Buca Kırıklar Cezaevi'nde tutuklu bulunan Zana Yatkın'ın teyzesi Nispet Üzri, ziyarete gittiği cezaevinde görevliler tarafından onur kırıcı bir aramadan geçirildiklerini, kadınların regl döneminde olmasına rağmen üst araması adı altında iç çamaşırlarına kadar soyularak pedlerinin bile arandığını söyledi.
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. İzmir Tire B Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki Mehmet Deste'yi ziyarete giden kızı Derya Deste'nin çırılçıplak soyularak, genital bölgesinin bile aranmasıyla cezaevlerinde kadın ziyaretçilere yapılan onur kırıcı muamele skandalına Buca Kırıklar F Tipi Cezaevi de eklendi. Kırıklar 2 No'lu Cezaevi'nde tutuklu bulunan Zana Yatkın'ın teyzesi Nispet Üzri, yaklaşık 2 yıldır tutuklu bulunan yeğenini ziyarete gitti. Üzri son dönemlerde üst araması adı altında iç çamaşırlarına kadar soyularak, onur kırıcı bir muameleye tabi tutuldu.
Üzri, 14 Temmuz günü Kırıklar Cezaevi'ne ziyarete gittiğinde yine onur kırıcı bir şekilde iç çamaşırlarına kadar arandıklarını söyledi. Üzri ayrıca başka bir kadın ziyaretçinin regl olduğunu söylemesine rağmen pedinin bile kontrol edildiğini söyledi. Kadın ziyaretçilere yönelik özellikle böyle bir uygulamanın yapılmasının psikolojik olarak kendisini rahatsız ettiğini ve kendini aşağılanmış hissettiğini söyleyen Üzri, şunları kaydetti: '2 yıldır yeğenimi ziyarete gidiyorum. Ziyaret koşullarımızı her geçen gün zorlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. En son geçen hafta gittiğimde üzerimdeki elbiseleri yukarıya sıyırıp iç çamaşırlarımıza kadar aradılar. Çok utanç verici bir durum. Cezaevi çıkışında diğer tutuklu yakınlarıyla konuştum başka bir kadın da regl olduğunu söylediği halde 'kanlı pedimi bile çıkararak kontrol ettiler' dedi.' Üzri, İHD İzmir Şubesi'ne başvurdu.
'Üst arama işkencesi sistemli hale geldi'
İHD MYK Üyesi ve Ege Bölge Temsilcisi Necla Şengül, en son Tire Cezaevi'nde ziyaretçi kadınlara uygulanan arama işkencesinin birçok cezaevinde sistemli hale geldiğini söyledi. Kırıklar 1 ve 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde yaşanan hak ihlalleri üzerine başvuranların son dönemlerde yoğunlaştığına dikkat çeken Şengül, 'Özellikle Kırıklar 2 No'lu Cezaevi'nde ziyaretçilere yönelik üst aramasında yaşanan hak ihlalleri konusunda çok sayıda başvuru alıyoruz. Ziyaretçiler önce X-RAY cihazından geçiriliyor, ardından yeniden el aramasına tabi tutuluyor' şeklinde konuştu. Bu kadar aramanın yoğunlaştığı cezaevinde kadınların pedlerine ve genital bölgelerine kadar aranmasının onur kırmak, aşağılamak anlamına geldiğini söyleyen Şengül, 'Yasalar üst aramasının sınırlarını belirlemiştir. Bunun dışında özellikle mahpusları cezalandırmaya yönelik bu tür arama işkencelerini yapanların cezalandırılması gerekir' diye konuştu. İZMİR - DİHAFATMA KOÇAK
'Eğer Sayın diye hitap etmek suç ise, ben de Sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyerek kendimi ihbar ediyorum' kampanyası çerçevesinde, Van, Adana, Mersin, Ağrı Doğubeyazıt, Urfa ve ilçelerinde toplanan 34 bin 259 'Sayın Öcalan' dilekçeleri, savcılıklara gönderildi.
Van'da DTP il binası önünde toplanan yüzlerce kişi yoğun güvenlik önlemleri altında 'Sayın Öcalan', 'Bijî Serok Apo' sloganları eşliğinde Merkez Postanesi'ne kadar yürüdü. Postane önünde açıklama yapan Özgür Yurttaş Hareketi Aktivisti Hamit Dilbahar, 'Sayın Öcalan' ibaresine dava açılması yerine Kürt sorununda kilit isim olan Öcalan'la diyaloğa geçmesini istedi. 'Sayın Öcalan' sloganının atıldığı açıklamadan sonra toplanan 15 bin 'Sayın Öcalan' dilekçeleri, posta yoluyla Cumhuriyet Savcılığı'na gönderildi.
