- Ergenekon iddianamesinde sanıkların Susurluk bağlantıları ele alınıyor. JİTEM'in var olduğu, Veli Küçük'ün de kurucusu olduğu kabul ediliyor. Faili meçhul cinayetlere ilişkin bilgilerden söz ediliyor. Ancak bütün bunlar, hiçbir şekilde incelenmiyor, suç unsuru sayılmıyor, sadece 2000'den sonraki Ergenekon'a dayanak yapılıyor. Bu da kontr-gerillanın bir kez daha korunduğunu gösteriyor
-
Dokunulmayanlar JİTEM ve kurucusu Küçük - Ergenekon örgütünü 1999'dan sonraki süreçleriyle ele alan, eylem, amaç ve planlarını ise sadece 'hükümete yönelik girişimlerle' sınırlı tutan iddianame, yaşanmış birçok karanlık olayı delil olmasına rağmen sorgulamıyor. Veli Küçük'ün JİTEM'in kurucusu olarak kabul edildiği iddianamede, Küçük'ün özellikle Kocaeli'de görev yaptığı sırada birçok faili meçhul cinayetin işlendiği ve bunlara ilişkin bilgilerin Küçük'ün evinde yapılan aramada ele geçirilen ajandada kayıtlı olduğu belirtiliyor.
-
JİTEM sorgulanmadı - Ancak iddianamede, bu hususların hiçbirisi suç olarak görülmüyor ve bu olayların incelenmesi gereği duyulmuyor. Bu da, başta Kürtler olmak üzere, faili meçhule kurban giden binlerce kişinin hesabının sorulmayacağını gösteriyor. Ayrıca JİTEM'in varlığı kabul edilmesine rağmen kontr-gerilla kategorisinde ele alınmaması ve kurucusu olduğu belirtilen Küçük'ün bu konuda sorgulanmaması, iddianamenin Türk Gladyosu'yla hesaplaşmaktan uzak olduğunu gösteriyor.
-
TSK bağlantısı reddedilse de var - İddianamede reddedilmesine rağmen, bütün belgelerde Ergenekon'un 'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösterdiği' açıkça görülüyor. Ergenekon'a ait silahların ordu tarafından verildiği, örgütün en önemli birimi olan 'Operasyon Dairesi Komutanlığı'na seçilen görevlilerin ordudan seçildiği de kaydediliyor. Bütün bu bağlantılara rağmen, iddianamede bol bol propagandası yapılan TSK, övgülüyor.
-
Susurluk'u hatırlatıyor Sanıkların derin bağlantıları - Türk Gladyosu'yla hesaplaşmak yerine sadece 'derin devletin amaçları dışına çıkmış' Ergenekon'un ele alındığı iddianamede, sanıkların Susurluk'taki derin devlet bağlantıları bile sorgulanmıyor. Sanıkların, Susurluk'ta açığa çıkan ve 1980 öncesine dayanan derin devlet ilişkileri, 2000'den sonraki Ergenekon'a dayanak yapılıyor.
-
Susurluk'un akıbeti - Sanıkların 1980 öncesine dayanan bağlantıları bile Ergenekon'un derin devletin bir oluşumu olduğunu, iddianamenin de bu kapsamda hazırlanması gerektiğini gözler önüne sermesine rağmen, Savcılığın sadece son yıllardaki bağlantılar üzerinde durması, Ergenekon'un da Susurluk'un akıbetine uğrayacağını gösteriyor.
Susurluk'u hatırlatıyor!
Türk Gladyosu'yla hesaplaşmak yerine sadece Ergenekon'u 'NATO'nun kurduğu derin devletin amaçları dışına çıkmış bir örgüt' olarak ele alan Ergenekon iddianamesine ilişkin tartışmalar sürüyor. Derin devlet oluşumunun normal karşılandığı gözlemlenen iddianamede, sanıkların bağlantıları, eylemleri ve planları bir bütün olarak masaya yatırılmıyor. Susurluk kazası sonrasında derin devlet içindeki bağlantıları ortaya çıkarılan, ancak haklarında hiçbir işlem yapılmayan sanıklar Ergenekon iddianamesinde de dokunulmaz kılınıyor. Veli Küçük, Ali Yasak, Sami Hoştan, Sedat Peker, Muzaffer Tekin, Doğu Perinçek gibi isimlerin Susurluk bağlantıları bile Türkiye'deki derin devlet yapılanmasını gözler önüne sererken, iddianamede bazı ilişkiler sadece 'hatırlatma' ve 2000 sonrasındaki Ergenekon'un 'kanıtı' olarak ele alınıyor.
