kimsenin tutuklanmadığını açıklayan Necat, söz konusu ITC büro korumasının da kendi isteği üzerine açıklamalarda bulunduğunu ve bu akşam televizyon ekranlarında bu önemli açıklamaları yayınlayacaklarını dikkat çekti.
Kerkük kentinde bugün on binlerce kişinin parlamentoda anayasaya aykırı bir şekilde onaylanan yerel seçim yasasını protesto etmek amacıyla düzenlediği kardeşlik gösterisi sırasında meydana gelen terörist intihar saldırısında çoğu öğretmen 23 kişi şehit olurken 100’den fazla kişi de yaralandı.
Kürdistan Bölge başkanlığı tarafından yapılan açıklamada bu insanlık dışı ve korkakça terörist saldırı sert bir şekilde kınandı."
Türk Dışişleri Bakanlığından açıklama
Öte yandan Türk Dışişleri Bakanlığı, “Kerkük'teki saldırılardan duyulan endişeyi dile getirerek, Irak güvenlik makamlarını olaylar büyümeden gerekli tedbirleri almaya” çağırdı. Türk Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, "Irak'ın Kerkük şehrinde bugün sabah saatlerinde düzenlenen gösteri yürüyüşü sırasında yapılan intihar saldırısı sonucunda, ilk belirlemelere göre 15'in üzerinde Irak vatandaşının hayatını kaybettiğinin ve 35'i aşkın kişinin de yaralandığının üzüntüyle öğrenildiği" ifade edildi."Bu menfur terör saldırısı sonucunda hayatını kaybeden Iraklı kardeşlerimizin ailelerine başsağlığı, yaralananlara da acil şifalar diliyoruz" denilen açıklamada, ayrıca “söz konusu terör saldırısının hemen ardından, Irak'ta son dönemde sağlanan nispi huzur ortamını ve Irak'ın küçük bir modeli olan Kerkük'ün çok-etnili yapısını bozmayı hedefleyen bazı çevrelerce tahrikkar saldırı eylemlerine girişilmiş olmasının da endişe yarattığı” da kaydedildi.
“Kerkük'te tesis edilmeye çalışılan uzlaşı ve diyalog ortamını temelden sarsmaya yönelik bu eylemlere karşı Irak güvenlik makamlarının olaylar büyümeden gerekli güvenlik tedbirlerini almalarının” önemine dikkat çekilen açıklamada, "Kerkük'te yaşanan ve sadece Kerkük'te değil, Irak'ın ve bölgenin bütününde huzur ve istikrarı zedelemeyi amaçlayan bu terör ve tahrik eylemlerine karşı Kerkük halkının suhulet, itidal ve sağduyu içinde hareket etmesini temenni etmekteyiz" denildi. RO/Ömer Kaçar
6ay önce, ifademe başvurulmak üzere çağrıldığım İstanbul adliyesinde “Ergenekon Savcısı” Zekeriya Öz, Celal Kazdağlı ile birlikte yazdığımız “Ergenekon” (İmge, 1997) kitabını sormuştu: “10 yıl önce örgütün adına, bağlantılarına ulaşmışsınız. Neden devam etmediniz?” Başka bir şey ima etmek istiyordu. Ben bir madenci cevabı verdim: “İnebildiğimiz kadar derine indiğimizi düşünüyorduk.”