Adana ve Mersin'de 14 bin 323
Adana Merkez Postanesi'ne kolilerle götürülen 9 bin dilekçe, aralarında DTP Küçükdikili Belediye Başkanı Leyla Güven, DTP Seyhan İlçe Başkanı Mehmet Nardan ve THAYD-DER Adana Şube Başkanı Hasan Hüseyin Reyhan'ın da bulunduğu heyet tarafından posta yoluyla Adana Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Denizli Mahallesi'nde toplanan yaklaşık bin 500 dilekçeye ise polisin el koyduğu öğrenildi. Mersin'de de postaneye yürüyen 200 kişi, topladıkları 5 bin 323 'Sayın Öcalan' ihbar dilekçelerini savcılığa gönderdi.
Urfa'da 4 bin 536
Urfa'da da DTP il binası önünden Sarayönü Postanesi'ne kadar yürüyen kalabalık grup adına açıklama yapan DTP İl Başkanı İbrahim Ayhan, daha önce dilekçelerin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kabul edilmediğini hatırlattı. Açıklamadan sonra toplanan bin adet 'Sayın Öcalan' dilekçeleri posta yoluyla Cumhuriyet Savcılığı'na gönderildi. Aynı saatlerde Urfa'nın tüm ilçelerinde de 'Sayın Öcalan' ihbar eylemi gerçekleşti. Belediye Başkanı Etem Şahin'in de katıldığı Suruç'ta 2 bin 529 dilekçe, Belediye Başkanı Emrullah Cin'in de aralarında bulunduğu Viranşehir'de 500 dilekçe, Ceylanpınar'da 300, Halfeti'de 70, Siverek'te 55, Birecik'te 50 ve Hilvan'da da 32 dilekçe cumhuriyet savcılıklarına gönderildi.
Doğubeyazıt'ta 400 dilekçe
Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde aralarında Belediye Başkanı Mukaddes Kubilay'ın da bulunduğu yüzlerce kişi adliye binasına yürüyerek, 400 dilekçeyi savcılığa sunmak istedi. Ancak savcılığın dilekçeleri reddetmesi üzerine dilekçeler posta yoluyla savcılığa gönderildi. İhbar kampanyasına katılanların büyük bir bölümünün saçlarını kazıtması dikkat çekti. HABER MERKEZİ / DİHA
15:31İran ordusu dün gece yarısına doğru yaklaşık bir saat boyunca sivil alanları şiddetli bir şekilde bombaladı. Ayrıca iki köylünün son bir hafta içinde İran'ın döşediği mayınlardan dolayı yaralandığı öğrenildi.
İran ordusunun gerillanın denetimindeki Medya Savunma Alanları'ndaki sivil bölgelere yönelik şiddetli top atışları HPG kaynakları tarafından da doğrulandı. Top atışlarından dolayı bölgedeki halkın büyük panik yaşadığı gözlendi. Saldırıları endişe ile karşılayan köylüler korunmak için mağaralara sığındı.
Saldır İran ordusu dün gece yarısına doğru saat 22.00-23.00 sıralarında Xinere, Berkim, Kelmar, Kelmar, Sinin, Stêrokan, Lolan, Girde Şiwan ve Seroke alanlarına yönelik gerçekleşti.
Yollara mayın döşeniyor
Köylülerden edinilen bilgilere göre Sinin, Esterekan ve Kelmara köylerinde evlere yakın yerlere 15'ten fazla top güllesi düştü. Saldırı yaklaşık bir saat sürdü.
Öte yandan İran ordusunun son dönemlerde yayla kesimlerindeki yollara mayın döşediği öğrenildi. Bu mayınlardan dolayı son bir hafta içinde adı öğrenilemeyen iki kişinin yaralandığı bildirildi.
ANF
ABD'nin, İran-Irak (Doğu Kürdistan ve Güney Kürdistan) sınırında yeni bir askeri üs inşa etmeyi planladığı belirtildi.
İran devlet televizyonu, Iraklı kaynaklara dayanarak verdiği haberinde ABD'nin, Güney Kürdistan topraklarında İran sınırına 11 kilometre mesafede askeri bir üs inşa etmeyi planladığını duyurdu.