Manifesto olarak nitelendirilen ve Türk Gladyosu'na karşı büyük bir mücadele olarak ortaya konulmaya çalışılan Ergenekon iddianamesinin büyük eksiklikler ve çarpıtmalar barındırdığı, Türkiye tarihi boyunca gerçekleştirilen birçok karanlık olayın altında imzası bulunan derin devleti aklamaya yönelik olduğu her geçen gün netleşiyor. Savcılık iddianamede, derin devlet oluşumunun Türkiye'nin NATO'ya üye olmasıyla birlikte başladığını, Susurluk gibi önemli olayların bu kapsamda ele alınması gerektiğini ve derin devlet örgütlenmesinin Türkiye'ye çok şey kaybettirdiğini kabul etmesine karşın, Ergenekon örgütünü sadece 1999'dan sonraki süreçlerle sınırlandırıyor. Birçok belge, bulgu ve bağlantıya karşın, Ergenekon'un derin devlet bağlantıları sorgulanmadığı gibi, derin devlet oluşumunun 'devletin çıkarları için hizmet ettiği' kabul ediliyor. Ergenekon da 'amaçları dışına çıkmış bir örgüt olarak' kabul edilerek, 1999'dan sonraki süreçlerde elde edilen bazı belge ve ilişkilerle sınırlandırılıyor.
İddianamedeki Küçük
Ergenekon sanıklarının tümünün bağlantılarının sorgulanması bile derin devlet ilişkilerini ele vermeye yetmesine rağmen, bunlara değinilmiyor. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün JİTEM'in kurucularından olduğu, Susurluk'ta merkezi bir rol oynadığı belirtilmesine karşın, iddianamede bütün bu geçmiş süreçlerdeki bağlantıların 2000 sonrasındaki 'amaçların dışına çıkmış' Ergenekon'un kanıtı olarak sunulması da bunun göstergesi oluyor. İddianamede Küçük hakkında şu bilgilere yer veriliyor: 'Şüpheli Veli KÜÇÜK, 1965 yılında Kara Harp okulundan mezun olduktan sonra uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetleri'nde birçok önemli ve hassas yerlerde görev yapmıştır. Bu süre içerisinde kamuoyunda JİTEM olarak bilinen Jandarma İstihbarat Topluluğu'nun kuruluşunu yapmış ve 2 yıl süreyle bu birimin başkanlığını yürütmüştür. Meslek hayatının son yıllarında ise Tuğgeneralliğe terfi etmiş ve 2000 yılında emekli olmuştur. Görevde olduğu dönemlerde birçok çıkar amaçlı suç örgütü ile ilişkiler kurmuş ve bu ilişkilerini emekli olduktan sonra da devam ettirmiştir. Hatta dün ve bugün etrafında olduğu bilinen çıkar amaçlı suç örgütü liderlerinin birçoğunun Susurluk davasında yargılandığı ve hüküm giydiği göz önüne alındığında ve dosyadaki diğer delillerden Veli Küçük'ün Susurluk olayının tam merkezinde olduğu, fakat örgütün o dönemdeki gücü ve etkinliği nedeniyle hakkında herhangi bir işlem yapılamadığı kanaatine varılmıştır.'
İddianamedeki Susurluk
Yine Küçük'ün Susurluk olayı sırasında Giresun'da görevli olduğu, olayın olmasından hemen sonra derin devlet bağlantılı mafya lideri Sami Hoştan'ın kendisine haber verdiği, bunun üzerine Küçük'ün Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı ve İl Emniyet Müdürü'nü bizzat arayarak, kazayla ilgilenmelerini istediği, kazada yaşamını yitiren Abdullah Çatlı'ya ait çanta ve içindeki evrakların Drej Ali lakaplı Ali Yasak tarafından Küçük'e iletildiği kaydediliyor.