* * * İddianame açıklandığına göre aynı soruyu ben sorabilirim: “Savcı yeterince derine inebilmiş mi?” Kıyaslayabilmek için bizim kitaptan birkaç hatırlatma yapacağım. Neler yazmıştık? Örgütün Avrupa’da, Soğuk Savaş döneminde, CIA desteğiyle, NATO bünyesinde kurulduğunu, Esasen solun yükselişini önlemeyi amaçladığını, bunun için Nazi artığı faşistlerle mafyayı tetikçi olarak kullandığını, Provokatif eylemlerle kaos yaratıp bir darbeyi kışkırttığını... Kökeninin 12 Mart’a uzandığını, o dönem adının “Ergenekon” takıldığını, içinde subayların, emniyetçilerin, profesörlerin, gazetecilerin, işadamlarının yer aldığını... 12 Eylül öncesi MİT ve Genelkurmay’a bağlı Özel Harp Dairesi içinde teşkilatlandığını... Darbeye giden yolda, 16 Mart katliamından, faili meçhul kalan cinayetlere kadar pek çok kanlı eyleme imza attığını, 12 Eylül’den önce ASALA’ya, 12 Eylül’den sonra PKK’ya karşı kimi eylemlerde istihdam edildiğini, Dönemin Başbakan’ının verdiği işaretle (Veli Küçük’ün görev bölgesinde) 20’ye yakın Kürt işadamının öldürülmesi işini üstlendiğini, Maaşının, hileli yollardan verilen ihalelerle ödendiğini, Zamanla amacını aşıp “özelleştiğini”, dönemin Başbakan’ı tarafından oluşturulan “Özel Büro” içindeki “mafya liderleri, aşiret reisleri, üst düzey polisler” aracılığıyla terörle mücadele adı altında siyasi iktidarı kontrol altında tutmaya soyunduğunu... Uğur Mumcu’nun terör örgütleriyle devletin bağlantılarını çözmeye çalışırken ve “Apo’nun kontrgerillacılarla işbirliği yaptığı” kuşkularından hemen sonra öldürüldüğünü... Özal suikastını soruşturan savcının, suikastçının “Dazkırı’daki kontrgerilla teşkilatına mensup” olduğunu saptadığını ama “MİT’le ilgili adamlar”ca uyarılıp tahkikatı bıraktığını... Örgütün Susurluk kazasıyla deşifre olduğunu, Avrupa’da “Gladio” açığa çıktıktan sonra sıranın Türkiye’ye geldiğini... Tanıkları ve belgeleri konuşturarak yazmıştık. * * * Kitap ortada... Ne eksikti kitapta? “Çetenin sol kolu...” Ondan da sonraki yazılarımızda bahsetmiştik. Sabancı suikastının faili Duyar öldürüldüğünde “Bunu devlet örgütlenmesi içinde bir kol yaptırdı. Bir hesaplaşma vardı, bize çözdürdüler” diyen sese kulak vermiş, Duyar konuşmadan hemen önce Karagümrük çetesini Afyon cezaevine sevk ettiren bürokratı sorgulamış ve demiştik ki: “Duyar konuşsa hep sağ eliyle vurduğunu sandığımız çetenin sol elini de görecektik.” (20.2.1999) * * * 10 yıllık bu bilgileri, bugünkü iddianameyle kıyaslayınca ne görüyoruz: Yukarıdaki iddiaların birçoğunu doğrulayan veriler... Fark nerede? Savcı, bu devasa örgüt için “sarı saçlı, göçmen tipli, sert mizaçlı, vs.” diye bir lider eşkâli veriyor. Adını bilemiyor. Ama “Örgütün MİT ve TSK ile bağlantısı olmadığını” söylüyor. Böylece -bence- bütün bir maziyi sıfırlıyor; örgütü, 12 Eylül öncesi doğduğu yerlerden, “beyni”nden değil, “sinir uçları”ndan tutuyor. İddialarını, örgütün tarihsel, kurumsal, küresel kökenlerine değil, gündelik olaylara, telefon geyiklerine, güvenilirliği tartışmalı tanık ve belgelere dayandırıyor. Arka planı olmayan, muğlak, eksik bir tablo çiziyor. Daha da önemlisi -ve asıl sakıncalısı- dava, topyekûn bir arınmanın değil, gündelik, yüzeysel bir siyasi hesaplaşmanın izlerini taşıyor. O yüzden de çok ihtiyaç duyacağı kamuoyu desteğinden mahrum başlıyor. * * * Bütün çekincelerime rağmen, sadece Türkiye’nin ufkunu değil, bizim de gençliğimizi karartan örgütün adını taşıyan bu davayı çok önemsediğimi, iddianameyi eksik bulsam da heyecanla okuduğumu söylemeliyim. Peki “derin devlet”, iddianamedeki örgüt mü? Emin değilim. Giderek, asıl bu temizliği yapanın derin devlet olduğuna ikna oluyorum. Savcıyı görsem sormak isterim: “Örgütün adına, bağlantılarına ulaşmışsınız. Neden derine inmediniz?” milliyet