Güney Kürdistan'ın Halepçe kentinde yapılması planlanan üs için proje safhasının tamamlandığı ve halka ait toprakların istimlak edileceği belirtildi. ABD'nin, söz konusu üssü bölgedeki askeri operasyonlar için kullanacağı ifade edildi.
Süleymaniye eyaleti sınırları içinde yer alan Halepçe, Güney Kürdistan bölgesel yönetimin denetiminde bulunuyor.
Güney Kürdistan bölgesel yönetimin başkanı Mesut Barzani, geçtiğimiz yıl Fransız Le Monde gazetesine verdiği mülakatta, Bağdat ve Erbil'in, üs konusunda ABD ile mutabakata varmasından duyduğu memnuniyeti dile getirmişti.
32 üssü vururum tehdidi
İran, Washington yönetiminin askeri saldırı tehdidini hayata geçirmesi halinde 32 ABD üssünü vuracağını ilan etmişti.
»Rizgari - İran’dan, Doğu ve Güney Kürdistan sınırına tampon bölge
- Ergenekon operasyonunu sadece 'hükümete yönelik saldırılarla' sınırlı tutan ve 'Ya benden yana olursunuz ya da Ergenekoncusunuz' dayatmasıyla operasyonu 'toplumsal muhalefeti sindirme aracı' haline getiren AKP hükümeti ve yandaşı medya, gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. İddianamede yer aldığı belirtiline 'Ergenekon'un sağcı, solcu, İslamcı birçok kesimden meydana geldiği' yönündeki iddiaların da bu yöndeki psikolojik savaşa hizmet ettiği belirtiliyor.
Ergenekon operasyonu adı verilen yasadışı örgütlenme iddiasıyla yaklaşık 2 yıldan bu yana yapılan operasyonlarda bugüne kadar 58 kişi tutuklandı. Ergenekon yapılanması adı verilen bu yasadışı oluşumda yer aldıkları iddiasıyla tutuklanan ve aralarında generallerin de bulunduğu bu sanıkların yargılanması önümüzdeki günlerde başlayacak.
Bugün adı Ergenekon'a çıkan bu yapılanma Özel Harp Dairesi idi. 1978 yılında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit bunu bizzat açıklamıştı. Özel Harp Dairesi'nde sivil ve resmi kurumların bulunduğunu bizzat Başbakan açıklamıştı. 1990'lı yıllarda Bölge'nin yanısıra bazı metropollerde başta Vedat Aydın, Musa Anter, Muhsin Melik, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Medet Serhat olmak üzere onlarca Kürt aydını, işveren öldürülmüştü.
Savaş Buldan ve arkadaşları ise Kocaeli'ye bağlı Sapanca'da ölü bulundular. Bu dönem Kocaeli İl Jandarma Komutanı ise Veli Küçük'tü. Sapanca bölgesi o dönemde faili meçhul cinayetlerle anılmaya başlandı. Veli Küçük'ü daha sonra ise Ordu Jandarma Alay Komutanı olarak tanıdık. Kürt fındık işçilerinin Giresun-Ordu bölgesine sokulmasını engelliyordu. Bu dönem Ordu'da askerde olması gereken itirafçı Alaaddin Kanat ise Yalova'da rüşvet operasyonunda yakalanıyordu. Veli Küçük'e biraz daha bakmakta yarar var.
Veli Küçük, Albay Arif Doğan ve Cem Ersever'in kurduğu JİTEM'i, 1992 yılında ele geçirme operasyonu başlattı.1990-1991 yılları arasında Elazığ, Dersim ve Muş'ta faaliyet gösteren Yeşil (Mahmut Yıldırım), Diyarbakır'da görülmeye başlandı. Ersever ve Arif Doğan bundan rahatsız olmaya başladılar. Musa Anter'in Yeşil operasyonuyla öldürülmesi JİTEM'de ayrılıkları gün ışığına çıkardı. Arif Doğan, Batman Grup Komutanlığı'ndan Ankara'ya alınırken Ersever de beraber Ankara'ya geldi.