Yine 1980'den önceki dönemde Ali Yasak'ın Urfa'da kontr-gerilla faaliyetlerini MHP içinde yürüttüğü, daha sonraki yıllarda derin devletin mafya ilişkileri içinde yer aldığı, Susurluk kazasında olay yerine ilk giderek önemli bilgilerin yer aldığı çantayı Küçük'e aktardığı belirtiliyor.
Sami Hoştan'ın Abdullah Çatlı, Mehmet Ağar, MİT, Emniyet ve askeri yetkililerle ilişkileri olduğu, Küçük'le arasının sürekli olarak iyi olduğu, Susurluk kazasını Küçük'e ilk iletenin de kendisi olduğu belirleniyor.
Doğu Perinçek'in Susurluk kazası sırasında derin bağlantıları olduğu, olayın saptırılması amacıyla devletin bir kanadıyla hareket ettiği, Küçük'le o sırada görüşmeler yaptığı ve daha sonraki yıllarda da ilişkilerinin sürdüğü anlatılıyor.
Muzaffer Tekin'in Susurluk hükümlülerinden emekli Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin'le ilişkisi olduğu, 1970'lerden itibaren birçok derin devlet ilişkisi bulunduğu ifade ediliyor.
Susurluk ayrı bir şey mi?
Bütün bu bağlantılar Ergenekon iddianamesinde dile getirilmesine rağmen, derinleştirilmesi yerine bu bağlantılar 1999'dan sonra 're-organizasyona' (yeniden yapılanmaya) giden Ergenekon örgütünün kanıtı olarak sunuluyor. Bu da Savcılığın Ergenekon örgütünün önceki bağlantılarını incelemek niyetinde olmadığını, Ergenekon yönetici ve üyeleri olduğunu ileri sürdüğü kişileri, çerçevesi belirlenmiş bir suçla mahkum etmek amacıyla bu bağlantılara değindiğini gösteriyor. Nitekim iddianamede, bahsi geçen olayların ve bağlantıların üstüne gidileceğine dair herhangi bir işaret görülmüyor.
Derin devletin adamı
İddianamede dikkat çeken bir diğer husus ise, MİT eski Müsteşarı Mehmet Eymür'ün tanık olarak dinlenmesi. Eymür, MİT'in eski isimlerinden biri. Özal'ın ölümü, Eşref Bitlis'in öldürülmesi gibi önemli olayların cereyan ettiği, Bölge'de JİTEM'in atağa geçtiği, savaşın tırmandığı, Tansu Çiller'in Başbakanlığa, Doğan Güreş'in Genelkurmay Başkanlığı'na ve Mehmet Ağar'ın Emniyet Genel Müdürlüğü'ne getirildiği dönemde Eymür MİT'in başına atanıyor. Susurluk kazası sırasında Çiller, Güreş, Küçük, Ağar gibi Eymür'ün de derin devlet bağlantıları ortaya çıktı. Eymür, daha sonra ABD'ye çıktı ve uzun süre buradan dönmedi. Böyle bir kişinin verdiği bilgilerin, Ergenekon'un derin devlet bağlantılarına delil olarak kabul edilmesi gerekirken, iddianamede, Ergenekon sanıklarının ilişkilerine delil oluşturmak amacıyla ele alındığı görülüyor. Bu da iddianamede 'derin devletin adamlarından 'sivri uçlar' hakkında delil toplandığı' yorumlarına neden oldu.
Susurluk'un akıbeti
Ergenekon üyelerinin birbirleriyle, Susurluk olayı ve 1980 öncesine dayanan olaylarla bağlantıları bile Ergenekon örgütünün derin devletin bir oluşumu olduğunu, soruşturmanın bu yönde yürütülmesi, iddianamenin de bu kapsamda hazırlanması gerektiğini gözler önüne sermesine rağmen, Savcılığın sadece son yıllardaki bağlantılar üzerinde durması, Ergenekon'un da Susurluk'un akıbetine uğrayacağını gösteriyor.
Faili belliler ve dokunulmayanlar
Ergenekon örgütünü 1999'dan sonraki süreçleriyle ele alan, eylem, amaç ve planlarını ise sadece 'hükümete yönelik girişimlerle' sınırlı tutan iddianame, yaşanmış birçok gerçeğin tekrar karanlıkta kalmasına da neden oluyor. Veli Küçük'ün JİTEM'in kurucusu olarak kabul edildiği, özellikle Kocaeli'de görev yaptığı sırada birçok faili meçhul cinayetin işlendiği belirtilen, birçok faili meçhul cinayete ilişkin bilgilerin evinde yapılan aramada ele geçirilen ajandada yer aldığı kaydedilen iddianamede, bu hususların hiçbirisi suç delili olarak görülmüyor ve bunların incelenmesi gereği dahi duyulmuyor. Bu da, başta Kürtler olmak üzere, faili meçhule kurban giden binlerce kişinin hesabının sorulmayacağını gösteriyor. Ayrıca iddianamede, Susurluk olayı döneminde derin devlet bağlantıları ve faili meçhul cinayetler konusunda Veli Küçük gibi isimlere dokunulmadığı belirtilmesine rağmen, aynı iddianamenin de Küçük gibi isimlere bu konuda dokunmaması ise tarihi bir ironi olarak duruyor.
İddianamede, Küçük'ün faili meçhuller konusundaki rolüne ilişkin şu tespit yapılıyor: 'Yakın tarihimizde ülkemizde ciddi kaos ve gerginlik oluşmasına neden olan birçok faili meçhul olayların planlayıcısı ve azmettiricisi olduğu, tüm bu eylem ve faaliyetlerini etrafındaki mafya gruplarına ya da suikast timlerine yaptırdığı, bu ilişkilerini de halen sürdürdüğü anlaşılmaktadır.' Yine Küçük'ün evinde yapılan aramada ele geçirilen ajandada birçok faili meçhul cinayete ilişkin bilginin yer aldığı kaydediliyor. Küçük'ün Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olduğu dönemde, Behçet Cantürk, Hacı Karay, Adnan Yıldırım ve Savaş Buldan başta olmak üzere çok sayıda kişi faili meçhul cinayete kurban edildi. Küçük, JİTEM'in kurucusu olduğu için, ayrıca Bölge'de cereyan eden binlerce faili meçhul cinayetin ve kaybın da sorumlusu olması gerekirken, iddianamede bunların hiçbirisinin izine bile rastlanılmıyor.
Benzer bir şekilde son yılların en ses getiren Hrant Dink, Rahip Santoro ve Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerine de değinilmesine karşın, iddianamede bu faaliyetlere ilişkin inceleme yapılması gereği duyulmuyor. İddianamede bu cinayetler hakkında Ergenekon'la bağlantısı kurulan Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi saldırılarıyla benzerlikleri bulunduğu belirtilmekle yetiniliyor. Ancak başta Dink cinayeti olmak üzere son yılların bütün ses getiren olaylarının arkasında JİTEM ve derin devlet bağlantısı gündeme gelmişti. Özellikle Dink cinayeti sonrasında Veli Küçük'ün bağlantıları üzerine uzun süre durulmuş ve birçok belge ortaya konulmuştu.
Susurluk olayıyla ilgili Kutlu Savaş'ın hazırladığı raporda yer alan şu tespitler oldukça önemli: Susurluk Olayı bir bütündür ve olaylar zincirinden ibarettir. İstanbul'da Özgür Gündem Gazetesi'nin bombalanması, Behçet Cantürk'ün öldürülmesi, Diyarbakır'da yazar Musa Anter'in öldürülmesi; İstanbul'da Tarık Ümit olayı ile Azerbaycan'da ihtilâl denemesi; Bodrum'da Hikmet Babataş cinayeti, Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması, Bankaların trilyonluk kredileri gerçekte cereyan eden olayın muhtelif veçheleridir.'