Diyarbakır ve Bölge ise Veli Küçük, Cemal Temizöz, Aytekin Özen, A. Kırca ile birlikte hareket eden itirafçılar ile Yeşil'e kalmıştı. Türkiye tarihinin en kanlı dönemi bu dönemdir. 1990-1995 yılları arasında Bölge'de tam 4 bin faili meçhul cinayet işlendi. Bu kamu görevlilerinin rollerine tek tek bakmakta yarar var. Cemal Temizöz Jandarma Diyarbakır İstihbarat Komutanlığı'ndan Denizli ve Tekirdağ Jandarma Alay Komutanlığı'na; JİTEM kurucusu Arif Doğan, Jandarma İstihbarat Komutanlığı'nın ardından Yalova Jandarma Komutanlığı'na; Veli Küçük, Kocaeli ve Giresun Jandarma Komutanlığı'na atandı. Veli Küçük Kocaeli'de Alay Komutanı iken telefon dinleme trafiğine de yakalandı. Sedat Peker ile sorun yaşayan Hadi Özcan Çetesi'nin, Albay Küçük'ten yardım istediği Susurluk raporuna kadar yansıdı.
Bu ekibin aslında bugüne kadar deşifre edilmeyen sınırötesi operasyonu da bulunmaktadır. Suriye'nin Qamişlo kentinde 12 Aralık 1980'de aralarında Kawa örgütünün merkez komite üyelerinin bulunduğu 16 kişinin öldürülmesi olayıydı. Bu olayın üstü örtüldü. Örtülmeye de devam ediyor. (Geçen günlerde bir tartışma programında Taraf Gazetesi'nin politika yazarlarından biri Ergenekon'un Bölge uzantısının gündeme geldiği zaman sustuğunu belirtiyor ve ülke bütünlüğü açısından sustuğunu ima ediyordu. Yani 4 bin faili meçhul cinayet, 4 bin insanın yaşamı onun için bir anlam ifade etmiyordu.)
Bu olayların yaşandığı tarihte Aytekin Özen 12 Eylül Askeri Darbesi'nin atamasıyla Mardin Belediye Başkanı görevini yürütürken, Veli Küçük ise Nusaybin'de Binbaşı rütbesiyle Jandarma Tabur Komutanı görevinde bulunuyor. Ve 12 Aralık gecesi 15 kişilik bir askeri tim Qamişlo kentinde, darbeden kaçan 7 Kawa üyesi ile bulundukları evsahibi eşi ve 10 çocuğu bir gecede öldürdüler. Bir odada bulunan Kawa Merkez Komite üyesi Hüseyin Aslan, 7 Kawa üyesi ve evsahibi ile birlikte toplam 17 kişi taranarak öldürülür.
Bu operasyonda yer alan 15 kişilik timi oluşturan ise Mardin Belediye Başkanı ve Binbaşı Aytekin Özen, Nusaybin Tabur Komutanı Veli Küçük, Yüzbaşı Cem Ersever, Atilla Uğur, Levent Ersöz, Cemal Temizöz ekibidir. Bu ekip, 1980'den 2000 yılına kadar Türkiye'de devlet içerisinde oluşturdukları örgütlenmelerle hem kişisel hem de grupsal çıkar sağlamıştır. Cemal Temizöz ihale dosyalarını 50 bin dolara sattığı gerekçesiyle hakkında soruşturma dahi açılmış fakat derin devletin yürüttüğü operasyonların açığa çıkartılmaması adına yaptıklarına göz yumulmuş bir kamu görevlisidir. Bunların temel özellikleri ise istihbaratçı olmalarıdır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Kenya'dan getirilmesinin ardından İmralı Adası'nda sorgulama timi arasında Atilla Uğur ile Cemal Temizöz de yeralmıştır. Ergenekon'un derin şifrelerinin çözülmesi, Jandarma İstihbaratı'nın çözülmesine bağlıdır. Bugüne kadar yapılan tutuklamalar, devletin Ergenekon yapılanması konusunda Fırat'ın iki yakasını ayırdığı görülmektedir.
Şemdinli İddianamesi sonrasında Dolmabahçe görüşmesinde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Yaşar Büyükanıt'ın önüne koyduğu yolsuzluk dosyası Birgün Gazetesi Yazarı Fikri Sağlar tarafından gündeme getirildi ve Fikri Sağlar linç edilmeye çalışılmıştır. Tıpkı Şemdinli'de olduğu gibi Ergenekon'da da derin devlet ve AKP çatışması yaşanmaktadır. Bu çatışma, tıpkı Şemdinli'de yaşanan uzlaşma gibi, Kürt illerinde meydana gelen cinayetlerin üstünün bugünden örtülmeye başlanmasıyla ortaya çıkmıştır. 25 Ocak 2001 tarihinde Silopi Jandarma Komutanlığı'nda HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile Ebubekir Deniz kaybedildi. Bu dönem Jandarma Alay Komutanı Levent Ersöz'dür. Tugay Komutanı ise Veli Küçük'ün çok yakın dostu Tuğgenaral İsmail Evci'ydi. İsmail Evci ile Veli Küçük'ün ortak noktaları ise Yalçın Tanfer'dir. Tanfer 2003 yılında Urfa'da yargılanıp 10 yıla yakın hapis cezası almasına karşın geçtiğimiz aylarda yapılan 'Kaldırım Operasyonu'nda üzerinde JİTEM kimlikleriyle yakalananlar arasındaydı. Türkiye, Tanış ve Deniz davasından mahkum olmasına karşın bu paşalara bu olay nedeniyle h�l� dokunulamadı.
Bu ülkenin Başbakanı Bülent Ecevit'e, Turgut Özal'a suikast planlayan Özel Harp Dairesi ne ise, 1990'larda JİTEM, bugün ise Ergenekon odur. Bu nedenle suyu fazla bulandırmanın anlamı yoktur. 'Derin devlet' çeteleri tasfiye edilmek isteniyor ve temiz bir toplum, demokratik bir ülke yaratılmak isteniyorsa, buyurun faili belli dosyalardan başlatın temizlik hareketini.
Ergenekon'un dehşet belgesi: Politikacılara suikast yapılacak
Taraf Gazetesi'nin haberine göre Ergenekon terör örgütünün kanlı yüzünü "Politikalar" başlıklı bölüm gözler önüne seriyor. Plana göre hedefe varılması için suikastlerin düzenlenmesi isteniyor.
"21. yüzyılda, kaçınılmaz bir biçimde dünya politikalarını ve siyasetçilerini istihbarat örgütleri biçimlendirecektir. Bu öylesine bir etkinlik olacaktır ki; 100 hatta 200 yıl sürecektir.
Neden 100 ya da 200 yıl? 20. yüzyıl dünyasında kültürel etkinliklerle toplumlar çökertilmiş ve yapı taşları değiştirilmiştir. Ve bu politikanın adına "globalleşme süreci" denilmiştir. Ancak, Çin ve Japonya'da başarısız kalınmıştır. Çin ve Japon toplumlarının da kültür emperyalizmi ile çökertilmesi, yapı ve inançlarının değiştirilmesi gereklidir. Bu nedenle emperyalist tuzağı globalleşme sürecinin amacına erişerek "Dünya Hükümeti" kurabilmelerinin önünde 100 ila 200 yıllık bir zaman engeli oluşmuştur.
İKİ YOL VAR AMA...
"Dünyada var olabilmiş tüm sistemler, ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere sahip siyasileri engellemiştir. Bunun ise; iki yolu vardır:
1- Suikast *
2- Dezenformasyondur
Kaçınılmaz olarak 21. Yüzyıla adım atmakta olan Türk insanı, kültürel anlamda dünya görüşü gelişmediği, okumadığı, matbaa makinesi ile icat edilmesinin üzerinden 900 yıl geçtikten sonra tanışabildiği için; kolayca yanıltılabilmekte ve her an kandırılmaya açık beklemektedir. Bu nedenle dezenformasyon ya da bir başka anlatımla 'kara propaganda' sonuçlan bakımından negatiftir.
Kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için; geriye kalan tek yol suikasttır."
İLLEGAL ÖRGÜTLERLE İŞBİRLİĞİ
"Suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için, siyasi portreler çok ciddi biçimde analiz edilmeli, ortak ideallere uygun siyasilerin seçim kampanyaları organize edilerek parlamentoda etkin ve güçlü bir biçimde yer alabilmeleri sağlanmalıdır.
İçte ve dışta ortak ve benzer idealler doğrultusunda faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası legal ve illegal örgütler ile işbirliğine yönelmek kaçınılmaz ve zorunluluktur."
Ergenekon'un insanı dehşete düşüren programları
1- Politikacılara suikast düzenlenecek
Karşı kamptaki politikacıları tasfiye etmenin iki yolu olduğunun altı çiziliyor: Dezenformasyon ve suikast. Sonra birinci seçeneği 'etkisi kalmadı' diyerek dışarıda bırakıyor. Geriye tek yol kalıyor, suikast....