Ergenekon olayının da 'bir bütün ve olaylar zinciri' kapsamında ele alınması gerekirken, sadece Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik saldırılarla sınırlı tutulması, gerçeklerin yine karanlıkta bırakılacağı görüşünü güçlendiriyor. JİTEM'in varlığı kabul edilmesine karşın, üzerine gidilmemesi de Ergenekon iddianamesinin Türk Gladyosu'yla yüzleşmekten uzak olduğunu, başta faili meçhul cinayetler olmak üzere birçok gerçeğin karanlıkta bırakılacağını gösteriyor.
TSK bağlantısı reddedilse de var
İddianamede Ergenekon örgütüne ait olduğu belirtilen ve en güçlü deliller olarak ortaya konulan bütün belgelerde Ergenekon-TSK ilişkisi görülmesine rağmen, bu konuda hiçbir incelenme yapılmadan ilişkinin reddedilmesi büyük bir skandal olarak değerlendiriliyor. Bütün belgelerde Ergenekon'un 'Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösterdiği' belirtilmesinin yanısıra, Ergenekon'a ait silahların da ordu tarafından verildiği, örgütün en önemli birimi olan 'Operasyon Dairesi Komutanlığı'na seçilen görevlilerin ordudan seçildiği de kaydediliyor. Bütün bu bağlantılara rağmen, iddianamede bol bol propagandası yapılan TSK, övülüyor. Ayrıca son dönemlerde Genelkurmay Başkanlığı'nın sürekli olarak gündeme getirdiği 'TSK'ye karşı yıpratma kampanyası' olduğu yönündeki görüşler iddianamede sürekli olarak vurgulanıyor.
Başta 'Ergenekon' ve 'Lobi' belgeleri olmak üzere örgütün varlığına delil olarak gösterilen çok sayıda belgede Ergenekon'un 'TSK bünyesinde faaliyet gösterdiği' belirtiliyor. Ancak Savcılık iddianamede, bu hususu inceleme gereği duymadan, Genelkurmay Başkanlığı ve MİT'ten gelen ve bu ilişkiyi reddeden yanıtlarla yetiniyor. Bundan hareketle de TSK'nin kurumsal olarak Ergenekon'la herhangi bir ilişkisinin bulunmadığı vurgulanıyor. Bu yöndeki iddiaların ise TSK'yi yıpratma amacı taşıdığı belirtiliyor. Ancak reddedilse de Ergenekon'un ordu bağlantılarını ele veren başka hususlar bizzatihi iddianamede var. Sürekli olarak Ergenekon'un orduya sızmaya çalıştığı, başta Harp Akademileri olmak üzere birçok askeri yapıda ilişki geliştirdiği, bağlantıları bulunduğu aktarılıyor. İddianamede 'Ergenekon terör örgütünün askeri geçmişi olan üyelerinin halen askeri görevlilerle irtibatlarını üst düzeyde sürdürdükleri...' tespiti yapılıyor. Ergenekon'la irtibatı bulunan askerlerin isimlerinin yer aldığı iddianamede, Veli Küçük, Fikri Karadağ gibi emekli askerlerle bağlantısı olan görevli askerlerin ilişkileri ortaya konuluyor. Görevli askerlerin Küçük ve Karadağ'la diyaloglarında 'Siz nasıl emrederseniz', 'Ben ve arkadaşlarımız emrinizdeyiz' gibi cümleler kullanılıyor.
Bunun yanısıra Ergenekon'a ait silahların da ordudan temin edildiği vurgulanıyor. İddianamede görüşlerine yer verilen gizli tanıklardan İsmet, şunları aktarıyor: 'Silahlar, patlayıcılar ve suikastlara ilişkin istihbarî bilgi görevli askerî şahıslar tarafından bizzat verildi, askerî konularda bizi onlar eğitti.'
Ancak bütün bu bulguları Ergenekon-ordu ilişkisi bağlamında değerlendirmek yerine Savcılık, aralarında Darbe Günlükleri'nin de bulunduğu bilgi ve belgeleri Genelkurmay Askeri Savcılığı'na ilettiğini belirtmekle yetiniyor.
NURI FIRAT