2- Naylon terör örgütü kurulacak
Belge terör örgütlerinin mutlaka kontrol altında tutulmasını ve gereğinde 'naylon terör grupları' oluşturularak terör dünyasına yön verilmesini öngörüyor. "Ulusal ve uluslararası illegal örgütlerle işbirliğine yönelmek kaçınılmaz bir zorunluluktur' saptaması yapılıyor.
3- Uyuşturucu ve kimyasal silah işine girilecek
Almanya'nın uyuşturucu üretiminin olmazsa olmaz maddesi olan asit anhidrit tekeli kurduğu iddiasını gıptayla aktaran örgüt belgesi uyşturucudan para kazanma yolu tavsiye ediliyor.
Türkiye'nin silah üretmediği için kaçınılmaz olarak uyuşturucu köprüsü olduğunu belirten belge, "Bir başka şans da kimyasal silah üretimidir, bu konuda nitelikli eleman var" tespiti yapılıyor.
4- Kara para aklanacak
Örgüt belgesinde en yüksek kar elde etme ve para aklama yolu olması nedeniyle kimya ve ilaç sanayiine, hava kargo taşımacılığına girilmesi hedefleniyor. İllegal yollardan elde edilecek paranın özkaynak olarak örgütün legal şirketlerinde aklanması öneriliyor.
5- Yandaş medya oluşturulacak
Ergenekon'un medya kuruluşlarını mutlak bir biçimde kontrol etmesi gereğinin altını çizen belge, örgütün kendi medya kuruluşlarını oluşturarak ulusal ve uluslararası medya üzerindeki denetimi pekiştirmesininin zorunlu olduğu belirtiliyor.
6- Yarar sağlamayan ajanlar öldürülecek
Belgenin en ürkütücü bölümü, varlığından sadece başkanın haberdar olacağı "Kontrol Dairesi" ile ilgili. Bu dairenin personeli tercihen "merhametsiz" özel kuvvetler görevlilerinden oluşacak.
Dairenin ilk görevi operasyon sırasında temizleme ve ortadan kaldırma işlemlerinden doğacak sorunları çözmek. İkinci görevi ise davaya ihanet eden ve yarar sağlamayan ajanları öldürmek.
7- Yabancı bankalardaki hesaplar boşaltılacak
Belge örgütün üretim tesislerine, ticari holdinglere ve bankalara doğrudan ve mutlak sahip olması gerektiğini söylüyor. Başka şirketlere sızıp hacker'lar elişle bunları banka hesaplarının içeride ve dışarıda boşaltılmasını, naylon şirket kurup işleri bittiğinde personelin ortadan kaldırılmasını öneriyor.
8- Askeri ataşelerden yararlanılacak
Örgüt yurtdışı faaliyetlerde elçiliklerde görevli askeri personele özel bir misyon yüklüyor: "Çeşitli ülkelerde ticari şirket kurup finansal güç kazanımı yoluna gidilmeli, askeri ataşelerden mutlaka gerektiği biçimde yararlanılmalıdır"
9- Bütün STK'lar kontrol edilecek
Belgede yeni sivil toplum kuruluşları oluşturma hedefiyle de yetinilmiyor: "Ergenekon Türkiye'deki tüm STK'ları kontrol altına almalıdır" zaman
Her yıl Galler de düzenlenen uluslararası (Llangollen İnternatinol Eaiteddfodi)halk oyunları yarısmasın da kürdistan’ı temsilen katılan Londra Komkar halk oyunları ekibi yine birinci gelerek büyük bir başarıya daha imza attı.
08-13 Temmuz tarihleri arasaında yapılan yarısmada Hüseyin Hoca denetimin deki Komkar halk oyunları ekibi dört dalda yarışmalara katıldı.
57 ülke nin katıldığı yarışmada Work Street Dans Katagorisin de dunya birincisi olan ekip büyükler ve enstürmantal katagorisınde ikinci karoğrafi katagorisin de altıncı olarak Londra ya döndüler.
Bir hafta boyunca yaptıkları gösterilerle festivalin ilgi odağı olan Kürdistan ekibi özellikle Amerika ve Avusturalya lılar tarafından ilgiyle takip edildiler.
Festivalin son gecesinde yine bu iki ülkenin temsilcilerinin isteği üzerine Kürt kültürünü ve Komkar grubunu yakında tanımak amacıyla ziyaret etmek istediler. Bu isteği olumlu karşılayan grup akşam yemeğinde grubumuzun kaldığı evde buluştular. Çok sıcak bir ortam da gecen gecede halaylar çekilip danslar edildikten sonra gruplar birbirlerine kendi kültürlerini tanıttılar. Misafirler daha sonra yanında getirdikleri ulusal bayrakları ve ülkelerine has hediyeleri ekibimize verdiler. Ekibimiz de misafir ülke temsilcilerine Kürdistan bayrağı hediye etti.
Ayrıca grubumuzla yakından ilgilenen sadece ABD ve Avusturalyalılar değildi. Önümüzdeki yıl mayıs ayında ülkelerinde yapılacak olan festivale katılmaları için Hindistan, İspanya ve West İndia ülkelerinin temsilcileri bu festivallere katılmaları konusunda ısrarla devet ettiler.
Birinin gün boyu canlı yayınladığı ve sayısızca tv kanalının çekim yaptığı gösteriler
http://llangollen.tv/en/clip/33 adlı internet sitesinden izlenebiliyor.
Kazanılan birincilikten sonra bir açıklama yapan Londra Komkar baskanı Mustafa Taşkan ‘’bu sene aldığımız 6. birincilik. Bu birincilikler uzun bir çalışmanın ve özverinin ürünüdür, bu bağlamda başta Hüseyin Hoca olmak üzere emeği geçen bütün gençlere yönetim kurulu adına teşekkür ediyorum. Umarım bundan sonraki yıllarda daha güzel ve daha çok başarılara imza atarak ülkemizin adını bütün dünyaya duyururuz’’ dedi. Kurdistan-post.org
Mehmet Altan-Star
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ilk nüvesini, 1889’da Askeri Tıbbiye Mektebi’nde kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu.
1895’ten itibaren Osmanlı Devleti’nin her yanında askeri birlikler içinde ‘ihtilal’ örgütlerinin kurulduğuna dair anlatımlar vardır.
Örgütlerin birçoğu daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne (İTC) katıldı.
Merkezi Selanik’te bulunan 3. Ordu, 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren bu örgütlenmelerin en önemli odağı oldu.
Örgüte katılan subay ve siviller silah üzerine yemin ediyor ve örgüt sırlarını dışa vurdukları takdirde öldürülmeyi göze alıyorlardı.
* * *
1907 Eylül’ünde Paris’te yapılan ikinci kongresinde Jöntürk hareketi İttihat ve Terakki Komitesi adını aldı ve II. Abdülhamit yönetimine karşı bir ihtilal örgütlenmesine karar verdi.
1908 Devrimi’ni Selanik’te bulunan İttihat ve Terakki Merkez Komitesi organize etti.
1908’den sonra Osmanlı siyasetinde ön plana çıkan İttihat ve Terakki liderlerinin hemen hepsi, başta Talat, Enver, Cemal, Cavit, Rahmi ve Şükrü Beyler olmak üzere, 1908 öncesinde Selanik’teki İTC örgütlenmesinde yer alan isimlerdi.
* * *
24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilanından sonra İTC doğrudan iktidara gelmedi; Hüseyin Hilmi Paşa, İbrahim Hakkı Paşa ve Sait Paşa gibi saygın kişiliklere kurdurulan hükümetleri dışarıdan kontrol etmeyi tercih etti.
Şubat 1909’da Osmanlı tarihinde ilk kez bir hükümet, mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü.
Cemiyetin 1908, 1909, 1910 ve 1911’deki ilk dört kongresi Selanik’te gizli olarak yapılmış ve Merkez Komite üyeleri kamuya açıklanmamıştı.
Gizli bir cemiyetin siyasi sorumluluk taşımadan sahip olduğu iktidar, 1909 başlarından itibaren sert eleştirilerle karşılaştı. ‘Rical-i gayb’ (görünmez kişiler) deyimi siyasi hiciv diline girdi.
* * *
Nisan 1909’da cemiyete muhalif bir gazetecinin Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı ‘31 Mart Vakası’ olarak bilinen ayaklanmaya yol açtı.
Kimi iddialara göre de, tamamıyla düzmece olan bu ayaklanma Selanik’ten gelen ordu birlikleri tarafından bastırıldı.
Cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti. Şubat 1912’de yapılan ve ‘Sopalı Seçim’ olarak anılan seçimi, hemen her yerde İTC adayları kazansa da 16 Temmuz 1912’de, Halaskár Zabitan grubu’nun muhtırası üzerine Sait Paşa başkanlığındaki İTC kabinesi istifa etmek zorunda kaldı.
23 Ocak 1913’teki Babıali Baskını’nda o sırada binbaşı rütbesinde olan Enver öncülüğünde silahlı bir grubun Babıali’de toplantı halindeki hükümeti basıp, Harbiye Nazırını öldürüp sadrazamın kafasına silah dayayarak istifaya zorlaması ile İttihat ve Terakki iktidarı yeniden ele geçirdi.
* * *
İktidarı, askeri darbe ile ele geçirdikten sonra da Cemiyet, kendi hükümetini kurmaktansa, saygın bir asker olan Mahmut Şevket Paşa’yı sadrazamlığa getirmeyi seçti. Ancak 11 Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın da bir suikasta kurban gitmesi üzerine, Sait Halim Paşa sadrazamlığında bir diktatörlük yönetimi kuruldu.
Aralarında muhalif siyasi liderlerin bulunduğu 24 kişi Mahmut Şevket Paşa suikastıyla ilgili görülerek idama mahkûm edildi. (Osmanlı Devleti’nde 1820’lerden bu yana infaz edilen ilk siyasi idamlardır.) İTC yönetiminin muhalifleri arasında bulunan, çoğu yazar, gazeteci ve milletvekili olan 250 dolayında kişi Sinop’a sürgün edildi. Tüm muhalif gazeteler kapatıldı.
* * *
İTC, Osmanlı’yı Birinci Dünya savaşı’na soktu...
Savaşın ilk aylarında Sarıkamış’ta, daha sonra Süveyş’te ve Irak’ta uğranan ağır yenilgiler Başkumandan Enver Paşa’nın siyasi konumunu sarsamadıysa da, stratejik becerisine ilişkin kuşkular doğurdu.
Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükümeti 8 Ekim 1918’de istifa etti.
1 Kasım’da yapılan olağanüstü kongrede İTC kendini feshederek, Teceddüd Fırkası (Yenilenme Partisi) adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi. 2 Kasım’da İTC liderleri Enver, Talat, Cemal, Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım yurt dışına kaçtılar.
Bu dönemde gerek Türkiye’de gerek İtilaf Devletleri kamuoyunda yaygın olan inanca göre parti örgütü tasfiye edilmemiş, daha sonra yeniden ortaya çıkmak üzere yeraltına çekilmişti.
* * *
Siyasetçisi ve medyasıyla ‘Ergenekon Cephesinin’ darbecilik konusundaki azmine bir kez daha şahit olunca, bu vahim patolojinin nedenlerini araştırırken, yeniden İttihat ve Terakki cemiyeti’ne geri döndüm...
Çünkü bu kadar yüzsüzce darbe savunuculuğuna soyunmak ancak İTC mantığıyla olur.
Kim bu Ergenekon Cephesi?
Galiba dönemin değiştiğinden habersiz İttihat ve Terakki hortlakları...
Hortlayıp, canlanmaya çalışıyorlar ama galiba çok zor...
Onlar değişmese de, dünya ve Türkiye çok değişti çünkü.
Bu çarpıcı sözler Ergenekon operasyonunun ilk günlerinde gazeteci Ali Bayramoğlu’nu arayan üst düzey bir emniyet yetkilisine ait
O ZAMAN KRİMİNAL DELİL YOKMUŞ • Ali Bayramoğlu, aylar önce o emniyet yetkilisinin ‘Hrant çok yakın arkadaşınızdı. Bilin ki Dink’i Ergenekon öldürdü. Ama henüz kriminal delil olmadığı için ispatlayamıyoruz’ dediğini anlattı. ERGENEKON’UN DİĞER EYLEMLERİ • Bayramoğlu’na göre Dink suikastı, Cumhuriyet mitingleri, Malatya misyoner katliamı, Danıştay saldırısı ve Santoro cinayeti de Ergenekon bağlantılı ve bu çete 28 Şubat sürecinde kurulmuş.
DARBECİLERLE İŞ TUTAN MEDYA • Son operasyonda tutuklanan paşaların, darbenin altyapısını oluşturmak için Ankara’da yaptıkları toplantılara daha çok İstanbul’dan gazeteciler katılmış. Planları öğrenmiş ama suskun kalmışlar. Söyleşinin devamı NEŞE DÜZEL’in “PAZARTESİ KONUŞMALARI”nda...